TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMİN AYDIN BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2013/3178)
|
|
Karar Tarihi: 25/6/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 19/9/2015-29480
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Emin AYDIN
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat ÖZCAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, yerel bir gazetede yayımlanan köşe yazısı
nedeniyle başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılması ve manevi tazminat
ödemeye mahkûm edilmesinin ifade özgürlüğünü; ayrıca belirtilen ceza
soruşturması kapsamında şikâyetçi konumunda olan Cumhuriyet Savcısının aynı
soruşturmada başvurucu hakkında kamu davası açmasının adil yargılanma hakkını
ihlal ettiği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 9/5/2013 tarihinde Çine Asliye Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 31/7/2013 tarihinde
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 12/12/2013 tarihinde yapılan toplantıda
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 16/12/2013 tarihinde
Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünü 17/2/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan
görüş başvurucuya 21/2/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık
görüşüne karşı beyanlarını 4/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Aydın İline bağlı Çine İlçesinde faaliyet
gösteren yerel bir gazete olan Çine Madran Gazetesinin yayın yönetmenidir. Gazetenin
15/10/2012 tarihli nüshasında, başvurucu tarafından kaleme alınan “Frene basmak” başlıklı bir köşe yazısı
yayımlanmıştır. Anılan köşe yazısı şöyledir:
“Efendim… Sayın… Siz… Sen… Şey… Ben… Biz… Onlar… Öncelikle… Söze…
Göze… Dize… Size.. Bize… Nasıl desem… Şunu… Onu… Bunu…
Yel… Dal… Sel..
Mal… Aman… Yaman… Çelişki… İlişki…
İpek… Köpek… Bebek… Çiçek… Kısaca…
Uzunca… Esasında… Örgüt… Mörgüt… Lobi.. Hobi..
Kahrolsun, bir türlü başlayamıyorum yazmaya… Imm.. Hımm.. Ihhı…
Gak… Guk… Kem… Küm…. Güüüüüüüüm…
Evet, evet! “güüüüm” demeden
önce fren…. Vurmak ya da durmak için değil… Dinlemek ve dinlenmek için… Kazasız
belasız yolu tamamlamak… Engellerin takılmak değil, aşılmak için olduğunu
ispatlamak. Her şeyden önemlisi yola ve yolculara zarar vermemek için… Muhterem
zatları, şer şoförlerin dolmuşuna muhtaç etmemek için… Frene basıyoruz… Lütfen
emniyet kemerlerinizi takınız…”
9. Çine Cumhuriyet Başsavcılığında o tarihte üç Cumhuriyet
Savcısı görev yapmaktadır. Başvurucunun, Cumhuriyet Savcılarının ve ilçe emniyet
amirinin “sel”, “ipek”, “uzunca”
ve “yaman” olan soy isimlerini
altına ve üstüne bazı kelimeler yerleştirerek B. Sel ve Ş. İpek’e hakaret
ettiği iddiasıyla ceza soruşturması başlatılmış ve şikâyetçiler tarafından
tazminat davaları açılmıştır.
Ceza Davası Süreci
10. Başvurucunun kullandığı ifadeleri hakaret olarak
değerlendiren adı geçen Cumhuriyet Savcıları, görev yaptıkları Cumhuriyet
Başsavcılığına müracaat ederek şikâyetçi olmuşlardır. Müşteki savcı B. Sel,
şikayetçi olmayan diğer savcı izinde olduğu için 16/10/2012 tarihinde
başvurucunun ifadesini almış ve aynı tarihte kendisine ve diğer Cumhuriyet
savcısı Ş. İpek’e hakaret ettiği iddiasıyla başvurucu hakkında Çine Sulh Ceza
Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
11. Çine Sulh Ceza Mahkemesi, 19/10/2012 tarihinde, kamu
davasına konu eylemin, basılmış eser yoluyla işlendiği ve Asliye Ceza
Mahkemesinin görev alanına girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vererek dava
dosyasını Çine Asliye Ceza Mahkemesine göndermiştir. Çine Asliye Ceza Mahkemesi,
10/4/2013 tarihli kararı ile başvurucunun hukuki durumunu Anayasa’nın 25., 26.
ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 10. maddeleri çerçevesinde
değerlendirerek, şikayetçilere karşı alenen hakaret suçunu zincirleme olarak
işlediği kanaatine varmış ve başvurucunun 131 gün karşılığı 2.620 TL adli para
cezası ile cezalandırılmasına kesin olarak karar vermiştir. Mahkemenin
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“… Katılan Bekir Sel ve müşteki Şükrü İpek' in Çine
Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaptıkları, sanığın ise Çine Madran Gazetesi
yayın yönetmeni olduğu ve aynı gazetede köşe yazıları yazdığı, sanığın
15/10/2012 tarihli Çine Madran Gazetesinin 3.sayfasındaki "Frene
Basmak" başlıklı köşe yazısında katılan Bekir Sel' in soy ismi olan "Sel"
kelimesinin üst paragrafına "Dal" ve alt paragrafına "Mal",
müşteki Şükrü İpek' in soy ismi olan "İpek" kelimesinin üst
paragrafına "İlişki" ve alt paragrafına "Köpek"
kelimelerini yazarak müştekilerin şahsını kastederek müştekilerin onur, şeref
ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte fiil isnat ederek müştekilerin
onur, şeref ve saygınlığına saldırdığı, sanığın köşe yazısında müştekileri
kastettiğinin aşikar olduğu, bu nedenle sanığın köşe yazısının herhangi bir
kişiye yönelik olmadığına dair savunmasına itibar edilemeyeceği, sanığın
eylemini müştekilere görevlerinden dolayı gerçekleştirdiği hususunun sabit
olmadığı, bu bakımdan hakkında nitelikli halin uygulanamayacağı anlaşılmıştır.
…
TCK'nın 126 maddesi gereğince hakaret suçunun işlenmesinde
mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş olsa bile niteliğinde mağdurun şahsına
yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa
hem ismi belirtilmiş hem de hakaret açıklanmış sayılır. Somut olayda “Mal” ve “Köpek”
olarak müştekileri hedef alan köşe yazılarında yukarıda belirtilen ifade
özgürlüğünün sınırlarını aşan, açıkça hakaret niteliği taşıyan sözcüklerin
kullanılması karşısında sanığın savunmalarına itibar edilmemiş, atılı suçtan
sanığın cezalandırılmasına dair oluşan vicdani kanaate göre Türk Milleti Adına
aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.”
Hukuk Davaları Süreci
12. Şikayetçiler Ş. İpek ve B. Sel başvurucu hakkında ayrıca
15/10/2012 tarihinde Çine Asliye Hukuk Mahkemesinde kişilik haklarına saldırı
nedeniyle ayrı ayrı tazminat davaları açmışlardır.
13. Başvurucu, ön inceleme duruşmasında, Cumhuriyet Savcısı
B. Sel ile husumetinin olduğunu, şikâyet hakkını kullandığını, ancak şahısları
hedef almadığını, bir büyüğünün tavsiyesine uyarak frene bastığını ve söz
konusu yazının bu olaydan sonra yazıldığını beyan etmiştir. Buna karşın
başvurucu duruşmada, yazıda davacıların isimlerinin yer almadığını ve
davacıların hedef alınmadığını, eleştirel içerikli bir yazı olduğunu, yazının
henüz bitmemiş olduğunu, okuyucunun anlayışına bırakıldığını, hukuka uygunluk
sınırları içerisinde eleştiri hakkının kullanıldığını, yazının bütünü dikkate
alınarak değerlendirme yapılması gerektiğini, davacıya yönelik hakarette
bulunmasını gerektirecek bir husumetin bulunmadığını ileri sürmüştür.
14. Çine Asliye Hukuk Mahkemesi, 16/4/2013 tarihli
kararlarında davalarının kabulüne, davacılar lehine ayrı ayrı 1.500,00 TL
manevi tazminata kesin olarak karar vermiştir. Birbirinin benzeri olan
kararların gerekçesi şöyledir:
“Bilindiği üzere, hukuk davasına konu olan olaya ilişkin
aynı zamanda cezai kovuşturma mevcut ise, ceza mahkemesince tespit edilecek
maddi olgular ve mahkumiyet kararı hukuk Hâkimini
bağlayıcı niteliktedir. Buradan hareketle, mahkememizce tespit edilen olguların
yanında Çine Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/621 esas, 2013/206 karar sayılı
ilamında tespit edilen maddi olgular ve mahkûmiyet kararı bir kül halinde
değerlendirmeye esas alınmıştır.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davalının kaleme
aldığı köşe yazısı içeriği, davalının duruşmadaki beyanı, ceza mahkemesince
tespit edilen maddi olgular ve mahkumiyet kararı ile yukarıdaki ayrıntılı
açıklamalar doğrultusunda, davalının, davacıyı doğrudan hedef alarak hakaret
eyleminde bulunmak suretiyle, davacının kişilik haklarının zedelenmesine ve
davacının manevi olarak zarara uğratılmasına sebebiyet verdiği anlaşıldığından,
talep edilen manevi tazminat miktarının da, tarafların sosyal ve ekonomik
durumları göz önüne alınarak hakkaniyet çerçevesinde kaldığı ve meydana gelen
manevi zararın tazmini bakımından tatmin edici ölçü ve nitelikte olduğu, kanaatine
de varılarak davanın kabulüne karar vermek gerekmiş(tir)”
15. Çine Asliye Ceza Mahkemesi kararını 10/4/2013 tarihinde
ve Çine Asliye Hukuk Mahkemesi kararlarını 16/4/2013 tarihinde kesin olarak
vermiştir.
16. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, 9/5/2013 tarihinde
yapılmıştır.
Başvurucunun Cumhuriyet Savcısı B. Sel’i
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna (HSYK) Şikâyeti
17. Başvurucu, Cumhuriyet savcısı B. Sel’in bizzat müştekisi
olduğu duruşmayı yürütmesi nedeniyle 19/10/2012 tarihinde adı geçen savcıyı HSYK’ya şikayet etmiştir. HSYK
Üçüncü Dairesi, 22/1/2013 tarihli kararı ile savcı hakkında soruşturma izni
vermemiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“5271 sayılı CMK’da davaya bakacak
hâkim ya da duruşmalarda bulunacak zabıt kâtibi ile ilgili olduğu gibi,
soruşturmayı yürütecek olan Cumhuriyet Savcısı ile ilgili olarak “Cumhuriyet
Savcısının davaya bakamaması ve reddi” müessesesine yer verilmediği, Cumhuriyet
Savcısının kendisinin bizzat mağdur ya da müşteki durumda olduğu bir
soruşturmayı yürütmesinin ve sonuçlandırmasının yasal olarak mümkün bulunduğu,
Çine Cumhuriyet
Başsavcılığı’nın 2012/1466 sayısına kayden yürütülen
soruşturma kopsamında müştekinin susma hakkını
kullandığı, Çine Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı Bekir Sel dışında iki adet daha
Cumhuriyet Savcısı görevli bulunmakla birlikte, diğer Cumhuriyet Savcılarından
Şükrü İpek’in de bu soruşturma da müşteki olması, Özlem İlhan Uzunca’nın ise raporlu olması nedeniyle görevi başında
bulunmaması karşısında; Cumhuriyet Savcısı Bekir Sel’in 5271 sayılı CMK’nun 160/2. maddesi ile kendisine verilen “maddi gerçeği
araştırması ve âdil bir yargılamanın yapılabilmesi için şüphelinin lehine ve
aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almak ve şüphelinin
haklarını korumak” yükümlülüğüne aykırı davrandığını, Cumhuriyet Savcısı olarak
yürüttüğü, sonuçlandırdığı ve aynı zamanda müştekilerin de bulunduğu
soruşturmada normalin dışında ve taraflı davrandığını gösteren, şüpheli
tarafından ibraz veya beyan edilip de ısrarla getirilmeyen, muhafaza altına
alınmayan ya da ileri sürülmeyen bir delilin varlığına işaret eden bir olguya
da tesadüf edilmediği…”
Başvurucu Hakkında Açılan Diğer Davalar
18. Başvurucu hakkında, 28/10/2012 tarihinde “yola gelin beyler” başlıklı bir yazısından
dolayı ve 20/1/2013 tarihli “Kelp ile dog ve polis” başlıklı başka bir köşe yazısından
dolayı Çine Cumhuriyet Savcısı B. Sel tarafından yargı görevi yapanı etkilemek
suçundan iki kez ceza davası açılmıştır. Başvurucu her iki ceza davasından da
beraat etmiştir.
B. İlgili Hukuk
19. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
49. maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren,
bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili
yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına
kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle
yükümlüdür.”
20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
125. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek
nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (...) veya sövmek suretiyle bir
kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar
hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin
cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi
gerekir.”
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 160. maddesi şöyledir:
“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir
suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya
yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil
bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri
marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza
altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 25/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 9/5/2013 tarihli ve 2013/3178 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu,
i. Çine
Madran Gazetesinde yayımlanan köşe yazısı nedeniyle hakkında açılan ceza ve
hukuk davaları sonucunda adli para cezası ve manevi tazminata hükmedilmesinin
ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiğini iddia etmiştir.
ii. Ceza
soruşturmasını şikâyetçi konumunda olan Cumhuriyet Savcısının yürütmesinin ve
aynı savcının iddianameyi de düzenleyip kamu davasını açmasının adil yargılanma
hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, B. Sel’in kendisi hakkında
açtığı ceza davalarının aralarındaki husumeti gösterdiğini ve savcının bu
durumda tarafsız olamayacağını ileri sürmüştür (§ 18). Başvurucuya göre
aralarında husumet bulunan bir savcının kamu davasını açması, Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Komisyonunun 23/4/2003 tarihli Bangolar
Yargı Etiği ilkelerine aykırıdır.
iii. Anayasa’nın
10., 25., 26., 28. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini iddia ederek
yargılamanın yenilenmesi ile 20.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Başvurucunun Anayasa’nın 10., 25., 26., 28. ve 36.
maddelerinin ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerini dile getirme biçimi dikkate
alınarak, bu şikâyetlerin Anayasa’nın 26. ve 28. maddeleri bağlamında
incelenmesi gerekmektedir.
25. Başvurucu, müşteki Cumhuriyet savcısının soruşturma
yapması ve iddianameyi düzenlemesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini
ileri sürmüştür. Başvurucunun sunduğu belgelerden, yazdığı yazılardan dolayı
hakkında bir dizi ceza davası açıldığı, müşteki savcı B. Sel’in başvurucu
hakkında şikâyete konu iddianameden ayrı olarak iki iddianame daha düzenlediği
anlaşılmaktadır.
26. Anayasa Mahkemesinin görevi olayın koşullarında adı geçen
savcının müşteki hakkında iddianame düzenlemesinin bir bütün olarak
yargılamanın adilliğini etkileyip etkilemediğini denetlemektir. Olayların
geçtiği tarihte Çine İlçesinde üç savcı görev yapmaktadır ve üç savcının soy
isimleri ile İlçe Emniyet Amirinin soy ismi söz konusu yazıda yer almaktadır (§
9). Başvurucu hakkında soruşturma yapıldığı tarihte şikâyetçi olmayan
Cumhuriyet Savcısı izinde olup o tarihte ilçede görev yapan iki savcı da
başvurucu hakkında şikâyetçi olmuştur.
27. Bahsi geçen savcı, soruşturma işlemi olarak önce
başvurucunun ifadesini almak istemiş, başvurucu susma hakkını kullanarak ifade
vermemiş; ikinci olarak ise başvurucu hakkında iddianame düzenleyerek ceza
davası açmıştır. Söz konusu soruşturma işlemi hakkında inceleme yapan HSYK,
Cumhuriyet savcısının 5271 Kanun’un 160. maddesinin (2) numaralı fıkrasındaki
(§ 21) yükümlülüğüne aykırı davrandığının, soruşturmada normalin dışında ve
taraflı davrandığının tespit edilemediğine karar vermiştir (§ 17).
28. Bir Cumhuriyet savcısının herhangi bir olayın hem mağduru
veya müştekisi hem de soruşturmasını yürüten kişisi olması istenir bir durum
olmamakla birlikte Türk Ceza Hukuku sisteminde “Cumhuriyet savcısının davaya bakamaması ve reddi”
müessesesine yer verilmemiştir. Cumhuriyet savcısının kendisinin bizzat mağdur
ya da müşteki durumda olduğu bir soruşturmayı yürütmesi ve sonuçlandırması
yasal olarak mümkündür. Buna karşın Anayasa Mahkemesi, böyle bir durumun
Anayasa’ya ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarında ortaya konan ölçütlere
uygunluğunu ve yargılamanın adilliğine etkisini her zaman denetler.
29. Yukarda zikredilen HSYK kararı da göz önüne alındığında
mevcut başvuruda asıl olarak, başvurucunun yazdığı gazete yazısından dolayı
Cumhuriyet savcısının kamu davası açması ve başvurucunun cezalandırılması
suretiyle müdahale edilen ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiası
değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğüne yargı kararları ile yapılan
müdahalelerde soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin de inceleme sırasında göz
önünde bulundurulması gerektiğinden mevcut davanın koşullarında, başvurucunun
yazmış olduğu bir gazete makalesinin mağduru olduğunu iddia eden Cumhuriyet
savcısının, hakkında iddianame düzenlemesinin adil yargılama hakkını ihlal
ettiği yönündeki şikâyetinin daha fazla irdelenmesine gerek görülmemiştir.
30. Başvurucunun, mahalli bir gazetede yazdığı makalede sarf
ettiği sözlerden dolayı aleyhine tazminata hükmedilmesinin ve ceza mahkemesinde
para cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünün ihlali niteliğinde
olduğuna ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka
bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
31. Başvurucu, yayımladığı köşe yazısı nedeniyle hakkında
açılan ceza ve hukuk davaları sonucunda adli para cezası ve manevi tazminata
hükmedilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiğini iddia etmiştir.
32. Başvurucunun iddialarına karşı Bakanlık görüşünde, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) içtihatları hatırlatılarak başvurucunun ifade
özgürlüğüne müdahale edildiğine dair şikâyetlerinin başvurucunun ifade
özgürlüğü ile başkalarının özel hayatı arasında adil bir dengenin sağlanıp
sağlanmadığı açısından değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu,
başvurunun esası hakkındaki Bakanlık görüşüne karşı, başvuru dilekçesindeki
beyanlarını tekrar etmiştir.
33. Somut başvuruya konu tazminat davalarında başvurucu,
gazete yazısındaki sözlerin hakaret içerdiği kabul edilerek davacı her bir
savcıya ayrı ayrı 1.500,00 TL manevi tazminat ödemeye mahkûm edilmiştir.
Başvurucu ayrıca yargılandığı ceza davasında hakaret suçunu işlediği kabul
edilerek 2.620,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmıştır. O halde söz
konusu mahkeme kararları ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir
müdahale yapılmıştır.
34. Söz konusu müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesi açısından
“yasayla öngörülmüş” olduğu ve
Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde “başkalarının şöhret veya haklarının korunması”
şeklinde “meşru bir amaç güttüğüne”
yönelik bir ihtilaf bulunmamaktadır. Bu durumda müdahalenin “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve
“ölçülülük” ilkelerine uygun olup
olmadığı değerlendirilmelidir.
35. İfade özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan
ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel
şartlardan birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası
saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören
veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil, incitici,
şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu
yinelenmelidir. İfade özgürlüğü, yokluğu halinde “demokratik bir toplum”dan
söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir
ve bazı istisnalara tabi ise de, bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın
sınırlandırılmasının ikna edici olması gerekir (bkz. Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014 § 95; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617,
8/4/2015, § 48; Nilgün Halloran,
B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 36; başka kararlar yanında bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72,
7/12/1976, § 49).
36. İfade özgürlüğünü tamamlayan ve onun kullanılmasını
sağlayan basın özgürlüğü düşüncenin iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştirerek
bireyin ve toplumun bilgilenmesini sağlar. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil
olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye
paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirmek ve gerçekleştirme konusunda ikna
etmek çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Bu itibarla ifade özgürlüğü
ile basın özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Abdullah Öcalan, § 74; Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461,
12/11/2014, § 65).
37. Demokratik bir sistemde, devletin eylem ve işlemlerinin,
adli ve idari yetkililerin olduğu kadar, basının ve aynı zamanda kamuoyunun da
denetimi altında bulunması gerekmektedir. Yazılı, işitsel veya görsel basın,
kamu gücünü kullanan organların siyasi kararlarını, eylemlerini ve ihmallerini
sıkı bir denetime tabi tutarak ve vatandaşların karar alma süreçlerine
katılımını kolaylaştırarak demokrasinin sağlıklı bir şekilde işlemesini ve
bireylerin kendilerini gerçekleştirmelerini güvence altına almaktadır. Bu
sebeple basın özgürlüğü, herkes için geçerli ve yaşamsal bir özgürlüktür (Abdullah Öcalan, § 75; Fatih Taş, § 66).
38. Buna karşın basın özgürlüğü de ifade özgürlüğü gibi
sınırsız değildir. Sosyal görevini yerine getirebilmesi için basının özgür
olması kadar sorumluluk bilinci ile hareket etmesi de şarttır (Abdullah Öcalan, § 76; Fatih Taş, § 67).
39. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade ve
basın özgürlüklerinin sınırlandırılma nedenlerinden biri de “başkalarının şöhret veya haklarının”
korunmasıdır. Bireyin itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan “manevi varlık” kapsamında yer almaktadır.
Devlet, bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibara
keyfi olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle
yükümlüdür. (Abdullah Doğtaş, B.
No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Şeref ve itibarı etkileyen sözel saldırılar
veya basın ve yayın yolu ile yapılan yayınlara karşı bireyin korunmaması halinde
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç, § 36; İlhan Cihaner,
B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 42).
40. Mevcut olaydaki gibi başvurularda başvurunun sonucu,
prensip olarak, başvurunun ihtilaflı makale ve sözlerin sahibi tarafından
Anayasa’nın 26. maddesine dayanılarak yapılmış olması ile bu makaleye veya
sözlere konu olan kişi tarafından Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına
dayanılarak yapılmış olmasına göre değişmez. Aksi halde Anayasa’nın anılan
maddelerinde korunan hakların dengelenmesinde, benzer olaylarda çelişkili
sonuçlar ortaya çıkabilir. Yargı mercilerinin bu iki maddede düzenlenen haklar
arasında Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konulan ölçütlere uygun bir
şekilde bir denge kurmaları gerekir.
41. İfade ve basın özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı
arasında bir denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan
kriterler şu şekilde sayılabilir: Basında yer alan yazı veya ifadelerin
kamuoyunu ilgilendiren genel yarara ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı,
hedef alınan kişinin tanınmışlık düzeyi ve konumu (siyasetçi, kamu görevlisi
veya sıradan birey olup olmaması ve ünlülük derecesi gibi), haber veya
makalenin konusu, ilgili kişinin önceki davranışları, bilginin elde edilme
yöntemi ve doğruluğu, yayımın içeriği, şekli ve sonuçları ile haber veya
makalenin yayımlanma şartları ve yaptırımın ağırlığı (bkz. Nilgün Halloran,
§ 44; İlhan Cihaner,
§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997,
8/4/2015, §§ 54-61).
42. Anayasa Mahkemesi, müdahalenin demokratik bir toplumda
gerekli olup olmadığını, müdahalede bulunulurken hakkın özüne dokunulup
dokunulmadığını, ölçülü davranılıp davranılmadığını ve ifade özgürlüğü ile
başkalarının şeref ve itibarının korunması hakkının çatışması hâlinde adil bir
dengenin kurulup kurulmadığını her olayın kendine has özelliklerine göre takdir
edecektir.
43. Başvurucu, davacıların isimlerinin yazıda yer almadığını,
matufiyet unsurunun oluşmadığını, yazının henüz
bitmemiş bir yazı olduğunu ileri sürmüştür. Buna karşın ilk derece mahkemeleri
ilçede görev yapan üç Cumhuriyet savcısı ile emniyet amirinin soy isimlerinin,
arkasına ve önüne bazı kelimeler konularak “köpek”
ve “mal” kelimeleri ile birlikte
kullanıldığını tespit etmiştir. Davacıların, gazetede yer alan sözlerin
şahsiyet haklarına yönelik bir saldırı olduğu yönündeki değerlendirmelerine
karşı davalı, yazıdan birkaç kelime seçilerek kendisine isnatta bulunulduğunu
ileri sürmüştür. Başvurucu, yazının amacını da yazıda ne anlatmak istediğini de
izah etmemiştir. İlk derece mahkemelerine göre oldukça soyut bir şekilde kaleme
alınan yazıda alt alta birtakım kelimeler getirilerek davacıların soy isimleri
kullanılmakta ve davacılara hakaret içermektedir. İlk Derece Mahkemelerine göre
söz konusu yazı, basın özgürlüğünün sınırlarını aşmıştır.
44. Başvurucu, derece mahkemelerinde genel olarak davacılar
ile aralarında herhangi bir husumet bulunmadığını savunmasına karşın başvuru
formunda savcı B. Sel ile husumetinin bulunduğunu belirtmiştir. Gerçekten de
şikâyet konusu gazete makalesinin yayımlandığı dönemde, davacı Cumhuriyet
savcısı başvurucu hakkında bazı ceza davaları açmıştır. Nitekim başvurucunun
başvuru dilekçesine eklediği bazı mahkeme kararları ve duruşma zabıtlarından
başvurucu hakkında cumhuriyet savcılarınca kamu davaları açıldığı
görülmektedir. Bundan başka Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen tazminat
davalarının ön inceleme duruşmasında başvurucu, Cumhuriyet Savcısı Bekir Sel
ile husumetinin bulunduğunu, bu yazının bu olaylardan sonra yazıldığını beyan
etmiştir.
45. Adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan kamu
görevlileri olan hâkim ve savcılarla yüksek mahkeme üyeleri de diğer kamu
görevlileri gibi kamunun güvenine sahip olmalıdırlar (benzer bir karar için
bkz. Saday/Türkiye, B. No: 32458/96, 30/3/2006, §
33). Bu sebeple adalet sisteminde görev alan hâkimler ve savcılarla birlikte
diğer yargı çalışanlarını asılsız suçlamalardan korumak devletin
görevlerindendir. Demokratik bir toplumda, bireylere, yargı sistemi ve ona
dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı
tanınmış olmakla birlikte, bu eleştirilerin, kişilerin şeref ve itibarlarının
korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir (benzer
değerlendirmeler için bkz. İlhan Cihaner, § 85).
46. Bundan başka Anayasa Mahkemesi veya derece mahkemeleri,
gazetecilik mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini ve gazetecilerin haber verme
tekniğini belirleyemezler. Bir düşüncenin en iyi hangi üslup ve biçimle aktarılacağına
ancak bizzat düşünceyi dile getirenler karar verebilir. Bu bağlamda Anayasa’nın
26. ve 28. maddelerinin sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini
değil, fakat aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğu hatırda
tutulmalıdır (bkz. Ali Suat Ertosun,
B.No: 2013/1047, 15/4/2015,
§ 66; benzer yönde AHİM kararları için bkz. Oberschlick/Avusturya, B. No: 11662/85, 23/5/1991, § 57).
47. Son olarak basın özgürlüğünün kapsamının, demokrasi ile
yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak, bir dereceye kadar abartıya ve hatta
kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir
(Kadir Sağdıç, § 76; benzer yönde
AHİM kararları için bkz. Radio France ve Diğerleri/Fransa, B. No: 53984/00, 30/3/2004, § 37). Ne var ki eleştiri ile
hakaret arasında bir ayrıma gidilmesi gerektiği açıktır.
48. Yargının işleyişine ilişkin meseleler kamu yararına
ilişkin tartışmalar alanındadır. Bu çerçevede onun toplum için özel görevini
hesaba katmak gerekir. Hukuk devletinin temel değeri olan adaletin teminatı
olarak yargı, vatandaşların güvenine sahip olmalıdır. Cumhuriyet savcılarının
adalet sisteminin işlemesi için vazgeçilmez önemi ile hem ceza yargılamasındaki
diğer dava süjelerine hem de genel olarak halka güven telkin etmesi gereken
rolleri göz önüne alındığında hakaret içeren ve küçük düşürücü sözlerden
korunmaları gerekir. Özellikle hâkim ve savcıların konumları gereği bunlara
cevap verememesi de dikkate alındığında bu husus önem kazanmaktadır (Morice/Fransa [BD], B. No: 29369/10, 23/4/2015,
§ 128).
49. Öte yandan, yargının devletin temel kurumlarından olması
nedeniyle, ciddi temelden yoksun ve ağır şekilde zarar veren saldırılar
haricinde hâkimler ve savcılar kabul edilebilir sınırlar içinde genel nitelikte
eleştiriler yanında şahsen de eleştiri konusu yapılabilirler (Morice/Fransa § 131).
50. Mevcut başvuruya benzer davalarda derece mahkemeleri başvurucunun
kullandığı kelimelere onun verdiği anlamın ötesinde bir anlam yüklememelidir.
Dahası ifade özgürlüğüne ilişkin bireysel başvurularda, ifadelerin
bağlamlarından kopartılarak incelenmesi Anayasa’nın 13. ve 26. maddelerinde yer
alan ilkelerin uygulanmasında ve elde edilen bulguların kabul edilebilir bir
değerlendirmesinin yapılmasında hatalı sonuçlara ulaşılmasına neden olabilir (Abdullah Öcalan, § 100). Buna karşın
başvurucu, yazının bütününün ne konusu ne de amacına ilişkin makul bir açıklama
getirebilmiş değildir.
51. Bir sözün gereksiz, anlamsız ve keyfi bir kişisel saldırı
oluşturup oluşturmadığının tespit edilmesinde derece mahkemelerinin takdir payı
bulunduğunda kuşku yoktur. Mevcut başvuruda derece mahkemeleri, başvurucunun,
başvuruya konu makalede dava dışı bir başka Cumhuriyet savcısı ve İlçe Emniyet
Amirinin soy isimlerine ilave olarak davacıların soy isimlerini “köpek” ve “mal” kelimeleri ile birlikte kullanarak açıkça davacıları
aşağıladığını tespit etmişlerdir. Mahkemeler, söz konusu ifadeler herhangi bir
tartışma bağlamında dile getirilmiş olgular olarak nitelendirilemeyecek
nitelikte keyfi bir kişisel saldırının unsurlarını taşıdığını kabul
etmişlerdir.
52. Bu tür ifadelerin adaletin iyi yönetilmesi aleyhine bir
güvensizlik ortamı yaratarak yargı organlarının otoritesini zayıflatacağı ve
savcıların onuruna zarar vereceği kabul edilmelidir. Yargı mensuplarının
hakaret içeren ve küçük düşürücü sözlerden korunmaları gerekliliği ile birlikte
düşünüldüğünde, başvurucuya söz konusu makalede dile getirdiği sözler nedeniyle
verilen para cezası ve tazminatların (§ 11, 14) ağırlığının ve ciddiyetinin
başvurucunun ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı bir etkiye neden olmayacağı
değerlendirilmiştir.
53. Başvurucu hakkında hükmedilen para
cezası ile tazminat miktarlarının öngörülen amaçlar karşısında orantısız olduğu
ve davacıların itibar hakkının korunmasını isteme hakları ile başvurucunun
ifade özgürlüğü arasında kurulması gereken dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu
söylenemez.
54. Bu nedenle başvurucunun Anayasa’nın
26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin
ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun, KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun, ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal
edildiği iddiasıyla ilgili olarak Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
25/6/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.