TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET ERBEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3197)
|
|
Karar Tarihi: 17/2/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet ERBEK
|
Vekili
|
:
|
Av. Kadir KOCALAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru 10/3/2011 tarihli ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve
Er Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen geçici 32.
maddede düzenlenen haklardan yararlanmak için açılan davada gizli bilgi ve
belgeler tebliğ edilmeyerek gizli bilgi ve belgelerin hükme esas alınmasının ve
beraat edilen ceza yargılamasının da aleyhe kullanılmasının adil yargılanma
hakkını ve masumiyet karinesini ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/5/2013 tarihinde doğrudan Anayasa Mahkemesine
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/4/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 3/7/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasınakarar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 17/8/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
24/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 7/9/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu astsubay statüsünde görev yapmakta iken 26/5/1997
tarihli Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla
başvurucunun Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiği kesilmiştir.
9. 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32. maddeyle 12/3/1971
tarihi sonrasındaki yargı denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ
kararlarıyla TSK’dan ilişiği kesilenlere bazı haklarının iadesinin sağlanması
amacıyla Millî Savunma Bakanlığına başvurulması gerektiği hükme bağlanmıştır.
10. Başvurucu, geçici 32. madde düzenlemesinden
yararlandırılması istemiyle Millî Savunma Bakanlığına başvurmuş, başvurusu
reddedilmiştir.
11. Başvurucu, ret işleminin iptali talebiyle Askeri Yüksek
İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.
12. AYİM Birinci Dairesi 12/4/2012 tarihli ara kararıyla davalı
idare savunmasında ayırma işlemine dayanak fiillerin neler olduğunun
belirtilmediğini ve dosyaya eklenen “ÖZEL” gizlilik dereceli zarf içindeki
evrakın ekinde belirtilen belgelerin bulunmadığını tespit ederek dava konusu
işleme esas alınan fiillerin/olguların neler olduğunun bildirilmesini ve evrak
ekinde belirtilen belgelerin otuz günlük kesin süre içinde gönderilmesini
davalı Millî Savunma Bakanlığından istemiştir. Bu ara kararı başvurucuya da
tebliğ edilmiştir.
13. AYİM Birinci Dairesi 4/12/2012 tarihinde başvurucu ve
vekilinin de katılımıyla duruşma yaparak E.2012/381, K.2013/130 sayılı
kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“Davacının, TSK’dan
çıkarılmasına neden olan disiplin durumu incelendiğinde; hakkında tespit edilen
istihbari bilgi ve belgelerde; PKK terör örgütü
sempatizanı olduğu ve sakıncalı/bölücü personel kategorisine alındığı ve örgüte
lojistik destek sağladığı, 1993 yılı Mart ve Nisan aylarında kod adı Ayşe olan
S.S. isimli örgüt mensubunu evinde misafir ettiği ve bu kişinin örgüte
kazandırdığı kişileri PKK terör örgütünün kırsal faaliyetine göndermek üzere
başka bir terör örgütü mensubu olan C.K.’ya emanet
ettiğinden bahisle PKK terör örgütüne yarım ve yataklık suçundan 1 No.lu
DGM’nde yargılandığı, ancak 20.06.1996 tarihinde delil yetersizliğinden beraat
ettiği, iki kardeşinin PKK terör örgütü mensubu olduğu, bir kardeşinin 12
Aralık 1994 günü Iğdır ili Aralık ilçesi Gödekli
köyünde yapılan operasyonda yakalandığı ve Ahmet ERBEK’in
halen TSK’nde Tnk. Astsb.
olarak görev yaptığını beyan ettiği, davacının birlik içerisinde aşırı derecede
askeri yayınları takip ettiği, tatbikat bölgelerinde gidiş-gelişlerde görev
verilmemesine rağmen gittikleri yeri tespit etmek amacıyla krokisini çizdiği ve
bu kroki üzerinde belirgin noktaları tespt ettiği;
ayrıca izin tecavüzü suçundan 09.01.1992 tarihinde 10 gün oda hapsi ile nöbet
talimatına aykırı hareket etmek suçundan 01.03.1993 tarihinde 6 gün göz hapsi
cezasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacının, bu durumu ile 926 sayılı TSK
Personel Kanunu’nun geçici 32’nci madde hükümlerinden yararlandırılmasının
hukuken mümkün olmadığı değerlendirilerek, dava konusu işlemde hukuka aykırı
bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
14. Başvurucu; bu karara karşı karar düzeltme yoluna başvurmuş
ve dilekçesinde diğer iddialarının yanı sıra 12/4/2012 tarihli ara kararı
cevabının davalı idare tarafından süresinde yerine getirilmediğini, söz konusu
belgelerin 4/12/2012 tarihinde duruşma sırasında dosyaya sunulduğunu ancak
gerek kendisinin gerekse Başsavcılığın bu belgeleri inceleyemediğini,
savunmasını hazırlayamadığını ileri sürmüş, ayrıca lehine olan Başsavcılık
görüşünde kendisiyle ilgili olmayan ve başka bir dosyadan alıntı yapıldığı
anlaşılan ifadelerin bulunduğunu belirterek bu yanlışlığın da düzeltilmesini
istemiştir.
15. AYİM Birinci Dairesi 2/4/2013 tarihli ve E.2013/415,
K.2013/365 sayılı kararıyla dilekçede ileri sürülen sebeplerin yerinde
görülmediği, düzeltilmesi istenen kararın kanuna ve usule uygun bulunduğu
gerekçesiyle istemi reddetmiştir.
16. Anılan karar 17/4/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş
ve başvurucu 9/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinin birinci, ikinci ve
dördüncü fıkraları şöyledir:
“12 Mart 1971
tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar, yargı denetimine kapalı idari
işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak sahipleri, bu madde hükümlerinden
yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli Savunma
Bakanlığına başvururlar.
Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya
reddine en geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık
amacıyla sadece gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere
gerektiğinde komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile
kamu kurum ve kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı
Kuvvetlerinden ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca
en geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına
gönderilir.
…
Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine
karşı ilgililer altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava
açabilirler.”
18. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu’nun“Dosya dışında inceleme” başlıklı 52. maddesi şöyledir:
“Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta
oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri
gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve
her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden
isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine
getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya
mahsus olmak üzere uzatılabilir.
Taraflardan biri ara kararının icaplarını
yerine getirmediği takdirde bunun verilecek karar üzerindeki etkisi, görevli
daire veya kurulca önceden takdir edilir, ara kararında bu husus ayrıca
belirtilir.
Ancak, istenen bilgi ve belgeler Türkiye Cumhuriyetinin güvenliğine ve yüksek menfaatlerine
veya Türkiye Cumhuriyetinin güvenliği ve yüksek menfaatleri ile birlikte
yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan, Genelkurmay Başkanı veya ilgili
Bakan gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri
vermeyebilir.
(Değişik dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve
vekillerine açıktır. Şu kadar ki; mahkeme tarafından getirtilen veya idarece
gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel
bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin
soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine
incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava
konusu haricindekiler taraf ve vekillerine incelettirilemez.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki
bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan
diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine
incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak
ayrıca gönderilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Davacı taraf veya vekili, karartılan veya verilmeyen
bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile
mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından incelenerek
haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce
karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa incelettirilebilir.
(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik derecesine
sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde, diğer bir
maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili kanun
hükümleri saklıdır.”
19. 1602 sayılıKanun’un “Sonradan ibraz olunan evrak ve belgeler”başlıklı
53. maddesi şöyledir:
“Dilekçeler ve
savunmalarla birlikte verilmeyen müspet evrak ve belgeler, bunların vaktinde
ibraz edilmelerine imkan bulunmadığına Daire veya
Daireler Kurulunca kanaat getirilirse, kabul ve diğer tarafa tebliğ edilir. Bu
evrak ve belgeler duruşmada ibraz edilir ve diğer taraf, cevabını hemen
verebileceğini beyan eder veya cevap vermeye lüzum görmezse, ayrıca tebliğ
yapılmaz.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 17/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu;
i. Dört yıllık askerî okul dâhil meslek hayatı boyunca gerek
disiplin durumunun gerekse eğitim, atış, spor vb. alanlardaki başarı durumunun
mükemmel seviyede olduğunu, nitekim ilişiğinin kesilmesinden bir gün önce bölük
komutanı ve tabur komutanı tarafından verilen belgede şahsi dosyasında
disiplinsizliğinin olmadığının ve Temmuz 1995-Nisan 1997 tarihleri arasında
disiplinsizliğinin bulunmadığının belirtildiğini, kendisine iftira atıldığını,
askerî yayınları takip etmesinin asker bir şahsın aleyhine kullanılmasını
anlayamadığını, kardeşinin ifadelerinin makaslanarak alındığını kaldı ki
kardeşinin durumundan sorumlu tutulamayacağını, Başsavcılık görüşünde olmayan
ifadelerin kararda Başsavcılık görüşüyle ilgili kısmaaktarıldığını,
ii. AYİM'in 12/4/2012 tarihli ara
kararıyla istediği dava konusu işlemin dayanağı belgelerin davalı idare
tarafından otuz günlük kesin süre içinde dosyaya sunulmadığını, söz konusu
belgelerin duruşma günü Mahkemeye ibraz edildiğini, dolayısıyla bu belgelerdeki
hususlarla ilgili savunmasını yapamadığını,
iii. PKK terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan beraat
ettiği hâlde bu durumun aleyhine kullanılmasının masumiyet karinesini ihlal
ettiğini ileri sürmüş; AYİM kararının kaldırılmasını, TSK’dan çıkarma işleminin
iptalini, mahrum kaldığı maaş ve özlük haklarının ödenmesini ve 100.000 TL
manevi tazminata karar verilmesini istemiştir. Başvurucu ayrıca Bakanlık
görüşüne verdiği cevapta başvuru formundaki iddialara ilave olarak irtica
suçlamasıyla ilişiği kesilenlerin geçici 32. madde hükmünden yararlandırıldığı
hâlde kendisinin yararlandırılmamasının eşitlik ilkesini ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevapta başvuru
formundaki iddialara ilave olarak irtica suçlamasıyla ilişiği kesilenlerin
geçici 32. madde hükmünden yararlandırıldığı hâlde kendisinin
yararlandırılmamasının eşitlik ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvurunun,
başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
24. Bireysel başvurunun ön şartlarından birisi de başvuru
süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul
hükmüdür.
25. Başvuru konusu olayda AYİM Birinci Dairesinin karar düzeltme
isteminin reddine dair kararı 17/4/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
başvurucu 9/5/2013 tarihinde ve süresi içinde bireysel başvuru yapmıştır. Ancak
başvurucu, başvuru formunda dile getirmediği “eşitlik ilkesinin ihlal edildiği”
yönündeki iddiasını 7/9/2015 tarihinde Bakanlık görüşüne verdiği cevap
dilekçesinde ileri sürmüştür. Başvurucu tarafından bu konuda bir mazeret de
beyan edilmemiştir.
26. Süresinde yapılan bireysel başvuruda ileri sürülen temel
ihlal iddialarının belli yönlerini oluşturan ancak otuz günlük süreden sonra
dile getirilen şikâyetlerin incelenmesine engel bir durum yoktur. Ancak anılan
Kanun hükmü uyarınca bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği
tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerektiği gibi başvuruya konu her bir
ayrı hak ihlali iddiasının da aynı otuz günlük süre içinde ileri sürülmesi
gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun başvuru dilekçesinde ve otuz günlük
sürede ileri sürmediği ancak 7/9/2015 tarihinde Bakanlık görüşüne verdiği cevap
dilekçesinde ileri sürdüğü eşitlik ilkesinin ihlali iddiasının süre aşımı
nedeniyle incelenemeyeceği sonucuna varılmıştır .
27. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Masumiyet Karinesininİhlal
Edildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucu, PKK terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan
beraat ettiği hâlde bu durumun aleyhine kullanılmasının masumiyet karinesini
ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
29. Bakanlık görüşünde masumiyet karinesi ile ilgili Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarına yer verilerek
masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken özellikle
hukuk ve idari yargılama bakımından üzerinde durulması gereken önemli
hususlardan birinin yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip
etmediği ve beraat kararını sorgulayıp sorgulamadığı hususu olduğu, kişinin
suçluluğunu ima eden ya da kabul eden bir yargının bulunmaması gerektiği belirtilmiş;
somut başvuruya konu AYİM kararında, başvurucunun 926 sayılı Kanun’un geçici
32. maddesinden yararlandırılmaması işleminin hukuki denetimi yapılırken sicil
belgeleriyle disiplin durumu bir arada değerlendirilerek hüküm kurulduğunun
görüldüğü, buna göre başvuruya konu davada disiplin soruşturması neticesinde
ulaşılan sonuçtanve dava dosyasında bulunan
belgelerden hareketle davanın sonuçlandırıldığı, ceza yargılamasına göre daha
düşük ispat standardı gerektiren disiplin hukuku ilkeleri çerçevesinde karara
varıldığının anlaşıldığı belirtilmiştir.
30. Başvurucu cevap dilekçesinde, başvuru formunda yer alan
masumiyet karinesinin ihlal edildiğine yönelik iddialarını tekrar etmiştir.
31. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz”
32. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç
isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz
sayılır.”
33. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş
bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır.
Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat
külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti
yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama
makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu
muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
34. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir
suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir
ilkedir. Suç isnadı kesin hükümle mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise
artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için masumiyet
karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davası
sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya suçu
işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında
beraat kararı verilen durumlarda ise kişi hakkında masumiyet karinesinin devam
ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü böyle durumlarda Anayasa’nın 38. maddesinin
dördüncü ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin
suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle kişi suçlu sayılamaz (Uğur Ayyıldız, B. No: 2012/574, 6/2/2014,
§ 76).
35. Masumiyet karinesi, ceza yargılaması kapsamında bir usul
güvencesi olmasına rağmen buna ilişkin korumanın uygulanabilir olması ve etkili
şekilde sağlanabilmesi için beraat eden veya bir şekilde hakkındaki ceza
yargılaması devam etmeyen kişilerin kamu görevlileri veya otoritelerince suçlu
muamelesi görmelerini önlemelidir. Bu kapsamda ceza davasını takip eden “ceza
yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada” damasumiyet
karinesine özen gösterilmelidir. Bununla birlikte ceza yargılamasında
mahkûmiyetle sonuçlanmamış aynı olaylara dayanılarak bir kişinin disiplin
suçundan suçlu bulunması veya hakkında tazminata karar verilmesi masumiyet
karinesini otomatik olarak ihlal etmez. Bu kapsamda “karar vericilerin
kullandıkları dil” kritik önem taşır (Mustafa
Akın, B. No: 2013/2696, 9/9/2015, § 38).
36. Ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler
nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, kişi hakkında beraat kararı
verilmiş olmasına rağmen bu karara esas teşkil eden yargılama sürecine
dayanılması ve bu şekilde beraat kararının sorgulanması masumiyet karinesi ile
çelişir. Buna karşılık idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi
bakımından kişi beraat etmiş olsa dahi yargılanmış olması olgusundan veya buna
ilişkin karardan söz edilmesi; kişinin suçlu muamelesi gördüğünden, dolayısıyla
masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli
değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve
nihai kararın, münhasıran kişinin yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği
fiilleri işlediği kabulüne dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Kürşat Eyol,§ 29).
37. Masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği
değerlendirilirken özellikle hukuk ve idari yargılama bakımından üzerinde
durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı yapan makamın ilgili
kişiye suç isnat edip etmediği ve beraat kararını sorgulayıp sorgulamadığıdır.
38. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin 926 sayılı Kanun'un geçici
32. maddesinden yararlandırılmamaya ilgili önceki kararlarında (Yümrü Dilek, B. No: 2013/4189, 21/5/2015, Ö.Ö., B. No: 2013/3157, 10/6/2015, N.G., B. No: 2013/4011, 10/6/2015,Ramazan İlhan,B. No: 2013/1200,
24/6/2015) belirtildiği üzere AYİM önünde görülen davanın konusu, başvurucunun
TSK’dan ilişiğinin kesilmesine ilişkin işlem olmayıp yalnızca 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebinin reddine ilişkin
işlemdir. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi, 926 sayılı Kanun'un geçici 32. maddesi
hükmünden yararlandırılmamaya ilişkin başvurularda TSK'dan ilişik kesmeye
ilişkin olay ve olgular hakkından yeniden değerlendirme yapmamakta; başvuruyu
AYİM kararına yönelik iddialar yönünden incelemektedir.
39. Somut başvuruda da masumiyet karinesine ilişkin
değerlendirme yalnızcageçici 32. madde hükmünden
yararlandırılmama yönündeki AYİM kararı çerçevesinde yapılmıştır. Bireysel
başvuruya konu olan AYİM kararında (bkz. § 13) başvurucunun TSK’dan
çıkarılmasına neden olan disiplin durumunun incelendiği, başvurucunun PKK terör
örgütüne yardım ve yataklık suçundan Devlet Güvenlik Mahkemesinde (DGM)
yargılanıp delil yetersizliğinden beraat ettiğinin belirtildiği, ayrıca iki
kardeşinin PKK terör örgütü mensubu olduğu, bir kardeşinin operasyonda
yakalandığı, başvurucunun izin tecavüzü suçundan on gün oda hapsi ile nöbet
talimatına aykırı hareket etmek suçundan altı gün göz hapsi cezasının bulunduğu
hususlarına yer verildikten sonra başvurucunun bu durumu ile 926 sayılı
Kanunu’nun geçici 32. maddesinden yararlandırılmasının hukuken mümkün olmadığı
değerlendirilerek dava konusu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı
gerekçesine yer verildiği anlaşılmaktadır.
40. Görüldüğü üzere kararda, başvurucunun DGM'de yargılandığı
fiillere dayanılmamış; başvurucunun yargılandığına değinilmekle birlikte bir
bütün olarak dosyadaki diğer bilgi ve belgeler esas alınarak 926 sayılı Kanun’nun geçici 32. maddesinden yararlandırılmamasına ilişkin
işlemin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılmış ve kararda başvurucunun
masumiyetine aykırı düşecek herhangi bir ifadeye yer verilmemiştir.
41. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde AYİM kararında,
başvurucunun masumiyet karinesine yönelik açık ve görünür bir ihlal
saptanamadığından başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama
İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
42. Başvurucu, ara kararıyla istenen dava konusu işlemin
dayanağı belgelerin davalı idare tarafından duruşma günü AYİM'e
ibraz edildiğini ve bunların hükme esas alındığını ancak bu belgelerde yer alan
hususlarla ilgili savunma yapma imkânının kendisine tanınmadığını ileri sürmüştür.
Başvurucunun bu iddiası, adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği
ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği şikâyetine ilişkindir.
43. Başvurucunun iddiası açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi
kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de
görülmediğinden bu şikâyet yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
44. Başvurucu, mahkeme kararına esas alınan gizli belgelerin
davalı idare tarafından duruşma sırasında Mahkemeye sunulduğunu ve aynı gün
karar verildiğinidolayısıyla bu belgelerde yer alan
hususlarla ilgili savunma yapma imkânı bulamadığını, bu suretle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
45. Bakanlık bu iddiaya karşı görüş bildirmemiştir.
46. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
47. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
48. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil
olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında
kabul edilmekte olup bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma
hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle
gerek Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların
eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).
49. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri silahların
eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir (Yaşasın Aslan, B.
No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Kural olarak başvurucular, davanın karşı
tarafına tanınan bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan
olumsuz etkilendiğini ispat etmek zorunda değildir. Taraflardan birine tanınan,
diğerine tanınmayan avantajın fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil
bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılabilir(Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Zagorodnikov/Rusya,
B. No: 66941/01, 7/6/2007, § 30).
50. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi
hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle
tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu
anlamda mahkemece tarafların dinlenilmemesi, delillere karşı çıkma imkanı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete
aykırı hâle gelmesine neden olabilecektir (Ruiz-Mateos/İspanya, B. No.12952/87, 23/06/1993, §
63). Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından
ilişkili olup bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli
yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda, davasını savunabilmesi açısından
taraflar arasındaki denge bozulacaktır (Tahir
Gökaltay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014,§ 25).
51. AİHM, hükme esas olan ve gizli olduğu belirtilen belgelere
tarafların erişiminin kısıtlanmasını ihlal sebebi saydığı kararlarından biri
olan Miran/Türkiye (B. No:
43980/04, 21/4/2009) kararında, AYİM’de görülen
davada “gizli” ibareli belgelere
başvuranın erişiminin imkânsız olmasına ilişkin şikâyet yönünden Sözleşme’nin
6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM,
benzer bir kararında da “gizli” ibareli belgelere erişimin sağlanmamasının
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle
Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine
hükmetmiştir (Güner Çorum/Türkiye,
B. No: 59739/00, 31/10/2006, §§ 21-30).
52. Başvuru konusu olayda, başvurucunun 926 sayılı Kanun’un
geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebiyle yaptığı başvurunun
reddedilmesi üzerine açılan davada, davalı idarenin savunma dilekçesinde
işlemin hukuka uygun olduğu ileri sürülmüş ancak savunma dilekçesi ekinde “ÖZEL”
gizlilik dereceli zarf içinde belge sunulduğu belirtilmesine rağmen zarf içinde
belge bulunmadığının anlaşılması üzerine AYİM Birinci Dairesi 12/4/2012 tarihli
ara kararıyla davalı idareden işleme esas alınan fiil ve olguların neler
olduğunun bildirilmesini ve belirtilen “ÖZEL” gizlilik dereceli zarf içindeki
evrakın gönderilmesini istemiştir. Bu ara kararı başvurucuya da tebliğ edilmiş
fakat ara kararına davalı idarece verilen cevap veya sunulan gizlilik dereceli
belgeler başvurucuya tebliğ edilmemiş ve başvurucu bu belgelerden haberdar
edilmemiştir. AYİM Birinci Dairesi gizlilik dereceli olarak sunulan belgeleri
esas almak suretiyle davanın reddine karar vermiş; başvurucu, karar düzeltme
dilekçesinde ilgili belgelerden haberdar edilmediği için savunma yapma imkânı
bulamadığını belirtmesine karşın bu hususta bir açıklamaya yer verilmeksizin
istemi reddedilerek uyuşmazlık sonuçlandırılmıştır.
53. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında
silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının güvence altına
alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir
gereğidir. Asıl kural tarafların eşit şartlarda yargılamaya katılımının
sağlanması, gösterilen kanıtlardan ve sunulan görüşlerden bilgi sahibi olması
ve bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânının verilmesi olup kamu
güvenliği, misilleme riski altında olan şahitlerin korunması, soruşturma
usullerinin gizli tutulması gibi bazı istisnaların yargılama usulünde yer
alması mümkündür. Bu durumda dahi verilmeyen veya karartılan bilgi ve belgelere
karşı ilgiliye mahkemeye itirazda bulunabilme imkânı getirilmesi adil
yargılanmanın garanti altına alınması için bir gerekliliktir. Bu hususlar 1602 sayılı
Kanun’un 52. maddesinde değişiklik yapan 19/6/2010 tarihli ve 6000 sayılı
Kanun’un genel gerekçesi ile madde gerekçesinde de ifade edilmiş olup
değişikliğin sebebi olarak da AİHM’in 31/10/2006
tarihinde verdiği Aksoy (Eroğlu)/Türkiye
kararı gösterilmiştir (Bülent Karataş,
B. No: 2013/6428, 26/6/2014, § 74).
54. 6000 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52.
maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş, maddeye beş ve altıncı fıkralar
eklenmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemede dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin
taraf ve vekillerine açık olduğu ancak mahkeme tarafından getirtilen veya
idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan başka şahıs ve makamların özel
bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma
metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine
incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava
konusu haricindekilerin taraf ve vekillerine incelettirilemeyeceği; taraf ve
vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler, bulundukları
yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz
nitelikte ise incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından
karartılarak ayrıca gönderileceği; davacı taraf veya vekilinin karartılan veya
verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu
iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği, bu itirazın mahkeme tarafından
incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha
önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin karşı tarafa
incelettirilebileceği kural altına alınmıştır.
55. Kural olarak başvurucuların derece mahkemelerindeki
davalarını takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Ancak somut
olayda başvurucunun karar düzeltme dilekçesinde ileri sürdüğü, hükme esas
alınan gizli belgelerin ara kararına rağmen dosyaya duruşma gününe kadar
sunulmadığı iddiasına karşılık AYİM tarafından söz konusu belgelerin duruşmadan
önce incelenmesini mümkün kılacak şekilde dosyaya sunulduğu, ancak başvurucunun
inceleme talebi olmadığı yönünde bir belirleme yapılmadığı gibi1602 sayılı
Kanun’un 53. maddesine (bkz. § 19 ) uygun şekilde başvurucunun duruşmada söz
konusu bilgi ve belgelere karşı cevabını hemen verip vermeyeceği hususunda da bir
tespit yapılmadığı görülmektedir. Olayda AYİM tarafından davalı idarenin
sunduğu gizlilik dereceli belgelerin başvurucuya bildirilmediği ve belgelerin
incelettirilmesi konusunda başvurucuya bir imkân tanınmadan karar düzeltme
talebinin reddedildiği anlaşılmaktadır.
56. Öte yandan söz konusu bilgi ve belgelerin
incelettirilmesiyle ilgili 1602 sayılı Kanun’un 53. maddesindeki (§ 18) usul
dikkate alındığında, başvurucunun anılan belgelerin incelettirilmesi talebinde
bulunması, AYİM tarafından bu talebin kabul edilmesi ve belgelerin
incelettirilmesine izin verilmesi ve ardından başvurucunun bu belgelere karşı
savunma yapması prosedürünü yerine getirmesinin on beş günlük karar düzeltme
süresi içindebaşvurucudan beklenemeyeceği açıktır (M.Ş.B., B. No: 2013/2202, 20/11/2014, §
47).
57. Sonuç olarak AYİM tarafından gizlilik dereceli belgelerin
başvurucunun incelemesine açılıp açılmayacağına ilişkin herhangi bir karar
alınmadığı ve bu belgelerden başvurucunun haberdar edilmediği görüldüğünden
olayda davalı idare tarafından sunulan ve AYİM kararında hükme esas alınan
gizlilik dereceli belgelere karşı başvurucuya savunma yapma imkânı verilmemesi
nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır.
58. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde başvurucunun Anayasa’nın
36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
59. Başvurucu, AYİM kararının kaldırılarak TSK'dan çıkarma
işleminin iptali ve mahrum kaldığı özlük haklarıyla birlikte manevi tazminat
ödenmesi taleplerinde bulunmuştur.
60. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve(2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi
yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak
şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
61. Başvuruya konu yargılamada davalı idare tarafından
gönderilen belgelerin başvurucuya incelettirilmeyerek bu belgeler hakkında
görüş vermesinin engellenmesi nedeniyle başvurucunun adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği tespit edilmiş olup tespit edilen ihlal, Mahkeme kararından
kaynaklandığından ve yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
62. Başvurucu, 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
Başvurunun incelenmesinde Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği sonucuna
varıldığından ve tespit edilen ihlal nedeniyle yeniden yargılama yapılmasına
karar verildiğinden tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir
63. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL başvuru harcı
ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere AYİM Birinci Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
H. Genelkurmay Başkanlığı tarafından gönderilen belgelerin
İADESİNE,
17/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.