TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHMET TEYİT KEŞLİ BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2013/7496)
Karar Tarihi: 17/2/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Raportör
Okan TAŞDELEN
Başvurucu
Ahmet Teyit KEŞLİ
Vekili
Av. Ayşen ARAS
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; etkili eylem suçundan başvurucunun ve karşı tarafın mahkûmiyetiyle sonuçlanan yargılamada eksik soruşturmaya dayalı karar verilmesinin, yargılamanın uzun sürmesinin ve Mahkeme kararlarının yeterince gerekçelendirilmemesinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağını ve gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/10/2013 tarihinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 18/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 20/10/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 26/10/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Bir üniversitede öğretim görevlisi olan başvurucu, aynı zamanda avukatlık da yapmaktadır.
8. Başvurucunun kullandığı araç ile diğer bir araç arasında 3/11/2007 tarihinde saat 02.40'ta maddi hasarlı bir trafik kazası gerçekleşmiştir. Diğer araç sürücüsü, yaşanan tartışmanın ardından olay yerinden ayrılmıştır.
9. Başvurucu; aynı gün müşteki sıfatıyla polis tarafından alınan ifadesinde diğer araç sürücüsü E.Ş. isimli kişinin alkollü olduğunu, olay sırasında kendisine küfür ettiğini, tehditte bulunduğunu ve kendisini darbettiğini, kendisinin ise bu şahsa vurmadığını belirterek şahıstan-şikâyetçi olmuştur.
10. Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından 3/11/2007 tarihinde düzenlenen geçici rapora göre başvurucunun sağ dizinde ağrı ve sol ayak bileğinde şişlik tespit edilmiştir.
11. Kağıthane Devlet Hastanesince düzenlenen 3/11/2007 tarihli geçici raporda ise E.Ş.nin boynunda eritem ve hassasiyete, göğsünün sağ tarafında hassasiyete ve sağ dirseğinde eritem ve skara rastlandığı belirtilmiştir.
12. E.Ş. 5/11/2007 tarihinde şüpheli/müşteki sıfatıyla polise verdiği ifadesinde maddi hasarlı kaza sonrasında başvurucu ile anlaşmaya çalıştığını fakat başvurucunun bunu kabul etmediğini, polis bekledikleri sırada başvurucunun kendisinin boğazına sarıldığını, boynundan ve dirseğinden darbe aldığını söylemiştir. E.Ş. geç vakit olduğu için ikametine gittiğini ve ertesi gün hastaneye giderek rapor aldığını, başvurucudan şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.
13. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun ifadesinin alınabilmesi için polise beyan etmiş olduğu adresine 2/5/2008 tarihinde davetname gönderilmiştir. Başvurucuya ulaşılamaması nedeniyle aynı adrese tekrar tebligat çıkarılmış, tebligat bu kez 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21. maddesi (adreste bulunmama veya tebellüğden imtina) uyarınca kolluğa teslim yoluyla 22/1/2009 tarihinde yapılmıştır. Başvurucuya ait başka bir adrese daha davetname gönderildiği fakat evrakın iade edildiği anlaşılmaktadır.
14. Başsavcılık 22/6/2009 tarihinde ifade alma işlemi için yapılan tebligata riayet etmediği gerekçesiyle başvurucu hakkında zorla getirme kararı almıştır.
15. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı 12/10/2009 tarihinde başvurucu ve E.Ş.nin karşılıklı olarak etkili eylemden, E.Ş.nin ayrıca başvurucuya hakaretten ve trafik güvenliğini tehlikeye sokmaktan cezalandırılması talebiyle iddianame hazırlamıştır. İddianamede, E.Ş.nin olaydan iki gün sonra karakola gelmemesi nedeniyle olay tarihinde alkollü olup olmadığının tespit edilemediği belirtilmiştir.
16. Şişli 1. Sulh Ceza Mahkemesinde görülmeye başlayan davanın 6/4/2010 tarihli duruşmasına sadece başvurucunun vekili gelmiş, başvurucu mazereti nedeniyle katılamamıştır. E.Ş. hakkında çıkarılan tebligatın iade edildiği anlaşılmaktadır. Mahkeme, E.Ş.nin adresinin araştırılması ve tespit edildiği takdirde duruşma günü beklenmeksizin tebligat yapılması ve başvurucunun ifadesinin alınması için bir sonraki duruşmayı 19/10/2010 tarihine ertelemiştir.
17. Başvurucu 19/10/2010 ve 21/6/2011 tarihinde yapılan duruşmaların ilkine mazeretinin bulunduğu, ikincisine ise başka bir dosyasının Yargıtaydakiduruşmasına katılacağı gerekçesiyle iştirak etmemiştir. Mahkeme, başvurucunun mazeretinin son kez kabulüne ve adresinin tespit edilmesi için yazılan yazıların cevapsız kalması nedeniyle de E.Ş. hakkında yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir.
18. E.Ş.nin ifadesi, yakalama emrine istinaden 24/9/2011 tarihinde İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından alınmıştır. E.Ş., suçlamaları kabul etmemiş ve sadece sözlü bir tartışma yaşandığını belirtmiştir. E.Ş., şartları oluşması hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) hükümlerinin uygulanmasını kabul etmiştir.
19. Başvurucunun müşteki sanık olarak yer aldığı dosyanın (kapatılan) İstanbul 14. Sulh Ceza Mahkemesine tespit edilemeyen bir tarihte devredildiği anlaşılmaktadır.
20. İstanbul 14. Sulh Ceza Mahkemesinin 29/12/2011 tarihli duruşmasına başvurucu iştirak etmemiş, vekili ise mazeret bildirerek katılmamıştır. Mahkeme, bir sonraki celsede de hazır olmadığı takdirde başvurucu hakkında yakalama emri düzenleneceği yönünde ihtaratlı çağrı kâğıdı çıkarılmasına karar vermiştir.
21. 15/2/2012 tarihli celseye başka bir mahkemede duruşması olduğunu belirtmesi, 23/5/2012 tarihli celseye ise gerekçesiz katılmaması üzerine Mahkeme, ifadesinin alınabilmesi için başvurucu hakkında yakalama emri çıkarmıştır.
22. Başvurucu 19/7/2012 tarihli duruşmada da hazır bulunmamıştır.
23. Başvurucunun yakalama emrine istinaden mevcutlu olarak 18/9/2012 tarihinde İstanbul 14. Sulh Ceza Mahkemesinde hazır edilmesi üzerine ara duruşma açılmış ve ifadesi alınmıştır. Başvurucu, Savcılıktaki ifadesini tekrarlamış ve olay anında yanında başka birisinin olmadığını fakat çevrede insanların bulunduğunu, bu kişilere ulaşıp tanık olarak dinletmeye çalışacağını söylemiştir. Başvurucu, hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına muvafakat etmemiştir. Başvurucunun duruşmalardan muaf tutulma talebi, Mahkemece kabul edilmiştir. İfadesinde belirttiği tanıklarının listesini sunmak üzere başvurucuya otuz gün süre verilmiştir.
24. Başvurucu vekili 28/3/2013 ve 9/7/2013 tarihlerindeki duruşmalara ilişkin mazeret bildirmiştir.
25. Başvurucu müdafii 5/9/2013 tarihli duruşmada önceki beyanlarını tekrar ettiklerini belirtmiş, olaydan sonra rapor alan diğer sanığın cezalandırılmasına ve raporunu aynı gün alan başvurucunun beraatına karar verilmesini talep etmiştir.
26. (Kapatılan) İstanbul 14. Sulh Ceza Mahkemesi 5/9/2013 tarihli ve E.2009/1211, K.2013/881 sayılı kararında başvurucunun diğer sanığın kendisine vurduğu, sanık E.Ş.nin ise sadece sözlü münakaşa yaşandığı yönünde ifade verdiğini belirtmiş; bununla birlikte tarafların adli tıp raporunda belirtildiği gibi birbirlerini yaraladıkları sonucuna varmıştır. Sulh Ceza Mahkemesi, başvurucuyu 2.400 TL adli para cezasına mahkûm etmiştir.Başvurucuya verilen ceza, miktarı itibarıyla kesin nitelik taşımaktadır.
27. Mahkeme kararının ilgili kısmı şu şekildedir:
"Mahkememizce yapılan yargılama sonunda, sanık savunmaları, adli tıp kurumu şube müdürlüğünün doktor raporu ve tüm dosya kapsamından; ... katılan sanık E... Ş...in savunmalarında belirttiği şekilde, katılan sanık Ahmet Teyit Keşli'nin beyanı dışında [delil bulunmadığından,] E... Ş... hakkında hakaret ve alkollü araç kullanmak sureti ile trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ... beraatine yönelik aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir. Yine olay tarihinde katılan sanıkların trafikte yaşanan tartışma sonucu birbirlerini adli tıp şube müdürlüğü raporunda da belirtildiği şekilde basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek hafif şekilde yarala[dı]kları, katılan sanıkların atılı suçu işledikleri anlaşıldığından katılan sanıkların cezalandırılmalarına, ... Katılan sanık Ahmet Teylit Keşli hakkında ... koşullar oluşmadığından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ... karar vermek gerekmiştir."
28. Mahkeme, yasal koşulların oluşması nedeniyle E.Ş. hakkında etkili eylem yönünden HAGB kararı vermiştir.
29. Başvurucu, E.Ş. hakkında HAGB şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle karara itiraz etmiştir.
30. İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesi 13/9/2013 tarihli ve 2013/197 Değişik İş sayılı kararı ile Sulh Ceza Mahkemesinin kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek başvurucunun itirazını reddetmiştir.
31. Başvurucu 3/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
32. Somut yargılamaya konu yaralama suçu 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenmektedir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 17/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu; karşı tarafın çelişkili beyanları dışında bir delil olmaksızın ve diğer sanığın atılı suçu işlemediğini açıkça ikrar etmiş olmasına rağmen mahkûm edildiğini, olay günü bir kişinin şikâyetçi olmaması için kendisini aradığını, talep etmesine rağmen Mahkemenin tarafların olay anındaki telefon kayıtlarını getirtmediğini, delillerin tamamını toplamadığını ve özellikle tanıklarının dinlenmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, mahkûmiyetine ilişkin kararın ve diğer sanık E.Ş. hakkında HAGB şartlarının oluşmadığına yönelik itirazının reddi kararının yeterli gerekçe içermediğinden de şikâyet etmiştir. Başvurucu, ayrıca eksik inceleme sonucu karar verilmesinin adaleti bulma ve kendisine yapılan haksızlığı giderme uğraşısının sonuçsuz kalmasına neden olduğunu ve hak arama özgürlüğünü engellediğini; 2007 yılında başlayan hukuki sürecin yedi yıllık bir yargılamadan sonra 2013 yılında tamamlanabilmesinin tek başına insan hakları ihlali niteliğinde olduğunu iddia etmiştir. Başvurucu bu nedenlerle öncelikle yeniden yargılamaya hükmedilmesini, bu olmadığı takdirde maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun eksik incelemeye dayalı karar verildiği ve kararlarda yeterli gerekçe gösterilmediği iddialarının; başvurucunun yaralanması olayına ilişkin soruşturmayı ilgilendirdiği ölçüde insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı, başvurucunun E.Ş.yi yaraladığına yönelik yargılanmayı ilgilendirdiği ölçüde adil yargılama hakkı kapsamında, yargılama süresine yönelik şikâyetinin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Usul Boyutunun İhlaline İlişkin İddia
36. Başvurucu; eksik soruşturmaya dayalı karar verilmesinin kendisine yapılan haksızlığın giderilmesine engel olduğunu, E.Ş. hakkında verilen HAGB kararına itirazının gerekçe gösterilmeksizin reddedildiğini ve yargılamanın uzun sürdüğünü ileri sürmüştür.
37. Bakanlığın görüş sunulmamasına ilişkin yazısında, başvurucunun itiraz incelemesindeki gerekçe eksikliğine ilişkin iddialarının “gerekçeli karar hakkı” (Mümin Meriç, B. No: 2013/7204, 20/2/2014), yargılama süresine dair şikâyetinin ise “makul sürede yargılanma hakkı” (Cevdet Genç, B. No: 2012/142, 9/1/2014) kapsamında değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.
38. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
39. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “İşkence yasağı” kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz.”
40. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı belirtilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
41. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olay için asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Aksoy/Türkiye, B. No: 21987/93, 18/12/1996, § 64; Eğmez/Kıbrıs, B. No: 30873/96, 21/12/2000, § 78; Krastanov/Bulgaristan, B. No: 50222/99, 30/9/2004, § 53).
42. Mağduru küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza” olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
43. Bir muamelenin “işkence”, “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele” kavramlarından hangisini oluşturduğunu belirleyebilmek için her somut olay, kendi özel koşulları içinde değerlendirilmelidir (Tahir Canan, B. No. 2012/969, 18/9/2013, § 23). Bir muamelenin "insan haysiyetiyle bağdaşmadığı" sonucuna ulaşmak için kimi durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de yeterli olabilmektedir (Benzer yöndeki AİHM karar için bkz. M.S.S./Belçika ve Yunanistan [BD], B. No: 30696/09, 21/1/2011, § 220).
44. Başvurucunun şikâyetine konu yaralanmaları, sağ dizinde ağrı ve sol ayak bileğinde şişlik olarak tespit edilmiştir. Meydana gelen yaralanmaların ağırlığı, üçüncü bir kişiyle yaşadığını belirttiği anlık bir tartışmanın sonucunda gerçekleştiği ve kamu gücünü kullanan bir görevlinin eyleminden kaynaklanmadığı için “işkence” ya da “eziyet” seviyesine ulaşmamıştır (Tahir Canan, § 22). Başvurucunun bununla birlikte maruz kaldığı eylem nedeniyle belirli bir acı duyduğu ve en azından kendi gözünde küçültülme, elem ve aşağılanma duygusuna uğrayacağı açıktır. Dolayısıyla başvurucunun yaralanmasının “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele” olarak değerlendirilmesi gerekir.
45. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında devletin, pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet; bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).
46. Bu çerçevede bir kişinin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili bir resmî soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması yahut yeterli soruşturma yapılmamış olması da Anayasa’nın 17. maddesine aykırılık teşkil edebilmektedir (Tahir Canan, § 25).
47. Öte yandan devletin savunulabilir “işkence”, “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza” iddialarını etkili biçimde soruşturma yükümlülüğü, sadece devlet görevlilerin dâhil olduğu olaylara hasredilemez. Belirtilen yükümlülük, Anayasa’nın 17. maddesine aykırı biçimde üçüncü kişilerce gerçekleştirildiği belirtilen eylemler bakımından da geçerlidir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. M.C/Bulgaristan, B. No: 39272/98,4/12/2003, §§ 151, 153; Mahmut Ay/Türkiye, B. No: 30951/96, 22/3/2005, §§ 59,60; Baştürk/Türkiye, B. No: 49742/09, 28/4/2015, § 24).
48. Yürütülecek ceza soruşturması, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplaması gerekir. Anayasa’nın 17. maddesine aykırılık iddiasının gerektirdiği soruşturma; bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 112, 114).
49. “İşkence”, “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza”ya ilişkin şikâyetler hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir. Bu hususlara dair soruşturmalarda hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın azami bir hız ve özenle yürütülmesi gerekir. Ancak belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119).
50. Ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Söz konusu olan bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa'nın 17. maddesinin, başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı ya da devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
51. Somut olayda başvurucu ile E.Ş. arasında gerçekleşen etkili eylem bakımından en önemli delilleri, doktor raporları ile tarafların ifadeleri oluşturmaktadır. Başvurucunun ifadesi ve doktor raporu, başvurucununbaşvuru yaptığı gün alınmıştır. Diğer taraf ise kendiliğinden başka bir hastaneye giderek rapor düzenlettirmiştir. E.Ş.nin olay yerinden ayrılması nedeniyle ifadesi, olayın meydana geldiği 3/11/2007 tarihinde değil; polis merkezine geldiği 5/7/2011 tarihinde alınabilmiştir.
52. Başvurucunun 18/9/2012 tarihli duruşmada tanıklarının olduğunu bildirmesi üzerine Mahkeme tarafından tanıkların listesini sunması için başvurucuya süre verildiği ancak başvurucunun böyle bir tanık listesini Mahkemeye iletmediği; tanıklara ulaşılmasını sağlayacak isim, adres gibi bilgileri bildirmediği anlaşılmaktadır. Başvurucu, ayrıca talep etmesine rağmen tarafların telefon kayıtlarının getirilmediğini belirtmektedir. Başvurucunun şikâyetçi olmaması için bir kişi tarafından aranmasına yönelik olarak telefon kayıtlarının gerekli olduğunu belirttiği başvuru formundan anlaşılmaktadır. Bununla birlikte başvurucunun, şikâyetçi olmaması için bir kişinin kendisini aradığı iddiası bağlamında bu talebini dile getirdiği ancak yaralama olayının aydınlatılması yönünden bu kayıtlara neden ihtiyaç duyulduğuna ilişkin herhangi bir açıklama getirmediği görülmektedir. Bu itibarla başvuruya konu yargılamada sorumluların tespitine veya cezalandırmalarına etki edecek bir eksiklik yaşanmamıştır. Nitekim Mahkeme de başvurucuya yönelik E.Ş.nin eylemini sabit görmüş ve cezalandırılmasına karar vermiştir.
53. Yürütülen soruşturmaların etkililiği için gerekli diğer bir şart, yetkili makamların hızlı biçimde hareket etmesi gerektiğidir.
54. Mevcut başvuru bakımından tüm yargılama, başvurucunun şikâyetinden itibaren 5 yıl 10 ayda tamamlanmıştır (3/11/2007 - 13/9/2013). Görünüş itibarıyla bu sürenin etkili soruşturma yükümlülüğünü karşılamayacak derecede uzun olduğu değerlendirilebilirse de bu sürenin uzamasında başvurucunun ve vekilinin davranışları önemli ölçüde etkili olmuştur (bkz. §§ 13-26).
55. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı 2/5/2008 ile 12/10/2009 tarihleri arasında başvurucunun ifadesini almaya çalışmıştır (bkz. §§ 13-15). Bu çerçevede önce davetname gönderilmiş, ardından ise zorla getirme kararı alınmıştır. Başvurucunun dinlenememesi üzerine ifadesi olmaksızın dava açılma yoluna gidilmiştir. Yargılama aşamasında da zorla getirme kararına istinaden Mahkemede kollukça hazır edildiği 18/9/2012 tarihine kadar başvurucunun dinlenmesi mümkün olmamıştır. 28/3/2013 ve 9/7/2013 tarihli duruşmalara ise başvurucu vekili mazeret bildirerek katılmamıştır. Mahkeme, başvurucu vekilinin hazır olduğu 5/9/2013 tarihli bir sonraki celsede kararını vermiştir.
56. Öte yandan başvurucunun ifadesinin alınmaya çalışıldığı dönemde Mahkeme, diğer sanığın adresinin araştırılması ve ifade için çağrılması işlemlerini yapmıştır. E.Ş.nin Mahkemeye gelmemesi üzerine bu sanığın ifadesi de zorla getirme kararına istinaden alınabilmiştir. Bu itibarla başvurucunun yokluğundaki dönem, soruşturmanın ilerletilmesine yönelik kullanılmıştır.
57. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında 2/5/2008 ile 9/7/2013 tarihleri arasında yaşanan 5 yıl 2 aylık gecikmeden yargılama makamları sorumlu tutulamayacaktır. Yargılama makamlarına atfedilemeyecek bu gecikmenin tüm yargılama süresinden düşülmesi sonucunda kalan 8 ay süre ise yetkililerden beklenen hızlı hareket etme yükümlülüğüne aykırı düşmemektedir ve yargılamada bir gecikme olduğu söylenemez.
58. Başvurucu son olarak diğer sanık E.Ş. hakkında verilen HAGB kararına karşı yapmış olduğu itirazın yeterli gerekçe gösterilmeksizin reddedildiğini ileri sürmüştür. İstanbul 14. Sulh Ceza Mahkemesi, E.Ş.ye yönelik HAGB'ye hükmederken neden bu yola gidildiğini kararında açıklıkla belirtmiştir. Mahkeme; sanığın HAGB uygulamasına muvafakat ettiğini, ileri sürülen ve giderilmesi gereken bir zarar bulunmadığını ve diğer yasal koşulların oluştuğunu kararında ifade etmiştir. Başvurucunun itirazını inceleyen İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesi, kararın usul ve yasaya uygun olduğunu söylemek suretiyle Sulh Ceza Mahkemesinin gerekçesine katıldığını vurgulamıştır. Dolayısıyla itiraz mahkemesinin kararında ayrı bir gerekçeye yer verilmemesi bir eksiklik oluşturmamaktadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 50).
59. Bu nedenlerle başvurucunun şikâyetinin bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlaline İlişkin İddialar
i. Eksik Soruşturmaya Dayalı Karar Verildiğine İlişkin İddia
60. Başvurucu, özellikle tanıkların dinlenilmesi dâhil olmak üzere deliller tam toplanmadığından ve tarafların olay anındaki telefon kayıtlarının getirilmediğinden eksik soruşturmaya dayalı karar verildiğini ileri sürmektedir.
61. Bakanlık yazısında, başvurucunun iddialarının “temyiz şikâyeti mahiyetinde” olduğu belirtilmiştir. (Lokman Sapan, B. No: 2013/723, 21/11/2013; Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013)
62. Eksik soruşturma yapıldığı iddiası, E.Ş.nin başvurucuya yönelik eylemleri kadar başvurucunun sanık sıfatıyla yargılanmasını da ilgilendirdiğinden bu iddianın adil yargılanma hakkı kapsamında da değerlendirilmesi gerekmektedir.
63. Ancak yukarıda belirtildiği gibi başvurucu, tanıklarının kimler olduğunu Mahkemeye bildirmemiş ve telefon kayıtlarının yaralama olayının aydınlatılmasına ne şekilde katkıda bulunacağını açıklamamıştır (bkz. § 50).
64. Ayrıca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, § 26). Bu itibarla telefon kayıtlarının istenmemesi ise delillerin kabul edilebilirliğine ve değerlendirmesine ilişkin mahkemelerin sahip oldukları takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır.
65. Sonuç olarak başvurucunun şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
66. Başvurucu, E.Ş.nin çelişkili beyanları dışında bir delil olmaksızın ve etkili eylemde bulunmadığının E.Ş. tarafından açıkça ikrar etmiş olmasına rağmen mahkûm edildiğini ve mahkûmiyetine ilişkin kararda yeterli gerekçe gösterilmediğini ileri sürmektedir.
67. Bakanlık yazısında bu hususta ayrı bir açıklamaya yer verilmemiştir.
68. Gerekçeli karar hakkı adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biridir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 25).
69. Mahkeme kararlarının gerekçelendirilmesi, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından, hem tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması,kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir Gökatalay, B.No: 2013/1780, 20/3/2014, § 67).
70. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, § 26).
71. Somut olayda Mahkeme, dosya içindeki doktor raporlarını ve tarafların ifadelerini bir bütün olarak değerlendirmiş ve başvurucunun üzerine atılı etkili eylem suçunun sübuta erdiği sonucuna ulaşmıştır. Müşteki/sanık E.Ş., her ne kadar İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesi önündeki sorgusunda sadece sözlü tartışma yaptıklarını ileri sürmüş ise de İstanbul 14. Sulh Ceza Mahkemesinin, bu kişinin başvurucunun kendisine etkili eylemde bulunduğuna ilişkin kollukta verdiği ifadesine zımnen üstünlük tanıdığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla Mahkeme kararının yeterli gerekçe içermediği söylenemez.
72. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İşkence yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların bir bütün olarak açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
17/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.