TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
BEKİR RESULOĞLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/3253)
Karar Tarihi: 16/7/2014
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Raportör
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
Başvurucu
Bekir RESULOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, tarafı olduğu boşanma davası sürecinin on yıl sürdüğünü ve açtığı son boşanma davası kapsamında mahkemece dosyadaki delil ve kayıtların doğru değerlendirilmemesi nedeniyle aleyhinde maddi ve manevi tazminat ile nafaka ödenmesine hükmedildiğini, bu suretle adil yargılama hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle uğradığı maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 10/5/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 19. Aile Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvuruların Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 19/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 8/4/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu tarafından açılan boşanma davası Eyüp 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24/5/2005 tarih ve E.2004/359, K.2005/400 sayılı kararı ile reddedilmiş ve karar 9/12/2005 tarihinde kesinleşmiştir.
8. Başvurucu tarafından Pendik 1. Aile Mahkemesinin E.2008/1040 sırası üzerinde 16/12/2008 tarihinde açılan boşanma davası ise, Mahkemenin 15/3/2011 tarih ve E.2008/1040, K.2011/272 sayılı kararı ile kabul edilmiş ve 30.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminat ile aylık 450,00 TL yoksulluk nafakasının başvurucudan tahsili ile davalı eşe verilmesine hükmedilmiştir.
9. İlk derece mahkemesi kararı temyiz edilmekle, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 6/11/2012 tarih ve E.2011/17011, K.2012/26238 sayılı kararı ile onanmıştır.
10. Başvurucu tarafından yapılan karar düzeltme talebi, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 21/2/2013 tarih ve E.2013/1390, K.2013/4422 sayılı kararı reddedilmiştir.
11. Ret kararı başvurucu vekiline 15/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiş ve 10/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 16/7/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 10/5/2013 ve 2013/3253 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
14. Başvurucu, tarafı olduğu boşanma davası sürecinin on yıl sürdüğünü ve açtığı son boşanma davası kapsamında mahkemece tarafların mal varlığı durumuna ilişkin olarak yapılan eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeler nedeniyle aleyhinde maddi ve manevi tazminat ile nafaka ödenmesine hükmedildiğini, bu suretle yargılamanın makul sürede tamamlanmaması ve adil şekilde yürütülmemesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı iddiası
15. Başvurucu, açtığı boşanma davası kapsamında mahkemece tarafların mal varlığı durumuna ilişkin olarak yapılan eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeler nedeniyle aleyhinde maddi ve manevi tazminat ile nafaka ödenmesine hükmedildiğini beyan ederek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
16. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
17. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
18. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
19. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu kapsamda, bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve bariz takdir hatası içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 25-26).
20. Başvurucu tarafından, maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri neticesinde aleyhine maddi ve manevi tazminat ile nafaka ödenmesine hükmedildiği, bu kapsamda derece mahkemelerince delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğu belirtilmekte olup, başvurucunun belirtilen iddiasının özünün derece mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
21. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz bir takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
22. Başvurucu, tarafı olduğu hukuk davasının on yıllık bir süreçte sonuçlandırıldığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
i. Eyüp 2. Aile Mahkemesinin E.2004/359 Sayılı Dosyasına İlişkin Olarak
23. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
24. Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Bu açık düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir.
25. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir (B. No. 2012/51, 25/12/2012, § 18).
26. Başvurucu makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında, makul sürenin tespitinde nazara alınacak sürenin başlangıç tarihi olarak Eyüp 2. Aile Mahkemesinin E.2004/359 sırasına kayıtlı dava tarihini esas almış olmakla beraber, başvurucunun davacı olarak yer aldığı boşanma talepli bu davanın, Mahkemenin 24/5/2005 tarih ve E.2004/359, K.2005/400 sayılı kararı ile reddedilerek, süresi içerisinde temyiz edilmeyen kararın 9/12/2005 tarihinde kesinleştiğine dair şerh verildiği görülmekle, başvurucunun belirtilen dava evrakına yönelik makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının incelenmesinin, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamı dışında kaldığı anlaşılmaktadır.
27. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu kararın bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 gününden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Pendik 1. Aile Mahkemesinin E.2008/1040 Sayılı Dosyasına İlişkin Olarak
28. Başvuru evrakı kapsamından, başvurucunun Pendik 1. Aile Mahkemesinin E.2008/1040 sayılı dosyası yönünden ileri sürdüğü makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
29. Başvurucu, açtığı boşanma davasının on yıllık bir süreçte sonuçlandırıldığını beyan ederek, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucunun iddiasına konu ettiği Eyüp 2. Aile Mahkemesinin E.2004/359 sırası üzerinde yürütülen yargılama faaliyeti açısından, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiş olmakla, belirtilen iddia açısından değerlendirmeye alınacak yargılama süreci Pendik 1. Aile Mahkemesinin E.2008/1040 sayılı dosyası kapsamında yürütülen süreçtir.
30. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
31. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
32. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
33. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
34. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
35. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 40).
36. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
37. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
38. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
39. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, boşanma talebi hakkında yürütülen bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu görülmekle, 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
40. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından, başvuruya konu davanın açılmış olduğu 16/12/2008 tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 45). Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihi olup, davanın reddi hükmüyle sonuçlanan başvuru konusu yargılama açısından bu tarih Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin E.2013/1390, K.2013/4422 sayılı, karar düzeltme talebinin reddine dair ilam tarihi olan 21/2/2013 tarihidir.
41. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
42. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun boşanma talebi olduğu, başvurucu tarafından 16/12/2008 havale tarihli dava dilekçesi ile açılan davanın 2/12/2008 tarihli tensip zaptı sonrasında ilk derece mahkemesi nezdinde yedi duruşma icra edildiği, yargılama sürecinde taraf delillerinin toplanması hususunda ilgili kurumlara müzekkereler yazılarak, taraf tanıklarının bir kısmının ilgili celselerde bir kısmının ise talimat yolu ile dinlenildiği, yargılamanın 25/6/2009 ilâ 1/10/2009 ve 27/5/2010 ilâ 2/11/2010 tarihli celseler arasında ve toplamda sekiz ayı aşkın süre ile taraf vekillerinin her ikisi tarafından aynı celselerde sunulan mazeret dilekçelerine istinaden ertelendiği, ilk derece mahkemesince 15/3/2011 tarihinde karara bağlanan dosyaya ilişkin bakiye karar harcının başvurucu tarafından 5/7/2011 tarihinde yatırılmasının ardından, karardan yaklaşık dört ay sonra ilk derece mahkemesi kararının tebliğe çıkarıldığı, taraflarca temyiz edilen hükmün Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 6/11/2012 tarihli kararıyla onanması üzerine ileri sürülen karar düzeltme talebinin aynı Dairenin 21/2/2013 tarihli kararı ile reddedildiği ve kararın belirtilen tarihte kesinleştiği anlaşılmaktadır.
43. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden ilk derece mahkemesince yargılama sürecinde ilgili usul hükümlerine genel olarak riayetle ara karar gereklerinin yerine getirildiği, toplam dört yıl iki aylık yargılama sürecinin sekiz ayı aşkın bölümünün taraf vekillerinin mazeretleri nedeniyle duruşmaların tehir edilmesi nedeniyle geçirildiği, ayrıca ilk derece mahkemesi hükmünün karardan yaklaşık dört ay sonra tebliğe çıkarıldığı ve kanun yolu mercii nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemeleri kapsamında geçen toplam yargılama süresinin ise, onama kararının ve karar düzeltme talebinin ilk derece mahkemesince taraflara tebliği aşamalarıyla birlikte yaklaşık bir yıl beş aylık bir zaman dilimini kapsadığı, yargılamanın özellikle boşanma ve tazminat taleplerini konu alan bir ihtilaf olması nedeniyle, ilgili kurumlar nezdinde tahkikat ve tanık dinlenilmesi gibi usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak belirli usul işlemlerinin yapılmasını gerektirdiği, başvuru konusu olayda uygulanması gereken usul hükümleri nazara alındığında, söz konusu iki dereceli yargılama prosedüründe geçen dört yıl iki aylık yargılama süresinin makul süreyi aşmadığı ve başvuruya konu uyuşmazlığın karara bağlanmasının yargılama makamlarının tutumu nedeniyle geciktirildiğine dair bir bulgu saptanmadığı anlaşılmaktadır.
44. Yukarıda açıklanan nedenlerle, başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yargılama süresinin makul süreyi aşmadığı ve başvuruya konu uyuşmazlığın karara bağlanmasının yargılama makamlarının tutumu nedeniyle geciktirildiğine dair bir bulgu saptanmadığı anlaşılmakla, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
16/7/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.