TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEMİRA BABAYİĞİT VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3283)
|
|
Karar Tarihi: 19/12/2013
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucular
|
:
|
Semira
BABAYİĞİT
|
|
|
Melahat ÇELİK
|
|
|
Şükrü TUNCER
|
|
|
İzzettin TUNCER
|
|
|
Ziya TUNCER
|
|
|
Hıdır TUNCER
|
|
|
Abdülkadir TUNCER
|
|
|
Nurettin TUNCER
|
|
|
Remziye TUNCER
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali Aydemir
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, 1961 yılında
murisleri tarafından açılan hukuk davasının henüz karara bağlanmamış olması
nedeniyle adil yargılama haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin
tespitiyle uğradıkları maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini
talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 20/5/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesi’ne doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölümün Birinci
Komisyonunca, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33.
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere, dosyaların Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 24/10/2013
tarihinde yapılan toplantıda, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru dilekçesindeki
ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Mardin ili Kızıltepe ilçesi
Elbeyli Köyü 23, 25 ve 26 parsel sayılı taşınmazların tapulama tespitine karşı,
başvurucular murisi Ahmet Tuncer tarafından 30/3/1961 tarihinde tespite itiraz
davası açılmıştır.
7. Kızıltepe Tapulama
Mahkemesinin E. 1961/111 sırasına kaydı yapılan davanın yargılaması sonucunda
Mahkemenin 20/11/1973 tarih ve E. 1961/111 sayılı kararıyla davanın kabulüne
karar verilmiştir.
8. Kararın temyiz edilmesi
üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 13/10/1975 tarih ve E.1974/5851,
K.1975/5168 sayılı kararı ile ilk derece mahkemesi hükmünün bozulmasına karar
verilmiştir.
9. Bozma kararı sonrası
Kızıltepe Tapulama Mahkemesinin E. 1976/4 sırasına kaydı yapılan davanın
yargılaması sonucunda, Mahkemenin 15/5/1985 tarih ve E.1976/4, K.1985/4 sayılı
kararıyla yeniden davanın kabulüne karar verilmiştir.
10. İlk derece Mahkemesi
kararının temyiz edilmesi üzerine, belirtilen kararın Yargıtay 7. Hukuk
Dairesinin 13/3/1986 tarih ve E.1985/18960, K.1986/2568 sayılı kararı ile
bozulmasına hükmedilmiştir.
11. Bozma kararı sonrası
Kızıltepe Tapulama Mahkemesinin E. 1986/2 sırasına kaydı yapılan dosya,
Kızıltepe Kadastro Mahkemesinin kapatılması üzerine Mardin Kadastro Mahkemesine
devredilmiş olup, Mardin Kadastro Mahkemesinin E.2013/89 sırası üzerinde
derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
12. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi
şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın
makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider
yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
13. 21/6/1987 tarih ve 3402
sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev” kenar başlıklı 25. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi;
taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh
edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü
uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve
özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile
ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek üzerine
veraset belgesi de verebilir.”
14. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul”
kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi içinde açılacak davalar ve kadastro
müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak taşınmaz mallara ait kadastro
tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden devredilen işler hakkında dava
dosyası açar. İlgililerin başvurusunu beklemeksizin kadastro tutanakları ile
uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili
dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara
Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen tebliğ eder.”
15. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar
başlıklı 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya
işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan
delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
16. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin
takdiri” kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Kadastro
tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu beyanlarına gerekçe
gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler. Ancak hakim,
kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma sırasında topladığı deliller arasında
çelişki görürse, bunu gidermek için tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri
tanık sıfatıyla yeniden dinleyebilir.
Kadastro komisyonlarından
gönderilen tutanaklar ile mahalli mahkemelerden devredilen dosyaların
muhtevasından malik tespiti yapılamadığı veya dava açan mirasçının dışında
başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı takdirde, hakim
resen lüzum gördüğü diğer delilleri toplayarak taşınmaz malın kimin adına
tescil edileceğine karar vermekle yükümlüdür. Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait
olduğu anlaşılır ve mirasçıları da tespit edilemezse, ölü olduğu yazılmak
suretiyle o şahsın adına tescil kararı verilir.”
17. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun
yollarına başvurma ve ilamların infazı” kenar başlıklı 32.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi
kararları Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen taraflara tebliğ olunur.”
18. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro
harcı ve tahakkuku” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının
son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince
resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler,
ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten
karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 19/12/2013
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 20/5/2013 tarih ve 2013/3283
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
20. Başvurucular, murislerinden
intikal eden taşınmaza ilişkin yürütülen yargılamanın elli iki yıldan uzun bir
süredir devam ettiğini, dava süresinin uzamasında kendilerinin kusuru
bulunmadığını, değişik gerekçelerle yargılama işlemlerinin icrası tehir
edilerek ve bu işlemlerin yapılması hususunda gerekli özen gösterilmeyerek
yargılama süresinin uzatıldığını, bu nedenle yargılamanın makul sürede
tamamlanmayarak Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini
iddia etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21. Başvurucular, somut
başvuruya ilişkin olarak yürütülen yargılamanın hâlihazırda ilk derece
mahkemesi önünde derdest olduğunu, bu açıdan yargı yollarının tüketilmesinin beklenmediğini
belirtmişlerdir.
22. Başvuru konusu dava, Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlama tarihi olan 23/9/2012’den önce
açılmış olup, başvuru tarihi itibarıyla derdest olduğu anlaşılmakla, başvurunun
incelenmesi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dâhilindedir. Ayrıca,
bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekmekle birlikte, hukuk sistemimizde,
yargılamanın uzamasını önleyici etkiye sahip olan veya yargılamanın makul
sürede yapılmaması sonucunda oluşan zararları tespit ve tazmin edici nitelik
taşıyan bir idari veya yargısal başvuru yolunun bulunmadığı anlaşıldığından, başvuru
kanun yollarının tüketilmesi yönünden kabul edilebilir niteliktedir. (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 21-30).
23. Açıklanan nedenlerle, açıkça
dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
24. Başvurucular, murislerinden
intikal eden taşınmaza ilişkin olarak yürütülen yargılamanın elli iki yıldan
uzun bir süredir devam etmesi ve hâlihazırda ilk derece mahkemesi önünde
derdest olması nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini
iddia etmişlerdir.
25. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18)
26. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
28. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir
süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme
hakkına sahiptir.”
29. Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında,
ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
30. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.
31. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin
gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde
göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir
başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13,
2/7/2013, § 40).
32. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 41–45).
33. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti
ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
34. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
35. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, üç adet taşınmaz hakkında kadastro mahkemesinde açılan bir tespite
itiraz davasının söz konusu olduğu görülmekle, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı
Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin,
medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
36. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 30/3/1961 tarihidir. Sürenin bitiş
tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona
erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
37. Başvuruya konu dava,
başvurucuların miras bırakanlarından intikalle takip etmekte oldukları bir
uyuşmazlık olup, bu yönüyle makul süre değerlendirmesi bakımından dikkate
alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçıların yargılamaya katıldıkları an değil,
somut olayda muris açısından değerlendirmeye esas alınan sürenin başlangıç
anıdır (AİHM’nin benzer yaklaşımı için bkz. Cocchiarella/İtalya, B. No: 64886/01, 29/3/2006, §
113; Namlı ve Diğerleri/Türkiye,
B. No: 51963/99, 23/5/2007, § 17-19; M.
Ö./Türkiye, B. No:21136/95, 19/5/2005, § 25).
38. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir.(B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 51).
39. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun üç adet taşınmaza ilişkin
kadastro tespitine itiraz talebi olduğu, Kızıltepe Kadastro Mahkemesinin
E.1961/111 sırasına kaydı yapılan davanın 20/3/1961 tarihli tensip zaptı
sonrasında, ilgili yargılama evrakının ikmaline ve taraflara tebligat
işlemlerine başlanıldığı, ancak üç yıl dokuz ay süreyle tahsisat
bulunmadığından bahisle usul işlemlerinin yerine getirilmediği ve celsenin
günsüz olarak tehir edildiği, akabinde yaklaşık dört yıl sekiz ay boyunca
taraflara veraset ilamı ibrazı hususunda mehil verildiği görülmektedir. Verilen
on adet keşif ara kararının, bazı ara karalar uyarınca taşınmazların bulunduğu
mahalle gidilmekle birlikte, fen bilirkişisi veya mahalli bilirkişi temin
edilememesi ve hava muhalefeti nedenleriyle icra edilemediği belirtilmiştir.
Akabinde yapılan reddi hâkim talebi dokuz aylık bir yargılama süreci sonrasında
neticelendirilmiş, verilen altı keşif ara kararının icra edilmemesini müteakip
1/9/1973 tarihinde keşif icra edilerek yaklaşık iki buçuk ay sonra ilk derece
Mahkemesince dosya karara bağlanarak, başvurucular murisi olan davacının
itirazının kabulü ile dava konusu taşınmazların dosyaya sunulan veraset
ilamları uyarınca davacı ve müşterekleri adına tapuya tesciline hükmedilmiştir.
40. Karar temyiz edilmekle,
Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 13/10/1975 tarih ve E.1974/5851, K.1975/5168
sayılı ilamı ile, Mahkemece yapılan araştırma, uygulama ve incelemenin hüküm
kurmaya yeterli olmadığından bahisle bozulmuştur. Yargıtay ilamının 10/11/1975
tarihinde dosyaya havale edilmesi sonrasında, dosyanın Mahkemenin E.1976/4
sırasına kaydı yapılmış, ancak tahsisat olmadığından bahisle iki yıl bir ay
süreyle usul işlemleri yerine getirilmemiş, akabinde iki yıl dört ay süreyle
bir kısım yargılama evrakının teminine çalışılmış ve bu belgelerin tetkiki hususunda
davacı vekiline mehil verilmiş, verilen iki adet keşif ara kararının yerine
getirilmemesi sonrasında bir yılı aşkın süre tekrar evrak temini için ilgili
kurumlarla yazışma yapılarak, dosya dört buçuk ay süreyle tetkike alınmış,
17/6/1983 tarihinde yapılan keşif sonrasında yeniden tarafların nüfus
kayıtlarının ve veraset ilamlarının teminine çalışılarak, bir yıl on bir ay
sonra davanın kabulü yönünde tekrar hüküm kurulmuştur.
41. İlk derece Mahkemesinin
15/5/1985 tarih ve E.1976/4, K.1985/4 sayılı kararı temyiz edilmekle, Yargıtay
7. Hukuk Dairesinin 13/3/1986 tarih ve E.1985/18960, K.1986/2568 sayılı ilamı
ile bozulmuştur. Bozma ilamı üzerine Mahkemenin E.1986/2 sırasına kaydı yapılan
dosyanın 28/11/1986 tarihinde tensip zaptı tanzim edilerek tebligat işlemlerine
başlanılmış ve yaklaşık dört yıl bozma ilamında belirtilen yargılama evrakı
temin edilemeye çalışılmıştır. Verilen on adet keşif ara kararının yerine
getirilmemesini takiben yaklaşık on ay boyunca, mevsim şartları müsait
olduğunda keşif hususu değerlendirilmek üzere yargılama tehir edilmiş, akabinde
verilen üç keşif ara kararının da yerine getirilmemesi sonrasında beş ayı aşkın
süreyle mevsim şartları müsait olduğunda ve keşif avansı taraflarca
yatırıldığında keşif hususu değerlendirilmek üzere yargılama yeniden
ertelenmiş, takip eden on celsede tekrar bir kısım evrakın temini için muhtelif
kurumlarla yazışmalar yapılmıştır. Devam eden yargılama sürecinde yaklaşık bir
yıl bir ay süreyle, güvenlik ve mevsim şartları nedeniyle keşif yapılamadığı
belirtilerek, verilen altı keşif ara kararı icra edilmemiştir. Takip eden üç
celsede, dosya hâkim değişikliği nedeniyle incelemeye alınmış, bir yıl altı ay
süreyle bir kısım evrakın temini için yeniden ilgili kurumlara müzekkereler
yazılmış ve bu süreçte taraf vekili mazeretleri de kabul olunmuş, altı celse
boyunca dosya keşif hususunda incelemeye alınarak keşif işleminin bilahare
değerlendirilmesine karar verilmiş, takip eden sekiz ay boyunca tekrar bazı
kurumlarla yazışmalara devam edilmiş, on ay süreyle yargılama keşif günü tayin
edilmek üzere ertelenerek, dosya yeniden tetkike alınmıştır. Akabinde, üç yıl
on bir ay süreyle, verilen onu aşkın keşif ara kararı yerine getirilmeksizin
bir kısım yargılama evrakının teminine çalışılmış ve dosya muhtelif celselerde
tetkike alınmıştır.
42. Dosyanın safahat
geçirdiğinden bahisle, taraflara ait nüfus kayıt örneklerinin ve bir kısım tapu
kayıtlarının celbine karar verilen celse sonrasında, yaklaşık beş yıl süreyle,
belirtilen kayıtların temini hususunda ilgili kurumlarla yazışma yapıldığı,
akabinde dosyanın bir yıl altı ay boyunca ve toplamda yedi celse tetkike
alındığı anlaşılmaktadır. Yargılamanın 17/7/2013 tarihli celsesinin Mardin
Kadastro Mahkemesinin E.2013/89 sırası üzerinde yapıldığı, duruşma zaptında,
kapatılan Kızıltepe Kadastro Mahkemesinin E.1986/4 sayılı dosyasının Mardin
Kadastro Mahkemesinin E.2013/89 sırasına kaydedildiğinin, ancak dosyanın
herhangi bir yetkisizlik kararı verilmeksizin UYAP üzerinden gönderildiğinin ve
taraflara tebligat işlemlerinin yapılması ile Mahkemeye yeni intikal eden dava
evrakının tasnif ve değerlendirilmesi için duruşmanın ertelendiğinin
belirtildiği, 4/12/2013 tarihli son celsede ise davacı tarafça masraf
yatırılması halinde taraflara duruşma gününün tebliğ edilmesine karar
verilerek, bir sonraki celse tarihinin 12/3/2014 olarak belirlendiği
anlaşılmaktadır.
43. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, özellikle bazı yargılama evrakının ilgili kurumlardan kısım kısım talep edildiği, ara karar gereklerinin yerine
getirilmediği muhtelif celselerde taraf vekillerinin mazeretlerinin kabulüne
dair karar tesisi ile yetinildiği, celse harcı tayini gibi usuli
imkânların yargılama makamlarınca kullanılmadığı, bazı usuli
işlemlerin ikmali veya dosya hakkında beyanda bulunmak üzere taraflara
defalarca kesin olmayan mahiyette süreler verilerek başka usuli
işlem yapılmadığı anlaşılmaktadır. 3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul
hükümlerine riayet edilmeksizin, Mahkemece defalarca taraflara masraf ikmali
hususunda süreler verildiği, verilen yaklaşık elli bir keşif ara kararının
bilirkişi temin edilememesi ve mevsim şartları gibi nedenlerle yerine
getirilmediği, Mahkemenin veraset ilamı tanzim yetkisi bulunmasına rağmen vefat
eden dava taraflarına ait veraset ilamlarının ibrazı hususunda taraf
vekillerine defalarca mehil verildiği ve bu uygulamaların davada yer alan taraf
sayısı da nazara alındığında yargılamanın uzaması üzerinde baskın bir etkiye
sahip olduğu anlaşılmaktadır.
44. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, başvuruya konu yargılamanın üç adet taşınmazın malikinin
belirlenmesine ilişkin bir uyuşmazlık olduğu, davanın taraflarında elliyi aşkın
kişinin bulunduğu, yargılamanın özellikle taşınmazın aynına ilişkin bir ihtilaf
olması nedeniyle, keşif ve bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini
gerektirmesine bağlı olarak karmaşık bir niteliğe sahip olduğu, ancak yargılama
sürecindeki gecikme periyotları ayrı ayrı değerlendirildiğinde, özelikle
Kadastro Mahkemesinde geçen yargılama sürecinde, Kadastro Mahkemesinde tatbiki
gereken yargılamayı hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul hükümlerine riayet
edilmediği ve verilen ara kararların birçoğunda taraflara usul hükümlerine
aykırı şekilde süreler verilerek, yapılması gereken işlemlerin masraf ikmal
edilmemesi gibi nedenlerle yerine getirilmediği, dosyanın defalarca tetkike
alındığı anlaşılmaktadır.
45. 3402 sayılı Kanun’da yer
alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama
alanı bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu
alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli
hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesi, uyuşmazlıkların makul sürede
çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
46. Özellikle Kadastro
Mahkemesinde geçen somut yargılama açısından dava malzemesinin taraflarca
hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı nazara alındığında, yargılama
makamlarının davayı gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha dikkatli bir
şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No: 2012/12, 17/9/2013, § 58; Benzer
yöndeki AİHM kararları için bkz. Ümmühan
Kaplan/Türkiye, B. No.24240/07, 20/3/2012, § 22; Veli Uysal/Türkiye, B. No.57407/02,
4/3/2008; Namlı ve Diğerleri/Türkiye,
B. No.51963/99, 23/5/2007; Nalbant/Türkiye,
B. No.61914/00, 10/8/2006).
47. Yargılama sürecinde
başvurucular dışındaki tarafların yargılamayı geciktirici yöndeki işlem ve
davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında taraf kusuru olarak kabul
edilmekte ise de, yargılama makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri
engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda, başvurucular vekili de dâhil
olmak üzere taraf vekillerince muhtelif celselerde mazeret dilekçeleri
sunulduğu görülmekle birlikte, yukarıda belirtilen özel usul hükümleri
nedeniyle başvurucuların tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi
olduğu tespit edilememiştir.
48. Davada yer alan kişi sayısı
ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği
başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya
bütün olarak bakıldığında söz konusu elli iki yıllık yargılama sürecinde makul
olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
49. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
50. Başvurucular, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle uğradıklarını iddia ettikleri zarar
karşılığında 500.000,00 TL maddi ve her bir başvurucu lehine 150.000, 00 TL
manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
51. Adalet Bakanlığı görüşünde,
başvurucuların tazminat taleplerine ilişkin görüş bildirilmemiştir.
52. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak
şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
53. Başvurucular tarafından
maddi tazminat talebinde bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36.
maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle
iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
54. Başvurucuların tarafı
oldukları uyuşmazlığa ilişkin elli iki yıllık yargılama süresi nazara
alındığında, başvurucuların yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında ve
başvurucuların yargılamayı murislerinden intikalle takip etmekte oldukları
nazara alınarak, başvuruculardan Şükrü Tuncer’e takdiren
2.250,00 TL, başvurucular Semira Babayiğit, Melahat
Çelik, İzzettin Tuncer, Ziya Tuncer, Hıdır Tuncer, Abdülkadir Tuncer, Nurettin
Tuncer, Remziye Tuncer’e ayrı ayrı takdiren 250,00 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
55. Başvurucular tarafından
yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 2.640,00
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.838,35 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
56. Başvuruya konu yargılamanın
elli iki yıl sürdüğü ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği
gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama
dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam
etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede
sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin
ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Açıklanan nedenlerle;
B. Başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği
yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvuruculardan Şükrü Tuncer’e 2.250,00 TL, başvurucular Semira Babayiğit, Melahat Çelik, İzzettin Tuncer, Ziya
Tuncer, Hıdır Tuncer, Abdülkadir Tuncer, Nurettin Tuncer, Remziye Tuncer’e ayrı
ayrı 250,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
E. Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
F. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 198,35 TL harç ve 2.640,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.838,35 TL yargılama giderinin müştereken BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
H. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
19/12/2013
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.