TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TEVFİK BULUT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3327)
|
|
Karar Tarihi: 22/6/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Tevfik BULUT
|
Vekili
|
:
|
Av. Tülay BEKAR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 28/3/2005
tarihinde Akçaabat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tapu iptali ve tescil
sonucunda hukuka aykırı olarak davanın reddine karar verildiğini, silahların
eşitliği ilkesine ve hukuki dinlenilme hakkına uygun bir yargılamanın
yapılmadığını, tanık beyanları üzerindeki çelişki giderilmeksizin karar
verildiğini, Mahkeme ve Yargıtay kararlarının eksik gerekçelere dayandığını,
yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma ve
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlallerin tespiti ile
yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini veya tazminata hükmedilmesini
talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 21/5/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 24/11/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına ve dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
28/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 10/2/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 28/3/2005
tarihinde Akçaabat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı dört davalısı bulunan
tapu iptali ve tescil davasında, Akçaabat ilçesi N. Puluthane
mahallesinde bulunan taşınmazı, Bulutlar Gıda San. Tic. A.Ş.’de
1/5 hisse oranında ortak oldukları davalılar ile birlikte satın aldıklarını,
buna rağmen davalıların hile ile söz konusu taşınmazı kendi adlarına tescil
ettirdiklerini, anılan şirketin yurt içi ve yurt dışı işlerini takip ettiğinden
tescil sırasında Tapu Sicil Müdürlüğünde hazır bulunamadığını belirterek,
ilgili taşınmazın tapusunun iptali ile 1/5 hissesinin adına tapuya tesciline
karar verilmesini istemiştir.
8. Akçaabat 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi, 3/2/2010 tarih ve E.2005/102, K.2010/23 sayılı kararı ile “yapılan keşif, dinlenen tanık beyanları, resmi
kurumlardan alınan bilgiler ve dosya kapsamındaki diğer delillerin
değerlendirilmesi sonucu, dinlenen taraf tanıklarından dava konusu parselin
alım ve tescil aşamasında davacının olmadığı, davalılardan F.B.’nin pazarlık yaptığı ve kargas
halde bulunan inşaatı da kendisinin tamamladığı, dava konusu taşınmazın şirket
adına alındığına dair hiçbir kayıt ve belge bulunmadığı gibi söz konusu
taşınmazı davalı F.B.’nin satın alıp yaptırdığına
dair gerek inşaatta çalışan tanıkların beyanları, gerekse resmi kayıtların
bulunduğu, davacının davaya konu ettiği 6/3/2005 tarihli tutanağın da dava
konusu taşınmazın şirket adına alındığını belgelemeyip, şirket ortağı olan
davacı ve davalılar arasındaki alacak borç ilişkisini içeren bir hesap dökümü
olduğu, kaldı ki bu tutanağa göre de davacının talep ettiği taşınmazları
fazlasıyla aldığının, dosya içerisindeki tapu kayıtlarından anlaşıldığı,
davacının davalılardan başkaca para ve taşınmaz alacak hakkının bulunmadığı”
gerekçesiyle davanın reddine hükmetmiştir.
9. İlk Derece Mahkemesi
kararının temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 1/8/2011 tarih
ve E.2011/8332, K.2011/9905 sayılı ilâmı ile tebligat pulundaki eksiklikten
dolayı dosyanın Mahkemesine iadesine karar vermiştir.
10. Eksikliğin tamamlanmasının
ardından yapılan temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 10/1/2012
tarih ve E.2011/10774, K.2012/50 sayılı ilâmı ile başvurucunun iddialarını
yazılı delil veya yazılı delil başlangıcı ile kanıtlayamadığını ancak dava
dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanıldığını bu nedenle bu hakkın
hatırlatılarak sonucuna göre bir hüküm kurulması gerektiğini belirtmiş, İlk
Derece Mahkemesi kararını bozmuştur.
11. Bozma kararına uyan Akçaabat
1. Asliye Hukuk Mahkemesi, 6/6/2012 tarih ve E.2012/109, K.2012/238 sayılı
kararı ile bozma ilâmı doğrultusunda davalılara yemin teklif etmiş, teklif
edilen yeminin davalılarca 6/6/2012 tarihli duruşmada usulüne uygun olarak
yerine getirilmesinin üzerine tekrar davanın reddine hükmetmiştir.
12. Temyiz incelemesi sonucu
anılan karar, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin, 18/10/2012 tarih ve E.2012/11103,
K.2012/12104 sayılı ilâmı ile 10/1/2012 tarihli bozma ilâmı doğrultusunda
araştırma ve inceleme yapıldığı ve usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle
onanmış, aynı Daireye yapılan karar düzeltme istemi de 7/3/2013 tarih ve
E.2013/1547, K.2013/3386 sayılı ilâm ile reddedilmiştir.
13. Karar düzeltme isteminin
reddine ilişkin ilâm başvurucuya 22/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 21/5/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Usul
ekonomisi ilkesi" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür."
16. 22/4/1926 tarih ve 818
sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun “Akidlerin Tefsiri Muvazaa” başlıklı 18. maddesi
şöyledir:
“Bir akdin şekil ve şartlarını tayininde, iki tarafın gerek
sehven gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere
ve isimlere bakılmıyarak, onların hakiki ve müşterek
maksatlarını aramak lazımdır.
Tahriri borç ikrarına istinat ile alacaklı sıfatını iktisabeden başkasına karşı, borçlu tarafından muvazaa
iddiası dermeyan olunamaz.”
17. 6100 sayılı Kanun’un “Delil Başlangıcı” başlıklı 202. maddesi
şöyledir:
“(1) Senetle ispat
zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.
(2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen
ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren
ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya
gönderilmiş belgedir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 22/6/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 21/5/2013 tarih ve 2013/3327
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu, 28/3/2005
tarihinde Akçaabat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tapu iptali ve tescil
davasına ilişkin yargılamada delillerin eksik, hatalı ve yanlış değerlendirilmesi
sonucu davanın reddine karar verildiğini, silahların eşitliği ilkesine ve
hukuki dinlenilme hakkına uygun bir yargılamanın yapılmadığını, tanık beyanları
üzerindeki çelişki giderilmeksizin karar verildiğini, gerekçeli kararda
tanıklardan ikisinin ifadelerine değinilmediğini, bu doğrultuda Mahkeme ve
Yargıtay kararlarının eksik gerekçelere dayandığını ve yargılamanın makul
sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ve adil bir yargılama yapılmamasından dolayı ortaya çıkan sonuç nedeniyle
mülkiyet hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
20. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun, bireysel başvuruya konu yargılama sürecinde adil
bir yargılama yapılmaması sonucunda silahların eşitliği ilkesinin, hukuki
dinlenilme hakkının ve mülkiyet hakkının da ihlal edildiğini ileri sürdüğü
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi yapar (Tahir Canan, B.No: 2012/969, 18/9/2013, §16). Anılan ihlal
iddiaları yargılama sürecinin ve yargılama sonunda verilen kararın adil olup
olmadığına ilişkin olduğundan, söz konusu iddialar adil yargılanma hakkının ihlali
iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucunun diğer iddiaları
gerekçeli karar hakkının ihlali iddiası ve makul sürede yargılanma hakkının
ihlali iddiası başlıkları altında ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
21. Başvurucu, Akçaabat 1.
Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tapu iptali ve tescil davasında, delillerin
eksik, hatalı ve yanlış değerlendirilmesi sonucu davanın reddine karar verildiğini,
silahların eşitliği ilkesine ve hukuki dinlenilme hakkına uygun bir
yargılamanın yapılmadığını, adil bir yargılama yapılmaması sonucunda
mülkiyetinden mahrum bırakıldığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
22. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
23. 30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
24. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
25. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz
takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez
(Necati Gündüz, Recep Gündüz, B.
No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
26. Somut
olayda, Akçaabat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 3/2/2010 tarihli kararında, yapılan keşif, dinlenen
tanık beyanları, resmi kurumlardan alınan bilgiler ve dosya kapsamındaki diğer
delillerin değerlendirilmesi sonucu davanın reddine hükmetmiş (bkz. § 8) ancak
bu karar Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 10/1/2012 tarihli ilâmı ile başvurucunun
iddialarını yazılı delil veya yazılı delil başlangıcı ile kanıtlayamadığı ve
dava dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanıldığından bu hakkın
başvurucuya hatırlatılarak sonucuna göre bir hüküm kurulması gerektiği
belirtilerek bozulmuştur.
27. Bozma ilâmına uyularak
yeniden yapılan yargılama sonucu, Akçaabat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, ilâmda
belirtilen hususu dikkate alarak, davalılara yemin teklif edip usulüne uygun
olarak yemin edilmesinin ardından 6/6/2012 tarihinde tekrar davanın reddine
karar vermiş, bu karar Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 18/10/2012 tarihli ilâmı
ile onanmış, karar düzeltme istemi de 7/3/2013 tarihli ilâm ile reddedilmiştir.
28. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemeleri
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
29. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi İlk Derece Mahkemesinin ve Yargıtayın
kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir
durum da tespit edilememiştir.
30. Açıklanan nedenlerle, başvurucu
tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu,
Derece Mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli
Karar Hakkının İhlali İddiası
31. Başvurucu, yargılama
sürecinde dinlettiği tanıklardan iki tanesinin beyanlarına gerekçeli kararda
yer verilmediğini, gerekçeli kararda belirtilen tanık beyanlarına ise özet
olarak yer verildiğini, bu bağlamda davanın taraflarınca dinletilen tanıklar
arasında oluşan çelişkili durum hakkında kararda ayrı ve açık bir değerlendirme
yapılmadığını, bu hususlara ilişkin herhangi bir açıklamanın Yargıtay
ilâmlarında da yer almadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
32. Anayasa’nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.”
33. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak
başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma
hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak
ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün
mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden
141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B.
No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
34. Ancak derece mahkemeleri,
kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Bununla beraber,
ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması
söz konusu ise, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda
olabilir. Böyle bir durumda dahi, ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli
olabilir (Yasemin Ekşi, B. No:
2013/5486, 4/12/2013, § 56).
35. Öte yandan temyiz
mercilerinin kararlarının tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz
merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya
aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması
yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde
dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını
inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
36. Somut olayda, Mahkemece,
başvurucunun iddiaları, davalının cevapları dikkate alınmış, her iki tarafın da
ileri sürdüğü deliller değerlendirilmiş, keşif yapılmış, tanıklar dinlenmiş ve resmi kurumlardan alınan bilgiler çerçevesinde davanın
reddine karar verilmiştir (bkz. § 8). Tarafların temyizi üzerine Yargıtay 14.
Hukuk Dairesi, yaptığı değerlendirme sonucu İlk Derece Mahkemesinin kararını, “… 2-Somut olayda davacı; iddialarını, yazılı delil
veya yazılı delil başlangıcı ile kanıtlayamamıştır. Ancak, dava dilekçesinde
açıkça yemin deliline de dayandığından bu hakkı hatırlatılmalı, sonucuna uygun
bir hüküm kurulmalıdır. …” gerekçesine dayanarak bozmuş, diğer
temyiz nedenlerini de yerinde görmemiştir. (bkz. §
10). Bozmaya uyan İlk Derece Mahkemesi bu doğrultuda davalılara yemin
teklifinde bulunmuş ve usulüne uygun olarak yemin edilmesinin ardından tekrar
davanın reddine hükmetmiştir (bkz. §11). Bu hüküm ise Yargıtay 14. Hukuk
Dairesinin 18/10/2012 tarihli ilâmı ile onanmış, karar düzeltme istemi de
7/3/2013 tarihli ilâmla reddedilmiştir (bkz. §12). Dolayısıyla somut olayda Mahkeme
ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
37. Açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurucunun bu yöndeki
iddiası diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun” bulunmuştur.
c. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı
İddiası
38. Açıkça dayanaktan yoksun
olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden
de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının, kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
39. Başvurucu, 28/3/2005 tarihinde Akçaabat1. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açtığı tapu iptali ve tescil davasında makul sürede yargılama
yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
40. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni
ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen
Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır.
Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (Güher Ergun ve Diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38 - 39).
41. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
42. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, uyuşmazlık konusu
taşınmazın tapu kaydının iptali ve başvurucu adına tapuya tescili için açılan
davanın söz konusu olduğu görülmekle, 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre
yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan
bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Güher
Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
43. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih,
28/3/2005 tarihidir.
44. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama
faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucunun karar düzeltme
talebinin Yargıtay 14. Hukuk Dairesince reddedildiği 7/3/2013 tarihi olduğu
anlaşılmaktadır.
45. Başvuruya konu yargılama sürecinin
incelenmesinde, yargılamanın konusunun taşınmazın tapu kaydının iptali ile
başvurucu adına tapuya tescili istemi olduğu, Akçaabat 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 3/2/2010 tarihli kararı ile davanın reddine hükmedildiği, temyiz
talebi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesine gönderilen dava dosyasının eksiklik
nedeniyle 1/8/2011 tarihli ilâmla Mahkemesine iade edildiği, eksikliğin
tamamlanmasının ardından yapılan inceleme sonucu aynı Dairenin 10/1/2012
tarihli ilâmı ile bozmaya hükmedildiği, bozma ilâmına uyan İlk Derece
Mahkemesinin, ilâmda belirtilen hususu dikkate alarak 6/6/2012 tarihinde tekrar
davanın reddine hükmettiği, temyiz incelemesi sonucu anılan kararın Yargıtay
14. Hukuk Dairesinin 18/10/2012 tarihli ilamı ile onandığı, karar düzeltme
isteminin 7/3/2013 tarihinde reddedildiği, böylece İlk Derece Mahkemesi
kararının kesinleştiği belirlenmiştir.
46. 6100 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir
(Güher Ergun ve Diğerleri, B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
47. Başvuruya konu tapu iptali ve tescil davasının
incelenmesinde; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, yargılamanın niteliği,
maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller,
taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında davanın karmaşık olmaktan uzak
olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usulü haklarını
kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep
olduğu da söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından, daha önce verilen
kararlar dışında farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, söz
konusu yedi yıl on bir aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
48. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
49. Başvurucu, adil yargılanma
hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmesi ile yeniden
yargılama yapılmasına, yeniden yargılama yapılması uygun bulunmaz ise
uyuşmazlık konusu taşınmazın atanacak bilirkişi aracılığı ile güncel değerinin
tespit edilerek bu bedelin kendisine ödenmesine, ayrıca 10.000,00 TL maddi ve
10.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
50. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
51. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yedi yıl on bir aylık yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 5.850,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
52. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
53. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
2.
Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan
yoksun olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.850,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
22/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.