TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
TURAN GÜNANA BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2013/3354)
Karar Tarihi: 4/11/2013
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Hasan Tahsin GÖKCAN
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
Başvurucu
Turan GÜNANA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda faks yoluyla gönderilmek istenen mektubun bazı satırlarının karalanarak alıcısına gönderilmesi nedeniyle haberleşme ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucu tarafından 6/5/2013 tarihinde Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım isteminde bulunmuştur.
4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 16/6/2015 tarihinde, adli yardım talebinin kabulüne, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 3/7/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve olgular 3/7/2015 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan ek süre sonunda görüşünü 26/8/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 6/10/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 7/10/2015 tarihinde bu görüşe karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile başvuruya konu dosya içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/9/2005 tarihinde 2005/1609 Soruşturma sayılı tutuklama kararıyla tutuklanan başvurucunun, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin Değişik İş E.2015/350, Değişik İş K.2015/350 sayılı kararı ile “ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, resmi belgede sahtecilik, devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma suçunun beraberinde bir başka suç işleme, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme, yangın, su baskını, tahrip, batırma, bombalama ya da nükleer, biyolojik, kimyasal silah kullanarak öldürme” suçunu işlediği kanaatiyle 39 yıl 36 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
10. Başvurucu, hapis cezasını çekmekte olduğu Tekirdağ 1 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu sırada R.K. isimli arkadaşına faks yoluyla mektup göndermek istemiştir. İlgili mektup şöyledir:
“Selam, sevgi ve saygılarımı sunuyor, seni ve yanında bulunan tüm arkadaşları, dostları sevgiyle sıkıca kucaklayıp öpüyorum. Şimdiden kurban bayramınızı kutluyor, barışa, özgürlüğe ve güzelliklere vesile olmasını diliyorum.
Sevgili heval, sen ve S. hevalin faksını aynı zamanda aldım ancak cevaplamaya şimdi fırsat buldum. Zaten H. heval faksların ulaştığına dair size haber yazmıştı. Umarız o faks elinize geçmiştir.
Heval R., vallahi siz gittikten sonra epey bir boşluk doğdu. Varlığınızla bizlere neşe moral oluyordunuz. Hem siz hem 95’teki S.’ler bir anda çekip gittiniz, hem de hiç ardınıza bakmadan. Ama yakalayacağım sizleri. Gittiğiniz yerlerden övgüyle bahsetmişsiniz, artık bir hapishaneden ne kadar övgüyle bahsedilebilecekse! Sizin adınıza sevindim. Bugün bizim T. hevalin dosya arkadaşı M. de yazmıştı. Onu da yarın Kandıra’ya gönderecekler. Kendi isteğiydi. Teker teker bıraktınız bırakıyorsunuz beni ve H. hevali. İki saat kadar önce H. heval bana yürekten bir stran (?) söyledi. S. hevalin yerini tutmasa da fena değil ama Dara Hejire’yi özledim.
Can heval, ben halen yalnızım. Zaten 5 Ekimden beri açlık grevindeyim. İdarene yanıma kimseyi verdi, ne de beni bizim arkadaşların yanına verdi. Fakat sorun değil, alışkınım yalnızlığa, zaten hep hücrelerdeydik.
Benim sağlık ve moral durumum iyi. Bel problemi eskisi gibi. Bazen iyi bazen kötü, alıştık birbirimize. Umarım sende ciddi bir problem yoktur. Kendini dışarıya hazırlıyorsun değil mi? Bizim C. Heval geçenlerde bizimkilere misafir olmuştu, size de selamları olmuş. Telefonla arıyor aileyi, S. heval firarlarda. Yer kalmadı. Tekrardan kucaklıyor, öpüyorum. Ara sıra yazın bana.”
11. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca anılan mektubu inceleyen İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu 22/10/2012 tarihli ve 2012/1298 sayılı kararla 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün (İnfaz Tüzüğü) 91. maddesinin (3) numaralı fıkrasına gönderme yapmak suretiyle örgütsel haberleşme kapsamında değerlendirdiği bu mektubun 4. paragrafının 1. ve 2. satırlarının tamamının (Can heval, ben halen yalnızım. Zaten 5 Ekimden beri açlık grevindeyim. İdare ne yanıma kimseyi verdi, ne de beni…) karalanmak suretiyle alıcısına gönderilmesine karar vermiştir.
12. Başvurucu bu karara karşı Tekirdağ İnfaz Hâkimliği nezdinde şikâyet başvurusunda bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği 23/11/2012 tarihli ve E.2012/3086, K.2012/3045 sayılı kararla İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararına atıfta bulunarak başvurucunun şikâyetini reddetmiştir.
13. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı itiraz yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesi 28/2/2013 tarihli ve 2013/259 Değişik İş sayılı kararla İnfaz Hâkimliğinin kararındaki gerekçeye atıf yapılarak kararın usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir.
14. Anılan karar başvurucuya 8/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 6/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesi şöyledir:
“(1)Hükümlü, bu maddede belirlenen kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi değildir.”
16. (İnfaz Tüzüğü) 91. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
17. İnfaz Tüzüğü’nün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma memuru tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik ve gözetim servisi personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra gönderilmesinde sakınca görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi vurulur, zarf içerisine konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
18. İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmi dört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde, mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir. Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise, disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise, infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye yapılacak tebligatta, tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde infaz hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz hâkimliği kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza mahkemesine itiraz edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek mektubun sakıncalı görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek verileceği veya tamamı sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 298. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Hükümlü ve tutukluların beslenmesini engelleyenler hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir. Hükümlü ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna teşvik veya ikna edilmeleri ya da bu yolda kendilerine talimat verilmesi de beslenmenin engellenmesi sayılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 4/11/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 6/5/2013 tarihli ve 2013/3354 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, R.K. isimli arkadaşına göndermek istediği başvuruya konu faks metninin Cezaevi idaresince soyut iddialara dayanılarak engellendiğini, faksın içeriğinde suç unsuru oluşturabilecek veya örgütsel haberleşme şeklinde yorumlanabilecek bir ifade bulunmadığını belirterek haberleşme ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş; manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun haberleşme ile ifade hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmış ise de bu iddiaların özü, göndermek istediği mektubun Cezaevi idaresince kısmen sakıncalı görülerek bazı kısımlarının çıkarılması nedeniyle haberleşme hürriyetinin kısıtlanması hakkındadır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları haberleşme hürriyeti kapsamında değerlendirilmiştir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de haberleşme alanında ifade özgürlüğünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS/Sözleşme) 8. maddesi ile güvence altına alındığını hatırlatmaktadır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72…, 25/3/1983, § 107; Fazıl Ahmet Tamer/Türkiye, B. No: 6289/02, 5/12/2006, § 33; Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 23).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucunun, bir arkadaşına göndermek istediği mektubunun kısmen sakıncalı olduğuna karar verilmesi nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve Bakanlık Görüşleri
24. Başvurucu arkadaşına göndermek istediği faks metninin içeriğinde suç unsuru oluşturabilecek veya örgütsel haberleşme şeklinde yorumlanabilecek bir ifade bulunmamasına rağmen İnfaz Kurumunca kısmen sakıncalı görüldüğünü ifade ederek haberleşme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Bakanlık görüşünde, AİHM içtihatları hatırlatılarak başvurucunun iddialarının bu kararlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.
26. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru dilekçesindeki ifadelerini yinelemiş; mektup alıcısıyla arasında örgütsel bir bağ bulunmadığını, alıcının örgüt üyesi olmadığını, sansürlenen satırların düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde yazıldığını, satırlarda sakıncalı bir ibare olmadığını belirtmiştir.
b. Genel İlkeler
27. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.”
28. Sözleşme’nin “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale yapılamaz.”
29. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da tek bir madde bulunmamaktadır. Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenmiştir.
30. Anayasa’nın 22. maddesinde herkesin haberleşme özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra -içeriği ve biçimi ne olursa olsun- haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme kapsamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49).
31. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve haberleşmesinin gizliliğine keyfî şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır. Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50).
32. AİHM kararlarına göre haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın “ulaşılabilir”, yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı olmalı, bunun yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 85-90; Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/10/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88, 25/3/1992, § 34).
33. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen müdahalelerin incelenmesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. İlkelerin Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin Varlığı
34. Somut olayda İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararıyla başvurucunun bir arkadaşına faks yoluyla göndermek istediği mektubun, örgütsel amaçlı haberleşme yapıldığı gerekçesiyle kısmen sakıncalı olduğuna karar verilmiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
35. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın; Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, § 36).
Kanunilik
36. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen kanunla öngörülme kriteri, kendi içerisinde üç temel prensibi içermektedir. İlk olarak müdahale teşkil eden eylem mevzuatta yer alan bir düzenlemeye dayanmalıdır. İkinci olarak müdahalenin dayanağını teşkil eden düzenleme, ilgili kişi açısından yeterli derecede ulaşılabilir olmalıdır. Son olarak söz konusu düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından davranışlarını ona göre yönlendirme ve belli koşullar çerçevesinde eylemleri neticesinde meydana gelebilecek sonuçları öngörebilmeye olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 86-88).
37. Kanunilik ilkesinin yerine getirilmesinin, haberleşme hürriyetinin kısıtlanabileceğine dair genel bir yasal düzenleme yapılması ile mümkün olduğu söylenemez. Buna göre “kanunun kalitesi” olarak tanımlanabilecek kanuni düzenlemede bulunması gereken temel esaslar belirlenerek takdir yetkisini kullanacak mercilerin sınırlarının da netliğe kavuşturulması gereklidir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun kararında belirttiği üzere kanun ile temel esasların, ilkelerin ve çerçevenin ortaya konulmuş olması gerekir (AYM, E.1984/14, K.1985/7, 13/6/1985). Bu noktada -özellikle kanunun idari makamlara haberleşme özgürlüğüne müdahalede takdir yetkisi tanıdığı durumlarda- ilgili kanunun bu yetkinin çerçevesini belirli bir açıklıkta belirlemesi gerekmektedir (Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye, B. No: 15672/08..., 11/1/2011, § 56; Tan/Türkiye, B. No: 9460/03, 3/7/2007, § 21).
38. Cezaevi idaresinin hükümlü ve tutukluların haberleşmesine müdahalesinin Anayasa’nın 22. maddesinin hangi fıkrası kapsamında kaldığının belirlenmesi müdahalenin kanuniliği açısından önemlidir. Zira ikinci fıkra kapsamında olduğunun kabulü hâlinde hâkim kararı veya onayı olmaksızın yapılan bir müdahale, kanunilik ilkesini karşılamayacaktır. Öte yandan üçüncü fıkranın gündeme gelmesi durumunda kanun koyucunun cezaevini istisna kamu kurumu olarak kabul edip etmediği değerlendirilecektir (Ahmet Temiz, § 39).
39. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.”
40. Buna göre 5275 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “…Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.” ibaresi uyarınca cezaevlerinin haberleşme hürriyetinin kısıtlanabileceği istisnai kamu kurumu olarak kabul edildiği değerlendirilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa, § 76).
41. Somut olayda hükümlülerin cezaevinden yaptıkları yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile İnfaz Tüzüğü’nün 91., 122. ve 123. maddeleri oluşturmaktadır.
42. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinde ve anılan Tüzük’ün 91. maddesinde, hükümlülerin mektup, faks ve telgraf gönderme ve kendilerine gönderilenleri alma hakkına sahip oldukları, resmî makamlara veya savunmaları için avukatlarına gönderdikleri mektup, faks ve telgrafların denetime tabi olmadığı, “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
43. Gerek 5275 sayılı Kanun gerekse anılan Tüzük, Resmî Gazete’de yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir olduğuna kuşku yoktur. Anılan mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler; cezaevinde hükümlülerin mektup, faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı, buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek usuller yeterince açık ve anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir. Hükümlünün mektubunun denetimi ile birlikte mektubun kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde başvurulacak tedbirler ile bu yöndeki işlemlere karşı hükümlünün başvurabileceği dava yollarının da düzenlendiği, bu hâliyle ilgili düzenlemenin yeterince açık, anlaşılabilir ve öngörülebilir olduğu sonucuna varılmıştır (Ahmet Temiz, § 44).
44. AİHM’in Gülmez/Türkiye (B. No: 16330/02, 20/5/2008, § 51) kararında da 5275 sayılı Kanun’un Avrupa İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaları Önleme Komitesi tarafından incelendiği, herhangi bir eleştiriye maruz kalmadığı, hükümlerinin yapılan herhangi bir haksız müdahaleye karşı yerinde koruma sağlayabilecek derecede açık ve ayrıntılı olduğu tespiti yapılmıştır.
45. Görüldüğü üzere müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü, hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli bir açıklıkta ortaya koyan, erişilebilir ve öngörülebilir bir düzenlemedir. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
Meşru Amaç
46. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için bu müdahalenin; Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
47. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin hukuka uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış olması şartları aranmakta olup bu şartlar altında yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
48. Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenen haberleşmenin gizliliğine yönelik müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde olabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlara dayalı olarak ve hâkim kararıyla yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte üçüncü fıkrada bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kanun ile istisna tutulabileceği de belirtilmiştir. Üçüncü fıkrada belirtilen istisna, hâkim kararı alınması şartına yönelik olarak anlaşılmalı, 22. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin genişletilebileceği şeklinde yorumlanmamalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğini öngören Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların dar yorumlanması gereği karşısında Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen haberleşme hürriyetine getirilebilecek sınırlama sebeplerinin anılan maddenin üçüncü fıkrasına dayanılarak kanunla genişletilmesi mümkün değildir (Ahmet Temiz, § 49).
49. Yukarıda da belirtildiği gibi cezaevlerinin Anayasa’nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalan istisnai kamu kurumu olduğu kabul edilmekle birlikte bu istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı alınması şartı aranmaksızın haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem tesis edilebileceği anlamına gelmektedir. Ayrıca bu kurumların haberleşme hürriyetine müdahale anlamındaki işlemlerinin meşru olabilmesi için mutlaka Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma sebeplerine dayalı olması gerekmektedir (Ahmet Temiz, § 50).
50. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrasında “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Burada belirtilen sebeplerin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
51. Somut olayda başvurucunun gönderdiği mektubun kısmen sakıncalı bulunması, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 22/10/2012 tarihli kararıyla anılan mektubun 4. paragrafının 1. ve 2. satırlarında örgütsel amaçlı haberleşme yapıldığı gerekçesine dayandırılmıştır.
52. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 298. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca hükümlü ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna teşvik veya ikna edilmeleri ya da bu yolda kendilerine talimat verilmesi suçtur.
53. Bu kapsamda başvurucunun mektubunun Cezaevi Disiplin Kurulunca denetlenmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin; kamu düzeni, cezaevlerinde güvenliğin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarını taşıdığı, bunun da Anayasa'nın haberleşme özgürlüğüne ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.
Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük
54. Başvurucu, arkadaşına göndermek istediği faks metninin, içeriğinde suç unsuru oluşturabilecek veya örgütsel haberleşme şeklinde yorumlanabilecek bir ifade bulunmamasına rağmen İnfaz Kurumunca soyut şekilde kısmen sakıncalı görüldüğünü, mektup alıcısıyla arasında örgütsel bir bağ bulunmadığını, alıcının örgüt üyesi olmadığını ifade ederek haberleşme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Bakanlık görüşünde, AİHM kararlarında ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceği belirtilmiş; başvuruya konu mektubun gönderilmemesinin amaçlanan hedefler açısından orantısız olup olmadığı, bu bağlamda demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülülük ilkesine uygun olup olmadığı açısından değerlendirmede bulunulmasının gerekli olduğu vurgulanmıştır.
56. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını içermektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 97).
57. AİHM haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesine ilişkin kriteri incelediği kararlarda, öncelikle, ceza infaz kurumlarında bulunan kimselerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceğini, keza zira ceza infaz kurumunun olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın gerekli olduğunu belirtmiştir (Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye, § 51; Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 98).
58. AİHM, her somut olayda kamu makamlarının bu değerlendirmeyi yaparken mektup gönderme ve almanın ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile bağlantısında en önemli araçlardan olduğunu göz önünde bulundurması gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 45).
59. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların, Anayasa'nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri, B. No: 2013/7054, 6/1/2015, §§ 57, 58).
60. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesi ile AİHS'in 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu nedenle demokratik toplum ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 92).
61. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca "Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilirler." şeklinde ifade edilebilir (AYM, E.2006/142, K.2008/148, 24/9/2008). Başka bir deyişle yapılan sınırlama, hak ve özgürlüğün özüne dokunarak kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hâle getiriyor veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, 17/4/2008; Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014 § 94; Fatih Taş, §§ 92, 93).
62. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84; Fatih Taş, §§ 92, 93).
63. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için temel hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).
64. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak "bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma" olarak değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler (Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).
65. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek yukarıda belirtilen makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesinde objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra yapılacak değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 98-102; Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).
66. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme özgürlüğünü kısıtlama bakımından demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülülük ilkesine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 87).
67. Somut olayda hükümlü olan başvurucu, başka bir infaz kurumunda tutuklu/hükümlü olarak bulunan arkadaşına hitaben yazmış olduğu mektubunu faks yoluyla göndermek istemiş, bulunduğu infaz kurumunca yukarıda (bkz. § 10) tamamına yer verilen mektupta örgütsel amaçlı haberleşme kapsamında kaldığı kanaatine varılan 4. paragrafın 1. ve 2. satırlarının (bkz. § 11) okunamayacak şekilde üzeri çizildikten sonra mektubun alıcısına gönderilmesine karar verilmiştir.
68. Mektubun sakıncalı olduğuna İnfaz Kurumunca karar verilen kısımda “Zaten 5 Ekimden beri açlık grevindeyim.” cümlesi yer almaktadır. 5237 sayılı Kanun’un 298. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca hükümlü ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna teşvik veya ikna edilmeleri ya da bu yolda kendilerine talimat verilmesi suçtur. Haberleşmenin farklı infaz kurumlarında bulunan kişiler arasında gerçekleştirilmek istendiği hatırda tutulmalıdır. Hükümlü olan başvurucunun yine hükümlü/tutuklu olan R.K.ya, kendisinin açlık grevinde olduğunu tarihiyle birlikte bildirmek suretiyle haber verdiği tartışmasızdır.
69. Başvurucu tarafından bu haberin iletilmek istendiği dönemde PKK terör örgütüne destek vermek amacıyla ülke genelindeki infaz kurumlarında açlık grevi eylemlerinin devam ettiği, eylem yapan veya ileride yapması muhtemel hükümlü/tutuklular arasındaki eyleme yönelik iletişimin söz konusu eylemleri yaygınlaştırabileceği veya var olanların süresini uzatabileceği öngörülebilir bir olgudur.
70. Öte yandan infaz kurumlarında kişisel sebeplerle yapılan münferit açlık grevi eylemlerinden aynı veya farklı infaz kurumlarında bulunan diğer tutuklu/hükümlülerin haberdar edilmesi, bu kişileri de eylem başlatmaya teşvik ederek mevcut olan eylemlerin toplu eylemlere dönüşmesine sebebiyet verebilecek; bu yolla infaz kurumlarındaki asayiş ve güvenlik tehlikeye düşebilecektir.
71. Tüm bu bilgiler ışığında başlangıç sebebi ve amacı ne olursa olsun açlık grevi yapma eylemi ile ilgili bilgi ve haberlerin tutuklu/hükümlüler arasındaki iletişime konu olmasına infaz kurumlarınca temkinle yaklaşılması ve bu haberleşmenin daha sıkı denetime tabi tutulması kabul edilebilir mahiyettedir.
72. Yasa dışı örgüt faaliyetleri nedeniyle hükümlü bulunan başvurucunun, geçmişte PKK terör örgütü mensubu olduğu bilinen bir kısım hükümlüyle iletişim hâlinde bulunduğu Mahkeme nezdindeki diğer başvurularına (Örn. B. No: 2013/8554) yansımıştır. Dolayısıyla başvurucunun haberleşmek istediği tarihte farklı infaz kurumunda tutuklu/hükümlü bulunan R.K.ya, 5 Ekim’den beri açlık grevinde olduğu bilgisini vermesinin R.K.yı da açlık grevi yapma veya yapıyorsa devam etme yönünde teşvik etme ihtimalinin bulunduğunu değerlendiren, bu doğrultuda ülke genelindeki eylemleri de dikkate alarak haberleşmenin örgütsel gayeli olabileceği kanaatine varan İnfaz Kurumunca kamu düzeni, cezaevinde disiplinin ve güvenliğin sağlanması, suçun önlenmesi amaçlarıyla anılan kısımlarının çıkartılarak mektubun gönderilmesi şeklinde tedbir alınması makul görülmüştür. (Atilla ve diğerleri/Türkiye).
73. Bunun yanı sıra iki satırın çizilmesi suretiyle mektubun gönderilmesine karar verildiğinden bu tedbirin, Anayasa’nın 22. ve Sözleşme’nin 8. maddesi bağlamında orantısız olduğundan da söz edilemez. Bu kapsamda kamu makamları tarafından söz konusu mektupta geçen anılan cümlelerin sansürlenmesi suretiyle mektubun gönderilmesine karar verilmesinin demokratik bir toplumda gerekli ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
74. Açıklanan nedenlerle söz konusu mektupla ilgili olarak yapılan kısıtlamanın bir ihlal içermediği anlaşıldığından Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun, Anayasa’nın 22. maddesinde yer alan haberleşme özgürlüğünün ihlaline ilişkin şikâyetlerinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Adli yardım talebinin kabulüyle geçici muafiyet sağlanan yargılama giderlerinin tahsilinin başvurucunun mağduriyetine neden olacağı anlaşılmakla 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
D. Kararın bir örneğinin 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Bakanlığa ve Tekirdağ İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine
4/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.