TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TURAN GÜNANA BAŞVURUSU (3)
|
(Başvuru Numarası: 2013/8554)
|
|
Karar Tarihi: 4/11/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Turan GÜNANA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucu tarafından gönderilmek istenen bir
mektubun ceza infaz kurumunca gönderilmeyerek alıkonulmasına karar verilmesi
nedeniyle haberleşme ve ifade özgürlüğünün ihlâl edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 1/11/2013 tarihinde Kocaeli Cumhuriyet
Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım isteminde bulunmuştur
4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 16/6/2015 tarihinde,
adli yardım talebinin kabulüne, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 26/6/2015 tarihinde başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru
belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve olgular 26/6/2015 tarihinde
Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan süre sonunda görüşünü 28/7/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvurucu vekiline 4/8/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 5/8/2015
tarihinde bu görüşe karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile başvuruya konu dosya
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/9/2005 tarihli ve
2005/1609 Soruşturma sayılı tutuklama kararıyla tutuklanan başvurucunun,
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin Değişik İş E. 2015/350, Değişik İş
K.2015/350 sayılı kararı ile “ruhsatsız
ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, resmi
belgede sahtecilik, devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma suçunun
beraberinde bir başka suç işleme, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma
veya el değiştirme, yangın, su baskını, tahrip, batırma, bombalama ya da
nükleer, biyolojik, kimyasal silah kullanarak öldürme” suçunu
işlediği kanaatiyle 39 yıl 36 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına
karar verilmiştir.
10. Başvurucu Kocaeli (F) Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz
Kurumunda bulunduğu sırada A.Ö.ye göndermek üzere mektup yazmıştır. İlgili
mektup şöyledir:
“Değerli Önderim merhaba,
Başlarken selam, sevgi ve saygılarımı sunuyor,
özlem ve sevgiyle sımsıkıca kucaklayıp öpüyorum. Her şeye rağmen iyi, dirençli
olduğunu biliyor ve inanıyorum.
Yine bir baharı, yaşamın filizlendiği mevsimi,
bu mevsimin en güzel ayı olan nisanı, nisan ayının bizim için en anlamlı olan
gününü 4 Nisan’ı sensiz karşılıyoruz. Biliyorum her ne kadar fiziken sensiz karşılasak da bugünü, sen her zaman
yüreğimizin en nadide yerindesin. Düşüncelerinle, hayata, insana bakışınla,
ruhunla, özgürlüğe olan tutkunla, inancınla, tüm ruhunla bizlerlesin. Sen ‘bizleşmişsin’, bizler de olanca gücümüzle ‘senleşmeye’ çabalıyoruz. Binlerce yıldır aramıza dikilen
‘kara çalıları’ tek tek söküp, yerlerine inatla yeşeren meşeleri ekiyoruz. Meşe
nasıl ki, her budandığında inatla yeşermeyi başarıyorsa bizler de senin
özgürlük bahçende yeşeriyoruz…
Evet bu 4 Nisan’da 64. Doğum yılını
kutluyoruz. Senden öğrendik ki, aslolan geride bırakılan
yıllar değil, bu yıllara katılan anlamdır. Senin daha altısından başlatıp
atmışlara kadar getirdiğin özgür yaşam serüvenine baktığımızda nasıl da yıllara
anlam kattığını görüyoruz. Sadece yıllara değil, bizlere nasıl hayat verdiğini,
bizleri nasıl anlamsızlık dehlizlerinden çekip kurtardığını… Bu nedenledir ki
senin doğum gününü kendi doğuş günümüz olarak sahiplenmemiz.
Bu yıl daha bir güçlü sahipleniyoruz. Zira
baharın başlangıcı olan Nevruz’da yani yeni günde, bir kez daha bize, dost
düşman herkese yeni bir başlangıç, yeni bir doğuşun kapısını araladın. Ne mutlu
bize, ne mutlu Anadolu ve Mezopotamya halklarına ki,
senin gibi gerçek özgürlük tutkunu bir öndere sahibiz.
Sevgili Önderim, doğum günün-günümüz kutlu
olsun! Bir daha ki doğum gününü Amed’ de halkımızla
kutlamanı diliyor, umuyorum. Her daim senin, ezilen halklar-insanlık için
geliştirdiğin Demokratik Modernite paradigmanın birer
inşacısı, takipçisi olacağımıza dair inanç ve kararlılığımızın tam olduğunu
bilmeni istiyor, tekrardan doğum gününü kutluyor, sımsıkıca kucaklayıp
öpüyoruz. Selam, sevgi ve saygılarımla”
11. Başvuruya konu mektubun, Ceza İnfaz
Kurumu Disiplin Kurulunun 17/4/2013 tarihli ve 2013/154 sayılı kararı ile “… örgütsel
ilişki kurduğu ve terör örgütü liderine övgüde bulunduğu…”gerekçesine istinaden gönderilmeyerek
alıkonulmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucu, Disiplin Kurulunun anılan kararına karşı
Kocaeli İnfaz Hâkimliği nezdinde şikâyet yoluna başvurmuş, Kocaeli İnfaz
Hâkimliği 24/5/2013 tarihli ve E.2013/1933, K.2013/2220 sayılı kararı ile İnfaz
Kurumu Disiplin Kurulunun gerekçesine atıf yaparak başvurucunun şikâyetini
reddetmiştir.
13. Başvurucunun anılan ret kararına karşı yaptığı itiraz,
Kocaeli Ağır Ceza Mahkemesinin 10/6/2013 tarihli ve 2013/794 Değişik İş sayılı
kararı ile reddedilmiştir.
14. Anılan karar 2/10/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiş, başvurucu 1/11/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesi şöyledir:
“(1)Hükümlü, bu
maddede belirlenen kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve
telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme
hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine
gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu
komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir.”
16. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak
çıkarılan, 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan, 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının
Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün
(İnfaz Tüzüğü/Tüzük) 91. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü
tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
17. Tüzük’ün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve
gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve
telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür
başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma memuru
tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik ve gözetim
servisi personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra gönderilmesinde sakınca
görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi vurulur, zarf içerisine
konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü
uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp
incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve
telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
18. Tüzük’ün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline
gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun
disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde,
mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna
kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı
idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde
çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir.
Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı
tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için
gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise,
disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise,
infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz
hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise
mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye yapılacak tebligatta, tebliğ
tarihinden itibaren onbeş gün içinde infaz
hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz hâkimliği kararına karşı
tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza mahkemesine itiraz
edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek mektubun sakıncalı
görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek verileceği veya tamamı
sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen
mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması
durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 4/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 1/11/2013 tarihli ve 2013/8554 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu,
A.Ö.ye hitaben yazmış olduğu mektubun Cezaevi idaresince soyut iddialara
dayanılarak gönderilmediğini, yine idarenin kararına karşı yaptığı şikâyet ve
itiraz yollarında da somut olgu olmaksızın taleplerinin reddedildiğini,
mektubun bir doğum günü kutlama mektubu olduğunu ve yasa dışı hiçbir ibare
içermediğini belirterek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS/Sözleşme) 8.
ve 10. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve 3.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Başvuru
formu ve eklerinin incelenmesi neticesinde başvurucunun haberleşme ve ifade
hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmış ise de bu iddiaların
özü, göndermek istediği mektuba Cezaevi idaresince el konulması nedeniyle
haberleşme hürriyetinin kısıtlanmasıyla ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu sebeple
başvurucunun bütün iddiaları haberleşme hürriyeti kapsamında
değerlendirilmiştir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de
haberleşme alanında ifade özgürlüğünün Sözleşme’nin 8. maddesi ile güvence
altına alındığını hatırlatmaktadır (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72…, 25/3/1983, § 107; Fazıl Ahmet Tamer/Türkiye, B. No: 6289/02,
5/12/2006, § 33; Ahmet Temiz, B.
No: 2013/1822, 20/5/2015, § 23).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucunun,
A.Ö.ye hitaben kaleme aldığı mektubun gönderilmeyerek alıkonulmasına karar
verilmesi işlemi nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve Bakanlık Görüşleri
24. Başvurucu,
yazmış olduğu mektubun Cezaevi idaresince soyut iddialara dayanılarak
gönderilmediğini, yine idarenin kararına karşı yaptığı şikâyet ve itiraz
yollarında da somut olgu olmaksızın taleplerinin reddedildiğini, mektubun bir
doğum günü kutlama mektubu olduğunu ve yasa dışı hiçbir ibare içermediğini
belirterek haberleşme özgürlüğü hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Bakanlık
görüşünde, AİHM içtihatları hatırlatılarak başvurucunun iddialarının bu
kararlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiş, ayrıca mektubun
ilgili satırlarının karalanarak muhatabına gönderildiği belirtilmiştir.
26. Başvurucu,
Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru dilekçesinde ileri sürdüğü hususları
tekrar etmiş, Bakanlığın belirttiği gibi ilgili satırların karalanarak mektubun
muhatabına gönderilmediğini, aksine mektubun tamamının alıkonulduğunu ifade
etmiştir.
b. Genel İlkeler
27. Anayasa’nın
22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.
Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli
hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz
saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
28. Sözleşme’nin
“Özel ve aile hayatına saygı hakkı”
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz.”
29. AİHM,
haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde
incelemektedir. Bununla birlikte Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da
tek bir madde bulunmamaktadır. Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme
özgürlüğü Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenmiştir.
30. Anayasa’nın
22. maddesinde herkesin haberleşme özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin
gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de
herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu
düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı,
haberleşme özgürlüğünün yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa olsun
haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme kapsamında
bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine
konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik
posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme
faaliyetlerinin haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında
değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49).
31. Kamu
makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve haberleşmesinin gizliliğine
keyfî şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi; Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan
güvenceler kapsamındadır. Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin
gizliliğine ve dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale
oluşturur. Bununla birlikte haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp
meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri,
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında sayılmıştır (Mehmet
Koray Eryaşa, § 50).
32. AİHM
kararlarına göre haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir.
Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın “ulaşılabilir”, yeterince açık
ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması
gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı
olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü
olmalıdır. (Silver ve diğerleri/Birleşik
Krallık, §§ 85-90; Klass ve
diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/10/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88,
25/3/1992, § 34).
33. Dolayısıyla
haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen müdahalelerin incelemesinde
kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var olup olmadığı her somut
olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. İlkelerin Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin Varlığı
34. Somut
olayda İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararıyla başvurucu tarafından kaleme
alınan mektubun örgütsel ilişki kurmak için yazıldığı ve terör örgütü liderine
övgüde bulunulduğu gerekçesiyle alıkonulmasına karar verilmiştir. Dolayısıyla
anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme özgürlüğüne
bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
35. Yukarıda
anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı
sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma,
kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum
düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama
koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, § 36).
Kanunilik
36. Haberleşme
özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması
gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen kanunla öngörülme kriteri,
kendi içerisinde üç temel prensibi içermektedir. İlk olarak müdahale teşkil
eden eylem, mevzuatta yer alan bir düzenlemeye dayanmalıdır. İkinci olarak
müdahalenin dayanağını teşkil eden düzenleme, ilgili kişi açısından yeterli
derecede ulaşılabilir olmalıdır. Son olarak söz konusu düzenleme, hitap ettiği
kişiler bakımından davranışlarını ona göre yönlendirme ve belli koşullar
çerçevesinde eylemleri neticesinde meydana gelebilecek sonuçları öngörebilmeye
olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 86-88).
37. Kanunilik
ilkesinin yerine getirilmesinin, haberleşme hürriyetinin kısıtlanabileceğine
dair genel bir yasal düzenleme yapılması ile mümkün olduğu söylenemez. Buna
göre “kanunun kalitesi” olarak tanımlanabilecek temel esaslar belirlenerek
kanuni düzenlemede bulunması gereken ve takdir yetkisini kullanacak mercilerin
sınırlarının da netliğe kavuşturulması gereklidir. Bu bağlamda Anayasa
Mahkemesi Genel Kurulunun kararında belirttiği üzere kanun ile temel esasların,
ilkelerin ve çerçevenin ortaya konulmuş olması gerekir (AYM, E.1984/14,
K.1985/7, 13/6/1985). Bu noktada -özellikle idari makamlara haberleşme
özgürlüğüne müdahalede takdir yetkisi tanıdığı durumlarda- ilgili kanunun bu
yetkinin çerçevesini belirli bir açıklıkta belirlemesi gerekmektedir (Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye, B.
No: 15672/08..., 11/1/2011, § 56; Tan/Türkiye,
B. No: 9460/03, 3/7/2007, § 21).
38. Cezaevi
idaresinin hükümlü ve tutukluların haberleşmesine müdahalesinin Anayasa’nın 22.
maddesinin hangi fıkrası kapsamında olduğunun belirlenmesi, müdahalenin
kanuniliği açısından önemlidir. Zira ikinci fıkra kapsamında olduğunun kabulü
hâlinde hâkim kararı veya onayı olmaksızın yapılan bir müdahale, kanunilik
ilkesini karşılamayacaktır. Öte yandan üçüncü fıkranın gündeme gelmesi durumunda
kanun koyucunun cezaevini istisna kamu kurumu olarak kabul edip etmediği
değerlendirilecektir (Ahmet Temiz,
§ 39).
39. 5275
sayılı Kanun’un “Hapis cezalarının infazında
gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(b) bendi şöyledir:
“Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli
bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı
hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve
manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer
hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen
kurallar uyarınca kısıtlanabilir.”
40. Buna
göre 5275 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde
yer alan “…Hükümlülerin, Anayasada yer alan
diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen
kurallar uyarınca kısıtlanabilir.” ibaresi uyarınca cezaevlerinin
haberleşme hürriyetinin kısıtlanabileceği istisnai kamu kurumu olarak kabul
edildiği değerlendirilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa, § 76).
41. Somut
olayda hükümlülerin cezaevinden yaptıkları yazışmaların denetimi ve
sınırlandırılmasının dayanağını, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile İnfaz
Tüzüğü’nün 91., 122. ve 123. maddeleri oluşturmaktadır.
42. 5275
sayılı Kanun’un 68. maddesinde ve anılan İnfaz Tüzüğü’nün 91. maddesinde
hükümlülerin mektup, faks ve telgraf gönderme, kendilerine gönderilenleri alma
hakkına sahip oldukları, resmî makamlara veya savunmaları için avukatlarına
gönderdikleri mektup, faks ve telgrafların denetime tabi olmadığı, “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren,
görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç
örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları
paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup,
faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
43. Gerek
5275 sayılı Kanun gerekse anılan Tüzük, Resmî Gazete’de
yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir olduğuna kuşku yoktur. Anılan
mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler, hükümlülerin mektup, faks ve
telgrafları gönderme ve alma hakkı, buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek
usuller yeterince açık ve anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir. Hükümlü
mektubunun denetimi ve mektubun kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde
başvurulacak tedbirler ile bu yöndeki işlemlere karşı hükümlünün
başvurabileceği dava yollarının düzenlendiği, bu hâliyle ilgili düzenlemenin
yeterince açık, anlaşılabilir ve öngörülebilir olduğu sonucuna varılmıştır (Ahmet Temiz, § 44).
44. AİHM’in Gülmez/Türkiye
(B. No: 16330/02, 20/5/2008, § 51) kararında da 5275 sayılı Kanun’un; Avrupa
İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaları Önleme
Komitesi tarafından incelendiği, herhangi bir eleştiriye maruz kalmadığı,
hükümlerinin yapılan herhangi bir haksız müdahaleye karşı yerinde koruma
sağlayabilecek derecede açık ve ayrıntılı olduğu tespiti yapılmıştır.
45. Buna
göre müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü, hak ve özgürlüğe yönelen
müdahalelerin sınırlarını yeterli bir açıklıkta ortaya koyan, erişilebilir ve
öngörülebilir bir düzenlemedir. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 5275 sayılı
Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
Meşru Amaç
46. Haberleşme
özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için bu müdahalenin;
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına dayanması gerekmektedir.
47. Sözleşme’nin
8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik bir
müdahalenin hukuka uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal
güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış olması şartı aranmakta olup bu
şartlar altında yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
48. Anayasa’nın
22. maddesinde düzenlenen haberleşmenin gizliliğine yönelik müdahalenin ikinci
fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde olabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca
müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlara dayalı olarak ve hâkim kararıyla
yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte üçüncü fıkrada bazı kamu kurum ve
kuruluşlarının kanun ile istisna tutulabileceği de belirtilmiştir. Üçüncü
fıkrada belirtilen istisna, hâkim kararı alınması şartına yönelik olarak
anlaşılmalı; 22. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin
genişletilebileceği şeklinde yorumlanmamalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca
Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak
sınırlanabileceğini öngören Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme ve
özgürlüklere getirilen sınırlamaların dar yorumlanması gereği karşısında
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen haberleşme hürriyetine
getirilebilecek sınırlama sebeplerinin, anılan maddenin üçüncü fıkrasına
dayanılarak kanunla genişletilmesi mümkün değildir (Ahmet Temiz, § 49).
49. Yukarıda
da belirtildiği gibi cezaevlerinin Anayasa’nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamında kalan istisnai kamu kurumu olduğu kabul edilmekle birlikte bu
istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı alınması şartı aranmaksızın
haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem tesis edilebileceği anlamına
gelmektedir. Ayrıca bu kurumların haberleşme hürriyetine müdahale anlamındaki
işlemlerinin meşru olabilmesi için mutlaka Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında sayılan sınırlandırma sebeplerine dayalı olması gerekmektedir (Ahmet Temiz, § 50).
50. 5275
sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrasında “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren,
görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç
örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları
paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup,
faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Burada belirtilen sebeplerin,
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan kamu düzeni ve suç
işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde cezaevinde güvenliğin ve
disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
51. Somut
olayda mektubun alıkonulması işlemi, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun
17/4/2013 tarihli kararında, mektup aracılığıyla örgütsel ilişki kurulduğu ve
mektupta terör örgütü liderine övgüde bulunulduğu gerekçesine dayandırılmıştır.
52. Bu
kapsamda başvurucunun mektubunun İnfaz Kurumunca denetlenmesi suretiyle
haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin, kamu düzeni ve suç işlenmesinin
önlenmesi amaçlarını taşıdığı ve bunun da Anayasa'nın haberleşme özgürlüğüne
ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna
varılmıştır.
Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük
53. Başvurucu,
A.Ö.ye hitaben yazmış olduğu mektubun bir doğum günü kutlama mektubu olduğunu
ve yasa dışı hiçbir ibare içermediğini belirterek İnfaz Kurumunca alınan karar
nedeniyle AİHS'in 8. ve 10. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
54. Bakanlık
görüşünde, AİHM içtihatları hatırlatılmış, mektubun ilgili satırların
karalanarak muhatabına gönderildiği açıklanarak yapılan uygulamanın amaçlanan
hedefler açısından orantısız olup olmadığı ve bu bağlamda demokratik bir
toplumda gerekli ve ölçülü olup olmadığının anılan içtihatlar uyarınca
değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
55. AİHM
içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda zorunluluk kavramı, müdahale
teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanması ve takip edilen
meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik Krallık, §
97).
56. AİHM,
haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin demokratik toplumda zorunluluk teşkil
etmesine ilişkin kriteri incelediği kararlarında, öncelikle ceza infaz
kurumlarında bulunan kimselerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı
başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceğini, keza ceza infaz kurumunun
olağan ve makul gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın
gerekli olduğunu belirtmiştir (Mehmet Nuri
Özen ve diğerleri/Türkiye, § 51; Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 98).
57. AİHM,
her somut olayda kamu makamlarının bu değerlendirmeyi yaparken mektup gönderme
ve almanın ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış
dünya ile bağlantısında en önemli araçlardan olduğunu göz önünde bulundurması
gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 45).
58. Haberleşme
özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu
özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan
sınırlandırmaların Anayasa'nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik
toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı
konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri, B. No: 2013/7054, 6/1/2015, §§
57, 58).
59. Anayasa’da
belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır.
"Demokratik toplum düzenin gerekleri" ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesi
ile AİHS'in 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki
paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü,
çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §
92).
60. Nitekim
Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca "Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp
güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup
tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni
gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler,
istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin
sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla
sınırlandırılabilirler." şeklinde ifade edilebilir (AYM,
E.2006/142, K.2008/148, 24/9/2008). Başka bir deyişle yapılan sınırlama, hak ve
özgürlüğün özüne dokunarak kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede
güçleştiriyor, etkisiz hâle getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak
sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum
düzenine aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, 28/4/2011; AYM,
E.2006/142, K.2008/148, 17/4/2008; Fatih Taş,
§§ 92, 93).
61. Anayasa
Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma
amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak
istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın
denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında getirilen
müdahalelerde hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli,
gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014,
§ 84; Fatih Taş, §§ 92, 93).
62. Müdahalenin
orantılı olduğundan söz edebilmek için temel hakka daha az zarar verebilecek
ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine getirebilecek nitelikte olan yöntemin
tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).
63. Hükümlü
veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak "bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak
tutma" olarak değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkı dışında (İbrahim Uysal, B.
No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa ve Sözleşme'nin ortak alanı
kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler (Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No:
74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz
sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin
sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda
sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan
Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).
64. Ceza
infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara yapılan
müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek yukarıda belirtilen makul
nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesi dâhilinde objektif bir
gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte
olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra
yapılacak değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve
mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
98-102; Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).
65. Bu
bağlamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel
ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları
gerekçelerin haberleşme özgürlüğünü kısıtlama bakımından demokratik bir
toplumda gerekli ve ölçülülük ilkesine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde
ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Sebahat
Tuncel, § 87).
66. Somut
olayda başvurucunun, PKK (Kürdistan İşçi Partisi) terör örgütü lideri olduğu
Türk yargı organları tarafından kabul edilen A.Ö.ye gönderilmek üzere başvuruya
konu mektubu doğum gününü kutlamak amacıyla kaleme aldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda tamamına yer verilen mektupta (bkz. § 10) başvurucu, A.Ö.nün doğum günü olan 4 Nisan’ı
kendilerinin “Anadolu ve Mezopotamya
halklarının” doğuş günü olarak kabul edip kutladıklarına, A.Ö.nün ve onun doğum gününün kendileri için ne kadar önemli
olduğuna vurgu yapmaktadır.
67. Mektubun
alıkonulmasına yönelik İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararında, mektup
aracılığıyla örgütsel ilişki kurulduğu ve terör örgütü liderine övgüde
bulunulduğu gerekçe gösterilmesine karşın mektup içeriğindeki hangi sözlerle
terör örgütü liderine övgüde bulunulduğu ve bu sözlerin muhatabına
ulaştırılmasının ne suretle sakıncalı veya hangi sözlerin örgütsel haberleşme
niteliğinde olduğu belirtilmemiştir. Söz konusu karara karşı başvurulan şikâyet
yolunda Kocaeli İnfaz Hâkimliğince ve Kocaeli Ağır Ceza Mahkemesince mektup
içeriği hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunulmamıştır. Dolayısıyla
mektuptaki hangi ifadelerin ne suretle mektup alıcısına iletilmemesi
gerektiğine kanaat getirildiği, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu ve Derece
Mahkemeleri gerekçelerinden anlaşılamamıştır.
68. Yasa
dışı örgüt faaliyetinde bulunmaları nedeniyle ceza alan hükümlüler arasındaki
haberleşmenin örgütsel nitelik taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın bu
faaliyetlerinin örgütsel haberleşme kapsamında değerlendirilerek müdahalede
bulunulması Anayasanın 22. maddesine uygun düşmez. Bu bağlamda başvuruya konu
haberleşmenin örgütsel niteliği, yapılan müdahalede mektuba özgü somut verilere
dayanılarak ortaya konulmamıştır.
69. Öte
yandan mektup anlatımının mektup alıcısı olan A.Ö. ile ilgili olumlu ifadeleri
barındırmasına karşın mektupta, A.Ö.nün
katıldığı veya organize ettiği yasa dışı somut eylemlere atıf yapılmadığı ve
şiddete teşvik edici veya nefret duygusunu destekleyici ibarelerin bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
70. Bu
doğrultuda örgütsel haberleşmenin ve suçun önlenmesine yönelik kabul edilebilir
makul gerekliliklerin somut bilgilere dayalı olarak İnfaz Kurumu ve Derece
Mahkemeleri kararlarında ortaya konulmadığı sonucuna varılmış, başvurucunun
göndermek istediği mektuba el konulması suretiyle haberleşme hürriyetine
yapılan müdahalenin ilgili ve yeterli gerekçelere dayandırılmadığından demokratik bir toplumda gerekli olmadığı
kanaatine varılmıştır.
71. Açıklanan
nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına alınan
haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
72. Başvurucu,
anayasal hakları ihlal edildiği için 3.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
73. 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un "Kararlar"
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
74. Başvurucunun
Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hakkının ihlal
edildiğinin tespit edilmesi üzerine yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren
1.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
75. Başvuru
kapsamında haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği gözetilerek kararın bir
örneğinin bilgi edinilmesi için Bakanlığa ve Kocaeli İnfaz Hâkimliğine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun, Anayasa’nın
22. maddesinde yer alan haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine yönelik
iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 22. maddesinde
güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 1.500 TL
manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca başvurucuya,
Bakanlığa ve Kocaeli İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine
4/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.