TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUZAFFER GÖLEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3430)
|
|
Karar Tarihi: 10/6/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 14/7/2015-29416
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucu
|
:
|
Muzaffer GÖLEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, işçi olarak çalıştığı kamu kurumundan mahalli
idareler genel seçiminde belediye başkanı seçilmesi nedeniyle istifa ettiği ve
belediye başkanlığı görevinin sona ermesinden sonra emekli olduğu halde daha
önce çalıştığı iş yerindeki çalışma süresinin kıdem tazminatında
değerlendirmeye alınmaması üzerine açtığı davanın, feshin haklı nedene
dayanmadığı gerekçesiyle reddedilmesi sonucu mülkiyet, seçme, seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma haklarının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürerek maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 20/5/2013 tarihinde Bingöl 2. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 6/9/2013 tarihinde
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 7/11/2013 tarihinde kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına, bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 6/1/2014 tarihli görüş yazısı,
13/1/2014 tarihinde başvurucunun vekiline tebliğ edilmiş, ancak başvurucunun
vekili Adalet Bakanlığı cevabına karşı beyanlarını yasal süresi içinde ibraz
etmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile ilgili dava dosyasında yer
aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 3/6/1985-1/4/2004 tarihleri arasında Türkiye
Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ) Genel Müdürlüğü-Bingöl İl Müdürlüğü
bünyesinde teknisyen olarak görev yapmıştır.
8. Başvurucu, 2004 yılı mahalli idareler genel seçiminde
Karlıova İlçesi Belediye Başkanlığına aday olmuş ve seçimi kazanması üzerine
daha önce çalıştığı kurumdaki görevinden istifa ederek belediye başkanlığı
görevine başlamıştır.
9. Başkanlık görevinin sona ermesinin ardından başvurucu,
emeklilik işlemlerini yapmak üzere emekli sandığına başvurmuş, 6/11/2009
tarihinde işlemleri tamamlanmış, ancak TEDAŞ bünyesinde çalıştığı süre emekli
ikramiyesi ödemesinde değerlendirmeye alınmamıştır.
10. Başvurucu, 8/12/2009 tarihli dilekçesiyle TEDAŞ Genel
Müdürlüğüne durumu bildirerek kendisine kıdem tazminatı ödemesi yapılmasını
talep etmiştir. Genel Müdürlüğün 21/12/2009 tarihli cevabi yazısında “seçim nedeniyle istifanın kıdem tazminatı almaya
engel olduğu” belirtilerek talebi reddedilmiştir.
11. Başvurucu 5/1/2010 tarihinde Bingöl 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi nezdinde kıdem tazminatı alacağı davası açmıştır.
12. Mahkeme, iş mahkemesi sıfatıyla verdiği 1/10/2010 tarihli
ve E.2010/9, K.010/898 sayılı kararıyla başvurucunun sözleşmesini kanunda
sayılı haklı nedenlerle feshetmediğinden kıdem tazminatı almaya hak
kazanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
13. Temyiz başvurusu üzerine talebi inceleyen Yargıtay 9.
Hukuk Dairesi, 11/3/2013 tarihli ve E.2010/51196, K.2013/3897 sayılı kararıyla,
ilk derece mahkemesi hükmünün onanmasına karar vermiştir.
14. Bu karar başvurucuya, 24/4/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu, 20/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun “İşçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı”
başlıklı 24. maddesi şu şekildedir:
“Süresi belirli olsun veya olmasın işçi,
aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim
süresini beklemeksizin feshedebilir:
I. Sağlık sebepleri:
a) İş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması
işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli
olursa.
b) İşçinin sürekli olarak yakından ve doğrudan
buluşup görüştüğü işveren yahut başka bir işçi bulaşıcı veya işçinin işi ile
bağdaşmayan bir hastalığa tutulursa.
II. Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan
haller ve benzerleri:
a) İşveren iş sözleşmesi yapıldığı sırada bu
sözleşmenin esaslı noktalarından biri hakkında yanlış vasıflar veya şartlar
göstermek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler vermek veya sözler söylemek
suretiyle işçiyi yanıltırsa.
b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden
birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda
bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa.
c) İşveren işçiye veya ailesi üyelerinden
birine karşı sataşmada bulunur veya gözdağı verirse,
yahut işçiyi veya ailesi üyelerinden birini kanuna karşı davranışa özendirir,
kışkırtır, sürükler, yahut işçiye ve ailesi üyelerinden birine karşı hapsi
gerektiren bir suç işlerse yahut işçi hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız
ağır isnad veya ithamlarda bulunursa.
d) İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler
tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine
rağmen gerekli önlemler alınmazsa.
e) İşveren tarafından işçinin ücreti kanun
hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap edilmez veya ödenmezse,
f) Ücretin parça başına veya iş tutarı
üzerinden ödenmesi kararlaştırılıp da işveren tarafından işçiye yapabileceği
sayı ve tutardan az iş verildiği hallerde, aradaki ücret farkı zaman esasına
göre ödenerek işçinin eksik aldığı ücret karşılanmazsa,
yahut çalışma şartları uygulanmazsa.
III. Zorlayıcı sebepler:
İşçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla
süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkarsa.”
17. 4857 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin ikinci fıkrası
şu şekildedir:
“Bu Kanunun 120 nci maddesi ile yürürlükte bırakılan 1475 sayılı İş
Kanununun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının 1 inci ve 2 nci
bendi ile onbirinci fıkrasında, anılan Kanunun 16, 17
ve 26 ncı maddelerine yapılan atıflar, bu Kanunun 24,
25 ve 32 nci maddelerine yapılmış sayılır.”
18. 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı mülga İş Kanunu’nun
yürürlükte bulunan “Kıdem tazminatı”
başlıklı 14. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Bu Kanuna tabi işçilerin hizmet akitlerinin:
1.
İşveren tarafından bu Kanunun 17 nci
maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,
2. İşçi
tarafından bu Kanunun 16 ncı
maddesi uyarınca,
3.
Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyle,
4.
Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik
veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla;
Feshedilmesi
veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile
sona erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe
başladığı tarihten itibaren hizmet aktinin devamı
süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında
kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzeri"nden ödeme yapılır.
…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 10/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 20/5/2013 tarih ve 2013/3430 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, işçi olarak çalıştığı TEDAŞ Genel
Müdürlüğündeki işinden mahalli idareler genel seçiminde belediye başkanı
seçilmesi nedeniyle istifa ettiği ve belediye başkanlığı görevinin sona
ermesinden sonra emekli olduğu halde daha önce çalıştığı iş yerindeki çalışma
süresine bağlı kıdem tazminatının kendisine ödenmemesi üzerine açtığı davanın
feshin haklı nedene dayanmadığı gerekçesiyle reddedildiğini belirterek, seçilme
hakkını kullanmasıyla çalışmasına bağlı maddi haklarından yoksun bırakıldığını,
memurların aynı nedenle istifa etmeleri halinde hak kayıplarının olmadığını,
seçilme hakkını kullanmasının haklı fesih sayılması gerektiğini belirterek
mülkiyet ve seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarıyla eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve 23.828,47 TL kıdem tazminatının
fesih tarihinden itibaren faiziyle birlikte kendisine ödenmesi talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, somut dava ve buna bağlı olayların
özelliklerine göre olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder.
Başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiası seçme, seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma hakkıyla bağlantılı olarak kabul edilemezlik incelemesinde
değerlendirilmiş, mülkiyet hakkıyla ilgili şikâyeti ise ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Seçme ve Seçilme Hakkı Yönünden
22. Başvurucu, işçi olarak çalıştığı TEDAŞ Genel
Müdürlüğündeki işinden mahalli idareler genel seçiminde belediye başkanı
seçilmesi nedeniyle istifa ettiği gerekçesiyle çalışma süresine bağlı kıdem
tazminatının kendisine ödenmediğini, seçilme hakkını kullanmasıyla çalışmasına
bağlı maddi haklarından yoksun bırakıldığını, memurların aynı nedenle istifa
etmeleri halinde hak kayıplarının olmadığını belirterek seçme, seçilme ve
siyasi faaliyette bulunma haklarıyla eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
23. 1982 Anayasası’nın “Seçme,
seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları” başlıklı 67.
maddesinin 1.fıkrası şu şekildedir:
“Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara
uygun olarak seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde
siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.”
24. Serbest seçim hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne
(Sözleşme) Ek 1 No.lu Protokol’ün 3. maddesinde; “Sözleşmeci Taraflar yasama organının seçimi için, halkın görüşlerini
özgürce ifade etmesinin güvence altına alındığı koşullarda, makul aralıklarla
ve gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler.” şeklinde
düzenlenmiştir.
25. Mahalli idare seçimleri ile ilgili olarak, seçme, seçilme
ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği iddiaları daha önce
bireysel başvuruya konu olmuştur. Parlamento seçimleri haricinde, kapsam ve güç
bakımından yeterli yasama yetkisine sahip olmayan mahalli idarelerle ilgili
seçimlerin, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında yer aldığı kabul
edilmiş olup, bu kapsamdaki başvuruların “konu
bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmiştir (B. No: 2014/5425, 23/7/2014, §§ 29-37; B. No: 2014/11717,
4/11/2014, §§ 14-24).
26. Anayasa’nın 127. maddesi gereği bir mahalli idare
niteliğinde olan Karlıova Belediye Başkanlığı seçimiyle ilgili ihlal
iddialarını içeren somut başvuruda farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
bulunmadığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “konu bakımından
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
27. Başvurucunun, Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine yönelik iddiasının, soyut olarak
değerlendirilmesi mümkün olmayıp, mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer
alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir
(B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).
28. Başvurucunun, eşitlik ilkesinin ihlali iddialarının,
başvurunun temelini oluşturan seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı
çerçevesinde ve bu hakla bağlantılı olarak ele alınması zorunluluğu vardır. Bu
çerçevede, başvurucunun seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı
kapsamına giren bir güvenceye yönelik müdahale bulunmaması nedeniyle
ayırımcılık yasağının somut başvuru açısından uygulanabilmesi mümkün değildir.
29. Sonuç itibariyle, başvurucunun Anayasa'nın 10. maddesine
dayanan ihlal iddialarının konusu da, Anayasa'da
güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin
koruma alanı dışında kalmaktadır.
30. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin 'konu bakımından yetkisizlik'
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mülkiyet Hakkı Yönünden
31. Başvurucu, işçi olarak çalıştığı TEDAŞ Genel
Müdürlüğündeki işinden mahalli idareler genel seçiminde belediye başkanı
seçilmesi nedeniyle istifa ettiğini ve emekli olduktan sonra daha önce
çalıştığı iş yerindeki çalışma süresine bağlı kıdem tazminatının kendisine
ödenmemesi nedeniyle maddi haklarından yoksun bırakıldığını ve mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Bu durumda öncelikle başvurucunun başvuruya konu davada
Anayasa ve Sözleşmenin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı kapsamında
korunmaya değer bir menfaatinin bulunup bulunmadığının tartışılması
gerekmektedir.
33. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
34. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı
1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
35. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
36. Anayasa ve Sözleşmenin ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkı, mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir
kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün, mülkiyetini kazanma hakkı,
kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa ve Sözleşme'yle korunan mülkiyet kavramı içerisinde değildir.
Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda, bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün
bir "alacak" iddiasını
elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti",
Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı
güvencesinden yararlanabilir (Bkz., B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 36-37).
37. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra
edilebilir bir iddianın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne
veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir
yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir.
Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı
kapsamında savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için
yeterli değildir (Bu konudaki AİHM kararları için bkz. Kopecky/Slovakya, B. No: 44912/98, 28/9/2004, § 52; Saghinadze/Gürcistan,
B. No: 18768/05, § 103, 27/5/2010; SA Dangeville/Fransa, B. No: 36677/97, 16/4/2002,
§§ 44-45).
38. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk
sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup, bu tanıma
mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır.
39. Başvuruya konu somut olayda başvurucu, işçi olarak
çalıştığı TEDAŞ Genel Müdürlüğündeki işinden emekliliğe hak kazanacak süreyi
doldurmadan mahalli idareler genel seçiminde belediye başkanı seçilmesi
nedeniyle istifa etmiş ve belediye başkanlığı döneminin bitmesiyle emekli
olmaya hak kazanarak emekli olmuştur. Başvurucu daha önce 4857 sayılı Kanuna
göre işçi statüsünde çalıştığı iş yerindeki çalışma süresine bağlı kıdem
tazminatının kendisine ödenmesi talebi ilgili iş yeri ve Mahkemece haklı
nedenle iş akdini feshetmediği gerekçesiyle reddedilmiş ve reddedilen karar
temyiz sürecinde onanarak kesinleşmiştir.
40. Mülga 1475 sayılı Kanun’un yürürlükte olan 14. maddesine
göre işçinin kıdem tazminatına hak kazanması için, emeklilik süresini
doldurarak emekli olması, iş sözleşmesinin muvazzaf askerlik hizmeti nedeniyle
veya işveren tarafından haklı neden olmaksızın feshedilmesi veya işçi
tarafından haklı nedenle feshedilmesi şartlarından biri aranmaktadır. Başvurucu
çalıştığı iş yerinden emeklilik için gerekli süreyi doldurmadan belediye
başkanlığı seçimlerini kazanması sebebiyle istifa ederek belediye başkanlığı
görevini yürütmüştür.
41. 4857 sayılı Kanun’un 24. maddesinde işçinin haklı nedenle
derhal fesih sebepleri; sağlık sebepleri, ahlak ve iyiniyet
kurallarına uymayan haller ve benzerleri ile zorlayıcı sebepler olarak
sayılmıştır. Zorlayıcı sebepler ise işçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan
fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler olarak tarif
edilmiştir. Kanunun lafzından başka bir işe başlamak veya seçimle siyasi bir
göreve seçilmek haklı fesih sebebi sayılmadığı gibi, Yargıtay içtihatlarında da
belediye başkanı seçilmenin haklı fesih sebebi sayıldığı bir içtihada
rastlanılmamıştır. Başvurucu da bahsedilen iddiasını destekleyecek bir yargı
kararı sunmamıştır.
42. Bu durumda ilgili Kanun hükümleri ve Yargıtay içtihatlarına
göre somut başvuru konusu olayda mülkiyet hakkı kapsamında kıdem tazminatı
hakkına bağlı meşru beklentinin mevcut olmadığı, somut başvuruya konu davada da
başvurucunun bu iddiasını Mahkeme önünde kanıtlayamadığı ve Mahkemenin
başvurucunun kıdem tazminatı alacağı iddiasını reddettiği anlaşılmaktadır.
43. Sonuç olarak, başvuru konusu olayda mülkiyet hakkına konu
olabilecek bir "ekonomik değeri"
veya en azından bu şekildeki bir değeri elde etme yönünde "meşru beklentisi" bulunmayan başvurucunun
Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamına giren
korunmaya değer bir menfaati bulunmadığı anlaşılmıştır.
44. Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeni ile kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun, “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEBİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
bırakılmasına,
10/6/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.