TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MAHMUT ÇEVİK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2896)
|
|
Karar Tarihi: 10/6/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan
ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal
TERCAN
|
|
|
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir
ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Akif
YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Mahmut
ÇEVİK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, iddianamede belirtilmeyen bir
suçtan dolayı cezalandırılması ve kayda alınan iletişim içeriklerinin katalog
suçlar arasında yer almayan görevi kötüye kullanma suçu yönünden delil olarak
kullanılması nedenleriyle adil yargılanma hakkının; haksız olarak tutuklu
kalması nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 22/4/2013 tarihinde Kurşunlu
Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde, belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve
Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 30/5/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
5. Başvurucu, “bir kimseyi fuhuşa teşvik etmek veya yaptırma veya aracılık ettirme,
suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma ve yardım etme, fuhuş amacıyla
ülkeye insan sokma suçuna yardım etme” suçlarını işlediği iddiasıyla
Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesinin 21/7/2007 tarih ve 2007/131 Sorgu sayılı
kararıyla tutuklanmıştır.
6. Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesi, soruşturma evresinde yaptığı
değerlendirme sonucunda 10/9/2007 tarih ve 2007/1048 sayılı kararıyla
başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.
7. Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığının 1/10/2007 tarih ve
E.2007/1501 sayılı iddianamesiyle başvurucu dışındaki dokuz sanık hakkında “suç işlemek amacıyla örgüt kurma”, “fuhuşa teşvik, aracılık
ve yer temin etme” suçlarını işledikleri iddiasıyla Adıyaman 2.
Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. Aynı iddianamede başvurucunun,
suç delillerini bildirmemek suçundan da cezalandırılması talep edilmiştir.
8. UYAP sisteminden erişilen bilgilere göre,
başvurucu, yargılamanın 12/11/2007 tarihli ilk celsesinde duruşmaya çıkarak
mahkeme önünde hazır bulunma hakkından faydalanmış ve susma hakkını
kullanmıştır. Yargılamanın 3/12/2007 tarihli üçüncü celsesinde, savunmasını müdafii huzurunda yapmış ve duruşmaların büyük çoğunluğuna
katılarak aleyhindeki iddia ve görüşlere karşı beyanda bulunmuştur.
9. Adıyaman 2. Asliye Ceza
Mahkemesi, 9/12/2010 tarihli görevsizlik kararıyla dosyayı, sanıklara isnat
edilen eylemin 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 80.
maddesinde yer alan insan ticareti suçunu oluşturma ihtimaline binaen bu suçtan
kovuşturma yapılmak üzere Adıyaman Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.
10. Görevsizlik kararının Yargıtay 5. Ceza
Dairesinin 10/6/2011 tarihli ve E.2011/6705, K.2011/4666 sayılı kararıyla
kaldırılması üzerine, Adıyaman 2. Asliye Ceza Mahkemesince dosya yeniden ele
alınmıştır.
11. Yargılamanın 29/1/2013 tarihli son (hüküm) celsesinde, başvurucunun üzerine
atılı suçun “görevi kötüye kullanma suçu”na
dönüşme ve hakkında 5237 sayılı Kanun’un 257.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ve 43. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
uygulanması ihtimaline binaen 17/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 226. maddesi gereğince başvurucuya ek savunma hakkı
tanınmış, başvurucu süre talebinde bulunmayarak ek savunmasını aynı celsede
yapmıştır.
12. Mahkeme, 29/1/2013 tarihli ve E.2011/436, K.2013/47 sayılı kararıyla
başvurucunun “görevi kötüye kullanma”
suçundan 6 ay 7 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar vermiştir.
13. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekilde kaleme alınmıştır:
“…Sanıkların hazırlık ve kovuşturma
aşamalarında vermiş oldukları birbirleriyle uyumsuz ve tutarsız savunmalarına,
arama tutanakları, doktor raporları, tanık beyanları ve iletişimin tespiti
tutanakları karşısında suçtan kurtulmaya yönelik olduklarından itibar
edilmemiştir.
…
Sanıklardan Mahmut'un [Başvurucu] ise; olay tarihinde
… Emniyet Müdürlüğü Trafik Şube Müdürlüğü'nde polis memuru olarak görev
yaptığı, … emniyet teşkilatı tarafından komplo kurulduğu ve alacaklı olduğu
sanıkların ne işle meşgul olduklarını öğrenmek amacı ile hareket ettiği
yönündeki savunmalarına hiç bir şekilde hayatın olağan
akışına uygun bulunmadığından itibar edilmemiştir. Her ne kadar sanıklardan
Mahmut'un üzerine atılı suç, suçu bildirmeme olarak belirtilmiş ise de; sanığın görevini kötüye kullandığı, bu şekilde kendisine
mağdur bayanlarla birlikte olmak suretiyle menfaat temin ettiği anlaşıldığından
görevi kötüye kullanma suçundan mahkumiyetine karar vermek gerekmiştir. CMK’nun 231/5-6 maddeleri gereğince, sanığa yüklenen suçtan
dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan cezanın, iki yıldan az süreli hapis
cezası olması, sanığın suç tarihi itibariyle tekerrüre esas sabıkasının
bulunmaması, kamunun uğradığı somut bir zararının olmaması, göz önünde
bulundurulduğunda, yeniden suç işlemeyeceği hususunda mahkememizde olumlu
kanaat oluştuğundan takdiren hakkında hükmün
açıklanmasının geri bırakılması hükümleri uygulanmıştır…”
14. Bu karara yapılan itiraz ise Adıyaman
1. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/3/2013 tarih ve 2013/171 Değişik İş sayılı
kararıyla reddedilmiş ve karar bu şekilde kesinleşmiştir. Başvurucu ret
kararından, 21/3/2013 tarihinden haberdar olmuştur.
15. Başvurucu, 22/4/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
16. 5237 sayılı Kanun’un 257. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller
dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin
mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir
menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.”
17. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231.
maddesinin (5), (6), (8), (10) ve (12) numaralı fıkraları şöyledir:
"(5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama
sonunda hükmolunan ceza, iki yıl(2) veya daha az
süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç
doğurmamasını ifade eder.
(6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm
olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile
duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç
işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun
uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle
tamamen giderilmesi,
gerekir. (Ek cümle:
22/7/2010 - 6008/7 md.)
Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmez.
(7) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)
Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis
cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara
çevrilemez.
(8) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş
yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. (Ek cümle: 18/6/2014-6545/72 md.) Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç
nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. Bu
süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle,
sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması
halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim
programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması
halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden
bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli
yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka
yükümlülüğü yerine getirmesine,
karar verilebilir.
Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
…
(10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)Denetim
süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine
ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan
hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
…
(12) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz
edilebilir.
..."
IV.
İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 10/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 22/4/2013 tarihli ve 2013/2896 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu, yargılandığı davada, iddianamede
belirtilmeyen bir suçtan dolayı kendisine savunma imkânı verilmeden
cezalandırıldığını, 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi kapsamında verilen
iletişimin kayda alınması kararının, yalnızca bu kararın dayanağı olan ve 5271
sayılı Kanun’un 135. maddesinin (6) numaralı fıkrasında sayılan suçlar
bakımından uygulanabileceğini, hâlbuki mahkûmiyetine karar verilen suçun bu
suçlardan olmadığını, bu kayıtların görevi kötüye kullanma suçu yönünden delil
olarak kullanılamayacağını ve haksız olarak tutuklu kaldığını belirterek,
Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinde belirtilen haklarının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Anayasa’nın 19. Maddesinde Güvence Altına Alınan Hakların
İhlal Edildiği İddiası Yönünden
20. Başvurucu, haksız olarak tutuklu kalmasından
dolayı özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmektedir.
21. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1.
maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme,
23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine
yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
22. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu
iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun
hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin
bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak
ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki
sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu
açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çelişmeli
yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme
yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle
ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak
bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk
hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726,
2/7/2013, § 30).
23. Ancak başvurucu tahliye olmuş ya da ilk derece mahkemesi ile hakkında hüküm tesis edilmiş ise bu takdirde serbest kalma ihtimali ortadan
kalkmaktadır. Bu durumda talep, hukuka aykırılığın tespiti ve gerekiyorsa belli
bir miktar tazminata hükmedilmesiyle sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür
ihlal iddiaları bakımından varsa olağan kanun yolları denendikten sonra ve
gerekiyorsa bireysel başvuru yapılmalıdır (Korcan Pulatsü, § 31).
24. Ne var ki başvurunun kabul edilebilmesi için
ihlal iddiasına dayanak teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012
tarihinden evvel kesinleşmemiş olmaları da gerekmektedir. Nihai işlem veya
kararların anılan tarihten önce kesinleştikleri tespit edildiği takdirde ilgili
şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru
incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, § 32).
25. Somut olayda başvurucu, Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesinin 21/7/2007 tarih ve 2007/131
Sorgu sayılı kararıyla tutuklanmış, aynı
Mahkemenin 10/9/2007 tarih ve 2007/1048
sayılı kararıyla da salıverilerek tutukluluk hâli sona ermiştir.
26. Başvurucunun tutukluluğa ilişkin
şikâyetlerine konu olan kararların Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı
tarihten önce kesinleştiği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Anayasa’nın 36. Maddesinde Güvence Altına Alınan Hakların
İhlal Edildiği İddiası Yönünden
27. Başvuru ayrıca, hukuka aykırı elde edilen
delillerin, açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmüne esas alındığını ve
iddianamede belirtilmeyen bir suçtan dolayı kendisine savunma imkânı verilmeden
cezalandırıldığını ileri sürmüştür.
28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
30. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
31. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
32. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, sanığa yüklenen suça ilişkin
yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde, hükmün açıklanmasının belirli
koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına gelmektedir.
Kanunda belirtilen koşulların gerçekleşmesine karşın, sanığın kabul etmemesi
hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği 5271
sayılı Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasının son cümlesinde ifade
edilmektedir. Bu kapsamda sanığın, yargılamanın hukuki kesinliği ifade eden bir
hükümle sonuçlanması ya da cezaya hükmedilmesi durumunda hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasını tercih etme imkânı bulunmaktadır (Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013, 19).
33. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesine göre, yapılan yargılama
sonunda hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para
cezası ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Anılan
maddenin (5) numaralı fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının,
kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiği
belirtilmektedir. Öte yandan, aynı Kanun'un 223. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında ifade edilen hüküm niteliğindeki kararlar arasında hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı sayılmamaktadır (Ali Gürsoy, § 20).
34. 5271 sayılı Kanun'a göre hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilmesi için; sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan
mahkûm olmamış bulunması, sanık hakkında daha önce hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı verilmemiş olması, mahkemece, sanığın kişilik özellikleri
ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç
işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, suçun işlenmesiyle mağdurun veya
kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin
suretiyle tamamen giderilmesi gerekir.
35. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, yargılamayı
hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmayıp, ceza yargılamasını sona
erdiren düşme nedenlerinden birisidir. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin
(10) ve (11) numaralı fıkralarında belirtildiği üzere, denetim süresi içinde
kasıtlı yeni bir suç işlenmediği takdirde açıklanması geri bırakılan hüküm
ortadan kaldırılarak davanın düşmesine, denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir
suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasına karar verilir (Ali Gürsoy, § 21).
36. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (12) numaralı fıkrasında,
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz kanun yoluna
başvurulabileceği düzenlenmiştir. Bununla birlikte, ancak denetim süresi içinde
kasıtlı yeni bir suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasıyla veya bu süre
içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmemesi hâlinde düşme kararıyla yargılama nihai
olarak sona erdiğinde, hüküm niteliği olan bu kararlara karşı kanun yoluna
başvurulabilir ve esasa ilişkin itirazlar bu aşamada ileri sürülebilir (Ali Gürsoy, § 22).
37. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasına göre
sanık kabul etmediği takdirde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmez. Bu durumda İlk Derece Mahkemesinin kararı temyizi kabil hale
gelebilecektir. Başka bir deyişle, haklarında hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı verilmesini talep eden sanıklar, haklarındaki kararın Yargıtayda yapılacak esas ve usul incelemesini talep etme
hakkından vazgeçmişlerdir. Somut olayda açıklanması geri bırakılan hüküm esasen
temyizi kabil olmamakla birlikte başvurucu, hakkında hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilmesini talep etmiş olmakla hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı ile ortaya çıkan menfaatlerden yararlanmayı tercih etmiştir
(Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı için bkz. Adnan Erkuş/Türkiye, B.No: 61196/11, 4/12/2012, § 22).
38. Somut olayda başvurucu, yargılama sonunda
hakkında beraat kararı verilmemesi hâlinde lehe hükümler kapsamında hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Başvurucunun, iddianamede belirtilmeyen bir suçtan, hukuka aykırı deliller esas
alınarak mahkûmiyetine karar verildiği yönündeki iddiası, somut olayın özelliği
de nazara alındığında temyiz incelemesinde de ileri sürülebilecek
iddialardandır. Bu bakımdan, hatalı değerlendirme sonucu verilen mahkûmiyet
kararının temel hakları ihlal ettiği iddiası, başvurucunun talebi üzerine
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olması ve temyiz yoluna
başvurmayı mümkün kılan bir karar verilmesini başvurucunun tercih etmediği
dikkate alındığında dayanaktan yoksun görünmektedir.
39. Açıklanan nedenlerle, hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararı kapsamındaki mahkûmiyet kararının hatalı
değerlendirmeye dayanması nedeniyle ihlal oluşturduğuna ilişkin başvurunun,
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksunluk” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle,
A. Başvurunun,
1.
Anayasa’nın 19. maddesi kapsamındaki güvencelerin ihlali iddiaları yönünden “zaman bakımından yetkisizlik”,
2.
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamındaki güvencelerin ihlali iddiaları yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
10/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.