TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TAHİR GÖKATALAY BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2013/3472)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Kamil KAYA
|
Basvurucu
|
:
|
Tahir
GÖKATALAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kat mülkiyetine ilişkin davalarda hâkimin çekilme
kararı vermesi üzerine davalara bakacak mahkemenin usule aykırı şekilde belirlenmesi,
mahkeme hâkiminin reddi talebinin gerekçesiz olarak reddedilmesi, reddedilen ve
tarafsız olamayacağı yönünde görüş bildiren hâkim tarafından yargılama
yapılması, yersiz çekilme kararları ve sonraki işlemlerin geciktirilmesiyle
yargılamaların uzaması, hukukçu bilirkişiden görüş alınması nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/5/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/12/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 10/11/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 8/12/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu hakkında A. Sitesi Yönetimi tarafından başlatılan
icra takibine başvurucunun yaptığı itiraz üzerine itirazın iptali istemiyle
Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin E.2010/1782 sayılı dosyasında 23/11/2010
tarihinde Yönetimce itirazın iptali davası açılmıştır.
8. Başvurucu da site yöneticisi ve diğer davalılar aleyhine,
yöneticinin para cezası verilerek uyarılması ve diğer davalıların ödemedikleri
ortak gider borçlarının tahsili talebiyle aynı Mahkemenin E.2011/1396 sayılı
dosyasında 27/7/2011 tarihinde ayrı bir dava açmıştır.
9. Başvurucunun E.2010/1782 sayılı dosyadaki taleplerini
değerlendirmediği gerekçesiyle Mahkeme hâkimine noter kanalıyla ihtarname
göndermesi üzerine hâkim, söz konusu davalardan çekilmiştir. Konya 4. Sulh
Hukuk Mahkemesi 15/8/2011 tarihli ve 2011/616 Değişik İş sayılı ve 21/11/2011
tarihli ve 2011/766 Değişik İş sayılı kararlar ile çekilmenin kanuna uygun
olduğuna karar vermiştir.
10. Çekilme kararları üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
(HSYK) Birinci Dairesi 22/3/2012 tarihli ve 771 sayılı kararla hâkimin
çekilmesi veya reddinin uygun bulunması hâlinde davaya bakacak hâkim veya
mahkemenin ne şekilde belirleneceğine ilişkin mevzuatta açık düzenleme bulunmadığından
hareketle bu durumlarda davaya bakacak hâkim veya mahkemenin HSYK tarafından
belirleneceğini değerlendirerek söz konusu dava dosyalarına bakmak üzere Konya
1. Sulh Hukuk Mahkemesini görevlendirmiştir.
11. Bu görevlendirmeye istinaden dosyalar Konya 1. Sulh Hukuk
Mahkemesine gönderilmiş; başvurucu tarafından açılan dava Mahkemenin E.2012/405
sırasına, başvurucu aleyhine site yönetimi tarafından açılan dava ise
Mahkemenin E.2012/406 sırasına kaydedilmiştir.
12. Başvurucu; daha önce başka dava dosyasında kendisi hakkında
suç duyurusunda bulunan ve bu nedenle HSYK’ya şikâyet
ettiği Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesi hâkimi ile arasında husumet bulunduğu,
hâkimin bu davalarda da tarafsız davranmadığı gerekçesiyle hâkimin reddi
talebinde bulunmuştur. Mahkeme hâkimi, ret talebini incelemeye yetkili mercie
bildirdiği görüşünde “başvurucunun
güvensizliği ve tutum ve davranışları nedeniyle mevcut davalarda tarafsız
kalamayacağı” gerekçesiyle talebin kabulüne karar verilmesini talep
etmiştir.
13. Talebi incelemeye yetkili Konya 2. Sulh Hukuk Mahkemesi,
10/12/2012 tarihli ve 2012/72 Değişik İş sayılı ve 15/1/2013 tarihli ve 2013/5
Değişik İş sayılı kararlar ile hâkimin reddi için yasada öngörülen şartların
oluşmadığı gerekçesiyle talebin reddine karar vermiştir.
14. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesi
8/4/2013 tarihli ve E.2013/1770, K.2013/3909 sayılı ve 8/4/2013 tarihli ve
E.2013/1771, K.2013/3916 sayılı ilamları ile “hâkimin
reddi için ileri sürülen sebeplerin işin esası yönünden temyiz sebebi
oldukları” gerekçesiyle anılan kararları onamıştır.
15. Yargıtay onama ilamları başvurucuya 7/5/2013 tarihinde
tebliğ edilmiş, başvurucu 27/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminde kayıtlı belgeler
incelendiğinde, başvurucu tarafından açılan Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin
E.2012/405 sırasına kayıtlı davanın taraflarca takip edilmemesi nedeniyle
4/9/2014 tarihli ve E.2012/405, K.2014/1194 sayılı karar ile açılmamış
sayılmasına karar verildiği ve kararın kesinleşmediği tespit edilmiştir.
17. Başvurucu aleyhine site yönetimi tarafından açılan Konya 1.
Sulh Hukuk Mahkemesinin E.2012/406 sırasına kayıtlı davada ise 25/2/2014
tarihli ve E.2012/406, K.2014/267 sayılı karar ile davanın kabulüne karar
verildiği; Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 29/4/2015 tarihli ve E.2014/15261,
K.2015/7073 sayılı ilamı ile anılan kararın onandığı anlaşılmıştır.
B. İlgili Hukuk
18. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 36. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin
bulunması hâlinde, taraflardan biri hâkimi reddedebileceği gibi hâkim de bizzat
çekilebilir. Özellikle aşağıdaki hâllerde, hâkimin reddi sebebinin varlığı
kabul edilir:
a) Davada, iki taraftan birine öğüt vermiş ya da yol göstermiş olması.
b) Davada, iki taraftan birine veya üçüncü kişiye kanunen gerekmediği
hâlde görüşünü açıklamış olması.
c) Davada, tanık veya bilirkişi olarak dinlenmiş veya hâkim ya da hakem
sıfatıyla hareket etmiş olması.
ç)
Davanın, dördüncü derece de dâhil yansoy hısımlarına ait olması.
d) Dava esnasında, iki taraftan birisi ile davası veya aralarında bir
düşmanlık bulunması.”
19. 6100 sayılı Kanun’un 39. maddesi şöyledir:
“Hâkim, taraflardan birinin ret talebi üzerine veya kendiliğinden
çekilme yönünde görüş bildirirse, ret talebini incelemeye yetkili merci, bu
çekilmenin kanuna uygun olup olmadığına karar verir.”
20. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde
yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
21. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 67.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Takip talebine itiraz edilen alacaklı,
itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak,
genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın
iptalini dava edebilir.”
22. 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 19.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kat malikleri, anagayrimenkulün bakımına ve
mimarı durumu ile güzelliğini ve sağlamlığını titizlikle korumaya
mecburdurlar.”
23. 11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hakimler Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu’nun 19. maddesi şöyledir:
“ (1)
Birinci Dairenin görevleri şunlardır:
a) Hâkim ve savcılarla ilgili olarak;
1) Atama ve nakletme,
2) Geçici yetki verme,
...
işlemlerini yapmak.
...”
24. 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Kanunu’nun 115. maddesi şöyledir:
“Herhangi bir nedenle görevine gelemeyen hâkimin yerine, bu hâkim
görevine başlayıncaya veya Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yetkilendirme
yapılıncaya kadar, o yerdeki hâkimler arasından, adalet komisyonu başkanınca;
adlî yargı çevresinde herhangi bir nedenle görevine gelemeyen Cumhuriyet
savcısının yerine bu Cumhuriyet savcısı görevine başlayıncaya veya Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunca yetkilendirme yapılıncaya kadar, yargı çevresindeki
Cumhuriyet savcıları arasından, ağır ceza Cumhuriyet başsavcısı tarafından
görevlendirilir.”
25. Temyiz Mahkemesi Tevhidi İçtihat Ceza Kısmı Umumi Heyetinin
19/1/1959 tarihli ve E.1958/29, K.1959/1 sayılı kararının ilgili kısmı
şöyledir:
“Netice ;
Bir mahalde aynı salâhiyeti haiz başka
hâkimler bulundukça dâvanın nakli cihetine gidilemiyeceğine
dair Temyiz Mahkemesi Tevhidi İçtihat Kararı ilk toplantıda reylerin üçde ikisini geçen ekseriyetiyle 19/1/1959 tarihinde karar
verildi.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 10/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; tarafı olduğu kat mülkiyetine ilişkin davalarda
Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesi hâkiminin çekilme kararı vermesi üzerine davaya
bakacak mahkemenin nöbetçi sulh hukuk mahkemesi tarafından belirlenmesi
gerekirken usule aykırı şekilde HSYK tarafından belirlendiğini, davalara bakmak
üzere görevlendirilen Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesi hâkiminin daha önce başka
dava dosyasında kendisi hakkında suç duyurusunda bulunduğunu, kendisinin de
hâkimi HSYK’ya şikâyet ettiğini, hâkimin bu davalarda
da tarafsız davranmadığını, davacı olduğu davada hukukçu bilirkişiden görüş
alınmasına karar vererek karar verme yetkisini bilirkişiye devrettiğini, bu
nedenlerle Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesi hâkiminin reddi talebinde bulunduğunu,
hâkimin taleple ilgili mütalaa yazısında tarafsız olamayacağı yönünde görüş
bildirdiğini ancak yetkili merciin talebi reddettiğini, bu karara yönelik
temyiz itirazlarının gerekçesiz reddedildiğini, davacı olduğu davada Konya 3.
Sulh Hukuk Mahkemesi hâkiminin yersiz çekilme kararı vermesi ve yeni
görevlendirilen Mahkemede ilk duruşmanın geç bir tarihe bırakılması, davalı
olduğu davada ise hâkimin çekilmesinin uygun bulunmasına ilişkin kararın
kendisine geç tebliğ edilmesi nedeniyle yargılamaların uzadığını, davalarına
bakan hâkimlerin kendisine husumet besleyerek karar ve işlemleriyle kötü
muamelede bulunduklarını belirterek Anayasa’nın 17., 36., 37. ve 38. maddelerinde
düzenlenen ilke ve hakların ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti,
yargılamanın yenilenmesi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, davalarının
tarafsız olmayan mahkemede görüldüğü, bu davalarda kanuni hâkim güvencesi ve
genel olarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. Bu nedenle
başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
29. Başvurucu, Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin E.2012/405 ve
E.2012/406 sayılı iki ayrı dosyasına ilişkin hak ihlali iddiasında
bulunduğundan başvurucunun iddiaları iki dosya yönünden ayrı ayrı
incelenecektir.
30. Başvurucu, bireysel başvurusunu söz konusu davalar devam
ederken yapmış olup E.2012/406 sayılı dosyada (Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin
E.2010/1782 sırasına kayıtlı iken) hâkimin çekilmesinin uygun bulunmasına
ilişkin kararın kendisine geç tebliğ edilmesi nedeniyle yargılamanının
uzadığını belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Bununla birlikte anılan dava sonuçlandıktan sonra Anayasa
Mahkemesine yaptığı 2015/1231 numaralı başvurusunda bu kez aynı dosyadaki tüm
yargılama sürecinden şikâyet ederek makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle tedbir konulan taşınmazından
faydalanamadığından mülkiyet hakkının engellendiğini ileri sürdüğü ve 2015/1231
numaralı bireysel başvurunun inceleme aşamasında olduğu görülmüştür.
31. Bu durumda başvurucunun E.2012/406 sayılı dosyada makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını, iki ayrı bireysel
başvuruda ileri sürdüğü anlaşılmış olup anılan davadaki tüm yargılama süreci
itibarıyla başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilip
edilmediğinin mülkiyet hakkına yönelik iddiasıyla birlikte 2015/1231 numaralı
bireysel başvuruda inceleneceği dikkate alınarak yargılama sırasında münferit
bir işlemin geç yapılması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiası bu başvuru kapsamında incelenmemiştir.
32. Başvurucu; tarafı olduğu davalarda görev alan hâkimlerin
kendisine husumet besleyerek karar ve işlemleriyle kötü muamelede
bulunduklarını, bu nedenle Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun anılan iddiası, adil
yargılanma hakkı kapsamında bildirdiği şikâyetlerin konusu olan karar ve
işlemler sonucunda yaşadığı sıkıntılara ilişkin olup bu karar ve işlemlerle
ilgili adil yargılanma hakkı kapsamında inceleme yapılacağından Anayasa’nın 17.
maddesi yönünden ayrı bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Konya 1. Sulh Hukuk
Mahkemesinin E.2012/406 (Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin E.2010/1782) Sayılı
Dosyasına İlişkin İddialar
i. Tarafsız Mahkemede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucu, tarafı olduğu davalara bakmak üzere
görevlendirilen Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesi hâkiminin daha önce başka dava
dosyasında kendisi hakkında suç duyurusunda bulunduğunu, kendisinin de hâkimi HSYK’ya şikâyet ettiğini, hâkimin başvuru konusu davada da
taleplerini değerlendirmeyerek taraflı davrandığını, bu nedenlerle hâkimin
reddi talebinde bulunduğunu, hâkimin taleple ilgili mütalaa yazısında tarafsız
olamayacağı yönünde görüş bildirdiğini, buna rağmen hâkimin reddi talebinin kabul
edilmediğini, bu nedenlerle tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
34. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir.”
35. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da
cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan,
kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul
bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına
sahiptir.”
36. Sözleşme'nin 6. maddesinde adil yargılanma hakkının bir
unsuru olarak davanın tarafsız bir mahkemede görülmesini isteme hakkından
açıkça söz edilmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından
açıkça bahsedilmemekle beraber Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca bu hak da
adil yargılanma hakkının zımni bir unsurudur (AYM, E.2002/170, K.2004/54,
5/5/2004). Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini tamamlayan
iki unsur olduğu dikkate alındığında -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği-
Anayasa'nın 138., 139. ve140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 60;
AYM, E.2005/55, K.2006/4, 5/1/2006; E. 1992/39, K. 1993/19, 29/4/1993).
37. Genel olarak tarafsızlık, davanın çözümünü etkileyecek bir
ön yargı, tarafgirlik ve menfaate; davanın tarafları karşısında ve onların leh ve aleyhlerinde bir düşünce veya menfaate sahip
olunmamayı ifade eder.
38. Tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu
bulunmakta olup bu kapsamda hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel
tarafsızlığının yanı sıra kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı izlenimin de
dikkate alınması gerekmektedir (AYM, E. 2005/55, K. 2006/4,
5/1/2006).Yargılamayı yürüten mahkeme üyelerinin taraflardan biriyle veya
anlaşmazlık konusu ile maddi veya manevi yakın bir bağının bulunması veya
yargılama sürecinde sarf ettiği ifadeleri ile tarafsız olamayacağı yönünde
meşru bir kanaat uyandırması, bunun yanı sıra davadan önce dava ile doğrudan
bağlantılı bir konumda bulunması da tarafsızlığı ihlal edebilir. Ancak belirli
bir uyuşmazlıkta yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön
yargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu
bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir delil
bulunmadığı ve bu husus kanıtlanmadığı müddetçe tarafsız olduğunun bir karine
olarak varsayılması zorunludur. Bunun yanı sıra yargılama makamının
tarafsızlığına ilişkin her hangi bir meşru kaygı veya
korkuyu bertaraf edecek yeterli güvenceleri sunması da gerekmekte olup bu
husus, tarafsızlığın nesnel boyutuna işaret etmektedir (Tahir Gökatalay,
§ 62).
39. Başvuruya konu davada başvurucunun, daha önce başka bir dava
sırasındaHSYK’ya şikâyet ettiği Konya 1. Sulh Hukuk
Mahkemesi hâkiminin aynı Mahkemede görülen E.2012/405 sayılı dosyada bildirdiği
taleplerini değerlendirmemesi nedeniyle hâkimin reddi talebinde bulunduğu, reddilen hâkimin de mütalaa yazısında talebin kabul
edilmesi yönünde görüş bildirdiği ancak talebi incelemeye yetkili merciin,
hâkimin reddi için yasada öngörülen şartların oluşmadığı gerekçesiyle talebi
reddettiği, başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesince “hâkimin reddi için ileri sürülen sebeplerin işin
esası yönünden temyiz sebebi oldukları” gerekçesiyle anılan kararın
onandığı anlaşılmıştır.
40. İlk derece mahkemesi hâkimince verilen çekilme kararı kesin
olmayıp denetime tabidir. Çekilme kararını inceleyen yetkili merciin çekilmenin
kanuna uygun olmadığına karar vermesi hâlinde hâkimin davadan çekilme kararı
vermiş ya da red talebiyle ilgili çekilme yönünde
görüş bildirmiş olması, hâkimin tarafsızlığını kaybettiğinin kabulü için
yeterli gerekçe olamaz. Öte yandan yargılama sürerken taraflardan birinin
mahkeme hâkimi hakkında şikâyette bulunması veya mahkeme hâkiminin davanın
taraflarından biri hakkında suç duyurusunda bulunması da hâkimin tarafsızlığı
konusunda meşru kaygı veya korku doğuran sebep olarak düşünülemez.
41. Somut olayda hâkimin reddi talebi ve devamındaki işlemlerin
ilgili usul hükümlerine riayetle yürütüldüğü, bu kapsamda başvuruya konu
yargılama faaliyetini ilgili usul hükümleri uyarınca devam ettiren hâkimin,
tarafların adil yargılanmaya ilişkin meşru beklentileri üzerinde menfi etkide
bulunacak bir izlenime sahip olmadığı gibi hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak şekilde başvurucuya yönelik ön yargılı ve taraflı
bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir
taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir delil de bulunmadığı ve bu
hususun kanıtlanmadığı anlaşılmaktadır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Kanuni Hâkim
Güvencesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
43. Başvurucu, Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesi hâkiminin davadan
çekilme kararı vermesi üzerine davaya bakacak mahkemenin 19/1/1959 tarihli
Yargıtay içtihadı birleştirme kararı gereğince nöbetçi sulh hukuk mahkemesi
tarafından belirlenmesi gerekirken usule aykırı şekilde HSYK tarafından
belirlendiğini belirterek kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
44. Anayasa’nın “Kanuni hâkim
güvencesi” kenar başlıklı 37. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden
başka bir merci önüne çıkarılamaz.
Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden
başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü
merciler kurulamaz.”
45. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanma hakkının bir
unsuru olarak yasa ile kurulmuş bir mahkeme tarafından davanın dinlenilmesini
isteme hakkından açıkça söz edilmiştir. Bu hak, Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının da zımni bir unsuru olmakla
beraber (AYM, E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004), yargılamayı yapan mahkemenin
yasayla kurulması gerekliliği Anayasa’nın 37. maddesinde ayrı ve açık bir
hükümle düzenlenmiştir. Ayrıca Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği
mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin
kanunla düzenleneceğini belirten Anayasa’nın 142. maddesinin de kanuni hâkim
güvencesinin değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, § 77).
46. Kanuni hâkim güvencesi, mahkemelerin kuruluş ve yetkileri
ile izleyecekleri yargılama usulünün yasal düzenleme ile ve dava konusu olay
ortaya çıkmadan önce belirlenmesini gerektirir. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesi
karalarında, kişinin hangi mahkemede yargılanacağını önceden ve kesin olarak
bilmesini gerektiren doğal hâkim ilkesini koruyan bir hüküm olarak ele
alınmaktadır (Tahir Gökatalay,
§ 79; AYM, E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004; E.2005/8, K.2008/166, 20/11/2008).
47. Kanuni hâkim güvencesi, sadece mahkemelerin yargı yetkisi
içinde yer alan konuların belirlenmesini değil; her bir mahkemenin kuruluşu ve
yer bakımından yargı yetkisinin belirlenmesi de dâhil olmak üzere mahkemelerin
organizasyonlarına ilişkin tüm düzenlemeleri ifade etmekte, mahkemelerin görev
ve yetki alanlarının açık ve anlaşılır biçimde tespit edilmesi gereğini ortaya
koymaktadır (Tahir Gökatalay,
§ 80).
48. Bu güvence, suçun işlenmesinden veya çekişmenin doğmasından
önce davayı görecek yargı yerini yasanın belirlemesi şeklinde tanımlanmaktadır.
Kanuni hâkim güvencesi yargılama makamlarının suçun işlenmesinden veya
çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya yargıcın atanmasına,
başka bir ifadeyle sanığa veya davanın taraflarına göre hâkim atanmasına engel
oluşturur (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
49. Başvuruya konu davada Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin
çekilme kararının uygun bulunması üzerine HSYK Birinci Dairesi 22/3/2012
tarihli ve 771 sayılı kararla dava dosyasına bakmak üzere Konya 1. Sulh Hukuk
Mahkemesini görevlendirmiştir. Başvurucu, bu görevlendirmenin 19/1/1959 tarihli
Yargıtay içtihadı birleştirme kararı gereğince nöbetçi sulh hukuk mahkemesi
tarafından yapılması gerektiğini ileri sürmüştür.
50. Hâkimin davaya bakmaktan yasaklılığı ve reddine ilişkin 6100
sayılı Kanun’un 34. ve devamı maddelerinde hâkimin çekilmesi veya reddinin
uygun bulunması hâlinde davaya bakacak hâkim veya mahkemenin ne şekilde
belirleneceğine ilişkin düzenleme bulunmamaktadır. HSYK Birinci Dairesi de bu
tespitten hareketle 6087 ve 2802 sayılı Kanun hükümlerine göre (bkz. §§ 23, 24)
hâkimin çekilmesi veya reddinin uygun bulunması hâlinde davaya bakacak hâkim
veya mahkemenin HSYK tarafından belirleneceğini değerlendirerek başvuru konusu
dava dosyasına bakmak üzere Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesini görevlendirmiştir.
Başvurucunun iddiasına dayanak yaptığı 19/3/1959 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 19/1/1959 tarihli Yargıtay içtihadı
birleştirme kararının, davanın nakline ilişkin olduğu ve hâkimin çekilmesi veya
reddi hâlinde davaya bakacak hâkim veya mahkemenin nasıl belirleneceğine
yönelik bir değerlendirme içermediği tespit edilmiştir. (bkz.
§ 25)
51. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlık, ilgili kanun
hükümleri çerçevesinde kurulmuş olan mahkemelerde yine daha önceden belirlenmiş
usul kurallarına göre yürütülmüş ve sonuçlandırılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle başvurucunun kanuni hâkim güvencesinin
ihlal edildiği yönündeki iddiasının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Yargıtay Kararının
Gerekçesiz Olduğuna İlişkin İddia
53. Başvurucu, hâkimin reddi talebinin reddine ilişkin yetkili
merci kararına yönelik temyiz itirazlarının Yargıtay 20. Hukuk Dairesince gerekçesiz
şekilde reddedildiğini ileri sürmüştür.
54. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
55. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin
lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi
ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
56. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli
karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemelerin
uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule
ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan
gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve
denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).
57. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu
mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da her zaman bu
hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince
verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen
gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olupbu durumda üst dereceli mahkeme tarafından önceki
mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No:
2013/1213, 4/12/2013, § 26).
58. Somut başvuru açısından hâkimin reddi talebini inceleyen
Konya 2. Sulh Hukuk Mahkemesi 10/12/2012 tarihli ve 2012/72 Değişik İş sayılı
kararı ile hâkimin reddi için yasada öngörülen şartların oluşmadığı
gerekçesiyle talebin reddine karar vermiştir. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay
20. Hukuk Dairesi 8/4/2013 tarihli ve E.2013/1770, K.2013/3909 sayılı ilamı ile
“hâkimin reddi için ileri sürülen sebeplerin
işin esası yönünden temyiz sebebi oldukları” gerekçesiyle anılan
kararları onamıştır. (bkz. § 14). Bu itibarla onama
kararında, İlk Derece Mahkemesi kararındaki gerekçenin benimsendiği ve temyiz
itirazlarının hangi nedenle reddedildiğinin açıklandığı anlaşılmaktadır. Bu
açıdan temyiz mercii kararının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
59. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Yargıtay kararının
gerekçesiz olduğuna ilişkin iddiasının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Konya 1. Sulh Hukuk
Mahkemesinin E.2012/405 (Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin E.2011/1396) Sayılı
Dosyasına İlişkin İddialar
i. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
60. Başvurucu; Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesi hâkiminin çekilme
kararı vermesi üzerine davaya bakacak mahkemenin nöbetçi sulh hukuk mahkemesi
tarafından belirlenmesi gerekirken usule aykırı şekilde HSYK tarafından
belirlendiğini, davalara bakmak üzere görevlendirilen Konya 1. Sulh Hukuk
Mahkemesi hâkiminin daha önce başka dava dosyasında kendisi hakkında suç
duyurusunda bulunduğunu, kendisinin de hâkimi HSYK’ya
şikâyet ettiğini, hâkimin bu davada da tarafsız davranmadığını, ayrıca hukukçu
bilirkişiden görüş alınmasına karar vererek karar verme yetkisini bilirkişiye
devrettiğini, bu nedenlerle Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesi hâkiminin reddi
talebinde bulunduğunu, hâkimin taleple ilgili mütalaa yazısında tarafsız
olamayacağı yönünde görüş bildirdiğini ancak yetkili mercinin
talebi reddettiğini, bu karara yönelik temyiz itirazlarının gerekçesiz
reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
61. Anayasa’nın 148. maddesinin (3) numaralı fıkrasının son
cümlesi şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
63. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
64. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun
Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili
idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip
olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir (Ayşe Zıraman
ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
65. Başvuru konusu davada başvurucunun Konya 1. Sulh Hukuk
Mahkemesi hâkiminin reddi talebinde bulunduğu, talebin Konya 2. Sulh Hukuk
Mahkemesince reddedilip bu kararın da Yargıtay 20. Hukuk Dairesince onanarak
kesinleştiği, başvurucunun yargılamanın sonuçlanmasını beklemeden 27/5/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
66. UYAP sisteminde kayıtlı belgelerden, davanın 8/5/2014
tarihli duruşmasına başvurucunun katılmaması ve davalı tarafça da takip
edilmemesi nedeniyle dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği, yasal
süre içinde yenileme talep edilmediğinden 4/9/2014 tarihinde davanın açılmamış
sayılmasına karar verildiği ve kararın kesinleşmediği anlaşılmaktadır.
67. Başvurucu, davada adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmekle birlikte bireysel başvurudan sonra davasını takip etmemiş; dava
takipsiz bırakıldığı için davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Başvurucunun, ihlal iddialarını İlk Derece Mahkemesindeki yargılamanın sonraki
aşamalarında ve gerektiğinde temyiz yoluna başvurmak suretiyle giderme imkânı
mevcutken davasını takip etmek için gerekli özeni göstermediği; davanın
açılmamış sayılmasına karar verilen dosyadaki nihai kararın henüz
kesinleşmediği anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun bu şikâyetleri
bakımından başvuru yolları henüz tüketilmemiştir.
68. Açıklanan nedenlerle başvurucunun adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddiasının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
ii. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
69. Başvurucu, hâkimin yersiz ve keyfî çekilme kararı vermesi ve
ilk duruşmanın geç bir tarihe bırakılması nedeniyle makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
70. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
71. Başvurucu, davacı olduğu E.2012/405 sayılı dava Konya 3.
Sulh Hukuk Mahkemesinde görülmekte iken (E.2011/1396) hâkimin yersiz ve keyfî
çekilme kararı vermesi ve dosya Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesine devredildikten sonrailk duruşmanın geç bir tarihe bırakılması nedenleriyle
yargılamanın uzadığını belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
72. Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali
iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün
olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de -Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması
gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri,
§§ 38, 39).
73. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
74. Ancak belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre
değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm
gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi
değerlendirilmek suretiyle hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha
etkili olduğu saptanmalıdır (Güher Ergun ve
diğerleri, § 46).
75. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara
bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, sulh hukuk mahkemesi nezdinde
açılan kat mülkiyetinden kaynaklanan davanın söz konusu olduğu görüldüğünden
6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama
faaliyetinin medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğuna
kuşku yoktur (Güher Ergun ve diğerleri,
§ 49).
76. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı
karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle
davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru açısından bu tarih
27/7/2011'dir.
77. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Devam eden yargılamalara
ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren
başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı
bulunduğundan değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel
başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher
Ergun ve diğerleri, § 52).
78. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin
başladığı tarihin farklı olması hâlindedikkate
alınacak süre 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın
başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (Güher
Ergun ve diğerleri, § 51).
79. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde
yargılamanın konusunun kat mülkiyetinden kaynaklanan yöneticinin para cezası
verilerek uyarılması ve diğer davalıların ödemedikleri ortak gider borçlarının
tahsili talepli dava olduğu, 27/7/2011 tarihinde Konya 3. Sulh Hukuk
Mahkemesinde açılan davanın 27/10/2011 tarihli ilk duruşmasında Mahkeme
hâkiminin, başvurucunun kendisine noter kanalıyla ihtarname göndermesi üzerine
çekilme kararı verdiği; çekilme kararını inceleyen Konya 4. Sulh Hukuk
Mahkemesinin 21/11/2011 tarihli karar ile çekilmenin kanuna uygun olduğuna
karar verdiği anlaşılmıştır.
80. Hâkimin çekilmesi nedeniyle davaya bakmakla görevlendirilen
Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesince 11/4/2012 tarihinde ön inceleme tensip
tutanağı düzenlendiği, dilekçelerin sunulması aşaması tamamlandıktan sonra
duruşma günü tayin edilerek 25/6/2012 tarihinde taraflara bildirilmek üzere
davetiyeler hazırlandığı, ilk duruşmanın da 11/9/2012 tarihinde yapıldığı
tespit edilmiştir.
81. Yargılamanın sonraki aşamalarında başvurucunun Konya 1. Sulh
Hukuk Mahkemesi hâkiminin reddi talebinde bulunması üzerine talebe ilişkin
usule ilişkin işlemlerin yapılması amacıyla 18/12/2012 tarihli üçüncü duruşmada
yargılamaya ara verildiği, hâkimin reddi talebinin kabul edilmemesi ve bu
kararın kesinleşmesi sonrasında 18/7/2013 tarihinde dördüncü duruşma yapılarak
yargılamaya devam edildiği, bilirkişi raporları alınması ve tarafların
raporlara karşı beyanda bulunmaları için duruşmaların ertelendiği, davanın
8/5/2014 tarihli onuncu duruşmasına başvurucunun katılmaması ve davanın, davalı
tarafça da takip edilmemesi nedeniyle dosyanın işlemden kaldırıldığı; yasal
süre içinde yenileme talep edilmediğinden 4/9/2014 tarihinde davanın açılmamış
sayılmasına karar verildiği ve kararın kesinleşmediği görülmüştür.
82. Başvurucu, Konya 3. Sulh Hukuk Mahkemesi hâkimin yersiz ve
keyfî çekilme kararı vererek yargılamanın uzamasına sebep olduğunu ileri
sürmüştür.
83. 6100 sayılı Kanun’un 36. maddesine göre hâkimin
tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması hâlinde
taraflardan biri hâkimi reddedebileceği gibi hâkim de bizzat çekilebilecektir.
Anılan maddede red sebebi sayılabilecek bazı hâller
gösterilmiş ancak red sebepleri bunlarla sınırlı
tutulmayarak benzer durumların da hâkimin reddi veya çekilmesi sebebi
olabileceği belirtilmiştir. Bu hüküm karşısında kendisine ihtarname gönderilen
hâkimin davada çekilme kararı vermesi ve bu kararın yetkili merci tarafından
uygun bulunmasında yargılamanın haksız uzamasına sebebiyet verecek keyfî bir
durum görülmemiştir.
84. Öte yandan başvurucu, dosyasının Konya 1. Sulh Hukuk
Mahkemesine devri sonrasında ilk duruşmanın geç bir tarihe bırakılması
suretiyle yargılamanın kasten uzatıldığını ileri sürmüş ise de söz konusu
davaya ilişkin UYAP’ta kayıtlı belgelerden; dosyanın
Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesine devri sonrasında 11/4/2012 tarihinde ön
inceleme tensip tutanağı yapıldığı, dilekçelerin sunulması aşaması
tamamlandıktan sonraduruşma günü tayin edilerek
25/6/2012 tarihinde taraflara bildirilmek üzere davetiyeler hazırlandığı, ilk
duruşmanın da 11/9/2012 tarihinde yapıldığı tespit edilmiştir.
85. Bu durumda dosyanın Mahkemeye gönderilmesinden sonra
dilekçelerin sunulması aşamasının iki buçuk ayda tamamlandığı, iki buçuk ay
sonrası için de duruşma günü tayin edildiği dikkate alındığında dosyanın
Mahkemeye devri ile ilk duruşmanın yapılmasına kadar geçen sürede makul olmayan
bir gecikmenin olmadığı sonucuna varılmıştır.
86. Başvuru konusu davada yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı
ayrı değerlendirildiğinde, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
dosyada verilen davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararın henüz
kesinleşmemiş olduğu da dikkate alınarak yargılamanın dört buçuk yılı aşkın bir
süredir kesin hükümle sonuçlandırılmadığı görülmüş ise de dava tarihi olan
27/7/2011 tarihi ile davanın takipsiz bırakıldığı 8/5/2014 tarihi arasında
yargılama faaliyetinin yaklaşık otuz dört ay sürdüğü, bu süre içinde
başvurucunun davaya bakan hâkimlerden birine ihtarname göndermesi nedeniyle
hâkimin davadan çekildiği, sonradan görevlendirilen hâkimi de davacının
reddettiği, hâkimin reddi ve çekilmesi sonrasındaki usule ilişkin işlemlerin
yapılması ve davaya bakacak mahkemenin görevlendirilmesi sürecinin on üç ay
sürdüğü, dolayısıyla davanın esasını çözmeye yönelik yargılama faaliyetinin
yaklaşık yirmi bir ay devam ettiği anlaşılmıştır.
87. Somut uyuşmazlıkta, hâkimin reddi ve çekilmesi sonrasındaki
usule ilişkin işlemlerin yapılması ve davaya bakacak mahkemenin
görevlendirilmesi nedeniyle yargılamanın on üç ay uzamasında başvurucunun tutum
ve davranışlarının etkili olduğu; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi
olayların karmaşıklığı, bilirkişiden rapor alınması zorunluluğu, delillerin
toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate
alındığında karmaşık sayılabilecek davada uyuşmazlığın esasını çözmeye yönelik
yirmi bir ay devam eden yargılama faaliyetinde yargılama makamlarının tutumu
nedeniyle bir gecikme bulunmadığı ve bu sürenin makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
88. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin E.2012/406 (Konya 3. Sulh
Hukuk Mahkemesinin E.2010/1782) sayılı dosyasına ilişkin olarak,
a. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
b. Kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
c. Yargıtay kararının gerekçesiz olduğuna ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin E.2012/405 (Konya 3. Sulh
Hukuk Mahkemesinin E.2011/1396) sayılı dosyasına ilişkin olarak,
a. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
b. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
10/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.