TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET EMİN SUMELİ VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3585)
|
|
Karar Tarihi:7/7/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucular
|
:
|
Mehmet Emin SUMELİ
|
|
|
Barış KARAHAN
|
|
|
Erhan ÖZEL
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Mehmet ERBİL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun ve
yargılamanın makul olmayan süredir devam ettiği, adil bir yargılama yapılmadığı
gerekçesiyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiası hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 20/5/2013 tarihinde
İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde, başvuruda Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 31/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
12/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 17/2/2014
tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü
14/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa
Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 25/3/2014 tarihinde bildirilmiştir.
Başvurucu, karşı beyanlarını 2/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma kapsamında 2/11/2008
tarihinde gözaltına alınmışlar ve İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/11/2008
tarihli ve 2008/115 sorgu sayılı kararıyla tutuklanmışlardır.
9. Başvurucular hakkında,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 26/11/2008 tarihli ve E.2008/1461 sayılı
iddianamesiyle 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 174. ve
314. maddeleri ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun
5. maddesi uyarınca cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açılmıştır. Bu
dava İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin E. 2008/309 sayılı dosyasına
kaydedilmiştir.
10. Başvuruculardan, Barış Karahan
ve Mehmet Emin Sumeli İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesince 9/6/2011 tarihli duruşmada tahliye edilmişlerdir.
11. İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesinin 15/11/2011 tarihli ve E.2008/301, K.2011/271 sayılı kararıyla
başvurucular Mehmet Emin Sumeli ve Barış Karahan’ın
toplam 10 yıl 5 ay hapis ve 1.660,00 TL adli para cezasıyla
cezalandırılmalarına, başvurucu Erhan Özel’in ise 11 yıl 8 ay hapis ve 1.660,00
TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar
verilmiştir.
12. Anılan kararın temyizi
üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 10/1/2013 tarihli ve E.2012/6852, K.2013/511
sayılı ilâmı ile başvurucu Erhan Özel ve Barış Karahan hakkında verilen hükmün
onanmasına, başvurucu Mehmet Emin Sumeli hakkında
verilen hükmün ise silahlı terör örgütü üyesi olma suçu yönünden bozulmasına
karar vermiştir.
13. Bozma kararı sonrasında
yapılan yargılamada, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/5/2013 tarihli ve
E.2013/54, K.2013/111 sayılı kararıyla, başvurucu Mehmet Emin Sumeli’nin 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına
karar verilmiştir. Bu kararın temyiz incelemesi Yargıtay 16. Ceza Dairesinin
E.2015/2586 sayılı dosyasında halen devam etmektedir.
14. Başvurucular, 20/5/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
15. 5237 sayılı Kanun’un 314.
maddesi şöyledir:
(1) Bu kısmın
dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı
örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş
yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer
hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.
16. Aynı Kanun’un 174. maddesi
şöyledir:
(1) Yetkili
makamlardan gerekli izni almaksızın, patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı,
boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal,
biyolojik maddeyi imal, ithal veya ihraç eden, ülke içinde bir yerden diğer bir
yere nakleden, muhafaza eden, satan, satın alan veya işleyen kişi, üç yıldan
sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para
cezası ile cezalandırılır. Yetkili makamların izni olmaksızın, bu fıkra
kapsamına giren maddelerin imalinde, işlenmesinde veya kullanılmasında gerekli
olan malzeme ve teçhizatı ihraç eden kişi de aynı ceza ile cezalandırılır.
(2) Bu fiillerin suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün
faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında
artırılır.
(3) Önemsiz tür ve miktarda patlayıcı maddeyi satın alan,
kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, kullanılış amacı gözetilerek, bir
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
17. 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya
sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen
ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı
verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(Madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
…
(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya
hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı
verilemez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 7/7/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 20/5/2013 tarihli ve 2013/3585 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucular; uzun süredir
tutuklu olduklarını ve makul bir süre içinde serbest bırakılmadıklarını,
yargılamalarının makul olmayan bir süredir devam ettiğini, her türlü şüpheden
uzak, kesin ve inandırıcı delillere dayanmadan, ceza indiriminden faydalanmak
için aleyhe ifadede bulunan sanığın beyanlarına dayanılarak haklarında hüküm
verildiğini, Erhan Özel ve Barış Karahan hakkında verilen hükmün Yargıtay
tarafından 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun’un 85. maddesi uyarınca
bozulması gerekirken onandığını belirterek kişi özgürlüğü ve güvenliği ile adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, yeniden yargılanma ve
tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi
Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlali İddiası
20. Başvurucular, uzun süredir
tutuklu olduklarını ve makul bir süre içinde serbest bırakılmadıklarını ileri
sürmüşlerdir.
21. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucu
Mehmet Emin Sumeli’nin 9/6/2011 tarihinde tahliye
edilerek tutukluluk halinin sona erdirildiğini, dolayısıyla uzun tutukluluğa
ilişkin şikayetlerinin 23/9/2012 tarihinden önceki karar ve işlemlere yönelik
olduğunu belirtmiştir.
22. Başvurucular Adalet
Bakanlığının görüşüne karşı tutuksuz yargılanmanın asıl olduğunu, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında üç yıllık tutukluluğun uzun
tutukluluk olarak değerlendirildiğini belirtmişlerdir.
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen
nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
24. Bu hüküm gereğince Anayasa
Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkeme’nin zaman
bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu
düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları
da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14,).
25. Kişi
serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla
mahkûm olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibariyla da
tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu”
olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından,
tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu
gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla, isnat olunan suçun
işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu
nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına
hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir
tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hali sona ermektedir. Bu açıdan
mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726,
2/7/2013, § 33).
26. Somut olayda başvurucular
Barış Karahan ve Mehmet Emin Sumeli, İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 5/11/2008 tarihinde
tutuklanmış, yargılama devam ederken İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince
9/6/2011 tarihinde tahliye edilmişlerdir. Dolayısıyla başvurucuların tutukluluk
halleri, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinden önce sona ermiştir.
27. Başvurucu Erhan Özel ise
5/11/2008 tarihinde tutuklanmıştır. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin
15/11/2011 tarihli kararıyla, üzerine atılı suçlardan hapis ve adli para cezası
ile cezalandırılmasına karar verilmesiyle suç isnadına bağlı tutukluluk hali,
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinden önce sona ermiştir.
28. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların tutukluluğa ilişkin şikâyetlerine konu olan kararların tamamının
Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce
kesinleştiği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
i. Yargılamanın
Sonucu İtibariyle Adil Olmadığı İddiası
29. Başvurucular her türlü
şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillere dayanmadan, ceza indiriminden
faydalanmak için aleyhe ifadede bulunan sanığın beyanlarına dayanılarak hüküm
verildiğini, Erhan Özel ve Barış Karahan hakkında verilen hükmün Yargıtay
tarafından 6352 sayılı Kanun’un 85. maddesi uyarınca bozulması gerekirken onama
kararı verildiğini belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
(1) Başvurucu Mehmet Emin Sumeli
Yönünden
30. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
31. 6216 sayılı Kanun’un
“Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
32. Anılan
hükümler uyarınca bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi
nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal
makamların görevidir. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının
öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından
değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
33. Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,§
17).
34. 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, ihlale neden olduğu ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması, başka
bir deyişle bireysel başvuru yapıldığı tarihte başvuru koşullarının tamamının
sağlanmış olması gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolu yoksa ya da olan
başvuru yolları etkili değilse Mahkeme somut olayın koşullarını dikkate alarak
bir başvurunun incelenmesine karar verebilir. Başvuru konusu olay dikkate
alındığında başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını
gerektiren bir durumun olmadığı görülmektedir (Ümit
Ata, B. No: 2012/254, 6/2/2014, § 33).
35. Somut olayda İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesi 15/11/2011 tarihli ve E.2008/301, K.2011/271 sayılı
kararıyla başvurucu Mehmet Emin Sumeli’nin toplam 10
yıl 5 ay hapis ve 1.660,00 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar
vermiş, bu hüküm Yargıtayca bozulmuş, bozma kararı
sonrasında yapılan yargılamada, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 9/5/2013
tarihli ve E.2013/54, K.2013/111 sayılı kararıyla, başvurucu Mehmet Emin Sumeli’nin 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına
karar vermiş bu kararın temyiz incelemesinin ise halen devam ettiği
anlaşılmıştır. Bu nedenle bu şikâyetler bakımından olağan kanun yolları
tüketilmemiştir.
36. Açıklanan
nedenlerle, kanunda öngörülmüş başvuru yollarının tamamı tüketilmeden bireysel
başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
(2) Başvurucular Barış Karahan ve Erhan Özel
Yönünden
37. 6216 sayılı Kanun’un
“Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (1) ve (5) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Bireysel başvurular, bu Kanunda ve
İçtüzükte belirtilen şartlara uygun olarak doğrudan ya da mahkemeler veya yurt
dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılabilir. Başvurunun diğer yollarla kabulüne
ilişkin usul ve esaslar İçtüzükle düzenlenir.
…
(5) Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde
başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş
gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler.
Mahkeme, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini
inceleyerek talebi kabul veya reddeder.”
38. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” başlıklı 64.
maddesi şöyledir:
“(1)Bireysel
başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir.
(2) Başvurucu mücbir sebep veya ağır hastalık gibi haklı bir
mazereti nedeniyle süresi içinde başvurusunu yapamadığı takdirde, mazeretinin
kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve
mazeretini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilir. Komisyonlar
raportörlüğünce mazeretin kabulünün gerekip gerekmediği yönünde karar taslağı
hazırlanır. Komisyon, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp
görülmediğini inceleyerek mazereti kabul veya reddeder.
(3) Başvurunun niteliğine uygun düştüğü takdirde mazeret ve
kabul edilebilirliğe ilişkin tek bir taslak hazırlanıp bu iki husus birlikte
karara bağlanabilir.”
39. 1/2/1959 tarihli ve 7201
sayılı Tebligat Kanunu’nun “Vekile ve kanuni mümesile
tebligat” başlıklı 11. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
“Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır.”
40. Bireysel başvurunun ön
şartlarından biri de başvuru süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate
alınması gereken bir usul hükmüdür.
41. Bireysel başvuruların, 6216
sayılı Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut yurt
dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir.
42. Bununla beraber İçtüzük’ün 64. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca,
mücbir sebep veya ağır hastalık gibi “haklı mazeret” nedeniyle otuz gün içinde
başvuru yapılamadığı takdirde, bu durumu delillendiren
belgeler ile birlikte mazeretin kalktığı tarihten itibaren on beş gün
içerisinde de bireysel başvuru yapma imkânı bulunmaktadır (Yasin Yaman, B.No: 2012/1075, 12/2/2013, § 20).
43. Hangi hâllerin haklı mazeret
olduğunun önceden belirlenmesi mümkün değildir. Bu nedenle Mahkemenin, ileri
sürülen mazeretin haklı olup olmadığını her başvuruda, olayın özelliklerini
dikkate alarak değerlendirmesi gerekir (Yasin
Yaman,§ 21).
44. Somut olayda, Derece Mahkemesinin
başvurucular Barış Karahan ve Erhan Özel hakkındaki kararı, Yargıtay 9. Ceza
Dairesinin 10/1/2013 tarihli ilâmıyla kesinleşmiştir. Başvurucular, Yargıtay
ilamının daha önceki vekillerinin bürosuna 9/4/2013 tarihinde tebliğ
edildiğini, ancak ilgili vekilin rahatsızlığı nedeniyle tebligattan 21/4/2013
tarihinde haberdar olduklarını belirterek mazeret beyanında bulunmuşlar, ancak
bu mazerete ilişkin belgelerin ibrazı için yazılan yazıya yasal süresi
içerisinde cevap vermemişlerdir. Bu nedenle başvurucuların ileri sürdüğü
mazeretin haklı görülmesi mümkün değildir.
45. 7201 sayılı
Kanun’un 11. maddesinde yer alan kural uyarınca vekil vasıtasıyla takip edilen
işlerde tebligat vekile yapılır ve tebliğ edilen evrakın içeriğine göre bir
kanun yoluna başvurulması söz konusu ise kanunda öngörülen süreler bu tarih
itibarıyla işlemeye başlar(Yasin
Yaman,§ 24).
46. Başvurucuların
daha önceki avukatına nihai karar 9/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup, bu
tarihten itibaren en son 9/5/2013 tarihine kadar başvuru yapılması gerekirken,
20/5/2013 tarihinde yapılan başvuruda süre aşımı bulunduğu sonucuna
varılmaktadır.
47. Açıklanan nedenlerle,
başvuru yollarının tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılmayan
bireysel başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin
bu kısmının “süre aşımı”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir
ii. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
Yönünden
48. Başvurucular, makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular Barış
Karahan ve Erhan Özel’in adil yargılanma hakkının ihlali iddialarına ilişkin
olarak, yukarıda belirtilen gerekçelerle süre aşımı nedeniyle kabul edilemezlik
kararı verilmiştir (bkz. §§ 37-47). Başvurucu Mehmet Emin Sumeli’nin
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği şikâyetinin açıkça dayanaktan
yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka
bir neden de bulunmadığı anlaşılan bu şikâyetin kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
49. Başvurucu Mehmet Emin Sumeli,
hakkında açılan kamu davasında makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
50. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (Güher Ergun ve Diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
51. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve Diğerleri,§§
41–45).
52. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede
karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza
kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun
kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın
kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B.E.,B. No: 2013/625, 9/1/2014, §
31). Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, “silahlı terör örgütüne üye olma” ve “tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması
veya el değiştirmesi” suçlarını işlediği iddiasıyla soruşturma
başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suçlar 5237 sayılı Kanun’un
314. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, 174. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında hapis ve adli para cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu
çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36.
maddesinin güvencesi kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır.
53. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup
olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği
iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak
etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır (B.E.,§ 34).
Somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun gözaltına alındığı 2/11/2008
tarihidir.
54. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen
soruşturma kapsamında, 2/11/2008 tarihinde gözaltına alınarak 5/11/2008
tarihinde tutuklanan başvurucu hakkında, Başsavcılığın 26/11/2008 tarihli
iddianamesi ile silahlı terör örgütüne üye olma ve tehlikeli maddelerin izinsiz
olarak bulundurulması veya el değiştirmesi suçlarını işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı, İstanbul 10. Ağır
Ceza Mahkemesince, başvurucunun savunmasının alındığı, toplanan deliller
doğrultusunda 26/2/2013 tarihli karar ile başvurucunun, üzerine atılı suçlardan
10 yıl 5 ay hapis ve 1.660,00 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar
verildiği anlaşılmıştır. Başvurucunun temyizi üzerine, Yargıtay 9. Ceza
Dairesinin 10/1/2013 tarihli ilamıyla hükmün bozulmasına karar verildiği
belirlenmiştir. Bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada Mahkemece,
başvurucunun 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Bu kararın temyiz incelemesinin Yargıtay 16. Ceza Dairesinin E.2015/2586 sayılı
dosyasında halen devam ettiği anlaşılmıştır.
55. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar
verilmiştir (B.E.,§§
23-41; Ersin Ceyhan, B. No:
2013/695, 9/1/2014, §§ 24-40).
56. Başvuruya konu davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken
usul işlemlerinin niteliği, başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu
ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru
açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz
konusu yaklaşık yedi yıldır devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir
gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
57. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu Mehmet Emin Sumeli’nin Anayasanın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
58. Başvurucu Mehmet Emin Sumeli,
maruz kaldığı zarar karşılığı olarak 30.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini
talep etmiştir.
59. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
60. Başvurucu Mehmet Emin Sumeli’nin
tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık yedi yıldır devam eden yargılama
süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
61. Başvurucu Mehmet Emin Sumeli
tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç
ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
62. Başvuruya konu yargılamanın
yaklaşık yedi yıldır devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını
ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir
yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa
sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir
örneğinin ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal
edildiği yönündeki şikâyetlerinin “zaman
bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvuruculardan;
1. Erhan
Özel ve Barış Karahan’ın adil yargılanma hakkının ihlali iddialarının “süre aşımı” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Mehmet
Emin Sumeli’nin yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olmadığı iddiasının “başvuru yollarının
tüketilmemesi” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mehmet
Emin Sumeli’nin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Mehmet
Emin Sumeli’nin Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu Mehmet Emin Sumeli’ye net
5.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer
taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucular Erhan Özel ve Barış Karahan tarafından yapılan
yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
E. Başvurucu Mehmet Emin Sumeli
tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin Mahkemesine gönderilmesine,
7/7/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.