TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAMDULLAH IŞIK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3627)
|
|
Karar Tarihi: 31/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucular
|
:
|
Hamdullah IŞIK ve diğerleri [bkz. ekli
tablonun B satırı]
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Hüseyin AKÇARA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurular terör olayı nedeniyle köyü terk etmeye mecbur
bırakılmaları sonucu özel hayatın gizliliği ilkesi ile mülkiyet haklarının;
terör örgütü üyeleri tarafından amcalarının kaçırılıp öldürüldüğü dikkate
alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruların
reddedilmesi, ret işlemlerine karşı açılan davalara ilişkin yargılama
işlemlerinin adil olmaması ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 23/5/2013 tarihinde Batman İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek
bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Komisyonlarınca 8/12/2014, 31/12/2014 ve
26/10/2015 tarihlerinde, başvuruların kabul edilebilirlik incelemelerinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından muhtelif tarihlerde, başvuruların
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Anayasa Mahkemesi tarafından 2013/3629 ve 2013/4368 başvuru
numaralı dosyaların konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2013/3627 başvuru
numaralı dosya ile birleştirilmesine, incelemenin 2013/3627 başvuru numaralı
dosya üzerinden yürütülmesine ve diğer bireysel başvuru dosyalarının kapatılmasına
karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular, Batman ili Kozluk ilçesi Kayadibi
köyünde ikamet etmekte iken 1993 yılında meydana gelen terör olayları nedeniyle
köylerinden göç etmek zorunda kaldıklarını iddia etmişlerdir.
8. Başvurucular, ekli tablonun C satırında belirtilen tarihlerde
5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman
Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
9. Ekli tablonun D satırında tarih ve sayıları belirtilen
Komisyon kararlarında, terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması
talebiyle yapılan başvurularda dosyalarda yer alan bilgi ve belgeler uyarınca
başvurucuların yaşadığı Kozluk ilçesinin Kayadibi
köyünün boşaltılmadığından, kişiye yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığından
bahisle taleplerin reddine karar verilmiştir.
10. Belirtilen ret işlemleri aleyhine ekli tablonun E satırında
belirtilen tarihlerde başvurucular tarafından açılan iptal davalarında, ekli
tablonun F satırında tarihleri gösterilen Diyarbakır 1. ve 2. İdare Mahkemesi
kararları ile Kayadibi Köyü ve mezralarının terör
olaylarından kısmen etkilendiği ancak köy ve mezralardan çok büyük bir göçün
yaşanmadığı, jandarma araştırma tutanağında Kayadibi
köyünden sadece 20-25 ailenin göç ettiğinin belirtildiği, genel nüfus sayımları
ve tespitlerine göre Kayadibi köyünde 1990 yılında
418, 1997 yılında 155, 2000 yılında ise 213 kişinin yaşadığı; Kayadibi köyünün tamamen boşalan yerleşim yerlerinden
olmaması nedeniyle başvurucuların subjektif güvenlik
kaygısıyla da olsa köyden göç etmesinden dolayı uğradıklarını ileri sürdükleri
zararın 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak
bulunmadığı gerekçesiyle davaların reddine karar verilmiştir.
11. Başvurucuların temyizi üzerine ekli tablonun G satırında
gösterilen tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesi
ilamları ile kararların usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçelerde ileri sürülen
temyiz nedenlerinin kararların bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek hükümlerin onanmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucular 23/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
13. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
14. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge
rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine
göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü
derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört
katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci
derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci
derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara
intikalinde4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri
uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 31/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
16. Başvurucular amcalarının çocukları F.I.nın
terör örgütü üyeleri tarafından kaçırıldığını ve daha sonra serbest
bırakıldığını, terör olayları nedeniyle köylerini terk etmek zorunda
kaldıklarını, uğradıkları zararların karşılanması amacıyla yaptıkları idari
başvurudan ve ardından açtıkları davadan Kayadibi
köyünün tamamen boşalan yerleşim yerlerinden biri olmadığı gerekçesiyle
reddedildiği için bir sonuç alamadıklarını, yerleşim yerleri olan köyde ve
civar köylerde birçok terör olayının meydana geldiğini ve bu olayların resmî
belgeler ile de kayıt altına alındığını, köyde yaşanantüm
olayların güvenlik kaygısının varlığına işaret ettiğini ve köyden göç
edilmesinin haklı görülmesi için bireye yönelmiş ve gerçekleşmiş bir tehdit ya
da saldırının mevcudiyetinin aranmasının gerekmediğini, dolayısıyla göç nedeni
için açık ve yöneltilebilir bir tehdidin varlığının yeterli sayılabileceğini;
tanık beyanları, anılan köyün terör olaylarından kısmen etkilendiğini gösterir
belgeler ile amcalarının çocukları ve geçici köy korucusu olan F.I.nın terör örgütü mensuplarınca kaçırılmasına ilişkin
özel durumu dikkate alınmaksızın karar verildiğini, kararların gerekçesine
dayanak teşkil eden belgelerde yer alan bilgilere rağmen somut gerçeği
yansıtmayan yargı kararı ile taleplerinin reddedildiğini ve anılan durumun
çelişkili ve adil olmayan bir sonuç ortaya koyduğunu, ayrıca zararlarının Kanun
kapsamında karşılanabilmesi için köydeki birçok kişinin zarar görmesi
kriterinin arandığını ve bu durumun olayların yoğun olarak yaşandığı dönem
açısından gerçekleşen zararlarını ispat için bilgi ve belge toplamaları adına
fiilî imkânsızlıklar içerdiğini, malvarlıklarından faydalanamamaları sonucu
mülkiyet haklarından yoksun bırakıldıklarını, yerleşim yerlerinden göç etmeye
mecbur kalmaları nedeniyle özel hayatın ve ailenin korunması haklarının ihlal
edildiğini, yaptıkları başvurular hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın10., 20., 35. ve 36. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişler, ihlalin tespiti ile
maddi ve maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
17. Başvuru formları ve ekleri incelendiğinde başvurucuların,
5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları
davaların reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 20., 35. ve 36. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucular, idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine
getirmemesi sonucunda köylerini terk etmeye mecbur kaldıklarını ve Mahkemece
5233 sayılı Kanun'un tazminata ilişkin hükümlerinin yanlış değerlendirilmesi
neticesinde oluşan zararları için yeterli bir giderim imkânının kendilerine
tanınmadığını belirterek özel hayatın gizliliği ilkesinin ve mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Anılan ihlal iddiaları,
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucunda
verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiaları yönünden
ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucuların diğer ihlal iddiaları aşağıdaki
başlıklar altında incelenmiştir:
1. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
18. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdükleri
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
19. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında; Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
20. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
kabul edilemezliğine karar verebilir.”
21. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona
başvuru tarihleri (bkz. ekli tablonun C satırı)ile nihai karar tarihleri (bkz.
ekli tablonun G satırı) arasında geçen ve ekli tablonun H satırında her bir
başvuru için ayrı ayrı toplam süreleri belirtilen yargılama sürelerinde
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden, başvurular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir
yön de bulunmadığından yargılama sürelerinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
22. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul sürede yargılanma
haklarına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvuruların
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
başvurunun, terör örgütü mensuplarınca amcalarının çocukları F.I.nın kaçırılmasına dair özel
durumları dikkate alınmaksızın, Mahkemece mukim oldukları köyün tamamen
boşaltılmamış olduğu ve şahıslarına yönelik bir terör tehdidinin olmadığı
şeklindeki nesnel ölçütten hareketle reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir. Anılan iddia adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan hakkaniyete
uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
24. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesi
ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri
ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,derece mahkemesi
kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013 § 26).
25. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde terör dışındaki ekonomik
ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında
bulundukları yerlerikendi istekleriyle terk edenlerin
bu sebeple uğradıkları zararların kapsam dışında olduğu açıkça belirtilmiştir.
26. Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle
ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan
zararların yoğunluğu karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin
edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas
edilmesi zorunlu gözükmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim
yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim
yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gereğinden, terör olayları nedeniyle
toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki
göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden
kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın
tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece
geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını
zorunlu görerek ve güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen
boşalmış olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme
olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan
hareket ederek 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine
yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemişlerdir (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 89, 90; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744,
16/7/2014,§§ 84, 85).
27. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadî bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen
hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna
varılmıştır (Sabri Çetin, §§
45-50; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/6/2011, § 88). Bu konudaki
takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda anayasal bir temel hak veya
özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı bir
değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, § 93; Cahit Tekin,
§ 88).
28. Başvurucuların, amcalarının çocukları F.I.nın terör örgütünce kaçırıldığını, bu nedenle
güvenlik kaygısıyla köylerini terk ettiklerini, bu çerçevede oluşan
zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri
sürdükleri; yerleşim yerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı
nedeni ile terk ettikleri noktasındaki özel durumlarının dikkate alınmasını
talep ettikleri anlaşılmaktadır.
29. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında yer alan hükümler gözetildiğinde bireysel başvuruda bulunacakların,
başvuruya konu ettiği kamu gücü işlemi, eylemi ya da ihmali nedeniyle ya
kişisel olarak doğrudan etkilenmiş olması ya da başvurucu ile doğrudan mağdur
arasında şahsi ve özel bir bağın bulunması gerekir (Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği, B. No: 2012/95,
25/12/2012, § 21)
30. Aile bireylerinden birisi insan hakları ihlalinden dolayı
mağdur olduğunda başvurucunun maruz kaldığı sıkıntı, insan hakkı ihlalinin
mağduru olan kişinin akrabasında kaçınılmaz olarak meydana geldiği kabul edilen
duygusal çöküntüden daha farklı bir boyut ve karakter arz eden özel nedenlerin
varlığını gerektirir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Çakıcı/Türkiye, B. No: 23657/94, 8/7/1999,
§ 98; İpek/Türkiye, B. No:
25760/94, 17/2/2004, § 181).
31. Başvurucunun, yakınının mağduriyeti nedeniyle etkilenmiş ve
kendi hayat akışına yön vermiş olduğunun kabul edilebilmesi için yaşanan olay
sonucunda duyulan üzüntünün ötesinde yakınının başına gelen hadise sebebiyle
başvurucuda oluşan algı, bu algının meydana gelmesine temel teşkil eden özel
bağ ve algının yoğunluğu konusunda açıklamada ve kanıtlamada bulunulması
gerekmektedir (Sahibe Çelik ve Necla Çelik,
B. No: 2013/4899, 20/1/2015, § 48).
32. Başvurucular, terör nedeniyle kaçırıldığını belirttikleri
amcalarının çocukları hakkında belirtilen vakıaya ilişkin tutanaklar ile
soruşturma evrakını sunmuş olmakla birlikte akrabalık derecelerini belirtmenin
dışında başkaca bir husus beyan etmemişlerdir.
33. Bu çerçevede amcalarının çocuklarının kaçırılması iddiaları
hakkında başvurucuların; anılan kişi ile aralarındaki akrabalık ilişkisine
değinmekle yetindikleri,aralarındaki ilişkide şahsi
ve özel bağ bulunduğuna dair herhangi bir bilgi veya belgesunmadıkları
gibi herhangi bir beyanda da bulunmadıkları, akrabalarının başına geldiği iddia
edilen olay neticesinde kendilerinde oluşan algı, bu algının oluşmasına temel
teşkil eden özel nedenler ve algının yoğunluğu konusunda yeterince açıklıkta
beyanlarının bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu tespitler karşısında
başvurucuların taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilebilmesinin, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle yerleşim yerlerini terk edip etmedikleri
noktasında nesnel ölçütten farklı bir karine veya ölçüt arayışına girilmesini
gerektirecek boyuta ulaşmadığı anlaşılmaktadır.
34. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvuruların
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
35. Başvurucular ayrıca idarenin can ve mal güvenliğini sağlama
yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle köyden ayrıldıklarını, özel hayatın
gizliliği ilkesinin ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia
etmektedirler.
36. Başvuru formaları incelendiğinde mülkiyet hakkının ve özel
hayatı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğini ileri sürdükleri bölümde
başvurucuların, idari yargı makamlarının 5233 sayılı Kanun’un tazminat
başvurusuna ilişkin hükümlerini bu hükümlerin sözüne ve ruhuna aykırı değerlendirmelerinedeniyle söz konusu haklarının ihlal
edildiğini ileri sürdükleri görülmüştür.
37. Başvurucular tarafından, özel hayatın gizliliği ilkesi ile
mülkiyet hakkının ihlal edildiği hususundaki iddiaların yargılamanın sonucuna
dayandırıldığı ve yargılama sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan
değerlendirmeler neticesinde başvurucuların delillerini ve iddialarını sunma
fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin olarak katılma imkânlarının elinden
alındığına dair bir bulgu da saptanmadığı anlaşılan somut yargılama
faaliyetlerinin Derece Mahkemelerince adil yargılanma hakkının gereklerine
uygun şekilde yerine getirildiği, başvurucuların ileri sürdüğü iddiaların ve
delillerin Derece Mahkemeleri tarafından değerlendirilerek karşılandığı tespit
edilmiş olduğundan özel hayatı koruma yükümlülüğünün ve mülkiyet hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiaların ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir (Ülkü Özgür, B. No: 2013/2263, 26/6/2014, §
43, Mehmet Gürgen, § 42).
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
31/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
SIRA
|
|
1
|
2
|
3
|
A
|
Başvuru
Numarası
|
2013/3627
|
2013/3629
|
2013/4368
|
B
|
Başvurucu
|
Hamdullah IŞIK
|
İzzettin IŞIK
|
Feremez IŞIK
|
C
|
Komisyona Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt
Numarası
|
13/7/2005
5535
|
13/7/2005
5534
|
13/7/2005
5533
|
D
|
Komisyon Karar Tarihi ve Numarası
|
19/10/2009
2009/2-493
|
19/10/2009
2009/2-492
|
19/10/2009
2-491
|
E
|
Dava Tarihi
|
11/1/2010
|
11/1/2010
|
11/1/2010
|
F
|
Yerel Mahkeme
Karar Tarihi
|
21/7/2010
|
22/12/2010
|
27/10/2010
|
G
|
Temyiz Yolu Karar Tarih
|
6/6/2012
|
6/6/2012
|
6/6/2012
|
H
|
Karar Düzeltme Yolu Karar Tarih
|
6/12/2012
|
6/12/2012
|
20/12/2012
|
E
|
İdari ve Yargısal Süreçte Geçen Toplam Süre
|
7 yıl
5 ay
|
7 yıl
5 ay
|
7 yıl
5 ay
|