TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SALİH ALKAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4747)
|
|
Karar Tarihi: 31/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Salih ALKAN
|
Vekili
|
:
|
Av.
Abdurrahman BAYAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olaylarından dolayı köyün terk edilmeye mecbur
kalınması nedeniyle 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan
başvurunun kısmen kabul edilmesi ve idare ile sulhname
imzalanması akabinde başvurunun kabul edilmeyen kısmı için açılmış davanın
reddedilmesi nedenleriyle mülkiyet hakkı ile konut dokunulmazlığı ilkesinin;
ret işlemine karşı açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması,
yeterli gerekçeye dayanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının; açılmış
olan tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle eşitlik ilkesinin; terör
olayları sebebiyle köyü terke mecbur kalınması nedeniyle özel hayatın gizliliği
ilkesi ile yerleşme ve seyahat hürriyetinin ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/6/2013 tarihinde Van Bölge İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/4/2015 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/4/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 10/7/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 10/8/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Van ili Başkale ilçesi Beşocak
köyünde ikamet etmekteyken1991 yılında yoğun terör olayları yaşanması nedeniyle
güvenlik güçleri tarafından göçe zorlandığını iddia etmiştir.
9. Başvurucu 29/7/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Van Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna
(Komisyon) başvurmuştur.
10. 4/3/2010 tarihli ve 2010/1-30093 sayılı Komisyon kararında
mal varlığına ulaşamaması nedeniyle başvurucuya toplam 34.392,90 TL tazminat
ödenmesine karar verilmiştir. Kararın ilgili gerekçesi şöyledir:
"... Zarar Tespit Komisyonu Alt Çalışma
Grubu, Köy muhtarı ve köy ihtiyar heyetinin katılımıyla 26.09.2009 tarihinde
yapılan keşif sonucu düzenlenen tutanakta Beşocak
köyü Çitgeliş mevkiinin yerleşim yeri olmadığı ancak
tarım arazilerinin bulunduğu beyan edilmiştir. Ayrıca Başkale İlçesi Akçalı
Jandarma Karakol Komutanlığınca 21.06.2008 tarihinde düzenlenen tutanakta Beşocak köyünün 1988 yılında meydana gelen kan davası
nedeniyle boşaltıldığı, … Çitgeliş mevkisinde herhangi bir yerleşimin olmadığı belirtilmiştir.
Mevcut bilgi ve belgelerdenBeşocak köy
merkezinin 1988 yılında kan davası (sosyal sebeplerden dolayı) sonucu
terkedildiği, söz konusu bölgede terör olaylarının 1997 tarihinde başladığı ve
bu tarihten itibaren komşu köy ve mezralarda yaşayan vatandaşların yerleşim
birimlerini terk ettikleri anlaşılmaktadır. Beşocak
köy merkezinin 1988 yılında kan davası sonucu tamamen boşalması; köy merkezinde
mevcut yapıların yığma kargir olması; teknik yönden
incelendiğinde binaların 1-2 yıl boş kalması sonucu enkaza dönüştüğü; köyün
terk edilme sebebinin kan davası olması (5233 sayılı kanunda geçen terör ve
terörle mücadeleden doğan zararlardan olmaması) nedeniyle bina zararının
ödenmemesine; ancak civar köy ve mezralarının 1997 tarihinden itibaren güvenlik
endişesi ile yerleşim birimlerini terk ettikleri ve sahip oldukları tarım
arazilerini kullanamadıkları dikkate alınarak Beşocak
köyü merkez ve Çitgeliş mevkiinde bulunan tarım
arazilerinin kullanılamadığı 1997 (dahil) - 1999 (dahil) arasında geçen 3
yıllık süreçte oluşan tarım zararının ödenmesine;
...
Kanun ve bağlı Yönetmeliğin ilgili hükümleri
uyarınca müracaatçı, yasal mirasçı veya temsilcisinin ağaçlara, ürünlere,
arazi, ev, ahır, ağıl ve tandır evi ile ve diğer taşınır ve taşınmazlara
verilen zararlar için yapmış olduğu müracaat üzerine Van Valiliğinin
31/10/2005-11/02/2008 tarih ve 727-940 sayılı yazıları ile görevlendirilmesi
istenen, Başkale Kaymakamlığı Komisyon Alt Çalışma Grubunun görevlendirilmesi
üzerine söz konusu heyet tarafından keşif mahalli olan Van İli Başkale İlçesi Beşocak Köyüne 11/07/2009 tarihinde gidilmiş, hazır bulunan
müracaatçı, vekili, mahalli bilirkişiler, köy muhtarı ve köy ihtiyar heyetinin
katılımıyla taşınır ve taşınmazlara ilişkin tespitler yapılmış olup, adı
geçenin uğradığı zarar miktarlarını gösterir bilgiler dosya içinde bulunan EK-1
Zarar Tablosunda (kişi hesap kartı, taahhütname) mevcuttur.
Yapılan tespitler sonucu; Van İli Başkale İlçesi Beşocak
Köyü’ne sınır köy ve mezra sakinlerinin yerleşim birimlerini 1997-1999 yılları
arasında terör ve terörle mücadele kapsamında güvenlik endişesi ile terk
ettikleri tespit edildiğinden, Beşocak köyünden
müracaat eden başvurucuların sahip oldukları tarım arazilerini 1997 yılı
(dahil) ile 1999 yılı (dahil) arasında geçen 3 yıllık süreç içerisinde terör ve
terörle mücadele kapsamında güvenlik endişesi ile kullanamadıkları kanaatine
varılmıştır.
Mevcut bilgi ve belgeler ışığında; İçişleri
Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından 22-24 Kasım 2006 ve 11-14
Şubat 2007 tarihlerinde Ankara ilinde Standardizasyon Oluşturulması’na
yönelik toplantı sonucunda tarım ve hayvancılık zararları ile taşınmazlarla
ilgili zararların hesaplanmasında kullanılacak değer aralıklarına ilişkin
tavsiye niteliğindeki tablolarda belirtilen rakamların dikkate alınmak kaydıyla
ilimiz ürün desenine uygun olarak hazırlanan Van Valiliği Zarar Tespit
Komisyonlarının 26/03/2007 tarih, 2007/128 sayılı kararlarıyla ilimizde
kullanılacak değer aralıkları belirlenmişti. 2009 yılında uygulanan değer
aralıklarına İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 22/03/2010
tarih ve 1802 sayılı yazısında belirtilen ortalama enflasyon rakamı olan (%6.53)
oranında artırılmasının dikkate alınmasının uygun görüldüğünden, 2010 yılında
karara bağlanacak dosyalar için Van Valiliği Zarar Tespit Komisyonları’nın
07/07/2010 tarih ve 5031 sayılı kararında belirtilen değerlerin esas alınmasına
karar verilmiştir. Söz konusu müracaat sahibinin ortaya çıkan zararlarının
yapılan hesaplamalarını gösterir rakamlar dosya içinde bulunan EK-1 Zarar
Tablosunda (kişi hesap kartı-taahhütname) mevcuttur.
Kanun ve bağlı Yönetmeliğin ilgili hükümleri uyarıncamüracaatçı vekilinin müvekkillerinin yıllardır
yaşadığı topraklardan uzak kalması nedeniyle yaşanılan derin üzüntü ve sıkıntı
sonucu oluşan manevi zararın tazminine yönelik manevi tazminat istemi hususunda
yapılan değerlendirme neticesinde 5233 sayılı yasa ve yasaya bağlı olarak
çıkarılan yönetmeliklerde manevi zarar ödenmesine ilişkin yasal bir düzenleme
ve dayanak bulunmadığı için manevi tazminat talebinin değerlendirilmeyeceği
sonucuna ulaşılmıştır.
..."
11. Zarar Tespit Komisyonu kararı akabinde 5233 sayılı Kanun’un
12. maddesi gereğince davet yazısı ile birlikte sulhname
örneği başvurucu vekiline gönderilmiştir.
12. “Yukarıda ayni/nakdi
olarak belirtilen zararımın/zararlarımın karşılanması sonucunda Komisyonun
tespitine esas olay ile ilgili olarak uğradığım zararımın tamamının karşılanmış
olduğunu kabul ve taahhüt ederim” beyanını içeren sulhname 27/09/2010 tarihinde başvurucu vekili tarafından
imzalanmıştır.
13. Komisyon kararında hükmedilen miktarın gerçek zararı
karşılamadığından bahisle başvurucu tarafından Van 2. İdare Mahkemesinde iptal
ve tam yargı davası açılmıştır.
14. Van 2. İdare Mahkemesinin 4/4/2012 tarihli ve E.2011/18,
K.2012/201 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
“… 5233
sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanun’un 12. maddesinde, …
Aktarılan hükme göre, ortaya doğan zarara ilişkin taraflar arasında
anlaşmaya varılması halinde sulhnamenin imzalanması;
böyle bir uzlaşma olmadığında ise ilgilinin yasal süresi içinde yargı yoluna
başvurarak hakkını araması gerekmektedir.
Uyuşmazlıkta da; davacı tarafından komisyona
yapılan başvuru üzerine talep değerlendirilmiş ve belirli bir meblağın davacıya
ödenmesine karar verilmiştir. Bu kapsamda hazırlanan sulhname
de davacı vekili tarafından imzalanmıştır.
Bu itibarla, uyuşmazlık her iki tarafın anlaşmaya varmasıyla sona
ermiş; Kanun'da da ancak sulhname tasarısının süresi
içinde imzalanmaması halinde ilgilisine yargıya başvurma hakkı tanınmıştır.
Kaldı ki, sulh yoluyla çözümlenmiş bir konunun yargı mercilerince incelenmesi
de temel hukuk mantığına aykırı olacaktır.
Dolayısıyla, içeriği ve sonuçları koşulsuz şekilde sulhname
ile kabul edilen somut olayda, buna ilave olarak davacıya maddi tazminat
ödenmesine imkan bulunmamaktadır.
Öte yandan; 5233 sayılı Kanun kapsamına sadece
maddi zararlar girmekte olup, manevi zararlara ilişkin tazmin taleplerinin
genel tazminat hukuku prensiplerine göre incelenmesi mümkündür. Bu nedenle, 5233
sayılı Kanun esas alınarak talep edilen manevi tazminat isteminde bu kanun
hükümlerine uygunluk görülmemiştir."
15. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 8/11/2012 tarihli ve E.2012/8103, K.2012/7898 sayılı ilamıyla hükmün
onanmasına karar verilmiştir.
16. Onama kararı 12/6/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş
ve başvurucu 21/6/2013 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. Belirlenen tazminat miktarı 30/12/2010 tarihinde başvurucu
vekilinin hesap numarasına aktarılmıştır.
B. İlgili Hukuk
18. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 4. maddeleri (bkz. Celal Demir,
B. No: 2013/3309, 6/2/2014, § 15-21, 23).
19. 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi şöyledir:
“Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı
tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9 uncu maddeye göre
hesaplanan yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme
tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre mahsup
edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak
safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak
sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi
veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı
yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu
belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili
temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde,
bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından
imzalanır.
Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş
sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye
gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda
ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.”
20. 5233 sayılı Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Sulhnamede
belirlenen zararlar, sulhnamenin imzalanmasından
sonra valinin onayı üzerine ifa tarzına göre Bakanlık bütçesine bu amaçla
konulan ödenekten üç ay içerisinde karşılanır.”
21. 20/10/2004 tarihli ve 25619 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Yönetmelik’in (Yönetmelik) 11. maddesi şöyledir:
“Komisyon gerek görmesi halinde keşif
yapabilir.
Komisyon başkanı belirlemiş olduğu keşif yeri
ile gün ve saatini komisyon üyeleri ve/veya bilirkişi ile başvuru sahibine veya
yetkili temsilcisine yazılı olarak bildirir.
Başvuru sahibinin kendisi, veli veya vasisi
veya yetkili temsilcisi ve varsa şahitleri keşif mahallinde hazır bulunurlar.
Muhtar veya o yer mahallinden iki kişinin de keşifte hazır bulunması temin
edilir.
…
Başvuru sahibi veya yetkili temsilcisinin
keşif esnasında hazır bulunmaması halinde durum tutanakta belirtilir.”
22. Aynı Yönetmelik'in 16. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“15 inci maddede belirtilen zararlar, zarar
görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde
tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin aldığı tedbirlere göre, zarar
görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz önünde bulundurulması suretiyle,
hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından
doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile belirlenir.”
23. Aynı Yönetmelik' in 27. maddesi şöyledir:
“Sulhname tasarıları hak sahibi veya yetkili
temsilcisi ile komisyon başkanı tarafından imzalandıktan sonra Vali veya Bakan
tarafından onaylanır.
Ödemeler sulhname tasarılarının onay tarih ve
sıraları dikkate alınarak yapılır. Nakdi ödemeler hak sahibi veya sahiplerinin
banka hesaplarına yapılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 31/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; Van ili Başkale ilçesi Beşocak
köyünde ikamet etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerini terk etmek
zorunda kaldığını, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu müracaatın kısmen
kabul edildiğini, kısmen reddedildiğini, kabul edilen kısım için idare ile sulhname imzalandığını, sulhnamenin
kapsamının kabul edilen zararlarla sınırlı olduğunu, dolayısıyla kabul
edilmeyen kısım için mal varlığına ulaşamamaktan kaynaklanan dava açma hakkının
saklı bulunduğunu, sulhname kapsamı dışında kalan
zararları için maddi ve manevi tazminat talepli açtığı iptal ve tam yargı
davasında zararlarının tazmini konusunda Derece Mahkemesinin etkisiz olduğunu,
dolayısıyla hukuk yollarının sonuçsuz kaldığını, yaptığı başvuruya ilişkin Komisyon
ve yargılama aşamasında talebi hakkında makul gerekçelerle karar verilmediğini,
gerçek zararının hesabında birçok zarar kalemi mevcut olmasına rağmen bunların gözönünde bulundurulmaması, bu zarar kalemlerinin keşif ile
tespit edilmemesi ve zararının on dokuz yıl üzerinden hesaplanması gerekirken
üç yıl üzerinden hesaplanması nedenleriyle zararının eksik tazmin edildiğini,
bu şekilde mülkiyet hakkından yoksun kaldığını, kendi isteği dışında yerleşim
yerinden ayrılmak zorunda kalması nedeniyle özel hayatın gizliliği ilkesine
riayet edilmediğini ve terk etmesi nedeni ile konutunun kullanılamaz hâle
gelmesi sonucunda konut dokunulmazlığının ihlal edildiğini, köyde meskun
kişiler için köylerinde yaşama arzusuna uygun yaşam koşullarının devlet
tarafından oluşturulamaması nedeniyle serbest dolaşım özgürlüğüne riayet
edilmediğini belirterek Anayasa’nın 10., 20., 21., 23., 35., 36. ve 40.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve yargılamanın
yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
26. Başvuru formu
ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki
zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın
10., 20., 21., 23., 35., 36. ve 40. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini
iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ihlal iddiaları aşağıdaki
başlıklar altında incelenmiştir:
1. Eşitlik İlkesinin, Özel Hayatın Gizliliği
İlkesinin ve Yerleşme ve Seyahat Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
27. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim
talebinin kısmen kabul edilmesi sonucunda idare ile sulhname
imzalanmakla birlikte kabul edilmeyen kısım için açmış olduğu davanın Derece
Mahkemesi tarafından reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde
tanımlanan eşitlik ilkesinin, kendi iradesi dışında yerleşim yerini terk etmeye
mecbur kalması nedeniyle Anayasa’nın 20. maddesinde tanımlanan özel hayatın
gizliliği ilkesinin, kişilerin meskûn köylerinde yaşama arzusuna uygun olarak
hayatlarına devam edebilmelerinindevlet tarafından
sağlanmadığını belirterek Anayasa’nın 23. maddesinde tanımlanan yerleşme ve
seyahat hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
28. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
30. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya
eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması
gerekir.
31. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya
çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine
başvurulmalıdır.
32. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması
esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan
denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §
18).
33. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle hukuk sisteminde
düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Bayram Gök, §
19).
34. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak
olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar
Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere
sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, § 20).
35. Başvuru konusu olayda başvurucunun Batman Valiliğine verdiği
başvuru dilekçesi, dava dilekçesi ve temyiz talebi incelendiğinde başvurucunun
talep ve davasının reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalması sonucu
eşitlik ilkesinin, köyü terk etmeye mecbur kalması nedeniyle özel hayatın
gizliliği ilkesinin, köyde yaşama koşullarının sağlanamaması nedeniyle yerleşme
ve seyahat hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin herhangi bir iddia ileri
sürmediği görüldüğünden anılan iddiaların Anayasa Mahkemesince incelenmesi
-bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği- mümkün değildir.
36. Açıklanan nedenlerle anılan ihlal iddialarının başvuru
yolları usulüne uygun şekilde tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu
başvurunun kısmen kabul edildiğini, kısmen reddedildiğini; zararının kabul
edilen kısmı için idare ile sulhname imzalanmakla
birlikte kabul edilmeyen kısım için iptal ve tam yargı davası açtığını, gerçek
zararının hesabında birçok zarar kalemi mevcut olduğundan sulhnamenin
kapsamının kabul edilen zararlarla sınırlı olduğunu, dolayısıyla kabul
edilmeyen kısım için mal varlığına ulaşamamaktan kaynaklanan dava açma hakkının
saklı bulunduğunu fakat açtığı davanın reddedildiğini, gerçek zararının
hesabında zarar kalemlerinin çokluğuna, bu zarar kalemlerinin keşif yoluyla
tespit edilmesi ve zararının on dokuz yıl üzerinden hesaplanması gerekmesine rağmen
söz konusu tespitler yapılmadan ve bu zararları gözönünde
bulundurulmadan gerçekleştirilen eksik tazmin nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
38. Başvurucu, ayrıca yerleşim yerini terk etmek zorunda kalması
nedeniyle konutunun bakımsızlıktan kullanılamaz hâle gelmesi sonucunda konut
dokunulmazlığının ihlal edildiğini beyan etmiş ise de anılan şikâyetinin mal
varlığının zarar görmesi ve bu zararların tazmin edilmemesi neticesinde
mülkiyet hakkına ilişkin olduğu anlaşıldığından başvurucunun iddiasının
Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
39. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda idare ile sulhname imzalanması nedeniyle bakiye zarar iddiasına
ilişkin davanın reddedilmesi daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında idari ve yargısal süreci müteakip
ihlali tespit eden ve makul bir tazminata hükmedilmesini temin eden etkili bir
giderim yolu bulunduğundan hareketle başvurucunun mağdur sıfatının ortadan
kalkmış olması sebebine dayanılarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Zübeyit Kaya, B. No: 2013/7674, 21/5/2015, §§ 29-43; Faris Arslan, B. No: 2014/1026, 20/5/2015, §§
45-58).
40. Somut başvuruda başvurucu, terör ve terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması
amacıyla 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvurmuş; Komisyon tarafından
başvurucu, vekili, mahallî bilirkişiler, köy muhtarı ve köy ihtiyar heyetinin
katılımıyla 11/7/2009 tarihinde yapılan keşif (bkz. § 10) ile gerçekleştirilen
araştırma ve inceleme sonucunda başvurucunun tespit edilen zararları öngörülen
birim fiyatlara tabi tutularak 34.392,90 TL tazminat miktarı belirlenmiş ve
başvurucu vekiline kararlaştırılan tazminat miktarını içerir sulhname örneği ile birlikte sulha davet yazısı
gönderilmiştir. Sulh teklifi başvurucu tarafından kabul edilmiştir.
41. Başvurucunun eksik hesaplandığını beyan ettiği zarar miktarı
dikkate alındığındaidareyle anlaşma sağlayarak ve
27/9/2010 tarihli sulhnameyi imzalayarak Komisyonun
tespitine esas olan olay ile ilgili başvurucunun maddi mağduriyetinin açıkça
orantısız olmayacak şekilde giderildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu,
Komisyonun tespitinde belirlenen ve zararlarının tamamını karşıladığını beyan
ettiği alacağını tümüyle davalı idareden tahsil ettiğinden mülkiyet hakkına
ilişkin mağduriyeti 30/12/2010 tarihinde giderilmiş ve bu hak yönünden
başvurucunun mağdurluk statüsü de aynı tarihte sona ermiştir. Öte yandan
başvurucu, 5233 sayılı Kanun ile oluşturulan iç hukuk yolunun Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında (Akdıvar ve diğerleri/Türkiye [Giderim], B. No: 21893/93, 16/9/1996; Doğan ve diğerleri/Türkiye, B. No:
8803-8811/02…, 13/7/2006) belirtilen nitelikleri taşımadığı yahut Komisyon
tarafından ödenmesine karar verilen tazminat tutarının kendisine ödenmediği ya
da eksik ödendiği yönünde bir iddiada da bulunmamıştır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik
şikâyet yönünden mağdurluk statüsünü kaybettiği anlaşıldığından başvurunun
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Adil Yargılanma Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
43. Başvurucu; Komisyon kararında karşılanmaması nedeniyle sulhname kapsamına dâhil olmayan zarar kalemleri için
açtığı iptal ve tam yargı davasında tazminata hükmedilmesi gerekirken davasının
reddine karar verildiğini, dolayısıyla zararlarının tazmini konusunda Derece
Mahkemelerinin etkisiz olması sebebiyle etkili başvuru hakkının ihlal
edildiğini, ayrıca köyün boşaltılması nedeniyle göç etmek zorunda kaldığını,
oluşan manevi zararlarının karşılanmadığını iddia etmiştir. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp
iddiaların incelenmesi neticesinde başvurucunun iddialarının özünün yargılama
sürecinde yapılan incelemeler ve lehine olmayan yargı kararı temelinde dile
getirildiği anlaşıldığından şikâyetlerinin Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında
değerlendirmeye tabi tutulması uygun görülmüştür.
44. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun'un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin
incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi
tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir.
45. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca
derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen
başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve kanun tarafından Mahkemenin
yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu kapsamda
bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul
edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece
mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması,
bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa'da yer
alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece vederece
mahkemelerinin kararları bariz takdir hatası içermedikçe kararlardaki maddi ve
hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece
mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 25-26).
46. İlk Derece Mahkemesince, başvurucu tarafından koşulsuz
şekilde sulhname tasarısının kabul edildiği
tespitinden ve terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle başvurucunun uğramış olduğu aynî/nakdî tüm zararlarının
karşılandığı kabul edildiğinden (bkz. § 12) ve 5233 sayılı Kanun’un sulh
yoluyla çözülmeyen uyuşmazlıklar için yargı yolunun saklı olduğu kuralını
içerir 12. maddesinin (bkz. § 19) açık hükmünden hareketle başvurucunun
davasının reddiyle sonuçlanan yargılama prosedüründe, Mahkemece bariz bir
takdir hatası yapıldığı yönünde bir bulguya rastlanmamıştır.
47. Başvurucu, ayrıca Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki
eden hususlara dair yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmiştir.
48. Gerekçeli karar hakkı adil yargılanma hakkının somut
görünümlerinden biridir (Muhittin Kaya ve
Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret
Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 25).
49. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma
olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem
tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi
hakkında bilgi sahibi olunmaması,kanun
yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme
kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi
zorunludur (Tahir Gökatalay,
B.No: 2013/1780, 20/3/2014,
§ 67).
50. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine
göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt
verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış
olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu
mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın
ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu
tür kararların ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul
edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup bu durumda üst dereceli mahkeme
tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir
(Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya Ltd. Şti,
§ 48).
51. Başvuru konusu olayda, başvurucunun talebinin sulhname kapsamı dışında kaldığını iddia ettiği zararları
için açmış olduğu davanın kabul edilip edilmeyeceği noktasında Derece
Mahkemelerinin 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesinin son fıkrasında yer alan,
sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma
haklarını saklı tutan açık hükümden hareket ettikleri; hazırlanan sulhname tasarısının koşulsuz şekilde başvurucu vekili
tarafından imzalanması ile uyuşmazlığın her iki tarafın anlaşmaya varması
sonucunda ortadan kalmış olduğu belirtilmek suretiyle başvurucu tarafından
ileri sürülen talepler Derece Mahkemeleri kararlarında denetlenerek
reddedilmiştir.
52. Ayrıca başvurucunun manevi tazminat talebi açısından ise
Mahkemeye sunduğu dava dilekçesinde "5233
sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun
uyarınca müvekkilimin zararlarına karşılık olarak 150.000 TL maddi ve 20.000 TL
manevi tazminat..."talep ettiği anlaşıldığından davasını 5233
sayılı Kanun kapsamında açtığı ve taleplerini anılan Kanuna dayandırdığı
görülmektedir.
53. Van 2. İdare Mahkemesi başvurucunun anılan iddialarına
yönelik "5233 sayılı Kanun kapsamına
sadece maddi zararlar girmekte olup, manevi zararlara ilişkin tazmin
taleplerinin genel tazminat hukuku prensiplerine göre incelenmesi mümkündür. Bu
nedenle, 5233 sayılı Kanun esas alınarak talep edilen manevi tazminat isteminde
bu kanun hükümlerine uygunluk görülmemiştir." değerlendirmesini
yaparak 5233 sayılı Kanun kapsamına göre talep edilen, 6/1/1982 tarihli ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun genel hükümlerine göre talep edilmeyen
manevi tazminat isteminin reddine karar vermiştir.
54. İlk Derece Mahkemesince oluşturulan (bkz. § 14) karar ve
gerekçesinin hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemelerinin
denetiminden geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
55.
Yukarıda açıklanan nedenlerle (bkz. §§ 43-54), başvurucunun belirtilen
iddialarının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, Derece
Mahkemesi kararlarının bariz bir takdir hatası ve açık bir keyfîlik
içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin, özel hayatın gizliliği ilkesinin ve
yerleşme ve seyahat hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Adli yardım talebinin kabulüyle geçici muafiyet sağlanan
yargılama giderlerinin tahsilinin başvurucunun mağduriyetine neden olacağı
anlaşıldığından 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama
giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA
31/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.