TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ZEKİ BİNGÖL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3651)
|
|
Karar Tarihi: 25/3/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Zeki BİNGÖL
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülser TEKE
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, şahsına yönelik hakaretler nedeniyle açılan
ceza davasının makul sürede sonuçlandırılmadığını, bir kısım suçların yanlış nitelendirildiğini,
siyasi faaliyetlerin engellenmesine ilişkin şikâyetler yönünden herhangi bir
karar verilmediğini, bu şekilde anılan eylemlerin cezasız kaldığını belirterek,
adil yargılanma, seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş, yeniden yargılama ve tazminat taleplerinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 29/5/2013 tarihinde Büyükçekmece 3. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 9/7/2013 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 29/3/2009 tarihinde yapılan yerel seçimler
öncesinde Demokratik Sol Parti (DSP) tarafından İstanbul Beylikdüzü
Belediye Başkanlığına aday gösterilmiştir.
6. DSP Beylikdüzü İlçe Başkanlığı
tarafından İlçe Seçim Kuruluna yazılan 18/3/2009 tarih ve 2009/50 sayılı yazı
ile Genç Bakış gazetesinin 18/3/2009 tarih ve 178 numaralı sayısındaki Milliyetçi
Hareket Partisi (MHP) Beylikdüzü Belediye Meclis
Üyesi adayı olan Z.A.’nın başvurucu hakkındaki
beyanlarının aktarıldığı haberin küçük düşürücü ve aşağılayıcı olduğu
gerekçesiyle gerekli kanuni işlemlerin yapılması talep edilmiştir.
7. Beylikdüzü Life Aktüel Haber, Kültür-Sanat ve
Yaşam gazetesinin 18/3/2009 tarih ve Y.3 25 sayılı nüshasında başvurucu
hakkında yayımlanan haber ve yorumlar nedeniyle DSP Beylikdüzü
İlçe Başkanlığı tarafından 26/3/2009 tarih ve 2009/56 sayılı yazı ile Büyükçekmece
İlçe Seçim Kuruluna başvuruda bulunularak ilgili Gazete hakkında tedbir kararı
verilmesi ve suç duyurusunda bulunulması talep edilmiştir.
8. Büyükçekmece İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının 18/3/2009
tarih ve C.05.SKB.4.34.17.140/368 ile 26/3/2009 tarih ve
C.05.SKB.4.34.17.140/397 sayılı yazılarıyla Büyükçekmece Cumhuriyet
Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur.
9. Başvurucu, Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben
yazdığı 27/3/2009 tarihli dilekçe ile Gerçek Gazetesinin 17/3/2009 tarih ve
1041 sayılı nüshasındaki haber, aynı tüzelkişiye ait Gerçek TV adlı kanalda
yayınlanan “Sesli Düşünceler”
adlı programda, program yapımcısı, sunucusu ve konuğunun (Z.A.) başvurucu
hakkında adı geçen gazetede yayımlanan haberler doğrultusunda kullandıkları
ifadelerle ve Genç Bakış Gazetesinin 18/3/2009 tarih ve 178 sayılı nüshasında
yer alan “MHP Beylikdüzü
Belediye Meclis adayı Z... A..., DSP'li Başkan adayı
Zeki BİNGÖL’ü topa tuttu” başlıklı haber
içeriğinde başvurucu hakkında kullanılan “tetikçi”,
“şantajcı” ve “rantçı” şeklindeki ifadelerle, iftira ve
hakaret suçlarını işlediklerini ileri sürerek ilgili kişiler hakkında şikâyetçi
olmuştur.
10. Başvurucu, 17/3/2009 tarihli Gerçek Gazetesinde, yine
aynı tarihte Gerçek TV kanalında yayınlanan “Sesli
Düşünceler” adlı programda ve ayrıca 18/3/2009 tarihli Genç Bakış
Gazetesinde şahsına karşı yapılan isnatlardan dolayı 27/3/2009 tarihinde
Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur. Başvurucuya
yönelik bu isnatlardan dolayı DSP Beylikdüzü İlçe
Başkanlığı da Beylikdüzü İlçe Seçim Kuruluna
18/3/2009 tarihli yazı ile şikâyette bulunmuştur. Beylikdüzü
İlçe Seçim Kurulunun 18/3/2009 tarihli yazısı ile başvurucunun şikâyeti
Cumhuriyet Başsavcılığına iletilmiştir.
11. DSP Beylikdüzü İlçe
Başkanlığının 20/3/2009 tarihli yazısı ile seçim çalışmaları kapsamında broşür
dağıtan DSP ilçe teşkilatının kadın ve gençlik kollarına üye bazı kişilerin
19/3/2009 tarihinde, kendilerine polis süsü veren MHP ilçe teşkilatına mensup
bazı kişiler tarafından alıkonuldukları, özgürlüklerinden yoksun kılındıkları,
siyasi faaliyetlerinin hile, tehdit ve psikolojik baskı ile engellendiği ileri
sürülerek Beylikdüzü İlçe Seçim Kurulundan, ilgili
siyasi partiye uyarıda bulunulmasına, gerekli kanuni işlemlerin yapılmasına ve
Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmesi
talebinde bulunulmuştur.
12. DSP Beylikdüzü İlçe
Başkanlığının 26/3/2009 tarihli yazısı ile Beylikdüzü
İlçe Seçim Kurulundan, başvurucu hakkında küçük düşürücü ve aşağılayıcı, gerçek
dışı, yalan ve iftira niteliğinde haberler yapıldığı ifade edilerek seçim
yasakları çerçevesinde ilgili haberleri yapan gazete hakkında gerekli müeyyide
ve tedbirlerin uygulanması talep edilmiştir. İlçe Seçim Kurulunun aynı tarihli
yazısı ile anılan Parti Başkanlığının dilekçesi ve ekleri Büyükçekmece
Cumhuriyet Başsavcılığına iletilmiş ve 2009/7958 soruşturma numarasına
kaydedilmiştir.
13. Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığının 30/3/2009 tarihli
kararı ile İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının 26/3/2009 tarihli suç duyurusuna
istinaden başlatılan 2009/7958 sayılı soruşturma ile 18/3/2009 tarihli suç
duyurusuna istinaden başlatılan 2009/7410 sayılı soruşturmanın
birleştirilmesine ve her iki soruşturmanın 2009/7410 soruşturma sayılı dosya
üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
14. Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığının 23/5/2009 tarih
ve 2009/3198 sayılı iddianamesi ile başvurucunun şikâyetçi olduğu şüpheliler
hakkında, 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında tanımlanan hakaret suçundan cezalandırılmaları talebi
ile Büyükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
15. Başvurucu, yargılama devam ederken Mahkemeye sunduğu
18/3/2010 tarihli dilekçe ile şahsına yönelik isnatların hakaret suçu dışında
iftira suçunu da oluşturduğunu ileri sürmüş, bu nedenle iftira suçundan ek
iddianame düzenlenmesi için dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına iadesini talep
etmiştir. Öte yandan başvurucu, birleştirilen diğer soruşturma ile ilgili
olarak Cumhuriyet Başsavcılığınca herhangi bir işlem yapılmadığını belirterek,
konunun araştırılmasını ve sonucuna göre anılan suçlar açısından ek iddianame
düzenlenmek üzere dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına iadesini talep etmiştir.
16. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Birinci
Dairesinin 20/10/2011 tarih ve 2136 sayılı kararı gereği mahkemelerin ayrılması
nedeniyle, Büyükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesinin başvuruya konu E.2009/1248
numaralı dava dosyası, 6/8/2012 tarihinde E.2012/105 numarası ile Büyükçekmece
7. Asliye Ceza Mahkemesi uhdesine geçmiştir.
17. Büyükçekmece 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 18/10/2012 tarih
ve E.2009/105, K.2012/113 sayılı kararıyla, 9/6/2004 tarih ve 5187 sayılı Basın
Kanunu’nun 27. maddesi ve HSYK’nın iş bölümüne
ilişkin kararı gereğince görevli ve yetkili mahkeme Büyükçekmece 2. Asliye Ceza
Mahkemesi olduğundan, görevsizlik kararı verilmiş ve dava dosyası Büyükçekmece
2. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.
18. Büyükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 24/1/2013 tarih
ve E.2012/2644, K.2013/46 sayılı kararı ile 5/7/2012 tarihinde yürürlüğe giren
2/7/2012 tarih ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara
İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (b) bendi gereğince sanıklar hakkında devam eden
kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmiştir.
19. Başvurucu bu karara karşı Bakırköy 13. Ağır Ceza
Mahkemesine itirazda bulunmuş ancak Ağır Ceza Mahkemesinin 8/4/2013 tarih ve
2013/691 Değişik İş sayılı kararıyla itirazın reddine karar verilmiştir.
20. İtirazın reddine dair karar, başvurucuya 24/5/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucu, 29/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
22. 5237 sayılı Kanun’un “Hakaret”
kenar başlıklı 125. maddesi şöyledir:
“(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını
rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (...) veya
sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç
aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun
gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat
ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı
veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen
cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç,
düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya
çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından
dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal
sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir
yıldan az olamaz.”
23. 5237 sayılı Kanun’un “İftira”
kenar başlıklı 267. maddesi şöyledir:
“(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla,
işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya
da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir
fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak
iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında artırılır.
(3) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı
hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş
mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında
başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza
yarı oranında artırılır.
(4) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı
hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş
olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması halinde;
iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere
göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
(5) Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis
veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar
hapis cezasına; (…) hükmolunur.
(6) Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının
infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar
artırılır.
(7) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 17/11/2011
tarihli ve E.: 2010/115, K.: 2011/154 sayılı Kararı ile.)
(8) İftira suçundan dolayı dava zamanaşımı,
mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu tarihten başlar.
(9) Basın ve yayın yoluyla işlenen iftira
suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararı, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın
organıyla ilan olunur. İlan masrafı, hükümlüden tahsil edilir.”
24. 5187 sayılı Kanun’un “Görevli
mahkemeler ve yargılama usulü” kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:
“Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu
Kanunda öngörülen diğer suçlardan dolayı açılan davalardan, ağır ceza
işlerinden olanlar ağır ceza mahkemelerinde, diğerleri asliye ceza
mahkemelerinde görülür.
Bir yerde ağır ceza veya asliye ceza
mahkemesinin birden fazla dairesi bulunması halinde bu davalar iki numaralı
mahkemede görülür.
Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu
Kanunda öngörülen diğer suçlara ilişkin davalar acele işlerden sayılır.”
25. 6352 sayılı Kanun’un “Dava
ve cezaların ertelenmesi” kenar başlıklı geçici 1. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“(1)31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın
yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup;
temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla
olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;
…
b)Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,
…
karar verilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Mahkemenin 25/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 29/5/2013 tarih ve 2013/3651 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
27. Başvurucu, şahsına yönelik hakaretler nedeniyle açılan
ceza davasının makul sürede sonuçlandırılmadığını, anılan eylemlerin iddia
makamı tarafından iftira yerine hakaret suçu olarak nitelendirildiğini, siyasi
faaliyetlerin engellenmesine ilişkin soruşturmanın, doğrudan ilgisi olmadığı
halde hakaret suçuna ilişkin soruşturma ile birleştirildiğini, ancak siyasi
faaliyetlerin engellenmesine ilişkin şikâyetler yönünden herhangi bir karar
verilmediğini, bu yöndeki eylemlerin cezasız bırakılması ile siyasi
faaliyetlerinin engellenmesine kamu otoritesince göz yumulduğunu, diğer yandan
basın yoluyla hakaret suçuna ilişkin kovuşturmanın ertelenmesi ile şahsına
yönelik eylemlerin cezasız kaldığını belirterek, adil yargılanma, seçme,
seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
yeniden yargılama ve tazminat taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden
28. Başvurucu, şahsına yönelik hakaretler nedeniyle açılan
ceza davasının makul sürede sonuçlandırılmadığını, anılan eylemlerin iddia
makamı tarafından iftira yerine hakaret suçu olarak nitelendirildiğini, siyasi
faaliyetlerin engellenmesine ilişkin şikâyetler yönünden herhangi bir karar
verilmediğini belirterek, adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
29. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla
Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
30. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
31. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak
ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve
kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.”
32. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
33. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
34. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“1. Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. …”
35. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Maddede geçen “adil
yargılanma” ifadesi, 3/10/2001 tarih ve 4709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun ile
Anayasa’ya eklenmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı
düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
36. Sözleşme’nin adil
yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve
ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile
ilgili uyuşmazlıkların” ve bir “suç
isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak
arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek
için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın
tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş
olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan
adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve
Sözleşme kapsamı dışında kalacağından, bireysel başvuruya konu olamaz (B. No:
2012/1049, 26/3/2013, § 23).
37. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre,
bir ceza davasında üçüncü kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep
eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler,
Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır. Bu kuralın
istisnaları, ceza davasında medeni hak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş
veya ceza davası sonucunda verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da
bağlayıcı olması hâlleridir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 24).
38. 5271 sayılı Kanun’un yürürlüğe
girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan
kalkmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ceza muhakemesi sürecinde medeni haklarını
ileri sürme imkânı bulunmamaktadır (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 25).
39. Başvurucu, suç işlediğini düşündüğü bir üçüncü kişi hakkında soruşturma ve
kovuşturma açılmasını sağlamak amacıyla şikâyette bulunmuş olup, talebi üçüncü
kişinin cezalandırılmasıyla sınırlıdır. Başvurucu, üçüncü kişinin fiili
nedeniyle medeni haklarına yönelik bir müdahalenin bulunduğunu düşünüyor ve
buna ilişkin zararının giderilmesini istiyorsa, hukuk mahkemeleri önünde dava
açma imkânı vardır.
40. Sonuç itibarıyla, başvurucunun adil yargılanma hakkına dayanan tüm
ihlal iddialarının konusu, Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme
kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.
41. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun başvuru dilekçesinde
ifade ettiği şekliyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü haklar, Anayasa ve
Sözleşme ile buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerin ortak koruma alanı
kapsamında yer almadığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “konu
bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Seçme ve Seçilme Hakkı Yönünden
42. Başvurucu, siyasi faaliyetlerin engellenmesine ilişkin
şikâyetler yönünden Cumhuriyet Savcılığınca herhangi bir karar verilmediğini,
bu yöndeki eylemlerin cezasız bırakılması ile siyasi faaliyetlerinin
engellenmesine kamu otoritesince göz yumulduğunu belirterek, seçme, seçilme ve
siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Mahalli idare seçimleri ile ilgili olarak, seçme, seçilme
ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği iddiaları daha önce
bireysel başvuruya konu olmuştur. Parlamento seçimleri haricinde, kapsam ve güç
bakımından yeterli yasama yetkisine sahip olmayan mahalli idarelerle ilgili
seçimlerin, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında yer aldığı kabul
edilmiş olup, bu kapsamdaki başvuruların “konu
bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmiştir (B. No: 2014/5425, 23/7/2014, §§ 29-37; B. No: 2014/11717,
4/11/2014, §§ 14-24).
44. Anayasa’nın 127. maddesi gereği bir mahalli idare
niteliğinde olan Beylikdüzü Belediye Başkanlığı
seçimiyle ilgili ihlal iddialarını içeren somut başvuruda farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığından, başvurunun bu kısmının, diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Anayasa’nın 17. Maddesi Yönünden
45. Başvurucu, yukarıda kabul edilemez olduğuna karar verilen
iddialarını ileri sürerken, basın yoluyla hakaret suçuna ilişkin kovuşturmanın
ertelenmesi ile şahsına yönelik eylemlerin cezasız kaldığından da şikâyet
etmektedir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16; B. No: 2012/682, 2/10/2013, §
18). Başvurucunun belirtilen şikâyetinin, Anayasa’nın 17. maddesi gereğince
şeref ve itibar hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
46. Anayasa’nın 17. maddesi kapsamındaki şeref ve itibar
hakkının ihlali iddialarını içeren ve bu tür iddialar yönünden daha etkili
giderim sağlayan hukuk davası açma imkânı kullanılmaksızın yapılan benzer
başvuruların, “başvuru yollarının
tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir
(B. No: 2013/2355, 7/11/2013, §§ 23-35; B. No: 2013/577, 30/6/2014, §§ 19-32).
47. Başvuru formu ve eklerindeki bilgi ve belgelere göre
başvurucunun, şahsına yönelik basın yoluyla hakaret eylemleri nedeniyle
yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurduğu, bunun dışında herhangi bir tazminat
davası açmadığı anlaşılmakta olup, önceki kararlardan farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön bulunmayan somut başvurunun bu kısmının da “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
başvurusunun “konu bakımından yetkisizlik”,
2. Anayasa’nın 67. maddesinde
güvence altına alınan seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının
ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun “konu
bakımından yetkisizlik”,
3. Anayasa’nın 17. maddesinin
ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun “başvuru
yollarının tüketilmemesi”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
25/3/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.