TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SERMET GÖKÇE BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3736)
|
|
Karar Tarihi: 14/10/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Sermet GÖKÇE
|
Vekili
|
:
|
Av. Hikmet GÖKÇE
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru,
Mahkemece delillerin hatalı değerlendirilerek karar verilmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 4/6/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 26/6/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
30/10/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konusu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen olaylar özetle
şöyledir:
7. Başvurucu 9/9/1997 tarihinde
geçirdiği trafik (iş) kazasında, %100 oranında malul olması neticesinde sürekli
iş göremezlik aylığı almaya başlamıştır.
8. Başvurucu, 2007 yılında
şirket kurarak ticari faaliyette bulunmaya başlamış; adına BAĞ-KUR kaydı açılmıştır.
2012 yılında bu faaliyeti nedeniyle prim borcu olduğunu öğrenince kaza
sonrasında malulen emekli olduğunu, BAĞ-KUR kapsamında prim borcu
çıkarılmasının mümkün olmadığını belirterek Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK)
internet üzerinden müracaatta bulunmuştur.
9. SGK, başvurucunun maluliyet
aylığı talebinde bulunmadığını, aldığı maaşın sürekli iş göremezlik aylığı
olduğunu belirterek talebini reddetmiştir.
10. Başvurucu 1/11/1997 tarihinden
itibaren geçerli olmak üzere maluliyet aylığına hak kazandığının tespiti
istemiyle Ankara 12. İş Mahkemesine dava açmıştır.
11. Mahkeme, 15/2/2013 tarihli
ve E.2012/272, K.2013/32 sayılı kararı ile davayı kabul etmiş; başvurucunun
maluliyet aylığının başlangıcının 1/12/1997 tarihi olduğunu tespit etmiştir.
Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
“...
Tetkik edilen kayıtlardan davacının 506 sayılı yasa
kapsamında 965 günlük prim ödeme gün sayısı olup ayrıca emekli sandığı
kapsamında 2460 gün hizmet süresinin bulunduğu, buna göre toplam 3425 gün
kesenek ve primli gün sayısı olup SSK kapsamındaki işten 30.11.1997 tarihinde
ayrıldığı, maluliyet aylığında zorunlu şart işten ayrılmanın olduğu, bu nedenle
iş kazası sigortasından sürekli iş göremezlik gelirinin iş akdinin devamı
sırasında bağlanmış olması maluliyet aylığının da iş akdi devam ederken
bağlanmasının gerektiren bir husus olmadığı anlaşılmıştır.
Hizmetlerin birleştirilmesine ilişkin 2929 sayılı yasanın
8/2 maddesi gereğince malullük aylığının ilgilinin en son tabi olduğu kurumca
bağlanması gerektiğinden davacının da 30.11.1997 tarihi itibarı ile SSK'na tabi
olduğundan talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
Alınan 5/11/2012 tarihli bilirkişi raporu ve 28/01/2013
tarihli bilirkişi ek raporu, tarafların iddia ve savunmalarını irdeler
mahiyette olmakla, dosya kapsamına ve Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına uygun
bulunmakla, bilirkişinin yaptığı tespit ve değerlendirmelere aynen iştirak olunarak,
aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.”
12. Temyiz üzerine karar,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 27/3/2013 tarihli ve E.2013/5141, K.2013/5933
sayılı ilamı ile düzeltilerek onanmış; maluliyet aylığının başlangıcı 1/5/2012
tarihi olarak düzeltilmiştir. İlamın gerekçesi şöyledir:
“Dava, maluliyet aylığı bağlanması istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içerisinde yer
alan sürekli iş göremezlik geliri bağlama kararından davacının sürekli iş
göremezlik oranının %100 olduğu ancak davacının malullük aylığı bağlanması için
yazılı başvurusunun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
506 sayılı Yasa'nın 56. maddesine göre malullük aylığı
yazılı istek tarihini takip eden ay başından başlar. Somut olayda davacının
dava tarihinden önce yazılı isteğinin bulunmadığı anlaşılmakla, dava tarihinin
malullük aylığı bağlanması için istekte bulunulduğu tarih kabul edilerek dava
tarihini takip eden ay başından itibaren malullük aylığının bağlanmasına karar
verilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçeyle 01.12.1997 tarihinden itibaren
malullük aylığı bağlanmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma
nedenidir.
Ne var ki bu
yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hüküm
bozulmamalı, HUMK 438/7. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün 1.
bendinde yer alan 01.12.1997 tarihinin silinerek yerine 01.05.2012 tarihinin
yazılmasına ve hükmün düzeltilmiş bu şekli ile ONANMASINA, 27/03/2013 gününde
oybirliğiyle karar verildi.”
13. Yargıtay kararı 6/5/2013
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 4/6/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
15. 17/7/1964 tarihli ve 506
sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 56. maddesinin birinci fıkrası şu
şekildedir:
“Sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldıktan sonra yazılı
istekte bulunan ve malullük aylığına hak kazanan sigortalının aylığının
ödenmesine, kendisinin yazılı isteğinden, malul sayılmasına esas tutulan
raporun tarihi yazılı isteğini takibeden takvim
ayından sonraki bir tarih ise bu raporun tarihinden sonraki ay başından
başlanır.”
16. 31/5/2006 tarihli ve 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 26. maddesi
şöyledir:
“Malûllük sigortasından
sigortalılara sağlanan hak, malûllük aylığı
bağlanmasıdır.
Sigortalıya malûllük aylığı
bağlanabilmesi için sigortalının;
a) 25 inci maddeye göre malûl sayılması,
b) (Değişik:
17/4/2008-5754/14 md.) En az on yıldan
beri sigortalı bulunup, toplam olarak 1800 gün veya başka birinin sürekli
bakımına muhtaç derecede malûl olan sigortalılar için ise sigortalılık süresi
aranmaksızın 1800 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm
sigortaları primi bildirilmiş olması,
c) Malûliyeti nedeniyle sigortalı olarak çalıştığı işten
ayrıldıktan veya işyerini kapattıktan veya devrettikten sonra Kurumdan yazılı
istekte bulunması,
halinde
malûllük aylığı bağlanır. Ancak, 4
üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre sigortalı sayılanların
kendi sigortalılığı nedeniyle genel sağlık sigortası primi dahil, prim ve prime
ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olması zorunludur.”
17. 5510 sayılı Kanun’un
uygulamasına yönelik 12/5/2010 tarihli ve 27579 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sosyal Sigorta
İşlemleri Yönetmeliği’nin 53. maddesi şöyledir:
“(1) Kanunun 25 inci maddesinin birinci fıkrasına göre malûl
sayılan sigortalının Kanunun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasının;
a) (a) bendi kapsamında bulunması hâlinde,
çalıştığı işten ayrıldıktan sonra,
b) (b) bendi kapsamında bulunanların, iş
yerini kapattıktan veya devrettikten sonra,
c) (c) bendi kapsamında
sigortalı olup, çalışmaya devam edenlerin, çalıştıkları kurumlarına
müracaatları ile kurumlarınca alınacak emekliye sevk onayının ilgili üniteye
gönderilmesi, görevinden ayrıldıktan sonra başka bir sigortalılık hâline tabi
olarak çalışmamış olanların ise örneği Kurumca hazırlanacak tahsis talep
dilekçesi ile ilgili üniteye başvurması şarttır.
(2) Tahsis talep
dilekçesine, sigortalının bir adet belgelik fotoğrafı ve Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki
sigortalılardan ilgili döneme ait aylık prim ve hizmet belgesi henüz Kuruma
verilmemiş olanlar için sigortalı işten ayrılış bildirgesi eklenir.
(3) Malûllük
durumunu gösteren sağlık kurulu raporu alınmadan doğrudan malûllük
aylığı bağlanması talebinde bulunan sigortalılar, öncelikle Kurumca
yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarına sevk edilerek, malûllük durumunun tespitine esas sağlık kurulu raporunun
temini yoluna gidilir.”
18.
18/6/1927 tarihli ve
1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) yürürlükte olan
438. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Temyiz olunan kararın,
esas yönünden kanuna uygun olup da kanunun olaya uygulanmasında hata edilmiş
olmasından dolayı bozulması gerektiği ve kanuna uymayan husus hakkında yeniden
yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde Yargıtay, kararı düzelterek
onayabilir. Esas yönünden kanuna uygun olmayan kararlar ile hâkimin takdir
yetkisi kapsamında karara bağladığı edalar hakkında bu fıkra hükmü uygulanmaz.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 14/10/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/6/2013 tarihli ve 2013/3736
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
20. Başvurucu, idare tarafından
kendisine bağlanan aylığın niteliği ile ilgili herhangi bir tebligat
yapılmadığını, %100 oranında iş ve güç kaybına uğraması nedeniyle bağlanan
aylığın maluliyete ilişkin olduğunu düşündüğünü ve bunun için Kuruma ayrı bir
dilekçe vermediğini, SGK’nın emekli sandığı
kapsamındaki 2.460 günlük çalışmasını dikkate almayarak görevini ihmal
ettiğini, öte yandan Yargıtay tarafından verilen düzelterek onama kararının, mahiyeti
gereği aslında bozma kararı olduğunu, bu şekilde Mahkemenin direnme hakkının
elinden alındığını ayrıca düzelterek onama ilamındaki görüş kabul edilse bile
3/2/2012 tarihinde internet üzerinden Kuruma malulen emeklilik başvurusunda
bulunduğunu, bu açıdan maluliyet aylığının başlangıç tarihinin 1/3/2012 tarihi
olması gerektiğini, bu hususun Yargıtay tarafından göz ardı edildiğini, kararın
bu açıdan da hatalı olduğunu, sırf dilekçe vermediği için maluliyet aylığı
bağlanmaması nedeniyle hak ettiği maaşları alamadığını, ayrıca Bağ-Kur borcuyla karşı karşıya kaldığını ve sağlık
hizmetlerinden yararlanamadığını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş;
mağduriyetinin giderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
21. Başvurucu, SGK’nın yaptığı uygulamalar ve Yargıtay kararı nedeniyle
anayasal haklarının ihlal edildiğini belirterek idari ve yargısal işlemler
temelinde ayrı ayrı şikâyette bulunmuş ise de SGK’nın
tesis ettiği işlemlerin tümünün yargılamaya konu olması nedeniyle başvuru,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 27/3/2013 tarihli kararı çerçevesinde incelenerek
yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası ve düzelterek onama kararı
verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası başlıkları
altında değerlendirilmiştir.
1. Yargıtay
Tarafından Düzelterek Onama Kararı Verilmesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının
İhlal Edildiği İddiası
22. Başvurucu, Ankara 12. İş
Mahkemesince verilen “maluliyet aylığının
başlangıcının 1/12/1997 tarihi olarak tespitine” ilişkin kararın
temyizi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesince İlk Derece Mahkemesi kararının, “maluliyet aylığının başlangıcına ilişkin 1/12/1997
tarihinin silinerek yerine 1/5/2012 tarihinin yazılmasına” şeklinde
düzeltilerek onandığını, Yargıtay kararının esasen bozma niteliğinde olduğunu,
bu şekilde Mahkemenin direnme hakkının elinden alındığını belirterek adil
yargılanma hakkını ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Anayasa'nın 36. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Anayasa'nın 141. maddesinin
son fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
25. Anayasa'nın 142. maddesi
şöyledir:
“Mahkemelerin kuruluşu,
görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.”
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
27. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa
Mahkemesi, adil yargılanma hakkının ihlaline yönelik açık ve görünür bir
belirti bulunmadığı hâllerde açık ve görünür bir ihlalin olmadığı gerekçesiyle
açıkça dayanaktan yoksunluk kararı verebilir.
28. Anayasa’da mahkemelerin
kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin
kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür. Buna göre usul kanunlarının Anayasa’ya
uygun olmak koşuluyla düzenlenmesi kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır (Tufan Şahin, B. No: 2012/799, 26/3/2013, §
19).
29. Kanun koyucu, usul ekonomisi
gereği yeniden yargılamayı gerektirmeyecek nitelikte hatalı olan mahkeme
kararlarının bir an önce düzeltilerek taraflar arasında icra edilebilir konuma
getirilmesi amacıyla 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun (HMK) 370. maddesinde (mülga HUMK’un hâlen
yürürlükte olan 438. maddesi) düzelterek onama müessesesini öngörmüştür. Buna
göre temyiz olunan kararın, kanunun olaya uygulanmasında hata edilmiş olması
nedeniyle bozulması gerektiği ve kanuna uymayan husus hakkında yeniden
yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde Yargıtayın
kararı düzelterek onayabileceği hususu düzenlenmiştir. Yine Kanun’da sayılan
diğer sebeplerle de bu nitelikteki kararların düzelterek onanabileceği hususu
hükme bağlanmıştır. Bu yolun kanun koyucu tarafından öngörülmemesi durumunda
Yargıtay bu nitelikteki kararları bozarak ilk derece mahkemesine gönderecek,
yeniden yapılacak yargılama sonucu şartlar oluştuysa kanun yoluna başvurulacak,
böylelikle uzayan yargılama sürecinde gereksiz zaman ve emek sarfına yol
açılarak mahkemelerin iş yükü artmış olacaktır.
30. Nitekim Anayasa ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (Sözleşme) yer verilen adil yargılanma hakkı
kapsamında, temyiz incelemesi sonucunda kararın hukuka aykırılığının tespit
edilmesi hâlinde yeniden karar verilmesi için dosyanın mutlaka ilk derece
mahkemesine geri gönderilmesine yönelik bir hak bulunmamaktadır (Bayram Özkaptanoğlu, B.
No: 2013/1015, 8/4/2015, § 45).
31. Başvuruya konu yargılama
sürecinde, Ankara 12. İş Mahkemesince yapılan yargılamada tarafların gösterdiği
deliller toplanmış, bilirkişi raporları alınmış, Yargıtayca
kararın esas yönünden kanuna uygun olduğu ancak kanunun olaya uygulanmasında
hata edilmiş olması nedeniyle bozulması gerektiği ve bu husus hakkında yeniden
yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı değerlendirilerek maluliyet aylığının
başlangıç tarihi 1/5/2012 olarak düzeltilmek suretiyle hükmün onandığı
anlaşılmıştır.
32. Yargıtay, yargılama sürecini
hızlandırma amacına yönelik olarak Kanun’la getirilen kuralı takdir yetkisi
sınırları içerisinde somut olaya uygulamış; mahkeme kararının, yeniden
yargılamayı gerektirmeyecek nitelikte hatalı bir karar olduğunu değerlendirerek
hükmü düzelterek onamıştır. Yargıtayın kanunun
verdiği yetkiye dayanarak gerçekleştirdiği başvuru konusu, yargısal işlemde
başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucunu doğuracak bir
husus tespit edilmemiştir.
33. Açıklanan nedenlerle başvuru
konusu olayda Yargıtay tarafından düzelterek onama kararı verilmesinde adil
yargılanma hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın
Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
34. Başvurucu, idare tarafından
kendisine bağlanan aylığın niteliği ile ilgili herhangi bir tebligat
yapılmadığını, 3/2/2012 tarihinde Kuruma malulen emeklilik hakkı için internet
üzerinden başvuruda bulunduğunu, bu açıdan maluliyet aylığının başlangıç
tarihinin 1/3/2012 tarihi olması gerektiğini, bu hususun Yargıtay tarafından
göz ardı edildiğini, sırf dilekçe vermediği için maluliyet aylığı bağlanmaması
nedeniyle bu şekilde karar verilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkraları şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz”
36. 6216 sayılı Kanun’un 49.
maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda
inceleme yapılamaz.”
37. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
38. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümleri ile kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların bireysel başvuruda
incelenemeyeceği ve bu çerçevede Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verilebileceği hükme bağlanmıştır. Bir
anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin
kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan
yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında
bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır (Miraş Mümessillik İnş. Taah. Reklam Paz. Yay. San.
Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, § 34).
39. Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvurular için benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak
bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul
edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece
mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması
bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa’da yer
alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfîlik
içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar
bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece
mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde ve hukuk kuralını yorumlamasında
bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi
söz konusu olamaz (Kenan Özteriş,
B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 48).
40. Başvurucu, Ankara 12. İş
Mahkemesinde açtığı davada 9/9/1997 tarihinde iş kazası geçirerek %100 oranında
malul kaldığını, 15 yıl süreyle aldığı maaşın bu nitelikte olduğunu, bağlanan
aylığın sürekli iş göremezlik aylığı olduğuna ilişkin bildirimde
bulunulmadığını ileri sürerek 1/11/1997 tarihinden itibaren maluliyet aylığı
bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
41. Başvurucu, kazadan sonra idare
tarafından kendisine bağlanan aylığın niteliği ile ilgili herhangi bir
bildirimde bulunulmadığını belirtmişse de dosya kapsamına göre 506 sayılı mülga
Kanun’un 19. maddesine istinaden bağlanan sürekli iş göremezlik gelirine ait
12/5/1999 onay tarihli gelir bağlama kararı başvurucuya tebliğ edilmiştir.
42. Mahkemece toplanan deliller
ve alınan bilirkişi raporları değerlendirilerek davanın kabulüne, davacının
maluliyet aylığı başlangıcının 1/12/1997 tarihi olarak tespitine karar
verilmiştir.
43. Kararın temyiz edilmesi
üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, olay tarihinde yürürlükte olan 506 sayılı
mülga Kanun’un 56. maddesine göre malullük aylığının yazılı istek tarihini
takip eden ay başından başlayacağını, somut olayda davacının dava tarihinden önce
yazılı isteğinin bulunmadığının anlaşıldığını, dava tarihini malullük aylığı
bağlanması için istekte bulunulan tarih kabul edilerek dava tarihini takip eden
ay başından itibaren malullük aylığının bağlanmasına karar verilmesi
gerektiğini belirterek hükmü bozmuş; karardaki yanlışlığın giderilmesinin
yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğini belirterek hüküm fıkrasındaki
1/12/1997 tarihini silerek yerine 1/5/2012 tarihi yazılmak suretiyle kararı
düzelterek onamıştır.
44. Nihai karar gerekçesi ve başvurucunun
iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün Yargıtay 22. Hukuk Dairesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
45. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara
ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının açıkça keyfîlik
veya bariz bir takdir hatası da içermediği anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargıtay tarafından
düzelterek onama kararı verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun
olması,
2. Yargılamanın sonucu
itibarıyla adil olmadığı iddiasının açıkça
dayanaktan yoksun olması
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin
başvurucu üzerinde bırakılmasına
14/10/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.