TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÜLŞAH ÖZTÜRK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3936)
|
|
Karar Tarihi: 17/2/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Murat ŞEN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Gülşah
ÖZTÜRK
|
|
|
2. Eda
CEYLAN
|
|
|
3. Özge
Gizem KARTALKAYA
|
|
|
4. Tuğba
ÇİFÇİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Deniz
ÖZBİLGİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kürtaj ile ilgili yapılması düşünülen düzenlemeleri
protesto edenlere karşı polisin aşırı güç kullanarak gözaltına alma işlemini
gerçekleştirmesi nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/6/2013 tarihinde Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 13/9/2013 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 6/2/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 7/4/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
14/4/2014 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 2/5/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular 1/6/2012 tarihinde saat 11.00'de
beraberlerindeki yirmi yedi kişilik bir grup ile “kürtajı” cinayet olarak
tanımlayan açıklamalarını ve “kürtaj yasağı” hakkında yapılması düşünülen yasal
düzenlemeleri Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ile görüşmek üzere Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığının ek binası önünde toplanmışlardır.
9. Başvurucuların da bulunduğu grup içerisinden E.Ü. isimli bir
kişi, gruba ve olay yerinde bulunan basın mensuplarına hitaben kürtaj ile
ilgili yapılan açıklamaya yönelik olarak görüşlerini belirtmiş ve Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanı'nın bir kadın olarak yanlarında olması gerektiğini
vurgulamıştır. Daha sonra anılan kişi, hükümetin son on yılda yaptıkları hakkında
görüşlerini ifade ederek Bakan ile görüşmeye geldiklerini beyan etmiştir.
Bakanın grubun yanına gelmek zorunda olduğu, aksi takdirde gelene kadar
bekleneceği de ifade edilmiştir.
10. Daha sonra grup içinde bulunan başka bir kişi gruba ve basın
mensuplarına hitaben “Bize bugün burada [Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanı] Fatma Şahin['in] olmadığı söyleniyor. Fakat biz buna inanmıyoruz,
Fatma Şahin gelip bizle burada görüşene kadar burada bekleyişimiz devam edecek.”
şeklinde kısa bir açıklama yaptıktan sonra katılımcılar, Bakanlık önündeki
kaldırıma oturarak ellerindeki dövizleri açmışlardır. Oturma eylemi sırasında
grup içindeki bazı katılımcılar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı'nın nerede
olduğunu sorarak Bakan'ın görevini yapmasını, aksi takdirde grubun Bakanlık
binasına çıkarak gerekeni yapacağını belirtmişlerdir.
11. Başvurucu Gülşah Öztürk, saat 11.20’de “Muhatap alınmıyorsak biz muhatap alınmayı biliriz.”
dedikten sonra grup, ondan geriye doğru saymaya başlamış ve geri sayımdan sonra
Bakanlık binasına girmeye çalışmıştır. Bu sırada Bakanlık binası önünde
güvenlik önlemleri çerçevesinde barikat kuran polis, grubun binaya girmesini
engellemiş ve kalkanlar ile grubu iterek grubu tekrar kaldırım üzerine
almıştır.
12. 1/6/2012 tarihli, polis tarafından tutulan olay tutanağına
göre olay esnasındagruba hitaben “Bakanlıktan yetkili biri ile görüşeceklerini ve
Bakanlık önünden kenara çekilerek sakin bir şekilde beklemeleri gerektiği,
görüşecekleri kişinin şu anda toplantıda olduğu, yaptıkları eylemin kanuna
aykırı olduğu, eylemlerine son verip dağılmaları gerektiği yönünde”ikazlarda
bulunulmuştur.
13. Saat 11:35’de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşar
Yardımcısı, grupla görüşmek üzere Bakanlık binası önüne gelmiştir. Grup içinden
E.Ü. “Eğer bir kadın muhatap gelip bizimle
muhatap olmuyorsa, kameraların önünde kadınlardan özür dilemiyorsa, biz
gireceğiz içeri ve görevimizi yerine getireceğiz” şeklinde açıklama
yaptıktan sonra Müsteşar Yardımcısı ile görüşmeyi reddetmişlerdir. Bu
açıklamadan sonra grup tekrar Bakanlık binasına girmek için tekme ve yumruk
atmak suretiyle polis barikatını aşmaya çalışmıştır. Polis, kalkanlar ile
iterek grubu tekrar kaldırım üzerine almıştır.
14. Saat 11.50’de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Eğitim ve
Yayınlar Daire Başkanı grubun yanına gelerek konu ile ilgili görüşebileceğini
ve grubun mesajlarını Bakan'a iletebileceğini ifade etmiştir. Bunun üzerine
grup içinden bir kişi “Başbakanın açıklaması
ile ilgili olarak Daire Başkanının özür dilemesi, Başbakandan özür istenmesi,
kürtaj ile ilgili yasaya karşı mücadele etmek için söz verilmesi”
taleplerini Daire Başkanı'na iletmişlerdir.
15. Daire Başkanı “Arkadaşlar
biz size değer veriyoruz. Bunların hepsini Sayın Bakanımıza ileteceğim. Siz mesajınızı
ilettiniz.” şeklinde cevap vermiştir. Grup içinden bir kişinin “Siz özür dilemiyor musunuz? Söz vermiyor musunuz?”
şeklinde soru sorması üzerine Daire Başkanı “Arkadaşlar
sizin isteğiniz üzere buraya geldim. Birkaç temsilciyi davet ettik buyurun konuşalım
diye. Başka bir mesajınız yoksa. Bu mesajı ileteceğim.” şeklinde
beyanda bulunmuştur.
16. Daire Başkanı'nın açıklamasından sonra grup içinden bir
kişi, kimseyi dikkate almadıklarını ve Bakanlığa gireceklerini beyan ederek
tekrar tekme ve yumruklarla polis barikatını aşmaya çalışmışlardır. Polis grubu
kalkanlarla itekleyerek tekrar kaldırıma almıştır.
17. Saat 12.25’e kadar oturma eylemine devam eden grup, polis
tutanağı ve Mahkememizce izlenen kamera kayıtları kapsamında birden kalkarak
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) istikametine doğru koşmaya başlamış, bunun
üzerine grubun önü polis tarafından kesilerek grup çember içine alınmıştır. Bu
esnada başvurucu Gülşah Öztürk ile iki eylemci Atatürk Bulvarı üzerine çıkarak
oturmak suretiyle yolu trafiğe kapatmaya çalışmıştır. Ancak polis bu kişilere
müdahale ederek diğer grubun yanına almıştır.
18. Polis, grubun ikazlara rağmen dağılmayarak slogan atıp
saldırgan tavırlarla polise tekme ve yumruklarla saldırması ve Atatürk
Bulvarı'na çıkarak araç trafiğini ve kendilerini tehlikeye sokacak nitelikte
eylemlerine devam etmesi gerekçesiyle saat 12.30’da eylemcileri gözaltına
almıştır. Grupta bulunanlar birbirlerine kenetlenerek gözaltına alınmamak için
direnç gösterdiklerinden polis zor kullanarak "teker teker sökerek"
taşıma teknikleri ile kişileri polis aracına almıştır.
19. Gözaltına alınan başvurucuların aynı gün 15.00
- 15.30 sıralarında alınan genel adli muayene raporları şöyledir:
i. Başvurucu Eda Ceylan için boyun sağ tarafında 10x10 yüzeysel
doku kaybı, sağ diz üzerinde 3x3 ekimoz,
ii. Başvurucu Gülşah Öztürk için her iki bacak femur seviyesinde 5x5 ekimoz, sol
kol medialde, ön kolda 2 adet 2x2 ekimoz,
sağda hafif ödem,
iii. Başvurucu Tuğba Çiftçi için her iki kolda yaygın ekimotik lezyonlar mevcut,
iv. Başvurucu Özge Gizem Kartalkaya
her iki ön kolda yüzeysel sıyrıklar ve sol bilekte hassasiyet, göğüs orta hatta
7 cm hiperemi mevcut.
20. Başvurucuların şüpheli olarak beyanları alındıktan sonra
aynı gün başvurucular Gülşah Öztürk ve Özge Gizem Kartalkaya
saat 18.55’te, başvurucular Eda Ceylan ve Tuğba Çiftçi saat 19.50’de serbest
bırakılmışlardır.
21. Başvurucular; gözaltına alınırken yaralandıklarını, cinsel
tacize uğradıklarını, hakaret ve tehdide maruz kaldıklarını iddia ederek olaya
karışan polisler hakkında 5/6/2012 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına
şikâyette bulunmuşlardır.
22. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı aynı gün 2012/72160
soruşturma numaralı dosya kapsamında adli soruşturmaya başlamış ve
başvurucuları adli tıpa sevk etmiştir. Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğü 5/6/2012
tarihli ve 2012/13710-13713 sayılı raporunda başvurucuların vücutlarının
özellikle kol ve bacak bölgelerinde çok sayıda ekimoz
ve yüzeysel sıyrıklar tespit edildiğini belirtmiştir. Başvurucuların
yaralanmasının yaşamlarını tehlikeye sokan bir durum olmadığı ve basit tıbbi
müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu da ifade edilmiştir.
Başvurucuların hiçbirisinin baş bölgesinde herhangi bir ekimoz
veya sıyrık tespit edilmemiştir. Sadece başvurucu Eda Ceylan’ın yapılan muayenesinde
boyun sağ yan tarafta 3 cm'lik yüzeyi kabuklanmış
sıyrık tespit edilmiştir.
23. Öte yandan olay esnasında yaralandıklarını beyan eden yedi
polis memuru Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yaralanmalarına sebep olan
kişilerden şikâyetçi olmuşlardır. Polis memurlarının Ankara Adli Tıp Şube
Müdürlüğünde yapılan muayenesi sonucunda hazırlanan 4/6/2012 tarihli ve
2012/13489-13495-96 sayılı raporda polis memurlarının el ve kollarında ekimoz ve sıyrıklar tespit edilmiştir.
24. Olayın görüntülerine ilişkin olarak Ankara İl Emniyet
Müdürlüğünün 5/6/2012 tarihli DVD İzleme ve Tespit-Teşhis Tutanağı'nda
değişik zamanlarda grup içinde bulunan kişilerin polis barikatını
tekmeledikleri ve görevli polislere vurmaya çalıştıkları belirtilmiştir. Bu
kapsamda başvurucuların polis barikatına yüklendikleri ve polislere vurmaya
çalıştıkları fotoğraflarla tespit edilmiştir. Ayrıca grubun aniden kalkarak
TBMM istikametine koşmaya başladıkları da bir fotoğrafta gösterilmiştir.
25. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı olaya ilişkin tutulmuş olan
kamera kayıtlarının incelemesi için bilirkişi atamıştır. Bilirkişinin
hazırladığı 28/11/2012 tarihli raporda olaya ilişkin olarak meydana gelen
arbedeye yönelik tespitler yapılmamıştır. Bilirkişi, olay esnasında
başvuruculardan bazıları ve diğer bazı katılımcıların eylem esnasında söylediği
sözleri raporda belirtmiştir.
26. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yukarıda belirtilenler
dışında soruşturma kapsamında başka bir araştırma yapmamıştır. Şüphelilerin
kimlikleri tespit edilmeye çalışılmamış ve tanık beyanına da başvurulmamıştır.
Başsavcılık 3/12/2012 tarihli ve K.2012/69746 sayılı kararı ile başvurucuların
şikâyeti ile ilgili olarak görevi kötüye kullanma, hakaret ve tehdit
suçlarından kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesi
şöyledir:
"… müştekilerin ellerinde bulunan ve Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı önünde toplanmaları üzerine Çevik Kuvvet
polislerinin gerekli önlemi aldıkları, müştekilerin de aralarında bulunduğu
grubun ilk olarak polis barikatını aşmak ve Bakanlık binasına girmek için polis
memurlarına saldırdıkları, binaya giremeyince bina önünde beklemeye devam
ettikleri, Bakanlık yetkililerinin taleplerini karşılamadıklarından bahisle
TBMM binasına yürümek istedikleri esnada kolluk görevlileri tarafından yasal
bir şekilde gözaltına aldıkları, ancak incelenen görüntülerde Emniyet
ekiplerinin herhangi bir orantısız güç, tehdit veya hakaret suçunu işlediğinin
tespit edilmediği, polisin yasal müdahale hakkını kullandığı anlaşıldığından müsned suçla ilgili olarak şüpheliler hakkında kamu adına
Kovuşturmaya yer olmadığına (karar verilmiştir.)"
27. Başvurucular anılan karara karşı Sincan 2. Ağır Ceza
Mahkemesine itirazda bulunmuşlardır. Mahkeme 26/2/2013 tarihli ve 2013/438
Değişik İş sayılı kararı ile Başsavcılığın kararının usul ve yasaya uygun
olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir.
28. Karar başvurucular vekiline 7/5/2013 tarihinde tebliğ
edilmiş ve başvurucular 6/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
29. Başvurucuların, Bakanlık görüşüne karşı verdikleri beyana ek
olarak gönderdikleri belgede Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 21/6/2012
tarihli iddianame ile başvurucular hakkında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet suçundan Ankara 26. Asliye
Ceza Mahkemesinde kamu davası açtığı anlaşılmıştır.
30. Yapılan yargılama sonunda Mahkeme 1/4/2014 tarihli ve
E.2012/932, K.2014/249 sayılı kararıyla başvurucuların çevreyi rahatsız edici
ve trafik akışını engelleyici davranışlarda bulunmadıkları, güvenlik
kuvvetlerinin görevini engelleyecek şekilde hareket etmedikleri gerekçesiyle beraatlerine karar vermiştir. Karar temyiz edilmeden
kesinleşmiştir.
B. İlgili Hukuk
31. 2911 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun
hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli
amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
32. Aynı Kanun’un 22. maddesi şöyledir:
“Genel yollar ile parklarda, mabetlerde, kamu
hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük
Millet Meclisine bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz ve
şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez.
Genel meydanlardaki toplantılarda, halkın ve
ulaşım araçlarının gelip geçmesini sağlamak üzere valilik ve kaymakamlıklarca
yapılacak düzenlemelere uyulması zorunludur.”
33. Aynı Kanun’un 32. maddesi şöyledir:
“(Değişik madde: 22/7/2010-6008 S.K/1.md.) Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine
katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse, altı
aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçu, toplantı ve
gösteri yürüyüşünü tertip edenlerin işlemesi halinde, bu fıkra hükmüne göre
verilecek ceza yarı oranında artırılarak hükmolunur.
İhtara ve zor kullanmaya rağmen kolluk
görevlilerine karşı cebir veya tehdit kullanılarak direnilmesi halinde, ayrıca
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun
265 inci maddesinde tanımlanan suçtan dolayı da cezaya hükmolunur.
23 üncü maddede yazılı hallerden biri gerçekleşmeden veya 24 üncü madde hükmü
yerine getirilmeden yetki sınırı aşılarak toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin
dağıtılması halinde, yukarıdaki fıkralarda yazılı fiilleri işleyenlere
verilecek cezalar, dörtte bire kadar indirilerek uygulanabileceği gibi, ceza
vermekten de vazgeçilebilir.”
34. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun 16. maddesi şöyledir:
“Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması
halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya
yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin
mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde
kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları
gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı
veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı
su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve
atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye
devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.
Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar
yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında
direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı
zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak
müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve
gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir
saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin
hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
Polis;
a) Meşru savunma hakkının kullanılması
kapsamında,
b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak
etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve
kıracak ölçüde,
c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla
getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde
şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,
silah kullanmaya yetkilidir.
Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında
silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde "dur" çağrısında
bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı
amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla
ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak
amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.
Polis, direnişi kırmak ya da yakalamak
amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla
saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye
karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş
edebilir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 17/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
36. Başvurucular 1/6/2012 tarihinde beraberlerindeki yirmi yedi
kişilik bir grup ile Başbakan’ın “kürtaj” ile ilgili açıklamalarını ve “kürtaj
yasağı” hakkında yapılması düşünülen yasal düzenlemeleri Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı ile görüşmek üzere gittikleri Bakanlık binası önünde
beklerken söz konusu görüşmenin sağlanamaması nedeniyle taleplerini iletmek ve
yetkililer ile görüşmek amacıyla TBMM binasına doğru hareket ettikleri sırada,
kolluk görevlileri tarafından engellendiklerini “orantısız güç kullanılarak”
gözaltına alındıklarını, gözaltına alınırken ve gözaltında bulundukları sırada
işkence, cinsel saldırı, tehdit ve sinkaflı sözlerle
hakarete maruz kaldıklarını, bu durumun adli tıp raporu ve ibraz ettikleri
cinsel saldırıya yönelik fotoğraf ile sabit olduğunu, görevli polisler hakkında
suç duyurusunda bulunmalarına ve şüphelileri teşhis edebileceklerini
belirtmelerine rağmen teşhis işleminin sağlanmayarak şüphelilerin ifadelerinin
alınmadığını, soruşturma aşamasında Savcılık tarafından delil olarak
değerlendirilen kamera kayıtlarının şüpheliler tarafından incelenerek
hazırlandığını, ayrıca kolluk kuvvetlerince sunulan kamera kayıtlarının sadece
Bakanlık önündeki protesto eylemlerini kapsadığını, gözaltı işlemleri sırasında
kamera kaydı yapılmadığını, diğer kayıtlar üzerinde ise şüpheliler tarafından
görüntü ayıklama işlemi yapıldığını, söz konusu hususların Savcılık tarafından
dikkate alınmayarak delil olarak kabul edildiğini ve böylece etkili soruşturma
yapılmayarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, bu karara
itiraz etmelerine rağmen sonuç alamadıklarını, bu nedenle Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 3., 6., 10., 11. ve 13. maddeleri ile bağlantılı olarak anayasal
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; soruşturmanın yeniden yapılması ve
toplam 30.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
37. Başvurucular, kürtajın yasaklanmasına yönelik Başbakan'ın
yaptığı açıklamayı protesto etmek ve konu ile ilgili Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı ile görüşmek talebiyle anılan Bakanlığın önünde toplanmışlar ve daha
sonra taleplerini etkili bir şekilde iletemediklerinden TBMM’ye doğru koşmaya
başlamışlardır. Bunun üzerine polisin başvurucular ve katılımcılara yaptığı
müdahalenin ve müdahale esnasında söylenen sözlerin insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını
ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir. Bu kapsamda başvurucuların şikâyeti
Anayasa’nın 17. ve 34. maddelerinde tanımlanan kötü muamele yasağı ile toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
38. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucuların şikâyeti ile
ilgili olarak görevi kötüye kullanma, hakaret ve tehdit suçlarından
kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir (bkz. § 26). Karara yapılan itiraz,
Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 16/4/2013 tarihinde reddedilmiştir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü esnasında meydana gelen müdahalelere ve sonucunda
ortaya çıkan yaralanmalara ilişkin olarak adli makamlara yapılacak şikâyetler,
bir bütün hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile kötü muamele yasağına
ilişkin bir başvuru olarak kabul edilmiş; başvuru yollarının Cumhuriyet
Başsavcılığının anılan kararı ile tüketildiği değerlendirilmiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No:
2013/3924, 6/1/2015, § 62). Bu kapsamda somut olayda başvuru, başvuru yolları
tüketildikten sonra süresinde yapılmıştır.
39. Başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında
tanımlanan insan haysiyetiyle bağdamayan muamele yasağının ve Anayasa’nın 34.
maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin başvurularının, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de
bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
a. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucular, kürtajın yasaklanmasına yönelik Başbakan'ın
yaptığı açıklamayı protesto ettikleri esnada polisin yaptığı müdahalenin ve
müdahale esnasında söylenen sözlerininsan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.
41. Bakanlık görüşünde, başvurucuların yaralanmasına ilişkin
olarak esas ve usul yönünden olmak üzere iki ayrı değerlendirme yapılmıştır.
Esas yönünden yapılan değerlendirmede olaya ilişkin görüntüler ve bilirkişi
raporu incelendiğinde eyleme katılan kişilerin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığına girmeye çalıştıkları ve bu arada güvenlik önlemleri alan polis ile
arbede yaşandığı, bu arbedede polislerin de yaralandığı belirtilmiştir. Öte
yandan başvurucuların, alınan sağlık raporlarına itiraz etmedikleri ve bu
bağlamda kelepçelerin sıkıldığına yönelik iddialarının somut bulgularla desteklenemediği
hatırlatılmıştır. Ayrıca başvurucu Özge Gizem Kartalkaya’nın
cinsel taciz edildiğine dair iddiaları açısından soruşturma dosyasında herhangi
bir adli işlem tesis edilmediği ifade edilmiştir.
42. Bakanlığın etkili bir soruşturma yürütülmediği iddiaları
yönünden yaptığı değerlendirmede, başvurucuların beyanlarının alındığı ve olay
görüntülerinin bilirkişi marifetiyle incelendiğini belirtilmiştir. Öte yandan
Bakanlık, şüphelilerin beyanlarının alınmadığını ve başvurucular tarafından
talep edilen teşhis işleminin de yapılmadığını tespit etmiştir.
43. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı verdikleri 29/4/2014
havale tarihli beyanlarında, yaralanmaların Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığına girmeye çalışırken olmadığını, bahse konu yaralanmaların eylemcilerin
TBMM’ye gitmek istemeleri üzerine gözaltına alındıkları esnada olduğunu
belirtmişlerdir. Kelepçelerin sıkılması konusuna yönelik olarak da başvurucular
raporlarda bu hususların mevcut olduğunu ileri sürmüşlerdir. Diğer taraftan
başvurucular, 2911 sayılı Kanun’a muhalefet suçundan haklarında açılan kamu
davasında da beraat ettiklerini hatırlatmışlardır. Ayrıca, soruşturmayı yürüten
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, şüphelileri teşhis ettirmeden, ifadelerini
almadan ve hakaret, tehdit ve cinsel taciz iddialarını yok sayacak şekilde
hiçbir araştırma yapmadan karar verdiği ifade edilmiştir. Başvurucular, polis
müdahalesinin kadınlara yönelik ayrımcılık temelindedeğerlendirilmesi
gerektiğini belirtmişlerdir.
44. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağına ilişkin
şikâyetlerin incelenmesinin, devletin negatif ve pozitif sorumluluğuna bağlı
olarak maddi ve usule ilişkin boyutlar bakımından ayrı ayrı ele alınması
gerekir. Bu nedenle başvurucuların somut olaydaki şikâyetleri, Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında devletin maddi ve usule ilişkin
yükümlülükleri açısından ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
45. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
46. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “İşkence Yasağı” kenar başlıklı 3. maddesi
şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur
kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz.”
47. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da
kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya
muameleye tabi tutulamayacağı belirtilmiştir (Cezmi
Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
48. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü; öncelikle kamu otoritelerinin,
bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında
belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden
olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı
gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
49. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki
etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir.
Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler
arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bu bağlamda, bir
muamele “işkence”, “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele kavramları ile
tanımlanabilmektedir (Bu kavramların kapsamlarının belirlenmesi için bkz. Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
22-24; Ali Rıza Özer ve diğerleri,
§ 76-80; Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 84-91).
50. Kötü muamele konusundaki iddialar, uygun delillerle
desteklenmelidir. (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Klaas/Almanya, B. No: 15473/89, 22/9/1993, § 30). İddia edilen
olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul şüpheden uzak
kanıtların varlığı gerekir (Tepe/Türkiye,
B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). Bu nitelikteki bir kanıt; yeterince ciddi,
açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden
de oluşabilir. (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. İrlanda/Birleşik Krallık, B. No: 5310/71,
18/1/1978, § 161; Labita/İtalya, B. No: 26772/95, 6/4/2000, §
121).
51. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin
aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal
etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem
taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki
saik de eklenebilir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Aksoy/Türkiye, B. No: 21987/93,
18/12/1996, § 64; Eğmez/Kıbrıs,
B. No: 30873/96, 21/12/2000, § 78; Krastanov/Bulgaristan, B. No: 50222/99, 30/9/2004, § 53). Ayrıca kötü
muamelenin, heyecanın ve duyguların yükseldiği bağlamda meydana gelip
gelmediğinin tespiti de (Eğmez/Kıbrıs,
§ 53; Selmouni/Fransa, B. No: 25803/94, 28/7/1999, §
104) dikkate alınması gereken diğer faktörlerdir.
52. Anayasa'nın 17. maddesi ve Sözleşme’nin 3. maddesi bir
yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak bu tür
bir güç sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmamak kaydıyla kullanılabilmektedir (Ivan Vasilev/Bulgaristan,
B. No: 48130/99, 12/4/2007, § 63). Ayrıca, kişinin kendi davranışından veya
tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu
neviden fiiller, prensip olarak Sözleşme’nin 3. maddesinde belirtilen yasağı
ihlal edecektir. Bu bağlamda AİHM, suçla mücadeleye özgü inkâr edilemez
zorlukların, bireylerin vücut dokunulmazlığı açısından sağlanacak korumaya
sınırlar koymasını haklı kılamayacağını belirtmektedir (Ribitsch/Avıısturya, B. No: 18896/91,
4/12/1995, § 38). Buna göre yakalama sırasında kötü muamele yapıldığı iddiaları
değerlendirilirken güç kullanmayı gerektiren bir durumun olup olmadığı ve
kullanılan gücün orantılı olup olmadığı gözetilmelidir.
53. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri
tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul
edilebilmektedir. Bu kapsamda, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı
gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı
fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece
kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir.
54. Somut olayda, başvurucuların insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele iddialarına konu yaralama, hakaret, tehdit ve cinsel taciz iddialarının
polisin gözaltına alma işlemi esnasında meydana gelen olaylarla ilgili olduğu
hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucular,
yaralanmalarına ilişkin olarak gözaltına alınırken hazırlanan rapora (bkz. §
19) ve Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğünün hazırladığı rapora (bkz. § 22) itiraz
etmemişlerdir. Başvurucuların kendilerine yönelik polisin hakaret, tehdit
içeren sözler söylemediğine ve cinsel tacizde bulunduğuna ilişkin olarak
iddialarını incelemeye değer kılacak herhangi bir delil ortaya koymamışlardır.
Dolayısıyla başvurucuların iddiaları, kötü muamele iddilarının
polisin başvurucuları gözaltına alması sırasında gerçekleştiğinin kabulü ve
maddi sonuçları açısından herhangi bir ihtilaf tespit edilemeyen olaylar
çerçevesinde incelenmiştir.
55. Başvurucuların içinde bulunduğu yirmi yedi kadın,
Başbakan’ın yaptığı açıklamaları protesto etmek için Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı önünde toplanmışlardır. Grup öncelikle Bakan ile görüşme talebinde
bulunmuştur. Bu talepleri karşılanmayınca Bakanlığa girmeye çalışan grup, polis
tarafından taşıdıkları kalkanlarla engellenmiştir. Bu esnada katılımcılar,
polise tekme ve tokatlarla vurmak suretiyle güvenlik önlemini aşmaya
çalışmışlardır. Mahkememizce izlenen kamera kayıtlarında, grubun birkaç kez
barikatı aşmaya çalıştığı ve bu esnada polise karşı şiddet uyguladığı tespit
edilmiştir. En son olarak grup Bakanlık binasının önündeki yola ve kaldırıma
oturmak suretiyle eylemine devam etmiştir.
56. Oturma eyleminde bulanan grup daha sonra aniden TBMM’ye
doğru koşmaya başlamıştır. Bunun üzerine polis gruba müdahale ederek yoğun
trafik akışının olduğu Atatürk Bulvarı önünde grubu çembere almıştır. Bu arada
başvurucu Gülşah Öztürk ile iki eylemci, Atatürk Bulvarı'nı trafiğe kapatmaya
çalışmaları üzerine polisler tarafından yoldan uzaklaştırılarak çember içine
alınan gruptaki diğer kişilerin yanına alınmışlardır. İzlenen kamera
kayıtlarında grubun TBMM’ye gitmekte ısrar etmeleri üzerine grupta bulunan
eylemciler teker teker bayan polis memurları tarafından gözaltına alınmaya
başlanmıştır. Polislerin gözaltına almaya başlamaları üzerine gruptaki kadınlar
birbirlerine kenetlenerek gözaltına alınmaya pasif olarak direnmeye
başlamıştır. Direnen eylemciler bayan polisler tarafından el ve ayaklarından
çekilerek veya taşınarak polis aracına alınmışlardır. Başvurucular, gözaltına
alınma esnasında uygulanan güç dışında bazı polislerin hakaret, tehdit ve
cinsel tacizde bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak buna ilişkin olarak kamera
kayıtlarında herhangi bir hususa rastlanmamıştır. Başvurucuların birbirini
doğrulayan beyanları dışında herhangi bir delil ortaya konulamamıştır.
57. Başvuru konusu olayda polisin zor kullanma yetkisini, başka
bir ifade ile güç kullanmasını gerektiren bir durum olup olmadığı değerlendirilirken
öncelikle başvurucuların olay esnasındaki tutumu esas alınmalıdır. Bu
değerlendirmede başvurucuların gözaltına alınmasının gerekip gerekmediği kötü
muamele yasağının incelemesi açısından önemli değildir. Nitekim tek başına
gözaltına alma kötü muamele yasağının ihlali olarak değerlendirilemez. Ancak
olayın şartları çerçevesinde gözaltına alınma kişinin konumu, gözaltına
alındığı yer ve zaman açısından bir kötü muamele oluşturabilir.
58. Başvurucuların TBMM’ye koşmaya başlamaları ve bu sırada bir
başvurucunun da içinde bulunduğu üç eylemcinin yoğun trafik akışı olan bir
bulvarı trafiğe kapatmaya çalışması, polisin kamu düzenini sağlamak için
eylemci grubu durdurması için gerekçe oluşturmuştur. Nitekim polis, grubu
çember içine alarak yolun trafiğe kapanmasını ve eylemcilerin kamu düzenini
bozucu hareketlerini engellemiştir. Daha sonra eylemcilerin TBMM’ye gitme
ısrarı ve önceki saldırgan davranışları gözaltına alınmalarına yol açmıştır.
Gözaltına alınırken eylemciler kenetlenerek gözaltına direnmek için pasif
direniş göstermişlerdir. Bu durumda polis, gözaltına alınmaya kenetlenerek
direnen kadınların direncini kırmak için güç kullanmak zorunda kalmıştır.
59. Öte yandan eylemcilerin kadın olduğu gözetilerek kadın
polisler tarafından eylemcilere güç kullanılmıştır. Kullanılan güç genel
itibariyle kenetlenmiş eylemcileri birbirinden ayırmak için el ve kollardan
tutarak çekme veya taşıma şeklinde gerçekleşmiştir. Başvurucuların alınan
doktor raporlarında birçok ekimoz ve sıyrıktan
bahsedilmiş ise de söz konusu yaraların el, kol ve diz bölgesinde olduğu
açıktır. Dolayısıyla adli tıp raporunda belirtilen yaraların, polisin
eylemcileri birbirinden ayırmak için güç kullanması sonucu ortaya çıkması
muhtemel yaralar ile uyumlu olduğu söylenebilir. Her ne kadar başvurucular,
kelepçelerin gereğinden fazla sıkılmak suretiyle polisin kötü muamelesinden
bahsetseler de soruşturma aşamasında hiçbir itiraza konu olmayan adli
raporlarda el bileklerine yönelik herhangi bir yaralamadan bahsedilmemiştir.
Aynı zamanda başvurucuların hiçbirisinde güç kullanma yöntemine aykırı olacak
şekilde kafa bölgesinde yaralanmaya rastlanmamıştır.Dolayısıyla
başvurucuların yaralanması ile ilgili olarak polisin kullandığı gücün
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlaline neden olacak şekilde
gereksiz ve ölçüsüz olduğu söylenemez.
60. Açıklanan nedenlerle başvuruculara yapılan müdahale ile
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının esas yönünden ihlal edilmediği sonucuna
varılmıştır.
61. Öte yandan Anayasa’nın 17. maddesinin maddi boyutunun
ihlaline ilişkin savunulabilir şikâyetlerin bulunmadığı yönünde varılan
tespitler göz önünde bulundurulduğunda (§§ 53-58), anılan maddenin usul
boyutuna ilişkin şikâyetler incelenebilecek nitelikte değildir (Benzer AİHM
kararları için bkz. Vefa Serdar/Türkiye,
B. No: 7309/04, 21/1/2015,§ 132; Stefan Povestca/Moldova
Cumhuriyeti (k.k.), B. No: 54791/10,
18/3/2014, §§ 39, 40; Dilan Azgın/Türkiye (k.k.), B.
No: 33062/03, 17/5/2011, § 60). Dolayısıyla başvurucuların Anayasa’nın 17.
maddesinin usulü boyutunun ihlaline ilişkin iddiaları ayrıca
değerlendirilmemiştir.
b. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme
Hakkının İhlaline İlişkin İddia
62. Bakanlık görüşünde AİHM’in,
Sözleşme’nin 11. maddesi kapsamındaki içtihatlarına atıfta bulunulmuş ve
başvurucuların barışçıl nitelikteki taleplerini dile getirmek için bir
gösteriye katıldıklarını ancak zaman içinde zor kullanarak Aile ve Sosyal
politikalar Bakanlığına girmeye çalıştıklarını belirtmiştir.
63. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı haklarında 2911 sayılı
Kanun’a muhalefet suçundan açılan kamu davasında beraat ettiklerini, polisin
yapılan eylemi engellemesinin hiçbir haklı ve yasal gerekçesi olmadığını, Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na girmekteki ısrarlarının değil, polisin
başvurucuları engellemesinin hak ihlali oluşturduğunu ifade etmişlerdir.
64. Anayasa’nın 34. maddesi şöyledir:
“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve
saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak,
milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve
genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve
kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda
gösterilir.”
65. Sözleşme’nin 11. maddesi şöyledir:
“1. Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek
kurma hakkına sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla
birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerir.
2. Bu hakların kullanılması, yasayla öngörülen
ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması,
kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar
dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz. Bu madde, silahlı kuvvetler, kolluk
kuvvetleri veya devlet idaresi mensuplarınca yukarda anılan haklarını
kullanılmasına meşru sınırlamalar getirilmesine engel değildir.”
66. Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı, bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve
başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır.
İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir. Toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde elzem olan farklı düşüncelerin
ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır. Bu
kapsamda, kendine özgü özerk işlevine ve uygulama alanına rağmen toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, ifade özgürlüğü kapsamında
değerlendirilmelidir. Dolayısıyla ifade özgürlüğünün siyasi ve kamu yararını
ilgilendiren konularda sınırlandırılmasının daha dar kapsamda olduğunun
düşünülmesi ve bu niteliğin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının
uygulamasında da gözetilmesi gerekir (Ali
Rıza Özer ve diğerleri, § 115).
67. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve ifade
özgürlüğü, demokratik toplumun en temel değerleri arasındadır. Demokrasinin
özünde açık bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücü yer almaktadır.
Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında
toplantı ve ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici
nitelikli radikal tedbirler, yetkililerin eylemlerde kullanılan ifadeler ve
bakış açılarını şaşırtıcı ve kabul edilemez olarak değerlendirdiği ya da
eylemlerin yasadışı olduğu durumlarda dahi, demokrasiye zarar vermektedir.
Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden
ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin,
toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla kendisini ifade edebilmesi imkânı
sunulmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri,
§ 117).
68. Anayasa’nın 34. maddesi fikirlerin silahsız ve saldırısız,
başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Kolektif bir
şekilde kullanılan bu hak, düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti
dışlayan yöntemlerle düşünceleri açıklama imkânı vermektedir. Şiddet kullanma
niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl
toplanma kavramı dışındadır. Bu kapsamda toplanma hakkının amacı şiddete
karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin
haklarının korunmasıdır. Bunun dışında toplantının veya gösteri yürüyüşünün hangi
amaçla yapıldığının bir önemi yoktur (Ali
Rıza Özer ve diğerleri, § 118).
69. Toplanma hakkının barışçıl niteliği genel olarak bir bütün
hâlinde değerlendirilerek ortaya konulmalıdır. Bir toplantı ve gösteri
yürüyüşünün yasadışı olması veya yasalara aykırı olarak düzenlenmesi de tek
başına toplantı veya yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz.
Dolayısıyla halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın
akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve düşmanca tepkilere yol
açabileceği açıktır. Bu durumların varlığı toplantı hakkının ihlal edilmesini
haklı gösteremez (Ali Rıza Özer ve diğerleri,
§ 119).
70. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrası, bazı durumlarda
toplanma hakkının sınırlandırılabileceğini kabul etmiştir. Aynı şekilde
Sözleşme’nin 11. maddesinin ikinci fıkrasında da sınırlama nedenleri
öngörülmüştür. Bu kapsamda toplantı hakkına getirilecek her türlü sınırlamanın
Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca kanunla düzenlenmesi ön şarttır. Kanunun
öngördüğü durumlarda dahi bu hakka müdahalenin meşru amaçlar çerçevesinde
olması gerekmektedir. Meşru amaçlar, 34. maddede “milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın
ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması”
olarak belirtilmiştir. Sözleşme’de de benzer bir
şekilde düzenleme yapılmıştır. Meşru amaçlar çerçevesinde kanun ile yapılacak
sınırlamalar dahi Anayasa’nın 13. maddesi gereğince “Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine” aykırı olamaz.
Dolayısıyla toplantı hakkına müdahale demokratik toplum için gereklilik arz
etmelidir. En son olarak da müdahale meşru amaçları gerçekleştirmek için ölçülü
olmak zorundadır.
i. Müdahalenin Varlığı
71. Başvurucuların, katıldıkları protesto gösteri sonrası
TBMM'ye yürümek istemeleri üzerine gözaltına alınmalarının ve bu şekilde
polisin müdahalesi ile protesto eylemine son verilmesinin toplantı hakkına
yönelik bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
72. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve
Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa'nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın
Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa'nın ilgili
maddesinde belirtilen nedenlere dayanma, kanunlar tarafından öngörülme,Anayasa'nın sözüne ve
ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyet'in gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
Kanunilik
73. Başvuru konusu eylemde müdahalenin yasal dayanağı 2559
sayılı Kanun’un 16. maddesi ve 2911 sayılı Kanun’un 22. maddeleridir. 2559
sayılı Kanun’un 16. maddesinde polisin hangi durumlarda zor ve silah
kullanabileceği ve bunun hangi ölçüde olacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda
polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması hâlinde, bu direnişi kırmak
amacıyla ve ölçülü olarak zor kullanmaya yetkilidir. Bu yetki sadece polisin
direnen kişilere karşı bedenî kuvvet kullanmasını değil, maddi güç kapsamında
kelepçe gibi bazı araçların da kullanılmasını içerir. Dolayısıyla Anayasa’nın
34. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında toplanma hakkının sınırlandırılmasında
ve müdahale usulünde izlenecek hususlarda gerekli yasal düzenlemeler
yapılmıştır. Bu sebepletoplanma hakkına müdahalenin “kanunilik” unsuru mevcuttur.
Meşru Amaç
74. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne yapılan bir müdahalenin meşru
olabilmesi için o müdahalenin Anayasa’nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında
belirtilen “milli güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak
ve özgürlüklerinin korunması” amaçlarına yönelik olması gerekir.
75. Kamera kayıtları ve polis tarafından tutulan tutanaklar
incelendiğinde eyleme yönelik müdahalenin amacının kamu düzeninin bozulmasını
engellemeye yönelik olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle polisin yaptığı başvurucuların
gözaltına alınması şeklinde gerçekleşen müdahalenin, Anayasa’nın 34. maddesi
gereğince meşru bir amaç taşıdığı kabul edilmelidir.
Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve
Ölçülülük
76. Başvurucuların toplanma hakkını kullanmasına müdahale
edilmesinin “demokratik bir toplumda gerekli”
olup olmadığı hususunda öncelikle belirtilmesi gereken siyasilerin, hükümetin
genel politikaları ile ilgili yaptıkları açıklamalarda bireyleri doğrudan
ilgilendiren görüşlere karşı tepkilerini barışçıl yöntemlerle ortaya koymaları
çoğulcu demokrasilerin karakteristik özelliğidir (bkz. § 70). Bu kapsamda
siyasi konulardaki fikir ayrılıklarında azınlık veya muhalif düşüncelerin
kendini ifade edebilmesine imkân tanınması devletlerin pozitif yükümlülüğüdür
(bkz. § 71). Devletin, barışçıl amaçlarla yapılan toplantı düzenleme ve
toplantıya katılma özgürlüğünü korumakla kalmaması, ayrıca bu hakkın
kullanımını engelleyen makul olmayan dolaylı sınırlamalar koymaması da
gerekmektedir.
77. Başvurucuların içinde bulunduğu grup, Başbakan'ın olay
tarihindeki "kürtaj" ile ilgili açıklamalarını protesto etmek için
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın ek binası önünde bir araya
gelmişlerdir. Bu bağlamda başvurucu kadınların "kürtaj" ile ilgili
olarak Başbakan'ın açıklamalarına yönelik olarak endişelerini veya muhalif
fikirlerini toplu olarak ifade etme çabası demokratik bir toplumda saygı ile
karşılanmalıdır. Dolayısıyla bu gibi durumlarda devletin daha sabırlı ve
hoşgörülü bir tutum takınması beklenmelidir.
78. Eylemciler, endişelerini ve itirazlarını dile getirmek üzere
öncelikle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ile görüşmek istemişlerdir. Anılan
talep Bakan'ın yurtdışında olması nedeniyle kabul görmemiştir. Bunun üzerine
eylemciler Bakanlığa girmek istemişler ancak güvenlik önlemleri alan polis
tarafından eylemciler engellenmiştir. Polis, eylemcilerin Bakanlık binasına
girmesini engellemeyi ellerindeki kalkanlarla oluşturdukları barikat ile
sağlamıştır. Eylemciler, polise ve ellerindeki kalkanlara yönelik tekme ve
yumruklarla vurarak barikatı aşmaya çalışmışlardır. Eylemcilerin saldırgan
hareketlerine rağmen polis, herhangi bir müdahalede bulunmamış sadece
kalkanlarla eylemcileri iterek binaya girmelerine izin vermemiştir. Daha sonra
eylemciler yanlarında getirdikleri dövizleri açmışlar ve slogan atarak
protestolarına devam etmişlerdir. Bu esnada eylemciler Bakanlık binasının
önündeki yolu da trafiğe kapatarak oturma eylemi yapmışlardır.
79. Protestonun devam etmesi üzerine Bakanlık Müsteşar
Yardımcısı eylemcilerin taleplerini dinlemek istemiş ancak eylemciler Müsteşar
Yardımcısı'nın erkek olması nedeniyle görüşmek istememişlerdir. Bu sırada
eylemciler yine binaya girmeye çalışmışlar ve polis tarafından
engellenmişlerdir. Bakanlıkta görevli Eğitim ve Yayınlar Daire Başkanı
eylemcilerin yanına gelerek konu ile ilgili görüşebileceğini ve mesajlarını
Bakan'a iletebileceğini ifade etmiştir. Yapılan görüşmede, izlenen kamera
kayıtlarına göre Daire Başkanı, eylemcilerin iletmek istediği mesajı anladığını
ve bunu Bakan'a ileteceğini belirtmiştir. Buna rağmen eylemciler, Başbakan'ın
açıklamaları ile ilgili olarak Daire Başkanı'ndan özür dilemesini ısrarla talep
etmişlerdir. Özür dilememesi hâlinde kendi görevlerini yapacaklarını
belirtmişlerdir. Daire Başkanı'nın özür dileyemeyeceğini beyan etmesi üzerine
eylemciler tekrar Bakanlık binasına girmeye çalışmışlar ve polis tarafından
engellenmişlerdir.
80. Eylemcilerin barikatı aşıp binaya girmeye çalışmaları
esnasında polis eylemcilerin binaya girmesini kalkanlarla engelleme dışında bir
müdahalede bulunmamıştır. Aksine eylemciler saldırgan tavırlarla polislere
tekme ve yumruk vurarak güvenlik önlemini aşıp binaya girmeye çalışmışlardır.
En son engellemeden sonra eylemciler oturma eylemine başlamışlardır. Yukarıda
anlatılan olaylar yaklaşık bir buçuk saat sürmüştür.
81. Oturma eylemine birden son veren eylemciler, TBMM'ye doğru
koşmaya başlamışlardır. Bu sırada aralarında başvurucu Gülşah Öztürk'ün de
bulunduğu üç kadın yoğun trafik akışı olan Atatürk Bulvarı'nı oturmak suretiyle
kapatmaya çalışmış ancak polisin müdahalesi ile engellenmişlerdir. Ayrıca
polis, tüm eylemcileri bir çember içine alarak TBMM'ye gitmelerini
engellemiştir. Eylemcilerin protestoya devam etmek istemeleri ve saldırgan
tutumları nedeniyle eylemciler gözaltına alınmaya başlamıştır.
82. Eylemciler, kadın polisler marifetiyle teker teker gözaltına
alınmıştır. Birbirlerine kenetlenen ve gözaltına direnen eylemcileri polis
çekme ve taşıma yoluyla kontrol altına almıştır. Başvurucularda bu esnada
oluşan yaraların da olayın şartları çerçevesinde polise karşı direnmeleri ile
ölçülü olduğu değerlendirilmiştir (bkz. § 59).
83. İzlenen kamera kayıtlarına göre eylemcilerin gözaltına
alınmasına kadar geçen süreçte, polisin sabırlı ve hoşgörülü davranmadığına
yönelik herhangi bir emareye rastlanmamıştır. Aksine eylemcilerin saldırgan
tutumuna dahi tolerans gösterilmiştir. Öte yandan eylemciler, Bakanlık binasına
girmeye çalışarak ve polis barikatını aşmak için tekme ve yumruklarla
saldırarak barışçıl amaçlı gösteri ile bağdaşmayacak davranışlar sergilemişlerdir.
Bakanlık çalışanları da eylemcilerle görüşerek protesto ile ulaşılması
hedeflenen endişelerini ve muhalif görüşleri iletme çabasına destek
olmuşlardır. Eylemcilerin, Bakanlık binası önündeki yolu kapatmaları da
herhangi bir müdahale ile karşılanmamıştır. Böylelikle başvurucular,
görüşlerini ifade etme olanağı bulmuşlardır. Taleplerini ilgililere iletmişler
ve döviz açmışlardır. Hatta belli bir süre Bakanlık önündeki caddede trafiği
kapatmalarına da müsaade edilmiştir. Dolayısıyla başvurucuların, barışçıl
toplantı ve gösteri düzenleme haklarını kullanmaları için beklenmesi makul olan
sabır ve hoşgörünün gösterilmediği ve başvuruculara endişelerini ve muhalif
görüşlerini dile getirme fırsatı verilmediği, Anayasa’nın 34. maddesinde
düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanamadıkları ya
da yapılan müdahalelerle bu hakkın etkisiz olabilecek şekilde sınırlandırıldığı
söylenemez.
84. Öte yandan başvurucuların gözaltına alınması kararının,
temel olarak eylemcilerin Bakanlık binasına girmeye çalışmaları ve bu esnada
saldırıda bulunmaları şeklinde eylemin taşkınlığa dönüşmesine dair somut
işaretler ve eylemcilerin protesto gösterisini amacını aşan bir şekilde kamu
düzenini bozacak nitelikte trafik akışının yoğun olduğu Atatürk Bulvarı'nı
kapatmaya çalışmaları üzerine verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda güvenlik ve
kamu düzeninin aşırı bozulma riskinin olup olmadığını değerlendirme yetkisi
polise aittir. Nitekim polis, başvurucuların TBMM istikametine koşmaya
başlamalarına ve aralarında başvurucu Gülşah Öztürk'ün de bulunduğu üç kadının
Atatürk Bulvarı'nı kapatmaya çalışmalarına kadar eylemcilere müdahale
etmemiştir. Bu kapsamda polisin gözaltına alma kararının da somut olayda
başvurucuların barışçıl protestonun amacını aşacak şekilde sergiledikleri
davranışlardan kaynaklandığı ve böylelikle Anayasa’nın 34. maddesinde
düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanmalarını
engellediği söylenemez. Bununla birlikte gözaltı süresinin yaklaşık yedi saat
sürmesi de bu değerlendirmede esas alınmıştır.
85. Başvurucular gözaltına alınırken polisin, oldukça sabırlı
bir şekilde ve eylemcileri sadece çekme ve taşıma ile gözaltına aldığı
belirlenmiştir. Bu bağlamda toplantı hakkını ihlal edecek bir muamelenin olduğu
da söylenemez. Başvuruculara karşı açılan kamu davası da beraat ile
sonuçlanmıştır. Bu bağlamda yapılan protesto eylemi nedeniyle başvuruculara
herhangi bir ceza da verilmemiştir.
86. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence
altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerin başvurucuların üzerinde BIRAKILMASINA
17/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.