TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASAN KULAKCI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9572)
|
|
Karar Tarihi: 17/2/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Kamil KAYA
|
Basvurucu
|
:
|
Hasan
KULAKCI
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Atıf TURAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tapu iptali ve tescil davasının reddine karar
verilmesine rağmen davada kendini vekille temsil ettiren davalı lehine vekâlet
ücretine hükmedilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/12/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 11. Asliye
Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel
teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 22/4/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 10/11/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 9/12/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2.
maddesinin (B) bendi gereğince yapılan uygulama sonucunda Hazine adına tespit
ve tescili yapılan, tapu kaydının beyanlar hanesinde başvurucu adına zilyetlik
şerhi düşülen taşınmazın tapu kaydındaki bu şerhin iptali istemiyle başvurucu
ve Hazine aleyhine Sultanbeyli 1. (İstanbul Anadolu 5.) Asliye Hukuk
Mahkemesinde (Mahkeme) tapu iptali ve tescil davası açılmıştır.
8. Mahkeme 4/5/2012 tarihli ve E.2010/1637, K.2012/853 sayılı
karar ile dava konusu taşınmazda 6831 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (B) bendi
gereğince uygulama yapılmadığından davanın reddine karar vermiştir.
9. Anılan kararda yargılama giderlerinin davacı üzerinde
bırakılmasına karar verilmiş ancak kendilerini vekille temsil ettiren davalılar
Hazine ve başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmedilmemiştir. Kararın
gerekçesinde “davacının yanılarak bu davayı
açtığı ve davada haklı çıkma durumu söz konusu olmadığından” hazine
lehine vekâlet ücreti takdir edilmediği belirtilmiştir. Gerekçeli kararın
ilgili kısmı şöyledir:
“Yargılama sırasında yapılan keşifte davacıdan
dava konusu taşınmazı göstermesi istenmiş, fen bilirkişi[si] keşifte alınan
beyanında davacının dava konusu ettiği yerin Mimar Sinan Mah. 106 ada 49 nolu parsel olmadığı[nı], 1156 nolu hazine parseli içinde olduğunu belirtmiştir. Nitekim
fen bilirkişi[si] ayrıntılı rapor ve krokisinde davacının dava konusu ettiği
yerin 2/B uygulama alanı içerisinde kalmadığı[nı],
Sultanbeyli 1156 nolu parselin hudutları dahilinde
kaldığını beyan etmiştir.
Mahkememizin başka dosyalarında da davacı
gerçek kişiler tarafından açılan davalarda dava konusu ettikleri yerler 1156 nolu parsel içinde kaldığı belirlenmiş, bu parselle ilgili
Kadastro Müdürlüğünden gelen yazı cevaplarında dava konusu taşınmazda müker[r]er
kadastro olduğundan bu parsellerin binmeli olması nedeni ile 2/B tespit
çalışmalarının yapılamadığı belirt[il]miştir.
Davacının talebinin, dava dilekçesi
içeriğinden, 2/B madde uygulaması nedeni ile hazine adına tespiti yapılan
taşınmazların beyanlar hanesindeki zilyedlik şerhine
yönelik olarak açılmış tapu iptal ve tesçil davası
olduğu anlaşılmaktadır.
Dava konusu taşınmazda 2/B maddesi uygulaması
yapılmadığından davanın reddine karar verilmiştir.
Gerçek kişilerin 2/B maddesi uygulamasına
yönelik olarak zilyedlik şerhine yönelik dava
açtıkları, bir kısım davacıların da kendilerine ait taşınmazlarda 2/B maddesi
tespit çalışmaları yapılmamasına rağmen Sultanbeyli ilçesinde bu şekilde
açılmış bir çok dava olduğu, davacı yanlışlıkla ve
yanılarak bu davayı açmış olduğundan ve davada haklı çıkma durumu söz konusu
olmadığından davalı Hazine lehine vekâlet ücretine hükmedilmemiştir.”
10. Başvurucu, lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği
gerekçesiyle bu kararı temyiz etmiş; Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 7/2/2013
tarihli ve E.2013/101, K.2013/656 sayılı ilamı ile söz konusu kararı onamıştır.
Onama ilamı şöyledir:
“Kullanım kadastrosu sırasında Mimarsinan Mahallesi çalışma alanında bulunan 106 ada 49
parsel sayılı 207,41 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, beyanlar hanesine 6831
sayılı Yasa’nın 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırları dışına
çıkarıldığı ve 13 yıldan bu yana Yahya oğlu Hasan Kulakçı kullanımında olduğu
şerhi verilerek bahçe niteliği ile Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir.
Davacı U.K., taşınmazın kendi kullanımında olduğunu belirterek adına zilyetlik
şerhi verilmesi için dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın
reddine karar verilmiş; hüküm, davalı Hasan Kulakçı vekili tarafından vekâlet
ücreti ve yargılama gideri yönünden temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle
yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmamasına göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya
uygun olan hükmün ONANMASINA ... karar verildi.”
11. Başvurucunun aynı gerekçeye dayanan karar düzeltme istemi, Dairenin
23/9/2013 tarihli ve E.2013/10398, K.2013/8705 sayılı kararı ile
reddedilmiştir.
12. Nihai karar başvurucuya 18/11/2013 tarihindetebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucu 12/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 323. maddesi şöyledir:
“(1) Yargılama giderleri şunlardır:
...
ğ)
Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.
...”
15. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm
verilen taraftan alınmasına karar verilir.”
16. 6100 sayılı Kanun’un 332. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedilir.”
17. Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 3/4/2015 tarihli ve
E.2014/21922, K.2015/3242 sayılı ilamı şöyledir:
“Kullanım kadastrosu sırasında E. Köyü çalışma alanında bulunan ...
taşınmaz, kadastro tutanağının beyanlar hanesine, 6831 sayılı Yasa’nın 2/B
maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkarıldığı ve ... fiili kullanımında
bulunduğu şerhi yazılarak tarla vasfıyla Hazine adına tespit edilmiştir.
Davacılar ..., taşınmazın kendi fiili kullanımlarında bulunduğu iddiasına
dayanarak dava açmışlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine
çekişmeli taşınmazın tespit gibi tesciline karar verilmiş; hüküm, davacılar
vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararda
yazılı gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmamasına göre, davacılar vekilinin sair temyiz itirazları yerinde
değildir. Ancak, ret sebebi ortak olan ve kendilerini vekille temsil ettiren
davalılar lehine tek vekâlet ücreti verilmesi gerekirken Avukatlık Asgari Ücret
Tarifesinin 3/2. maddesine aykırı olacak şekilde ayrı ayrı vekâlet ücretine
karar verilmesi isabetsiz olduğu gibi davalı Hazine kendisini vekille temsil
ettirmediği halde Hazine lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi de doğru olmamıştır... ”
18. Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 3/4/2015tarihli ve
E.2014/21806, K.2015/3240 sayılı ilamı şöyledir:
“Kullanım kadastrosu sırasında ... Köyü çalışma alanında bulunan ...
taşınmazlar, kadastro tutanağının beyanlar hanesine, 6831 sayılı Yasa’nın 2/B
maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkarıldığı ve Mustafa T. ile Mehmet
T.nin fiili kullanımında bulunduğu şerhi yazılarak tarla vasfıyla Hazine adına
tespit edilmiştir. Davacılar ... taşınmazların müşterek muristen intikal ettiği
ve tüm mirasçıların hak sahibi olduğu iddiasına dayanarak ayrı ayrı dava
açmışlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine, çekişmeli
taşınmazların tespit gibi tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Mehmet T.
vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle
yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmamasına ve temyiz edenin sıfatına göre davalı vekilinin sair temyiz
itirazları yerinde değildir. Ancak davanın reddine karar verildiğine ve davalı
Mehmet T. de yargılama sırasında kendisini vekille temsil ettirdiğine göre
davalı Mehmet T. lehine vekâlet ücreti takdiri gerekirken bu hususta hüküm
kurulmaması isabetsiz olup ... hükmün vekâlet ücreti yönünden BOZULMASINA
...karar verildi.”
19. Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 13/9/2012tarihli ve
E.2012/4669, K.2012/6625 sayılı ilamı şöyledir:
“Kullanım kadastrosu sırasında ... taşınmazbeyanlar
hanesine6831 sayılı Yasa’nın 2/B maddesigereğince
orman sınırlarıdışına çıkarıldığı ve Z.Y.A.nın kullanımında olduğu
şerhi verilerek bahçe niteliği ile Hazine adına tespit edilmiştir. Davacı ...,
taşınmazda davalının kullanımı olmadığını ileri sürerekzilyetlik
şerhinin iptali istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda
taşınmazın tespit gibi tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine vekili
tarafından temyiz edilmiştir.
Kararın
mahiyeti itibari ile davalı Hazine lehine vekâlet ücreti verilmesi gerekirken
bu husus göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup davalı
Hazine vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü
ile hükmün BOZULMASINA ... karar verildi.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 17/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının
reddine karar verildiğini ancak davada vekille temsil edilmesine rağmen lehine
vekâlet ücretine hükmedilmediğini, bu şekildeki uygulama nedeniyle yargılamada
eşit konumda olduğu davacı ile aralarında eşitsizlik yaratıldığını belirterek
Anayasa’nın 2., 10. ve 36. maddelerinde düzenlenen hukuk devleti ve eşitlik
ilkeleri ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; lehine
hükmedilmeyen vekâlet ücreti ile temyiz ve karar düzeltme aşamalarında yaptığı
yargılama giderlerinin tazmini talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkı ve gerekçeli karar hakkı yönünden
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
23. Başvurucu, yargılama sonunda haklı çıktığı davada vekille
temsil edilmesine rağmen lehine vekâlet ücretine hükmedilmediğini belirterek
anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir.”
26. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da
cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan,
kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul
bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına
sahiptir.”
28. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşmenin
lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi
ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
29. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de maddenin (1)
numaralı fıkrasındaki “herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, ... bir mahkeme tarafından davasının
... görülmesini istemek hakkı...” ifadeleri çerçevesinde ve hakkın
doğası gereği adil yargılanma hakkının mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının
kabulü gerekir.
30. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını
önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebilir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
31. Vekâlet ücreti, davayı vekille takip eden ve davası kabul
edilen kişi lehine hükmedilen bir ücrettir.Dava
aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret
yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§ 38).
32. AİHM, başvuranların aleyhine hükmedilen yargılama
giderlerinin yanında devletin taraf olduğu davalarda başvuranların lehlerine
hükmedilmeyen yargılama giderlerini de mahkemeye erişim hakkı kapsamında
değerlendirebilmektedir (Stankiewicz/Polonya, B. No: 46917/99, 6/4/2006, §§
60, 61). Söz konusu davada, savcılığın bir özel hukuk davasında hukuk düzenini
ya da kamu yararını korumak amacıyla davaya müdahalesi hâlinde devlet lehine ya
da aleyhine yargılama giderlerine hükmedilemeyeceğine ilişkin usul yasası
hükmünün uygulanması incelenmiştir. Davanın savcılık makamı tarafından
açılmasına karşın davayı kazanan başvuran lehine yargılama giderlerine
hükmedilmemesi nedeniyle davanın karmaşıklığı, davacının avukatla temsilinin
gerekliliği, devletin yargılama giderlerinin gereksiz şekilde yüksek
tutulduğuna ilişkin bir kanıtlamasının söz konusu olmadığı ve profesyonel
hukuki yardım masraflarının karşı tarafa yükletilmediği hususlarına vurgu
yapılarak mahkemeye erişim hakkının ihlaline karar verilmiştir (Stankiewicz/Polonya, §§ 63-76).
33. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek
sınırlandırmaların; hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru
bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması, başvurucu üzerinde ağır bir yük
oluşturmaması gerekir (Serkan Acar,
§ 38).
34. Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür
giderler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz
başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin
gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi
amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin
kapsamını belirlemek, kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen
yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede
zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, § 39).
35. Adil yargılanma hakkının kapsamındaki haklardan biri olan
gerekçeli karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemelerin
uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule
ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan
gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve
denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).
36. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma
olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem
tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi
hakkında bilgi sahibi olunmaması,kanun
yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme
kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi
zorunludur (Tahir Gökatalay,
B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 66).
37. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin
ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmalıdır (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. García Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 26).
Ancak başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de
tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvuruları ile başvurucuların
usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz
incelemesinde tartışılmaması, gerekçeli karar hakkının ihlali olarak
görülebilir (Faik Gümüş, B. No:
2012/603, 20/2/2014, § 49).
38. Başvuruya konu davada, 6831 sayılı Kanun’un 2. maddesinin
(B) bendi gereğince yapılan uygulama sonucunda Hazine adına tespit ve tescili
yapılan, parsel tutanağının beyanlar hanesinde başvurucu adına zilyetlik şerhi
düşülen taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesindeki zilyetlik şerhinin iptali
istemiyle başvurucu ve Hazine aleyhine tapu iptali ve tescil davası açılmıştır.
Mahkeme 4/5/2012 tarihlikarar ile dava konusu
taşınmazda 6831 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (B) bendi gereğince uygulama
yapılmadığından davanın reddine karar vermiştir.
39. Mahkeme davayı esastan sonuçlandırarak yargılama
giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar vermiş ancak davada vekille
temsil edilen davalılar, Hazine ve başvurucu lehine vekâlet ücretine
hükmetmemiştir. Söz konusu kararın gerekçesinde “davacının yanılarak bu davayı açtığı ve davada haklı çıkma durumu söz
konusu olmadığı” gerekçesiyle hazine lehine vekâlet ücreti takdir
edilmediği belirtilmiş ancak başvurucu lehine hangi gerekçeyle vekâlet ücretine
hükmedilmediği konusunda kısa karar ve gerekçeli kararda herhangi bir
açıklamaya yer verilmediği görülmüştür (bkz. § 9).
40. Başvurucu, lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği
gerekçesiyle bu kararı temyiz etmiş; Yargıtay 16. Hukuk Dairesi, başvurucunun
temyiz itirazları ile ilgili değerlendirme yapmadan 7/2/2013 tarihli ilamı ile
söz konusu kararı onamıştır (bkz. § 10). Başvurucunun aynı gerekçeye dayalı
karar düzeltme istemi de Daire tarafından reddedilmiştir.
41. 6100 sayılı Kanun’un 323. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak
vekâlet ücretinin yargılama giderlerinden olduğu düzenlenmiş; 332. maddede ise
yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedileceği belirtilmiştir. Öte yandan
anılan Kanun’un 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kanunda yazılı hâller
dışında yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar
verileceği hüküm altına alınmıştır.
42. Vekâlet ücreti yargılama gideri olup bununla, davacı veya
davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım karşılığında avukata
ödedikleri ücretin telafisi amaçlanmaktadır. Bu nedenle kendisini avukatla
temsil ettiren kişinin o davada haklı çıkması durumunda bu kişi lehine vekâlet
ücretine hükmedilmesi gerekmektedir. Haklı çıkan taraf lehine hükmedilecek
vekâlet ücretinin miktarı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne
(AAÜT) göre belirlenmektedir (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
43. Hukuk yargılamalarında uygulanan ve AİHM kararlarında da
geçen “Kaybeden öder.” ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre
kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme
masraflarına hükmedilmesine ilişkin düzenlemeleri ifade eder (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793,
18/9/2014, § 50).
44. Yargıtay 16. Hukuk Dairesi de başvuruya konu kullanım
kadastrosuna ilişkin davalarda yargılama giderlerinden aleyhine hüküm verilen
tarafın sorumlu tutulması gerektiğini istikrar kazanmış kararlarında
belirtmektedir. Dairenin istikrarlı içtihadının, bu tür davaların reddine karar
verilmesi hâlinde davalı Hazine, kurum ve ilgili şahıslar lehine maktu vekâlet
ücretine hükmedilmesi gerektiği yönünde olduğu anlaşılmaktadır (bkz. §§ 17-19).
45. Bu durumda 6100 sayılı Kanun ve yerleşik içtihatlara göre
mahkemelerin yargılama giderleri kapsamında hükmettikleri vekâlet ücretinin,
taraflar lehine bir hak ya da aleyhine bir yükümlülük doğurduğu
anlaşılmaktadır.
46. Somut olayda, başvurucu aleyhine açılan tapu iptali ve
tescil davası esastan sonuçlandırılarak davanın reddine karar verilmiştir. Bu
durumda davada vekille temsil edilen ve dava lehine sonuçlanan davalı
başvurucuya vekâlet ücreti ödenmesine hükmedilmesinin gerekliliğine ilişkin
yasal düzenleme ve Yargıtay içtihatlarının mevcut olduğu açıktır. Buna rağmen
somut davada Mahkeme, davanın reddine ve yargılama giderlerinin davacı üzerinde
bırakılmasınakarar vermiş ancak davalı lehine vekâlet
ücretine hükmetmemiştir.
47. Mahkeme, gerekçeli kararında diğer davalı hazine lehine
vekâlet ücretine hükmedilmemesinin gerekçesini göstermiş ancak başvurucu lehine
neden vekâlet ücretine hükmedilmediği konusunda bir gerekçe ortaya koymamıştır.
Öte yandan gerekçeli kararda, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen
taraftan alınmasına karar verileceğine ilişkin genel kuralın istisnası
olabilecek ilgili kanunlarda yazılı hâllerin olayda mevcut olduğu veya davanın
açılmasına başvurucunun sebep olduğu ya da davacıyı kendisine karşı dava açması
için yanılttığına dair bir açıklamaya da yer verilmemiştir. Başvurucunun dava
sonunda lehine vekâlet ücreti ödenmesi gerektiğine ilişkin temyiz başvurusunu
inceleyen Yargıtay ilgili Dairesi de başvurucunun açık cevap verilmesi gereken
usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetiyle ilgili bir
değerlendirme yapmadan hükmü onamıştır.
48. Sonuç itibarıyla yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince
başvurucu haklı görülerek davanın reddine karar verilmiş ve bu karar, Yargıtay
ilgili Dairesince onanmış ise de davada kendini vekille temsil eden ve bu
sebeple vekiline ücret ödemek durumunda kalan başvurucu lehine vekâlet ücretine
hükmedilmemesi başvurucu açısından Mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir
başka ifadeyle Mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren bir uygulama
olarak değerlendirilmiştir.
49. Başvuruya konu yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde
başvurucuyla ilgisi olmayan bir taşınmazla ilgili başvurucuya ait parsel
bilgileri belirtilerek açılan dava nedeniyle başvurucunun bir avukat
yardımından faydalanmak zorunda kaldığı, yapılan yargılama sonunda davanın
hatalı parsel hakkında açıldığı tespit edilerek davanın reddine karar
verildiği; dava, başvurucu lehine sonuçlandığı hâlde İlk Derece Mahkemesince
anılan açık kanuni düzenlemeler ve içtihatlar karşısında gerekçesi
belirtilmeden başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmedilmediği, vekâlet
ücretine hasren yapılan temyiz başvurusunda
başvurucunun açık cevap verilmesi gereken somut şikâyeti tartışılmadan kararın
onandığı dikkate alındığında başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında
mahkemeye erişim hakkı ile gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
52. Başvurucu, İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılamada
lehine hükmedilmeyen vekâlet ücreti ile temyiz ve karar düzeltme aşamalarında
yaptığı yargılama giderlerinin tazmini talebinde bulunmuştur.
53. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
54. Adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 5.
Asliye Hukuk Mahkemesi gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. İhlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar
verildiğinden başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve
1.800,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul Anadolu 5. Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini
takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
17/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.