logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(C.D. [1.B.], B. No: 2013/394, 6/3/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

C.D. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/394)

 

Karar Tarihi: 6/3/2014


 

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

 

Başkan                       : Serruh KALELİ

Üyeler                        : Burhan ÜSTÜN

                                      Nuri NECİPOĞLU

                                      Hicabi DURSUN

                                      Erdal TERCAN

Raportör                    : Özcan ÖZBEY

Başvurucu                 : C.D.

Vekili                          : Av. Abdulkerim YENİL

 

I.        BAŞVURUNUN KONUSU

1.       Başvurucu, “çocukların cinsel istismarı” suçundan yargılandığı dosyada, emniyette işkence ve kötü muamele gördüğü için ifadesinde suçu kabul ettiğini, maruz kaldığı bu durumu Cumhuriyet Savcılığı, Mahkeme ve temyiz aşamasında Yargıtayda da iddia etmesine rağmen buna ilişkin hiçbir işlemin yapılmadığını, mağdur çocukların dinlenmesi sırasında görüntü veya seslerin kayda alınmasının kanuni zorunluluk olmasına karşın, dosyanın mağduru olan K. D.’nin şikayetinin alınmasında bu kurala uyulmadığını, olayın doğruluğu konusunda mağdurun psikolog bilirkişi tarafından yeterli düzeyde teste tabi tutulmadığını, dolayısıyla, işkence altında alınan ifadesinin delil olarak kabul edilmesi ve usule aykırı alınan mağdurun anlatımı sonucunda mahkumiyetine hükmedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 17., 36. ve 38. maddelerinde düzenlenen  haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II.     BAŞVURU SÜRECİ

2.       Başvuru, 4/1/2013 tarihinde Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3.       Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 13/9/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAYLAR VE OLGULAR

A.   Olaylar

4.       Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5.       Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığının 19/6/2007 tarih ve Sor. 2007/3223, E.2007/918 sayılı iddianamesiyle “çocukların cinsel istismarı” suçundan başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.

6.       Mağdur K. D., bir kampanya kapsamında bedava bir litre kola almak amacıyla 4/6/2007 tarihinde saat 13.30 sıralarında başvurucunun çalıştığı Tekel Bayiine gelerek başvurucuya bedava kapağı gösterip kola istemiştir.

7.       Mağdur K. D., vekili ve psikolog huzurundaki şikâyetinde özetle; “... Olay tarihinde öğlen saatlerinde sanığın çalıştığı bakkala gittiğini, … bedava yazılı kapağı kendisine gösterdiğini, bedavası yok dediğini, kendisini 3 ayrı koltuğa oturttuğunu, daha sonra kucağına oturmasını isteyip kucağına oturttuğunu, dükkanda kendisinden başka kimse olmadığını, elini şortunun içerisine sokup poposunu ellediğini, cinsel organını şortun üzerinden ellediğini, bir ara dönüp kot pantolonun düğmesini açtığını gördüğünü, beni bırak dediğini, bırakmadığını, sonra bir kişi işyerine geldiğinde bıraktığını, kendisine zorla topkek verdiğini, gelen kişinin sigara alacağım dediğini, kapağını alıp eve gittiğini…, annesine durumu anlattığını…” beyan etmiştir.

8.       Başvurucu, emniyette avukat huzurunda 4/6/2007 tarihinde verdiği ifadesinde suçu kabul etmiş, Savcılıkta avukat eşliğinde verdiği 5/6/2007 tarihli ifadesinde suçu kabul etmemiş, ayrıca emniyette işkence ve kötü muamele gördüğüne dair de bir anlatımda bulunmamıştır. Başvurucu, aynı gün tutuklama istemi ile sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesindeki sorgusunda suçu kabul etmemiştir. Mahkemenin, ifadesindeki çelişkinin nedenini sorması üzerine başvurucu, “emniyette beni çok sıkıştırdılar ve ifade verdikten sonra beni serbest bırakacaklarını söylediler, bu nedenle o şekilde ifade verdim” şeklinde cevap vermiş, ancak kendisine kolluk tarafından işkence ya da kötü muamele yapıldığından bahsetmemiştir. Başvurucu ve müdafisi tarafından soruşturma aşamasında söz konusu iddialara ilişkin olarak herhangi bir şikâyette bulunduklarına ya da bu konuda doktor raporu aldıklarına veya alınması için talepte bulunduklarına yönelik bir bilgi veya belgeye rastlanılmamıştır.

9.       Başvurucu, Mahkemedeki savunmasında ise özetle; “... M. K.’ye ait tekel bayiinde 8 yıldır çalıştığını, olay günü dükkâna bir kız çocuğu gelip, kola kapağı vererek bedava kola almak istediğini belirttiğini, kendisine olmadığını söylediğini, bu sırada rafları düzeltirken kendisinin masaya 25 kuruş bırakarak kek istediğini, parası yetmediği halde işyerinde olan patronu M. K.’nin talimatıyla keki verdiğini, bu arada dükkâna C. G.’nin girdiğini, sigara istediğini, mağdurun da dükkândan ayrıldığını, daha sonra annesinin geldiğini, hakaret ederek eşyaları yere atıp gittiğini, bir süre sonra da mağdurun babasının gelerek, tekme ile dövdüğünü, akabinde polislerin geldiğini, 3 saat kadar işkence yaptıklarını, bunun sonucunda üzerine atılı suçu işlediğini kabul ettiğine ilişkin beyanını aldıklarını, baskı sonucu suçu kabul ettiğini, üzerine atılı suçu işlemediğini” beyan etmiştir.

10.   Mağdur K. D.’nin anlatımlarını Savcılıkta dinleyen Psikolog bilirkişi H. B. ve Mahkemede hazır bulunan Psikolog F. A. benzer gözlemlerinde özetle “mağdurenin 9 yaşında olduğu, ifade sırasında mağdurenin göz kontağı kurabildiği, genel görünümünün yaşı ile uyumlu olduğu, bilişsel gelişim açısından somut işlemler döneminde olduğu, kendini sözel olarak ifade edebildiği, duygularında belirgin azalma, artma, oynamaların olmadığı, yer,  kişi yöneliminin tam olduğu, zaman yöneliminin biraz bozulduğu, yargılamasında bozulmanın olmadığı, dışa vuran davranışında belirgin bir uygunsuzluğun gözlenmediği, yaşına uygun bir dil ve anlatım kullandığı, tecavüzden bahsettiği ve tecavüz kelimesini de televizyondan gördüğünü belirttiği, ancak yaşadığı olaya yaşı itibari ile duygusal bir anlam veremediği, olayı samimi bir şekilde anlattığı, olayı olduğu gibi anlattığı, şu anda yaşadığı olaydan etkilenmemiş gözükmediği, yaşı büyüdükçe olaya duygusal anlam yüklediğinde asıl olayın etkisinin o zaman baş göstereceği, genelde bu tip olayların etkilerinin ergenlik döneminde kendisini gösterdiği, şu anda herhangi bir ruhsal bozukluğu tespit etmediklerini” belirtmişlerdir.

11.   Tanık M. K. anlatımında özetle; “işyeri işletmecisi olduğunu, sanığın yaklaşık 7 yıldır yanında çalıştığını, olay günü işyerinde iken mağdurenin geldiğini, sanığın Mahkemede anlattığı biçimde olayın gerçekleştiğini, mağdureye yönelik herhangi bir eyleminin olmadığını” söylemiştir.

12.    Tanık C. G. beyanında özetle; “olay günü saat 12.30-13.00 sıralarında Tekel Bayisine gittiğini, işyeri sahibi M. K.’yi dükkânın kapısının önünde oturmuş vaziyette gördüğünü, içeriye girdiği sırada bir kız çocuğunun elinde kek ile dışarıya çıktığını, sanıktan sigara istediğini, sigarayı alarak dükkândan ayrıldığını, olayları görmediğini” söylemiştir.

13.   Konya Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Şube Müdürlüğünün 10/12/2007 tarih ve 1891 sayılı raporunda “küçüğün yapılan muayenesinde herhangi bir çocukluk çağı psikiyatrik sendrom arazı, akıl hastalığı ve zeka geriliği bulgusuna rastlanılmadığı, beden ve ruh sağlığının bozulmadığı” belirtilmiştir.

14.   Suçun unsurlarının tespiti bakımından mahallinde 7/8/2007 tarihinde icra edilen keşif sonucunda bilirkişi V. B. tarafından sunulan 9/8/2007 tarihli raporda; “M. K.'nin olay anında iş yerinin terminale açılan kapısının yanında bulunduğu, mağdurenin krokide gösterilen ve Atatürk bulvarı üzerinden girilen kapının solunda masanın arkasındaki döner sandalye ve bu sandalyenin hemen yanında bulunan tabelaya oturduğu ve cinsel tacizde bulunulduğu, bu yerlerin işyerinin içi olduğu, iş yerinin her iki tarafa bakan kısımların cam bölme olduğu, bu cam bölmelerin yakınından geçen kişiler tarafından içerinin görülebileceği, ancak dosyada anlatıldığı gibi yapılan tacizlerin içerideki kişinin dışarıyı gözetlemek suretiyle bu eylemleri yapabileceği, dışarıdan bu tür eylemlerin yapıldığının fark edilemeyeceği” belirtilmiştir.

15.   Başvurucunun işkence veya kötü muamele gördüğüne dair gerek başvuru dosyasında gerekse UYAP üzerinde incelenen ilişkili dosyadan herhangi bir rapora ya da başkaca delile rastlanılmamıştır.

16.    Mahkemece yapılan yargılama sonucunda başvurucuya isnat edilen suç sabit görülerek 1/2/2008 tarih ve E.2007/264, K.2008/44 sayılı karar ile başvurucunun eylemine uyan 5237 sayılı Kanun’un 103/1. ve 62. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmedilmiştir.

17.   Mahkemenin, başvurucunun işkence iddialarını da karşıladığı gerekçesi özetle şu şekildedir:

“Tüm dosya kapsamı, sanık savunması, mağdur müdahil beyanı, tanık anlatımları, mağdura ait doktor raporu birlikte değerlendirildiğinde, mağdurun suç tarihinde sanığın çalıştığı Tekel Bayiine giderek Cola Turka kapağından bedava bir litre cola çıktığını bunu almak istediğini beyan ettiği, sanığın gel diyerek mağduru çağırıp, masanın yanında bulunan sandalyeye oturttuğu, kucağına aldığı, eli ile mağdurun vücudunu okşamaya başladığı, giysisinin üzerinden poposunu okşadığı, aynı zamanda kendi cinsel organı ile oynamaya başladığı, mağdurun kucağından inmek istemesi üzerine engel olarak döner koltuğa oturtarak kot pantolonunun düğmelerini açmaya başladığı, bu arada tanık olarak dinlenilen müşteri    C. G.’nin dükkana girmesi üzerine eylemine son vermek zorunda kaldığı, tanık C. G’ye sigara verirken mağdura da kek verdiği, mağdurun kaçarak evine gidip olayı annesine anlattığı, psikolog bilirkişinin beyanından anlaşılacağı üzere mağdurun… olayı samimi bir şekilde anlattığının anlaşıldığı, sanığın savunmasında poliste baskı altında kaldığını, işkence gördüğünü, bu şekilde savunma yaptığını, suçu kabul ettiğini belirttiği, poliste alınan 4/6/2007 tarihli beyanının incelenmesinde avukat huzurunda alındığının anlaşıldığı, avukat huzurunda alınan savunmalarda baskıdan söz edilemeyeceği, sanığın, olay tarihinde kot pantolon giydiğini, kot pantolonun ise düğmeli olduğunu, fermuarlı olmadığını belirttiği, mağdurun da beyanlarında sanığın kot pantolonunun düğmesini açtığından bahsettiği, mağdurun sanık tarafından belirttiği üzere olayları iftira şeklinde anlatması halinde sanığın olay günü giydiği kot pantolonunun düğmeli olduğunu bilmesinin mümkün bulunmadığı, …bu hali ile mağdurun beyanlarının samimi olduğu, olayın oluş şekline uyduğu, uydurma, iftira atmaya yönelik beyanlar olmadığı, sanığın gösterdiği tanıkların taraflı beyanlarda bulundukları, anlatımlarında çelişkiler bulunduğu, görgüye dayalı olmadığı, beyanların hayatın olağan akışına uygun olmadığı, yönlendirilmiş olduklarının anlaşıldığı ve beyanlarına itibar edilemeyeceği…, tüm dosya kapsamı ve mağdurun samimi beyanları birlikte değerlendirildiğinde sanığın üzerine atılı suçu işlediği anlaşılmakla, mahkumiyeti yönünde hüküm kurmak gerekmiştir.” 

18.   Başvurucu tarafından söz konusu karara karşı temyiz kanun yoluna gidilmiş olup, Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 2/11/2012 tarih ve E.2011/5972, K.2012/10656 sayılı kararı ile başvurucunun temyiz itirazları yerinde görülmeyerek, hükmün onanmasına karar verilmiştir. Bu karar, 25/12/2012 tarihinde başvurucu tarafından öğrenilmiş olup, başvurucu, 4/1/2013 tarihli dilekçesi ile 30 gün içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B.   İlgili Hukuk

19.   26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Çocukların cinsel istismarı” kenar başlıklı 103. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;

a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,

b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır.”

20.   4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tanıkların dinlenmesi” kenar başlıklı 52. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:

“(3) Tanıkların dinlenmesi sırasındaki görüntü veya sesler kayda alınabilir. Ancak;

a) Mağdur çocukların,

b) Duruşmaya getirilmesi mümkün olmayan ve tanıklığı maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunlu olan kişilerin,

Tanıklığında bu kayıt zorunludur.

(4) Üçüncü fıkra hükmünün uygulanması suretiyle elde edilen ses ve görüntü kayıtları, sadece ceza muhakemesinde kullanılır.”

21.   5271 sayılı Kanun’un “Mağdur ile şikâyetçinin dinlenmesi” kenar başlıklı 236. maddesi şöyledir:

“(1) Mağdurun tanık olarak dinlenmesi halinde, yemin hariç, tanıklığa ilişkin hükümler uygulanır.

(2) İşlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş çocuk veya mağdur, bu suça ilişkin soruşturma veya kovuşturmada tanık olarak bir defa dinlenebilir. Maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunluluk arz eden haller saklıdır.

(3) Mağdur çocukların veya işlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş olan diğer mağdurun tanık olarak dinlenmesi sırasında psikoloji, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında uzman bir kişi bulundurulur. Bunlar hakkında bilirkişilere ilişkin hükümler uygulanır.”

IV.  İNCELEME VE GEREKÇE

22.   Mahkemenin 6/3/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/1/2013 tarih ve 2013/394 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A.   Başvurucunun İddiaları

23.   Başvurucu, “çocukların cinsel istismarı” suçundan yargılandığı dosyada, emniyette işkence ve kötü muamele gördüğü için ifadesinde suçu kabul ettiğini, maruz kaldığı bu durumu Cumhuriyet Savcılığı, Mahkeme ve temyiz aşamasında Yargıtayda da iddia etmesine rağmen buna ilişkin hiçbir işlemin yapılmadığını, doktor raporunun aldırılmadığını, bu nedenle Anayasa’nın 17. maddesinin; mağdur çocukların dinlenmesi sırasında görüntü veya seslerin kayda alınmasının kanuni zorunluluk olmasına karşın, dosyanın mağduru olan K. D.’nin şikâyetinin alınmasında bu kurala uyulmaması ve işkence ile ifadesinin alınmış olmasına rağmen bunların delil olarak kullanılması nedenleriyle Anayasa’nın 38. maddesi ve olayın doğruluğu konusunda psikolog bilirkişi tarafından mağdurun yeterli düzeyde teste tabi tutulmaması ve kanuna aykırı elde edilen delillerle mahkûmiyet hükmü kurulması nedenleriyle de Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini belirterek, hükmün infazının durdurulması, yargılamasının yeniden yapılması ve manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

B.   Değerlendirme

1. İşkence Yasağı Yönünden

24.   Başvurucu, emniyetteki ifadesini işkence ve kötü muamele altında verdiği için suçu kabul ettiğini, maruz kaldığı bu durumu soruşturma ve kovuşturma aşamasında ileri sürmesine rağmen buna ilişkin hiçbir işlemin yapılmadığını, bu nedenle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

25.   Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden kişilere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.

26.   6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

27.   Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

28.   Bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması halinde, Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmi bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir (B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25). Ancak, etkili bir soruşturmanın başlayabilmesi için, öncelikle işkence ve kötü muamele konusundaki iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Klaas/Almanya, B. No: 15473/89, 22/9/1993, § 30). İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için, her türlü makul şüpheden uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt, yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. İrlanda/Birleşik Krallık, B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 161; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 121). Ancak bu uygun koşulların tespiti halinde bir soruşturma yükümlülüğün gerekliliğinden bahsedilebilir.

29.   Somut olay bu ilkeler kapsamında incelendiğinde, başvurucunun, iddialarını bir doktor raporu veya gerçekten kötü muamele gördüğüne dair makul bir açıklamayı destekleyen bir kanıt unsuruna ya da delil başlangıcına dayandırmadığı anlaşılmaktadır. Gerek başvuru dosyasında gerekse yargılamaya konu dosyada, başvurucunun emniyet müdürlüğünde tutulduğu sırada Anayasa’nın 17. maddesine aykırılık teşkil edecek bir kötü muameleye maruz kaldığı izlenimi doğuracak ya da soruşturma organları karşısında gözaltılar ile ilgili düzenlenmesi zorunlu olan doktor raporlarına itiraz ettiğine ilişkin herhangi bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır. Ayrıca, başvurucunun emniyetteki ifadesi de dâhil tüm ifade ve savunmaları avukat huzurunda alınmış olup, Cumhuriyet Savcısı ya da sorgu hâkimi tarafından dinlendiği sırada da, işkence gördüğüne yönelik herhangi bir beyanda bulunmadığı görülmektedir.

30.   Öte yandan bir kimsenin, özellikle içinde bulunduğu hassas durum da göz önüne alındığında, gözaltı sırasında şiddete maruz kaldığını kanıtlayacak doktor raporu elde etmesinin zor olabileceği kabul edilmelidir. Bununla birlikte, başvurucunun gözaltına hem alınırken hem de çıkartılırken yasa gereği zorunlu olarak düzenlenen doktor raporlarına itiraz ettiği veya başka bir doktor tarafından muayene edilmeyi istediği hususunda da bir tespit yapılamamıştır. Ayrıca başvurucunun, ilgili kötü muamele iddialarını Mahkeme huzurunda sadece genel olarak açıklamaya çalıştığı ve gözaltı veya ifadesi sırasında olanlar hakkında hiçbir ayrıntılı bilgi sunmadığı, ilgililer hakkında herhangi bir şikâyet girişiminde bulunmadığı anlaşılmaktadır.

31.   Bu açıklamalar ışığında somut başvuru değerlendirildiğinde, başvurucunun emniyetteki ifadesi sırasında veya öncesinde işkence ya da kötü muamele gördüğünün ispat edilmesini mümkün kılar nitelikte her türlü makul şüpheden uzak hiçbir kanıtın bulunmadığı, dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesi kapsamındaki iddialarının soyut ve kanıtlanmamış şikâyetlerden oluştuğu açıkça anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden

32.   Başvurucu, olayın doğruluğu konusunda psikolog bilirkişi tarafından mağdurun yeteri kadar teste tabi tutulmaması, yasal zorunluluğa karşın mağdur çocuğun dinlenmesi sırasında görüntü veya sesinin kayda alınmaması ve işkence ile ifadesinin alınmış olmasına rağmen bunların delil olarak kullanılarak, kanuna aykırı elde edilen delillerle mahkûmiyet hükmü kurulması nedenleriyle Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinin ihlal edildiğini belirtmiş olup, başvurucunun bütün bu iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

33.   Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

34.   Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz”

35.   6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

36.   6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

37.   6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

38.   Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B. No: 2012/828, 21/11/2013, § 21).

39.   Diğer taraftan adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânını verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediği, bu süreçte karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).

40.   Somut olayda başvurucunun işkence gördüğüne ilişkin iddiaları yukarıdaki açıklamalar ışığında açıkça dayanaktan yoksun bulunduğundan, işkence ile alınan ifadesinin delil olarak kullanıldığı yönündeki iddiasının bu kısımda incelenmesine gerek görülmemiştir. Ancak, mağdur çocuğun dinlenmesi sırasında görüntü veya sesinin kayda alınmaması ve olayın doğruluğu konusunda psikolog bilirkişi tarafından mağdurun yeteri kadar teste tabi tutulmamasına ilişkin şikâyetlerinin incelenmesi gerekmektedir.

41.   5271 sayılı Kanun’a göre mağdur çocukların dinlenmesi sırasındaki görüntü veya seslerin kayda alınması ve tanık olarak dinlenmeleri sırasında psikoloji, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında uzman bir kişinin bulundurulması zorunlu ise de, Yargıtay içtihatlarında da ifade edildiği üzere (Yargıtay 2. C. D., E.2010/607, K.2011/42168, K.T. 21/12/2011), yargılamada elde edilen tüm kanıtlar karşısında, görüntü veya seslerin kayda alınmamasına dair usul eksikliği adil yargılama açısından sonuca etkili olmadığı gibi, buna ilişkin düzenlemenin de savunmaya ilişkin yapılmadığı, özellikle mağduru korumak için öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Zira bu düzenleme ile her dinlenmede psikolojileri daha da bozulacak olan mağdur çocukların, böyle bir duruma maruz kalmamaları için, 5271 sayılı Kanun’un 236. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca zorunluluk arz eden haller dışında, soruşturma veya kovuşturmada tanık olarak bir defa dinlenmesi amaçlanmıştır. Aşamalarda, başvurucunun savunma hakkının bu nedenle kısıtlandığından ya da mağdur veya bilirkişi tespitlerine yönelik itiraz ve karşı düşünce ileri sürme hakkından mahrum bırakıldığından söz edilemez.

42.   Buna göre, başvurucunun, yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair ciddi bir bilgi ya da belge sunmadığı, aksine yargılama sonucunda verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, başvurucunun iddialarının esas itibarıyla ilk derece mahkemesi ve Yargıtay tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmekte ise de; yapılan incelemede, derece mahkemelerince yürütülen yargılama sırasında başvurucunun, karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerle ilgili bilgi sahibi olma ve bunlara karşı etkili bir şekilde itiraz etme ve kendi delillerini ve iddialarını sunma konularında bir sorunla karşılaştığına dair bir bulguya rastlanılmadığı gibi, somut olayda mağdur, tanık ve sanık anlatımları ile olay tutanakları ve doktor raporları gibi bilgi ve belgeler dikkate alınarak yapılan yargılama ve kurulan hükümde bariz takdir hatası veya açık keyfilik de tespit edilmemiştir.

43.   Açıklanan nedenlerle, başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu ve derece mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün de “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.  

            V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun,

1. İşkence yasağının ihlal edildiğine yönelik iddiaların “açıkça dayanaktan yoksun olması”,  

2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiaların “açıkça dayanaktan yoksun olması”

nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,

6/3/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(C.D. [1.B.], B. No: 2013/394, 6/3/2014, § …)
   
Başvuru Adı C.D.
Başvuru No 2013/394
Başvuru Tarihi 4/1/2013
Karar Tarihi 6/3/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, “çocukların cinsel istismarı” suçundan yargılandığı dosyada, emniyette işkence ve kötü muamele gördüğü için ifadesinde suçu kabul ettiğini, maruz kaldığı bu durumu Cumhuriyet Savcılığı, Mahkeme ve temyiz aşamasında Yargıtayda da iddia etmesine rağmen buna ilişkin hiçbir işlemin yapılmadığını, mağdur çocukların dinlenmesi sırasında görüntü veya seslerin kayda alınmasının kanuni zorunluluk olmasına karşın, dosyanın mağduru olan K. D. ’nin şikayetinin alınmasında bu kurala uyulmadığını, olayın doğruluğu konusunda mağdurun psikolog bilirkişi tarafından yeterli düzeyde teste tabi tutulmadığını, dolayısıyla, işkence altında alınan ifadesinin delil olarak kabul edilmesi ve usule aykırı alınan mağdurun anlatımı sonucunda mahkumiyetine hükmedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 17. , 36. ve 38. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı Yakalama ve/veya gözaltı sırasında güç kullanımı Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Kanun yolu şikâyeti Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 103
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 52
236
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi