BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan : Serruh KALELİ
Üyeler : Burhan ÜSTÜN
Nuri
NECİPOĞLU
Hicabi
DURSUN
Erdal
TERCAN
Raportör :
Özcan ÖZBEY
Başvurucu
: C.D.
Vekili :
Av. Abdulkerim YENİL
I.
BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, “çocukların
cinsel istismarı” suçundan yargılandığı dosyada, emniyette işkence ve kötü
muamele gördüğü için ifadesinde suçu kabul ettiğini, maruz kaldığı bu durumu Cumhuriyet
Savcılığı, Mahkeme ve temyiz aşamasında Yargıtayda da iddia etmesine rağmen
buna ilişkin hiçbir işlemin yapılmadığını, mağdur çocukların dinlenmesi
sırasında görüntü veya seslerin kayda alınmasının kanuni zorunluluk olmasına
karşın, dosyanın mağduru olan K. D.’nin şikayetinin alınmasında bu kurala
uyulmadığını, olayın doğruluğu konusunda mağdurun psikolog bilirkişi tarafından
yeterli düzeyde teste tabi tutulmadığını, dolayısıyla, işkence altında alınan
ifadesinin delil olarak kabul edilmesi ve usule aykırı alınan mağdurun anlatımı
sonucunda mahkumiyetine hükmedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 17., 36. ve 38.
maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II.
BAŞVURU
SÜRECİ
2.
Başvuru, 4/1/2013
tarihinde Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 13/9/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III.
OLAYLAR
VE OLGULAR
A. Olaylar
4.
Başvuru formu
ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5.
Aksaray
Cumhuriyet Başsavcılığının 19/6/2007 tarih ve Sor. 2007/3223, E.2007/918 sayılı
iddianamesiyle “çocukların cinsel istismarı” suçundan başvurucu hakkında
kamu davası açılmıştır.
6.
Mağdur K. D.,
bir kampanya kapsamında bedava bir litre kola almak amacıyla 4/6/2007 tarihinde
saat 13.30 sıralarında başvurucunun çalıştığı Tekel Bayiine gelerek başvurucuya
bedava kapağı gösterip kola istemiştir.
7.
Mağdur K. D., vekili
ve psikolog huzurundaki şikâyetinde özetle; “... Olay tarihinde öğlen saatlerinde
sanığın çalıştığı bakkala gittiğini, … bedava yazılı kapağı kendisine
gösterdiğini, bedavası yok dediğini, kendisini 3 ayrı koltuğa oturttuğunu, daha
sonra kucağına oturmasını isteyip kucağına oturttuğunu, dükkanda kendisinden
başka kimse olmadığını, elini şortunun içerisine sokup poposunu ellediğini, cinsel
organını şortun üzerinden ellediğini, bir ara dönüp kot pantolonun düğmesini
açtığını gördüğünü, beni bırak dediğini, bırakmadığını, sonra bir kişi işyerine
geldiğinde bıraktığını, kendisine zorla topkek verdiğini, gelen kişinin sigara
alacağım dediğini, kapağını alıp eve gittiğini…, annesine durumu anlattığını…”
beyan etmiştir.
8.
Başvurucu,
emniyette avukat huzurunda 4/6/2007 tarihinde verdiği ifadesinde suçu kabul
etmiş, Savcılıkta avukat eşliğinde verdiği 5/6/2007 tarihli ifadesinde suçu
kabul etmemiş, ayrıca emniyette işkence ve kötü muamele gördüğüne dair de bir
anlatımda bulunmamıştır. Başvurucu, aynı gün tutuklama istemi ile sevk edildiği
Sulh Ceza Mahkemesindeki sorgusunda suçu kabul etmemiştir. Mahkemenin,
ifadesindeki çelişkinin nedenini sorması üzerine başvurucu, “emniyette beni
çok sıkıştırdılar ve ifade verdikten sonra beni serbest bırakacaklarını
söylediler, bu nedenle o şekilde ifade verdim” şeklinde cevap vermiş, ancak
kendisine kolluk tarafından işkence ya da kötü muamele yapıldığından
bahsetmemiştir. Başvurucu ve müdafisi tarafından soruşturma aşamasında söz
konusu iddialara ilişkin olarak herhangi bir şikâyette bulunduklarına ya da bu
konuda doktor raporu aldıklarına veya alınması için talepte bulunduklarına
yönelik bir bilgi veya belgeye rastlanılmamıştır.
9.
Başvurucu, Mahkemedeki
savunmasında ise özetle; “... M. K.’ye ait tekel bayiinde 8 yıldır
çalıştığını, olay günü dükkâna bir kız çocuğu gelip, kola kapağı vererek bedava
kola almak istediğini belirttiğini, kendisine olmadığını söylediğini, bu sırada
rafları düzeltirken kendisinin masaya 25 kuruş bırakarak kek istediğini, parası
yetmediği halde işyerinde olan patronu M. K.’nin talimatıyla keki verdiğini, bu
arada dükkâna C. G.’nin girdiğini, sigara istediğini, mağdurun da dükkândan
ayrıldığını, daha sonra annesinin geldiğini, hakaret ederek eşyaları yere atıp
gittiğini, bir süre sonra da mağdurun babasının gelerek, tekme ile dövdüğünü,
akabinde polislerin geldiğini, 3 saat kadar işkence yaptıklarını, bunun
sonucunda üzerine atılı suçu işlediğini kabul ettiğine ilişkin beyanını
aldıklarını, baskı sonucu suçu kabul ettiğini, üzerine atılı suçu işlemediğini”
beyan etmiştir.
10. Mağdur K. D.’nin anlatımlarını
Savcılıkta dinleyen Psikolog bilirkişi H. B. ve Mahkemede hazır bulunan
Psikolog F. A. benzer gözlemlerinde özetle “mağdurenin 9 yaşında olduğu, ifade
sırasında mağdurenin göz kontağı kurabildiği, genel görünümünün yaşı ile uyumlu
olduğu, bilişsel gelişim açısından somut işlemler döneminde olduğu, kendini
sözel olarak ifade edebildiği, duygularında belirgin azalma, artma, oynamaların
olmadığı, yer, kişi yöneliminin tam olduğu, zaman yöneliminin biraz bozulduğu,
yargılamasında bozulmanın olmadığı, dışa vuran davranışında belirgin bir
uygunsuzluğun gözlenmediği, yaşına uygun bir dil ve anlatım kullandığı,
tecavüzden bahsettiği ve tecavüz kelimesini de televizyondan gördüğünü belirttiği,
ancak yaşadığı olaya yaşı itibari ile duygusal bir anlam veremediği, olayı
samimi bir şekilde anlattığı, olayı olduğu gibi anlattığı, şu anda yaşadığı
olaydan etkilenmemiş gözükmediği, yaşı büyüdükçe olaya duygusal anlam
yüklediğinde asıl olayın etkisinin o zaman baş göstereceği, genelde bu tip
olayların etkilerinin ergenlik döneminde kendisini gösterdiği, şu anda herhangi
bir ruhsal bozukluğu tespit etmediklerini” belirtmişlerdir.
11.
Tanık M. K.
anlatımında özetle; “işyeri işletmecisi olduğunu, sanığın yaklaşık 7 yıldır
yanında çalıştığını, olay günü işyerinde iken mağdurenin geldiğini, sanığın
Mahkemede anlattığı biçimde olayın gerçekleştiğini, mağdureye yönelik herhangi
bir eyleminin olmadığını” söylemiştir.
12.
Tanık C. G.
beyanında özetle; “olay günü saat 12.30-13.00 sıralarında Tekel Bayisine
gittiğini, işyeri sahibi M. K.’yi dükkânın kapısının önünde oturmuş vaziyette
gördüğünü, içeriye girdiği sırada bir kız çocuğunun elinde kek ile dışarıya
çıktığını, sanıktan sigara istediğini, sigarayı alarak dükkândan ayrıldığını,
olayları görmediğini” söylemiştir.
13.
Konya Adli Tıp
Kurumu Başkanlığı Şube Müdürlüğünün 10/12/2007 tarih ve 1891 sayılı raporunda “küçüğün
yapılan muayenesinde herhangi bir çocukluk çağı psikiyatrik sendrom arazı, akıl
hastalığı ve zeka geriliği bulgusuna rastlanılmadığı, beden ve ruh sağlığının
bozulmadığı” belirtilmiştir.
14.
Suçun
unsurlarının tespiti bakımından mahallinde 7/8/2007 tarihinde icra edilen keşif
sonucunda bilirkişi V. B. tarafından sunulan 9/8/2007 tarihli raporda; “M. K.'nin
olay anında iş yerinin terminale açılan kapısının yanında bulunduğu, mağdurenin
krokide gösterilen ve Atatürk bulvarı üzerinden girilen kapının solunda masanın
arkasındaki döner sandalye ve bu sandalyenin hemen yanında bulunan tabelaya
oturduğu ve cinsel tacizde bulunulduğu, bu yerlerin işyerinin içi olduğu, iş
yerinin her iki tarafa bakan kısımların cam bölme olduğu, bu cam bölmelerin
yakınından geçen kişiler tarafından içerinin görülebileceği, ancak dosyada
anlatıldığı gibi yapılan tacizlerin içerideki kişinin dışarıyı gözetlemek
suretiyle bu eylemleri yapabileceği, dışarıdan bu tür eylemlerin yapıldığının
fark edilemeyeceği” belirtilmiştir.
15.
Başvurucunun
işkence veya kötü muamele gördüğüne dair gerek başvuru dosyasında gerekse UYAP
üzerinde incelenen ilişkili dosyadan herhangi bir rapora ya da başkaca delile
rastlanılmamıştır.
16.
Mahkemece
yapılan yargılama sonucunda başvurucuya isnat edilen suç sabit görülerek
1/2/2008 tarih ve E.2007/264, K.2008/44 sayılı karar ile başvurucunun eylemine
uyan 5237 sayılı Kanun’un 103/1. ve 62. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası
ile cezalandırılmasına hükmedilmiştir.
17. Mahkemenin, başvurucunun işkence
iddialarını da karşıladığı gerekçesi özetle şu şekildedir:
“Tüm
dosya kapsamı, sanık savunması, mağdur müdahil beyanı, tanık anlatımları,
mağdura ait doktor raporu birlikte değerlendirildiğinde, mağdurun suç tarihinde
sanığın çalıştığı Tekel Bayiine giderek Cola Turka kapağından bedava bir litre
cola çıktığını bunu almak istediğini beyan ettiği, sanığın gel diyerek mağduru
çağırıp, masanın yanında bulunan sandalyeye oturttuğu, kucağına aldığı, eli ile
mağdurun vücudunu okşamaya başladığı, giysisinin üzerinden poposunu okşadığı,
aynı zamanda kendi cinsel organı ile oynamaya başladığı, mağdurun kucağından
inmek istemesi üzerine engel olarak döner koltuğa oturtarak kot pantolonunun
düğmelerini açmaya başladığı, bu arada tanık olarak dinlenilen müşteri C.
G.’nin dükkana girmesi üzerine eylemine son vermek zorunda kaldığı, tanık C.
G’ye sigara verirken mağdura da kek verdiği, mağdurun kaçarak evine gidip olayı
annesine anlattığı, psikolog bilirkişinin beyanından anlaşılacağı üzere mağdurun…
olayı samimi bir şekilde anlattığının anlaşıldığı, sanığın savunmasında poliste
baskı altında kaldığını, işkence gördüğünü, bu şekilde savunma yaptığını, suçu
kabul ettiğini belirttiği, poliste alınan 4/6/2007 tarihli beyanının
incelenmesinde avukat huzurunda alındığının anlaşıldığı, avukat huzurunda
alınan savunmalarda baskıdan söz edilemeyeceği, sanığın, olay tarihinde kot pantolon
giydiğini, kot pantolonun ise düğmeli olduğunu, fermuarlı olmadığını
belirttiği, mağdurun da beyanlarında sanığın kot pantolonunun düğmesini
açtığından bahsettiği, mağdurun sanık tarafından belirttiği üzere olayları
iftira şeklinde anlatması halinde sanığın olay günü giydiği kot pantolonunun
düğmeli olduğunu bilmesinin mümkün bulunmadığı, …bu hali ile mağdurun
beyanlarının samimi olduğu, olayın oluş şekline uyduğu, uydurma, iftira atmaya
yönelik beyanlar olmadığı, sanığın gösterdiği tanıkların taraflı beyanlarda bulundukları,
anlatımlarında çelişkiler bulunduğu, görgüye dayalı olmadığı, beyanların
hayatın olağan akışına uygun olmadığı, yönlendirilmiş olduklarının anlaşıldığı
ve beyanlarına itibar edilemeyeceği…, tüm dosya kapsamı ve mağdurun samimi
beyanları birlikte değerlendirildiğinde sanığın üzerine atılı suçu işlediği anlaşılmakla,
mahkumiyeti yönünde hüküm kurmak gerekmiştir.”
18.
Başvurucu
tarafından söz konusu karara karşı temyiz kanun yoluna gidilmiş olup, Yargıtay
14. Ceza Dairesinin 2/11/2012 tarih ve E.2011/5972, K.2012/10656 sayılı kararı
ile başvurucunun temyiz itirazları yerinde görülmeyerek, hükmün onanmasına
karar verilmiştir. Bu karar, 25/12/2012 tarihinde başvurucu tarafından
öğrenilmiş olup, başvurucu, 4/1/2013 tarihli dilekçesi ile 30 gün içinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19.
26/9/2004 tarih
ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Çocukların cinsel istismarı” kenar
başlıklı 103. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Çocuğu
cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;
a)
Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam
ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı
gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b)
Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka
bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır.”
20.
4/12/2004 tarih
ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tanıkların dinlenmesi” kenar
başlıklı 52. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
“(3)
Tanıkların dinlenmesi sırasındaki görüntü veya sesler kayda alınabilir. Ancak;
a)
Mağdur çocukların,
b)
Duruşmaya getirilmesi mümkün olmayan ve tanıklığı maddî gerçeğin ortaya
çıkarılması açısından zorunlu olan kişilerin,
Tanıklığında
bu kayıt zorunludur.
(4)
Üçüncü fıkra hükmünün uygulanması suretiyle elde edilen ses ve görüntü
kayıtları, sadece ceza muhakemesinde kullanılır.”
21.
5271 sayılı
Kanun’un “Mağdur ile şikâyetçinin dinlenmesi” kenar başlıklı 236.
maddesi şöyledir:
“(1)
Mağdurun tanık olarak dinlenmesi halinde, yemin hariç, tanıklığa ilişkin
hükümler uygulanır.
(2)
İşlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş çocuk veya mağdur, bu suça ilişkin
soruşturma veya kovuşturmada tanık olarak bir defa dinlenebilir. Maddî gerçeğin
ortaya çıkarılması açısından zorunluluk arz eden haller saklıdır.
(3)
Mağdur çocukların veya işlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş olan diğer
mağdurun tanık olarak dinlenmesi sırasında psikoloji, psikiyatri, tıp veya
eğitim alanında uzman bir kişi bulundurulur. Bunlar hakkında bilirkişilere
ilişkin hükümler uygulanır.”
IV.
İNCELEME
VE GEREKÇE
22.
Mahkemenin 6/3/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/1/2013 tarih ve 2013/394
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23.
Başvurucu, “çocukların
cinsel istismarı” suçundan yargılandığı dosyada, emniyette işkence ve kötü
muamele gördüğü için ifadesinde suçu kabul ettiğini, maruz kaldığı bu durumu
Cumhuriyet Savcılığı, Mahkeme ve temyiz aşamasında Yargıtayda da iddia etmesine
rağmen buna ilişkin hiçbir işlemin yapılmadığını, doktor raporunun
aldırılmadığını, bu nedenle Anayasa’nın 17. maddesinin; mağdur çocukların
dinlenmesi sırasında görüntü veya seslerin kayda alınmasının kanuni zorunluluk
olmasına karşın, dosyanın mağduru olan K. D.’nin şikâyetinin alınmasında bu
kurala uyulmaması ve işkence ile ifadesinin alınmış olmasına rağmen bunların
delil olarak kullanılması nedenleriyle Anayasa’nın 38. maddesi ve olayın
doğruluğu konusunda psikolog bilirkişi tarafından mağdurun yeterli düzeyde teste
tabi tutulmaması ve kanuna aykırı elde edilen delillerle mahkûmiyet hükmü
kurulması nedenleriyle de Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen haklarının
ihlal edildiğini belirterek, hükmün infazının durdurulması, yargılamasının
yeniden yapılması ve manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. İşkence Yasağı Yönünden
24. Başvurucu, emniyetteki ifadesini işkence
ve kötü muamele altında verdiği için suçu kabul ettiğini, maruz kaldığı bu
durumu soruşturma ve kovuşturma aşamasında ileri sürmesine rağmen buna ilişkin
hiçbir işlemin yapılmadığını, bu nedenle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
25.
Anayasa’nın
148. maddesinin üçüncü ve 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları
uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden
kişilere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.
26. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul
edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme,
…açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
27.
Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes,
yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye
işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya
veya muameleye tabi tutulamaz.”
28.
Bireyin, bir
devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini
ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir
iddiasının bulunması halinde, Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel amaç
ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte
yorumlandığında etkili resmi bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir (B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 25). Ancak, etkili bir soruşturmanın başlayabilmesi için,
öncelikle işkence ve kötü muamele konusundaki iddialar,
uygun delillerle desteklenmelidir. (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz.
Klaas/Almanya, B. No: 15473/89, 22/9/1993, § 30). İddia edilen olayların
gerçekliğini tespit etmek için, her türlü makul şüpheden uzak kanıtların varlığı
gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt, yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden
ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. (Benzer
yöndeki AİHM kararları için bkz. İrlanda/Birleşik Krallık, B. No: 5310/71,
18/1/1978, § 161; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 121).
Ancak bu uygun koşulların tespiti halinde bir soruşturma yükümlülüğün
gerekliliğinden bahsedilebilir.
29.
Somut olay bu
ilkeler kapsamında incelendiğinde, başvurucunun, iddialarını bir doktor raporu
veya gerçekten kötü muamele gördüğüne dair makul bir açıklamayı destekleyen bir
kanıt unsuruna ya da delil başlangıcına dayandırmadığı anlaşılmaktadır. Gerek
başvuru dosyasında gerekse yargılamaya konu dosyada, başvurucunun emniyet müdürlüğünde
tutulduğu sırada Anayasa’nın 17. maddesine aykırılık teşkil edecek bir kötü
muameleye maruz kaldığı izlenimi doğuracak ya da soruşturma organları
karşısında gözaltılar ile ilgili düzenlenmesi zorunlu olan doktor raporlarına
itiraz ettiğine ilişkin herhangi bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır. Ayrıca,
başvurucunun emniyetteki ifadesi de dâhil tüm ifade ve savunmaları avukat
huzurunda alınmış olup, Cumhuriyet Savcısı ya da sorgu hâkimi tarafından
dinlendiği sırada da, işkence gördüğüne yönelik herhangi bir beyanda bulunmadığı
görülmektedir.
30.
Öte yandan bir
kimsenin, özellikle içinde bulunduğu hassas durum da göz önüne
alındığında, gözaltı sırasında şiddete maruz kaldığını kanıtlayacak doktor
raporu elde etmesinin zor olabileceği kabul edilmelidir. Bununla birlikte,
başvurucunun gözaltına hem alınırken hem de çıkartılırken yasa gereği zorunlu
olarak düzenlenen doktor raporlarına itiraz ettiği veya başka bir doktor
tarafından muayene edilmeyi istediği hususunda da bir tespit yapılamamıştır.
Ayrıca başvurucunun, ilgili kötü muamele iddialarını Mahkeme huzurunda sadece genel
olarak açıklamaya çalıştığı ve gözaltı veya ifadesi sırasında olanlar hakkında
hiçbir ayrıntılı bilgi sunmadığı, ilgililer hakkında herhangi bir şikâyet
girişiminde bulunmadığı anlaşılmaktadır.
31.
Bu açıklamalar
ışığında somut başvuru değerlendirildiğinde, başvurucunun emniyetteki ifadesi
sırasında veya öncesinde işkence ya da kötü muamele gördüğünün ispat edilmesini
mümkün kılar nitelikte her türlü makul şüpheden uzak hiçbir kanıtın bulunmadığı,
dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesi kapsamındaki iddialarının soyut ve
kanıtlanmamış şikâyetlerden oluştuğu açıkça anlaşıldığından, başvurunun bu
bölümünün “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden
32.
Başvurucu, olayın
doğruluğu konusunda psikolog bilirkişi tarafından mağdurun yeteri kadar teste
tabi tutulmaması, yasal zorunluluğa karşın mağdur çocuğun dinlenmesi sırasında
görüntü veya sesinin kayda alınmaması ve işkence ile ifadesinin alınmış
olmasına rağmen bunların delil olarak kullanılarak, kanuna aykırı elde edilen
delillerle mahkûmiyet hükmü kurulması nedenleriyle Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinin
ihlal edildiğini belirtmiş olup, başvurucunun bütün bu iddialarının adil yargılanma
hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
33. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
34.
Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası
şöyledir:
“Bireysel
başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz”
35. 6216
sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi”
kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme,
…açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
36. 6216 sayılı
Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin,
bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri,
bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
37.
6216 sayılı
Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği
belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça
dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
38.
Anılan kurallar
uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay
ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası
veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez
(B. No: 2012/828, 21/11/2013, § 21).
39.
Diğer taraftan
adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama
sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânını verir. Bu
nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin
incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı
gösterilmediği, bu süreçte karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi
sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın
çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe
ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B. No: 2013/2767,
2/10/2013, § 22).
40.
Somut olayda
başvurucunun işkence gördüğüne ilişkin iddiaları yukarıdaki açıklamalar
ışığında açıkça dayanaktan yoksun bulunduğundan, işkence ile alınan ifadesinin delil
olarak kullanıldığı yönündeki iddiasının bu kısımda incelenmesine gerek
görülmemiştir. Ancak, mağdur çocuğun dinlenmesi sırasında görüntü veya sesinin
kayda alınmaması ve olayın doğruluğu konusunda psikolog bilirkişi tarafından
mağdurun yeteri kadar teste tabi tutulmamasına ilişkin şikâyetlerinin
incelenmesi gerekmektedir.
41.
5271 sayılı
Kanun’a göre mağdur çocukların dinlenmesi sırasındaki görüntü veya seslerin
kayda alınması ve tanık olarak dinlenmeleri sırasında psikoloji, psikiyatri,
tıp veya eğitim alanında uzman bir kişinin bulundurulması zorunlu ise de,
Yargıtay içtihatlarında da ifade edildiği üzere (Yargıtay 2.
C. D., E.2010/607, K.2011/42168, K.T. 21/12/2011), yargılamada elde edilen tüm
kanıtlar karşısında, görüntü veya seslerin kayda alınmamasına dair usul
eksikliği adil yargılama açısından sonuca etkili olmadığı gibi, buna ilişkin düzenlemenin
de savunmaya ilişkin yapılmadığı, özellikle mağduru korumak için öngörüldüğü
anlaşılmaktadır. Zira bu düzenleme ile her dinlenmede psikolojileri daha da
bozulacak olan mağdur çocukların, böyle bir duruma maruz kalmamaları için, 5271
sayılı Kanun’un 236. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca zorunluluk arz eden
haller dışında, soruşturma veya kovuşturmada tanık olarak bir defa dinlenmesi
amaçlanmıştır. Aşamalarda, başvurucunun savunma hakkının bu nedenle kısıtlandığından
ya da mağdur veya bilirkişi tespitlerine yönelik itiraz ve karşı düşünce ileri
sürme hakkından mahrum bırakıldığından söz edilemez.
42.
Buna göre,
başvurucunun, yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair ciddi bir
bilgi ya da belge sunmadığı, aksine yargılama sonucunda verilen kararın
içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda,
başvurucunun iddialarının esas itibarıyla ilk derece mahkemesi ve Yargıtay
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına
ve dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmekte ise de; yapılan
incelemede, derece mahkemelerince yürütülen yargılama sırasında başvurucunun,
karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerle ilgili bilgi sahibi olma ve
bunlara karşı etkili bir şekilde itiraz etme ve kendi delillerini ve
iddialarını sunma konularında bir sorunla karşılaştığına dair bir bulguya
rastlanılmadığı gibi, somut olayda mağdur, tanık ve sanık anlatımları ile olay
tutanakları ve doktor raporları gibi bilgi ve belgeler dikkate alınarak yapılan
yargılama ve kurulan hükümde bariz takdir hatası veya açık keyfilik de tespit
edilmemiştir.
43.
Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun iddialarının
kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu ve
derece mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası
veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün
de “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1. İşkence yasağının ihlal
edildiğine yönelik iddiaların “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğine yönelik iddiaların “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu
üzerinde bırakılmasına,
6/3/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE
karar verildi.