TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OĞUZ TATIŞ VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4186)
|
|
Karar Tarihi: 15/10/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 17/12/2014-29208
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan
ÜSTÜN
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Özcan
ÖZBEY
|
Başvurucular
|
:
|
Oğuz
TATIŞ
|
|
|
Kayhan
TATIŞ
|
|
|
Gülten
SARIKAYA
|
Vekilleri
|
:
|
Av.
Mehmet SÜRÜCÜ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucular, haklarında daha önceden verilip kesinleşen
hükümden sonra ortaya çıkan deliller kapsamında yargılamanın yenilenmesi
amacıyla yaptıkları başvurunun duruşmasız ve gerekçesiz bir şekilde
reddedildiğini, Cumhuriyet Savcısının olumsuz yöndeki mütalaasının kendilerine
bildirilmediğini, bu nedenlerle Anayasa’nın 36., 38. ve 141. maddelerinin ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 12/6/2013 tarihinde İzmir 21. Asliye Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 21/3/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından, 2/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 2/7/2014 tarihinde Adalet
Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, tanınan ek süre sonunda görüşünü
29/8/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı görüşü, başvuruculara 18/9/2014 tarihinde
tebliğ edilmiş olup, başvurucular, karşı görüşlerini 26/9/2014 tarihinde
sunmuşlardır.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular hakkında, Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığınca
2004-2005 yılları arasında sahte fatura kullanmak suretiyle vergi ziyaına sebebiyet vermek suçundan 21/12/2009 tarihinde
açılan dava üzerine yapılan yargılama sonucunda, Bodrum 1. Asliye Ceza
Mahkemesinin 9/6/2011 tarih ve E.2009/1200, K.2011/648 sayılı kararı ile
4/1/1961 tarih ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 359/1-b maddesi uyarınca 2
yıl 1 ay ve 2 yıl 2 ay 20’şer gün hapis cezası verilmiştir.
9. Başvurucular tarafından bu kararın temyiz edilmesi üzerine,
Yargıtay 11. Ceza Dairesi 10/7/2012 tarihinde, suç tarihlerinin 2005 ve 2006
olduğunu kabul ederek, anılan hükmü onamış ve karar aynı tarihte
kesinleşmiştir.
10. Başvurucular, 12/2/2013 tarihinde yargılamanın yenilenmesi
talebi ile hükmü veren Mahkemeye başvuruda bulunmuşlardır.
11. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesi dilekçelerinde,
kesinleşen hüküm ile sonuçlanan davaya ilişkin olarak yeni ortaya çıktığını
ileri sürdükleri bir kısım olay ve delillerden bahsetmişlerdir.
12. Bodrum 1. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından, başvurucuların
talebi ile ilgili olarak Cumhuriyet Savcısının “talebin
reddi” içeriğini haiz yazılı mütalaası alınmıştır.
13. Mahkemenin 25/3/2013 tarihli ek kararı ile “hükümlüler müdafiinin
dilekçesinde ileri sürdüğü ve yeni delil olduğunu beyan ettiği hususların
mahkememizin gerekçeli kararında tartışıldığı ve buna göre karar verildiği,
ayrıca Yargıtay denetiminden de geçtiği, hükümlüler müdafiinin
müvekkilleri tarafından yapılan ödemelere dair sunulan belgelerin sanıkların
daha az bir ceza almasını gerektirir mahiyette olduğuna dair beyanlarının da CMK’nın 315/1. maddesi uyarınca yargılamanın yenilenmesi
nedeni olarak kabul edilemeyeceği” gerekçesiyle, başvurucuların
anılan talepleri reddedilmiştir.
14. Başvurucuların bu karara karşı yaptıkları itirazı inceleyen
Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi, konu ile ilgili olarak Cumhuriyet Savcısının “itirazın reddi” içeriğini haiz yazılı
mütalaasını da aldıktan sonra, 15/4/2013 tarih ve 2013/465 Değişik İş sayılı
kararı ile “yargılamanın yenilenmesi
talebinin reddine ilişkin ek kararın usul ve yasaya uygun olduğu”
gerekçesine dayalı olarak itirazı reddetmiştir.
15. Bu karar başvuruculara 15/5/2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup,
başvurucular, 12/6/2013 tarihli dilekçeleri ile süresi içinde bireysel
başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili
Hukuk
16. 213 sayılı Kanun’un “Kaçakçılık
suçları ve cezaları” kenar başlıklı 359. maddesinin 23/1/2008 tarih
ve 5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile yapılan değişiklikten
önceki (b-1) bendi şöyledir:
“b) Vergi Kanunları uyarınca
tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan;
1) Defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter
sahifelerine yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak
koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte
olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar ( sahte
belge, gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi
düzenlenen belgedir.),
…
Hakkında on sekiz aydan üç yıla kadar ağır hapis cezası
hükmolunur.”
17. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri”
kenar başlıklı 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi şöyledir:
“(1) Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda
yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar
görülür:
…
e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar
yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında
sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren
kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte
olursa.”
18. 5271 sayılı Kanun’un “Yenileme
isteminin kabule değer olup olmadığı kararı ve mercii” kenar
başlıklı 318. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Yargılamanın yenilenmesi istemi, hükmü veren mahkemeye
sunulur. Bu mahkeme, istemin kabule değer olup olmadığına karar verir.
…
(3) Yargılamanın yenilenmesi isteminin kabule değer olup
olmadığına dair olan karar, duruşma yapılmaksızın verilir.”
19. 5271 sayılı Kanun’un “Yenileme
isteminin kabule değer görülmemesi nedenleri ve kabulü hâlinde yapılacak işlem”
kenar başlıklı 319. maddesi şöyledir:
“(1) Yargılamanın yenilenmesi istemi, kanunda belirlenen
şekilde yapılmamış veya yargılamanın yenilenmesini gerektirecek yasal hiçbir
neden gösterilmemiş veya bunu doğrulayacak deliller açıklanmamış ise, bu istem
kabule değer görülmeyerek reddedilir.
(2) Aksi hâlde yargılamanın yenilenmesi istemi, bir diyeceği
varsa yedi gün içinde bildirmek üzere Cumhuriyet savcısı ve ilgili tarafa
tebliğ olunur.
(3) Bu Madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.”
20. 5271 sayılı Kanun’un “Yenileme
isteminin esassız olmasından dolayı reddi, aksi takdirde kabulü”
kenar başlıklı 321. maddesi şöyledir:
“(1) Yargılamanın yenilenmesi isteminde ileri sürülen
iddialar, yeterli derecede doğrulanmaz veya 311 inci Maddenin birinci
fıkrasının (a) ve (b) bentleri ile 314 üncü Maddesinin
birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı hâllerde işin durumuna göre bunların
önce verilmiş olan hükme hiçbir etkisi olmadığı anlaşılırsa, yargılamanın
yenilenmesi istemi esassız olması nedeniyle duruşma yapılmaksızın reddedilir.
(2) Aksi hâlde mahkeme, yargılamanın yenilenmesine ve
duruşmanın açılmasına karar verir.
(3) Bu Madde gereğince verilen kararlara karşı itiraz yoluna
gidilebilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 15/10/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 12/6/2013 tarih ve 2013/4186 numaralı bireysel başvuruları
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
22. Başvurucular, haklarında daha önceden verilip kesinleşen
hükümden sonra ortaya çıkan deliller kapsamında yargılamanın yenilenmesi
amacıyla yaptıkları başvurunun Mahkemece reddedildiğini, hem hüküm veren
Mahkemenin hem de itiraz merciinin, ileri sürdükleri iddiaları karşılamadan
gerekçesiz bir şekilde karar verdiklerini, yargılamanın yenilenmesi taleplerini
inceleyen Mahkeme tarafından alınan Cumhuriyet Savcısının olumsuz yöndeki
mütalaasının kendilerine bildirilmeden karar verildiğini, bu durumun silahların
eşitliği ilkesine aykırı olduğuna dair yaptıkları itiraza rağmen itirazı
incelemekle görevli Ağır Ceza Mahkemesince bu konuda herhangi bir değerlendirme
yapılmadığı gibi bu Mahkemece alınan Savcı görüşünün de kendilerine tebliğ
edilmeden karar verildiğini, Yargıtay tarafından kendileri bilgilendirilip
savunmaları alınmadan kanuna aykırı şekilde davaya konu eylemin suç tarihleri
değiştirilmek suretiyle savunma haklarının kısıtlanmasından dolayı bu hususun
da yargılamanın yenilenmesi nedeni oluşturduğunu, ancak Mahkeme kararlarında bu
iddialarının da incelenmediğini, anılan taleplerin hükmü veren Mahkemece
incelenmesinin bu yolu etkisizleştirdiğini, sözlü olarak dinlenme taleplerinin
reddedildiğini, bu nedenlerle Anayasa’nın 36., 38. ve 141. maddelerinin ihlal
edildiğini iddia etmişler ve 5.000’er TL manevi tazminat ve yargılama giderleri
ödenmesi ile hükmolunan cezanın infazının başlamaması için tedbir kararı
verilmesi ve yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
23. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanma hakkının kapsamı
medeni haklara ilişkin bir uyuşmazlığın karara bağlanması ile ceza alanındaki
bir suç isnadı konularıyla sınırlandırılmıştır. Ancak Anayasa Mahkemesi, dosya
kapsamında yer alan olay ve olgular ışığında başvuru konusu şikayetin
hukuki nitelemesini ve Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamını belirleme yetkisine sahip olup, yargılamanın yenilenmesini
de bu kapsamda değerlendirmiştir (B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 25).
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder. Bu nedenle başvurucuların iddiaları Anayasa’nın 36. ve 141.
maddeleri ile ilişkili görülerek adil yargılanma hakkı kapsamda
değerlendirilmiş olup, bu başlık altındaki şikâyetler ayrı ayrı incelenmiş ve
sair şikâyetlerin de incelenmesine gerek görülmemiştir.
a. Duruşmalı
Yargılama Hakkının İhlal Edildiği İddiası
25. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesi taleplerinin duruşmasız
incelenmesi suretiyle “duruşmalı yargılama hakkı”nın
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
26. Bakanlık görüşünde özet olarak, duruşmalı yargılama yükümlülüğün
mutlak olmadığı, bu hakkın istisnai hallerde kısıtlanabileceği, Anayasa
Mahkemesi kararlarında, yargılamanın yenilenmesi talebinin duruşma yapmaksızın
reddedilmesine ilişkin olarak yapılan incelemede, bireyin suç işleyip
işlemediğiyle ilişkili olmadığı gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal
edilmediğine karar verildiği, başvurucuların bu yöndeki talepleri konusunda
takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
27. Başvurucular karşı beyanlarında, Bakanlık görüşüne
katılmadıklarını, duruşma yapılmaksızın taleplerinin reddedilmiş olması
nedeniyle “açık duruşma haklarının”
ihlal edildiğini belirtmişlerdir.
28. Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir
kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu
güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.”
29. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinde herkesin meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ise Mahkemelerde
duruşmaların herkese açık olduğu, duruşmaların bir kısmının veya tamamının
kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak
gerekli kıldığı hallerde karar verilebileceği… düzenlemelerine yer verilmiştir.
30. Sözleşme’nin “Adil yargılanma
hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise
herkesin davasının, kamuya açık olarak görülmesini isteme hakkına sahip olduğu,
kararın aleni verileceği, ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu
düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya
taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut aleniyetin
adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun
kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonunun tüm dava
süresince veya kısmen, basına ve dinleyicilere kapatılabileceği hükme
bağlanmıştır.
31. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen
yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir (B. No: 2013/664, 17/9/2013,
§ 32). Buna göre, duruşmaların kamuya açık olarak yürütülmesine ilişkin
gereklilik, adil yargılanma hakkının en önemli güvencelerinden biri olup; temel
gayesi, kişileri, kamu denetiminden uzak, kapalı kapılar ardında yürütülmekte
olan gizli bir yargılama ve bunun doğuracağı endişelerden korumaktır.
Dolayısıyla yargılamanın şeffaflığı, mahkemeye duyulması gereken güvenin
pekişmesini sağlamak ve davaların adil bir şekilde görülmesini temin etmek
bakımından önemlidir.
32. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı, adli mekanizmanın
işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence
altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle hukuk devletinin
en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. Özellikle ceza
davalarında yargılamanın duruşmalı ve aleni yapılması silahların eşitliği
ilkesinin ve savunma haklarının güvencesini oluşturur (B. No: 2013/664,
17/9/2013, § 32).
33. Diğer taraftan, duruşmaların teorik olarak kamuya açık olması
yeterli olmayıp, bunun uygulamaya yansıtılması da, bu
güvencenin sağlanması bakımından gereklidir. Bu bakımdan, davanın tarafları
dışında, başta basın olmak üzere, duruşmayı izlemek isteyen kişilerin duruşmaya
katılımlarının kolaylaştırılmasına yönelik bir takım
tedbirler alınması devletin görevidir. Bu kapsamda, kamunun duruşmanın yeri ve
tarihi ile ilgili olarak bilgi sahibi olabilmesi, bu bilgilerin gizli
tutulmaması ve duruşmanın icra edileceği yerin fiilen erişime açık olması
gereklidir. (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Riepan/Avusturya, B. No. 35115/97, 14/11/2000, § 29).
34. AİHM’e göre, duruşma yapmamayı haklı gösteren istisnai durumlar
olmadığı sürece, ilk ve tek derece mahkemesinin huzurundaki yargılamalarda,
AİHS’nin 6/1. maddesi uyarınca “açık duruşma
hakkı” beraberinde “duruşma
isteme hakkı”nı
da getirir (bkz. Hakansson ve Sturesson/İsveç,
B. No: 11855/85, 21/2/1990, § 64; Fredin/İsveç
(no:2), B. No: 18928/91, 23/2/1994, § 21; Allan Jacobsson/İsveç (no:2), B.
No: 16970/90, 19/2/1998, § 46; Kılıç ve
Korkut/Türkiye, B. No: 25949/03 ve 25976/03, 12/2/2008, § 21).
35. Ancak “duruşmalı yargılama
hakkı”, her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması
zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul
ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların
duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması
anayasal hakların ihlalini oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde
duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra, kanun yolu incelemesinin,
tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra, dosya
üzerinden yapılması halinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez
(B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32).
36. Somut olayda başvurucuların, yargılamanın yenilenmesi
taleplerini yazılı olarak sunmaları üzerine, Mahkemece dosya üzerinden yapılan
değerlendirme sonucunda, “yargılamanın
yenilenmesi şartlarının oluşmaması” gerekçesiyle anılan talepleri
reddedilmiştir. Başvurucuların bu karara yaptıkları itirazı inceleyen Bodrum 2.
Ağır Ceza Mahkemesi de duruşma açmaksızın dosya üzerinden inceleme yaparak red kararı vermiştir. Yargılamanın yenilenmesi olağanüstü
bir kanun yolu olup bu yolun hangi hallerde açılacağı 5271 sayılı Kanun’un 311.
maddesinde açıkça düzenlenmiş ve aynı Kanun’un 321. maddesinde yeniden
yargılanma talebinin esassız olması halinde talebin duruşmasız olarak
reddedileceği hükme bağlanmıştır. Yine aynı maddenin (2) numaralı fıkrası, “Aksi hâlde mahkeme, yargılamanın yenilenmesine ve
duruşmanın açılmasına karar verir.” hükmünü, aynı Kanun’un “Yeniden duruşma sonucunda verilecek hüküm”
kenar başlıklı 323. maddesinin (1) numaralı fıkrası da,
“Yeniden yapılacak duruşma sonucunda
mahkeme, önceki hükmü onaylar veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden
hüküm verir.” hükmünü içermektedir.
37. Anılan bu maddelerden de görüleceği gibi “yargılamanın yenilenmesi” yolu her ne
kadar bir olağanüstü kanun yolu olarak düzenlenmiş ise de,
Mahkemece bu talebin duruşma açılmadan inceleneceği, ancak talebin kabul
edilmesi halinde duruşmanın açılarak, yargılama sonucunda yeni bir hükmün
verilmesi ve bu hükme karşı kanun yollarına başvurulması imkânının bulunduğu
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, bireyin suç işleyip işlemediğiyle ilişkili
olmayan, sadece yeniden yargılama şartlarının bulunup bulunmadığına dair
gerçekleşen böyle bir incelemenin duruşma açılmadan yapılmış olması nedeniyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği söylenemez.
38. Açıklanan nedenlerle, “duruşmalı
yargılama hakkı”na
yönelik açık bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” sebebiyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. İlk Derece
Mahkemesi Tarafından Savcının Görüşünün Bildirilmemesi Nedeniyle Silahların
Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
39. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesi taleplerini inceleyen İlk
Derece Mahkemesi tarafından alınan Cumhuriyet Savcısının olumsuz yöndeki
mütalaasının kendilerine bildirilmeden karar verildiğini, bu durumun silahların
eşitliği ilkesine aykırı olduğunu iddia etmişlerdir.
40. Bakanlık, görüş yazısında; çelişmeli yargılama hakkının, kural
olarak bir hukuk ya da ceza davasının taraflarının ileri sürülen deliller ve
sunulan görüşlerle ilgili bilgiye sahip olması ve taraflara mahkemenin kararını
etkilemek amacıyla bunlarla ilgili görüş bildirebilme fırsatının sunulması
olduğunu; adil yargılanma kavramının prensipte, bilhassa davanın taraflarının,
mahkemenin kararını etkilemek amacıyla bağımsız bir yargı görevlisi tarafından
bile olsa, sunulan her türlü delil ve mütalaa hakkında bilgi sahibi olması ve
bunlarla ilgili görüş bildirmesi hakkını da içinde barındırdığını, bu hususta
takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğunu belirtmiştir.
41. Başvurucular, Bakanlık görüşüne katılmadıklarını, Savcıların her
şekilde görüşlerinin tebliğ edilmemesi halinin ihlal nedeni olduğuna dair
AİHM’nin Türkiye’ye ilişkin olarak da verdiği birçok karar bulunduğunu, bundan
dolayı adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ifade etmişlerdir.
42. AİHM, dosyaya ilişkin bağımsız bir inceleme yaparak görüşünü
mahkemeye sunan Savcılık düşüncesinin önceden taraflara tebliğ edilmemesi
nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal
edildiğine karar vermiştir (bkz. Miran/Türkiye,
B. No: 43980/04, 21/4/2009). Bu nedenle Savcılık düşüncesinin önceden taraflara
tebliğ edilerek incelemelerine sunulması ve karşı görüşlerini hazırlama imkânı
verilmesi çelişmeli yargılama ilkesi ile ilişkili olarak adil yargılanma
hakkının bir gereğidir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 33). Çelişmeli yargılama
ilkesi, dosyada yer alan bilgi ve belgelerin taraflar açısından ulaşılabilir
olmasını gerekli kılar. Dolayısıyla belgelere ulaşamama çelişmeli yargılama
ilkesi açısından sorun oluşturabilir (B. No: 2012/575, 8/5/2014, § 46).
43. Başvurucuların iddialarından, yargılamanın yenilenmesi talebinin
incelemesi sırasında alınan Savcılık mütalaasının kendilerine tebliğ edilmediği
anlaşılmaktadır. Ancak, Mahkeme tarafından başvuruculara tebliğ edilen
yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi kararında, anılan Savcılık mütalaasına
da yer verildiği ve başvurucuların söz konusu kararın kendilerine tebliği
esnasında Savcılık görüşünün içeriğinden haberdar oldukları görülmektedir.
Nitekim başvurucular, 1/4/2013 tarihli itiraz dilekçelerinde, aleyhe olduğunu
tespit ettikleri Savcılık görüşünün kendilerine tebliğ edilmediğini, bu nedenle
“silahların eşitliği” ilkesinin
ihlal edildiğini ifade etmişlerdir. Başvurucular söz konusu dilekçelerinde,
anılan Savcılık görüşüne neden katılmadıklarına ilişkin ayrıca bir açıklamada
bulunmamışlar, fakat genel olarak Savcılık mütalaasına uygun verilmiş olan
Mahkeme kararına yönelik karşı itirazlarını ileri sürmüşlerdir. Buna göre
başvurucular, yargılamanın yenilenmesi talebinin incelenmesi aşamasında tebliğ
edilmemiş olsa bile bu talebin reddine dair kararın tebliği sırasında Savcılık
görüşünün içeriğinden haberdar olmuş ve buna yönelik görüşlerini hazırlama ve
itiraz merciine sunma imkânı bulabilmişlerdir. Dolayısıyla, somut durumda
çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan nedenlerle, çelişmeli yargılama ilkesine yönelik açık
bir ihlalin bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının da “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Gerekçeli
Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası
45. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesi amacıyla yaptıkları
başvurunun hem Mahkeme hem de itiraz merci tarafından, ileri sürdükleri
iddialar karşılanmadan, gerekçesiz bir şekilde reddedilmesi suretiyle “gerekçeli karar hakkı”nın ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
46. Bakanlık görüş yazısında, başvurucuların bu şikâyetine benzer
iddiaları içeren başvurulara yönelik olarak daha önceden de göz önüne alınacak
kriterlerin belirlendiği, somut başvuru açısından bu kriterlerden ayrılmayı
gerektirecek bir neden bulunmadığı, bu nedenle görüş sunulmasına gerek
görülmediği ifade edilmiştir.
47. Başvurucular, Bakanlık görüşünde geçen karar içeriğinin Yargıtay
incelemesine ilişkin olduğunu, oysa taleplerin İlk Derece Mahkemesince
gerekçesiz reddedildiğini, bu nedenle dilekçelerinde belirttikleri gibi “gerekçeli karar haklarının” ihlal edilmiş
olduğunu ifade etmişlerdir.
48. Yapılan incelemede, başvurucuların bu şikâyetinin açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. İtiraz
Mercii Tarafından Savcının Görüşünün Bildirilmemesi Nedeniyle Silahların
Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
49. Başvurucular, yaptıkları itirazı inceleyen Muğla 2. Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından alınan Savcının aleyhe görüşünün kendilerine tebliğ
edilmemesi nedeniyle “silahların eşitliği”
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
50. Bakanlık görüş yazısında, başvurucuların şikâyetlerinin bu
kısmına ilişkin herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
51. Başvurucular, Savcının görüşünün tebliğ edilmemesi nedeniyle
adil yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki görüşlerini
tekrarlamışlardır.
52. Yapılan incelemede, başvurucuların bu şikâyetinin açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Gerekçeli
Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası
53. Başvurucular, haklarında daha önceden verilip kesinleşen
hükümden sonra ortaya çıkan deliller kapsamında yargılamanın yenilenmesi
amacıyla yaptıkları başvurunun Mahkemece reddedildiğini, oysa ileri sürdükleri
iddiaların 5271 sayılı Kanun’un 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e)
bendine göre yargılamanın yenilenmesi nedenlerini oluşturduğunu, ancak hem hükmü
veren Mahkemenin hem de itiraz merciinin, ileri sürdükleri iddiaları
karşılamadan gerekçesiz bir şekilde karar verdiklerini, ayrıca Cumhuriyet
Savcısının olumsuz yöndeki mütalaasının kendilerine bildirilmemesi nedeniyle
yaptıkları itiraza rağmen itirazı incelemekle görevli Ağır Ceza Mahkemesince bu
konuda da herhangi bir değerlendirmenin yapılmadığını, dolayısıyla bu
taleplerinin gerekçe gösterilmeden reddedilmesi ile “gerekçeli karar hakkı”nın
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
54. Başvurucular özetle;
i. Mahkûmiyetlerine
neden olan ve daha önceden dinlenmeyen M. Otel isimli şirketin suç
tarihlerindeki genel müdürü tanık M. İ. ile otelin satın alma departmanında
çalışan tanık N. Ö.’nün dosya kapsamında dinlenilmesi
taleplerinin nedensiz reddedilmesi,
ii. Vergi
Dairesine borçlarının bulunmadığına ilişkin hüküm tarihinden sonra alınan
yazının dikkate alınmaması,
iii. Sahte
fatura alındığı iddia edilen şirkete ödemelerin çeklerle yapıldığına ve alım
satımların gerçek olduğuna dair yeni ibraz edilen banka dekontlarının, hükme
esas alınan bilirkişi raporlarının doğruluğunu çürüttüğünün gözetilmemesi,
iv. Aynı
konuda Aydın Vergi Mahkemesinde taraflarından açılmış olan davaların lehe
sonuçlanmasına ilişkin verilen kararlar ile mahkûmiyetlerine neden olan A. Ltd.
Şti’nin kesmiş olduğu faturaların sahte olmayıp, gerçek
bir alışverişe dayalı olduğunu ortaya koyan Aydın Vergi Mahkemesinin vermiş
olduğu karar ve aynı şirketin sorumlusu hakkında Bodrum 4. Asliye Ceza
Mahkemesinin verdiği kararın dikkate alınmaması,
v. Mahkûmiyet
gerekçesinde çeklerin imzalanması gösterildiği halde, başvuruculardan Kayhan Tatış’ın 2004 yılındaki çeklerde imzasının olmadığına dair
delil ve bilirkişi incelemesi talebinin değerlendirmeye alınmaması,
vi. Suça konu
faturaları düzenleyen A. Ltd. Şti’nin iş yaptığı ve
fatura kestiği diğer 13 şirket hakkında herhangi bir takibatın yapılmadığı,
anılan şirketlerin 5811 sayılı Kanun’dan yararlanması nedeniyle böyle bir
sonucun ortaya çıktığı, kendi şirketlerinin de anılan Kanun hükümlerinden
yararlanmasına rağmen hukuka aykırı bir şekilde haklarında denetim raporu
düzenlendiği, bu maddi gerçeğin mahkûmiyet dosyasında bulunmamasına rağmen,
yeni delil olarak kabul edilmemesi,
vii. 5811
sayılı Kanun’dan yararlanılarak, Vergi Dairesine ödemelerin yapıldığına ilişkin
delillerin dikkate alınmaması,
viii. Mahkûmiyet
gerekçesinde A. Ltd. Şti’nin kesmiş olduğu
faturaların sahte olduğu iddiası, şirketin, faturalarda yazan eşyaları
taşıyabilecek olan araçlara sahip olmadığına dayandırıldığı, ancak Mahkeme
kararından sonra A. Ltd. Şti’nin sahibi Ç. K.’nın eşi olan N. K.’ya ait ve A.
Ltd. Şti’nin kullanımında olan frigorifik nitelikli 2
adet ticari kamyonet ve 2 adet otomobil bulunduğu konusunda plakaları da tespit
edilmek suretiyle yargılamanın yenilenmesi dilekçesine eklenmesine rağmen bu
hususun göz ardı edilmesi,
ix. Talebe
eklenen uzman görüşlerinin değerlendirilmemesi,
x. Haklarında
düzenlenen iddianamede isnat edilen suçların tarihlerinin 2004-2005 yılları
olarak gösterilmesine ve bu yönde yapılan savunma sonucunda, gerekçeli kararda
da bu tarihler temel alınarak mahkûmiyet hükmü kurulmasına rağmen, 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 226. maddesine aykırı olarak, bu konuda savunma
hakkı tanınmadan, Yargıtayın, suç tarihlerini
2005-2006 tarihleri olarak kabul ederek kararı onamasının hak ihlali
oluşturduğunun gözetilmemesi,
xi. Mahkemenin
taleplerini gerekçesiz reddetmesi ve Cumhuriyet Savcısının olumsuz yöndeki
mütalaasını tebliğ etmemesi nedenleriyle yaptıkları itirazın, itiraz merciince
de gerekçe gösterilmeksizin reddedilmesi…,
Nedenleriyle “gerekçeli karar hakkı”nın ihlal edildiğini
belirtmişlerdir.
55. Bakanlık görüş yazısında, benzer iddiaları içeren başvurulara
yönelik olarak daha önceden de göz önüne alınacak kriterler belirlendiğinden,
bu konuda görüş sunulmasına gerek görülmediği ifade edilmiştir.
56. Başvurucular, Bakanlık görüşünde geçen karar içeriğinin Yargıtay
incelemesine ilişkin olduğunu, oysa taleplerin İlk Derece Mahkemesince
gerekçesiz reddedildiğini, böyle bir durumun mümkün olamayacağını, Mahkemenin
dosyaya uygun olmayan nedenlerle taleplerini reddettiğini, Mahkemeye sundukları
delillerin yargılama sona erdikten sonra bulunmuş veya ortaya çıkmış deliller
olduğunu ifade etmişlerdir.
57. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
58. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı
organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak
da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan
maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının
gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de,
hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır
(B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
59. AİHS metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen
Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi, adil
yargılanma hakkının somut görünümlerinden biri olup, Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
gerek Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan gerekse AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı gibi ilke ve
haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No. 2012/13,
2/7/2013, § 38).
60. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar
hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, mahkemelerin
uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule
ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan
gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve
denetlemeyi amaçlamaktadır (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).
61. Anayasa’daki hakların etkili bir biçimde korunması için, davaya
bakan mahkemelerin Anayasa’nın 36. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde
inceleme görevi” vardır (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97,
21/3/2000, § 33). AİHM içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımı,
başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve başvurucuların temel şikayetlerini
incelemekten kaçınmalarına neden olması halinde Sözleşme’nin 6. maddesi davanın
hakkaniyete uygun bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur
(bkz. Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§
84-85; ayrıca bkz. B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 30).
62. Mahkemeler, “kararlarını
hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme”
yükümlülüğü altındadırlar. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını
kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra (bkz. Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33),
tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun
bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir
toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini
öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §
34).
63. Mahkemelerin bu yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü
iddia ve savunmaya, karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi
şeklinde anlaşılamaz (bkz. B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26). Diğer bir
ifadeyle derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek
zorunda değildir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56). Bir kararda tam olarak
hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına
bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve
savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu
değiştirebilecek nitelikte bulunması halinde, davayla doğrudan ilgili olan bu
hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (B. No:
2013/7800, 18/6/2014, § 35).
64. Ayrıca, insan haklarına ilişkin güvencelerin soyut ve teorik
olarak değil, uygulamada ve etkili bir şekilde sağlanması gerekir. Buna göre,
mahkemelerin ileri sürülen iddia ve savunmalara şeklen cevap vermiş olmaları
yeterli olmayıp, iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız olmaması,
mantıklı ve tutarlı olması da gerekir. Diğer bir ifadeyle mahkemelerce
belirtilen gerekçeler, davanın şartları dikkate alındığında makul olmalıdır (B.
No: 2013/7800, 18/6/2014, § 36).
65. Makul gerekçe, davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl
nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere
dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki
bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (bkz. B. No: 2013/1235, 13/6/2013, §
24). Gerekçelendirme, davanın sonucuna etkili olay, olgu ve kanıtları açıklamak
yükümlülüğü olmakla birlikte, bu şekildeki gerekçelendirmenin mutlaka detaylı
olması şart değildir. Ancak gerekçelendirmenin, iddia ve savunmadan birinin
diğerine üstün tutulma sebebinin ve bu kapsamda davanın taraflarınca gösterilen
delillerden karara dayanak olarak alınanların mahkemelerce kabul edilme ve
diğerlerinin reddedilmesi hususunda, makul dayanakları olan bir bilgilendirmeyi
sağlayacak ölçü ve özene sahip olması gerekmektedir (B. No: 2013/7800,
18/6/2014, § 37).
66. Zira bir davada tarafların, hukuk düzenince hangi nedenle haklı
veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için usulüne uygun
şekilde oluşturulmuş, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme varılırken
mahkemenin neleri dikkate aldığı ya da almadığını gösteren, ifadeleri özenle
seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna
uyumlu hüküm fıkralarının bulunması “gerekçeli
karar hakkı” yönünden zorunludur (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §
38).
67. Aksi bir tutumla, mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu
kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili
ve yeterli bir yanıt” vermemesi
veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olabilecektir (B. No: 2013/7800, 18/6/2014,
§ 39).
68. Öte yandan derece mahkemeleri, kararların yapısı ve içeriği ile
ilgili olarak geniş bir takdir yetkisine sahiptirler. Özellikle taraflarca
ileri sürülen kanıtların kabulü ve değerlendirilmesi öncelikle derece
mahkemelerinin görevidir (bkz. Van Mechelen ve Diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93,
21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50). Bu nedenle, açıkça keyfi
olmadıkça, belirli bir kanıt türünün kabul edilebilir olup olmadığına,
değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar
vermek, Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §
33; benzer değerlendirmeler için bkz. Garcia Ruiz/İspanya, B.No.
30544/96, 21/1/1996, § 28).
69. Ayrıca, itiraz veya temyiz mercilerinin kararlarının tamamen
gerekçeli olması zorunlu değildir. İtiraz veya temyiz merciinin yargılamayı
yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi
kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli
olan husus, itiraz ya da temyiz merciinin bir şekilde itiraz veya temyizde dile
getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek
onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57). Diğer
bir ifadeyle itiraz veya temyiz merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu
mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda, buna ilişkin
kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak, gerekçeli karar
hakkına ve dolayısıyla adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil etmez (B. No:
2013/723, 21/11/2013, § 44; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. García Ruiz/İspanya,
B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 26).
70. Buna karşın tarafsızlığı, keyfiliği, denetimden kaçmayı ve perdelemeyi
önlemek için mahkemeler, kararın verilmesine neden olan temelleri yeterince
açık olarak belirtmekle yükümlüdürler. Mahkemelerin yargılama süresince
kendilerine iletilen her iddia ve talebi gözetme zorunda olmadıkları
biçimindeki serbesti, kararın verilmesine neden olan temellere asgari açıklıkta
değinilmesi görevini ortadan kaldıracak şekilde yorumlanamaz (B. No: 2013/7800,
18/6/2014, § 58).
71. Bireysel başvuru yolunda derece mahkemelerinin gerekçelerinin
niteliği, ancak açık bir keyfilik veya takdir hatası oluşturduğu ya da makul ve
ikna edici açıklamalar içeren bir gerekçe gösterilmediği, iddia olunan eylem
ile hüküm arasında “uygun illiyet bağı”
kurulmadığı durumlarda denetlenebilir. Derece mahkemesi kararlarının, adalet
gereksinimini giderecek ölçü ve nitelikte yeterli gerekçe ile açıklanıp
açıklanmadığı hususları, adil yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan
bireysel başvurularda Anayasa Mahkemesince yapılacak denetimin kapsamında yer
almaktadır. (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 59).
72. Başvurucular somut davada, haklarındaki kesinleşmiş hükümden
sonra ortaya çıkan yeni delillerden dolayı yargılamanın yenilenmesi şartlarının
oluştuğunu, buna rağmen Mahkeme ve itiraz merciinin bu bilgi ve belgeleri
dikkate almadıkları gibi, dikkate almama nedenlerini de makul bir gerekçeyle
izah etmediklerini ileri sürmüşlerdir.
73. Başvurucular, davaya konu şirketin yönetim kurulu üyeleri olup,
suç tarihinde gerçekte herhangi bir alış işlemi olmadığı halde A. Ltd. Şti.
tarafından düzenlenen sahte faturaları kullanarak vergi kaybına sebebiyet
verdikleri iddiasıyla yargılanmışlardır. Ancak başvurucular, gerçek bir alımın
olduğunu, bu mallara ilişkin bedellerin banka aracılığı ile ödendiğini,
suçlamanın doğru olmadığını savunmuşlarsa da, anılan
suçtan mahkûm olmuşlardır.
74. Başvurucular, yukarıda belirtilen (§ 53-54) ve kesinleşmiş
hükümden sonra elde edilen bazı deliller ile olaya ilişkin yeni hazırlanan
uzman görüşlerini; A. Ltd. Şti. isimli şirketin suç tarihlerinde faaliyette
olduğuna, karar gerekçesine konu bu şirketin olmadığı söylenen araçlarının
bulunduğuna ve plakalarının tespit edildiğine, başka şirketlerle alış verişi
olduğuna dair belgeleri ve mahkeme kararlarını; lehe sonuçlanan Vergi Mahkemesi
kararlarını; A. Ltd. Şti. sahibi olan Ç. K.’ya ödemelerin
yapıldığına dair banka dekont örneklerini; mal alımında sorumlu olan ve
tanıklığı önem arz edecek şirket çalışanlarının isimlerini; şirketin ayrıntılı
yıllık harcamalarını; Vergi Dairesine borcun olmadığına ilişkin belgeleri; A.
Ltd. Şti. sahibi olan Ç. K.’ya yönelik yargı
kararları gibi bir kısım delilleri Mahkemeye sunarak, yeni ortaya konulan bu
hususların yargılamanın yenilenmesi sebebini oluşturduğunu iddia etmişlerdir.
75. Mahkeme, 25/3/2013 tarihli ek kararı ile (§ 12) başvurucuların
anılan taleplerini reddetmiştir. Başvurucuların gerek bu karara gerekse
Mahkemece alınan Savcı görüşünün bildirilmemesine karşı yaptıkları itirazı
inceleyen Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi de, 15/4/2013
tarihli kararı ile “yargılamanın yenilenmesi
talebinin reddine ilişkin ek kararın usul ve yasaya uygun olduğu”
gerekçesine dayalı olarak itirazı reddetmiştir.
76. Başvurucuların yeni delil olarak ileri sürdükleri hususlara
ilişkin olarak Mahkemenin ortaya koyacağı gerekçenin denetlenebilir, açık ve
makul bir yanıtı içeren niteliğe sahip olması gerekir. Başka bir ifadeyle
Mahkemece, başvurucular tarafından sunulan delillerin, hükmün kurulduğu kararda
tartışıldığı, bu nedenle dosyanın yeniden incelenmesine gerek olmadığı kabul
edilerek, talebin reddi yönünde karar veriliyorsa, bu gerekçe, ancak yeni
olduğu ileri sürülen iddiaların hepsinin ya da en azından hükme dayanak yapılan
kısımlarının önceki kararda tartışılmış olduğunun tespiti ve bunun
denetlenebilir olması halinde yeterli olabilir.
77. Mahkemenin mahkûmiyet hükmüne gerekçe olarak gösterdiği temel
hususlar şöyledir:
“…sanıkların şirketin yönetim kurulu üyesi oldukları, M.
Otel isimli işletmenin bu şirket tarafından işletildiği, sanıkların 2004 ve
2005 takvim yıllarında yetkilisi Ç. K. olan A. Ltd. Şti.’den
gerçek alım ve satımları yansıtmayan, bu şekilde içerik itibariyle sahte olarak
düzenlenmiş bulunan faturaları alarak, şirket hesaplarında kullandıkları ve bu
şekilde vergi kaybına neden oldukları…, sanıkların bu eylemleri nedeniyle
cezalandırılmalarına karar verilmiştir… A. Ltd. Şti.’nin
2004 ve 2005 yıllarında hiçbir ticari faaliyetinin bulunmadığı…, bu şirketin
ticari faaliyette bulunduğuna ilişkin hiçbir iddia ve delil bulunmadığı, A.
Ltd. Şti. adına M. Tur şirketi tarafından kesilmiş çok sayıda çek bulunduğu,
bunların Ç. K. tarafından gününde tahsil edilmiş görüldüğü…, şirketin çok büyük
miktarlarda kısa sürede zarar ettiğinin belirlendiği, yine şirkete çok miktarda
mal alımı olduğu halde şirketin bu miktarda ne şekilde zarara uğradığının
açıklanamadığı…, Aydın Vergi Mahkemesinin vergi cezalarının iptaline karar
vermesi hususunun mahkememize bağlayıcı bir yönü bulunmadığı, takdir ve
değerlendirmesi ile savunmaya itibar edilmemiştir.”
78. Mahkûmiyet hükmünün gerekçesi ile yargılamanın yenilenmesi talebinin
reddi gerekçesi incelendiğinde; başvurucular tarafından yeniden yargılanma
nedenleri olarak ileri sürülen (§ 54) delillerin ya hiç ya da yeterince
mahkûmiyet hükmünde tartışılmadığı ve bu delillerin hükümden sonraki dönemlere
ait olduğu ya da önceden bulunsa dahi sonradan elde edildiği görülmektedir.
79. Buna göre, başvurucuların belirtmiş oldukları ve mal alım satım
işinden doğrudan sorumlu olan ve alımların gerçek yapıldığını başvuru
dilekçesinde ifade eden tanıkların önceden dinlenmediği, sahte fatura alındığı
iddia edilen şirkete ödemelerin yapıldığına ilişkin alınan banka dekontlarının
(17 adet) işlem tarihlerinin suç tarihi (2004-2005) olmasına rağmen, bu
dekontların hükümden sonra, 11/1/2013 tarihinde bankalar tarafından
başvuruculara verildiği, bu kapsamda A. Ltd. Şti.’ye
yapılan çekle ödemelere dair Garanti Bankası Bodrum Şubesi, İş Bankası İzmir
Ticari Şubesi ve Fortis Bank Bodrum Şubesinin ekstrelerinin de temin edildiği,
ayrıca başvurucuların; mal alımının gerçek olduğu, çeklerin muhatap şirket
temsilcisi tarafından bankadan tahsil edildiğini ileri sürerek vergi cezasının
kaldırılması talebiyle yapmış oldukları başvuruların Vergi Mahkemelerince, “A. Ltd. Şti.’nin soğuk
hava deposunun olduğu, mal alım ve satımında bulunduğu, fatura bedellerinin
çekle ödendiği, A. Ltd. Şti.’nin, davacıya fatura
düzenlediği dönemler itibariyle, gerçekte ticari faaliyette bulunmayıp
düzenlenen faturaların sahte olduğunun kabulü mevcut tespitler doğrultusunda
mümkün bulunmamaktadır.” gerekçesiyle kabul edilerek, dava konusu
cezalı tarhiyatın kaldırılmasına karar verildiği ve bu kararların (12 adet
mahkeme kararı) 9/6/2011 tarihli hükümden sonra 14/7/2011 tarihinde Danıştay
incelemesinden geçmek suretiyle (davacının 6111 sayılı Kanun’dan faydalandığı
bildirildiğinden, konusu kalmayan istem hakkında karar verilmesine yer
olmadığına gerekçesine dayalı olarak) kesinleştiği, davaya konu olay nedeniyle
6111 sayılı Kanun’dan istifade edildiğine ve borcun bulunmadığına ilişkin
Bodrum Vergi Dairesi Müdürlüğünün 16/1/2013 tarihli yazısının alındığı,
yargılamanın yenilenmesi nedenlerinin sunulan deliller kapsamında oluştuğuna
dair özel alınan hukukçu ve maliyeci olan uzman görüşlerinin bulunduğu raporlar
ile şirket gelir-gider, kar-zarar durumunu ortaya koyan kayıtların yeni elde
edildiği saptanmıştır.
80. Yine A. Ltd. Şti.’ye ait araçların
olduğu, bu şirketin başka şirket ile gerçek alış-veriş yaptığının diğer mahkeme
kararları ile de tespit edildiği (A. Ltd. Şti.’nin,
K. Su Ürünleri Maden Pazarlama Sanayi Ltd. Şti.’ye kestiği
faturaların sahte olmadığına, gerçek bir mal alış-verişine ilişkin olduğuna
dair Aydın Vergi Mahkemesinin ve itiraz üzerine Aydın Bölge İdare Mahkemesinin
vermiş olduğu kararlar) hususları başvurucular tarafından belgelendirilmiş,
ayrıca A. Ltd. Şti.den mal ve fatura alan diğer 13
adet şirket hakkında vergi kaçakçılığından açılmış herhangi bir davanın
bulunmadığına dair Bodrum Vergi Dairesi Müdürlüğünün yazısı ile şirketin işi
terk tarihinin 7/12/2006 olarak kabul edilmesi gerektiğine dair Bodrum Vergi
Dairesi tutanağı ve Yeminli Mali Müşavir raporunun da yeni elde edildiği
belirlenmiştir.
81. Diğer taraftan, başvurucular hakkında düzenlenen iddianamede
isnat edilen suçların tarihlerinin 2004-2005 yılları olarak gösterildiği,
başvurucuların savunmalarının bu kapsamda alındığı ve hükmün bu yıllar temel
alınarak kurulduğu tespit edilmiştir. Ancak Yargıtay tarafından, Anayasa’nın
36. ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 226. maddesinin sağladığı savunma
hakkı dikkate alınmadan, zamanaşımı ve benzeri cezai kurum ve sonuçlar ile
ileri sürülebilecek yeni savunmalar bakımından suçun maddi yönünü etkileyen
dava konusunun suç tarihlerinin 2005-2006 olarak değiştirilerek kabul edildiği
ve bu yeni değerlendirmeye göre kararın onanıp kesinleştirildiği görülmüştür.
82. Başvurucular tarafından yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak
ileri sürülen bu (§ 79, 80, 81) ve dilekçe ekindeki diğer konular, Mahkemece, “gerekçeli kararda tartışıldığı, bu sebeple
yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilemeyeceği” şeklinde
değerlendirilerek başvurucuların talepleri reddedilmiştir.
83. Bu tespitlere göre, başvurucularca ileri sürülen delillerin
mahkûmiyet hükmünde ya hiç ya da yeterince tartışılmadığı, bu delillerin hükmün
kurulmasında değerlendirmeye alınabilecek nitelikte olduğu ve yeni elde
edildikleri görülmektedir. Mahkûmiyet kararının dayanağını oluşturması ya da
mahkûmiyet sonucunu etkilemesi nedeniyle, yeni olduğu iddiası ile sunulan bu
kanıtların reddi gerekçesinin Mahkemece şüpheye yer bırakmayacak ve ikna edici
bir şekilde açıklanması gerekmektedir.
84. Yargılamanın yenilenmesi talebini inceleyen Bodrum 1. Asliye
Ceza Mahkemesi, başvurucuların taleplerinin gerekçeli kararda tartışıldığını
belirterek red kararı vermiş, ancak, hangi talebi gerekçeli
kararın hangi kısmında tartıştığını açıklamamıştır. Diğer bir ifadeyle
Mahkemece, yeni olduğu söylenerek sunulan delillerin önceki karar içerisinde ne
şekilde tartışıldığı belirtilmeden, dosya içeriğine uygun olmayan nedenlerle
talep reddedilmiştir. Dolayısıyla gerek hükmün dayanağını oluşturan gerekçeli
kararın gerekse dosyanın incelenmesinde, anılan red
gerekçesinin, adalet gereksinimini giderecek ölçü ve nitelikte, yeterli, makul
ve ikna edici olmadığı anlaşılmaktadır.
85. Öte yandan, Mahkemenin red kararına ve
bu Mahkemece Savcının görüşünün tebliğ edilmemiş olması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği hususuna ilişkin olarak ayrıntılı itirazda
bulunan başvurucuların bu itirazlarının da, İtiraz
Mercii tarafından makul bir gerekçe gösterilmeden reddedildiği saptanmıştır.
86. İtirazı inceleyen Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi, “karar usul ve yasaya uygun olduğundan”
bahisle itirazı reddetmiştir. Bodrum 1. Asliye Ceza Mahkemesinin red kararında, hükme ulaşmayı sağlayan olay, bunların
sebepleri ve sonuca götüren nedensellik kurgusu değerlendirmelerinin yeterli
açıklıkta yapılmadığı kabul edildiğinden, itirazı inceleyen Muğla 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin kararında da detaylı bir açıklama bulunmadığı gözetildiğinde, Bodrum
1. Asliye Ceza Mahkemesinin kararına dayanak yapılan gerekçesinin yeterli
olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, gerek yargılamanın yenilenmesi talebini
reddeden Mahkeme kararının gerekse İtiraz Mercii kararının hakkaniyete uygun
makul bir gerekçeyi içerdiğinden bahsedilemez.
87. Açıklanan nedenlerle, yargılamanın yenilenmesi talebinin
yetersiz gerekçelerle reddedilmesi, “gerekçeli
karar hakkı”na
aykırı olduğundan, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğinin kabulü gerekir.
b. İtiraz
Mercii Tarafından Savcının Görüşünün Bildirilmemesi Nedeniyle Silahların
Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
88. Başvurucular, yaptıkları itirazı inceleyen Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından alınan Savcının aleyhe görüşünün kendilerine tebliğ edilmemesi
nedeniyle “silahların eşitliği”
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
89. Bakanlık görüş yazısında, başvurucuların şikâyetlerinin bu
kısmına ilişkin herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
90. Başvurucular, başvuru dilekçesindeki iddialarını tekrar ederek
Savcının görüşünün tebliğ edilmemesi nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ifade etmişlerdir.
91. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
92. Sözleşme’nin “Adil yargılanma
hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından
davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini
istemek hakkına sahiptir. …”
93. Başvurucuların şikâyetlerinde, itiraz gerekçelerine ilişkin
Cumhuriyet Savcısının görüşünün Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesine sunulduğu, ancak
kendilerine bu görüşün bir örneğinin gönderilmediği ve dolayısıyla buna yanıt
verme hakkından mahrum bırakıldıkları anlaşılmaktadır.
94. Dosyanın incelemesinde, Cumhuriyet Savcısının, başvurucuların
itirazlarının reddine yönelik olarak aleyhe mütalaada bulunduğu görülmektedir.
Savcının mütalaası bu nedenle Mahkeme kararını etkileyici niteliktedir.
95. AİHM birçok kararında, bu tür hallerde, Savcının görüşünün
niteliği ve başvuruculara, buna cevaben yazılı görüş bildirme olanağının
tanınmamasını göz önünde bulundurarak, başvurucuların çelişmeli yargılama
hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Yine AİHM, çelişmeli yargılama
hakkının ilke olarak, ulusal hukuk sisteminin bağımsız bir üyesi tarafından
-Savcı gibi- mahkemenin kararını etkilemek üzere toplanan kanıtlar ve sunulan
mütalaalarla ilgili olarak bir hukuk ya da ceza davasının taraflarına bilgi
verilmesi ve bu taraflara da görüş bildirme olanağının tanınması anlamına
geldiğini vurgulamıştır (bkz. Göç/Türkiye,
B. No: 36590/97, 9/11/2000, § 34; Sağır/Türkiye,
B. No: 37562/02, 19/10/2006, § 25-27; Miran/Türkiye,
B. No: 43980/04, 21/4/2009; Kılıç ve
Korkut/Türkiye, B. No: 25949/03 ve 25976/03, 12/2/2008). Dolayısıyla,
Cumhuriyet Savcısı düşüncesinin önceden taraflara tebliğ edilerek incelemelerine
sunulması ve karşı görüşlerini hazırlama imkânı verilmesi çelişmeli yargılama
ilkesi ile ilişkili olarak adil yargılanma hakkının bir gereğidir (B. No:
2013/1134, 16/5/2013, § 33). Çelişmeli yargılama ilkesi, dosyada yer alan bilgi
ve belgelerin taraflar açısından ulaşılabilir olmasını gerekli kılar. Belgelere
ulaşamama çelişmeli yargılama ilkesi açısından sorun oluşturabilir (B. No:
2012/575, 8/5/2014, § 46).
96. Bu açıklamalara göre, yargılamanın yenilenmesi yönündeki
talepleri reddedilen başvurucuların İtiraz Mercii önündeki başarı şansını
zedeleyen her türlü mütalaadan haberdar edilme hakkına sahip olduklarının
kabulü gerekmektedir. Özellikle, hakkaniyet açısından, bu tür mütalaaların
bildirilmesi, başvurucuların itiraz mercii önünde duruşma hakkına sahip
olmaması gerçeği karşısında daha da zorunlu olmaktadır (benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Göç/Türkiye, B.
No: 36590/97, 9/11/2000, § 35).
97. Açıklanan nedenlerle, başvuruculara, çelişmeli yargılama
ilkesine aykırı olarak Cumhuriyet Savcısının Mahkemeye sunduğu mütalaasının
bildirilmemesi göz önünde bulundurulduğunda, Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal
edildiğinin kabulü gerekir.
V. 6216 SAYILI KANUN’UN 50. MADDESİNİN UYGULANMASI
98. Başvurucular, 5.000’er TL manevi tazminat ve yargılama giderleri ödenmesi ile
yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuşlardır.
99. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
100. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, Mahkeme kararından
kaynaklanmaktadır. Yeniden yargılama yapılması halinde, ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması mümkün olduğundan, yeniden yargılama yapılmak üzere
dosyanın, ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
101. Başvurucular, manevi tazminat talebinde bulunmakla beraber,
kararın gereğinin yerine getirilmesi için dosyanın ilgili Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesinin başvurucuların ihlal iddiaları açısından
yeterli bir tazmin oluşturduğu anlaşıldığından, başvurucuların manevi tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
102. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 198,35 (üç başvurucu için ayrı) TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 2.095,05 TL yargılama giderinin başvuruculara
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Duruşmalı yargılama hakkının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetlerinin “açıkça dayanaktan yoksun
olması”,
2. Mahkeme tarafından Savcının görüşünün bildirilmemesi nedeniyle
çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri
ile İtiraz Mercii tarafından Savcının görüşünün bildirilmemesi nedeniyle
çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Gerekçeli karar hakkı ve çelişmeli yargılama ilkesi açısından
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların manevi tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 (üç başvurucu için ayrı)
TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.095,05 TL yargılama
giderinin başvuruculara ödenmesine,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için, yeniden
yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye gönderilmesine,
15/10/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.