TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
OĞUZ TATIŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/4186)
Karar Tarihi: 15/10/2014
R.G. Tarih-Sayı: 17/12/2014-29208
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Özcan ÖZBEY
Başvurucular
Oğuz TATIŞ
Kayhan TATIŞ
Gülten SARIKAYA
Vekilleri
Av. Mehmet SÜRÜCÜ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucular, haklarında daha önceden verilip kesinleşen hükümden sonra ortaya çıkan deliller kapsamında yargılamanın yenilenmesi amacıyla yaptıkları başvurunun duruşmasız ve gerekçesiz bir şekilde reddedildiğini, Cumhuriyet Savcısının olumsuz yöndeki mütalaasının kendilerine bildirilmediğini, bu nedenlerle Anayasa’nın 36., 38. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 12/6/2013 tarihinde İzmir 21. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 21/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından, 2/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 2/7/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, tanınan ek süre sonunda görüşünü 29/8/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı görüşü, başvuruculara 18/9/2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup, başvurucular, karşı görüşlerini 26/9/2014 tarihinde sunmuşlardır.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular hakkında, Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığınca 2004-2005 yılları arasında sahte fatura kullanmak suretiyle vergi ziyaına sebebiyet vermek suçundan 21/12/2009 tarihinde açılan dava üzerine yapılan yargılama sonucunda, Bodrum 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 9/6/2011 tarih ve E.2009/1200, K.2011/648 sayılı kararı ile 4/1/1961 tarih ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 359/1-b maddesi uyarınca 2 yıl 1 ay ve 2 yıl 2 ay 20’şer gün hapis cezası verilmiştir.
9. Başvurucular tarafından bu kararın temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 11. Ceza Dairesi 10/7/2012 tarihinde, suç tarihlerinin 2005 ve 2006 olduğunu kabul ederek, anılan hükmü onamış ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir.
10. Başvurucular, 12/2/2013 tarihinde yargılamanın yenilenmesi talebi ile hükmü veren Mahkemeye başvuruda bulunmuşlardır.
11. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesi dilekçelerinde, kesinleşen hüküm ile sonuçlanan davaya ilişkin olarak yeni ortaya çıktığını ileri sürdükleri bir kısım olay ve delillerden bahsetmişlerdir.
12. Bodrum 1. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından, başvurucuların talebi ile ilgili olarak Cumhuriyet Savcısının “talebin reddi” içeriğini haiz yazılı mütalaası alınmıştır.
13. Mahkemenin 25/3/2013 tarihli ek kararı ile “hükümlüler müdafiinin dilekçesinde ileri sürdüğü ve yeni delil olduğunu beyan ettiği hususların mahkememizin gerekçeli kararında tartışıldığı ve buna göre karar verildiği, ayrıca Yargıtay denetiminden de geçtiği, hükümlüler müdafiinin müvekkilleri tarafından yapılan ödemelere dair sunulan belgelerin sanıkların daha az bir ceza almasını gerektirir mahiyette olduğuna dair beyanlarının da CMK’nın 315/1. maddesi uyarınca yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilemeyeceği” gerekçesiyle, başvurucuların anılan talepleri reddedilmiştir.
14. Başvurucuların bu karara karşı yaptıkları itirazı inceleyen Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi, konu ile ilgili olarak Cumhuriyet Savcısının “itirazın reddi” içeriğini haiz yazılı mütalaasını da aldıktan sonra, 15/4/2013 tarih ve 2013/465 Değişik İş sayılı kararı ile “yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin ek kararın usul ve yasaya uygun olduğu” gerekçesine dayalı olarak itirazı reddetmiştir.
15. Bu karar başvuruculara 15/5/2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup, başvurucular, 12/6/2013 tarihli dilekçeleri ile süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
16. 213 sayılı Kanun’un “Kaçakçılık suçları ve cezaları” kenar başlıklı 359. maddesinin 23/1/2008 tarih ve 5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile yapılan değişiklikten önceki (b-1) bendi şöyledir:
“b) Vergi Kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan;
1) Defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerine yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar ( sahte belge, gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belgedir.),
…
Hakkında on sekiz aydan üç yıla kadar ağır hapis cezası hükmolunur.”
17. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri” kenar başlıklı 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi şöyledir:
“(1) Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür:
e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.”
18. 5271 sayılı Kanun’un “Yenileme isteminin kabule değer olup olmadığı kararı ve mercii” kenar başlıklı 318. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Yargılamanın yenilenmesi istemi, hükmü veren mahkemeye sunulur. Bu mahkeme, istemin kabule değer olup olmadığına karar verir.
(3) Yargılamanın yenilenmesi isteminin kabule değer olup olmadığına dair olan karar, duruşma yapılmaksızın verilir.”
19. 5271 sayılı Kanun’un “Yenileme isteminin kabule değer görülmemesi nedenleri ve kabulü hâlinde yapılacak işlem” kenar başlıklı 319. maddesi şöyledir:
“(1) Yargılamanın yenilenmesi istemi, kanunda belirlenen şekilde yapılmamış veya yargılamanın yenilenmesini gerektirecek yasal hiçbir neden gösterilmemiş veya bunu doğrulayacak deliller açıklanmamış ise, bu istem kabule değer görülmeyerek reddedilir.
(2) Aksi hâlde yargılamanın yenilenmesi istemi, bir diyeceği varsa yedi gün içinde bildirmek üzere Cumhuriyet savcısı ve ilgili tarafa tebliğ olunur.
(3) Bu Madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.”
20. 5271 sayılı Kanun’un “Yenileme isteminin esassız olmasından dolayı reddi, aksi takdirde kabulü” kenar başlıklı 321. maddesi şöyledir:
“(1) Yargılamanın yenilenmesi isteminde ileri sürülen iddialar, yeterli derecede doğrulanmaz veya 311 inci Maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri ile 314 üncü Maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı hâllerde işin durumuna göre bunların önce verilmiş olan hükme hiçbir etkisi olmadığı anlaşılırsa, yargılamanın yenilenmesi istemi esassız olması nedeniyle duruşma yapılmaksızın reddedilir.
(2) Aksi hâlde mahkeme, yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verir.
(3) Bu Madde gereğince verilen kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 15/10/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 12/6/2013 tarih ve 2013/4186 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
22. Başvurucular, haklarında daha önceden verilip kesinleşen hükümden sonra ortaya çıkan deliller kapsamında yargılamanın yenilenmesi amacıyla yaptıkları başvurunun Mahkemece reddedildiğini, hem hüküm veren Mahkemenin hem de itiraz merciinin, ileri sürdükleri iddiaları karşılamadan gerekçesiz bir şekilde karar verdiklerini, yargılamanın yenilenmesi taleplerini inceleyen Mahkeme tarafından alınan Cumhuriyet Savcısının olumsuz yöndeki mütalaasının kendilerine bildirilmeden karar verildiğini, bu durumun silahların eşitliği ilkesine aykırı olduğuna dair yaptıkları itiraza rağmen itirazı incelemekle görevli Ağır Ceza Mahkemesince bu konuda herhangi bir değerlendirme yapılmadığı gibi bu Mahkemece alınan Savcı görüşünün de kendilerine tebliğ edilmeden karar verildiğini, Yargıtay tarafından kendileri bilgilendirilip savunmaları alınmadan kanuna aykırı şekilde davaya konu eylemin suç tarihleri değiştirilmek suretiyle savunma haklarının kısıtlanmasından dolayı bu hususun da yargılamanın yenilenmesi nedeni oluşturduğunu, ancak Mahkeme kararlarında bu iddialarının da incelenmediğini, anılan taleplerin hükmü veren Mahkemece incelenmesinin bu yolu etkisizleştirdiğini, sözlü olarak dinlenme taleplerinin reddedildiğini, bu nedenlerle Anayasa’nın 36., 38. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmişler ve 5.000’er TL manevi tazminat ve yargılama giderleri ödenmesi ile hükmolunan cezanın infazının başlamaması için tedbir kararı verilmesi ve yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
23. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanma hakkının kapsamı medeni haklara ilişkin bir uyuşmazlığın karara bağlanması ile ceza alanındaki bir suç isnadı konularıyla sınırlandırılmıştır. Ancak Anayasa Mahkemesi, dosya kapsamında yer alan olay ve olgular ışığında başvuru konusu şikayetin hukuki nitelemesini ve Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamını belirleme yetkisine sahip olup, yargılamanın yenilenmesini de bu kapsamda değerlendirmiştir (B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 25).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu nedenle başvurucuların iddiaları Anayasa’nın 36. ve 141. maddeleri ile ilişkili görülerek adil yargılanma hakkı kapsamda değerlendirilmiş olup, bu başlık altındaki şikâyetler ayrı ayrı incelenmiş ve sair şikâyetlerin de incelenmesine gerek görülmemiştir.
a. Duruşmalı Yargılama Hakkının İhlal Edildiği İddiası
25. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesi taleplerinin duruşmasız incelenmesi suretiyle “duruşmalı yargılama hakkı”nın ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
26. Bakanlık görüşünde özet olarak, duruşmalı yargılama yükümlülüğün mutlak olmadığı, bu hakkın istisnai hallerde kısıtlanabileceği, Anayasa Mahkemesi kararlarında, yargılamanın yenilenmesi talebinin duruşma yapmaksızın reddedilmesine ilişkin olarak yapılan incelemede, bireyin suç işleyip işlemediğiyle ilişkili olmadığı gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verildiği, başvurucuların bu yöndeki talepleri konusunda takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
27. Başvurucular karşı beyanlarında, Bakanlık görüşüne katılmadıklarını, duruşma yapılmaksızın taleplerinin reddedilmiş olması nedeniyle “açık duruşma haklarının” ihlal edildiğini belirtmişlerdir.
28. Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.”
29. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinde herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ise Mahkemelerde duruşmaların herkese açık olduğu, duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebileceği… düzenlemelerine yer verilmiştir.
30. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise herkesin davasının, kamuya açık olarak görülmesini isteme hakkına sahip olduğu, kararın aleni verileceği, ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonunun tüm dava süresince veya kısmen, basına ve dinleyicilere kapatılabileceği hükme bağlanmıştır.
31. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir (B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32). Buna göre, duruşmaların kamuya açık olarak yürütülmesine ilişkin gereklilik, adil yargılanma hakkının en önemli güvencelerinden biri olup; temel gayesi, kişileri, kamu denetiminden uzak, kapalı kapılar ardında yürütülmekte olan gizli bir yargılama ve bunun doğuracağı endişelerden korumaktır. Dolayısıyla yargılamanın şeffaflığı, mahkemeye duyulması gereken güvenin pekişmesini sağlamak ve davaların adil bir şekilde görülmesini temin etmek bakımından önemlidir.
32. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı, adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. Özellikle ceza davalarında yargılamanın duruşmalı ve aleni yapılması silahların eşitliği ilkesinin ve savunma haklarının güvencesini oluşturur (B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32).
33. Diğer taraftan, duruşmaların teorik olarak kamuya açık olması yeterli olmayıp, bunun uygulamaya yansıtılması da, bu güvencenin sağlanması bakımından gereklidir. Bu bakımdan, davanın tarafları dışında, başta basın olmak üzere, duruşmayı izlemek isteyen kişilerin duruşmaya katılımlarının kolaylaştırılmasına yönelik bir takım tedbirler alınması devletin görevidir. Bu kapsamda, kamunun duruşmanın yeri ve tarihi ile ilgili olarak bilgi sahibi olabilmesi, bu bilgilerin gizli tutulmaması ve duruşmanın icra edileceği yerin fiilen erişime açık olması gereklidir. (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Riepan/Avusturya, B. No. 35115/97, 14/11/2000, § 29).
34. AİHM’e göre, duruşma yapmamayı haklı gösteren istisnai durumlar olmadığı sürece, ilk ve tek derece mahkemesinin huzurundaki yargılamalarda, AİHS’nin 6/1. maddesi uyarınca “açık duruşma hakkı” beraberinde “duruşma isteme hakkı”nı da getirir (bkz. Hakansson ve Sturesson/İsveç, B. No: 11855/85, 21/2/1990, § 64; Fredin/İsveç (no:2), B. No: 18928/91, 23/2/1994, § 21; Allan Jacobsson/İsveç (no:2), B. No: 16970/90, 19/2/1998, § 46; Kılıç ve Korkut/Türkiye, B. No: 25949/03 ve 25976/03, 12/2/2008, § 21).
35. Ancak “duruşmalı yargılama hakkı”, her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra, kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra, dosya üzerinden yapılması halinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32).
36. Somut olayda başvurucuların, yargılamanın yenilenmesi taleplerini yazılı olarak sunmaları üzerine, Mahkemece dosya üzerinden yapılan değerlendirme sonucunda, “yargılamanın yenilenmesi şartlarının oluşmaması” gerekçesiyle anılan talepleri reddedilmiştir. Başvurucuların bu karara yaptıkları itirazı inceleyen Bodrum 2. Ağır Ceza Mahkemesi de duruşma açmaksızın dosya üzerinden inceleme yaparak red kararı vermiştir. Yargılamanın yenilenmesi olağanüstü bir kanun yolu olup bu yolun hangi hallerde açılacağı 5271 sayılı Kanun’un 311. maddesinde açıkça düzenlenmiş ve aynı Kanun’un 321. maddesinde yeniden yargılanma talebinin esassız olması halinde talebin duruşmasız olarak reddedileceği hükme bağlanmıştır. Yine aynı maddenin (2) numaralı fıkrası, “Aksi hâlde mahkeme, yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verir.” hükmünü, aynı Kanun’un “Yeniden duruşma sonucunda verilecek hüküm” kenar başlıklı 323. maddesinin (1) numaralı fıkrası da, “Yeniden yapılacak duruşma sonucunda mahkeme, önceki hükmü onaylar veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden hüküm verir.” hükmünü içermektedir.
37. Anılan bu maddelerden de görüleceği gibi “yargılamanın yenilenmesi” yolu her ne kadar bir olağanüstü kanun yolu olarak düzenlenmiş ise de, Mahkemece bu talebin duruşma açılmadan inceleneceği, ancak talebin kabul edilmesi halinde duruşmanın açılarak, yargılama sonucunda yeni bir hükmün verilmesi ve bu hükme karşı kanun yollarına başvurulması imkânının bulunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, bireyin suç işleyip işlemediğiyle ilişkili olmayan, sadece yeniden yargılama şartlarının bulunup bulunmadığına dair gerçekleşen böyle bir incelemenin duruşma açılmadan yapılmış olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği söylenemez.
38. Açıklanan nedenlerle, “duruşmalı yargılama hakkı”na yönelik açık bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. İlk Derece Mahkemesi Tarafından Savcının Görüşünün Bildirilmemesi Nedeniyle Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
39. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesi taleplerini inceleyen İlk Derece Mahkemesi tarafından alınan Cumhuriyet Savcısının olumsuz yöndeki mütalaasının kendilerine bildirilmeden karar verildiğini, bu durumun silahların eşitliği ilkesine aykırı olduğunu iddia etmişlerdir.
40. Bakanlık, görüş yazısında; çelişmeli yargılama hakkının, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasının taraflarının ileri sürülen deliller ve sunulan görüşlerle ilgili bilgiye sahip olması ve taraflara mahkemenin kararını etkilemek amacıyla bunlarla ilgili görüş bildirebilme fırsatının sunulması olduğunu; adil yargılanma kavramının prensipte, bilhassa davanın taraflarının, mahkemenin kararını etkilemek amacıyla bağımsız bir yargı görevlisi tarafından bile olsa, sunulan her türlü delil ve mütalaa hakkında bilgi sahibi olması ve bunlarla ilgili görüş bildirmesi hakkını da içinde barındırdığını, bu hususta takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğunu belirtmiştir.
41. Başvurucular, Bakanlık görüşüne katılmadıklarını, Savcıların her şekilde görüşlerinin tebliğ edilmemesi halinin ihlal nedeni olduğuna dair AİHM’nin Türkiye’ye ilişkin olarak da verdiği birçok karar bulunduğunu, bundan dolayı adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ifade etmişlerdir.
42. AİHM, dosyaya ilişkin bağımsız bir inceleme yaparak görüşünü mahkemeye sunan Savcılık düşüncesinin önceden taraflara tebliğ edilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine karar vermiştir (bkz. Miran/Türkiye, B. No: 43980/04, 21/4/2009). Bu nedenle Savcılık düşüncesinin önceden taraflara tebliğ edilerek incelemelerine sunulması ve karşı görüşlerini hazırlama imkânı verilmesi çelişmeli yargılama ilkesi ile ilişkili olarak adil yargılanma hakkının bir gereğidir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 33). Çelişmeli yargılama ilkesi, dosyada yer alan bilgi ve belgelerin taraflar açısından ulaşılabilir olmasını gerekli kılar. Dolayısıyla belgelere ulaşamama çelişmeli yargılama ilkesi açısından sorun oluşturabilir (B. No: 2012/575, 8/5/2014, § 46).
43. Başvurucuların iddialarından, yargılamanın yenilenmesi talebinin incelemesi sırasında alınan Savcılık mütalaasının kendilerine tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır. Ancak, Mahkeme tarafından başvuruculara tebliğ edilen yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi kararında, anılan Savcılık mütalaasına da yer verildiği ve başvurucuların söz konusu kararın kendilerine tebliği esnasında Savcılık görüşünün içeriğinden haberdar oldukları görülmektedir. Nitekim başvurucular, 1/4/2013 tarihli itiraz dilekçelerinde, aleyhe olduğunu tespit ettikleri Savcılık görüşünün kendilerine tebliğ edilmediğini, bu nedenle “silahların eşitliği” ilkesinin ihlal edildiğini ifade etmişlerdir. Başvurucular söz konusu dilekçelerinde, anılan Savcılık görüşüne neden katılmadıklarına ilişkin ayrıca bir açıklamada bulunmamışlar, fakat genel olarak Savcılık mütalaasına uygun verilmiş olan Mahkeme kararına yönelik karşı itirazlarını ileri sürmüşlerdir. Buna göre başvurucular, yargılamanın yenilenmesi talebinin incelenmesi aşamasında tebliğ edilmemiş olsa bile bu talebin reddine dair kararın tebliği sırasında Savcılık görüşünün içeriğinden haberdar olmuş ve buna yönelik görüşlerini hazırlama ve itiraz merciine sunma imkânı bulabilmişlerdir. Dolayısıyla, somut durumda çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan nedenlerle, çelişmeli yargılama ilkesine yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının da “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası
45. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesi amacıyla yaptıkları başvurunun hem Mahkeme hem de itiraz merci tarafından, ileri sürdükleri iddialar karşılanmadan, gerekçesiz bir şekilde reddedilmesi suretiyle “gerekçeli karar hakkı”nın ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
46. Bakanlık görüş yazısında, başvurucuların bu şikâyetine benzer iddiaları içeren başvurulara yönelik olarak daha önceden de göz önüne alınacak kriterlerin belirlendiği, somut başvuru açısından bu kriterlerden ayrılmayı gerektirecek bir neden bulunmadığı, bu nedenle görüş sunulmasına gerek görülmediği ifade edilmiştir.
47. Başvurucular, Bakanlık görüşünde geçen karar içeriğinin Yargıtay incelemesine ilişkin olduğunu, oysa taleplerin İlk Derece Mahkemesince gerekçesiz reddedildiğini, bu nedenle dilekçelerinde belirttikleri gibi “gerekçeli karar haklarının” ihlal edilmiş olduğunu ifade etmişlerdir.
48. Yapılan incelemede, başvurucuların bu şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. İtiraz Mercii Tarafından Savcının Görüşünün Bildirilmemesi Nedeniyle Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
49. Başvurucular, yaptıkları itirazı inceleyen Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından alınan Savcının aleyhe görüşünün kendilerine tebliğ edilmemesi nedeniyle “silahların eşitliği” ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
50. Bakanlık görüş yazısında, başvurucuların şikâyetlerinin bu kısmına ilişkin herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
51. Başvurucular, Savcının görüşünün tebliğ edilmemesi nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki görüşlerini tekrarlamışlardır.
52. Yapılan incelemede, başvurucuların bu şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası
53. Başvurucular, haklarında daha önceden verilip kesinleşen hükümden sonra ortaya çıkan deliller kapsamında yargılamanın yenilenmesi amacıyla yaptıkları başvurunun Mahkemece reddedildiğini, oysa ileri sürdükleri iddiaların 5271 sayılı Kanun’un 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendine göre yargılamanın yenilenmesi nedenlerini oluşturduğunu, ancak hem hükmü veren Mahkemenin hem de itiraz merciinin, ileri sürdükleri iddiaları karşılamadan gerekçesiz bir şekilde karar verdiklerini, ayrıca Cumhuriyet Savcısının olumsuz yöndeki mütalaasının kendilerine bildirilmemesi nedeniyle yaptıkları itiraza rağmen itirazı incelemekle görevli Ağır Ceza Mahkemesince bu konuda da herhangi bir değerlendirmenin yapılmadığını, dolayısıyla bu taleplerinin gerekçe gösterilmeden reddedilmesi ile “gerekçeli karar hakkı”nın ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
54. Başvurucular özetle;
i. Mahkûmiyetlerine neden olan ve daha önceden dinlenmeyen M. Otel isimli şirketin suç tarihlerindeki genel müdürü tanık M. İ. ile otelin satın alma departmanında çalışan tanık N. Ö.’nün dosya kapsamında dinlenilmesi taleplerinin nedensiz reddedilmesi,
ii. Vergi Dairesine borçlarının bulunmadığına ilişkin hüküm tarihinden sonra alınan yazının dikkate alınmaması,
iii. Sahte fatura alındığı iddia edilen şirkete ödemelerin çeklerle yapıldığına ve alım satımların gerçek olduğuna dair yeni ibraz edilen banka dekontlarının, hükme esas alınan bilirkişi raporlarının doğruluğunu çürüttüğünün gözetilmemesi,
iv. Aynı konuda Aydın Vergi Mahkemesinde taraflarından açılmış olan davaların lehe sonuçlanmasına ilişkin verilen kararlar ile mahkûmiyetlerine neden olan A. Ltd. Şti’nin kesmiş olduğu faturaların sahte olmayıp, gerçek bir alışverişe dayalı olduğunu ortaya koyan Aydın Vergi Mahkemesinin vermiş olduğu karar ve aynı şirketin sorumlusu hakkında Bodrum 4. Asliye Ceza Mahkemesinin verdiği kararın dikkate alınmaması,
v. Mahkûmiyet gerekçesinde çeklerin imzalanması gösterildiği halde, başvuruculardan Kayhan Tatış’ın 2004 yılındaki çeklerde imzasının olmadığına dair delil ve bilirkişi incelemesi talebinin değerlendirmeye alınmaması,
vi. Suça konu faturaları düzenleyen A. Ltd. Şti’nin iş yaptığı ve fatura kestiği diğer 13 şirket hakkında herhangi bir takibatın yapılmadığı, anılan şirketlerin 5811 sayılı Kanun’dan yararlanması nedeniyle böyle bir sonucun ortaya çıktığı, kendi şirketlerinin de anılan Kanun hükümlerinden yararlanmasına rağmen hukuka aykırı bir şekilde haklarında denetim raporu düzenlendiği, bu maddi gerçeğin mahkûmiyet dosyasında bulunmamasına rağmen, yeni delil olarak kabul edilmemesi,
vii. 5811 sayılı Kanun’dan yararlanılarak, Vergi Dairesine ödemelerin yapıldığına ilişkin delillerin dikkate alınmaması,
viii. Mahkûmiyet gerekçesinde A. Ltd. Şti’nin kesmiş olduğu faturaların sahte olduğu iddiası, şirketin, faturalarda yazan eşyaları taşıyabilecek olan araçlara sahip olmadığına dayandırıldığı, ancak Mahkeme kararından sonra A. Ltd. Şti’nin sahibi Ç. K.’nın eşi olan N. K.’ya ait ve A. Ltd. Şti’nin kullanımında olan frigorifik nitelikli 2 adet ticari kamyonet ve 2 adet otomobil bulunduğu konusunda plakaları da tespit edilmek suretiyle yargılamanın yenilenmesi dilekçesine eklenmesine rağmen bu hususun göz ardı edilmesi,
ix. Talebe eklenen uzman görüşlerinin değerlendirilmemesi,
x. Haklarında düzenlenen iddianamede isnat edilen suçların tarihlerinin 2004-2005 yılları olarak gösterilmesine ve bu yönde yapılan savunma sonucunda, gerekçeli kararda da bu tarihler temel alınarak mahkûmiyet hükmü kurulmasına rağmen, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 226. maddesine aykırı olarak, bu konuda savunma hakkı tanınmadan, Yargıtayın, suç tarihlerini 2005-2006 tarihleri olarak kabul ederek kararı onamasının hak ihlali oluşturduğunun gözetilmemesi,
xi. Mahkemenin taleplerini gerekçesiz reddetmesi ve Cumhuriyet Savcısının olumsuz yöndeki mütalaasını tebliğ etmemesi nedenleriyle yaptıkları itirazın, itiraz merciince de gerekçe gösterilmeksizin reddedilmesi…,
Nedenleriyle “gerekçeli karar hakkı”nın ihlal edildiğini belirtmişlerdir.
55. Bakanlık görüş yazısında, benzer iddiaları içeren başvurulara yönelik olarak daha önceden de göz önüne alınacak kriterler belirlendiğinden, bu konuda görüş sunulmasına gerek görülmediği ifade edilmiştir.
56. Başvurucular, Bakanlık görüşünde geçen karar içeriğinin Yargıtay incelemesine ilişkin olduğunu, oysa taleplerin İlk Derece Mahkemesince gerekçesiz reddedildiğini, böyle bir durumun mümkün olamayacağını, Mahkemenin dosyaya uygun olmayan nedenlerle taleplerini reddettiğini, Mahkemeye sundukları delillerin yargılama sona erdikten sonra bulunmuş veya ortaya çıkmış deliller olduğunu ifade etmişlerdir.
57. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
58. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
59. AİHS metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi, adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biri olup, Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan gerekse AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 38).
60. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).
61. Anayasa’daki hakların etkili bir biçimde korunması için, davaya bakan mahkemelerin Anayasa’nın 36. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımı, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve başvurucuların temel şikayetlerini incelemekten kaçınmalarına neden olması halinde Sözleşme’nin 6. maddesi davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (bkz. Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84-85; ayrıca bkz. B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 30).
62. Mahkemeler, “kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme” yükümlülüğü altındadırlar. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra (bkz. Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33), tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 34).
63. Mahkemelerin bu yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya, karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz (bkz. B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26). Diğer bir ifadeyle derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56). Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması halinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35).
64. Ayrıca, insan haklarına ilişkin güvencelerin soyut ve teorik olarak değil, uygulamada ve etkili bir şekilde sağlanması gerekir. Buna göre, mahkemelerin ileri sürülen iddia ve savunmalara şeklen cevap vermiş olmaları yeterli olmayıp, iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız olmaması, mantıklı ve tutarlı olması da gerekir. Diğer bir ifadeyle mahkemelerce belirtilen gerekçeler, davanın şartları dikkate alındığında makul olmalıdır (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 36).
65. Makul gerekçe, davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (bkz. B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24). Gerekçelendirme, davanın sonucuna etkili olay, olgu ve kanıtları açıklamak yükümlülüğü olmakla birlikte, bu şekildeki gerekçelendirmenin mutlaka detaylı olması şart değildir. Ancak gerekçelendirmenin, iddia ve savunmadan birinin diğerine üstün tutulma sebebinin ve bu kapsamda davanın taraflarınca gösterilen delillerden karara dayanak olarak alınanların mahkemelerce kabul edilme ve diğerlerinin reddedilmesi hususunda, makul dayanakları olan bir bilgilendirmeyi sağlayacak ölçü ve özene sahip olması gerekmektedir (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 37).
66. Zira bir davada tarafların, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme varılırken mahkemenin neleri dikkate aldığı ya da almadığını gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması “gerekçeli karar hakkı” yönünden zorunludur (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 38).
67. Aksi bir tutumla, mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olabilecektir (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 39).
68. Öte yandan derece mahkemeleri, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak geniş bir takdir yetkisine sahiptirler. Özellikle taraflarca ileri sürülen kanıtların kabulü ve değerlendirilmesi öncelikle derece mahkemelerinin görevidir (bkz. Van Mechelen ve Diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50). Bu nedenle, açıkça keyfi olmadıkça, belirli bir kanıt türünün kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermek, Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 33; benzer değerlendirmeler için bkz. Garcia Ruiz/İspanya, B.No. 30544/96, 21/1/1996, § 28).
69. Ayrıca, itiraz veya temyiz mercilerinin kararlarının tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. İtiraz veya temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, itiraz ya da temyiz merciinin bir şekilde itiraz veya temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57). Diğer bir ifadeyle itiraz veya temyiz merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak, gerekçeli karar hakkına ve dolayısıyla adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil etmez (B. No: 2013/723, 21/11/2013, § 44; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. García Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 26).
70. Buna karşın tarafsızlığı, keyfiliği, denetimden kaçmayı ve perdelemeyi önlemek için mahkemeler, kararın verilmesine neden olan temelleri yeterince açık olarak belirtmekle yükümlüdürler. Mahkemelerin yargılama süresince kendilerine iletilen her iddia ve talebi gözetme zorunda olmadıkları biçimindeki serbesti, kararın verilmesine neden olan temellere asgari açıklıkta değinilmesi görevini ortadan kaldıracak şekilde yorumlanamaz (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 58).
71. Bireysel başvuru yolunda derece mahkemelerinin gerekçelerinin niteliği, ancak açık bir keyfilik veya takdir hatası oluşturduğu ya da makul ve ikna edici açıklamalar içeren bir gerekçe gösterilmediği, iddia olunan eylem ile hüküm arasında “uygun illiyet bağı” kurulmadığı durumlarda denetlenebilir. Derece mahkemesi kararlarının, adalet gereksinimini giderecek ölçü ve nitelikte yeterli gerekçe ile açıklanıp açıklanmadığı hususları, adil yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda Anayasa Mahkemesince yapılacak denetimin kapsamında yer almaktadır. (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 59).
72. Başvurucular somut davada, haklarındaki kesinleşmiş hükümden sonra ortaya çıkan yeni delillerden dolayı yargılamanın yenilenmesi şartlarının oluştuğunu, buna rağmen Mahkeme ve itiraz merciinin bu bilgi ve belgeleri dikkate almadıkları gibi, dikkate almama nedenlerini de makul bir gerekçeyle izah etmediklerini ileri sürmüşlerdir.
73. Başvurucular, davaya konu şirketin yönetim kurulu üyeleri olup, suç tarihinde gerçekte herhangi bir alış işlemi olmadığı halde A. Ltd. Şti. tarafından düzenlenen sahte faturaları kullanarak vergi kaybına sebebiyet verdikleri iddiasıyla yargılanmışlardır. Ancak başvurucular, gerçek bir alımın olduğunu, bu mallara ilişkin bedellerin banka aracılığı ile ödendiğini, suçlamanın doğru olmadığını savunmuşlarsa da, anılan suçtan mahkûm olmuşlardır.
74. Başvurucular, yukarıda belirtilen (§ 53-54) ve kesinleşmiş hükümden sonra elde edilen bazı deliller ile olaya ilişkin yeni hazırlanan uzman görüşlerini; A. Ltd. Şti. isimli şirketin suç tarihlerinde faaliyette olduğuna, karar gerekçesine konu bu şirketin olmadığı söylenen araçlarının bulunduğuna ve plakalarının tespit edildiğine, başka şirketlerle alış verişi olduğuna dair belgeleri ve mahkeme kararlarını; lehe sonuçlanan Vergi Mahkemesi kararlarını; A. Ltd. Şti. sahibi olan Ç. K.’ya ödemelerin yapıldığına dair banka dekont örneklerini; mal alımında sorumlu olan ve tanıklığı önem arz edecek şirket çalışanlarının isimlerini; şirketin ayrıntılı yıllık harcamalarını; Vergi Dairesine borcun olmadığına ilişkin belgeleri; A. Ltd. Şti. sahibi olan Ç. K.’ya yönelik yargı kararları gibi bir kısım delilleri Mahkemeye sunarak, yeni ortaya konulan bu hususların yargılamanın yenilenmesi sebebini oluşturduğunu iddia etmişlerdir.
75. Mahkeme, 25/3/2013 tarihli ek kararı ile (§ 12) başvurucuların anılan taleplerini reddetmiştir. Başvurucuların gerek bu karara gerekse Mahkemece alınan Savcı görüşünün bildirilmemesine karşı yaptıkları itirazı inceleyen Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi de, 15/4/2013 tarihli kararı ile “yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin ek kararın usul ve yasaya uygun olduğu” gerekçesine dayalı olarak itirazı reddetmiştir.
76. Başvurucuların yeni delil olarak ileri sürdükleri hususlara ilişkin olarak Mahkemenin ortaya koyacağı gerekçenin denetlenebilir, açık ve makul bir yanıtı içeren niteliğe sahip olması gerekir. Başka bir ifadeyle Mahkemece, başvurucular tarafından sunulan delillerin, hükmün kurulduğu kararda tartışıldığı, bu nedenle dosyanın yeniden incelenmesine gerek olmadığı kabul edilerek, talebin reddi yönünde karar veriliyorsa, bu gerekçe, ancak yeni olduğu ileri sürülen iddiaların hepsinin ya da en azından hükme dayanak yapılan kısımlarının önceki kararda tartışılmış olduğunun tespiti ve bunun denetlenebilir olması halinde yeterli olabilir.
77. Mahkemenin mahkûmiyet hükmüne gerekçe olarak gösterdiği temel hususlar şöyledir:
“…sanıkların şirketin yönetim kurulu üyesi oldukları, M. Otel isimli işletmenin bu şirket tarafından işletildiği, sanıkların 2004 ve 2005 takvim yıllarında yetkilisi Ç. K. olan A. Ltd. Şti.’den gerçek alım ve satımları yansıtmayan, bu şekilde içerik itibariyle sahte olarak düzenlenmiş bulunan faturaları alarak, şirket hesaplarında kullandıkları ve bu şekilde vergi kaybına neden oldukları…, sanıkların bu eylemleri nedeniyle cezalandırılmalarına karar verilmiştir… A. Ltd. Şti.’nin 2004 ve 2005 yıllarında hiçbir ticari faaliyetinin bulunmadığı…, bu şirketin ticari faaliyette bulunduğuna ilişkin hiçbir iddia ve delil bulunmadığı, A. Ltd. Şti. adına M. Tur şirketi tarafından kesilmiş çok sayıda çek bulunduğu, bunların Ç. K. tarafından gününde tahsil edilmiş görüldüğü…, şirketin çok büyük miktarlarda kısa sürede zarar ettiğinin belirlendiği, yine şirkete çok miktarda mal alımı olduğu halde şirketin bu miktarda ne şekilde zarara uğradığının açıklanamadığı…, Aydın Vergi Mahkemesinin vergi cezalarının iptaline karar vermesi hususunun mahkememize bağlayıcı bir yönü bulunmadığı, takdir ve değerlendirmesi ile savunmaya itibar edilmemiştir.”
78. Mahkûmiyet hükmünün gerekçesi ile yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi gerekçesi incelendiğinde; başvurucular tarafından yeniden yargılanma nedenleri olarak ileri sürülen (§ 54) delillerin ya hiç ya da yeterince mahkûmiyet hükmünde tartışılmadığı ve bu delillerin hükümden sonraki dönemlere ait olduğu ya da önceden bulunsa dahi sonradan elde edildiği görülmektedir.
79. Buna göre, başvurucuların belirtmiş oldukları ve mal alım satım işinden doğrudan sorumlu olan ve alımların gerçek yapıldığını başvuru dilekçesinde ifade eden tanıkların önceden dinlenmediği, sahte fatura alındığı iddia edilen şirkete ödemelerin yapıldığına ilişkin alınan banka dekontlarının (17 adet) işlem tarihlerinin suç tarihi (2004-2005) olmasına rağmen, bu dekontların hükümden sonra, 11/1/2013 tarihinde bankalar tarafından başvuruculara verildiği, bu kapsamda A. Ltd. Şti.’ye yapılan çekle ödemelere dair Garanti Bankası Bodrum Şubesi, İş Bankası İzmir Ticari Şubesi ve Fortis Bank Bodrum Şubesinin ekstrelerinin de temin edildiği, ayrıca başvurucuların; mal alımının gerçek olduğu, çeklerin muhatap şirket temsilcisi tarafından bankadan tahsil edildiğini ileri sürerek vergi cezasının kaldırılması talebiyle yapmış oldukları başvuruların Vergi Mahkemelerince, “A. Ltd. Şti.’nin soğuk hava deposunun olduğu, mal alım ve satımında bulunduğu, fatura bedellerinin çekle ödendiği, A. Ltd. Şti.’nin, davacıya fatura düzenlediği dönemler itibariyle, gerçekte ticari faaliyette bulunmayıp düzenlenen faturaların sahte olduğunun kabulü mevcut tespitler doğrultusunda mümkün bulunmamaktadır.” gerekçesiyle kabul edilerek, dava konusu cezalı tarhiyatın kaldırılmasına karar verildiği ve bu kararların (12 adet mahkeme kararı) 9/6/2011 tarihli hükümden sonra 14/7/2011 tarihinde Danıştay incelemesinden geçmek suretiyle (davacının 6111 sayılı Kanun’dan faydalandığı bildirildiğinden, konusu kalmayan istem hakkında karar verilmesine yer olmadığına gerekçesine dayalı olarak) kesinleştiği, davaya konu olay nedeniyle 6111 sayılı Kanun’dan istifade edildiğine ve borcun bulunmadığına ilişkin Bodrum Vergi Dairesi Müdürlüğünün 16/1/2013 tarihli yazısının alındığı, yargılamanın yenilenmesi nedenlerinin sunulan deliller kapsamında oluştuğuna dair özel alınan hukukçu ve maliyeci olan uzman görüşlerinin bulunduğu raporlar ile şirket gelir-gider, kar-zarar durumunu ortaya koyan kayıtların yeni elde edildiği saptanmıştır.
80. Yine A. Ltd. Şti.’ye ait araçların olduğu, bu şirketin başka şirket ile gerçek alış-veriş yaptığının diğer mahkeme kararları ile de tespit edildiği (A. Ltd. Şti.’nin, K. Su Ürünleri Maden Pazarlama Sanayi Ltd. Şti.’ye kestiği faturaların sahte olmadığına, gerçek bir mal alış-verişine ilişkin olduğuna dair Aydın Vergi Mahkemesinin ve itiraz üzerine Aydın Bölge İdare Mahkemesinin vermiş olduğu kararlar) hususları başvurucular tarafından belgelendirilmiş, ayrıca A. Ltd. Şti.den mal ve fatura alan diğer 13 adet şirket hakkında vergi kaçakçılığından açılmış herhangi bir davanın bulunmadığına dair Bodrum Vergi Dairesi Müdürlüğünün yazısı ile şirketin işi terk tarihinin 7/12/2006 olarak kabul edilmesi gerektiğine dair Bodrum Vergi Dairesi tutanağı ve Yeminli Mali Müşavir raporunun da yeni elde edildiği belirlenmiştir.
81. Diğer taraftan, başvurucular hakkında düzenlenen iddianamede isnat edilen suçların tarihlerinin 2004-2005 yılları olarak gösterildiği, başvurucuların savunmalarının bu kapsamda alındığı ve hükmün bu yıllar temel alınarak kurulduğu tespit edilmiştir. Ancak Yargıtay tarafından, Anayasa’nın 36. ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 226. maddesinin sağladığı savunma hakkı dikkate alınmadan, zamanaşımı ve benzeri cezai kurum ve sonuçlar ile ileri sürülebilecek yeni savunmalar bakımından suçun maddi yönünü etkileyen dava konusunun suç tarihlerinin 2005-2006 olarak değiştirilerek kabul edildiği ve bu yeni değerlendirmeye göre kararın onanıp kesinleştirildiği görülmüştür.
82. Başvurucular tarafından yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak ileri sürülen bu (§ 79, 80, 81) ve dilekçe ekindeki diğer konular, Mahkemece, “gerekçeli kararda tartışıldığı, bu sebeple yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilemeyeceği” şeklinde değerlendirilerek başvurucuların talepleri reddedilmiştir.
83. Bu tespitlere göre, başvurucularca ileri sürülen delillerin mahkûmiyet hükmünde ya hiç ya da yeterince tartışılmadığı, bu delillerin hükmün kurulmasında değerlendirmeye alınabilecek nitelikte olduğu ve yeni elde edildikleri görülmektedir. Mahkûmiyet kararının dayanağını oluşturması ya da mahkûmiyet sonucunu etkilemesi nedeniyle, yeni olduğu iddiası ile sunulan bu kanıtların reddi gerekçesinin Mahkemece şüpheye yer bırakmayacak ve ikna edici bir şekilde açıklanması gerekmektedir.
84. Yargılamanın yenilenmesi talebini inceleyen Bodrum 1. Asliye Ceza Mahkemesi, başvurucuların taleplerinin gerekçeli kararda tartışıldığını belirterek red kararı vermiş, ancak, hangi talebi gerekçeli kararın hangi kısmında tartıştığını açıklamamıştır. Diğer bir ifadeyle Mahkemece, yeni olduğu söylenerek sunulan delillerin önceki karar içerisinde ne şekilde tartışıldığı belirtilmeden, dosya içeriğine uygun olmayan nedenlerle talep reddedilmiştir. Dolayısıyla gerek hükmün dayanağını oluşturan gerekçeli kararın gerekse dosyanın incelenmesinde, anılan red gerekçesinin, adalet gereksinimini giderecek ölçü ve nitelikte, yeterli, makul ve ikna edici olmadığı anlaşılmaktadır.
85. Öte yandan, Mahkemenin red kararına ve bu Mahkemece Savcının görüşünün tebliğ edilmemiş olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği hususuna ilişkin olarak ayrıntılı itirazda bulunan başvurucuların bu itirazlarının da, İtiraz Mercii tarafından makul bir gerekçe gösterilmeden reddedildiği saptanmıştır.
86. İtirazı inceleyen Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi, “karar usul ve yasaya uygun olduğundan” bahisle itirazı reddetmiştir. Bodrum 1. Asliye Ceza Mahkemesinin red kararında, hükme ulaşmayı sağlayan olay, bunların sebepleri ve sonuca götüren nedensellik kurgusu değerlendirmelerinin yeterli açıklıkta yapılmadığı kabul edildiğinden, itirazı inceleyen Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesinin kararında da detaylı bir açıklama bulunmadığı gözetildiğinde, Bodrum 1. Asliye Ceza Mahkemesinin kararına dayanak yapılan gerekçesinin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, gerek yargılamanın yenilenmesi talebini reddeden Mahkeme kararının gerekse İtiraz Mercii kararının hakkaniyete uygun makul bir gerekçeyi içerdiğinden bahsedilemez.
87. Açıklanan nedenlerle, yargılamanın yenilenmesi talebinin yetersiz gerekçelerle reddedilmesi, “gerekçeli karar hakkı”na aykırı olduğundan, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin kabulü gerekir.
b. İtiraz Mercii Tarafından Savcının Görüşünün Bildirilmemesi Nedeniyle Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
88. Başvurucular, yaptıkları itirazı inceleyen Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından alınan Savcının aleyhe görüşünün kendilerine tebliğ edilmemesi nedeniyle “silahların eşitliği” ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
89. Bakanlık görüş yazısında, başvurucuların şikâyetlerinin bu kısmına ilişkin herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
90. Başvurucular, başvuru dilekçesindeki iddialarını tekrar ederek Savcının görüşünün tebliğ edilmemesi nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ifade etmişlerdir.
91. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
92. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. …”
93. Başvurucuların şikâyetlerinde, itiraz gerekçelerine ilişkin Cumhuriyet Savcısının görüşünün Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesine sunulduğu, ancak kendilerine bu görüşün bir örneğinin gönderilmediği ve dolayısıyla buna yanıt verme hakkından mahrum bırakıldıkları anlaşılmaktadır.
94. Dosyanın incelemesinde, Cumhuriyet Savcısının, başvurucuların itirazlarının reddine yönelik olarak aleyhe mütalaada bulunduğu görülmektedir. Savcının mütalaası bu nedenle Mahkeme kararını etkileyici niteliktedir.
95. AİHM birçok kararında, bu tür hallerde, Savcının görüşünün niteliği ve başvuruculara, buna cevaben yazılı görüş bildirme olanağının tanınmamasını göz önünde bulundurarak, başvurucuların çelişmeli yargılama hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Yine AİHM, çelişmeli yargılama hakkının ilke olarak, ulusal hukuk sisteminin bağımsız bir üyesi tarafından -Savcı gibi- mahkemenin kararını etkilemek üzere toplanan kanıtlar ve sunulan mütalaalarla ilgili olarak bir hukuk ya da ceza davasının taraflarına bilgi verilmesi ve bu taraflara da görüş bildirme olanağının tanınması anlamına geldiğini vurgulamıştır (bkz. Göç/Türkiye, B. No: 36590/97, 9/11/2000, § 34; Sağır/Türkiye, B. No: 37562/02, 19/10/2006, § 25-27; Miran/Türkiye, B. No: 43980/04, 21/4/2009; Kılıç ve Korkut/Türkiye, B. No: 25949/03 ve 25976/03, 12/2/2008). Dolayısıyla, Cumhuriyet Savcısı düşüncesinin önceden taraflara tebliğ edilerek incelemelerine sunulması ve karşı görüşlerini hazırlama imkânı verilmesi çelişmeli yargılama ilkesi ile ilişkili olarak adil yargılanma hakkının bir gereğidir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 33). Çelişmeli yargılama ilkesi, dosyada yer alan bilgi ve belgelerin taraflar açısından ulaşılabilir olmasını gerekli kılar. Belgelere ulaşamama çelişmeli yargılama ilkesi açısından sorun oluşturabilir (B. No: 2012/575, 8/5/2014, § 46).
96. Bu açıklamalara göre, yargılamanın yenilenmesi yönündeki talepleri reddedilen başvurucuların İtiraz Mercii önündeki başarı şansını zedeleyen her türlü mütalaadan haberdar edilme hakkına sahip olduklarının kabulü gerekmektedir. Özellikle, hakkaniyet açısından, bu tür mütalaaların bildirilmesi, başvurucuların itiraz mercii önünde duruşma hakkına sahip olmaması gerçeği karşısında daha da zorunlu olmaktadır (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Göç/Türkiye, B. No: 36590/97, 9/11/2000, § 35).
97. Açıklanan nedenlerle, başvuruculara, çelişmeli yargılama ilkesine aykırı olarak Cumhuriyet Savcısının Mahkemeye sunduğu mütalaasının bildirilmemesi göz önünde bulundurulduğunda, Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğinin kabulü gerekir.
V. 6216 SAYILI KANUN’UN 50. MADDESİNİN UYGULANMASI
98. Başvurucular, 5.000’er TL manevi tazminat ve yargılama giderleri ödenmesi ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuşlardır.
99. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
100. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, Mahkeme kararından kaynaklanmaktadır. Yeniden yargılama yapılması halinde, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması mümkün olduğundan, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın, ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
101. Başvurucular, manevi tazminat talebinde bulunmakla beraber, kararın gereğinin yerine getirilmesi için dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesinin başvurucuların ihlal iddiaları açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu anlaşıldığından, başvurucuların manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
102. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 (üç başvurucu için ayrı) TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.095,05 TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Duruşmalı yargılama hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Mahkeme tarafından Savcının görüşünün bildirilmemesi nedeniyle çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri ile İtiraz Mercii tarafından Savcının görüşünün bildirilmemesi nedeniyle çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Gerekçeli karar hakkı ve çelişmeli yargılama ilkesi açısından Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların manevi tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 (üç başvurucu için ayrı) TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.095,05 TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye gönderilmesine,
15/10/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.