TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DÖNDÜ DEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4193)
|
|
Karar Tarihi: 14/4/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe
GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Döndü DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası A.Ş. (Banka)
aleyhine yürütülen ilamlı icra takibinin iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet ve
adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/6/2013 tarihinde Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır.Başvuru
formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 31/10/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 21/11/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü26/1/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
2/2/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı beyanlarını 11/2/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 18/5/1993 tarihinde Bankanın Aksaray Şubesi döviz
hesabına yatırdığı 25.052,53 Hollanda Florini'nin
(NLG), İ.A. adına düzenlenen sahte vekâletnameyle çekilmesi nedeniyle 10/2/1994
tarihinde Aksaray 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde Emlakbank Genel Müdürlüğü
(Banka) ve noter Y.D. aleyhine tazminat davası açmıştır.
9. Mahkemenin 31/1/2003 tarihli ve E.1994/130, K.2003/48 sayılı
kararıyla; Y.D. aleyhine açılan davanın sübut bulmaması nedeniyle reddine,
Banka aleyhine açılan davanın ise kabulüne; 25.052,53 NLG’nin
dava tarihinden itibaren devlet bankalarının dava tarihi itibariyle 3 aylık
vadeli döviz (NLG) tevdiat hesabına uyguladıkları en yüksek faiz oranı
üzerinden hesaplanacak faiz ile birlikte Bankadan alınarak başvurucuya
ödenmesine karar verilmiştir.
10. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin
20/12/2004 tarihli ve E.2004/3177, K.2004/12534 sayılı ilamıyla onanarak
kesinleşmiştir.
11. Banka iktisadi devlet teşekkülü statüsünde iken 15/11/2000
tarihli ve 4603 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası
Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun ile T.C.
Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanun hükümleri uyarınca 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 223 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı
Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname
hükümlerine tabi kamu iktisadi teşebbüsleri kapsamından çıkartılarak özel hukuk
hükümlerine tabi anonim şirket statüsüne geçirilmiştir.
12. Bankanın, bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme
yetkisi; 4603 sayılı Kanun’a 20/6/2001 tarihli ve 4684 sayılı Kanun’la eklenen
geçici 3. madde uyarıncasona erdirilmiş, Bankanın
tasfiye hâline girmesi hüküm altına alınmıştır.
13. Banka aleyhine yapılacak takipler yönünden ise mevzuatta
tekrar düzenleme yapılmıştır. Bu çerçevede,4603 sayılı Kanun’un geçici 3.
maddesine, 30/1/2002 tarihli ve 4743 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle; 4389 sayılı
Bankalar Kanunu’nun 16. maddesinin (2) numaralı fıkrasının; banka aleyhine
yapılacak takipler yönünden Tasfiye Halinde Emlak Bankası Anonim Şirketi
hakkında da uygulanacağı hükmü eklenmiştir. 21/4/2005
tarihli ve 5335 sayılı Kanun'un 28. maddesiyle ise; bu madde uyarınca yapılan
devir sonucunda oluşan menfi farktan doğan Hazine alacağının9/6/1932 tarihli ve
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 206. maddesi kapsamında imtiyazlı bir
alacak olduğu, söz konusu Hazine alacağının29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı
mülga Türk Ticaret Kanunu'nun 446. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmasında
dikkate alınmayacağı 4603 sayılı Kanun’un geçici 3. maddesine eklenmiştir.
14. Başvurucu 8/3/2005 tarihinde Aksaray 1. İcra Müdürlüğünün
E.2005/82 sayılı dosyasında Banka aleyhine ilamlı icra takibi başlatmıştır.
15. Takip borçlusu Banka, 4389 sayılı Kanun’un (2) numaralı
fıkrası uyarınca izni kaldırılan Banka aleyhine yapılmakta olan icra iflas
takiplerinin duracağını; ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz veya kesin haciz
uygulanamayacağını, başvurucunun alacağını tasfiye işi ile görevli kuruldan
talep etmesi gerektiğini belirterek takibin iptali talebinde bulunmuştur.
Aksaray İcra Mahkemesinin 11/2/2005 tarihli ve E.2005/23, K.2005/18 sayılı kararıylatakibin iptaline karar verilmiştir.
16. 4389 sayılı Bankalar Kanunu yürürlükten kaldırılmış
19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu yürürlüğe girmiştir.
17. Banka Tasfiye Kurulunun 18/7/2007 tarihli kararıyla
başvurucunun alacağı düzenlenen sıra cetvelinde dördüncü sıraya kaydedilmiştir.
18. Başvurucu, tekrar aynı ilama dayanarak 17/1/2011 tarihinde
Aksaray 1. İcra Müdürlüğünün E.2011/189 sayılı dosyasında 74.276 TL tutarında
icra takibi başlatmış; takip borçlusu Banka, 4389 sayılı Bankalar Kanunu
sonrasında yürürlüğe giren 5411 sayılı Kanun hükümleri uyarınca Banka aleyhine
takip yapılamayacağını belirterek takibin iptali talebinde bulunmuştur.
19. Aksaray İcra Hukuk Mahkemesinin 13/4/2011 tarihli ve
E.2011/61, K.2011/154 sayılı kararıyla Banka hakkında yeni icra ve iflas takibi
yapılamayacağına dair yasal mevzuat gerekçe gösterilerek takibin iptaline karar
verilmiştir.
20. Temyiz üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 26/1/2012
tarihli ve E.2011/15692, K.2012/1669 sayılı ilamıyla karar onanmıştır.
21. Karar, başvurucuya 2/3/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 5/11/2012 tarihinde Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine (AİHM) başvurmuş, AİHM’in 25/1/2013
tarihli yazısıyla AİHM İçtüzüğü’nün 47. maddesinde
öngörülen bütün bilgilerin iletilmemesi nedeniyle başvurucu adına herhangi bir
dava dosyası açılmadığı bildirilmiştir.
23. Başvurucu, AİHM kararını 10/6/2013 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
24. Başvurucu 12/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
25. Bankanın Anayasa Mahkemesine sunduğu 10/12/2015 tarihli
yazıda; Bankanın alacak ve ödemelerinin 2004 sayılı Kanun çerçevesinde
yapıldığı, ilgili Kanun'un 206. maddesine göre imtiyazlı alacak statüsünde
üçüncü sırada bulunan Hazineye olan borcun tamamen ödenmediği, bu nedenle
dördüncü sırada bulunan alacaklara herhangi bir ödemenin yapılmadığı, Mahkeme
ilamına dayanan ve sıra cetvelinde dördüncü sıraya kaydedilen otuz adet
alacağın bulunduğu, tasfiyeye yönelik faaliyetin devam ettiği, başvurucunun
alacağının ne zaman ödeneceğine ilişkin tarih belirtilmesinin mümkün olmadığı
bildirilmiştir.
B. İlgili Hukuk
26. 4603 sayılı Kanun’un 1. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"1. Bu Kanunun amacı, Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası
Anonim Şirketinin (bankalar) çağdaş bankacılığın ve uluslararası rekabetin
gereklerine göre çalışmalarını ve özelleştirmeye hazırlanmalarını sağlayacak
şekilde yeniden yapılandırılmaları ile hisse satışlarına ilişkin düzenlemelerin
ve hisselerin tamamına kadarının özel hukuk hükümlerine tabî
gerçek ve tüzel kişilere satışının gerçekleştirilmesidir.
2.
Bankalar, anonim şirket statüsündedirler. Bu Kanunda yer alan hükümler dışında
4389 sayılı Bankalar Kanunu ile genel hükümlere tabidirler.
…
5. 233 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 399 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri
Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı
Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname,2886
sayılı Devlet İhale Kanunu, 6245 sayılı Harcırah Kanunu ve 237 sayılı Taşıt
Kanunu ile bunların ek ve değişikliklerine ilişkin hükümler ile 4046 sayılı
Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 13 üncü maddesi ve 6762 sayılı
Türk Ticaret Kanununun 277 nci maddesi 2946 sayılı
Kamu Konutları Kanunu, 195 sayılı Basın İlân Kurumu Teşkiline Dair Kanun ve 631
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Malî ve Sosyal Haklarında
Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname bankalar hakkında uygulanmaz.”
27. 4603 sayılı Kanun’a 4684 sayılı Kanun’la eklenen geçici 3.
maddenin ilgili kısımları şöyledir:
"Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketinin
yeniden yapılandırma çalışmaları süresinde, Bankanın her türlü bankacılık
hizmetleri ile bankacılık iş veya işlemlerinden ve bankalara olan
yükümlülüklerden doğan taahhütleri ve bankacılıkla ilgili sabit kıymetler dahil
kanuni takibe intikal etmiş alacaklar, memur maaşına ve TÜFE’ye endeksli yuva
kredileri ile 2001/2202 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 1 inci maddesi ile
devri öngörülen Türkiye Emlak Bankası A.Ş.’nin
varlıkları hariç tüm aktifleri bankaların yönetim kurullarının kendi aralarında
düzenleyecekleri protokol doğrultusunda, protokole konu bütün hak, alacak ve
borçlar, alacaklıların rızası veya sair herhangi bir işleme gerek kalmaksızın,
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketine veya Türkiye Halk Bankası
Anonim Şirketine devredilir. Söz konusu işlemlere ilişkin olarak Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumunun uygun görüşü alınır.
…
Bu madde hükmü uyarınca yapılan Türkiye Emlak
Bankası Anonim Şirketinin devir işlemleri nedeniyle doğan menfi farka ilişkin
hesaplar muhasebe kayıtları bakımından Tasfiye Halinde Emlak Bankası Anonim
Şirketinin Hazineye borçlu olmasını sağlayacak şekilde izlenir. (Ek cümle:
21/4/2005-5335/28 md.) Bu madde uyarınca yapılan
devir sonucu oluşan menfi fark nedeniyle doğan Hazine alacağı 2004 sayılı İcra
ve İflas Kanununun 206 ncı
maddesi kapsamında imtiyazlı bir alacak niteliğindedir. Bu madde uyarınca
yapılan devir sonucu oluşan menfi fark nedeniyle doğan Hazine alacağı 6762
sayılı Türk Ticaret Kanununun 446 ncı
maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmasında dikkate alınmaz.
...
Devir işlemlerinin tamamlanmasını takiben
Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketinin bankacılık işlemleri yapma ve mevduat
kabul etme yetkisi sona ererek tasfiye haline girer. Bankanın tasfiyesi banka
genel kurulunca belirlenecek üç kişiden oluşan Tasfiye Kurulunca genel
hükümlere göre yürütülür."
28. 4603 sayılı Kanun'un geçici 3. maddesinin 4743 sayılı
Kanun’un 6. maddesiyle eklenen sekizinci fıkrası şöyledir:
“4389 sayılı Bankalar
Kanununun 14 üncü maddesinin (5) numaralı fıkrasının (c) bendi hükümleri
bankanın taraf olduğu davalar yönünden (tesis edilen teminatlar iade olunur);
16 ncı maddesinin (2) numaralı fıkrası hükümleri
banka aleyhine yapılacak takipler yönünden ve 16 ncı
maddenin (9) numaralı fıkrası hükümleri Bankanın alacak ve borçları yönünden Tasfiye
Halinde Emlak Bankası Anonim Şirketi hakkında da uygulanır.”
29. 4389 sayılı mülga Kanun’un “Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu” kenar başlıklı15. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
Bankalardaki tasarruf mevduatı kamu
tüzelkişiliğini haiz Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından sigorta edilir.
Fon, 14 üncü madde hükümlerine göre hisseleri ve/veya
yönetim ve denetimi kendisine intikal eden bankaların mali bünyelerinin
güçlendirilmesi, yeniden yapılandırılması ve üçüncü kişilere devri ve bu Kanun ile
kendisine verilen diğer işleri de yapmakla görevli ve yetkilidir.
30. 4389 sayılı mülga Kanun’un “Bankacılık
işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin kaldırılmasının sonuçları”
kenar başlıklı16. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bir
bankanın bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin
kaldırılması halinde yönetim ve denetimi Fona intikal eder.
İznin kaldırılmasına ilişkin Kurul Kararının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihten itibaren banka
hakkındaki ihtiyati tedbir dahil her türlü icra ve iflas takibatı durur.”
31. 5411 sayılı Kanun’un “Mülga
kanunlara yapılan atıflar” kenar başlıklı 169. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Diğer kanunlarda mülga 3182 sayılı Bankalar
Kanunu ve bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 4389 sayılı Bankalar
Kanununa yapılan atıflar bu Kanunun ilgili maddelerine yapılmış
sayılır.”
32. 5411 sayılı Kanun’un “Faaliyet
izninin kaldırılması” kenar başlıklı 106. maddesinin ikinci fıkrası
şöyledir:
“İznin kaldırılmasına ilişkin Kurul kararının
Resmî Gazetede yayımlandığı tarihten itibaren, banka hakkındaki ihtiyatî tedbir
dahil her türlü icra ve iflas takibatı durur ve yeni icra ve iflas takibi
yapılamaz. Banka hakkında Fon haricinde üçüncü kişiler tarafından açılmış tüm
dava, icra ve iflas takipleri mahkeme, icra ve iflas dairesi tarafından derhal
Fona bildirilir.”
33. 233 sayılı KHK'nın "Tanımlar
ve kısaltmalar" kenar başlıklı 2. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"İktisadi
devlet teşekkülü "Teşekkül"; sermayesinin tamamı devlete ait,
iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan, kamu
iktisadi teşebbüsüdür."
34. 233 sayılı KHK'ya ekli tablonun 4603 sayılı Kanun'dan önceki
hâlinin ilgili kısmı şöyledir:
|
A – İKTİSADİ DEVLET TEŞEKÜLLERİ (İDT)
|
|
İlgili Bakanlık: BAŞBAKANLIK
|
|
|
Teşekkül
|
Müesseseler
|
Bağlı Ortaklıklar
|
Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş.
|
|
|
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası
|
|
|
Sümer Holding A.Ş.
|
|
|
Et ve Balık Ürünleri A.Ş.
|
Erzincan Gıda Maddeleri ve Sanayii veTicaret A.Ş.
(ERSAN)
|
|
Yem Sanayii T.A.Ş.
|
|
|
Orman Ürünleri Sanayii A.Ş.
(ORÜS)
|
|
|
Türkiye Emlak Bankası A.Ş. (KONUTBANK)
|
Emlak Konut A.Ş.
|
|
35. 2004 sayılı Kanun'un "Adi
ve rehinli alacakların sırası " kenar başlıklı 206. maddesinin
ilgili kısımları şöyledir:
"Teminatlı olup da rehinle karşılanmamış
olan veya teminatsız bulunan alacaklar masa mallarının satış tutarından,
aşağıdaki sıra ile verilmek üzere kaydolunur:
Birinci sıra:
A) İşçilerin, iş ilişkisine dayanan ve iflâsın
açılmasından önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş ihbar ve kıdem tazminatları
dahil alacakları ile iflâs nedeniyle iş ilişkisinin sona ermesi üzerine hak
etmiş oldukları ihbar ve kıdem tazminatları,
B) İşverenlerin, işçiler için yardım
sandıkları veya sair yardım teşkilatı kurulması veya bunların yaşatılması
maksadıyla meydana gelmiş ve tüzel kişilik kazanmış bulunan tesislere veya
derneklere olan borçları,
C) İflâsın açılmasından önceki son bir yıl
içinde tahakkuk etmiş olan ve nakden ifası gereken aile hukukundan doğan her
türlü nafaka alacakları.
İkinci sıra:
Velâyet ve vesayet nedeniyle malları borçlunun
idaresine bırakılan kimselerin bu ilişki nedeniyle doğmuş olan tüm alacakları;
Ancak bu alacaklar, iflâs, vesayet veya
velâyetin devam ettiği müddet yahut bunların bitmesini takip eden yıl içinde
açılırsa imtiyazlı alacak olarak kabul olunur. Bir davanın veya takibin devam
ettiği müddet hesaba katılmaz.
Üçüncü sıra:
Özel kanunlarında imtiyazlı olduğu belirtilen
alacaklar.
Dördüncü sıra:
İmtiyazlı olmayan diğer bütün alacaklar"
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 14/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu, ilama dayanan alacağını 1994 yılından bu yana
tahsil edemediğini, Bankanın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (Fon)
devredilmemesine karşın, 4603 sayılı Kanun'a eklenen geçici 3. maddeyle Fon'a
devredilen Bankaları ilgilendiren Kanun hükmüne atıf yapıldığını, bu nedenle
Banka aleyhine icra takibinde bulunamadığını, ilgili Kanun maddesi sonucunda
hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini, davalı Bankanın alacağını sıra
cetveline kaydettiğini ve sırası geldiğinde ödeme yapacağını beyan ettiğini
belirterek eşitlik ve hukuk devleti ilkelerinin, mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının mülkiyet ve adil
yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür. Bununla birlikte
başvurucu her ne kadar alacağını 1994 yılından itibaren tahsil edemediğini
ileri sürmüşse de Mahkeme kararının 20/12/2004 tarihinde onanarak kesinleştiği
anlaşıldığından incelemenin bu tarih esas alınarak yapılması gerektiği tespit
edilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
39. Başvurucu, ilama dayanan alacağını uzun yıllardır tahsil
edemediğini (bkz. §§ 7-25) belirterek mülkiyet ve adil yargılanmahaklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
40. Bakanlık görüş yazısında Anayasa Mahkemesinin bireysel
başvuruları inceleme hususunda zaman bakımından yetkisinin 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve eylemlere ilişkin başvuruları kapsadığı
belirtilerek bireysel başvuru konusu yapılan kararın 23/9/2012 tarihinden önce
kesinleştiği hususunun kabul edilebilirlik incelemesinde dikkate alınması
gerektiği bildirilmiştir.
41. Bakanlığın görüşüne karşı başvurucu, AİHM'e
yaptığı başvurunun Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiğini bildirmiştir.
42. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler."
43. Anılan hüküm uyarınca Anayasa Mahkemesinin yetkisinin zaman
bakımından başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkemenin yetkisinin geriye yürür
şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir. Bu nedenle
Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine
yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 22).
Genel kural bu olmakla birlikte Kanun hükmünün dar yorumlanması suretiyletemel hak ve özgürlüklere ilişkin süreklilik arz
eden ihlal iddialarının bireysel başvuru incelemesi dışında bırakılması,
Anayasa'nın ruhuyla bağdaşmaz (Benzer yönde AİHM kararı için bkz. Papamichalopoulos/Yunanistan, B. No: 14556/89, 24/6/1993, §
46; Agrotexim ve
diğerleri/Yunanistan, B. No: 14807/89, 24/10/1995 § 58; Loizidou/Türiye,
15318/89, 18/12/1996, §§ 41, 42).
44. Somut başvuru açısından, başvurucunun ilk olarak 8/3/2005
tarihinde ilamlı icra takibi başlattığı, düzenlenen sıra cetveline kaydedilen
alacağın hâlen ödenmediğinden şikâyet ettiği anlaşılmıştır. Maddi hukuk
hükümlerine göre zamanaşımı süresi doluncaya kadar alacak talep edilebilir
olduğundan, yargı kararının icra edilmediği yönündeki şikâyetlerin, 23/9/2012
tarihinden önce kesinleşen mahkeme kararına dayanması, Anayasa Mahkemesinin
zaman bakımından yetkisizliği sonucunu doğurmamaktadır (bkz. § 25).
45. Başvurucunun ilama dayanan alacağının Mahkemenin karar
tarihinden günümüze kadar geçen sürede ödenmediği iddiası dikkate alındığında,
başvurunun incelenmesi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
dâhilindedir.
46. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
47. Başvurucu; ilama dayanan alacağını tahsil edemediğini,
Bankanın Fon'a devredilmemesine karşın 4603 sayılı Kanun'a eklenen geçici 3.
maddeyle Fon'a devredilen Bankaları ilgilendiren Kanun hükmüne atıf
yapıldığını, bu nedenle Banka aleyhine icra takibinde bulunamadığını belirterek
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
48. Bakanlık görüş yazısında başvurucunun ihlal iddialarının,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (Sözleşme) Ek 1 No.lu Protokol’ün 1.
maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi ile Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkı çerçevesindedeğerlendirilmesi
gerektiği ifade edilmiştir. İhlal iddialarına konu olduğu ileri sürülen işlem
ve eylemlerin kamu gücü tarafından gerçekleştirilmediği, özel hukuk tüzel
kişisi statüsünde bulunan Banka tarafından gerçekleştirildiği, başvurucunun
ihlal iddialarının devletin pozitif yükümlülüğünden kaynaklanmadığı
belirtilmiştir.
49. Bakanlığın görüşüne karşı başvurucu, mülkiyet hakkının ihlal
edildiği yönündeki şikayetini tekrarlamıştır.
50. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
51. Anayasa'nın
"Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
52. Mutlak değil, sınırlanabilir bir hak olan mülkiyet hakkı
Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir.
Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında genel olarak hak tanınmakta,
ikinci ve üçüncü fıkralarında da sınırlama ve güvence ölçütleri
gösterilmektedir. Bu sınırlama ve güvencelerin Anayasa’nın 13. maddesinde yer
alan ölçütler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
53. Mülkiyet hakkına getirilen sınırlandırmanın; Anayasa’nın 13.
maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen
nedene dayanma, kanunlar tarafından öngörülme ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
54. Somut olayda çözümlenmesi gereken ilk mesele “mülkiyet hakkına” yönelik bir müdahale
bulunup bulunmadığını belirlemektir. Sonraki aşamalarda, varlığı kabul edilen
müdahalenin kanuni dayanağı olup olmadığı, meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı,
müdahalenin amacı ve kullanılan araçlar ile başvurucuya yüklenen külfetin
ölçülü olup olmadığı hususlarının tespit edilmesi gerekir.
i. Mülkün Varlığı
55. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının
ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu
"sahip olunan bir mülk"e ihlal sonucunu doğuracak bir müdahalenin
bulunması gerekmektedir (Selçuk Emiroğlu,
B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 26).
56. Bu kapsamda öncelikle mülkiyet hakkının kapsamına dâhil
olabilecek malvarlığı değerlerinin belirlenmesi gerekir. Anayasa'nın 35.
maddesinin koruma alanı içinde yer alan menfaatlerin kapsamına, mevcut bir mülk
girebileceği gibi kesin bir şekilde tanımlanmış alacak hakları da girebilir (İsmet Sarıcı, B. No: 2012/1304, 25/2/2015,
§ 53).
57. Bir mahkeme hükmünden doğan alacak, icra edilebilir
olduğunun kanıtlanması durumunda mal ve mülk olarak kabul edilebilir. Başvuruya
konu olayda başvurucunun mahkeme ilamına dayanan icra edilebilir nitelikte bir “alacak hakkının” doğduğu ve bunun
mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır (İsmet Sarıcı, §§ 54, 55).
ii. Müdahalenin
Mevcudiyeti ve Türü
58. Somut olayda önceliklemüdahalenin
kamu gücü kullanan organlar tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin
tespiti gerekir.
59. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında başvurunun konusu; kamu
gücünün işlemleri, eylemleri ya da ihmalleridir. "Kamu gücü" nü kullanan organlar ise başta devlet
tüzel kişiliği içinde yer alan yasama, yürütme ve yargı organları ve bu
organlara tabi olan merciler ile yerinden yönetim kuruluşlarıdır. Bireysel
başvuru kamu gücü kullanan
organların icrai ya da ihmali bir eylemine ya da
işlemine karşı yapılabilir (Ali Kemal Renklioğlu, B. No: 2012/171, 12/2/2013, §§
15,16).
60. Somut olayda kamu bankası olan Türkiye Emlak Bankası Anonim
Şirketinin, 4603 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle çağdaş bankacılığın ve
uluslararası rekabetin gereklerine göre çalışmalarını ve özelleştirmeye
hazırlanmalarını sağlayacak şekilde yeniden yapılandırılması, hisse satışlarına
ilişkin düzenlemelerin ve hisselerin tamamının özel hukuk hükümlerine tabi
gerçek ve tüzel kişilere satışının gerçekleştirilmesi öngörülmüş; 233 sayılıKHK'ya göre iktisadi devlet teşekkülü statüsünde
bulunan banka bu statüden çıkarılarak 4389 sayılı Bankalar Kanunu ile genel
hükümlere tabi anonim şirket statüsüne geçirilmiştir. Aynı madde ile çalışma
konuları ve amaçları, merkezleri, sermaye miktarları, hisseleri, genel
kurulları, yönetim ve denetim organları, hesapları ve kârlarının dağıtımı ile
faaliyetlerine, devir, birleşme, fesih ve tasfiyelerine ilişkin diğer esasların
ana sözleşmelerinde gösterileceği belirtildikten sonra, 233 ve 399 sayılı
KHK'lar, 3346, 2886, 6245 ve 237 sayılı Kanunlar ile 4046 sayılı Özelleştirme
Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 13. maddesinin ve 6762 sayılı Türk Ticaret
Kanunu’nun anonim şirket kuruluşuna ait 277. maddesinin bu bankalar hakkında
uygulanmayacağı öngörülmüştür.
61. 4603 sayılı Kanun’un 2. maddesinde bankaların etkin, verimli
ve özerk bir şekilde çalışmalarının sağlanması amacıyla yeniden
yapılandırılmalarına ilişkin usul ve esasları belirleme yetkisi Bakanlar
Kurulu’na bırakılmış; yeniden yapılandırma işlemlerinin tamamlanmasını
müteakiben hisse satış işlemlerinin 4046 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde
sonuçlandırılacağı, yeniden yapılandırma ve hisse satış işlemlerinin 4603
sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden itibaren üç yıl içinde tamamlanacağı,
Bakanlar Kurulu’nun bu süreyi bir defaya mahsus olmak üzere yarısı kadar
uzatabileceği belirtilmiştir.
62. Daha sonra ise 4603 sayılı Kanun’a 4684 sayılı Kanun’la
eklenen geçici 3. madde ile Bankanın yeniden yapılandırma çalışmaları
süresinde, her türlü bankacılık hizmetleri ile bankacılık iş veya işlemlerinden
ve bankalara olan yükümlülüklerinden doğan taahhütlerinin, bankacılıkla ilgili
sabit kıymetler dâhil kanuni takibe intikal etmiş alacaklarının, 2001/2202
sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 1. maddesi ile devri öngörülen varlıkları
hariç tüm aktiflerinin bankaların yönetim kurullarının kendi aralarında
düzenleyecekleri protokol doğrultusunda protokole konu bütün hak, alacak ve
borçların, alacaklıların rızası veya sair herhangi bir işleme gerek kalmaksızın
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketine veya Türkiye Halk Bankası
Anonim Şirketine devredileceği, söz konusu işlemlere ilişkin olarak Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumunun uygun görüşünün alınacağı hüküm altına
alınmıştır. Devir işlemlerinin tamamlanmasını takiben Türkiye Emlak Bankası Anonim
Şirketinin bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme yetkisi sona ererek
tasfiye hâline gireceği Bankanın tasfiyesinin banka genel kurulunca
belirlenecek üç kişiden oluşan Tasfiye Kurulunca genel hükümlere göre
yürütüleceği düzenlenmiştir.
63. Bankanın bir kısım varlıkları ile borçlarının devir süreci
devam ederken ise5335 sayılı Kanun'un 28. maddesiyle 4603 sayılı Kanun'un
geçici 3. maddesine; bu madde uyarınca yapılan devir sonucu oluşan menfi fark
nedeniyle doğan Hazine alacağının 2004 sayılı Kanun'un 206. maddesi kapsamında
imtiyazlı alacak niteliğinde olduğu kuralı eklenmiştir.
64. Belirtilen tespitlerle birlikte başvurucunun alacağını,
Banka aleyhine takip talebinde bulunamayacağına ilişkin kanuni düzenleme
sonucunda tahsil edemediği de dikkate alındığında (bkz. §§ 26-33) Bankanın
geçen süreçte kurumsal açıdan ve işleyiş açısından devletten tamamen bağımsız
olmadığının ve ihlal iddiasına konu müdahale nedeniyle devletin sorumlu
olduğunun kabulü gerekir (Benzer yönde AİHM kararı için bkz. Young, James and Webster/Birleşik Krallık, B. No: 7806/77, 13/8/1981, § 49; Sokur/Ukrayna, B. No: 29439/02, 26/4/2005,
§ 18; Solovyeva/Ukrayna, B. No: 32547/03, 13/10/2005,§
20).
65. Dava tarihinde iktisadi devlet teşekkülü olan tasfiye
sürecinin yürütülmesinde devletten tamamen bağımsız olmadığı anlaşılan Banka
nezdindeki mevduatın, izinsiz olarak çekilmesi üzerine açılan dava sonucunda
başvurucu lehine hükmedilen alacağın veya tazminatın ödenmemesi, Anayasa’nın
35. maddesi kapsamında mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına müdahale olarak
kabul edilmelidir (İsmet Sarıcı,
§ 54).
iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
66. Mülkiyet hakkına yapılan müdahale, Anayasa’nın 13.
maddesinde belirtilen şartlar yerine getirilmediği müddetçe Anayasa’nın 35.
maddesinin ihlaline yol açacaktır. Bu itibarla sınırlamanın Anayasa’nın 13.
maddesinde öngörülen (bkz. § 50) koşullara uygun olup olmadığının belirlenmesi
gerekir.
Müdahalenin Kanuniliği ve Meşru Amacı
67. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkına getirilecek
sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiği hüküm altına
alınmıştır. Bu nedenle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt hukuka dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde
diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin hukuka dayalı olması, iç hukukta
müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların
bulunmasını gerektirmektedir (Bekir Yazıcı,
B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 61).
68. Başvuru konusu olayda; iktisadi devlet teşekkülü olan Emlak
Bankası 4603 sayılı Kanun uyarınca anonim şirkete dönüştürülmüştür. Kanun'un 1.
maddesinde bu düzenlemenin amacının Emlak Bankası ile diğer bankaların çağdaş
bankacılığın ve uluslararası rekabetin gereklerine göre çalışması,
özelleştirmeye hazırlanması, hisse satışlarına ilişkin düzenlemelerin ve
hisselerin tamamına kadarının özel hukuk hükümlerine tabî
gerçek ve tüzel kişilere satışının gerçekleştirilmesi amacıyla yeniden
yapılandırılması olduğu belirtilmiştir.
69. Daha sonra ise kanun koyucu; Bankanın yeniden
yapılandırılması vetasfiye edilmesi yönünde düzenleme
yaparak 4603 sayılı Kanun'a eklenen geçici 3. madde ile gerçekleştirilecek
yeniden yapılandırma çalışmaları çerçevesinde, Türkiye Emlak Bankası Anonim
Şirketinin bankacılık hizmetleri ile bankacılık işlemlerinden doğan taahhütleri
ile sabit kıymetleri dahil tüm aktiflerinin Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası
Anonim Şirketi ve Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketine devredilmesi hususları
düzenlenmiştir. Bu çerçevede 4743 sayılı Kanun'un 6. maddesiyle; devir
işlemlerinden doğan menfi farka ilişkin hesapların muhasebe kayıtları
bakımından Tasfiye Halinde Emlak Bankasının Hazine'ye borçlu olmasını
sağlayacak şekilde izleneceği, ayrıca bir banka hakkında ihtiyatî tedbir dahil
her türlü icra ve iflas takibatının duracağını ve Banka aleyhine yeni icra ve
iflas takibi yürütülemeyeceğini düzenleyen kuralın, Emlak Bankası hakkında da
uygulanacağı hüküm altına alınmış. Sonraki tarihli 5335 sayılı Kanun'un28.
maddesiyle ise bu maddeye göre yapılan devir sonucunda oluşan Hazine alacağının
2004 sayılı Kanun uyarınca imtiyazlı alacak olduğu kuralı geçici 3. maddeye
eklenmiştir.
70. Başvuru konusu olayda İlk Derece Mahkemesinde yargılama
devam ederkenBankanın anonim şirket statüsüne
geçirildiği, daha sonra ise tasfiye edilmesinin hüküm altına alındığı,Mahkemece lehine
hükmedilen tazminatın tahsili amacıyla başvurucunun ilamlı icra yoluna
başvurduğu, Aksaray İcra Hukuk Mahkemesinin 13/4/2011 tarihli kararıyla Banka
hakkında yeni icra ve iflas takibi yapılamayacağına dair yasal mevzuat gerekçe
gösterilerek takibin iptaline karar verildiği tespit edilmiştir.
71. Başvurucu, Mahkeme kararına gerekçe gösterilen kanun maddesi
nedeniyle alacağını ilamlı icra yoluyla tahsil edemediğini ileri sürmüştür.
72. Başvurucu her ne kadar Banka aleyhine takip yürütemediğine
ilişkin kural nedeniyle alacağına kavuşamadığını ileri sürmekte ise de yapılan
incelemede, esasen Bankanın özelleştirme ve tasfiye süreciyle ilgili getirilen
düzenlemelerin ihlal iddiasına konu müdahaleye bir bütün olarak etkisinin
olduğu anlaşılmıştır.
73. Özelleştirme uygulamalarından kaynaklanan ve sosyal devlet
ilkesiyle yakından ilgisi olan ekonomik ve mali politikalarda devlet tarafından
üstlenilen sorumluluğun gereklerinin sağlıklı bir şekilde yerine
getirilebilmesi için bir takım düzenlemeler yapılması
kaçınılmazdır. Dolayısıyla devletin sosyal ve ekonomik politikalara ilişkin
takdir yetkisi geniş olup bu yöndeki düzenlemelerin kamu yararı amacı taşıdığı
ve açıkça keyfi olmadıkça kanunilik şartını sağlayacağı kabul edilmelidir (Korkut Bahadır, B. No: 2014/4025,
11/12/2014). Somut olaya bir bütün olarak bakıldığında Banka aleyhine yeni icra
ve iflas takibi yürütülemeyeceğini belirten kuralın da Bankanın tasfiye
sürecinin yönetilmesi amacını taşıması nedeniyle bu kapsamda bir düzenleme olduğuanlaşılmıştır.
74. Belirtilen tespitler ışığında başvuruya konu müdahalenin
dayanağı olan kanuni düzenlemenin hukukilik ve meşru amaçşartını
sağlamış olduğu sonucuna varılmaktadır.
Ölçülülük
75. Son olarak başvurucu lehine hükmedilen tazminatın tahsili
amacıyla Banka aleyhine yürütülen ilamlı icra takibinin sonuçsuz kalması
nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalede, kamu yararı ile bireysel yarar
arasında makul bir dengenin gözetilip gözetilmediği değerlendirilmelidir.
76. Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate
alınması gereken bir güvencedir. Ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin
sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi,
ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın
denetlenmesidir. Bu sebeple mülkiyet hakkına getirilen müdahalelerde hedeflenen
amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup
olmadığı değerlendirilmelidir (Osman Bayrak,
B. No: 2013/3803, 25/2/2015, § 74). Bu çerçevede, mülkiyet hakkına yönelik
müdahale sonucunda ortaya çıkan yeni durumun ve bozulan yararlar dengesinin,
bireye kişisel ve aşırı bir yük yüklememesi gerekir (Korkut Bahadır, § 43).
77. Somut olayda Emlak Bankası mudisi
olan başvurucunun, parasını Banka hesabına yatırdığı tarihten İlk Derece
Mahkemesinde dava açtığı tarihe kadar geçen sürede (bkz. § 8); Bankanın 233
sayılı KHK kapsamında sermayesinin tamamı devlete ait olan iktisadi devlet
teşekkülü statüsündeki bir kamu bankası olduğu, sonradan yürürlüğe giren 4603
sayılı Kanun çerçevesinde Emlak Bankasının özelleştirilmesini sağlamak amacıyla
özel hukuk hükümlerine tabi anonim şirket statüsüne geçirildiği, daha sonra ise
Bankanın tasfiyesine karar verildiği görülmektedir.
78. Mahkeme kararıyla sahte vekaletnameye dayanılarak çekildiği
tespit edilen başvurucuya ait mevduatın Banka nezdinde bulunmakta iken sigorta
fonu kapsamında olduğu, tasfiye süreci ile birlikte Bankaya ait bir takım hak
ve alacaklar ile Bankada bulunan mevduatların diğer kamu bankalarına
devredilmesinin hüküm altına alındığı, mevduat hesabındaki paranın izinsiz
olarak çekilmesi nedeniyle başvurucunun bu imkândan yararlanamadığı tespit
edilmiştir.
79. Öncelikle belirtilmelidir ki niteliği itibarıyla saklama
sözleşmesi olan tasarruf mevduatı sözleşmesinde Banka,mudinin kendisine bıraktığı parayı güvenli bir
yerde koruma altına almayı üstlenmektedir. Somut olayda başvurucunun güven
prensibine dayanan mevduat sözleşmesi ilişkisini kurduğu dönemde, Bankanın kamu
bankası olması incelemede önem arz etmektedir.
80. Somut olayda, Bankanın tasfiyesine karar verilmesinin
ardından, bankacılık yapma izni kaldırılan bir banka hakkında ihtiyati tedbir
dâhil her türlü icra ve iflas takibatının duracağını ve Banka hakkında yeni
icra ve iflas takibi yapılamayacağını düzenleyen kuralın, Emlak Bankası
hakkında da uygulanacağının hüküm altına alınmasıyla, başvurucunun genel
hükümler çerçevesinde alacağını tahsil etmesinin engellendiği açıktır. Tasfiye
sürecinin yönetilmesini sağlamak maksadıyla bu yönde bir önlemin gerekliliği
kabul edilebilse de Banka tarafından başvurucunun alacağına kavuşması hususunda
bir öngörülebilirliğin sağlanması gerekmektedir.
81. Bu duruma ek olarak Kanun koyucu tarafından Emlak Bankasının
tasfiye sürecinin başlatılması üzerine Banka tasfiye kurulu kurulmasının ve
Bankaya ait varlıkların belirlenen bankalara devri sonucunda ortaya çıkan menfi
fark nedeniyle doğan Hazine alacağının, 2004 sayılı Kanun'un 206. maddesine
göre imtiyazlı alacak kabul edilmesinin hüküm altına alındığı anlaşılmıştır.
Anılan düzenleme ile Bankanın Hazine'ye olan borcunun bir an önce tahsil
edilmesinin ve kamu menfaatlerinin korunmasının amaçlandığı kabul edilebilse de
sıra cetvelinde ön sıraya kaydedilen ve Hazine alacağı olarak hesaplanan meblağ
ödenmeden dördüncü sırada bulunan alacakların ödenmesi hukuken imkânsız hâle
gelmektedir.
82. Nitekim Banka tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan
10/12/2015 tarihli yazıda; Bankanın 6/7/2001 tarihli ve 4684 sayılı Kanun
uyarınca tasfiye hâlinde olduğu, başvurucunun alacağının bu kapsamda düzenlenen
sıra cetvelinde dördüncü sıraya kaydedildiği, üçüncü sırada bulunan Hazine
alacaklarının ödenmesine devam edildiği, bu nedenle dördüncü sırada bulunan
alacaklara herhangi bir ödemenin yapılmadığı, Mahkeme ilamına dayanan ve sıra
cetvelinde dördüncü sıraya kaydedilen otuz adet alacağın bulunduğu,tasfiyeye
yönelik faaliyetin devam ettiği, başvurucunun alacağının ne zaman ödeneceği
hususunda tarih belirtilmesinin mümkün olmadığı bildirilmiştir.
83. Banka Tasfiye Kurulunun yapısı ve görevlerinin incelenmesinde
ise; 4684 sayılı Kanun'a göre Kurulun üç kişiden oluştuğu, iflas idaresinin
görev ve yetkilerine sahip olduğu, iflas masasının aktifindeki paralarla, iflas
idaresi sıfatıyla tahsil ettiği paraları muhafaza ve nemalandırma yetkisinin
olduğu anlaşılmıştır. Tasfiye Kurulunun iflas masasının aktiflerini yönetme
yetkisi bulunmakta ise de Bankanın bir kısım hak ve alacaklarının diğer kamu
bankalarına devrinin öngörüldüğü unutulmamalıdır. Bu kapsamda Tasfiye Kurulu
nezdindeki aktiflerin Bankanın kalan borçlarını karşılamaya yetip yetmeyeceği
hususunda da bir açıklık bulunmamaktadır.
84. Sözleşme'nin 6. maddesi ile Sözleşme'ye
ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi, devlete, yargı kararlarının uygulanması
bakımından etkili bir sistem kurma yükümlülüğü getirmektedir (bkz. Fuklev/Ukrayna, B. No: 71186/01, 30/11/2005, §
84). Aynı yükümlülük Anayasa’nın 35. ve 36. maddeleri bağlamında da geçerli
olup, bir mahkeme kararını uygulamakla görevli kamu makamları, bu kararın
uygulanmasını engellemekte ya da kararın uygulanması için gerekli özeni
göstermemekteyse bu durum Anayasa'nın 35. maddesinin ilali
anlamına gelir (Kenan Yıldırım ve Turan
Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 66). Bu ilkenin somut olayda,
kamu gücünden tamamen bağımsız olmadığı tespit edilen Bankanın ödemekle yükümlü
olduğu ilama bağlı alacağın icra edilmesini sağlamak bakımından da geçerli
olduğu kabul edilmelidir.
85. Yapılan tespitler çerçevesinde somut olayda Mahkeme kararına
konu tazminat davasının, kamu bankası ile kurulan mevduat ilişkisinden doğması
ve Banka nezdindeki alacağın izinsiz olarak çekilmesine kadar geçen süreçte
mevduat sigortası kapsamında olması önem arz etmektedir. Nitekim başvurucu
parasının izinsiz olarak çekilmesi nedeniyle Bankanın tasfiye sürecinde
mevduatlarının diğer bankalara aktarılması yönünde kanun koyucu tarafından
öngörülen düzenlemeden yararlanamamıştır. Başvurucunun ilama dayanan alacağını
tahsil etmek amacıyla başlattığı takip süreci ise Banka aleyhine takip
yapılmasını engelleyen mevzuat uyarınca başarıya ulaşamamıştır. Öte yandan
Bankanın tasfiye sürecinde Hazine alacağının imtiyazlı alacak kabul edilerek ön
sıraya yazılması nedeniyle başvurucunun sıra cetvelinde dördüncü sırada bulunan
alacağına ne zaman kavuşacağı konusunda belirsizlik bulunmaktadır. Ayrıca Banka
tarafından ödeme tarihine ilişkin başvurucuya bir tarih aralığı işaret
edilmediği anlaşılmıştır. Bankanın tasfiye sürecinin yönetilmesinde kamu
gücünün önemli bir etkisinin olduğu vesürecin on dört
yıldan fazla bir süredir devam ettiği, düzenlenen sıra cetvelinde dördüncü
sıraya kaydedilen Mahkeme ilamına dayalı alacağın hâlen ödenemediği, tasfiye
masasındaki varlık miktarının Bankanın dördüncü sırada bulunan borçlarını
ödemeye yetip yetmeyeceğinde belirsizlik bulunduğu gözlemlenmiştir.
86. Somut olaya bir bütün olarak bakıldığında tasfiye sürecine
farklı tarihlerde yapılan düzenlemeler ile müdahale edildiği, buna karşın
sürecin on dört yıldır devam ettiği dikkate alındığında tasfiye sürecinin gerek
titizlikle yönetilemediği, ödemenin yerine getirilememesinde kamu kurumlarına
atfedilebilir nitelikte kusurun bulunduğu, başvurucunun alacağına kavuşmasında
öngörülebilirliğin sağlanamadığı, dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik
müdahalenin sonuçlarının telafisi ve yararlar dengesinin korunması için
başvurulan ödeme yöntemi ile uygulamasının, ulaşılmak istenen kamu yararıyla
başvurucunun müdahale edilen mülkiyet hakkı arasında olması gereken
orantılılığı sağlayamadığı ve başvurucuyu ağır ve tahammül edilemez bir yük
altına sokan başvuruya konu müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır
(Mustafa Demirtaş, B. No:
2013/2002, 30/12/2014, § 51).
87. Bu kapsamda bankacılığın gereklerini sağlamak maksadıyla
kanun koyucu tarafından Banka hakkında getirilen düzenlemelerin, kamu yararı
amacı taşıdığı kabul edilmekle birlikte on dört yıldır devam eden tasfiye
sürecinde başvurucunun mahkeme ilamına dayanan alacağına ulaşmasında hâlen
belirsizlik bulunması, Mahkemece verilen kararın sonuçlarını etkisiz
bırakmıştır.
88. Açıklanan gerekçelerle Mahkemece hükmedilen tazminatın
yapılan icra takibine rağmen on yıldan fazla bir süredir ödenmemiş olması
nedeniyle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
89. Başvurucu, ilama dayanan alacağını uzun süredir tahsil
edemediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
90. Bakanlık, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyet yönünden görüş sunmamıştır.
91. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
92. Anayasa’nın 138. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Yasama ve yürütme
organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve
idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine
getirilmesini geciktiremez.”
93. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü,
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda
toplumsal barışı güçlendiren; bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme,
haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü, sadece yargı
mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını
değil, yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM,
E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010). Dolayısıyla Anayasa’nın, yasama ve yürütme
organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu ve mahkeme
kararlarının değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade
eden 138. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde
gözetilmesi gerektiği açıktır (Mustafa
Demirtaş, § 51).
94. Bu çerçevede kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının,
lehine karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda,
Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında olduğu kabul edilen mahkemeye erişim
hakkının bir anlam ifade etmeyeceği ve yargı kararının veya hükmünün infaz
edilmesinin “dava”nın
tamamlayıcı unsuru olduğu kabul edilmelidir (Mustafa
Demirtaş, § 60).
95. Zira davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka
uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı
kararlarına uymasını gerektirmektedir. İdareler yargı kararını uygulamayı
reddediyor veya ihmal ediyor ya da onu uygulamayı geciktiriyorsa, bu durumda
davada taraf olan kişinin davanın safahatı süresince yararlandığı teminatlar,
her türlü varlık nedenini kaybedecektir. Bir yargı yerine ulaşma hakkı; sadece
teorik olarak bu hakkın tanınmasını değil, aynı zamanda o yargı yerinden alınan
nihai kararın icrasına yönelik meşru bir beklentiyi de korumaktadır (Arman Mazman, B.
No:2013/1752, 26/6/2014, § 60).
96. Anayasa'nın 138. maddesi metninde mahkeme kararlarına uyma,
bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme
organları ile idare makamları lehine herhangi bir istisna kuralına yer
verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu otoritelerince zamanında yerine
getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak
ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün olmaz. Dolayısıyla
devlet, yargı kararlarının zamanında yerine getirilmesini sağlayarak bireyler
aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu
otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla
yükümlüdür. Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette
bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma
adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında yerine
getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (Arman Mazman, § 61).
97. Aynı zamanda yargı kararlarının icrasında meydana gelen
gecikmelerin ihlal boyutuna ulaşıp ulaşmadığının tespitinde gecikmenin süresi,
borcun bir plana bağlanması ve bu plan çerçevesinde ödeme yapması, yani
idarenin tutumu, borç miktarının öngörülüp öngörülemeyeceği, öngörülemez ise
idarenin bütçe imkânlarıyla kıyaslanması, tazminatın konusunun ödenmesini ivedi
hâle getirecek özellikli bir konu olup olmaması, alacağın tamamının faiz ve
yargılama giderleriyle beraber ödenmesi, alacaklı ile yapılan bir uzlaşmanın
olup olmaması, alacaklının ödemenin yapılmasındaki menfaatinin önemi gözönünde bulundurulmalıdır (Mustafa Demirtaş, § 71).
98. Somut olayda Emlak Bankasının tasfiye edilmesine ilişkin
süreç incelendiğinde, kanun koyucunun farklı tarihlerde yaptığı düzenlemelerle
bu sürece müdahalede bulunduğu, Banka aleyhine icra ve iflas takibi
yürütülemeyeceğinin hüküm altına alındığı, anılan kural diğer düzenlemelerle
birlikte değerlendirildiğinde yargı kararın genel hükümler çerçevesinde infaz
edilmesinin imkansız hâle getirildiği anlaşılmıştır.
Bu nedenle belirtilen ilkelerin, davanın açıldığı tarihte sermayesinin tamamı
devlete aitiktisadi devlet teşekkülü statüsünde
bulunan ve tasfiye sürecinde kamu gücü kullanılan Banka hakkında verilen
mahkeme kararının yerine getirilmesi sorumluluğu bakımından da geçerli olduğu
kabul edilmelidir (bkz. §§ 26-35).
99. Başvuru konusu olayda başvurucu, Banka nezdindeki döviz
hesabına yatırdığı 25.052,53 NLG'nin izinsiz olarak
çekilmesi nedeniyle 10/2/1994 tarihinde Aksaray 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde
Banka ve Y.D. aleyhine tazminat davası açmış, Mahkemenin 31/1/2003 tarihli
kararıyla Y.D. aleyhine açılan davanın sübut bulmaması nedeniyle reddine, Banka
aleyhine açılan davanın ise kabulüne; 25.052,53 NLG’nin
dava tarihinden itibaren devlet bankalarının dava tarihi itibariyla
üç aylık vadeli döviz (NLG) tevdiat hesabına uyguladıkları en yüksek faiz oranı
üzerinden hesaplanacak faiz ile birlikte Bankadan alınarak başvurucuya
ödenmesine karar verilmiştir. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 11. Hukuk
Dairesinin 20/12/2004 tarihliilamıyla onanarak
kesinleşmiştir.
100. Başvurucu, lehine hükmedilen tazminatın tahsili amacıyla
Banka aleyhine8/3/2005 tarihinde ilamlı icra takibi başlatmış, Bankanın takibin
iptali talebinde bulunması üzerine Aksaray İcra Mahkemesinin 11/2/2005 tarihli kararıylatakibin iptaline karar verilmiş, Banka Tasfiye
Kurulunun 18/7/2007 tarihli kararıyla başvurucunun alacağı düzenlenen sıra
cetvelinde dördüncü sıraya kaydedilmiştir.
101. Başvurucu, tekrar aynı ilama dayanarak 17/1/2011 tarihinde
Aksaray 1. İcra Müdürlüğünün E.2011/189 sayılı dosyasında 74.276 TL tutarında
icra takibi başlatmış, takip borçlusu Banka; 4389 sayılı Bankalar Kanunu
sonrasında yürürlüğe giren 5411 sayılı Kanun hükümleri uyarınca aleyhine takip
yapılamayacağını belirterek takibin iptali talebinde bulunmuştur. Aksaray İcra
Hukuk Mahkemesinin 13/4/2011 tarihli kararıyla Banka hakkında yeni icra ve
iflas takibi yapılamayacağına dair yasal mevzuat gerekçe gösterilerek takibin
iptaline karar verilmiş, temyiz üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 26/1/2012
tarihliilamıyla karar onanmıştır. Bankanın Anayasa
Mahkemesine sunduğu 10/12/2015 tarihli yazıda, tasfiyeye yönelik faaliyetlere
devam edildiği, başvurucunun alacağının ne zaman ödeneceği hususunda tarih
belirtilmesinin mümkün olmadığı bildirilmiştir.
102. Bu durumda başvurucunun, Banka nezdindeki döviz hesabına
yatırdığı paranın izinsiz olarak çekilmesi nedeniyle açtığı tazminat davasında,
İlk Derece Mahkemesi kararının kesinleşmesinden itibaren yaklaşık on bir yıl
bir aylık sürenin geçtiği anlaşılmıştır.
103. Sonuç olarak yukarıda sayılan hususlar gözönünde
bulundurulduğunda somut başvuruya konu davada tazminat ödenmesi yönünde
kesinleşmiş yargı kararının üzerinden yaklaşık on bir yıl iki ay geçmiş
olmasına rağmen ödenmesi gereken tazminat bedelinin hâlenödenmemesi
nedeniyle başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği kanaatine
ulaşılmıştır.
104. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
105. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
106. Bireysel başvuru dosyasının incelenmesi sonucunda
başvurucunun, Banka aleyhine açtığı tazminat davasının lehine kesinleşmesine ve
Mahkemece hükmedilen tazminat bedelinin kesinleşen yargı kararının üzerinden
Anayasa Mahkemesi karar tarihi itibarıyla yaklaşık on bir yıl iki ay geçmesine
rağmen yerine getirilmemesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğisonucuna varılmıştır.
107. Başvurucunun mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edilmesi nedeniyle başvurucuya net 80.000 TL maddi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
108. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkınınİHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 80.000 TL maddi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D. 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Tasfiye Halinde Emlak Bankası A.Ş.'ye GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
14/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.