TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÜLAMİR BOZMA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4569)
|
|
Karar Tarihi: 14/4/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur ODUNCU
|
Başvurucu
|
:
|
Gülamir BOZMA
|
Vekili
|
:
|
Av. Saim BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kardeşinin terör örgütü üyeleri tarafından
yaralandığı, hayvanlarının telef edildiği, konutuna zarar verildiği dikkate
alınmaksızın, 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun
reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet haklarının; ret
işlemine karşı açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması,
makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır.
Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde
başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/12/2014 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/12/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 28/1/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 10/2/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu; terör örgütü mensupları tarafından 14/7/1993
tarihinde Batman ili Sason ilçesi Sarıyayla köyü Yıldızkaya mezrasına yapılan baskında hayvanlarının telef
edildiğini, konutuna silahla ateş açılması sonucu konutunun hasar gördüğünü,
kardeşi M.B.nin yaralandığını beyan etmiş ve bu özel
durumundan kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köyünü terk etmek zorunda
kaldığını iddia etmiştir.
9. Başvurucu 6/9/2007 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna
(Komisyon) başvurmuştur.
10. Komisyon 7/1/2011 tarihli ve 2011/1-215 sayılı kararında;
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvuruda bilirkişi heyetince yapılan keşif, tutulan tutanaklar, dosyalarda yer
alan bilgi ve belgeler uyarınca Sason ilçesi Sarıyayla
köyünün boşalmadığından, kişiye yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığından
bahisle talebin reddine karar vermiştir.
11. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine Batman
İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
12. Batman İdare Mahkemesinin 25/11/2011 tarihli ve E.2011/838,
K.2011/1291 sayılı kararı ile Sarıyayla köyünün Yıldızkaya, Elagöz, Yelek, Gümüşkemer, Karaağaç, Karayün, Üçevler, Kergiz ve Yolaç mezralarından oluştuğu; Batman İl Jandarma Komutanlığının
boşalan ve boşaltılan köylere ilişkin yazısında Yıldızkaya,
Elagöz, Yelek, Gümüşkemer,
Karaağaç, Karayün, Üçevler,
Kergiz ve Yolaç
mezralarının 1993 ile 2000 yılları arasında kısmen boşaltıldığı/boşaldığının
ifade edildiği; 1987 ile 2000 yılları arasında Sarıyayla
köyünde geçici köy korucusu ile gönüllü köy korucusunun görevlendirildiği ve
koruculuk sisteminin olduğu, köy korucularının ailelerinin dışında köyde
yaşayan 25 hanenin bulunduğu, köy nüfusunun 1990 yılında 1.178 kişi, 1997
yılında 605 kişi, 2000 yılında 777 kişi olduğu; 1990 ile 2000 yılları arasında
köyde muhtarlık seçimlerinin yapıldığı, Sarıyayla
köyündeki ilköğretim okulunun eğitim ve öğretime açık olduğu, Sarıyayla köyü halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da
olsa göç etmesinden dolayı uğradığı zararın anılan köyün tamamen boşalmamış
olması, diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış
olması ve başvurucuya yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması
nedenleriyle 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki
olanak bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
13. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 31/1/2013 tarihli ve E.2012/4058, K.2013/610 sayılı ilamı ile
kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek kararın onanmasına hükmedilmiştir. Onama kararı, başvurucuya
4/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 1/7/2013 tarihlerde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
16. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm
hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı
sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek
üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı
tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı
tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı
tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen
nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa
ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 14/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve
akabinde açtığı davanın reddedildiğini, köy halkının, köy korucusu olmak yahut
köyü terk etmek şeklinde idarece yapılan baskı ve zorlamaya maruz kalmasının
dikkate alınmadığını, dosyadaki zarar tespitine ilişkin raporlar ve güvenlik
nedeniyle köyünün boşaltılmış olduğunu belirten belgeler ile terör örgütü
mensuplarınca köye yapılan baskın sonucunda hayvanlarının telef olmasına,
konutunun hasara uğramasına, kardeşi M.B.nin
yaralanmasına dair özel durumu dikkate alınmadan köyün tamamen boşalmamış
olduğu soyut gerekçesine ve şahsına yönelik bir terör tehdidi ya da
saldırısının bulunmamasına dayanılarak, sunduğu belgeler değerlendirilmeden
idare tarafından sunulan belgelerin dikkate alındığını, bu belgeler tebliğ
edilmemek suretiyle kendisine savunma yapma imkânı tanınmadan karar verildiğini
ve bu kararın adil olmadığını belirtmiştir.
19. Başvurucu; ayrıca kararların yeterli gerekçe ihtiva
etmediğini, sunduğu belgeleri dikkate almadan idarece sunulan belgelere dayalı
olarak karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını, kendi içinde çelişkili ve
gerçeği yansıtmayan belgelere dayanılarak karar verildiğini, davasının reddine
karar verilmesi nedeniyle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen
şahsına tazminat ödenmemesi yönünde karar alınarak ayrımcılığa maruz kaldığını,
idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu
mülkiyet hakkından yoksun kaldığını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı
değerlendirme nedeniyle zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da
yazmayan bir nedene dayanılarak Komisyon ve yargı makamlarınca talebinin
reddedildiğini, yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve
141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve maddi
tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve
141.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, Mahkemece verilen ret kararı neticesinde
idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmediğini,
terör örgütü üyeleri tarafından yerleşim yerine yapılan baskında hayvanlarının
telef edildiğini, konutuna ağır silahlarla saldırıda bulunulması nedeniyle
konutunun hasar gördüğünü, mağduriyeti hakkında bir giderim sağlanması
imkânının kendisine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde
tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan ihlal
iddiaları, gerekçeli karar hakkının ve hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali
iddiasının incelenmesi sonucu verilen karara bağlı olarak
değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır.
Başvurucunun diğer ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim
talebinin ve akabinde açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 10.
maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
22. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014,
§§ 39-44).
23. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen
iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
24. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Tarafsız Mahkemede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucu, idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ
edilmeyen belgelere göre karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını iddia
etmiştir.
26. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer
iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarda, başvurulara konu yargılamalarda hâkimin
tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten
hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel
bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu
olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından, başvurucuların
anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
27. Somut başvuru açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
28. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve
Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucu, sunduğu bilgi, belge ve deliller dikkate
alınmaksızın sadece idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen
belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemesi tarafından davanın reddine karar
verildiğini belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
30. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarda, başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında
karşılanıp karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için
de bir kısım idari birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu
belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına
aktarıldığı, başvurucuların, bu suretle ilgili belgeler ve içeriklerine en geç
İlk Derece Mahkemesi kararıylavakıf olduğu tespit
edilmiştir. Başvurucuların, temyiz ve karar düzeltme talep dilekçelerinde bu
belgeler ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme
imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz edilen delil ve beyan
dilekçeleri kapsamında, Mahkemelerce idare ve başvurucular tarafından sunulan
belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik
ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları
kapsamında başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude
Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin,
§§ 70-72).
31. Somut başvuruda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan
incelemelerde başvurucunun usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve
başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle başvurucunun çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
34. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarda, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile
davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde
Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
36. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (6/9/2007) ile nihai karar tarihi (31/1/2013) arasında geçen 5 yıl 4
aylık sürede uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
37. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından, başvurunun
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iv. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
Başvurucunun Konutunun Hasara Uğradığı Şikâyeti
Kapsamında Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
38. Başvurucu 14/7/1993 tarihinde terör örgütü mensupları tarafından
köye yapılan baskında konutuna ağır silahlarla saldırıda bulunulduğunu,
konutunun hasar gördüğünü, bu iddiaları hakkında hiçbir değerlendirme
yapılmaksızın davasının reddedildiğini iddia etmiştir.
39. Gerekçeli karar hakkı adil yargılanma hakkının somut
görünümlerinden biri olup Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan
ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli
karar hakkına Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
40. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği
şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı,
kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık
bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm
Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 26).
41. Somut olayda başvurucu, yerleşim yerleri olan Sarıyayla köyü Yıldızkaya
mezrasına terör örgütü üyeleri tarafından 14/7/1993 tarihinde baskın
düzenlendiğini, konutlarına ağır silahlarla ateş açılması nedeniyle konutunun
zarar gördüğünü, bu şikâyetini dava ve temyiz dilekçelerinde ileri sürmesine
rağmen iddiaları hakkında bir değerlendirme yapılmaksızın yargılama mercilerincekarar verildiğini iddia etmiştir.
42. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuruda,Komisyon kararlarında (bkz. § 10), İdare
Mahkemesi kararlarında (bkz. § 12), kanun yolu denetimi sonrasında hükmedilen
ilamda (bkz. § 13) başvurucunun iddiaları hakkında herhangi bir değerlendirmede
bulunulmadığı tespit edilmiştir.
43. Başvurucu, konutuna zarar verildiği konusunda delil olarak
olay yeri tespit tutanağı sunmuştur. Jandarma astsubay kıdemli çavuş, uzman
jandarma I. kademeli çavuş, jandarma binbaşı, jandarma onbaşı ve jandarma er
rütbelerini haiz sekiz görevli tarafından düzenlenen 14/7/1993 tarihli olay
yeri tespit tutanağının ve iki sayfalık ek krokisinin incelenmesi neticesinde
tutanakta olayların meydana geliş şeklinin izah edildiği, olay yeri krokisine
çizilen ev figürleri üzerine, ev sahipleri oldukları belirtilen kişilerin
adlarının yazıldığı, terör örgütü üyelerince saldırılan evlerdeki kurşun
izlerine ve roketatar izlerine krokiye işlenmek suretiyle yer verildiği tespit
edilmiştir.
44. Olay yeri tespit tutanağının ve krokisinin incelenmesi
neticesinde, tutanakta ve krokide başvurucunun adının geçmediği, herhangi bir
evin sahibi olduğunun belirtilmediği anlaşılmıştır.
45. Olay yeri tespit tutanağında ve krokisinde başvurucunun
adının geçmediği dikkate alındığında, konutunun zarar görmesi nedeniyle
başvurucunun mağdur olduğu sonucuna varılamayacağından, başvurucunun konutunun
hasar gördüğü iddiası hakkında Derece Mahkemelerince herhangi bir değerlendirme
yapılmaması nedeniyle kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediği sonucuna
varılamayacağı kanaatine ulaşılmıştır.
46. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar hakkına
yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Başvurucunun Hayvanlarının Telef Olduğu Şikâyeti
Kapsamında Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
47. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
48. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucunun
Hayvanlarının Telef Olduğu Şikâyeti Kapsamında Gerekçeli Karar Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
49. Başvurucu 14/7/1993 tarihinde terör örgütü mensupları
tarafından yerleşim yerine yapılan baskında büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarının
telef olduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini, bu iddiası
hakkında hiçbir değerlendirme yapılmaksızın davasının reddedildiğini iddia
etmiştir.
50. Gerekçeli karar hakkı, adil yargılanma hakkının somut
görünümlerinden biridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan
ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli
karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa'nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher
Ergun ve diğerleri, § 38).
51. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir
temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü
kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak
arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, §
30).
52. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm
Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, § 26).
53. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin
ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, §
53), başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de
tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların usul
haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde
tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate alınması gereken
hükümlerin, gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli karar hakkının
ihlali olarak görülebilir (Mustafa Kahraman,
B. No: 2014/2388, 4/11/2014, § 37).
54. AİHM’e göre mahkemeler ve yargı
mercileri, verdikleri kararlarda yeterli gerekçe göstermelidir. Gerekçe
gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu
olayın içinde bulunduğu şartlar değerlendirilerek belirlenir (Higgins ve diğerleri /Fransa, B. No:
134/1996/753/952,19/2/1998, § 42).
55. Bir mahkeme kararının gerekçesi o davaya konu maddi
olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve
hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; maddi olgular ile hüküm
arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya
haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk
denetimini yapabilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün
hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta
gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur (Nurten Esen, B.No:
2013/7970, 10/6/2015, § 56).
56. Somut olayda başvurucu, yerleşim yerine 14/7/1993 tarihinde
terör örgütü mensuplarınca baskın düzenlendiğini, bu baskında büyükbaş ve
küçükbaş hayvanlarının telef olduğunu, yargılama mercilerince anılan iddialar
hakkında bir değerlendirme yapılmaksızın karar verildiğini iddia etmiştir.
57. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuruda,Komisyon kararında (bkz. § 10) başvurucunun
iddiaları hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmadığı tespit edilmiştir.
58. İdare Mahkemesi kararında (bkz. § 12) başvurucunun
hayvanlarının telef olduğu yönündeki iddiası hakkında herhangi bir
değerlendirme yapılmayarak davanın reddine karar verilmiş, kanun yolu merciince
de İlk Derece Mahkemesi kararı onanmıştır (bkz. § 13).
59. Başvurucu, hayvan zararlarının varlığı konusunda delil
olarak olay yeri tespit tutanağı sunmuştur (bkz. § 43). 14/7/1993 tarihli olay
yeri tespit tutanağında “... Sason ilçesi, Sarıyayla köyü, Yıldızkaya
mezrasının sayıları tespit edilemeyen bir grup PKK terör örgütü militanlarınca
basıldığı...mezrada bulunan evlerin çevresindeki ağaç çitlerden yapılan hayvan
barınaklarının içerisinde bulunan 8 (sekiz) inek ile 97 (doksan yedi) koyun ve
keçinin telef olduğu...”nun belirtildiği,
olay yeri tespit tutanağının iki sayfalık ek krokisinin incelenmesi neticesinde
telef olan hayvanlara ilişkin kayıtlara yer verildiği tespit edilmiştir.
60. AİHM, Şükrü Boğuş ve
diğerleri ((k.k.), B. No: 54788/09,
28/6/2011) kararında başvurucuların taleplerinin kanıt yokluğu nedeniyle, Ağrı
Zarar Tespit Komisyonu tarafından reddedilmesi hakkında incelemede bulunmuş ve
başvurucuların iddiaları hakkında tek delilin Cumhuriyet'in ilanından 1993
yılına kadar başvurucuların olağanüstü hâl ilan edilen bölgede yaşadıklarının
muhtar tarafından onaylandığı belge olduğunu tespit etmiş ve sonuç olarak
başvuruların açıkça dayanaktan yoksun olduğu kanaatine varmıştır.
61. AİHM, Elif Akbayır ve diğerleri/Türkiye, (B. No: 30415/08,
28/6/2011) kararında, 5233 sayılı Kanun’un kabul edilmesiyle uygulamaya konulan
yeni giderim usulünün incelenmesi neticesinde, olay ve olguların meydana
geldiği dönemde başvurucunun çok genç yaşta olduğu veya başvurucunun doğum
tarihinin bu dönemden sonraki bir zamana denk geldiği dikkate alındığında,
Komisyonlarca ilgilinin tek başına yaşamasının veya mülklere sahip olmasının
mümkün olamayacağı yönünde bir sonuca varılarak aynı aile fertleri tarafından
çok sayıda talepte bulunulması nedeniyle tazminat taleplerinin reddedildiği
durumların mevcut olduğu tespitinde bulunmuştur.
62. Olay tarihinde yirmi beş yaşında olan başvurucunun nüfus
kaydının incelenmesi neticesinde 1998 yılında evlendiği, evlenme tarihine kadar
1987, 1992, 1993, 1996 ve 1997 doğumlu çocuklarının bulunduğu tespit edilmiş ve
olay tarihinde fiilen eş ve çocuklarından oluşan aile hayatı içinde olduğu
sonucuna varılmıştır.
63. Başvurucu telef olan hayvanların sahibi olduğu konusunda
delil olarakSarıyayla köyü muhtarı ile köy halkından
altı kişi tarafından imzalanan 24/6/2015 tarihli tutanağı ibraz etmiştir. Bu
tutanakta 14/7/1993 tarihinde terör örgütü üyeleri tarafından köye baskın
yapıldığı, bu baskında sekiz inek ile doksan yedi koyun ve keçinin telef
olduğu, telef olan bu hayvanların tutanakta isimleri belirtilen ve başvurucunun
da aralarında bulunduğu on iki kişiye ait olduğu beyanı yer almaktadır.
Başvurucu tarafından, terör örgütü mensuplarınca hayvanlarının telef edildiği
iddiası hakkında olay yeri tespit tutanağının sunulduğu (bkz. § 59),
başvurucunun telef edilen hayvanların sahibi olduğu iddialarını destekleyici
tek belgenin 24/6/2015 tarihli tutanak olduğu, anılan tutanak dışında ilçe Gıda
Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünde herhangi bir kayıt bulunduğuna dair belge
sunulmadığı ya da bir beyanda da bulunulmadığı anlaşılmakla birlikte olay
tarihinde yirmi bir yaşında olan başvurucunun nüfus kaydının incelenmesi
neticesinde aile birlikteliği içinde olduğu (bkz. § 62) tespit edilmiştir.
Başvurucunun, ailesinin geçimini temin için hayvancılıkla uğraşıyor olması
ihtimali karşısında terör örgütü mensupları tarafından yerleşim yerine yapılan
baskında hayvanlarının telef olduğu, anılan olay sonucu yerleşim yerini terk
ettiği iddiaları hakkında inceleme yapılmaksızın hüküm kurulması nedeniyle
kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediği sonucuna varılmıştır.
64. Başvurucunun yerleşim yerine terör örgütü üyeleri tarafından
yapılan baskında büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarının telef edildiği, bu olaydan
kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köyünü terk ettiği konusunda,
başvurucunun beyan edilen hayvanlara sahip olup olmadığı, olay tarihindeki
geçim kaynağı imkânları, aynı mülk iddiaları için başvurucunun aile fertleri
tarafından yapılan başka başvuruların bulunup bulunmadığı gibi hususlar dikkate
alınarak başvurucunun iddiaları hakkında değerlendirmelerde bulunulması
gerekirken iddialar hakkında hiçbir inceleme yapılmaksızın davasının reddine
karar verilmesi, adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının
ihlal edilmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
65. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar
haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
66. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun
14/7/1993 tarihinde terör örgütü üyelerince kardeşi M.B.nin
yaralanması noktasındaki özel durumu dikkate alınmaksızın, Mahkemece mukim
olduğu köyün tamamen boşaltılmamış olduğu şeklindeki nesnel ölçütten hareketle
reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
67. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde terör dışındaki ekonomik
ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında
bulundukları yerleri kendi istekleriyle terk edenlerin bu sebeple uğradıkları
zararların kapsam dışında olduğu açıkça belirtilmiştir.
68. Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle
ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan
zararların yoğunluğu karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin
edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas
edilmesi zorunlu görünmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim
yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim
yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gereğinden, terör olayları nedeniyle
toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki
göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden
kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın
tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece
geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını
zorunlu görerek, güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen
boşalmış olması hâlinde, o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme
olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan
hareketle, 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine
yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemiştir (Mesude Yaşar, §§ 89, 90; Cahit
Tekin, §§ 84, 85).
69. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen
hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna
varılmıştır (Sabri Çetin, §§
45-50; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, § 88). Bu konudaki
takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber, derece mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda, anayasal bir temel hak
veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı bir
değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, § 93; Cahit Tekin,
§ 88).
70. Başvurucunun, kardeşinin terör örgütü mensuplarınca
kaçırılmasından kaynaklanan güvenlik kaygısıyla köyünü terk ettiğini ve bu
çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi
gerektiğini ileri sürdüğü, belirtilen vakıaya ilişkin tutanakları Derece
Mahkemelerine ibraz ederek terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı
nedeni ile yerleşim yerini terk ettiği noktasındaki özel durumunun dikkate
alınmasını talep ettiği anlaşılmaktadır.
71. Anayasa Mahkemesinin 16/2/2016 tarihli yazıları ile Sason
İlçe Jandarma Komutanlığı Derince Jandarma Karakol Komutanlığından M.B.nin terör örgütü mensuplarınca yaralandığı iddiası
hakkında delil teşkil etmesi maksadıyla bireysel başvuru dosyasına sunulan
jandarma astsubay kıdemli çavuş, uzman jandarma I. kademeli çavuş, jandarma
binbaşı, jandarma onbaşı ve jandarma er rütbelerini haiz sekiz görevli
tarafından düzenlenen 14/7/1993 tarihli olay yeri tespit tutanağı ile Sason
İlçe Jandarma Komutanlığı Derince Jandarma Karakol Komutanlığı tarafından
düzenlenen “Derince J.KRK.K.lığı
Suç Takip Dosyaları-Terör Olayları (Derince)” başlıklı belgenin
içeriklerinde geçen M.B.nin kimlik bilgilerini
Mahkemeye sunması istenmiş; anılan bilgi Mahkemeye sunulmuştur.
72. Bu çerçevede başvurucunun en yakın aile fertlerinden olan
kardeşinin terör örgütü mensuplarınca yaralanması ve bu olay hakkında olay yeri
tespit tutanağı, “Derince J.KRK.K.lığı Suç Takip Dosyaları- Terör Olayları (Derince)”
başlıklı belge ve bu belge ile tutanak içeriğinde geçen M.B.nin
kimlik bilgilerine ilişkin yazı (bkz. § 71) dikkate alındığında, belirtilen
olay akabinde başvurucunun yerleşim yerinden ayrıldığı iddiası karşısında
başvurucunun talebinin, 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi için
nesnel ölçütten yararlanılması tek başına yeterli olmayıp yerleşim yerini terör
eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle terk
edip etmediği noktasında farklı bir karine veya ölçüt arayışına girilmesi
gerekmesine rağmen Derece Mahkemesince anılan incelemelerin yapılmadığı tespit
edilmiştir. Talep hakkında değerlendirme yapılırken başvurucunun özel durumunun
incelenmemesi, Kanun’un amacının yanısıra yakın hısmı terör örgütü mensuplarınca yaralanan başvurucunun
terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı ile yerleşim yerini terk edip
etmediği konusundaki maddi vakıanın tespitine de uygun görülmemektedir.
73. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
74. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
75. Başvurucu, 23.967 TL maddi tazminat miktarlarının ödenmesi
talebinde bulunmuştur.
76. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ve
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
77. Gerekçeli karar hakkının ve hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan ihlal kararının bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere Batman İdare Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
78. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
79. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Başvurucunun konutunun hasar gördüğü şikâyeti kapsamında
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Başvurucunun hayvanlarının telef olduğu şikâyeti kapsamında
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
7. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ve hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.