TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET PEKER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/433)
|
|
Karar Tarihi: 25/3/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet PEKER
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 10/3/2011 tarih
ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967
tarih ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel
Kanunu’na eklenen geçici 32. maddesinde düzenlenen haklardan yararlanmak için
yaptığı başvurunun reddi üzerine açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle,
Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ve 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 4/1/2013 tarihinde
Şanlıurfa İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 28/11/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, astsubay
statüsünde görev yapmakta iken 1996 yılı Ağustos
ayında alınan Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) kararıyla resen emekliye sevk edilerek
Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiği kesilmiştir.
6. Başvurucu hakkında
düzenlenen 9/9/1996 tarihli iddianame üzerine açılan davada Devlet Güvenlik
Mahkemesinin 20/5/1998 tarihli kararı ile başvurucunun 15 yıl ağır hapis cezası
ile cezalandırılmasına ve ömür boyu kamu hizmetlerinden yasaklanmasına karar
verilmiş, karar 8/12/1998 tarihinde Yargıtay tarafından onanmıştır.
7. Başvurucu tarafından bu
karara karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) yapılan başvuru üzerine
anılan Mahkeme 20/11/2007 tarih ve B. No:49276/99 sayılı kararı ile Devlet
Güvenlik Mahkemesinin yapısındaki sorun nedeniyle başvurucunun Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinde tanımlanan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ve ihlalin başvurucu için yeterli adli tatmin sağlaması
nedeniyle tazminat talebinin reddine karar vermiştir. AİHM aynı kararda,
ilgilinin talebi üzerine yeni bir dava açılmasının ya da yargılamanın yeniden
başlatılmasının ihlalin giderilmesi için prensip olarak uygun olacağını
belirtmiştir.
8. 6191 sayılı Kanun’un 10.
maddesinin (7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32.
madde, 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı denetimine kapalı idari işlemler
veya YAŞ kararlarıyla TSK’dan ilişiği kesilenlere bazı haklarının iadesinin
sağlanması amacıyla idareye başvuru imkânı getirmiş ve bu hükümden
yararlanabilmek için 6191 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren 60 gün
içinde Milli Savunma Bakanlığına başvurulması
gerektiği hükme bağlanmıştır.
9. Başvurucunun, 926 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 32. madde kapsamından yararlandırılması talebiyle
yaptığı 29/3/2011 tarihli başvuru, Milli Savunma
Bakanlığının 5/7/2011 tarihli işlemi ile reddedilmiştir. İşlem gerekçesi
şöyledir:
“… hakkınızda tesis edilen idari işlemin dayanağı
fiillerin vasıf ve mahiyeti dikkate alınarak,…”
10. Başvurucu tarafından, anılan
işlemin iptali istemiyle açılan davada Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM)
Birinci Dairesi 20/11/2012 tarih ve E.2012/738 ve K.2012/1264 sayılı kararı ile
davayı reddetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir
“… davacının 926 sayılı Kanunun Geçici 32’nci
maddesinden yararlanabilmek için gerekli olan “yargı denetimine kapalı
işlemlerle TSK’dan ilişiği kesilmiş” olmak şartını taşıdığı görülmektedir.
Davacının disiplin durumu incelendiğinde; yasa
dışı örgütsel faaliyetlere katıldığı, bölücü terör örgütü üyelerine yardım
ettiği ve soruşturma için muhafaza altına alındığı yerden kaçtığı yönünde
tespit yapıldığı, bu kapsamda; 2 Nolu Devlet Güvenlik
Mahkemesi tarafından 20.05.1998 tarihli ve 1998/29-61/111 Esas Karar sayılı
karar ile “Devlet hakimiyeti altında bulunan toprakları bölmek amacıyla
kurulmuş silahlı çete mensubu olmak” suçundan 15 yıl ağır hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve TCK’nnı 31’inci maddesi
uyarınca ömür boyu kamu hizmetlerinden yasaklanmasına karar verildiği
anlaşılmaktadır. Davacının bu durumuyla, bir kamu görevi yürütmesinin, kamuda
görev yapmasının ve 926 Sayılı TSK Personel Kanunun Geçici 32’nci maddesinden
yararlandırılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
11. Karar, başvurucuya
17/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu, 4/1/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmıştır.
B. İlgili
Hukuk
13. 926 sayılı Kanun’un geçici
32. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar,
yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile
Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak
sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvururlar.
Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en
geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece
gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde
komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve
kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en
geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına
gönderilir.
…
Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer
altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 25/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/1/2013 tarih ve 2013/433
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
15. Başvurucu, 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırma hususunda idareye geniş bir
takdir yetkisi verildiğini, idarenin de bu yetkiyi hukuk devleti, hukuki
güvenlik ve hukuka bağlı idare ilkelerini hiçe sayarak, sınırsız ve ölçüsüz bir
şekilde kullandığını, eşitlik ilkesine uyulmayarak ayrımcılığa maruz kaldığını
belirterek, Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ve 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
kararın iptal edilerek, mağduriyetinin giderilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
16. Başvurucu, 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılmasına ilişkin işlem nedeniyle
eşitlik ilkesine uyulmayarak ayrımcılığa maruz kaldığını ileri sürmüştür.
17. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18) Bu nedenle, bireysel başvuru kapsamındaki hakların içeriğinin
tespit edilmesinde Anayasa ve Sözleşme hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi
ve ortak koruma alanının tespit edilmesi gerekir.
18. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” kenar başlıklı 10.
maddesinin birinci ve beşinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar.”
19. Sözleşme’nin “Ayrımcılık yasağı” kenar başlıklı 14.
maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma,
cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya
toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere
herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin
sağlanmalıdır.”
20. Yukarıda yer verilen
hükümler göz önünde bulundurulduğunda, başvurucunun ayrımcılık yasağı
kapsamında incelenmesi gereken iddiasının, soyut olarak değerlendirilmesi
mümkün olmayıp, Anayasa ve AİHS kapsamında yer alan diğer temel hak ve
özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 33).
21. Bununla birlikte, bireysel
başvuru incelemesinde ayrımcılık yasağının bağımsız bir koruma işlevinin
olmaması, bu yasağın genişletici bir yoruma tabi tutulmasına engel teşkil
etmemektedir. Anayasal bir hakkın ihlal edildiği iddiası tek başına
incelendiğinde o hakkın ihlal edilmediği kanaatine varılabilirse de bu durum, o
hakka ilişkin ayrımcı bir uygulamanın incelenmesine engel değildir. Bu
çerçevede, ilgili temel hak ve özgürlük ihlal edilmemiş olsa da o hakla ilgili
bir konuda sergilenen ayrımcı tutumun, Anayasa’nın 10. maddesini ihlal ettiği
sonucuna ulaşılabilir (B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 48).
22. Ayrımcılık yasağının ihlal
edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, kural olarak kişinin hangi temel
hak ve özgürlüğü konusunda, ayrıca hangi temele dayalı olarak ayrımcılığa maruz
kaldığının tespiti gerekir. Ayırımcılık iddiasının ciddiye alınabilmesi için
başvurucunun, kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile
kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ifade etmesi
yeterli olmayıp, ayrıca bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk,
cinsiyet, din, dil vb. bir ayrımcılık temeline dayandığını makul delillerle
ortaya koyması gerekir. Somut olayda başvurucu tarafından, 926 sayılı Kanun’un
geçici 32. maddesinden yararlandırılmaması nedeniyle ayırımcılığa maruz kaldığı
belirtilmiş olmakla beraber, kendisine hangi temele dayalı olarak ayırımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadığı gibi, belirtilen iddiasını
temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış olduğu
anlaşılmakla, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir (B. No: 2013/2202, 20/11/2014, § 30).
2. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
23. Başvurucu, 926 sayılı
Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırılması talebiyle açtığı davanın
reddedildiğini, bu durumun sonuç itibarıyla adil yargılanma hakkını ihlal
ettiğini ileri sürmüştür.
24. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma hakkının” kapsamı
Anayasa’da açık bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir.
25. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
26. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda
adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun
yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı
veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi
delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe
ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir.
27. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesinden yararlandırma hususunda
idareye geniş bir takdir yetkisi verildiğini, idarenin de bu yetkiyi hukuk
devleti, hukuki güvenlik ve hukuka bağlı idare ilkelerini hiçe sayarak, sınırsız
ve ölçüsüz bir şekilde kullandığını belirtmiş, AYİM ise başvurucunun disiplin
durumunu inceleyerek, yasa dışı örgütsel faaliyetlere katıldığı, bölücü terör
örgütü üyelerine yardım ettiği ve soruşturma için muhafaza altına alındığı
yerden kaçtığı yönünde tespit yapıldığı, daha sonra hakkında açılan dava ile de
mahkûmiyetine karar verildiği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
28. Somut olayda başvurucunun,
yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bilgi ya da belge
sunmadığı, 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesi kapsamından
yararlandırılmamasına ilişkin işleme karşı açtığı davada iddialarını ileri
sürebildiği ve karşı tarafın delil ve görüşlerinden haberdar olduğu ve bunlara
cevap verme imkânı verilmediğine dair bir iddiada bulunmadığı görülmektedir (B.
No:2013/2349, 20/11/2014, § 37) .
29. Bu durumda, başvurucunun
iddialarının mevzuatın yorumlanmasına, delillerin değerlendirilmesine ve esas
itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
30. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
2.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
25/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.