TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULKADİR GÜNEŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4347)
|
|
Karar Tarihi: 30/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Abdulkadir GÜNEŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Nafiz ÖLMEZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olayı nedeniyle köyü terk etmeye mecbur
kalınması sonucu 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun ve
akabinde açılan davanın terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan mahkûmiyetin
bulunduğu gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ve
eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/6/2013 tarihinde Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 23/10/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu; Diyarbakır ili Dicle ilçesi Kıyı köyünde ikamet
etmekteyken 1990'lı yıllarda terör olaylarının yoğunlaşması nedeniyle can ve
mal güvenliği kalmadığı için yerleşim yerinin boşaltıldığını, bu nedenle köyünü
terk etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
6. Başvurucu 7/6/2005 tarihinde, 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Diyarbakır Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
7. Komisyon 27/6/2008 tarihli ve 2008/6-1406 sayılı kararında,
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvurunun incelenmesi sonucunda "30/5/2008
tarihli Komisyon kararına istinaden müracaatçı TCK'nın 169 ve 3713 sayılı
Yasa'nın ilgili hükümlerince 5233 sayılı Yasa'nın 2. maddesinin f bendi
gereğince Kanun kapsamına girmediğinden ayrıca terör olaylarından zarar gören
müracaatçının malvarlığının tespit edilmesi amacıyla, ilçe keşif heyeti
tarafından yerinde yapılan keşifte, muhtar ve köy heyetince zarar gördüğü iddia
edilen şahsın mal varlığı gösterilemediğinden, şahıs adına zarar gören taşınmaz
mal tespit edilemediğinden ..."
talebin
reddine karar vermiştir.
8. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine
Diyarbakır İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
9. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 23/6/2010 tarihli ve
E.2008/2487, K.2010/1136 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Bakılan davada, davcıya
ait adli sicil kaydının incelenmesinden davacının mülga 765 sayılı Türk Ceza
Kanunun 169. maddesi uyarıncaPKK terör örgütüne
yardım ve yataklık etmek suçundan mahkumiyeti bulunduğu (Diyarbakır 5 Nolu Ağır Ceza Mahkemesi E: 2001/249,K:
2004/248), bu mahkumiyet kararından ötürü de 5233 sayılı Kanun uyarınca
tazminat talebiyle davalı idareye yaptığı başvurunun reddedildiği
görülmektedir.
Dava konusu uyuşmazlığın çözümü için, terör
örgütüne yardım ve yataklıkta bulunmak suçundan mahkum
olanların 5233 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanıp yararlanamayacağı hususunu
değerlendirmek gerekmektedir. Bu durum yukarıda anılan 5233 sayılı Kanunun 2/f
maddesinde yer alan "terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından
mahkûm olanların bu fiillerinden dolayı uğradığı zararlar" ibaresinin
yorumuna bağlıdır.
Yukarıda metni verilen fıkra düzenleniş amacı
açısından yorumlandığında;
Maddenin Hükümet tarafındanhazırlanan
ve komisyona gönderilenilk halinin; "3713 sayılı
Kanunun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri
kapsamındaki suçlardan mahkum olanların bu fiillerinden dolayı uğradığı
zararlar" şeklinde olduğu görülmektedir. Bunun gerekçesi olarak da; Kanunun kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun
bir bireyi olarak terör eylemlerinin hedefi olan mağdur kişilerin zararlarını
karşılamak amacıyla çıkartılması gösterilmiştir. İhtisas Komisyonunda, anılan
fıkrada; " ... terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından mahkum
olanların zararlarının, tasarı kapsamından çıkarılması..." düşüncesiyle
değişikliğe gidilmesi kararlaştırılmış, buna göre komisyonda fıkranın ilk
haline; "... ile terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından..."
şeklinde ekleme yapılarak fıkra bugünkü halini almış ve fıkranın ilk halinin
korunması yönündeki teklifler kanun koyucu tarafından kabul edilmeyerek,
komisyondan geldiği haliyle tasarı aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Buna göre; kanun koyucunun hukuki ve teknik
izaha girmeksizin, genel olarak; yardım ve yataklık suçu işleyen kişiler ile
terör suçundan mahkum olan kişileri, bu kanun
hükümlerinden faydalandırmamayı amaçladığı görülmektedir. Bu itibarla; mahkumiyet tarihinden önceki veya sonraki bir tarihte
meydana geldiğine bakılmaksızın, zararların salt bu kişilere ait olması
sebebiyle kanun dışında bırakıldığı sonucuna varılmıştır.
5233 Sayılı Yasa özellikle Doğu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerinde gerçekleşen terör olayları nedeniyle zarar gören
vatandaşlarımızın hem günümüz hem de geçmiş itibariyle uğradıkları zararların
bir nebze de olsa karşılanmasını amaçlamaktadır. Terör olayları ile hiçbir
ilişkisi olmamasına rağmen sadece terörün gerçekleştiği bölgede yaşadığı için
kimi zaman ailesinden insanları kaybeden, kimi zaman da malı zarara uğrayan
vatandaşlarımızın acılarının dindirilmesi için çıkarılan bahsi geçen Yasanın
sadece mağdur olan kişilerin bu mağdurluklarının giderilmesi yolunda
uygulanması gerekmektedir.
Terör örgütüne yardım ve yataklıktan hüküm
giymiş kişilerin bu şekildeterör örgütünün
gelişmesine ve büyümesine sebebiyet verdikleri tartışmasızdır. Aynı kişilerin
büyümesine yardımda bulundukları terör örgütünün gerçekleştirdiği yasa dışı faaliyetlerdenveya sadece terör örgütünün varlığı sebebiyle
mallarına ulaşamamalarından kaynaklanan zararlarının, bahsi geçen Yasa da
ifadesini bulan "terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından mahkûm
olanların bu fiillerinden dolayı uğradığı zararlar" kapsamında bulunduğu
açıktır. Zira bahsi geçenkişilerin uğradıkları
zararlar terörden kaynaklansa da söz konusu terörün gelişmesine ve büyümesine
katkıda bulunduklarından dolayı zikredilen zararların oluşmasına da
kendilerinin sebebiyet verdikleri ortadadır.
Aksi bir yorum maddenin oldukça dar
yorumlanması anlamına gelip, bu şekilde terör örgütüne yardım ve yataklıktan
hüküm giyen, böylece terör ve terör örgütü sempatizanı olduğu ortaya çıkankişilere, Devlet tarafından tazminat ödenmesi sonucunu
doğurur ki, bu da kanunun amacına aykırılık teşkil eder.
Bu durumda, terör örgütüne yardım ve yataklık
etmek suçundan hüküm giydiği anlaşılan davacının, terör nedeni ile zarara
uğradığından bahisle 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun
reddedilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık
bulunmamaktadır."
10. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 20/3/2012 tarihli ve E.2011/9616, K.2012/1296 sayılı ilamıyla hükmün
onanmasına karar verilmiştir.
11. Başvurucunun karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 13/12/2012
tarihli ve E.2012/9467, K.2012/14122 sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Karar
düzeltme isteminin reddi kararı başvurucuya 21/5/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
12. Başvurucu 14/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici
3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli
ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
14. 5233 sayılı Kanun'un 2.maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Bu Kanun,3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun
1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle
mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler
ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen
karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar.
Aşağıda belirtilen zararlar bu Kanunun kapsamı dışındadır:
...
f) 3713 sayılı Kanunun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamındaki suçlar ile terör olaylarında
yardım ve yataklık suçlarından mahkûm olanların bu fiillerinden dolayı uğradığı
zararlar.
İkinci fıkranın (f) bendinde yazılı suçlardan dolayı ceza kovuşturması
açılmış bulunanlar hakkında kovuşturma sonuçlanıncaya kadar bu Kanuna göre işlem
yapılmaz."
15. Danıştay Onbeşinci Dairesinin
22/5/2013 tarihli ve E.2011/7328, K. 2013/3646 sayılı kararı şöyledir:
"Dava; davacının, ... Köyü'nden terör
olayları nedeniyle göç etmek zorunda kaldığından bahisle uğradığını ileri
sürdüğü zararının, 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini istemiyle yaptığı
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile ... zararının tazmini istemiyle
açılmıştır.
Mardin İdare Mahkemesince; davacı tarafından
... Köyü’nden yaşanan terör olayları nedeniyle göç etmek zorunda kalmalarından
ötürü uğradıkları zararın 5233 sayılı yasa kapsamında karşılanması talebiyle
davalı idareye başvuruda bulunulduğu dikkate alındığında, davacı hakkında
verilen mahkumiyet kararına esas alınan fiillerin uğranıldığı ileri sürülen
zararla ilgili olmaması, diğer bir ifadeyle zararın terör örgütüne yardım ve
yataklık suçunu oluşturan fiilin bir sonucu olarak meydana gelmemiş olması
nedeniyle sözkonusu başvurunun 5233 sayılı yasa
kapsamında kaldığı, davacının köyün boşaltılmasından dolayı uğradığı zararın ödenmesi
gerekirken aksi yönde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık
bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptali ile ...TL tazminatın yasal
faiziyle birlikte ödenmesi isteminin kabulüne karar verilmiştir.
Davalı idarece, anılan mahkeme kararının,
hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen
incelenip bozulması istenilmektedir.
5233 sayılı terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanun, terör eylemleri veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu
zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek amacıyla
yürürlüğe konulmuş olup; Kanunun "Kapsam" başlıklı 2. maddesinin (f)
bendinde, terör suçu ile terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından mahkum
olanların bu fiillerinden dolayı uğradığı zararların karşılanmayacağı
öngörülmüştür. Bu hüküm dikkate alındığında, Kanun
koyucunun terör örgütüne yardım ve yataklık suçu işleyen kişiler ile terör
suçundan mahkum olan kişileri bu Kanun hükümlerinden faydalandırmamayı
amaçladığı görülmektedir.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacının,
... Köyü'nde ikamet etmekte iken meydana gelen terör olayları nedeniyle
köyünden göç etmek zorunda kaldığından bahisle uğradığı zararının, 5233 sayılı
Kanun kapsamında tazmini istemiyle yaptığı başvurunun, ... Valiliği Zarar
Tespit Komisyonu'nca terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığı gerekçesiyle
reddi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Terör suçundan mahkum
olan kişilerin, bu zararların oluşmasına kendileri sebebiyet verdiklerinden,
kendi fiillerinin sebep olduğu zararların 5233 sayılı Yasa kapsamında tazmini
mümkün bulunmamaktadır.
Bu nedenle, hukuka aykırılık bulunmayan dava
konusu işlemin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 30/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu; ikamet ettiği Diyarbakır ili Dicle ilçesi Kıyı
köyünde 1993 yılında terör olaylarının yoğunlaşması nedeniyle güvenlik güçleri
tarafından göçe zorlandığını, mal varlığına ulaşmasının engellendiğini; tarım,
hayvancılık ve diğer köy geçim kaynaklarından mahrum kaldığını, evinin
yıkıldığını, devletin terörle mücadele kapsamında aldığı tedbirlerin vatandaşa
zarar verdiğini, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve akabinde
açtığı davanın reddedildiğini, 1993 yılı öncesinde terörle mücadeleden dolayı
zarar görmeye başladığını ve 1993 yılı sonrasında da tüm köylülerle birlikte
köyden göç ettirildiğini, tazminat talebinin reddine gerekçe olan ceza konusu
olayın tarihinin ise 2000 yılı olup zarar gördüğü tarihten çok sonra olduğunu,
köyün terör nedeniyle boşaltıldığının idarece kabul edildiğini ve köy halkına
kendisi hariç tazminat ödendiğini, kendisine tazminat ödenmemesiyle eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğini, zarar gördüğü dönemde başvuruda bulunabileceği
etkili ve erişilebilir bir merciin olmadığını, aleyhine sonuçlanan yargılamanın
adil olmadığını belirterek Anayasa’nın10., 17., 19., 21., 23., 35., 36., 40.,
45. ve 49. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş;
maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 10., 17., 19., 21., 23., 35., 36., 40., 45.
ve 49. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, Mahkemece verilen ret kararı neticesinde
idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu
maruz kaldığı mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu karşısında bir giderim
sağlanması imkânının kendisine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde
tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan ihlal
iddiaları, adil yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucu
verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden
ayrıca inceleme yapılmamıştır.
1. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
19. Başvurucu; köyün terör nedeniyle boşaltıldığının idarece
kabul edildiğini ve köy halkına kendisi hariç tazminat ödendiğini, kendisine
tazminat ödenmemesiyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
20. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır."
21. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
22. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya
eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması
gerekir.
23. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya
çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine
başvurulmalıdır.
24. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
genel yargı mercilerinde ve olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması
esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan
denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §
18).
25. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle hukuk sisteminde
düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Bayram Gök, §
19).
26. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak
olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar,
Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere
sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, § 20).
27. Başvuru konusu olayda başvurucunun Diyarbakır Valiliğine
verdiği başvuru dilekçesi, dava dilekçesi ve temyiz talebi incelendiğinde
başvurucunun talep ve davasının reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz
kalması sonucu eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin herhangi bir iddia
ileri sürmediği görüldüğünden anılan iddiaların Anayasa Mahkemesince
incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği mümkün değildir.
28. Açıklanan nedenlerle anılan ihlal iddiasının başvuru yolları
usulüne uygun şekilde tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucu; Komisyonca verilen kararın akabinde açtığı
davadan sonuç alamadığını, göç etmeye mecbur kalması nedeni ile mal varlığına
ulaşmasının engellendiğini; tarım, hayvancılık ve diğer köy geçim
kaynaklarından mahrum kaldığını, evinin yıkıldığını, zararlarının olduğunu,
anılan zararlara köy boşaltma eylemleri ile sebebiyet verilmiş olmasına rağmen
zararlarının tazmin edilmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal
edildiğinden şikâyetçi olmuş; yargılama sürecinde yapılan incelemeler ve lehine
olmayan yargı kararı temeline dayandırıldığı tespit edilen bu iddiaların,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
30. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin
incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi
tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz
ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
31. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
32. Başvurucu, Mahkeme gerekçesine konu olan ceza konusu olayın
tarihinin 2000 yılı olduğunu ve olayın zarar gördüğü tarihten çok sonra meydana
geldiğini, maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri neticesinde davasının
reddedildiğini, bu kapsamda Derece Mahkemesince delillerin takdirinin hatalı ve
hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğunu belirtmekte olup başvurucunun
iddialarının özünün Derece Mahkemesince delillerin değerlendirilmesinde ve
hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
33. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında,kanun
koyucunun hukuki ve teknik izaha girmeksizin, genel olarak yardım ve yataklık
suçu işleyen kişiler ile terör suçundan mahkûm olan kişileri bu kanun
hükümlerinden faydalandırmamayı amaçladığı, bu nedenle mahkûmiyet tarihinden
önceki veya sonraki bir tarihte meydana geldiğine bakılmaksızın zararların salt
bu kişilere ait olması sebebiyle kanun dışında bırakıldığı sonucuna vardığı,
5233 Sayılı Kanun'un özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde gerçekleşen
terör olayları nedeniyle zarar gören kişilerin hem günümüz hem de geçmiş
itibarıyla uğradıkları zararların karşılanmasını amaçladığı, Kanun'un sadece
mağdur olan kişilerin bu mağduriyetlerinin giderilmesi yolunda uygulanması
gerektiği, terör örgütüne yardım ve yataklıktan hüküm giymiş kişilerin bu şekildeterör örgütünün gelişmesine ve büyümesine sebebiyet
verdiklerinin tartışmasız olduğu, aynı kişilerin büyümesine yardımda
bulundukları terör örgütünün gerçekleştirdiği yasa dışı faaliyetlerdenveya
sadece terör örgütünün varlığı sebebiyle mallarına ulaşamamalarından
kaynaklanan zararlarının bahsi geçen Kanun'da ifadesini bulan "terör olaylarında yardım ve yataklık
suçlarından mahkûm olanların bu fiillerinden dolayı uğradığı zararlar"
kapsamında bulunduğunun açık olduğu, bahsi geçen kişilerin uğradıkları zararlar
terörden kaynaklansa da söz konusu terörün gelişmesine ve büyümesine katkıda
bulunduklarından dolayı bahsedilen zararların oluşmasına da kendilerinin
sebebiyet verdikleri, farklı bir yorumun maddenin oldukça dar yorumlanması
anlamına geldiği, bu şekilde terör örgütüne yardım ve yataklıktan hüküm giyen,
böylece terör ve terör örgütü sempatizanı olduğu ortaya çıkan kişilere devlet
tarafından tazminat ödenmesinin kanunun amacına aykırılık teşkil ettiği
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucunun iddiaları, temyiz
merciince de incelenip reddedilmek suretiyle yerel Mahkeme kararı onanmış;
karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir.
34. Başvurucunun iddialarına yönelik olarak Danıştay Onbeşinci Dairesinin içtihatları (bkz. § 15) ve bu
çerçevede Derece Mahkemesinin kararı (bkz. § 9) değerlendirildiğinde kararda
bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik bulunmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
36. Başvurucu, ayrıca idarenin can ve mal güvenliğini sağlama
yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
iddia etmektedir.
37. Başvuru dilekçesinin Anayasa’nın 35. maddesinin ihlal
edildiğini ileri sürüldüğü bölümünde, 5233 sayılı Kanun kapsamında tanzim
edilen belgelerde maddi zararlarınolduğu iddia
edilmiş fakat idari yargı makamlarının tazminat başvurularına ilişkin söz
konusu düzenlemeleri dar ve aleyhe yorumlayarak Anayasa’nın 35. maddesinin
ihlal edildiği ileri sürülmüştür.
38. Başvurucu tarafından, mülkiyet hakkının ihlal edildiği
hususundaki iddiaların yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve yargılama
sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde başvurucunun
delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin
olarak katılma imkânlarının ellerinden alındığına dair bir bulgu da
saptanmadığı anlaşılan somut yargılama faaliyetlerinin Derece Mahkemelerince
adil yargılanma hakkının gereklerine uygun şekilde yerine getirildiği tespit
edilmiş olduğundan mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaların ayrıca
değerlendirilmesine gerek görülmemiştir (Ülkü
Özgür, B. No: 2013/2263, 26/6/2014, § 43).
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
30/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.