TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDURRAHMAN ETE BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5489)
|
|
Karar Tarihi: 30/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Abdurrahman ETE
|
Vekili
|
:
|
Av. Burhan SAKAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olayı nedeniyle köyü terk etmeye mecbur
kalınması sonucu 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun ve
akabinde açılan davanın terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan mahkûmiyetin
bulunduğu gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ve
eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/7/2013 tarihinde Bakırköy 3. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 25/12/2015 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 25/12/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu; Siirt ili Eruh ilçesi Peyamlı
köyünde ikamet etmekteyken 1990'lı yıllarda terör olaylarının yoğunlaşması
nedeniyle can ve mal güvenliği kalmadığı için yerleşim yerinin boşaltıldığını,
bu nedenle köyünü terk etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
7. Başvurucu 26/7/2005 tarihinde, 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Siirt Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
8. Komisyon 24/9/2008 tarihli ve 2008/2-3526 sayılı kararında,
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvurunun incelenmesi sonucu "5233
sayılı Kanun ile yönetmeliğinin 2. maddesinin f bendinde 3713 sayılı Kanunun 1
inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamındaki suçlar ile terör olaylarında
yardım ve yataklık suçlarından mahkûm olanların bu fiillerinden dolayı uğradığı
zararlar karşılanmaz hükmü yer almıştır ve İçişleri Bakanlığı hukuk müşavirliği
5/6/2006 tarih ve 5559 sayılı yazı görüşü doğrultusunda..." talebin
reddine karar vermiştir.
9. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine
Diyarbakır İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
10. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 9/12/2009 tarihli ve
E.2009/78, K.2009/2451 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir;
"...Dava dosyasının incelenmesinden,
davacının terör olayları sebebiyle zarara uğradığından bahisle 5233 sayılı Yasa
kapsamında davalı idareye başvuruda bulunduğu, söz konusu başvurunun davacının
1994 senesinde PKK terör örgütüne yardım ve yataklıkta bulunmak suçundan mahkum olmasından dolayı reddedildiği, bunun üzerine de
bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu uyuşmazlığın çözümü, yukarıda
anılan kanun maddesinde yer alan "terör olaylarında yardım ve yataklık
suçlarından mahkûm olanların bu fiillerinden dolayı uğradığı zararlar"
ibaresinin yorumuna bağlıdır.
Yukarıda metni verilen fıkra düzenleniş amacı
açısından yorumlandığında;
Maddenin Hükümet tarafındanhazırlanan
ve komisyona gönderilenilk halinin; "3713 sayılı
Kanunun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri
kapsamındaki suçlardan mahkum olanların bu fiillerinden dolayı uğradığı
zararlar" şeklinde olduğu görülmektedir. Bunun gerekçesi olarak da; Kanunun kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun
bir bireyi olarak terör eylemlerinin hedefi olan mağdur kişilerin zararlarını
karşılamak amacıyla çıkartılması gösterilmiştir. İhtisas Komisyonunda, anılan
fıkrada; " ... terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından mahkum olanların
zararlarının, tasarı kapsamından çıkarılması..." düşüncesiyle değişikliğe
gidilmesi kararlaştırılmış, buna göre komisyonda fıkranın ilk haline; "...
ile terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından..." şeklinde ekleme
yapılarak fıkra bugünkü halini almış ve fıkranın ilk halinin korunması
yönündeki teklifler kanun koyucu tarafından kabul edilmeyerek, komisyondan
geldiği haliyle tasarı aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Buna göre; kanun koyucunun hukuki ve teknik
izaha girmeksizin, genel olarak; yardım ve yataklık suçu işleyen kişiler ile
terör suçundan mahkum olan kişileri, bu kanun
hükümlerinden faydalandırmamayı amaçladığı görülmektedir. Bu itibarla; mahkumiyet tarihinden önceki veya sonraki bir tarihte
meydana geldiğine bakılmaksızın, zararların salt bu kişilere ait olması
sebebiyle kanun dışında bırakıldığı sonucuna varılmıştır.
5233 Sayılı Yasa özellikle Doğu ve Güydoğu Anadolu bölgelerinde gerçekleşen terör olayları
nedeniyle zarar gören vatandaşlarımızın hem günümüz hem de geçmiş itibariyle
uğradıkları zararların bir nebze de olsa karşılanmasını amaçlamaktadır. Terör
olayları ile hiçbir ilişkisi olmamasına rağmen sadece terörün gerçekleştiği
coğrafyada yaşadığı için kimi zaman ailesinden insanları kaybeden, kimi zaman
da malı zarara uğrayan vatandaşlarımızın acılarının dindirilmesi için çıkarılan
bahsi geçen Yasanın sadece mağdur olan kişilerin bu mağdurluklarının
giderilmesi yolunda uygulanması gerekmektedir.
Terör örgütüne yardım ve yataklıktan hüküm
giymiş kişilerin bu şekildeterör örgütünün
gelişmesine ve büyümesine sebebiyet verdikleri tartışmasızdır. Aynı kişilerin
büyümesine yardımda bulundukları terör örgütünün gerçekleştirdiği yasa dışı faaliyetlerdenveya sadece terör örgütünün varlığı sebebiyle
mallarına ulaşamamalarından kaynaklanan zararlarının, bahsi geçen Yasa da
ifadesini bulan "terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından mahkûm
olanların bu fiillerinden dolayı uğradığı zararlar" kapsamında bulunduğu
açıktır. Zira bahsi geçenkişilerin uğradıkları
zararlar terörden kaynaklansa da söz konusu terörün gelişmesine ve büyümesine
katkıda bulunduklarından dolayı zikredilen zararların oluşmasına da
kendilerinin sebebiyet verdikleri ortadadır.
Aksi bir yorum maddenin oldukça dar
yorumlanması anlamına gelip, bu şekilde terör örgütüne yardım ve yataklıktan
hüküm giyen, böylece terör ve terör örgütü sempatizanı olduğu ortaya çıkankişilere, Devlet tarafından tazminat ödenmesi sonucunu
doğurur ki, bu da kanunun amacına aykırılık teşkil eder.
Bu durumda, 3713 sayılı Kanunun 169. maddesi
uyarınca İstanbul 5 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin
kararı ile 3 yıl 9 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılan davacının terör
nedeni ile zarara uğradığından bahisle yaptığı başvurunun yukarıda izah edilen
gerekçeye dayanarak tesis edilen reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık
bulunmamaktadır."
11. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onuncu Dairesinin
20/10/2010 tarihli ve E.2010/5552, K.2010/8180 sayılı ilamıyla hükmün
onanmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucunun karar düzeltme istemi, Onbeşinci
Dairenin 13/3/2013 tarihli ve E.2011/4172, K.2013/1901 sayılı ilamı ile
reddedilmiştir. Karar düzeltme isteminin reddi kararı başvurucuya 13/6/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 15/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
15. 5233 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Bu Kanun,3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren
eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar
gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin
hükümleri kapsar.
Aşağıda belirtilen zararlar bu Kanunun kapsamı
dışındadır:
...
f) 3713 sayılı Kanunun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamındaki suçlar ile terör
olaylarında yardım ve yataklık suçlarından mahkûm olanların bu fiillerinden
dolayı uğradığı zararlar.
İkinci fıkranın (f) bendinde yazılı suçlardan
dolayı ceza kovuşturması açılmış bulunanlar hakkında kovuşturma sonuçlanıncaya
kadar bu Kanuna göre işlem yapılmaz."
16. Danıştay Onbeşinci Dairesinin
22/5/2013 tarihli ve E.2011/7328, K. 2013/3646 sayılı kararı şöyledir:
"Dava; davacının, ... Köyü'nden terör
olayları nedeniyle göç etmek zorunda kaldığından bahisle uğradığını ileri
sürdüğü zararının, 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini istemiyle yaptığı
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile ... zararının tazmini istemiyle
açılmıştır.
Mardin İdare Mahkemesince; davacı tarafından
... Köyü’nden yaşanan terör olayları nedeniyle göç etmek zorunda kalmalarından
ötürü uğradıkları zararın 5233 sayılı yasa kapsamında karşılanması talebiyle
davalı idareye başvuruda bulunulduğu dikkate alındığında, davacı hakkında
verilen mahkumiyet kararına esas alınan fiillerin uğranıldığı ileri sürülen
zararla ilgili olmaması, diğer bir ifadeyle zararın terör örgütüne yardım ve
yataklık suçunu oluşturan fiilin bir sonucu olarak meydana gelmemiş olması
nedeniyle sözkonusu başvurunun 5233 sayılı yasa
kapsamında kaldığı, davacının köyün boşaltılmasından dolayı uğradığı zararın
ödenmesi gerekirken aksi yönde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık
bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptali ile ...TL tazminatın yasal
faiziyle birlikte ödenmesi isteminin kabulüne karar verilmiştir.
Davalı idarece, anılan mahkeme kararının,
hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen
incelenip bozulması istenilmektedir.
5233 sayılı terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanun, terör eylemleri veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu
zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek amacıyla
yürürlüğe konulmuş olup; Kanunun "Kapsam" başlıklı 2. maddesinin (f)
bendinde, terör suçu ile terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından
mahkum olanların bu fiillerinden dolayı uğradığı zararların karşılanmayacağı
öngörülmüştür. Bu hüküm dikkate alındığında, Kanun koyucunun terör örgütüne
yardım ve yataklık suçu işleyen kişiler ile terör suçundan mahkum
olan kişileri bu Kanun hükümlerinden faydalandırmamayı amaçladığı
görülmektedir.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacının,
... Köyü'nde ikamet etmekte iken meydana gelen terör olayları nedeniyle
köyünden göç etmek zorunda kaldığından bahisle uğradığı zararının, 5233 sayılı
Kanun kapsamında tazmini istemiyle yaptığı başvurunun, ... Valiliği Zarar
Tespit Komisyonu'nca terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığı gerekçesiyle
reddi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Terör suçundan mahkum
olan kişilerin, bu zararların oluşmasına kendileri sebebiyet verdiklerinden,
kendi fiillerinin sebep olduğu zararların 5233 sayılı Yasa kapsamında tazmini
mümkün bulunmamaktadır.
Bu nedenle, hukuka aykırılık bulunmayan dava
konusu işlemin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 30/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu; ikamet ettiği Siirt ili Eruh ilçesi Peyamlı köyünde 1994 yılı sonrasında tüm köylülerle
birlikte can ve mal güvenliğinin kalmaması nedeniyle köyden göç ettiğini, mal
varlığına ulaşmasının engellendiğini, tarım, hayvancılık ve diğer köy geçim
kaynaklarından mahrum kaldığını, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin
ve akabinde açtığı davanın reddedildiğini,tazminat
talebinin reddine gerekçe olan ceza konusu olay ile mal varlığına erişememe
arasında bir illiyet bağı olmadığını, mahkûmiyetinin oluşan zararlarının
tazminine engel oluşturmadığını, sabıkasından dolayı 5233 sayılı Kanun
kapsamına değerlendirmeye alınmamasının eşitlik ilkesini ihlal ettiğini, zarar
gördüğü dönemde başvuruda bulunabileceği etkili ve erişilebilir bir merciinin
olmadığını, sunulan belgelerin Mahkemece dikkate alınmadığını, aleyhine
sonuçlanan yargılamanın adil olmadığını belirterek Anayasa’nın10., 35., 36.,
38., 40. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia
etmiş; yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın10., 35., 36., 38., 40. ve 141. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucu, Mahkemece verilen ret kararı neticesinde idarenin can ve mal
güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu maruz kaldığı
mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu karşısında bir giderim sağlanması
imkânının kendisine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde
tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan ihlal
iddiaları, adil yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucu
verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden
ayrıca inceleme yapılmamıştır.
1. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
20. Başvurucu, köy halkından başvuruda bulunanlara tazminat
ödendiğini ve kendisine sabıkasından dolayı tazminat ödenmemesiyle eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
21. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış oldukları
dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit
Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
22. Somut başvuru açısından ayırımcılık iddiasının ciddiye
alınabilmesi için başvurucunun, kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere
yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın
bulunduğunu ifade etmesi yeterli olmayıp ayrıca bu farklılığın meşru bir temeli
olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. bir ayrımcılık temeline
dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir. Yapıldığı iddia edilen
ayrımcılığa ilişkin iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt
sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de
bulunmamaktadır.
23. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlşkin İddia
24. Başvurucu; Komisyonca verilen kararın akabinde açtığı
davadan sonuç alamadığını, göç etmeye mecbur kalması nedeni ile mal varlığına ulaşmasının
engellendiğini, tarım, hayvancılık ve diğer köy geçim kaynaklarından mahrum
kaldığını, anılan zararlara can ve mal güvenliği kalmaması ile sebebiyet
verilmiş olmasına rağmen zararlarının tazmin edilmediğini belirterek mülkiyet
hakkının ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuş; yargılama sürecinde yapılan
incelemeler ve lehe olmayan yargı kararı temeline dayandırıldığı tespit edilen
bu iddiaların Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi uygun
görülmüştür.
25. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı; 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §
24).
26. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararlarıbariz
takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
27. Başvurucu; Mahkeme gerekçesine konu olan ceza konusu olay
ile mal varlığına erişememe arasında bir illiyet bağı olmadığını, maddi vakıa
ve delillerin hatalı takdiri neticesinde davasının reddedildiğini, bu kapsamda
Derece Mahkemesince delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla
hukuka aykırı olduğunu belirtmekte olup başvurucunun iddialarının özünün,
Derece Mahkemesince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
28. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında; kanun koyucunun
hukuki ve teknik izaha girmeksizin, genel olarak yardım ve yataklık suçu
işleyen kişiler ile terör suçundan mahkûm olan kişileri bu kanun hükümlerinden
faydalandırmamayı amaçladığı, bu nedenle mahkûmiyet tarihinden önceki veya
sonraki bir tarihte meydana geldiğine bakmaksızın zararların salt bu kişilere
ait olması sebebiyle kanun dışında bırakıldığı sonucuna vardığı, 5233 sayılı
Kanun'un özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde gerçekleşen terör
olayları nedeniyle zarar gören kişilerin hem günümüz hem de geçmiş itibarıyla
uğradıkları zararların karşılanmasını amaçladığı, Kanun'un sadece mağdur olan
kişilerin bu mağduriyetlerinin giderilmesi yolunda uygulanması gerektiği, terör
örgütüne yardım ve yataklıktan hüküm giymiş kişilerin bu şekildeterör
örgütünün gelişmesine ve büyümesine sebebiyet verdiklerinin tartışmasız olduğu,
aynı kişilerin büyümesine yardımda bulundukları terör örgütünün
gerçekleştirdiği yasa dışı faaliyetlerdenveya sadece
terör örgütünün varlığı sebebiyle mallarına ulaşamamalarından kaynaklanan
zararlarının bahsi geçen Kanun'da ifadesini bulan "terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından mahkûm olanların
bu fiillerinden dolayı uğradığı zararlar" kapsamında
bulunduğunun açık olduğu, bahsi geçen kişilerin uğradıkları zararlar terörden
kaynaklansa da söz konusu terörün gelişmesine ve büyümesine katkıda
bulunduklarından dolayı bahsedilen zararların oluşmasına da kendilerinin
sebebiyet verdikleri, farklı bir yorumun maddenin oldukça dar yorumlanması
anlamına geldiği, bu şekilde terör örgütüne yardım ve yataklıktan hüküm giyen,
böylece terör ve terör örgütü sempatizanı olduğu ortaya çıkan kişilere, devlet
tarafından tazminat ödenmesinin kanunun amacına aykırılık teşkil ettiği
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucunun iddiaları, temyiz
merciince de incelenip reddedilmek suretiyle yerel Mahkeme kararı onanmış;
karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir.
29. Başvurucunun iddialarına yönelik olarak Danıştay Onbeşinci Dairesinin içtihatları (bkz. § 16) ve bu
çerçevede Derece Mahkemesinin kararı (bkz. § 10) değerlendirildiğinde kararda
bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik bulunmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
30. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
31. Başvurucu, ayrıca idarenin can ve mal güvenliğini sağlama
yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
iddia etmektedir.
32. Başvuru dilekçesi incelendiğinde Anayasa’nın 35. maddesinin
ihlal edildiğini ileri sürdüğü bölümde başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında
tanzim edilen belgelerde de belirtildiği gibi maddi zararının olduğunu iddia
etmiş; idari yargı makamlarının tazminat başvurularına ilişkin söz konusu
düzenlemeleri dar ve aleyhe yorumlayarak Anayasa’nın 35. maddesinin ihlal
ettiklerini ileri sürmüştür.
33. Başvurucu tarafından mülkiyet hakkının ihlal edildiği
hususundaki iddiaların yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve yargılama sürecine
ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde başvurucunun
delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin
olarak katılma imkânının elinden alındığına dair bir bulgu da saptanmadığından
somut yargılama faaliyetlerinin Derece Mahkemelerince adil yargılanma hakkının
gereklerine uygun şekilde yerine getirildiği tespit edilmiş; mülkiyet hakkının
ihlal edildiği yönündeki iddiaların ayrıca değerlendirilmesine gerek
görülmemiştir (Ülkü Özgür, B. No:
2013/2263, 26/6/2014, § 43).
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Adli yardım talebinin kabulüyle geçici muafiyet sağlanan
yargılama giderlerinin tahsilinin başvurucunun mağduriyetine neden olacağı
anlaşıldığından 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama
giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA
30/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.