TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM ŞENDİL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4495)
|
|
Karar Tarihi: 17/7/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim ŞENDİL
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Zeki KÖSE
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, Göçmen Konutları Projesi kapsamında alınan
konut için avans olarak ödenen ve konut taksit ödemelerinden mahsup edilmeyen
tutarın tahsili amacıyla Ankara 7. Tüketici Mahkemesinde açtığı davanın
reddedildiğini belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 27/6/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde
Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 11/11/2013 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4.
İkinci Bölümün 12/12/2013 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet
Bakanlığı, 14/2/2014 tarihli yazı ile yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığına dair ihlal iddialarına ilişkin görüş sunulmayacağını, diğer
ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğunu bildirmiş, başvurucu
vekili 7/3/2014 tarihli dilekçesinde, Adalet Bakanlığı görüşüne katılmadığını
belirterek başvuru dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüşünde ifade
edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 1989 yılında zorunlu göçe tabi tutulması
sonucu Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelmiş, Ankara ili Pursaklar
ilçesine yerleştirilmiştir.
8. Başvurucu, 14/2/2008 tarihinde Başbakanlık, Toplu Konut
İdaresi Başkanlığı (TOKİ) ve T.C. Ziraat Bankası A.Ş. aleyhine Ankara 20.
Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, Türkiye'ye geldikten sonra Türkiye'nin
değişik yerlerinde göçmen evlerinin yapıldığını, bu evlerden Ankara’da bulunan
bir konuta sahip olmak için toplam 12,40 TL peşinat ve avans ödediğini, bu
miktarın, konutun maliyet hesabı çıkarıldıktan sonra evin taksit miktarlarından
mahsup edilmesi gerektiği halde, mahsup işleminin gerçekleştirilmediğini ileri
sürerek, 12,40 TL'nin günün ekonomik koşullarına göre güncellenmesini, fazlaya
ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 6.500,00 TL'nin tahsilini talep etmiştir.
9. Mahkemece, 26/3/2008 tarih ve E.2008/60, K.2008/10 sayılı
kararla işbölümü itirazı kabul edilerek, dosya Ankara
2. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmiştir.
10. Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesince, 18/6/2008 tarih ve
E.2008/195, K.2008/352 sayılı kararla; davanın konut satışından kaynaklanan
uyuşmazlık niteliğinde olduğu ve davaya bakma görevinin Tüketici Mahkemelerine
ait olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin Mahkemenin görevsizliği nedeniyle
reddine, dosyanın Ankara Tüketici Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
11. Yargılamaya Ankara 7. Tüketici Mahkemesinde devam
edilmiş, başvurucu anılan Mahkemede, 20/11/2009 tarihinde verdiği ıslah
dilekçesi ile talebini 13.336,00 TL'ye yükseltmiştir.
12. Ankara 7. Tüketici Mahkemesi, 8/6/2010 tarih ve
E.2008/575, K.2010/284 sayılı kararla; başvurucunun konut almak için avans
yatırdığı, yatırılan tutarın konut taksit ödemelerinden mahsup edilmediği,
paranın Banka nezdinde Devlet Bakanlığı adına açılan hesapta tutulduğu, hesabın
daha sonra TOKİ'ye devredildiği gerekçesiyle Ziraat Bankası A.Ş. aleyhine
açılan davanın reddine, TOKİ ve Başbakanlık aleyhine açılan davanın kabulüne,
12,40 TL’nin rayiç değerinin hesaplanması sonucu, 6.500,00 TL'nin dava
tarihinden, 6.836,00 TL'nin ıslah tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline
karar vermiştir.
13. TOKİ ve Başbakanlık tarafından temyiz üzerine, Yargıtay
13. Hukuk Dairesinin 1/2/2011 tarih ve E.2010/11392, K.2011/1356 sayılı
ilamıyla hüküm onanmıştır.
14. TOKİ tarafından yapılan karar düzeltme istemi üzerine,
Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2/6/2011 tarih ve E.2011/6284, K.2011/8726 sayılı
ilamıyla; davalı TOKİ'nin, başvurucu tarafından yapılan ödemelerin taksit
ödemelerinden mahsup edildiğini karar düzeltme safhasında bildirdiği, ödeme
definin yargılamanın her aşamasında ileri sürülebileceği, başvurucunun yaptığı
ödemelerin taksit ödemelerinden mahsup edilip edilmediğinin araştırılması
gerektiği belirtilerek, onama kararının kaldırılmasına, Mahkeme hükmünün
bozulmasına karar verilmiştir.
15. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama
sonunda, 27/12/2012 tarih ve E.2011/843, K.2012/1552 sayılı kararla; “başvurucunun 1991 ve 1992 yıllarında, kesin maliyet
hesabı çıkarıldığında mahsup edilmek üzere, 12,40 TL yatırdığı, proje
kapsamında Başbakanlık Göçmen Konutları Bürosu, Emlak Bankası ve Emlak
Bankasının devredildiği Banka ve TOKİ’den gelen yazı cevaplarına ve kurumlar
arası yapılan iç yazışma kayıtlarına göre mahsup işleminin yapıldığını kabul
etmek gerektiği, göçmen konutları projesi kapsamında Çorlu, Ankara, Sincan,
İkitelli, Pendik ve Görüklü'de yapılan konutlar için
yatırılan avansların mahsup edildiği, bu nedenle Ankara Pursaklar,
Bursa Kestel ve Tekirdağ'da yapılan konutlar için alınan avansların da mahsup
işlemine tabi tutulduğunu kabul etmenin zorunlu olduğu, Yüksek Yargıtay
yerleşik içtihadının da bu doğrultuda olduğu, tüm deliller, tapu kaydı örneği,
ödeme makbuz örnekleri, bankadan gelen yazı cevapları, aynı nitelikteki emsal
dosyalar, emsal bilirkişi raporları, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin bu konudaki
yerleşik uygulaması, bozma ilamı ve tüm dosya içeriğine göre yatırılan avansın
mahsup edildiğinin anlaşıldığı” gerekçeleriyle davanın reddine karar
verilmiştir.
16. Temyiz üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 6/5/2013
tarih ve E.2013/11377, K.2013/11493 sayılı ilamıyla; “dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun
gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmamasına göre yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün
onanmasına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere” karar
verilmiştir.
17. Karar, 28/5/2013 tarihinde başvuruya tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu, 27/6/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
20. 22/4/1926 tarih ve 818
sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 113. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Asıl borç tediye ile veya sair bir surette sakıt olduğu
takdirde kefalet ve rehin ve sair fer'i haklar dahi
sakıt olur.”
21. 11/1/2011 tarih ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
131. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde,
rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona
ermiş olur.”
22. 18/6/1927 tarih ve mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi şöyledir:
“I. Yargıtay kararlarına karşı tefhim veya tebliğden
itibaren 15 gün içinde aşağıdaki sebeplerden dolayı karar düzeltilmesi
istenebilir;
1- Temyiz dilekçesi ve kanuni süresi içinde verilmiş olması şartiyle karşı tarafın cevap dilekçesinde ileri sürülüp
hükme etkisi olan itirazların kısmen veya tamamen cevapsız bırakılmış olması,
2- Yargıtay kararında birbirine aykırı fıkralar bulunması,
3- Yargıtay incelemesi sırasında hükmün
esasını etkileyen belgelerde bir hile veya sahteliğin ortaya çıkması.
4- Yargıtay kararının usul ve kanuna aykırı
bulunması,
II. Yargıtay evvelce cevapsız bırakılan itirazları kendi
görüşüne göre hükme etki yapacak nitelikte bulmazsa karar düzeltilmesi isteği
üzerine vereceği kararda bu itirazları reddederken herbiri
hakkında gerekçe göstermek zorundadır.
…”
23. 23/2/1995 tarih ve mülga 4077 sayılı Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanun’un 23. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak
çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır. Tüketici
mahkemelerinin yargı çevresi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
Tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler,
tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davalar her türlü resim ve harçtan
muaftır. Tüketici örgütlerince açılacak davalarda bilirkişi ücretleri, 29 uncu
maddeye göre kaydedilen bütçede öngörülen ödenekten Bakanlıkça karşılanır.
Davanın, davalı aleyhine sonuçlanması durumunda, bilirkişi ücreti 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalıdan
tahsil olunarak 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye gelir
kaydedilir. Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun Yedinci Babı, Dördüncü Faslı hükümlerine göre yürütülür.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 17/7/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 27/6/2013 tarih ve 2013/4495 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, 1989 yılında Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi
tutularak Türkiye'ye geldiğini, Pursaklar’da Göçmen Konutları Projesi kapsamında 12,40
TL avans olarak ödeme yaptığını, daha sonra da konutun taksitlerini ödediğini,
ancak avans ödemesinin taksitlerden mahsup edilmediğini, yaptığı ödemenin
iadesi amacıyla açtığı davanın Ankara 7. Tüketici Mahkemesince kabul
edildiğini, temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince onandığını, TOKİ
tarafından karar düzeltme isteminde bulunulduğunu, karar düzeltme dilekçesinde,
yargılamanın hiçbir safhasında ileri sürülmeyen, avans ödemesinin taksitlerden
mahsup edilerek ödendiğinin iddia edildiğini, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince
1086 sayılı Kanun'un 440. maddesine aykırı olarak bu maddede sayılmayan karar
düzeltme sebeplerinin dışında bir sebeple karar düzeltme istemi kabul edilerek
hükmün bozulduğunu, halbuki karar düzeltme sebeplerinin sınırlı olduğunu,
mahsup şeklinde ödeme iddiasının karar düzeltme safhasında ileri
sürülemeyeceğini, nitekim emsal dosyalarda da bu iddia ileri sürüldüğü halde
Yargıtay 13. Hukuk Dairesince reddedildiğini, Mahkemece bozma kararına uyularak
dosyada aleyhine hiçbir delil veya rapor bulunmamasına rağmen davanın reddine
karar verildiğini, temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 6/5/2013
tarihinde gerekçe gösterilmeksizin hükmün onandığını, benzer iddialarla açılan
davaların derece Mahkemeleri ve Yargıtay tarafından kabul edildiğini, aynı
binada yan yana dairelerde oturan kişiler için farklı sonuç ortaya çıktığını,
hatta oğlu tarafından aynı iddialarla açılan dava kabul edildiği halde kendi
açtığı davanın reddedildiğini, eşitlik ilkesinin de bu şekilde ihlal
edildiğini, davanın 14/2/2008 tarihinde açıldığını ve 6/5/2013 tarihinde sona
erdiğini, yargılamanın uzun sürdüğünü, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince davanın
tarafları arasında eşitsizlik yaratıldığını, eşitliğin kamu kuruluşu lehine
bozulduğunu, avans olarak ödediği bedelin iade edilmediğini belirterek,
mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile kanun önünde eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
B. Değerlendirme
26. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun,
Ankara 7. Tüketici Mahkemesinde açtığı alacak davasının reddedilmesinin
mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesini ihlal ettiğini ileri
sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına
ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar.
Başvurucunun, adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlali iddiaları,
yargılama sonucunda verilen kararın gerekçesiz olduğuna yönelik olup, bu
iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında
değerlendirilmiştir. Başvurucunun makul sürede yargılama yapılmaması ve karar
düzeltme isteminin kabulüne karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlali iddiaları ile mülkiyet hakkının ihlali iddiası ayrıca
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Karar Düzeltme
İsteminin Kabulü Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
27. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
28. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
29. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
30. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
31. Somut olayda başvurucu, Göçmen Konutları Projesi kapsamında avans
olarak ödediği bedelin iadesi amacıyla açtığı davanın Ankara 7. Tüketici
Mahkemesince kabul edildiğini, temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince
onandığını, TOKİ tarafından karar düzeltme isteminde bulunulduğunu, karar
düzeltme dilekçesinde, yargılamanın hiçbir safhasında ileri sürülmeyen, avans
ödemesinin taksitlerden mahsup edilerek ödendiğinin iddia edildiğini, Yargıtay
13. Hukuk Dairesince 1086 sayılı Kanun'un 440. maddesine aykırı olarak bu
maddede sayılmayan karar düzeltme sebeplerinin dışında bir sebeple karar düzeltme
istemi kabul edilerek hükmün bozulduğunu, hâlbuki karar düzeltme sebeplerinin
sınırlı olduğunu, mahsup şeklinde ödeme iddiasının karar düzeltme safhasında
ileri sürülemeyeceğini, nitekim emsal dosyalarda da bu iddia ileri sürüldüğü
halde Yargıtay 13. Hukuk Dairesince reddedildiğini belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Mahkemece, tarafların tüm
delilleri toplanmış ve bilirkişilerden rapor alınmıştır. Mimar, hukukçu ve mali
müşavirden oluşan üç kişilik bilirkişi heyeti, başvurucunun yatırdığı peşinat
ve taksitlerin, kalan borcun hesaplanması sırasında kredi borcundan
düşülmediğini, bu miktarın güncellemesi yapıldığında 13.336,00 TL’ye ulaştığını
bildirmişlerdir. Mahkeme, tüm delilleri değerlendirerek, başvurucunun konut
almak için avans yatırdığı, bu tutarın taksitlerden mahsup edilmediği, konutun
başvurucuya teslim edildiği, yatırılan bedelin TOKİ’ye devredildiği
gerekçesiyle, başvurucunun ödediği 12,40 TL’nin güncellenerek 13.336,00 TL’nin
davalı TOKİ ve Başbakanlıktan tahsiline karar verilmiştir.
33. Davalıların temyizi üzerine
Yargıtay 13. Hukuk Dairesince hüküm onanmıştır. Davalı TOKİ’nin karar düzeltme
talebinde bulunduğu ve bu istemde, başvurucunun yatırdığı avansın taksit
ödemeleri sırasında nazara alınarak taksitlerden mahsup edildiğini ileri
sürdüğü anlaşılmıştır. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, ödeme definin davanın her
aşamasında ileri sürülebileceği gerekçesiyle, davalının bu iddiası
doğrultusunda başvurucunun yatırdığı avansın taksit ödemelerinden mahsup edilip
edilmediğinin araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği
belirtilerek onama kararının ortadan kaldırılmasına ve hükmün bozulmasına karar
vermiştir.
34. Gerek 818 sayılı mülga
Kanun’un 113. maddesine göre gerekse 6098 sayılı Kanun’un 13. maddesinin
birinci fıkrasına göre ifa, borcun sona erme sebeplerinden birisidir. İfa,
yargılamanın her aşamasında gerçekleşebileceği gibi, yargılamanın her
safhasında da ileri sürülebilecek bir iddiadır. Somut olayda, davalı TOKİ karar
düzeltme dilekçesinde, başvurucunun yatırdığı avans tutarının taksit ödemeleri
sırasında nazara alınarak taksitlerden mahsup edildiğini ileri sürmüş, Yargıtay
13. Hukuk Dairesince, davalının bu iddiasının değerlendirilmesi için hüküm
bozulmuştur. Öte yandan, mülga 1086 sayılı Kanun’un halen yürürlükte olan 440.
maddesine göre, Yargıtay kararının usul ve kanuna aykırı bulunması nedeniyle
karar düzeltme talebinde bulunulabileceği dikkate alındığında, Yargıtay 13.
Hukuk Dairesinin kararının hukuk kurallarının ve delillerin yorumlanması sonucu
verildiği anlaşılmıştır.
35. Başvurucu, karar düzeltme
incelemesi sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Yargıtay tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi
Yargıtay kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi
bir durum da tespit edilememiştir.
36. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Yargıtay kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkına İlişkin Adil Yargılanma Hakkının
İhlal Edildiği İddiası ile Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
37. Başvurucu, Derece Mahkemesi ve Yargıtay kararlarının
gerekçesiz olduğunu belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan "adil yargılanma hakkı"nın ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
38. Başvurucunun gerekçeli karar hakkı ve makul sürede
yargılanma hakkına ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi
kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de
bulunmadığından başvurunun bu şikâyetler bakımından kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Gerekçeli
Karar Hakkına İlişkin Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
39. Başvurucu, Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan "adil yargılanma hakkı"nın
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
40. Adalet Bakanlığı, 14/2/2014 tarihli görüş yazısı ile adil
yargılanma hakkının ihlali iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğunu
bildirmiştir.
41. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
42. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
43. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
44. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil
olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında
kabul edilmekte olup, bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede
yargılanma hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar
hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§
38).
45. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber,
bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde
yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme
zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte
başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair
iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (B.
No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26). Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre
değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir
gerekçenin kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (B. No:
2012/1034, 20/3/2014, § 33).
46. Kararların gerekçeli olması,
davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve
genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi, tarafların kanun yoluna
etkili başvuru yapmalarını mümkün hale getiren en önemli faktörlerdendir.
Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin
kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak
incelemenin de etkin olması beklenemez (B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).
47. Kanun yolu mahkemelerince
verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi
kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu
şeklinde yorumlanmakla beraber (B. No: 2012/1269, 8/5/2014, § 53),
başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı
esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların usuli haklarının ihlal edildiğine yönelik somut
şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması gerekçeli karar hakkının
ihlali olarak görülebilir (B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 49).
48. Somut olayda başvurucu, Göçmen Konutları Projesi kapsamında avans
olarak ödediği bedelin iadesi amacıyla açtığı davanın Ankara 7. Tüketici Mahkemesince
kabul edildiğini, temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince hükmün
onandığını, karar düzeltme istemi sonucu kararın bozulduğunu, Mahkemece bozma
kararına uyularak dosyada aleyhine hiçbir delil veya rapor bulunmamasına rağmen
davanın reddine karar verildiğini, hükmün Yargıtay tarafından onandığını,
Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Başvurucu tarafından açılan
davada davalılar, başvurucunun ödediği peşinat ile kuraya katılmadan konut
aldığını savunarak davanın reddini talep etmişlerdir. Başvurucu, dava
dilekçesinde, borçlanma sözleşmesi, makbuzlar, banka kayıtları, başka bir
mahkemenin emsal dosyası ve her türlü delil olarak, delillerini bildirmiştir.
50. Mahkemece, devir anlaşması,
borçlanma sözleşmesi, ödeme planları ile tarafların tüm delilleri toplanmış ve
bilirkişilerden rapor alınmıştır. Mimar, hukukçu ve mali müşavirden oluşan üç
kişilik bilirkişi heyeti 28/10/2009 tarihli raporlarında, konut bedelinin 10,00
TL’sinin peşin ödenmesi halinde 3. derecede tahsis önceliği tanınacağının ve
konutların teslim edildiği güne kadar ödenmiş peşinat ve taksitlerin toplamının
inşaat maliyetinden düşüleceğinin bilgilendirme ve tanıtım amaçlı hazırlanan broşürde
yer aldığını, başvurucunun 1991 ve 1992 yıllarında yedi taksit halinde ilk
taksit 10,00 TL olmak üzere toplam 12.40 TL ödediğini, konutla ilgili kesin
maliyet hesabının çıkartıldığını, ancak dosyadaki belgelere göre, başvurucunun
yatırdığı peşinat ve taksitlerin, kalan borcun hesaplanması sırasında kredi
borcundan düşülmediğini, bu miktarın güncellemesi yapıldığında 13.336,00 TL’ye
ulaştığını bildirmişlerdir. Mahkeme, tüm delilleri değerlendirerek,
başvurucunun konut almak için avans yatırdığı, bu tutarın taksitlerden mahsup
edilmediği, konutun başvurucuya teslim edildiği, yatırılan bedelin TOKİ’ye
devredildiği gerekçesiyle, başvurucunun ödediği 12,40 TL’nin güncellenerek
13.336,00 TL’nin davalı TOKİ ve Başbakanlıktan tahsiline karar vermiştir.
51. Davalıların temyizi üzerine
Yargıtay 13. Hukuk Dairesince hüküm onanmıştır. Davalı TOKİ tarafından karar
düzeltme talebinde bulunulmuş ve bu istemde, başvurucunun yatırdığı avansın
taksit ödemeleri sırasında nazara alınarak taksitlerden mahsup edildiğini ileri
sürdüğü anlaşılmıştır. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, ödeme definin davanın her
aşamasında ileri sürülebileceği gerekçesiyle, davalının bu iddiası
doğrultusunda başvurucunun yatırdığı avansın taksit ödemelerinden mahsup edilip
edilmediğinin araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği
belirtilerek onama kararının ortadan kaldırılmasına ve hükmün bozulmasına karar
vermiştir.
52. Yukarıda da belirtildiği
üzere, 818 sayılı mülga Kanun’un 113. maddesi ve 6098 sayılı Kanun’un 13.
maddesinin birinci fıkrasına göre ifa, borcun sona erme sebeplerinden
birisidir. İfa, yargılamanın her aşamasında gerçekleşebileceği gibi,
yargılamanın her safhasında da ileri sürülebilecek bir iddiadır.
53. Mahkemece bozma kararına
uyularak, Ziraat Bankasından banka borçlanma sözleşmesi, borçlandırma senedi,
ek sözleşme, hesap döküm listesi ve borç kapama hesap ekstresi istenmiş, yine
TOKİ’den dava konusu taşınmaz ile ilgili tanzim edilen kesin hesap özeti talep
edilmiş, anılan belgelerin gelmesinden sonra bilirkişilerden ek rapor
alınmasına karar verilmiştir. Anılan belgelerin okunmasından sonra Mahkeme,
mevcut delillere göre bilirkişi incelemesinden vazgeçildiğini belirterek
davanın reddine karar vermiştir. Mahkemece, Banka ve TOKİ’den gelen yazı
cevaplarına ve kurumlar arası yapılan iç yazışma kayıtlarına göre mahsup
işleminin yapıldığını kabul etmek gerektiği, göçmen konutları projesi
kapsamında birçok yerde yatırılan avansların mahsup edildiği, bu nedenle
başvurucunun aldığı konut için yatırdığı avansın da mahsup işlemine tabi
tutulduğunu kabul etmenin zorunlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir.
54. Somut olayda başvurucunun Göçmen Konutları Projesi kapsamında avans
olarak ödeme yaptığı sabit olup, nitekim davalı TOKİ de başvurucunun ödeme yaptığını
kabul etmiş, ancak bu miktarın taksitlerden mahsup edildiğini ileri sürmüştür.
55. Yargılama makamları
yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri
gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin
olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili
olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya,
B.No:10590/83, 6/12/1988, § 68). Mevcut yargılamada
geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına
uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında
olmayıp, Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil
olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir
yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların
sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini
sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu
anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da
yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 27).
56. Mahkemece, Banka ve TOKİ’den
gelen yazı cevaplarına ve kurumlar arası yapılan iç yazışma kayıtlarına göre
mahsup işleminin yapıldığını kabul etmek gerektiği, göçmen konutları projesi
kapsamında birçok yerde yatırılan avansların mahsup edildiği, bu nedenle
başvurucunun aldığı konut için yatırdığı avansın da mahsup işlemine tabi
tutulduğunu kabul etmenin zorunlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir (§ 15). Mahkemece, gerekçede anılan belgeler açıkça
değerlendirilmediği gibi, bu yönde bilirkişi incelemesi de yapılmadığı, farklı
yerlerde yapılan konutlar için ödenen avansın mahsup edildiği belirtilerek ve
bu varsayım üzerine, başvurucunun aldığı konut için ödediği avansın da mahsup
edildiğini kabul etmenin zorunlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir. Yargıtay tarafından da Mahkemece verilen bu gerekçe kabul edilerek
hüküm onanmıştır (§ 16).
57. Görüldüğü üzere başvurucu tarafından açılan alacak
davasında, başvurucunun avans olarak davalıya ödeme yaptığı kabul edilmesine ve
Mahkemece somut delillere dayalı olarak 8/6/2010 tarihinde davanın kabulüne
karar verilmesine rağmen, bu kararın bozulmasından sonra, davalı TOKİ’nin,
avans ödemesinin taksitlerden mahsup edildiği savunması yeterince açıklığa
kavuşturulmadan, varsayım üzerine davanın reddine karar verildiği
anlaşılmıştır. Dolayısıyla Mahkemenin, davanın kabulüne dair ilk kararında
vardığı sonucun tam tersi bir sonuca varsayımla ulaşması ve bunu ikna edici
şekilde gerekçelendirememesi adil bir yargılama olmadığını göstermektedir.
Başvurucu, tüketilmesi gereken ve etkili kanun yolu olan temyiz yolunda da aynı
iddiayı dile getirmiş ise de Yargıtay kararında da bu iddia karşılanmamış ve
Derece Mahkemesinin iddiayı cevapsız bırakması tutumu aynen kabul görmüştür. Bu
şekilde, başvurucunun Göçmen Konutları
Projesi kapsamında avans olarak yaptığı ödemenin, davalı TOKİ’nin
savunması doğrultusunda taksitlerden mahsup edilip edilmediği yeterince
tartışılmamış, tarafların iddia ve savunmaları karşılanmamıştır. Bu nedenle,
yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
58. Belirtilen nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı
İddiası
59. Başvurucu, 14/2/2008
tarihinde Ankara 7. Tüketici Mahkemesinde açtığı alacak davasının makul sürede
tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
60. Adalet Bakanlığı, makul sürede yargılanma hakkına ilişkin
olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
61. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
62. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
63. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
64. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın
36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve
AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
65. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır.
66. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara
ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru
konusu olayda, Göçmen Konutları Projesi
kapsamında avans olarak ödenen bedelin iadesi talebiyle açılan alacak davası
bulunmakta olup, bu sorunun çözümüne yönelik olarak mülga 1086 sayılı Kanun ile
6100 sayılı Kanun’da yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut
yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama
olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
67. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
68. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
69. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre
değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm
gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi
değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha
etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
70. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
71. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
14/2/2008 tarihidir.
72. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin
başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012
tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren
geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
73. Sürenin bitiş tarihi ise, yargılamanın sona erme
tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
74. Tüketici mahkemelerinin görevi mülga 4077 sayılı Kanun’un
23. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, bu Kanun’un uygulanmasıyla
ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağı, tüketici
mahkemeleri nezdinde açılan davaların harçlardan muaf olduğu ve bu mahkemelerde
basit yargılama usulüne göre yargılama yapılacağı belirtilmiştir.
75. Bu şekilde kanun koyucu, tüketiciyi koruma amacını
dikkate alarak genel mahkemelerin dışında özel bir tüketici davalarının
yargılaması sistemi oluşturmuş ve bu davaların, konunun uzmanı mahkemelerce
mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını
amaçlamıştır.
76. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre
içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma
ödevi yükler. Tüketici Mahkemesinde açılan alacak davasında derhal bir yargı
kararı verilmesinde, tüketici konumundaki başvurucunun önemli bir kişisel
yararı bulunmaktadır. Bu nedenle tüketici mahkemelerinde görülen
uyuşmazlıkların ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir
itina göstermesi gerekir.
77. 6100 sayılı Kanun’un 30.
maddesinde uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiştir.
Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar gerek mülga 1086 sayılı Kanun ve
gerekse 6100 sayılı Kanun’a göre, basit yargılama usulüne göre yürütülür.
78. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316. maddesinde
yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda uygulanan ve
yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir
incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek
dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772,
7/11/2013, § 65).
79. 6100 sayılı Kanun’un 317. maddesi ve devamı maddelerde
yer alan bu usulde davalar, mahkemeye sunulan dilekçe ile açılmakta ve
davalının, dava dilekçesinin kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde
cevap dilekçesini mahkemeye sunması gerekmektedir. Bu süre bir defaya mahsus
olmak üzere en fazla iki hafta uzatılabilmektedir. Basit yargılama usulünde
cevaba cevap ve ikinci cevap aşamaları bulunmamaktadır. Mahkemeler, 6100 sayılı
Kanun’un 320. maddesine göre mümkünse tarafları duruşmaya davet etmeden dosya
üzerinden karar verirler. Duruşmalı yargılamada aynı maddeye göre mahkemelerin,
tahkikatı ilk duruşma hariç, kural olarak iki duruşmada tamamlaması ve
duruşmalar arasındaki sürenin de bir aydan uzun olmaması gerekmektedir. Ancak
istisnai hallerde ikiden fazla duruşma yapılabileceği gibi, duruşma araları da
bir aydan fazla tutulabilmektedir.
80. Başvuru konusu olayda, başvurucunun, 14/2/2008 tarihinde
Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı alacak davası sonunda Mahkemece,
26/3/2008 tarihli kararla iş bölümü nedeniyle dava dosyasının Ankara 2. Asliye
Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
81. Anılan Mahkemece de 18/6/2008 tarihinde Mahkemenin
görevsizliğine ve dosyanın Ankara Tüketici Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmiştir.
82. Ankara 7. Tüketici Mahkemesince yargılamanın basit
yargılama usulüne göre yapılmasına karar verilerek tarafların delilleri
toplanmış, sözleşmeler ve ödeme tabloları incelenmiş, bilirkişi heyetinden
rapor alınarak 8/6/2010 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir.
83. Davalıların temyizi üzerine, 1/2/2011 tarihinde hüküm
onanmış, karar düzeltme istemi sonucu, 2/6/2011 tarihinde hükmün bozulmasına
karar verilmiştir.
84. Mahkemece bozma kararına uyularak, ilgili kurumlardan
belgeler istenmiş ve bu belgeler ile diğer tüm deliller değerlendirilerek
27/12/2012 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir.
85. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk
Dairesince 6/5/2013 tarihinde, karar düzeltme yolu kapalı olarak hüküm onanmış
ve aynı tarihte kesinleşmiştir.
86. Yargılamanın başından itibaren iki dereceli yargılama
sisteminde davanın 5 yıl 2 ay 22 gün sürdüğü belirlenmiştir.
87. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı
geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında
taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama
makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak suretiyle
bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda, taraflarca
muhtelif celselerde mazeret dilekçeleri sunulduğu görülmekle birlikte,
başvurucunun tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu
tespit edilememiştir.
88. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
alacak davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların
karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi
kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve
davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken
özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da
söylenemez.
89. Başvurunun konusu olan alacak davasında yargılama
sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, Mahkemece yapılan
yargılama süreçleri ve temyiz süreçleriyle beraber yargılamanın makul olmayan
uzun bir süre olan 5 yıl 2 ay 22 günde tamamlandığı görülmektedir. Tüketici
mahkemelerinde görülen alacak davalarının niteliği, başvurucu açısından
taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, bu
sürenin makul olmadığı açıktır.
90. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
c. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği İddiası
91. Başvurucu, Ankara 7.
Tüketici Mahkemesinde açtığı davanın reddine karar verilmesinin mülkiyet
hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
92. Başvurucunun, Derece
Mahkemesi kararının gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğine yönelik yukarıda yer verilen ilkeler ışığında yargılamanın
yenilenmesine karar verildiği, mülkiyet hakkının ihlali iddialarının
yargılamanın yenilenmesi davasında değerlendirilebileceği kabul edilerek,
anılan ihlal iddiasının bu aşamada değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
93. Başvurucu, mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile
eşitlik ilkesinin ihlali nedeniyle avans olarak yatırdığı bedelin bilirkişi
raporlarıyla güncellenmiş değeri olan 13.336,00 TL tazminatın, 634,25 TL
yargılama giderinin ve 3.418,00 TL vekâlet ücretinin ödenmesini talep etmiştir.
94. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucunun haklarının
ihlal edildiğinin tespiti halinde, daha önce verilen kararlar doğrultusunda
hakkaniyete uygun bir tazminata karar verilmesinin yerinde olabileceğini
bildirmiştir.
95. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesi şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem
niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
96. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, gerekçeli karar hakkı yönünden Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal
edildiği tespit edilmiş olmakla, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
97. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde de
bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği
tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar
arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
98. Başvurucunun, makul sürede yargılama yapılmaması
nedeniyle manevi tazminat talep etmediği anlaşıldığından bu konuda
değerlendirme yapılmamıştır.
99. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Karar düzeltme isteminin kabulü nedeniyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Gerekçeli karar hakkına ilişkin adil yargılanma hakkının ihlali iddiasının
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Makul sürede yargılama yapılmadığı şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun;
1.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE
C. İhlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosyanın Ankara 7. Tüketici Mahkemesine gönderilmesine,
D. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
17/7/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.