TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İBRAHİM ŞENDİL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/4495)
Karar Tarihi: 17/7/2014
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Raportör
Murat AZAKLI
Başvurucu
İbrahim ŞENDİL
Vekili
Av. Mehmet Zeki KÖSE
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, Göçmen Konutları Projesi kapsamında alınan konut için avans olarak ödenen ve konut taksit ödemelerinden mahsup edilmeyen tutarın tahsili amacıyla Ankara 7. Tüketici Mahkemesinde açtığı davanın reddedildiğini belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 27/6/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 11/11/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 12/12/2013 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığı, 14/2/2014 tarihli yazı ile yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığına dair ihlal iddialarına ilişkin görüş sunulmayacağını, diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğunu bildirmiş, başvurucu vekili 7/3/2014 tarihli dilekçesinde, Adalet Bakanlığı görüşüne katılmadığını belirterek başvuru dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüşünde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 1989 yılında zorunlu göçe tabi tutulması sonucu Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelmiş, Ankara ili Pursaklar ilçesine yerleştirilmiştir.
8. Başvurucu, 14/2/2008 tarihinde Başbakanlık, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) ve T.C. Ziraat Bankası A.Ş. aleyhine Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, Türkiye'ye geldikten sonra Türkiye'nin değişik yerlerinde göçmen evlerinin yapıldığını, bu evlerden Ankara’da bulunan bir konuta sahip olmak için toplam 12,40 TL peşinat ve avans ödediğini, bu miktarın, konutun maliyet hesabı çıkarıldıktan sonra evin taksit miktarlarından mahsup edilmesi gerektiği halde, mahsup işleminin gerçekleştirilmediğini ileri sürerek, 12,40 TL'nin günün ekonomik koşullarına göre güncellenmesini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 6.500,00 TL'nin tahsilini talep etmiştir.
9. Mahkemece, 26/3/2008 tarih ve E.2008/60, K.2008/10 sayılı kararla işbölümü itirazı kabul edilerek, dosya Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmiştir.
10. Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesince, 18/6/2008 tarih ve E.2008/195, K.2008/352 sayılı kararla; davanın konut satışından kaynaklanan uyuşmazlık niteliğinde olduğu ve davaya bakma görevinin Tüketici Mahkemelerine ait olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin Mahkemenin görevsizliği nedeniyle reddine, dosyanın Ankara Tüketici Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
11. Yargılamaya Ankara 7. Tüketici Mahkemesinde devam edilmiş, başvurucu anılan Mahkemede, 20/11/2009 tarihinde verdiği ıslah dilekçesi ile talebini 13.336,00 TL'ye yükseltmiştir.
12. Ankara 7. Tüketici Mahkemesi, 8/6/2010 tarih ve E.2008/575, K.2010/284 sayılı kararla; başvurucunun konut almak için avans yatırdığı, yatırılan tutarın konut taksit ödemelerinden mahsup edilmediği, paranın Banka nezdinde Devlet Bakanlığı adına açılan hesapta tutulduğu, hesabın daha sonra TOKİ'ye devredildiği gerekçesiyle Ziraat Bankası A.Ş. aleyhine açılan davanın reddine, TOKİ ve Başbakanlık aleyhine açılan davanın kabulüne, 12,40 TL’nin rayiç değerinin hesaplanması sonucu, 6.500,00 TL'nin dava tarihinden, 6.836,00 TL'nin ıslah tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline karar vermiştir.
13. TOKİ ve Başbakanlık tarafından temyiz üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 1/2/2011 tarih ve E.2010/11392, K.2011/1356 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.
14. TOKİ tarafından yapılan karar düzeltme istemi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2/6/2011 tarih ve E.2011/6284, K.2011/8726 sayılı ilamıyla; davalı TOKİ'nin, başvurucu tarafından yapılan ödemelerin taksit ödemelerinden mahsup edildiğini karar düzeltme safhasında bildirdiği, ödeme definin yargılamanın her aşamasında ileri sürülebileceği, başvurucunun yaptığı ödemelerin taksit ödemelerinden mahsup edilip edilmediğinin araştırılması gerektiği belirtilerek, onama kararının kaldırılmasına, Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.
15. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, 27/12/2012 tarih ve E.2011/843, K.2012/1552 sayılı kararla; “başvurucunun 1991 ve 1992 yıllarında, kesin maliyet hesabı çıkarıldığında mahsup edilmek üzere, 12,40 TL yatırdığı, proje kapsamında Başbakanlık Göçmen Konutları Bürosu, Emlak Bankası ve Emlak Bankasının devredildiği Banka ve TOKİ’den gelen yazı cevaplarına ve kurumlar arası yapılan iç yazışma kayıtlarına göre mahsup işleminin yapıldığını kabul etmek gerektiği, göçmen konutları projesi kapsamında Çorlu, Ankara, Sincan, İkitelli, Pendik ve Görüklü'de yapılan konutlar için yatırılan avansların mahsup edildiği, bu nedenle Ankara Pursaklar, Bursa Kestel ve Tekirdağ'da yapılan konutlar için alınan avansların da mahsup işlemine tabi tutulduğunu kabul etmenin zorunlu olduğu, Yüksek Yargıtay yerleşik içtihadının da bu doğrultuda olduğu, tüm deliller, tapu kaydı örneği, ödeme makbuz örnekleri, bankadan gelen yazı cevapları, aynı nitelikteki emsal dosyalar, emsal bilirkişi raporları, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin bu konudaki yerleşik uygulaması, bozma ilamı ve tüm dosya içeriğine göre yatırılan avansın mahsup edildiğinin anlaşıldığı” gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
16. Temyiz üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 6/5/2013 tarih ve E.2013/11377, K.2013/11493 sayılı ilamıyla; “dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere” karar verilmiştir.
17. Karar, 28/5/2013 tarihinde başvuruya tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu, 27/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
20. 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 113. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Asıl borç tediye ile veya sair bir surette sakıt olduğu takdirde kefalet ve rehin ve sair fer'i haklar dahi sakıt olur.”
21. 11/1/2011 tarih ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 131. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur.”
22. 18/6/1927 tarih ve mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi şöyledir:
“I. Yargıtay kararlarına karşı tefhim veya tebliğden itibaren 15 gün içinde aşağıdaki sebeplerden dolayı karar düzeltilmesi istenebilir;
1- Temyiz dilekçesi ve kanuni süresi içinde verilmiş olması şartiyle karşı tarafın cevap dilekçesinde ileri sürülüp hükme etkisi olan itirazların kısmen veya tamamen cevapsız bırakılmış olması,
2- Yargıtay kararında birbirine aykırı fıkralar bulunması,
3- Yargıtay incelemesi sırasında hükmün esasını etkileyen belgelerde bir hile veya sahteliğin ortaya çıkması.
4- Yargıtay kararının usul ve kanuna aykırı bulunması,
II. Yargıtay evvelce cevapsız bırakılan itirazları kendi görüşüne göre hükme etki yapacak nitelikte bulmazsa karar düzeltilmesi isteği üzerine vereceği kararda bu itirazları reddederken herbiri hakkında gerekçe göstermek zorundadır.
…”
23. 23/2/1995 tarih ve mülga 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 23. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır. Tüketici mahkemelerinin yargı çevresi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
Tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler, tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davalar her türlü resim ve harçtan muaftır. Tüketici örgütlerince açılacak davalarda bilirkişi ücretleri, 29 uncu maddeye göre kaydedilen bütçede öngörülen ödenekten Bakanlıkça karşılanır. Davanın, davalı aleyhine sonuçlanması durumunda, bilirkişi ücreti 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalıdan tahsil olunarak 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye gelir kaydedilir. Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun Yedinci Babı, Dördüncü Faslı hükümlerine göre yürütülür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 17/7/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 27/6/2013 tarih ve 2013/4495 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, 1989 yılında Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutularak Türkiye'ye geldiğini, Pursaklar’da Göçmen Konutları Projesi kapsamında 12,40 TL avans olarak ödeme yaptığını, daha sonra da konutun taksitlerini ödediğini, ancak avans ödemesinin taksitlerden mahsup edilmediğini, yaptığı ödemenin iadesi amacıyla açtığı davanın Ankara 7. Tüketici Mahkemesince kabul edildiğini, temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince onandığını, TOKİ tarafından karar düzeltme isteminde bulunulduğunu, karar düzeltme dilekçesinde, yargılamanın hiçbir safhasında ileri sürülmeyen, avans ödemesinin taksitlerden mahsup edilerek ödendiğinin iddia edildiğini, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 1086 sayılı Kanun'un 440. maddesine aykırı olarak bu maddede sayılmayan karar düzeltme sebeplerinin dışında bir sebeple karar düzeltme istemi kabul edilerek hükmün bozulduğunu, halbuki karar düzeltme sebeplerinin sınırlı olduğunu, mahsup şeklinde ödeme iddiasının karar düzeltme safhasında ileri sürülemeyeceğini, nitekim emsal dosyalarda da bu iddia ileri sürüldüğü halde Yargıtay 13. Hukuk Dairesince reddedildiğini, Mahkemece bozma kararına uyularak dosyada aleyhine hiçbir delil veya rapor bulunmamasına rağmen davanın reddine karar verildiğini, temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 6/5/2013 tarihinde gerekçe gösterilmeksizin hükmün onandığını, benzer iddialarla açılan davaların derece Mahkemeleri ve Yargıtay tarafından kabul edildiğini, aynı binada yan yana dairelerde oturan kişiler için farklı sonuç ortaya çıktığını, hatta oğlu tarafından aynı iddialarla açılan dava kabul edildiği halde kendi açtığı davanın reddedildiğini, eşitlik ilkesinin de bu şekilde ihlal edildiğini, davanın 14/2/2008 tarihinde açıldığını ve 6/5/2013 tarihinde sona erdiğini, yargılamanın uzun sürdüğünü, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince davanın tarafları arasında eşitsizlik yaratıldığını, eşitliğin kamu kuruluşu lehine bozulduğunu, avans olarak ödediği bedelin iade edilmediğini belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile kanun önünde eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
B. Değerlendirme
26. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun, Ankara 7. Tüketici Mahkemesinde açtığı alacak davasının reddedilmesinin mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesini ihlal ettiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun, adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlali iddiaları, yargılama sonucunda verilen kararın gerekçesiz olduğuna yönelik olup, bu iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucunun makul sürede yargılama yapılmaması ve karar düzeltme isteminin kabulüne karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiaları ile mülkiyet hakkının ihlali iddiası ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Karar Düzeltme İsteminin Kabulü Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
27. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
28. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
29. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
30. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
31. Somut olayda başvurucu, Göçmen Konutları Projesi kapsamında avans olarak ödediği bedelin iadesi amacıyla açtığı davanın Ankara 7. Tüketici Mahkemesince kabul edildiğini, temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince onandığını, TOKİ tarafından karar düzeltme isteminde bulunulduğunu, karar düzeltme dilekçesinde, yargılamanın hiçbir safhasında ileri sürülmeyen, avans ödemesinin taksitlerden mahsup edilerek ödendiğinin iddia edildiğini, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 1086 sayılı Kanun'un 440. maddesine aykırı olarak bu maddede sayılmayan karar düzeltme sebeplerinin dışında bir sebeple karar düzeltme istemi kabul edilerek hükmün bozulduğunu, hâlbuki karar düzeltme sebeplerinin sınırlı olduğunu, mahsup şeklinde ödeme iddiasının karar düzeltme safhasında ileri sürülemeyeceğini, nitekim emsal dosyalarda da bu iddia ileri sürüldüğü halde Yargıtay 13. Hukuk Dairesince reddedildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Mahkemece, tarafların tüm delilleri toplanmış ve bilirkişilerden rapor alınmıştır. Mimar, hukukçu ve mali müşavirden oluşan üç kişilik bilirkişi heyeti, başvurucunun yatırdığı peşinat ve taksitlerin, kalan borcun hesaplanması sırasında kredi borcundan düşülmediğini, bu miktarın güncellemesi yapıldığında 13.336,00 TL’ye ulaştığını bildirmişlerdir. Mahkeme, tüm delilleri değerlendirerek, başvurucunun konut almak için avans yatırdığı, bu tutarın taksitlerden mahsup edilmediği, konutun başvurucuya teslim edildiği, yatırılan bedelin TOKİ’ye devredildiği gerekçesiyle, başvurucunun ödediği 12,40 TL’nin güncellenerek 13.336,00 TL’nin davalı TOKİ ve Başbakanlıktan tahsiline karar verilmiştir.
33. Davalıların temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince hüküm onanmıştır. Davalı TOKİ’nin karar düzeltme talebinde bulunduğu ve bu istemde, başvurucunun yatırdığı avansın taksit ödemeleri sırasında nazara alınarak taksitlerden mahsup edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, ödeme definin davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gerekçesiyle, davalının bu iddiası doğrultusunda başvurucunun yatırdığı avansın taksit ödemelerinden mahsup edilip edilmediğinin araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği belirtilerek onama kararının ortadan kaldırılmasına ve hükmün bozulmasına karar vermiştir.
34. Gerek 818 sayılı mülga Kanun’un 113. maddesine göre gerekse 6098 sayılı Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrasına göre ifa, borcun sona erme sebeplerinden birisidir. İfa, yargılamanın her aşamasında gerçekleşebileceği gibi, yargılamanın her safhasında da ileri sürülebilecek bir iddiadır. Somut olayda, davalı TOKİ karar düzeltme dilekçesinde, başvurucunun yatırdığı avans tutarının taksit ödemeleri sırasında nazara alınarak taksitlerden mahsup edildiğini ileri sürmüş, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince, davalının bu iddiasının değerlendirilmesi için hüküm bozulmuştur. Öte yandan, mülga 1086 sayılı Kanun’un halen yürürlükte olan 440. maddesine göre, Yargıtay kararının usul ve kanuna aykırı bulunması nedeniyle karar düzeltme talebinde bulunulabileceği dikkate alındığında, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin kararının hukuk kurallarının ve delillerin yorumlanması sonucu verildiği anlaşılmıştır.
35. Başvurucu, karar düzeltme incelemesi sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Yargıtay tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Yargıtay kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
36. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Yargıtay kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkına İlişkin Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası ile Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
37. Başvurucu, Derece Mahkemesi ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan "adil yargılanma hakkı"nın ihlal edildiğini iddia etmiştir.
38. Başvurucunun gerekçeli karar hakkı ve makul sürede yargılanma hakkına ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığından başvurunun bu şikâyetler bakımından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Gerekçeli Karar Hakkına İlişkin Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
39. Başvurucu, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan "adil yargılanma hakkı"nın ihlal edildiğini iddia etmiştir.
40. Adalet Bakanlığı, 14/2/2014 tarihli görüş yazısı ile adil yargılanma hakkının ihlali iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğunu bildirmiştir.
41. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
42. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
43. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
44. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38).
45. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26). Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 33).
46. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi, tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hale getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).
47. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (B. No: 2012/1269, 8/5/2014, § 53), başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların usuli haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması gerekçeli karar hakkının ihlali olarak görülebilir (B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 49).
48. Somut olayda başvurucu, Göçmen Konutları Projesi kapsamında avans olarak ödediği bedelin iadesi amacıyla açtığı davanın Ankara 7. Tüketici Mahkemesince kabul edildiğini, temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince hükmün onandığını, karar düzeltme istemi sonucu kararın bozulduğunu, Mahkemece bozma kararına uyularak dosyada aleyhine hiçbir delil veya rapor bulunmamasına rağmen davanın reddine karar verildiğini, hükmün Yargıtay tarafından onandığını, Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Başvurucu tarafından açılan davada davalılar, başvurucunun ödediği peşinat ile kuraya katılmadan konut aldığını savunarak davanın reddini talep etmişlerdir. Başvurucu, dava dilekçesinde, borçlanma sözleşmesi, makbuzlar, banka kayıtları, başka bir mahkemenin emsal dosyası ve her türlü delil olarak, delillerini bildirmiştir.
50. Mahkemece, devir anlaşması, borçlanma sözleşmesi, ödeme planları ile tarafların tüm delilleri toplanmış ve bilirkişilerden rapor alınmıştır. Mimar, hukukçu ve mali müşavirden oluşan üç kişilik bilirkişi heyeti 28/10/2009 tarihli raporlarında, konut bedelinin 10,00 TL’sinin peşin ödenmesi halinde 3. derecede tahsis önceliği tanınacağının ve konutların teslim edildiği güne kadar ödenmiş peşinat ve taksitlerin toplamının inşaat maliyetinden düşüleceğinin bilgilendirme ve tanıtım amaçlı hazırlanan broşürde yer aldığını, başvurucunun 1991 ve 1992 yıllarında yedi taksit halinde ilk taksit 10,00 TL olmak üzere toplam 12.40 TL ödediğini, konutla ilgili kesin maliyet hesabının çıkartıldığını, ancak dosyadaki belgelere göre, başvurucunun yatırdığı peşinat ve taksitlerin, kalan borcun hesaplanması sırasında kredi borcundan düşülmediğini, bu miktarın güncellemesi yapıldığında 13.336,00 TL’ye ulaştığını bildirmişlerdir. Mahkeme, tüm delilleri değerlendirerek, başvurucunun konut almak için avans yatırdığı, bu tutarın taksitlerden mahsup edilmediği, konutun başvurucuya teslim edildiği, yatırılan bedelin TOKİ’ye devredildiği gerekçesiyle, başvurucunun ödediği 12,40 TL’nin güncellenerek 13.336,00 TL’nin davalı TOKİ ve Başbakanlıktan tahsiline karar vermiştir.
51. Davalıların temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince hüküm onanmıştır. Davalı TOKİ tarafından karar düzeltme talebinde bulunulmuş ve bu istemde, başvurucunun yatırdığı avansın taksit ödemeleri sırasında nazara alınarak taksitlerden mahsup edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, ödeme definin davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gerekçesiyle, davalının bu iddiası doğrultusunda başvurucunun yatırdığı avansın taksit ödemelerinden mahsup edilip edilmediğinin araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği belirtilerek onama kararının ortadan kaldırılmasına ve hükmün bozulmasına karar vermiştir.
52. Yukarıda da belirtildiği üzere, 818 sayılı mülga Kanun’un 113. maddesi ve 6098 sayılı Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrasına göre ifa, borcun sona erme sebeplerinden birisidir. İfa, yargılamanın her aşamasında gerçekleşebileceği gibi, yargılamanın her safhasında da ileri sürülebilecek bir iddiadır.
53. Mahkemece bozma kararına uyularak, Ziraat Bankasından banka borçlanma sözleşmesi, borçlandırma senedi, ek sözleşme, hesap döküm listesi ve borç kapama hesap ekstresi istenmiş, yine TOKİ’den dava konusu taşınmaz ile ilgili tanzim edilen kesin hesap özeti talep edilmiş, anılan belgelerin gelmesinden sonra bilirkişilerden ek rapor alınmasına karar verilmiştir. Anılan belgelerin okunmasından sonra Mahkeme, mevcut delillere göre bilirkişi incelemesinden vazgeçildiğini belirterek davanın reddine karar vermiştir. Mahkemece, Banka ve TOKİ’den gelen yazı cevaplarına ve kurumlar arası yapılan iç yazışma kayıtlarına göre mahsup işleminin yapıldığını kabul etmek gerektiği, göçmen konutları projesi kapsamında birçok yerde yatırılan avansların mahsup edildiği, bu nedenle başvurucunun aldığı konut için yatırdığı avansın da mahsup işlemine tabi tutulduğunu kabul etmenin zorunlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
54. Somut olayda başvurucunun Göçmen Konutları Projesi kapsamında avans olarak ödeme yaptığı sabit olup, nitekim davalı TOKİ de başvurucunun ödeme yaptığını kabul etmiş, ancak bu miktarın taksitlerden mahsup edildiğini ileri sürmüştür.
55. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B.No:10590/83, 6/12/1988, § 68). Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp, Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
56. Mahkemece, Banka ve TOKİ’den gelen yazı cevaplarına ve kurumlar arası yapılan iç yazışma kayıtlarına göre mahsup işleminin yapıldığını kabul etmek gerektiği, göçmen konutları projesi kapsamında birçok yerde yatırılan avansların mahsup edildiği, bu nedenle başvurucunun aldığı konut için yatırdığı avansın da mahsup işlemine tabi tutulduğunu kabul etmenin zorunlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir (§ 15). Mahkemece, gerekçede anılan belgeler açıkça değerlendirilmediği gibi, bu yönde bilirkişi incelemesi de yapılmadığı, farklı yerlerde yapılan konutlar için ödenen avansın mahsup edildiği belirtilerek ve bu varsayım üzerine, başvurucunun aldığı konut için ödediği avansın da mahsup edildiğini kabul etmenin zorunlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Yargıtay tarafından da Mahkemece verilen bu gerekçe kabul edilerek hüküm onanmıştır (§ 16).
57. Görüldüğü üzere başvurucu tarafından açılan alacak davasında, başvurucunun avans olarak davalıya ödeme yaptığı kabul edilmesine ve Mahkemece somut delillere dayalı olarak 8/6/2010 tarihinde davanın kabulüne karar verilmesine rağmen, bu kararın bozulmasından sonra, davalı TOKİ’nin, avans ödemesinin taksitlerden mahsup edildiği savunması yeterince açıklığa kavuşturulmadan, varsayım üzerine davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla Mahkemenin, davanın kabulüne dair ilk kararında vardığı sonucun tam tersi bir sonuca varsayımla ulaşması ve bunu ikna edici şekilde gerekçelendirememesi adil bir yargılama olmadığını göstermektedir. Başvurucu, tüketilmesi gereken ve etkili kanun yolu olan temyiz yolunda da aynı iddiayı dile getirmiş ise de Yargıtay kararında da bu iddia karşılanmamış ve Derece Mahkemesinin iddiayı cevapsız bırakması tutumu aynen kabul görmüştür. Bu şekilde, başvurucunun Göçmen Konutları Projesi kapsamında avans olarak yaptığı ödemenin, davalı TOKİ’nin savunması doğrultusunda taksitlerden mahsup edilip edilmediği yeterince tartışılmamış, tarafların iddia ve savunmaları karşılanmamıştır. Bu nedenle, yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
58. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
59. Başvurucu, 14/2/2008 tarihinde Ankara 7. Tüketici Mahkemesinde açtığı alacak davasının makul sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
60. Adalet Bakanlığı, makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
61. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
62. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
63. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
64. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
65. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.
66. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, Göçmen Konutları Projesi kapsamında avans olarak ödenen bedelin iadesi talebiyle açılan alacak davası bulunmakta olup, bu sorunun çözümüne yönelik olarak mülga 1086 sayılı Kanun ile 6100 sayılı Kanun’da yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
67. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
68. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
69. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
70. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
71. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 14/2/2008 tarihidir.
72. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
73. Sürenin bitiş tarihi ise, yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
74. Tüketici mahkemelerinin görevi mülga 4077 sayılı Kanun’un 23. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, bu Kanun’un uygulanmasıyla ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağı, tüketici mahkemeleri nezdinde açılan davaların harçlardan muaf olduğu ve bu mahkemelerde basit yargılama usulüne göre yargılama yapılacağı belirtilmiştir.
75. Bu şekilde kanun koyucu, tüketiciyi koruma amacını dikkate alarak genel mahkemelerin dışında özel bir tüketici davalarının yargılaması sistemi oluşturmuş ve bu davaların, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır.
76. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma ödevi yükler. Tüketici Mahkemesinde açılan alacak davasında derhal bir yargı kararı verilmesinde, tüketici konumundaki başvurucunun önemli bir kişisel yararı bulunmaktadır. Bu nedenle tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıkların ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekir.
77. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar gerek mülga 1086 sayılı Kanun ve gerekse 6100 sayılı Kanun’a göre, basit yargılama usulüne göre yürütülür.
78. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316. maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
79. 6100 sayılı Kanun’un 317. maddesi ve devamı maddelerde yer alan bu usulde davalar, mahkemeye sunulan dilekçe ile açılmakta ve davalının, dava dilekçesinin kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde cevap dilekçesini mahkemeye sunması gerekmektedir. Bu süre bir defaya mahsus olmak üzere en fazla iki hafta uzatılabilmektedir. Basit yargılama usulünde cevaba cevap ve ikinci cevap aşamaları bulunmamaktadır. Mahkemeler, 6100 sayılı Kanun’un 320. maddesine göre mümkünse tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verirler. Duruşmalı yargılamada aynı maddeye göre mahkemelerin, tahkikatı ilk duruşma hariç, kural olarak iki duruşmada tamamlaması ve duruşmalar arasındaki sürenin de bir aydan uzun olmaması gerekmektedir. Ancak istisnai hallerde ikiden fazla duruşma yapılabileceği gibi, duruşma araları da bir aydan fazla tutulabilmektedir.
80. Başvuru konusu olayda, başvurucunun, 14/2/2008 tarihinde Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı alacak davası sonunda Mahkemece, 26/3/2008 tarihli kararla iş bölümü nedeniyle dava dosyasının Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
81. Anılan Mahkemece de 18/6/2008 tarihinde Mahkemenin görevsizliğine ve dosyanın Ankara Tüketici Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
82. Ankara 7. Tüketici Mahkemesince yargılamanın basit yargılama usulüne göre yapılmasına karar verilerek tarafların delilleri toplanmış, sözleşmeler ve ödeme tabloları incelenmiş, bilirkişi heyetinden rapor alınarak 8/6/2010 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir.
83. Davalıların temyizi üzerine, 1/2/2011 tarihinde hüküm onanmış, karar düzeltme istemi sonucu, 2/6/2011 tarihinde hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
84. Mahkemece bozma kararına uyularak, ilgili kurumlardan belgeler istenmiş ve bu belgeler ile diğer tüm deliller değerlendirilerek 27/12/2012 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir.
85. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 6/5/2013 tarihinde, karar düzeltme yolu kapalı olarak hüküm onanmış ve aynı tarihte kesinleşmiştir.
86. Yargılamanın başından itibaren iki dereceli yargılama sisteminde davanın 5 yıl 2 ay 22 gün sürdüğü belirlenmiştir.
87. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda, taraflarca muhtelif celselerde mazeret dilekçeleri sunulduğu görülmekle birlikte, başvurucunun tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilememiştir.
88. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu alacak davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez.
89. Başvurunun konusu olan alacak davasında yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, Mahkemece yapılan yargılama süreçleri ve temyiz süreçleriyle beraber yargılamanın makul olmayan uzun bir süre olan 5 yıl 2 ay 22 günde tamamlandığı görülmektedir. Tüketici mahkemelerinde görülen alacak davalarının niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, bu sürenin makul olmadığı açıktır.
90. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
c. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği İddiası
91. Başvurucu, Ankara 7. Tüketici Mahkemesinde açtığı davanın reddine karar verilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
92. Başvurucunun, Derece Mahkemesi kararının gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik yukarıda yer verilen ilkeler ışığında yargılamanın yenilenmesine karar verildiği, mülkiyet hakkının ihlali iddialarının yargılamanın yenilenmesi davasında değerlendirilebileceği kabul edilerek, anılan ihlal iddiasının bu aşamada değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
93. Başvurucu, mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlali nedeniyle avans olarak yatırdığı bedelin bilirkişi raporlarıyla güncellenmiş değeri olan 13.336,00 TL tazminatın, 634,25 TL yargılama giderinin ve 3.418,00 TL vekâlet ücretinin ödenmesini talep etmiştir.
94. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucunun haklarının ihlal edildiğinin tespiti halinde, daha önce verilen kararlar doğrultusunda hakkaniyete uygun bir tazminata karar verilmesinin yerinde olabileceğini bildirmiştir.
95. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesi şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
96. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, gerekçeli karar hakkı yönünden Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
97. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde de bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
98. Başvurucunun, makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle manevi tazminat talep etmediği anlaşıldığından bu konuda değerlendirme yapılmamıştır.
99. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Karar düzeltme isteminin kabulü nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkına ilişkin adil yargılanma hakkının ihlali iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılama yapılmadığı şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun;
1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE
C. İhlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın Ankara 7. Tüketici Mahkemesine gönderilmesine,
D. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
17/7/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.