TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAYRETTİN BÜLENT TARAKÇIOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4559)
|
|
Karar Tarihi: 23/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin PATIRAMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Hayrettin Bülent TARAKÇIOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Sacit
KAYASU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru 12 Eylül 1980 döneminde yasa
dışı örgüt üyeliği suçlaması ile gözaltına alınarak tutuklanan ve hakkında dava
açılarak yargılanan başvurucunun, maruz kaldığını iddia ettiği işkence ve kötü
muamelelerden dolayı Anayasa'nın geçici 15.maddesinin yürürlükten kalkması
üzerine ilgili kamu görevlileri hakkındaki şikâyeti nedeniyle yapılan
soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilerek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının, adil yargılanma hakkının, işkence, eziyet ve
insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 20/6/2013 tarihinde İstanbul
Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. 24/12/2013 tarihinde 2013/4560
numaralı bireysel başvuru dosyasının kişi yönünden hukuki irtibat nedeniyle
2013/4559 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve
incelemenin 2013/4559 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden
yürütülmesine karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca
31/3/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY
VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade
edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, İstanbul Sıkıyönetim
Komutanlığı Askerî Savcılığının yürüttüğü soruşturma kapsamında yasa dışı örgüt
mensubu olduğu gerekçesiyle 1/11/1981 tarihinde gözaltına alınarak tutuklanmış;
14/1/1983 tarihinde tahliye edilmiştir. Başvurucu hakkında devam eden yargılama
sonunda İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askerî Mahkemesinin 29/7/1986 tarihli
ve E.1986/2, K.1986/178 sayılı kararıyla beraat kararı verilmiştir.
7. Başvurucu gözaltına alındığında ilk
olarak Gayrettepe'de bulunan İstanbul Emniyet Müdürlüğüne götürülerek sorguya
çekildiği, elleri ve gözleri bağlı olarak tutulduğu, kendisine yumruk ve
sopalarla dayak atıldığı, tehdit edildiği, ağzına silah sokulduğu, genital bölgesi ile oynandığı, yirmi altı gün sonra Emniyet
Müdürlüğünden Selimiye Kışlası’na götürüldüğü, burada da çıplak vaziyette kötü
şartlarda tutulduğu daha sonra Beykoz'da bulunan bir cezaevine götürülerek
buradaki olumsuz koşullarda tutulduğu iddiasıyla polis memurları ve askerî
yetkililer hakkında 3/2/2012 tarihinde Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığına
şikâyette bulunmuştur.
8. Şikâyet nedeniyle Cumhuriyet savcısı
tarafından başvurucunun ifadesi alınmıştır. İfade tutanağının ilgili kısımları
şöyledir:
"...
1980 darbe sürecinde 1
Kasım gecesi evimden alınarak İstanbul Emniyet Müdürlüğünün o tarihte
Gayrettepe'de bulunan şubesine götürüldüm. Gerek yolda gerekse şubede darp
edildim. Gözlerim bağlandı. Hücreye tıkıldım. İki görevliden birisi genital bölgemi oynuyor, diğeri kulağıma üflüyor ve ağzıma
tabanca sokuyordu. Psikolojik baskı ile 26 gün boyunca sorguladılar.
26 Kasım 1981
tarihinde Üsküdar Selimiye Kışlasına getirildim. Karanlık pis bir yere attılar.
Örgüt üyesi olmadığımı söyledim. Askeri Hakim yüzüme
bakarak 'doktor bey sizi tutuklamak zorundayım' dedi ve tutukladı, 5 yıl hapis
cezasına mahkum edildim. Daha sonra yaptığım temyiz üzerine suçsuzluğuma karar
verildi ve bana tazminat ödendi. Eylemleri gerçekleştiren bana işkence ve
eziyette bulunan haksız olarak tutuklanmamı sağlayan o tarihte Selimiye
Kışlasında görevli rütbeli rütbesiz subay, astsubay ve erlerden ve hakim üsteğmenden şikâyetçiyim.
Üçüncü olarak ta
Beykoz'un üst tarafında bulunan tutuk evine götürüldüm ve 14 Ocak 1983 tarihine
kadar burada tutuklu kaldım. .... "
9. Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığınca
şikâyet hakkında yetkisizlik kararı verilerek soruşturma dosyası İstanbul ve
Beykoz Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderilmiştir. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının şikâyet konusunda arşiv araştırmalarında başvurucunun gözaltına
alınmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına yapılan
itiraz, Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/4/2013 tarihli ve 2013/998
Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Beykoz Cumhuriyet Başsavcılığınca
da şikâyet hakkında 25/1/2013 tarihli ve S.2013/693 sayılı kararı ile zamanaşımı
süresinin dolması nedeni ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
Beykoz Cumhuriyet Başsavcılığının kararın ilgili kısımları şöyledir:
"...
Olayın oluş şekli,
mevcut delil durumu ve tüm evrak kapsamı itibariyle şüpheliye atılı suçun lehe
olan 765 sayılı TCK'nın 243/1 maddesine temas ettiği, atılı suçla ilgili olay
tarihi itibariyle, TCK'nın 243/1 maddesindeki ceza miktarının 5 seneye kadar
ağır hapis cezasını gerektirdiği, ve atılı suçla ilgili 5 yıllık asli
zamanaşımı süresinin zamanaşımını kesen bir sebep bulunmaması dikkate alınarak
lehe olan 765 sayılı TCK'nın 102/4 maddesine göre dolduğu, atılı suçla ilgili
TCK'nın 243/1 maddesindeki 4449 sayılı Kanunun 1. Maddesi ile 26/8/1999
tarihinde yapılan değişikle TCK'nın 243/1 maddesindeki ceza miktarının 8 seneye
kadar ağır hapis cezasını gerektirdiği, bu ceza miktarına göre dahi atılı suçla
ilgili 10 yıllık asli zamanaşımı süresinin zamanaşımını kesen bir sebep
bulunmaması dikkate alınarak lehe olan765 sayılı TCK'nın 102/3 maddesine göre dolduğu
anlaşıldığından...
..."
10. Başvurucunun Beykoz Cumhuriyet
Başsavcılığının 25/1/2013 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına
itirazı İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/4/2013 tarihli ve 2013/428 Değişik
İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Başvurucu, ret kararını 30/5/2013
tarihinde öğrendiğini beyan etmiştir.
11. Başvurucu 20/6/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
1. Anayasa
12. Anayasa’nın mülga geçici 15. maddesi
şöyledir:
"12
Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde,
yasama ve yürütme yetkilerini Türk milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla
kurulu Millî Güvenlik Konseyinin, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş
hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma
Meclisinin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezaî, malî
veya hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir
yargı merciine başvurulamaz.
Bu karar ve
tasarrufların idarece veya yetkili kılınmış organ, merci ve görevlilerce
uygulanmasından dolayı, karar alanlar, tasarrufta bulunanlar ve uygulayanlar
hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır."
2. İlgili
Ceza Kanunları
13. 13/3/1926 tarihli ve 765 sayılı
mülga Türk Ceza Kanunu’nun zamanaşımı sürelerini düzenleyen 102. maddesi
şöyledir:
"Kanunda
başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku
amme davası:
1- Ağırlaştırılmış
müebbet ağır hapis ve müebbed ağır hapis cezalarını
müstelzim cürümlerde yirmi sene,
2- Yirmi seneden aşağı
olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene,
3- Beş seneden ziyade
ve yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini müstelzim
cürümlerde on sene,
4- Beş seneden ziyade
olmamak üzere ağır hapis veya hapis yahud sürgün veya
hidematı ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve
ağır para cezasını müstelzim cürümlerde beş sene,
5- Bir aydan ziyade
hafif hapis veya otuz liradan ziyade hafif para cezasını müstelzim fiillerde
iki sene,
6- Bundan evvelki bendlerde beyan olunan mikdardan
aşağı cezaları müstelzim kabahatlerde altı ay geçmesile
ortadan kalkar.
Bu kanunun ikinci
kitabının birinci babında yazılı ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis veya müebbed yahud muvakkat ağır hapis
cezalarını müstelzim cürümlerin yurd dışında
işlenmesi halinde dava müruru zamanı yoktur."
14. 765 sayılı mülga Kanun’un zamanaşımını kesen sebepleri
düzenleyen 104. maddesi şöyledir:
"Hukuku amme
davasının müruru zamanı, mahkumiyet hükmü yakalama,
tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar
huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına
dair olan karar veya C. müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame
ile kesilir.
Bu halde müruru zaman,
kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanı kesen
muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en
sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci
maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesi ile baliğ olacağı
müddetten fazla uzatamaz."
15. 765 sayılı mülga Kanun’un 243. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Bir kimseye
cürümlerini söyletmek, mağdurun, şahsi davacının, davaya katılan kimsenin veya
bir tanığın olayları bildirmesini engellemek, şikayet veya ihbarda bulunmasını
önlemek için yahut şikayet veya ihbarda bulunması veya tanıklık etmesi
sebebiyle veya diğer herhangi bir sebeple işkence eden veya zalimane veya
gayriinsani veya haysiyet kırıcı muamelelere başvuran memur veya diğer kamu
görevlilerine sekiz yıla kadar ağır hapis ve sürekli veya geçici olarak kamu
hizmetlerinden mahrumiyet cezası verilir."
16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun "Zaman bakımından
uygulama" kenar başlıklı 7. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Suçun
işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren
kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz
olunur."
IV. İNCELEME
VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 23/3/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu; 12 Eylül 1980 döneminde
haksız şekilde gözaltına alınarak tutuklandığını, bu süreçte işkenceye maruz
bırakıldığını, suçlamaları kabul etmesi için kendisine baskı yapıldığını,
hakkında dava açıldığını ve yapılan yargılama sonucunda beraat ettiğini,
Anayasa'nın geçici 15. maddesi kaldırılması ile kendisine kötü muamele ve
işkence yapan şahısların cezalandırılması amacıyla Savcılığa başvurduğunu,
Savcılıkça söz konusu şikâyeti hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verildiğini belirterek Anayasa’da güvence altına alınan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının, adil yargılanma hakkının ve işkence yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Başvurucunun iddiaları haksız
şekilde gözaltına alınarak tutuklandığı, işkenceye maruz bırakıldığı,
suçlamaları kabul etmesi için kendisine baskı yapıldığı ve kendisine işkence ve
kötü muamelede bulunan şahısların cezalandırılması amacıyla yapılan şikâyet
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilerek adil yargılanma hakkının,
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ve işkence yasağının ihlal edildiği
hususlarına ilişkindir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlaline
yönelik şikâyetler işkence ve kötü muamele yasağının usul boyutu ile ilgili
olması nedeniyle başvurucunun bütün iddiaları, Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağı ile kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu, somut delil olmadan
gözaltına alındığını ve yaklaşık üç yıl haksız şekilde tutuklu kaldığını
belirterek Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1.
maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
22. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi
23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine
yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından
yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine
yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme
karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da
içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
23. Somut olayda başvurucu, isnat edilen
suç kapsamında 1/11/1981 tarihinde gözaltına alınarak tutuklanmış; 14/1/1983
tarihinde de tahliye edilmiştir. Başvurucu tahliye edildiği 14/1/1983
tarihinden sonra ihlal iddiasının dayanağı olan tutulma işlemine karşı herhangi
bir hukuk yoluna başvurmamıştır. Bu nedenle tutukluluk hâlinin sona erdiği
14/1/1983 tarihini en son karar tarihi olarak almak gerekir. Bu tarih ise
bireysel başvurular için Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
başladığı 23/9/2012 tarihinden öncedir.
24. Açıklanan nedenlerle başvurucunun
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin
Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önceye ait olduğu
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının zaman
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. İşkence
ve Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucunun iddiaları ve başvuruya
konu soruşturma kapsamında elde edilen bilgi ve belgeler, Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının maddi boyutunun ihlal edilip edilmediği konusunda
değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte kanıt unsuru
içermemektedir. Bu nedenle başvurucunun işkence iddialarının sağlıklı bir
şekilde değerlendirilebilmesi ancak devletin etkili soruşturma yükümlülüğünü
gerektiği gibi yerine getirip getirmediğinin tespiti ile mümkün olabileceğinden
kabul edilebilirlik incelemesinin de Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altında alınan işkence yasağının usul boyutu ile sınırlı
olarak yapılması gerekli ve yeterli görülmüştür.
26. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Mahkeme, ...
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar
verebilir."
27. Başvurucu gözaltına alındığı
1/11/1981 tarihinden tahliye edildiği 14/1/1983 tarihine kadar kolluk
görevlilerinin kendisine işkence yaptığını ileri sürmektedir. Başvurucu bu
iddialarını 3/2/2012 tarihine kadar yetkili herhangi bir soruşturma mercii önüne
taşımaksızın beklemek suretiyle pasif bir tutum sergilemiştir. Başvurucu, iddia
edilen olayın meydana geldiği tarihten itibaren otuz yılı aşkın bir süre
geçtikten sonra etkili bir soruşturma yapılmasının mümkün olamayacağı bir
aşamada işkence iddialarını soruşturma makamlarının bilgisine sunmuştur.
Başvurucunun şikâyeti üzerine soruşturmaya başlayan Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından başvurucunun ifadesi alınarak gerekli yazışmalar yapıldıktan sonra "...atılı suçla ilgili TCK'nın 243/1 maddesindeki 4449
sayılı Kanunun 1. Maddesi ile 26/8/1999 tarihinde yapılan değişikle TCK'nın
243/1 maddesindeki ceza miktarının 8 seneye kadar ağır hapis cezasını
gerektirdiği, bu ceza miktarına göre dahi atılı suçla ilgili 10 yıllık asli
zamanaşımı süresinin zamanaşımını kesen bir sebep bulunmaması dikkate alınarak
lehe olan 765 sayılı TCK'nın 102/3 maddesine göre dolduğu..."
gerekçesine dayanılarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
28. Her ne kadar başvurucu, işkence
iddiaları ile ilgili olarak Anayasa'nın geçici 15. maddesinin sorumlular
hakkında şikâyetçi olmasını engellediğini ileri sürmekte ise de benzer
şikâyetlerin, Anayasa'nın geçici 15. maddesine dayanılarak reddedildiğine dair
herhangi bir karar ve işlem örneği ibraz etmemiştir.
29. Kaldı ki geçici 15. maddenin lafzı
incelendiğinde “12 Eylül 1980 Askerî Müdahalesi” sonrasında oluşturulan
hükûmetin veya Meclisin karar ve tasarruflarını yerine getiren kişi ve
organları güvence altına aldığı, kamu görevlilerine işledikleri kişisel suçlar
bakımından koruma sağlamadığı anlaşılmaktadır (Zeycan
Yedigöl [GK], B. No: 2013/1566,
10/12/2015, § 41).
30. Bu çerçevede 3/2/2012 tarihli
şikâyet üzerine yürütülen soruşturma sonucunda işkence, eziyet veya insan
haysiyeti ile bağdaşmayan muamele iddialarının gerçekliğinin tespitinin ve
varsa sorumluların belirlenerek etkili bir biçimde cezalandırılmalarının
sağlanamamış olmasında iddia edilen olay tarihi ile soruşturmanın başlatıldığı
tarih arasında geçen otuz yılı aşkın sürenin etkili olduğu kuşkusuzdur. Anılan
sürede başvurucunun, işkence iddialarını etkili soruşturma yürütülmesinin
mümkün olduğu bir dönemde bu konuda herhangi bir engelleyici durum söz konusu
olmamasına rağmen soruşturma makamlarının önüne taşımamış olmasından soruşturma
makamlarının sorumlu tutulması ve dolayısıyla işkence yasağı bağlamında devlet
tarafından etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğinin kabul edilmesi
mümkün değildir.
31. Belirtilen nedenlerle Anayasa'nın
17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan etkili soruşturma
yükümlülüğünün ihlal edilmediği açık olduğundan, başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine
ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
23/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.