TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA ÖZBEY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8705)
|
|
Karar Tarihi: 23/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
PATIRAMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa
ÖZBEY
|
Vekili
|
:
|
Av.
Seyfettin KAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, işkence ve görevi kötüye kullanma suçlarının
işlendiği iddiasıyla yapılan şikâyet sonucunda hukuk kurallarının ve delillerin
eksik ve hatalı değerlendirilmesi nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair
karar verilerek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının
ve işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/11/2013 tarihinde Kağızman Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 15/4/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 15/6/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin
görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bakanlığın 6/8/2015 tarihli görüşü başvurucuya tebliğ
edilmiş, başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Kars ili Kağızman ilçesi Tut köyünde ikamet eden başvurucu
9/6/1994 tarihinde köye gelen askerî özel hareket timlerinin kendilerinden
yiyecek istediklerini ancak kendilerinin bu isteği kabul etmediklerini, ertesi
gün yanında amcası ve yeğeni ile birlikte askerî tabura komutanla görüşmeye
gittiklerinde görevli askerlerin gözlerini bağlayarak kendilerini askerî çadıra
aldıklarını belirtmiştir.
8. Yanında bulunan amcası ve yeğeninin yaklaşık bir saat sonra
bırakıldığını, kendisinin ise gözleri kapalı şekilde yirmi dört saat su ve
aspirin verilerek tutulduğunu, bu zaman içinde falakaya yatırılarak sopa ile
dövüldüğünü, vücudunun kızgın demirle dağlandığını ve bıyıklarının yolunduğunu,
yüzünün sol tarafının kibrit ile yakıldığını, bayıldığında dışarıya çıkarılarak
bir süre bekletildikten sonra bırakıldığını, olaydan bir gün sonra Kars ve
Kağızman'da bulunan devlet hastanelerine başvurmasına rağmen doktorların rapor
düzenlemediğini iddia etmiştir.
9. Başvurucu, çadırdan ayrıldıktan yaklaşık kırk sekiz saat
sonra ayak tırnaklarından kan geldiğini; yapılanlar nedeni ile yıllar sonra
ayağında damar tıkanıklığı oluştuğunu belirtmiştir.
10. Başvurucu maruz kaldığı olayın bir gazetenin 5/8/1994
tarihli sayısında haber olarak kullanıldığını belirterek bu gazete sayfasını
delil olarak göstermiştir.
11. Olay nedeni ile başvurucu 21/5/2013 tarihinde şikâyette
bulunmuş, Kağızman Cumhuriyet Başsavcılığınca işkence suçundan dolayı yürütülen
soruşturma sonucunda 2/7/2013 tarihli ve S.2013/351, K.2013/247 sayılı kararla
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları
şöyledir:
''...İddia edilen işkence eylemine ilişkin
somut delilin bulunmadığı, Kars Adli Tıp Şube Müdürlüğü'nce müştekinin
vücudundaki yaraların nasıl meydana geldiğini saptamanın mümkün olmadığı,
yaraların yaşamı tehlikeye sokmadığı, basit tıbbi müdahale ile giderilebilir
nitelikte olduğu, yüzünde sabit ize, duyularında ve organlarından birinin
işlevinin zayıflamasına ve yitirilmesine neden olmadığı şeklinde rapor
düzenlendiği, müştekinin beyanında verdiği bilgiyle şüphelinin saptanmasının
mümkün olmadığı,
Ayrıca 5237 sayılı Kanun’un 7/2. maddeleri
gereğince lehe yasanın uygulanması yapıldığında eylemin suç tarihinde
yürürlükte bulunan 13/3/1926 tarih ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 243.
Maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu, aynı suçun 26/9/2004 tarih ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 94. maddesinde düzenlenen işkence suçu ile
karşılaştırıldığında ceza miktarı bakımından 765 sayılı Kanun hükmünün daha
lehe olduğunu, zamanaşımı bakımından da 765 sayılı kanunun 5237 sayılı Kanuna göre
daha lehe olduğunu, 765 sayılı Kanun’un 102/3. maddesine göre suçun 10 yıllık
zamanaşımı süresine tabi olduğu, şikayet ve soruşturmanın yapıldığı tarih
itibari ile 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, bu süre içerisinde
zamanaşımın kesintiye uğramadığını, olağan ve olağanüstü zamanaşımı süresinin
dolması nedeni ile suçun takibin mümkün olmadığını,
Müşteki her ne kadar işkence suçlarından
zamanaşımının kaldırıldığını iddia etmişse de, 30/4/2013 tarihinde resmi
gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunun 9. maddesi ile 5237
sayılı Kanunun işkence suçunu düzenleyen 94. maddesinin son fıkrası ile bu
suçlarda zamanaşımı işlemez hükmü getirilse de, lehe kanun değerlendirilmesi
yapıldığında geçmişe dayalı olarak uygulamayacağı ....''
12. Başvurucunun anılan karara itirazı Ardahan Ağır Ceza
Mahkemesinin 26/9/2013 tarihli ve 2013/322 Değişik İş sayılı kararı ile
reddedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
''...zamanaşımı kesilmiş olsa bile suç tarihi
itibariyle olağan ve 765 sayılı TCK'nın 104/2 maddesinde belirtilen olağanüstü
zamanaşımı sürelerinin her ikisi de dolduğu, 6459 sayılı kanunun sanık aleyhine
geçmişe yönelik uygulamayacağı, Kağızman Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 02/07/2013
tarih ve 2013/351 soruşturma sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının
usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından....''
13. İtirazın reddine dair karar 30/10/2013 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiştir. Başvurucu 27/11/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 13/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun
zamanaşımı sürelerini düzenleyen 102. maddesi şöyledir:
"Kanunda başka türlü
yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:
1- Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve müebbed ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerde yirmi
sene,
2- Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat
ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene,
3- Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır
hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden
mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,
4- Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis
veya hapis yahud sürgün veya hidematı
ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim
cürümlerde beş sene,
5- Bir aydan ziyade hafif hapis veya otuz
liradan ziyade hafif para cezasını müstelzim fiillerde iki sene,
6- Bundan evvelki bendlerde
beyan olunan mikdardan aşağı cezaları müstelzim
kabahatlerde altı ay geçmesile ortadan kalkar.
Bu kanunun ikinci kitabının birinci babında
yazılı ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis veya müebbed
yahud muvakkat ağır hapis cezalarını müstelzim
cürümlerin yurd dışında işlenmesi halinde dava müruru
zamanı yoktur."
15. 765 sayılı mülga Kanun’un
zamanaşımını kesen sebepleri düzenleyen 104. maddesi şöyledir:
"Hukuku amme davasının müruru zamanı,
mahkûmiyet hükmü yakalama, tevkif, celb veya ihzar
müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun
hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi
tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.
Bu halde müruru zaman, kesilme gününden
itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan
itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci
maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesi ile baliğ olacağı
müddetten fazla uzatamaz."
16. 765 sayılı mülga Kanun’un
243. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Bir kimseye cürümlerini söyletmek,
mağdurun, şahsi davacının, davaya katılan kimsenin veya bir tanığın olayları
bildirmesini engellemek, şikayet veya ihbarda bulunmasını önlemek için yahut
şikayet veya ihbarda bulunması veya tanıklık etmesi sebebiyle veya diğer
herhangi bir sebeple işkence eden veya zalimane veya gayriinsani veya haysiyet
kırıcı muamelelere başvuran memur veya diğer kamu görevlilerine sekiz yıla
kadar ağır hapis ve sürekli veya geçici olarak kamu hizmetlerinden mahrumiyet cezası
verilir."
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 94.
maddesi şöyledir:
(1) Bir kişiye karşı insan onuruyla
bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade
yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları
gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Suçun;
a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini
savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,
b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı
görevi dolayısıyla,
İşlenmesi hâlinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde
gerçekleşmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur.
(4) Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer
kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.
(5) Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi
hâlinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz.
(6)Bu suçtan dolayı
zamanaşımı işlemez
18. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Zaman bakımından uygulama" kenar
başlıklı 7. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Suçun işlendiği zaman
yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri
farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 23/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu olay tarihinde köylerine gelen askerî özel hareket
timlerinin bulunduğu tabura komutanla görüşmeye gittiğinde yaklaşık yirmi dört
saat askerî çadırda tutulduğunu, burada askerler ile tabur komutanının
işkencesine maruz kaldığını, işkencenin kendisinde kalıcı izler bıraktığını,
dönem itibarıyla etkin bir şekilde haklarını arayamadığını, işkence suçlarından
zamanaşımının kaldırılmasından sonra şikâyetçi olduğu soruşturma dosyasında
Kağızman Cumhuriyet Başsavcılığınca hukuk kurallarının ve delillerin eksik ve
hatalı değerlendirildiğini, olayın tanıklarının dinlenmediğini, konunun
yeterince araştırılmadığını ve etkili soruşturma yapılmadığını belirterek
Anayasa’nın 17., 19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
tazminat talebinde bulunmuştur.
21. Bakanlık görüşünde somut başvuru konu olayların, iddialara
göre 9/6/1994 tarihinde meydana geldiği ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
imkânının başladığı 23/9/2012 tarihinden önce olduğu hususları Anayasa
Mahkemesinin dikkatine sunulmuştur.
B. Değerlendirme
22. Başvurucunun iddiaları yaklaşık yirmi dört saat askerî
çadırda tutulduğu, bu sürede işkenceye maruz bırakıldığı, kendisine işkence ve
kötü muamelede bulunan şahısların cezalandırılması amacıyla yapılan şikâyeti
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilerek adil yargılanma
hakkının, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ve işkence yasağının ihlal
edildiği hususlarına ilişkindir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların
hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu nedenle adil yargılanma
hakkının ihlaline yönelik şikâyetler işkence ve kötü muamele yasağının usul
boyutu ile ilgili olması nedeniyle başvurucunun bütün iddiaları, Anayasa’nın
17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan işkence ve kötü muamele
yasağı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu, işkence altında yaklaşık yirmi dört saat askerî
çadırda tutulduğunu belirterek Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai
işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
25. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu
tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan
tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki
kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S.,
B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
26. Somut olayda başvurucunun askerî yetkililer tarafından
9/6/1994 tarihinde gözaltına alındığı, 10/6/1994 tarihinde serbest bırakıldığı
anlaşılmaktadır. Başvurucu serbest bırakıldığı 10/6/1994 tarihinden sonra ihlal
iddiasının dayanağı olan tutulma işlemine karşı herhangi bir hukuk yoluna
başvurmamıştır. Bu nedenle gözaltı tarihinin sona erdiği 10/6/1994 tarihini en
son karar tarihi olarak almak gerekir. Bu tarih ise bireysel başvurular için
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi başladığı 23/9/2012 tarihinden
öncedir.
27. Açıklanan nedenlerle başvurucunun kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin Anayasa Mahkemesinin
yetkisinin başladığı tarihten önceye ait olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. İşkence ve Kötü
Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucunun iddiaları ve başvuruya konu soruşturma
kapsamında elde edilen bilgi ve belgeler, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının maddi boyutunun ihlal edilip edilmediği konusunda değerlendirme
yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte kanıt unsuru içermemektedir. Bu nedenle
başvurucunun işkence iddialarının sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi
ancak devletin etkili soruşturma yükümlülüğünü gerektiği gibi yerine getirip
getirmediğinin tespiti ile mümkün olabileceğinden kabul edilebilirlik
incelemesinin de Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altında
alınan işkence yasağının usul boyutu ile sınırlı olarak yapılması gerekli ve
yeterli görülmüştür.
29. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
30. Başvurucu 9/6/1994 tarihinde gözaltına alındıktan sonra
serbest bırakılana kadar tutulduğu yirmi dört saat içinde kolluk görevlilerinin
kendisine işkence yaptıklarını ileri sürmektedir. Başvurucu, bu iddialarını
21/5/2013 tarihine kadar yetkili herhangi bir soruşturma mercii önüne
taşımaksızın beklemek suretiyle pasif bir tutum sergilemiştir. Başvurucu iddia
edilen olayın meydana geldiği tarihten yaklaşık yirmi yıl geçtikten sonra
etkili bir soruşturma yapılmasının mümkün olamayacağı bir aşamada işkence
iddialarını soruşturma makamlarının bilgisine sunmuştur. Başvurucunun şikâyeti
üzerine soruşturmaya başlayan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun
ifadesi alınarak gerekli yazışmalar yapıldıktan sonra " ...
765 sayılı
Kanun’un 102/3. maddesine göre suçun 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu,
şikâyet ve soruşturmanın yapıldığı tarih itibari ile 10 yıllık zamanaşımı
süresinin dolduğunu, bu süre içerisinde zamanaşımın kesintiye uğramadığını,
olağan ve olağanüstü zamanaşımı süresinin dolması nedeni ile suçun takibin
mümkün olmadığı..." gerekçesine dayanılarak kovuşturmaya yer olmadığına
karar verilmiştir.
31. Her ne kadar başvurucu; işkence iddiaları ile ilgili olarak
terör olaylarının yoğun olduğu bir dönemde haklarını etkin olarak
arayamadığını, şartların normalleşmesi ve işkence suçlarında zamanaşımı
süresinin kaldırılması üzerine başvuru yaptığını belirtmişse de başvurucunun
sorumlular hakkında şikâyetçi olmasını ve konuyu soruşturma makamlarının önüne
taşımasını engelleyen bir durumun bulunmadığı, başvurucu tarafından ortaya
konulan yeni argümanların ve Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından toplanan
delillerin soruşturma öncesinde gerçekleşen dava zamanaşımını ortadan
kaldıramayacağının kabulü gerekir.
32. Bu çerçevede 21/5/2013 tarihli şikâyet üzerine yürütülen
soruşturma sonucunda işkence, eziyet veya insan haysiyeti ile bağdaşmayan
muamele iddialarının gerçekliğinin tespitinin ve varsa sorumluların
belirlenerek etkili bir şekilde cezalandırılmalarının sağlanamamış olmasında
iddia edilen olay tarihi ile soruşturmanın başlatıldığı tarih arasında geçen
yirmi yıla yakın sürenin etkili olduğu kuşkusuzdur. Anılan sürede başvurucunun
işkence iddialarını, etkili soruşturma yürütülmesinin mümkün olduğu bir dönemde
bu konuda herhangi bir engelleyici durum söz konusu olmamasına rağmen
soruşturma makamlarının önüne taşımamış olmasından soruşturma makamlarının
sorumlu tutulması ve dolayısıyla işkence yasağı bağlamında devlet tarafından
etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğinin kabul edilmesi mümkün
değildir.
33. Belirtilen nedenlerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal
edilmediği açık olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine
ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
23/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.