TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ÇETİNER VE SÜLEYMAN
ÇETİNER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4687)
|
|
Karar Tarihi: 23/1/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Mehmet ERTEN
|
|
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucular
|
:
|
Mehmet ÇETİNER
|
|
|
Süleyman ÇETİNER
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Muhsin DAŞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, murisleri
tarafından 1974 yılında açılan hukuk davasının halen ilk derece mahkemesi
önünde derdest olduğunu beyan ederek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle uğrakları maddi
ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular, 27/6/2013
tarihinde Diyarbakır 5. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvuruların Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölümün Birinci ve
İkinci Komisyonlarınca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından
yapılmak üzere, dosyaların Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından, başvurucularca
makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiasına konu edilen
yargılamanın aynı dava dosyasına ilişkin olduğu anlaşıldığından, 2013/4977
numaralı dosyanın, 2013/4687 başvuru numaralı dosya ile birleştirilerek
incelenmesine karar verilmiştir.
5. Bölüm tarafından 10/10/2013
tarihinde yapılan toplantıda, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 11/11/2013 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucuların murisleri
Mehmet Çetiner ve Resul Çetiner tarafından 25/3/1974 havale tarihli dilekçe ile
bir kısım davalılar aleyhine, Diyarbakır ili Eğil ilçesi Balaban köyünde kain
iki parça taşınmaza yapılan müdahalenin meni talebiyle dava açılmıştır.
9. Diyarbakır 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinin E.1974/209 sırasına kaydı yapılan davanın yargılaması neticesinde,
Mahkemenin 21/11/1974 tarih ve E.1974/209, K.1974/538 sayılı kararı ile,
taşınmaza ilişkin kadastro tespit çalışmaları yapıldığından bahisle görevsizlik
kararı verilerek, dosya Diyarbakır Kadastro Mahkemesine gönderilmiştir.
10. Diyarbakır Kadastro
Mahkemesinin E.1975/10 sırasına kaydı yapılan davada, Mahkemenin 7/3/1978 tarih
ve E.1975/10, K.1978/46 sayılı kararı ile, işbu dosyanın aralarındaki irtibat
nedeniyle Mahkemenin E.1977/108 sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar
verilmiştir.
11. Diyarbakır Kadastro Mahkemesinin
E.1975/8, E.1976/2, E.1978/852, E.1978/853 sayılı dosyalarının da, Mahkemenin E.1977/108 sayılı dosyası ile
birleştirilmesine karar verilmiştir.
12. Diyarbakır Kadastro
Mahkemesinin E.1977/108 sayılı dosyasında yürütülen yargılama neticesinde, Mahkemenin
1/12/1992 tarih ve E.1977/108, K.1992/135 sayılı kararı ile, Eğil ilçesinde
adli teşkilat kurularak faaliyete geçtiği ve dava konusu taşınmazların
bulunduğu Balaban Köyünün de Eğil ilçesine bağlı olduğundan bahisle, Mahkemenin
yetkisizliğine ve dosyanın yetkili Eğil Kadastro Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmiştir.
13. Belirtilen dava dosyası Eğil
Kadastro Mahkemesinin E.1995/8 sırasına kaydedilmiş olup, hâlihazırda ilk
derece mahkemesi önünde derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
14. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi
şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın
makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider
yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
15. 21/6/1987 tarih ve 3402
sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev” kenar başlıklı 25. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi;
taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh
edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü
uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve
özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar, Kadastroya veya kadastro ile
ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek üzerine
veraset belgesi de verebilir.”
16. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul”
kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi içinde açılacak davalar ve kadastro
müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak taşınmaz mallara ait kadastro
tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden devredilen işler hakkında dava
dosyası açar. İlgililerin başvurusunu beklemeksizin kadastro tutanakları ile
uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili
dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara
Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen tebliğ eder.”
17. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar
başlıklı 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya
işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan
delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
18. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin
takdiri” kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Kadastro
tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu beyanlarına gerekçe
gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler. Ancak hakim,
kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma sırasında topladığı deliller arasında
çelişki görürse, bunu gidermek için tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri
tanık sıfatıyla yeniden dinleyebilir.
Kadastro
komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli mahkemelerden devredilen
dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı veya dava açan mirasçının
dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri toplayarak
taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle yükümlüdür.”
19. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun yollarına
başvurma ve ilamların infazı” kenar başlıklı 32. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi
kararları Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen taraflara tebliğ olunur.”
20. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro
harcı ve tahakkuku” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının
son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince
resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler,
ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten
karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 23/1/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 20/5/2013 tarih ve 2013/4687
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
22. Başvurucular, murislerinden
intikal eden taşınmaza ilişkin Eğil Kadastro Mahkemesinin E.1995/8 sayılı
dosyasında yürütülen yargılamanın otuz dokuz yıldır devam ettiğini, yargılama
makamlarınca gerekli özen gösterilmeyerek ve gerekli usuli
işlemler icra edilmeyerek yargılamanın sürüncemede bırakıldığını, bu nedenle
yargılamanın makul sürede tamamlanmayarak Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucular, somut
başvuruya ilişkin olarak ilk derece mahkemesince yapılan yargılamayı
sonlandırır nitelikte bir karar mevcut olmadığını belirtmişlerdir.
24. Başvuru konusu dava, Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlama tarihi olan 23/9/2012’den önce
açılmış olup, başvuru tarihi itibarıyla derdest olduğu anlaşılmakla, başvurunun
incelenmesi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dâhilindedir. Ayrıca,
bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem
ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının tüketilmiş olması gerekmekle birlikte, hukuk sistemimizde,
yargılamanın uzamasını önleyici etkiye sahip olan veya yargılamanın makul
sürede yapılmaması sonucunda oluşan zararları tespit ve tazmin edici nitelik
taşıyan bir idari veya yargısal başvuru yolunun bulunmadığı anlaşıldığından,
başvuru kanun yollarının tüketilmesi yönünden kabul edilebilir niteliktedir.
(B. No. 2012/13, 2/7/2013, §§ 21-30).
25. Açıklanan nedenlerle, açıkça
dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
26. Başvurucular, murisleri
tarafından 1974 yılında açılan hukuk davasının halen ilk derece mahkemesi
önünde derdest olması nedeni ile makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
27. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No. 2012/1049,
26/3/2013, § 18)
28. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
30. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir
süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme
hakkına sahiptir.”
31. Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında,
ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 38).
32. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.
33. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin
gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B.
No. 2012/13, 2/7/2013, § 40).
34. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No.
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
35. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti
ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No.
2012/13, 2/7/2013, § 46).
36. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
37. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların
makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, iki adet
taşınmaz hakkında görevli asliye hukuk mahkemesinde açılan müdahalenin meni
davasının kadastro tespit çalışmaları nedeniyle kadastro mahkemesine
devredildiği görülmekle, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan
usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No. 2012/13,
2/7/2013, § 49).
38. Medeni hak ve yükümlülüklerle
ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı
kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye
başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut
başvuru açısından 25/3/1974 tarihidir.
39. Başvuruya konu dava,
başvurucuların miras bırakanlarından intikalle takip etmekte oldukları bir
uyuşmazlık olup, bu yönüyle makul süre değerlendirmesi bakımından dikkate
alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçıların yargılamaya katıldıkları an değil,
somut olayda muris açısından değerlendirmeye esas alınan sürenin başlangıç
anıdır (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Cocchiarella/İtalya, B. No. 64886/01, 29/3/2006, §
113; Namlı ve Diğerleri/Türkiye,
B. No. 51963/99, 23/5/2007, §§ 17-19; M.
Ö./Türkiye, B. No.21136/95, 19/5/2005, § 25).
40. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 51).
41. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B.
No. 2012/13, 2/7/2013,§ 52).
42. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun başlangıçta iki adet taşınmaza
ilişkin müdahalenin meni talebi olduğu, 25/3/1974 havale tarihli dilekçeye
istinaden Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1974/209 sırasına kaydı
yapılan davanın 21/11/1974 tarihli celsesinde, dava konusu taşınmazlara ilişkin
kadastro tespit çalışması yapıldığından bahisle görevsizlik kararı verilerek,
dosyanın Diyarbakır Kadastro Mahkemesine devredildiği anlaşılmaktadır.
Diyarbakır Kadastro Mahkemesinin E.1975/10 sırasına kaydı yapılan dosyanın
11/5/1977 tarihli tensip zaptını takiben on ay süreyle ve toplamda üç celse
boyunca bir kısım yargılama evrakının ilgili kurumlardan teminine çalışılarak
7/3/1978 tarihli celsede, aralarında irtibat bulunduğundan bahisle dosyanın
Diyarbakır Kadastro Mahkemesinin E.1977/108 sayılı dosyası ile
birleştirilmesine karar verilmiştir. Diyarbakır Kadastro Mahkemesinin E.1977/108
sayılı dosyasının 11/5/1977 tarihli celsesinde, başvurucuların murisleri
tarafından açılan davanın birleştirme kararıyla dosya arasına alındığı
belirtilmiş, akabinde beş yıl dört ay süreyle tapu kaydı, vergi kaydı ve kroki
gibi bir kısım yargılama evrakının temini ve vefat eden taraf mirasçılarının
davaya dâhil edilmesi işlemlerinin ikmaline çalışılmış, bu süreçte dosya
defalarca tetkike alınmış, tahsisat yokluğu nedeniyle tebligat masraflarının
taraflarca karşılanması ve veraset ilamı ibrazı hususunda taraflara mehil
verilmiş, akabinde altı yıl dört ayı aşkın bir yargılama diliminde verilen
yirmi adet keşif ara kararı icra edilmeyerek, takip eden celsede uygun keşif
mevsiminin beklenmesinden bahisle yargılama dört ay tehir edilmiş, verilen iki
keşif ara kararı gereğinin yerine getirilmemesini müteakip keşif için uygun
mevsimin beklenmesi gerektiği belirtilerek yargılama dört ay daha ertelenmiş,
1/12/1992 tarihli celsede Eğil ilçesinde adli teşkilat kurulduğundan bahisle
yetkisizlik kararı verilerek dosya Eğil Kadastro Mahkemesine devredilmiştir.
43. Eğil Kadastro Mahkemenin
E.1995/8 sırasına kaydı yapılan dosyanın 3/1/1995 tarihli tensip zaptını
müteakip yaklaşık dört yıl bir ay süreyle tebligat işlemlerinin ikmaline
çalışıldığı, bu süreçte tebligat masraflarının karşılanması ile adreslerin
bildirilmesi hususunda taraflara süre verildiği ve dosyanın birkaç defa tetkike
alındığı, akabinde verilen on altı adet keşif ara kararının yerine
getirilmediği görülmektedir. Devam eden yargılama sürecinde toplam altı yıl
dört ay süreyle bir kısım yargılama evrakının temini hususunda çeşitli
kurumlarla yazışma yapıldığı, dosyada eksik tebligatlar bulunduğundan bahisle
tebligat adreslerinin bildirilmesi ve masraf ikmali hususunda taraflara
defalarca mehil verildiği ve dosyanın muhtelif celselerde tetkike alındığı,
akabinde verilen on üç keşif ara kararının icra edilmemesini müteakip bir yılı
aşkın süreyle mahalli bilirkişi isim listesinin tespitine çalışıldığı,
belirtilen hususun tamamlanmasını takiben verilen on altı keşif ara kararının
yaklaşık bir yıl dokuz aylık süreçte yerine getirilmediği, 27/12/2011 tarihli
celsede dosya 6100 sayılı Kanun gereğince ön incelemeye alınarak 30/5/2012
tarihinde düzenlenen tahkikat duruşmasına davet zaptına istinaden yargılamanın
18/7/2012 tarihine tehir edildiği, akabinde müdahale taleplerinin
değerlendirilmesi ve vekaletnamelerin ibrazı hususunda taraf vekillerine süre
verilmesi yönünde ara karar tesis edildiği, yargılamanın 23/7/2013 tarihli
celsesinin ise Diyarbakır Kadastro Mahkemesinin E.2013/41 sırası üzerinde
yapıldığı ve belirtilen celsede, Eğil Kadastro Mahkemesi teşkilatının
kaldırıldığından bahisle Eğil Kadastro Mahkemesinin 8/7/2013 tarih ve 2013/3
muhabere sayılı devir kararı ile dosyanın Diyarbakır Kadastro Mahkemesine devredildiğinin
belirtildiği, aynı celse dosyanın incelemeye alınmasına karar verilerek
yargılamanın 15/1/2014 tarihine tehir edildiği anlaşılmaktadır.
44. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, özellikle yargılama evrakının ilgili kurumlardan kısım kısım talep edildiği, ara karar gereklerinin yerine
getirilmediği muhtelif celselerde taraf vekillerinin mazeretlerinin kabulüne
dair karar tesisi ile yetinildiği, celse harcı tayini gibi usuli
imkânların yargılama makamlarınca kullanılmadığı, bazı usuli
işlemlerin ikmali veya dosya hakkında beyanda bulunmak üzere taraflara ve taraf
vekillerine defalarca kesin olmayan mahiyette süreler verilerek başka usuli işlem yapılmadığı anlaşılmaktadır. 3402 sayılı
Kanun’da yer alan ve yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul
hükümleri nazara alınmaksızın, Mahkemece defalarca taraf vekillerine dahili
dava işlemleri, tebligat ve keşif masraflarının ikmali, davaya dâhil edilmesi
gereken şahısların adres tespiti ve Mahkemenin veraset ilamı tanzim yetkisi bulunmasına
rağmen yargılama sırasında vefat ettiği anlaşılan tarafların veraset
ilamlarının dosyaya ibraz edilmesi hususunda süreler verildiği, verilen onlarca
keşif ara kararının müracaat yokluğu, hava koşuları ile keşif masrafının ikmal
edilmemesi gibi nedenlerle yerine getirilmediği ve belirtilen bu uygulamanın
davada yer alan taraf sayısı da nazara alındığında yargılamanın uzaması
üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır.
45. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, başvuruya konu yargılamanın başlangıçta iki adet taşınmazı konu
alan bir meni müdahale davası olduğu ve taşınmazlara ilişkin kadastro tespit
çalışmalarının yapılması akabinde görevsizlikle kadastro mahkemesine
devredildiği, davanın taraflarında yüzü aşkın kişinin bulunduğu, yargılamanın
özellikle taşınmazın aynına ilişkin bir ihtilaf olması nedeniyle, keşif ve
bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak karmaşık
bir niteliğe sahip olduğu, ancak yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı
değerlendirildiğinde, özelikle büyük bir bölümü Kadastro Mahkemesinde geçen
yargılama sürecinde, tatbiki gereken özel usul hükümlerine riayet edilmediği ve
verilen ara kararların birçoğunda taraflara usul hükümlerine aykırı şekilde
süreler verilerek, yapılması gereken işlemlerin müracaat yokluğu ve masraf
ikmal edilmemesi gibi nedenlerle yerine getirilmediği, bunun yanı sıra muhtelif
defa dosyanın tetkike alındığı anlaşılmaktadır.
46. 3402 sayılı Kanun’da yer
alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama
alanı bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu
alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli
hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesi, uyuşmazlıkların makul sürede
çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
47. Özellikle büyük bir bölümü
Kadastro Mahkemesinde geçen somut yargılama açısından dava malzemesinin
taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı nazara alındığında,
yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha
dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir ((B. No. 2012/12, 17/9/2013, §
58; Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Ümmühan
Kaplan/Türkiye, 24240/07, 20/3/2012, § 22; Veli Uysal/Türkiye, 57407/02, 4/3/2008; Namlı ve Diğerleri/Türkiye, 51963/99, 05/12/2006;
Nalbant/Türkiye, 61914/00, 10/8/2006).
48. Başvuru konusu yargılamada
söz konusu olduğu gibi, verilen birleştirme kararlarının hak ve adaletin tesisi
için gerekli olduğu değerlendirilebilirse de, bu tür
kararların yargılamayı uzatacağı göz önünde bulundurularak, yargılamanın diğer
aşamalarında sürecin hızlandırılması hususunda daha fazla gayret ve özen
gösterilmesi gerektiği açıktır.
49. Yargılama sürecinde
başvurucular dışındaki tarafların yargılamayı geciktirici yöndeki işlem ve
davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında taraf kusuru olarak kabul
edilmekte ise de, yargılama makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri
engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda, başvurucular vekili de dahil
olmak üzere taraf vekillerince muhtelif celselerde mazeret dilekçeleri
sunulduğu görülmekle birlikte, yukarıda belirtilen özel usul hükümleri
nedeniyle başvurucuların tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi
olduğu tespit edilememiştir.
50. Davada yer alan kişi sayısı
ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği
başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya
bütün olarak bakıldığında söz konusu yaklaşık kırk yıllık yargılama sürecinde
makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
51. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
52. Başvurucular, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle uğradıkları zararın tazmini için her
bir başvurucu lehine 300.000,00 TL maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini
talep etmişlerdir.
53. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
54. Başvurucuların tarafı
oldukları uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık kırk yıllık yargılama süresi nazara
alındığında, başvurucuların yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle
başvurucuların yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında ve başvurucuların yargılamayı murislerinden intikalle takip
etmekte oldukları da nazara alınarak, her bir başvurucuya takdiren
1.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
55. Başvurucular tarafından
maddi tazminat talebinde bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36.
maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle
iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
56. Başvurucular tarafından ayrı
ayrı yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine ve belirtilen
başvuruculara 1.500,00 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
57. Başvuruya konu yargılamanın
yaklaşık kırk yıl sürdüğü ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal
ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama
dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam
etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede
sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin
ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği
yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucular Mehmet Çetiner ve Süleyman Çetiner’e ayrı ayrı 1.000.00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D. Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinin müştereken
BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
23/1/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.