TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ALİCAN AKBABA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/5046)
Karar Tarihi: 5/11/2015
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Celal Mümtaz AKINCI
Raportör
Aydın ŞİMŞEK
Başvurucu
Alican AKBABA
Vekili
Av. Ömer ŞENGÜN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenleri bulunmadan tutuklanma ve tutukluluğun makul süreyi aşması nedenleriyle Anayasa’nın 19. ve 38. maddelerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 28/6/2013 tarihinde Malatya 4. Ağır Ceza Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 21/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 4/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bakanlığın 3/9/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunduğu görüş yazısı, 17/9/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Malatya Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/4291 Soruşturma sayılı dosyasında yürütülen soruşturma kapsamında 5/3/2012 tarihinde gözaltına alınmış ve Malatya 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 6/3/2012 tarihli ve 2012/27 sorgu sayılı kararı ile “uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama” suçundan tutuklanmıştır.
9. Mahkemenin tutuklama gerekçesi şöyledir:
“... üzerlerine atılı uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama suçunu işledikleri yönünde kuvvetli suç şüphesini gösteren bulguların mevcut olması, suçun yasada öngörülen ceza miktarı, delillerin yetirince toplanmamış olması, ele geçirilen madde miktarı dikkate alındığında adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı düşüncesi nedeni ile ...”
10. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş ancak itirazı Malatya 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 21/3/2012 tarihli ve 2012/95 Değişik İş sayılı kararı ile kesin olarak reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Tutuklu şüpheli Alican Akbaba’nın [başvurucu] üzerine atılı bulunan suçun vasıf ve mahiyeti, suçun sübutu halinde eylem için kanunda öngörülen cezanın üst sınırı, isnad edilen eylemin CMK 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren mevcut delil durumu ve tutuklulukta geçirilen süre dikkate alındığında usul ve yasaya uygun olan Malatya 3. Sulh Ceza Mahkemesi’nin tutuklama kararına yapılan itirazın reddine ve şüphelinin tutukluluk halinin devamına karar verilmesi gerekmiş olup ...”
11. Malatya Cumhuriyet Başsavcılığının (12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun mülga 10. maddesi ile görevli bölümü) 27/12/2012 tarihli ve E.2012/164 sayılı iddianamesi ile başvurucu hakkında “silahlı örgüt yönetme, örgüt faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti yapma, örgüt faaliyeti kapsamında tasarlayarak kasten öldürmeye teşebbüse azmettirme, örgüt faaliyeti kapsamında nitelikli yağma, silahla kasten yaralamaya azmettirme ve suçluyu kayırma” suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle Malatya 4. Ağır Ceza Mahkemesine (3713 sayılı Kanun’un mülga 10. maddesi ile görevli) kamu davası açılmıştır. İddianamede, başvurucu ile birlikte toplam 55 şüphelinin cezalandırılması talep edilmiştir.
12. İddianamede başvurucuya isnat edilen eylemler özetle şöyledir:
“02. 11.2011 tarihinde M.O.G. ve E.Ç.’nin İstanbul ilinden Malatya iline 497 adet uyuşturucu ecstasy hap getirmesi,
Şüpheli Alican Akbaba’nın [başvurucu]; M.O.G.’ye uyuşturucu hapları getirten kişi olduğu, M.O.G. ile daha önceden de uyuşturucu madde ticaretinin yaptığı, ancak bu eylemlerde M.O.G.’nin haplarla yakalanamadığı hususları tespit edilmiş olup,
...
04. 03.2012 tarihinde İstanbul ilinden Malatya iline 1500 adet ecstacy hap gelmesi, Emniyet güçlerince 05.03.2012 tarihinde yapılan operasyonda 1304 adet ecstacy hap ve 1 kilo 710 gram esrar maddesinin (488 gram, 59 paket halinde satışa hazır) ele geçirilmesi,
Şüpheli Alican Akbaba’nın; İstabul iline giderek M.O.G. vasıtası ile uyuşturucu hapları satın aldığı, satın aldığı bu uyuşturucu hapları M.O.G.’nin organizesinde H.M. ve C.G. aracılığı ile Malatya iline naklettirdiği, uyuşturucu hapları Malatya ilinde pazarladığı, pazarlama için kendisi ile birlikte çalışan ve torbacı tabir edilen S.Ç., İ.U., S.S. ve A.A.’yı bulunduğu yere çağırarak satmaları için satışa hazır halde bir miktar uyuşturucu hap ve esrar verdiği, bu uyuşturucu hap ve esrarın güvenlik güçlerince yakalandığı, aynı gün içerisinde yapılan operasyonla da uyuşturucu hap ve esrarın bulunduğu evde kalan uyuşturucu hapların ve esrarın yakalandığı hususları tespit edilmiş olup,
01. 05.2011 tarihinde M.E.E.’nin silahla vurulması,
Şüpheli Alican Akbaba’nın; M.E.E. ile örgüt üyelerinin arasında kavga çıkmasına sebep olan Su lakaplı Ş.U.’nun erkek arkadaşı olduğu, bu nedenle M.E.E.’nin vurulması olayını azmettirdiği, M.E.E.’ye eylem yapmak için şüpheliler ile birlikte hareket ettiği, 28.04.2011 tarihindeki eylem girişiminde eylemi gerçekleştiren R.T. ve L.Ç. ile birlikte yer aldığı, aynı zamanda S.K. liderliğindeki örgütün yöneticisi konumunda bulunması nedeniyle bu eylemden sorumlu olduğu hususları tespit edilmiş olup,
27. 09.2011 tarihinde İ.D.’nin silahla vurulması, devam eden süreçte C.Ö.’nün yağmalanması
Şüpheli Alican Akbaba’nın, S.K.’nin kız arkadaşı olan S.B. ile C.Ö. arasında ilişki olduğunu M.Y.’den öğrendikten sonra bunu S.K.’ye anlattığı, S.K.’nin talimatları ile C.Ö.’ye eylem yapmayı planladığı, daha sonra yine S.K.’nin talimatı ile eylem yapmaktan vazgeçerek C.Ö.’den para almaya çalıştığı, para almak için cemaat yaparak şahsa ceza kestiği, ancak C.Ö.’nün herhangi bir ödeme yapmadığı, bunun üzerine tekrar konuyu konuşmak için cemaat yaptıkları, bu olayın tamamen İ.D.’nin oyunu olduğunu anladıkları, M.Y.’yi azmettirerek V.Ö. ile birlikte İ.D.’yi vurdurduğu, bu olayını kendi çıkarlarına adına kullanarak C.Ö.’den İ.D.’nin ifadesini değiştirmesi karşılığı 15.000 TL para yağmaladığı daha sonra bu parayı eylemde yer alan kişiler arasında paylaştırdığı, S.K. cezaevinden çıktıktan sonra C.Ö.’nün adamı olan A.B. ile görüşerek tekrar para almaya çalıştığı hususları tespit edilmiş olup,
13. 12.2011 tarihi öncesi M.G.’ye eylem teşebbüsü ve daha sonra 13.12.2011 tarihinde (silahlı eylem) yapılması;
Şüpheli Alican Akbaba’nın, M.G.’ye yapılan ilk eylem girişiminde kullanılan silahı S.K.’den alarak M.Y.’ye verdiği, M.Y.’nin de bu silahla M.G.’ye ateş ettiği hususları tespit edilmiş olup...”
13. Malatya 4. Ağır Ceza Mahkemesince 14/1/2013 tarihinde iddianamenin kabul edilmesi ile E.2013/2 sayılı dosya üzerinden yargılama aşaması başlamıştır. Mahkeme, 28/5/2013 tarihli celsede başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
14. Başvurucu, tutukluluğun devamına ilişkin karara itiraz etmiş ancak itirazı Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesinin (3713 sayılı Kanun’un mülga 10. maddesi ile görevli) 13/6/2013 tarihli ve 2013/136 Değişik İş sayılı kararı ile “suçun niteliği, mevcut delil durumu ile tüm dosya kapsamına göre sanığın tutukluluk hali ile ilgili herhangi bir değişikliğin mevcut olmaması ve yargılamayı yapan mahkemenin takdiri nazara alınarak” kesin olarak reddedilmiştir.
15. Başvurucu anılan kararı 17/6/2013 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
16. Başvurucu 28/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un 1. maddesi, 3713 sayılı Kanun’un 10. maddesi ile görevli olan ağır ceza mahkemelerini kaldırdığından Malatya 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/3/2014 tarihli ve E.2013/2, K.2014/62 sayılı kararı ile başvurucunun yargılanmakta olduğu dava, Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesine E.2014/159 sayılı dosyasına devredilmiştir.
18. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesince 12/9/2014 tarihli celsede “tutuklulukta geçirmiş oldukları süre, delillerin büyük ölçüde toplamış olması dikkate alınarak” başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
19. Dava, inceleme tarihi itibarıyla İlk Derece Mahkemesinde derdesttir.
B. İlgili Hukuk
20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Nitelikli hâller” kenar başlıklı 82. maddesi şöyledir:
“Kasten öldürme suçunun;
a) Tasarlayarak,
İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”
21. 5237 sayılı Kanun’un “Kasten yaralama” kenar başlıklı 86. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Kasten yaralama suçunun;
e) Silahla,
İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
22. 5237 sayılı Kanun’un “Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” kenar başlıklı 87. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“(Değişik: 6/12/2006 – 5560/4 md.) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.”
23. 5237 sayılı Kanun’un “Nitelikli yağma” kenar başlıklı 149. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yağma suçunun;
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,
İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
24. 5237 sayılı Kanun’un “Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti” kenar başlıklı 188. maddesinin (3) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
“(3) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (Ek cümle: 18/6/2014 – 6545/66 md.) Ancak, uyuşturucu veya uyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren veya satan kişiye verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz.
(5) (Değişik: 18/6/2014 – 6545/66 md.) Yukarıdaki fıkralarda gösterilen suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır.”
25. 5237 sayılı Kanun’un “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (1), (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(3) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.”
26. 5237 sayılı Kanun’un “Suçluyu kayırma” kenar başlıklı 283. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Suç işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkan sağlayan kimse, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tutuklama nedenleri” kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
...”
28. 5271 sayılı Kanun’un “Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri” kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 5/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 28/6/2013 tarihli ve 2013/5046 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
30. Başvurucu, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmadığı, kaçma şüphesi, delilleri yok etme ya da değiştirme imkânı olmadığı hâlde tutuklandığını, devam eden tutukluluğun makul süreyi aştığını belirterek Anayasa’nın 19. ve 38. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve serbest bırakılmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiasının özü, hakkında kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenleri bulunmadığı hâlde özgürlükten mahrum bırakıldığı ve uzun bir süredir tutuklu olduğuna ilişkindir. Başvurucunun uzun bir süredir tutuklu bulunması nedeniyle Anayasa’nın 38. maddesinde düzenlenen masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasının Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 57).
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığı İddiası
32. Başvurucu, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmadığı, kaçma şüphesi ve delilleri yok etme ya da değiştirme imkânı olmadığı hâlde tutuklandığını ileri sürmüştür.
33. Bakanlık görüşünde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) benzer kararları hatırlatılmış ve ceza soruşturmasında kişinin tutuklanabilmesi için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) açısından “ilgilinin suç işlediği yönünde makul şüphe bulunması”nın olmazsa olmaz bir koşul olduğu, makul şüphenin elde edilen delilleri ve somut olayın kendine özgü koşulları da dikkate alındığında olaylara dışarıdan bakan ve tamamen objektif bir gözlemciyi ikna etmeye yetecek derecede olay, olgu, vakıa ve/veya delilin varlığının gerekliliği belirtilmiştir.
34. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
35. Anayasa’da yer alan kurallara benzer şekilde Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında herkesin özgürlük ve güvenlik hakkına sahip olduğu, anılan fıkranın (a) ve (f) bentlerinde belirtilen hâller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimsenin özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağı belirtilmiştir (Mehmet İlker Başbuğ, B. No: 2014/912, 6/3/2014, § 42).
36. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin tutuklanabilmesi öncelikli olarak suç işlediği hususunda kuvvetli belirti bulunmasına bağlıdır. Bu, tutuklama tedbiri için aranan olmazsa olmaz şarttır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
37. Ancak bu nitelemeye bağlı olarak kişinin suçla itham edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Zira tutukluluğun amacı, yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmektir. Buna göre suç isnadına esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, § 73).
38. Tutukluluk, 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 100. maddeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması hâlinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre (a) şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa (b) şüpheli veya sanığın davranışları; 1) delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2) tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapma girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Kuralda ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması hâlinde tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlar bir liste hâlinde belirtilmiştir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 46).
39. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açık keyfîlik hâlinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 39).
40. Diğer taraftan özgürlük hakkı, adli makamlarla güvenlik görevlilerinin özellikle organize suçlarla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek biçimde yorumlanmamalıdır. Nitekim AİHM, Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinin, Sözleşme’ye taraf devletlerin güvenlik görevlilerinin -bilhassa organize olanlar olmak üzere- suçlulukla etkili olarak mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye sebep olabilecek biçimde uygulanmaması gerektiğini vurgulamaktadır (Dinç ve Çakır/Türkiye, B. No: 66066/09, 9/7/2013, § 46).
41. Somut olayda başvurucunun yargılandığı davada, Malatya Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 27/12/2012 tarihli iddianame ile başvurucunun S.K. liderliğinde kurulan suç örgütünde yönetici olarak yer aldığı, şüpheli M.O.G.nin örgüt faaliyetleri kapsamında başvurucuya bağlı olarak çalıştığı iddia edilmektedir. İddianamede genel olarak başvurucunun; suç örgütünün yöneticisi olma, örgüt adına iki ayrı olayda uyuşturucu madde ticaretinde bulunma, bir kişiyi öldürmeye azmettirme, iki ayrı olayda iki ayrı kişiyi yaralamaya azmettirme, yağma, suçluyu kayırma ve ruhsatsız silah temin etme eylemlerinde bulunduğunun iddia edildiği görülmektedir (bkz. § 12).
42. İlk tutuklamaya ilişkin yargısal denetimde, kişinin bir suç işlemiş olabileceğine dair inandırıcı nedenlerin bulunup bulunmadığıyla ve özgürlükten yoksun bırakmanın bu bağlamda hukukiliğiyle sınırlı bir inceleme yapılmaktadır. Bu kapsamda bir suçun işlenmiş olabileceğine ilişkin ciddi belirtilerin varlığı ilk tutma bakımından yeterli olabilir (Hikmet Kopar ve diğerleri, B. No: 2014/14061, 8/4/2015, § 84).
43. Başvurucunun iddianame ile kendisine isnat edilen eylemleri işleyip işlemediği, isnat edilen eylemlerin iddianamede belirtilen suçları oluşturup oluşturmadığı, devam etmekte olan yargılamanın sonucunda ve bir bütünlük içerisinde görevli Mahkemece belirlenecektir. Yine bu belirlemeye göre varılacak sonucun hukuka uygun olup olmadığı kanun yolu incelemesi ile tespit edilebilir. Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açık keyfîlik hâlinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren durumlar hariç olmak üzere, isnat edilen eylemlerin suç oluşturup oluşturmadığı, tutuklamaya ilişkin olanlar da dâhil kanun hükümlerinin yorumu ve bunların somut olaylara uygulanması derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır.
44. Başvurucu, Malatya 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 6/3/2012 tarihli kararı ile “uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama” suçundan tutuklanmıştır. Mahkemece tutuklama kararı verilirken başvurucunun kuvvetli suç şüphesi altında olduğunu gösteren bulguların mevcut olduğu belirtilmiştir. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede başvurucunun isnat edilen suçlardan cezalandırılması talep edilmiş ve delil olarak “şüpheli savunmaları, müşteki beyanları, tanık anlatımları, iletişimin tespiti tutanakları, HTS kayıtları, fiziki takip tutanakları, ekspertiz raporları, parmak izi inceleme raporları, doktor raporları, arama ve el koyma tutanakları, canlı teşhis tutanakları ve emanet makbuzlarına” dayanılmıştır. Dava dosyası, iddianame ile başvurucuya isnat edilen ve yukarıda özetlenen eylemler ve başvurucu hakkında verilen tutuklama kararındaki gerekçeler birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu sonucuna varılmıştır. Başvurucuya isnat edilen “uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama” suçu, 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği “tutuklama nedeni varsayılabilen” suçlar arasında olduğundan olayda bir tutuklama nedeninin de bulunduğu görülmektedir. Öte yandan başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında Mahkemece delillerin tam olarak toplanmamış olması, atılı suça ilişkin kanunda öngörülen ceza miktarı ve ele geçirilen uyuşturucu maddenin miktarı gibi olgulara dayanılarak tutuklamanın ölçülü olduğu belirtilmiştir.
45. Açıklanan nedenlerle başvurucunun suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmadığı, kaçma şüphesi ve delilleri yok etme ya da değiştirme imkânı bulunmadığı hâlde tutuklandığı iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığı İddiası
46. Başvurucu tutukluluğun makul süreyi aştığını ileri sürmüştür.
47. Bakanlık görüşünde benzer şikâyetlere ilişkin daha önceden yapılan başka başvurularda, incelemede göz önüne alınacak kriterlere ilişkin görüş bildirildiğinden başvurunun bu kısmı yönünden görüş sunulmasına gerek duyulmadığı belirtilmiştir.
48. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
49. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır (Murat Narman, § 60).
50. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan somut bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, § 61).
51. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (Murat Narman, § 62).
52. Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler ”ilgili” ve ”yeterli” görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Murat Narman, § 63).
53. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, §§ 64, 65).
54. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı; başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).
55. Somut olayda başvurucunun tahliye talebi, yargılandığı davanın 4/3/2013 tarihli celsesinde “suçun vasıf ve mahiyeti, CMK’nın 100/3 maddesi uyarınca katalog suçlardan oluşu, tutuklu sanıkların cezalandırılması istenen yasa maddesinde ön görülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın üst sınırı, tutuklulukta geçirilen süre, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren mevcut delil durumu ve CMK’nın 100. maddesinde ön görülen tutuklama şartlarının halen devam ediyor olması ve bu itibarla adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı” gerekçesiyle reddedilmiş ve tutukluluğun devamına karar verilmiştir.
56. Mahkeme 28/5/2013 tarihli celsede “suçun vasıf ve mahiyeti, sanık savunmaları, müşteki beyanları, tanık anlatımları, iletişimin tespiti hakkında düzenlenen tutanaklar, HTS kayıtları, fiziki takip tutanakları, ekspertiz raporları, parmak izi inceleme raporları, doktor raporları, arama ve el koyma tutanakları, canlı teşhis tutanakları, emanet makbuzları, nüfus ve sabıka kayıtları ile tüm dosya kapsamı, CMK’nın 100/3 maddesi uyarınca katalog suçlardan oluşu, tutuklu sanıkların cezalandırılması istenen yasa maddesinde ön görülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın üst sınırı, tutuklulukta geçirilen süre, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren mevcut delil durumu ve CMK’nın 100. maddesinde ön görülen tutuklama şartlarının halen devam ediyor olması ve bu itibarla adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı” gerekçesiyle başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir. Başvurucu, bireysel başvuruda bulunduktan sonra 9/7/2013, 23/8/2013, 25/9/2013, 13/11/2013, 24/12/2013 ve 4/2/2014 tarihli celselerde tahliye talebinde bulunmuş; Mahkeme başvurucunun tahliye taleplerini aynı gerekçelerle reddetmiş ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
57. 6526 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile Malatya 4. Ağır Ceza Mahkemesinin kapatılması üzerine (bkz. § 17) başvurucunun yargılanmasına dosyanın devredildiği Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/159 sayılı dosyası üzerinden devam edilmiş, Mahkemenin 18/6/2014 ve 5/8/2014 tarihli celselerinde “suçun vasıf ve mahiyeti, CMK’nın 100/3 maddesi uyarınca katalog suçlardan oluşu, tutuklu sanıkların cezalandırılması istenen yasa maddesinde ön görülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın üst sınırı, tutuklulukta geçirilen süre, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren mevcut delil durumu ve CMK’nın 100. maddesinde ön görülen tutuklama şartlarının halen devam ediyor olması nedeniyle” başvurucunun tutukluğunun devamına karar verilmiştir.
58. Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler; ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde tutulabilirler. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor olması, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz bir koşul olmakla birlikte bu durumun devam edip etmediğinin ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulması ve yürütülen işlemlerde gerekli özenin gösterilmesi gerekir (Burhan İsmailoğlu, B. No: 2012/349, 25/6/2014, § 37)
59. Somut olayda başvurucu 5/3/2012 tarihinde gözaltına alınmış, 6/3/2012 tarihinde tutuklanmış ve İlk Derece Mahkemesince 12/9/2014 tarihinde tahliye edilmiştir. Buna göre başvuru tarihi itibarıyla 1 yıl 3 aydan fazla süredir tutuklu bulunan başvurucunun özgürlüğünden yoksun kaldığı toplam süre 2 yıl 6 ay 7 gündür.
60. Dava dosyasının incelenmesi neticesinde, Derece Mahkemelerince başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin kararların gerekçelerinde; isnat olunan suçların niteliğine ve bu suçlar için öngörülen cezanın miktarına, kuvvetli suç şüphesinin bulunduğuna yönelik sanık ve tanık beyanlarına, iletişimin tespitine ilişkin belge ve tutanaklara, fiziki takip tutanaklarına, parmak izi inceleme ve ekspertiz raporlarına, arama ve el koyma tutanaklarına, doktor raporlarına, canlı teşhis tutanaklarına ve suçların 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında belirtilen tutuklama nedeni bulunduğu varsayılan “katalog” suçlardan olduğuna değinildiği görülmüştür.
61. Başvurucunun, suç örgütü yöneticisi olarak uyuşturucu madde ticareti yapma, kasten öldürmeye ve kasten yaralamaya azmettirme ile yağma gibi cezai yaptırımları ağır olan suçları işlediği iddiasıyla yürütülen yargılama, tutuklu olarak devam ettirilmiştir. Mahkemelerce, anılan suçlar yönünden başvurucunun kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu kabul edilmiş ve tutukluluğun sürdürülme nedeni olarak genelde suçların ağırlığına değinilmiştir. Kişinin mahkûmiyeti hâlinde alacağı hapis cezasının ağırlığı, kaçma şüphesinin varlığına işaret eden durumlardan biridir. AİHM’e göre de bir mahkemenin tutukluluğun devamına dair kararında “suçun niteliğine” dayanması, aslında isnat edilen suçun ağırlığına ve dolayısıyla sanığın kaçma tehlikesinin varlığına dair bir karineye atıfta bulunduğu şeklinde anlaşılabilir (Yağcı ve Sargın/ Türkiye, B. No: 16419/90, 16426/90, 8/6/1995, § 51).
62. Öte yandan başvurucunun yargılandığı dava, örgütlü işlendiği iddia edilen suçlara ilişkin olup iddianamede on altı ayrı olayın suçlamalara esas olarak gösterildiği ve başvurucu ile birlikte toplam elli beş kişi hakkında cezalandırma talep edildiği görülmektedir. Dolayısıyla dava organize suçlara ilişkin olup karmaşık niteliktedir. Başvurucunun tutuklu olduğu süreç içerisinde Malatya 4. Ağır Ceza Mahkemesi ve Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından toplam otuz dört celse yapılmış olup genel olarak davanın yürütülmesinde derece mahkemelerince bir özensizlik gösterildiği tespit edilmemiştir. İsnat edilen suçlara ilişkin kuvvetli suç şüphesi altında bulunduğu kabul edilen başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına ilişkin derece mahkemelerince açıklanan ve genel olarak suçların ağırlığı nedeniyle dolaylı bir şekilde kaçma şüphesinin bulunduğuna dayanan gerekçeler, davanın karmaşık niteliği göz önüne alındığında 2 yıl 6 ayı aşan tutukluluk süresi yönünden ilgili ve yeterlidir. İlgili ve yeterli gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında tutukluluk süresinin makul olduğu görülmektedir.
63. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun, tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
5/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.