TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SUNA DENİZCİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5061)
|
|
Karar Tarihi: 31/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Fatma
KARAMAN ODABAŞI
|
Başvurucu
|
:
|
Suna DENİZCİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Hasan
Gürbüz SARI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terekenin tenkisi davasında belirlenen tenkise tabi
bedelin güncel değeri bulunmadan ve enflasyondan kaynaklanan değer kaybı
giderilmeden ödenmesine karar verilmesi sebebiyle mülkiyethakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/7/2013 tarihinde Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 24/11/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 19/06/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 19/8/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş,
9/9/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 28/9/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal yargı Ağı Projesi (UYAP)
aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle
şöyledir:
8. Başvurucunun babası N.A. 13/4/1986 tarihinde vefat etmiştir.
Geriye mirasçı olarak murisin ilk evliliğinden olan kızı başvurucu ve murisin
ikinci eşi Ö.A. kalmıştır.
9. Başvurucu, saklı pay kurallarının ortadan kaldırılması ve
kendisinin mirastan yoksun bırakılması amacıyla murisin malvarlığının ve
kazancının tamamına yakın bir kısmının davalıya aktarıldığını belirterek
terekenin ve kazandırmaların saklı payına el atma oranında tenkisi ile el atma
miktarının dava tarihinden başlamak üzere yasal faizi ile birliktetahsili
istemiyle Ö.A. aleyhine 9/4/1987 tarihinde Bakırköy 3. Asliye Hukuk
Mahkemesinde tenkis davası açmıştır.
10. Mahkemece 25/11/2010 tarihli ve E.1987/249, K.2010/369
sayılı karar ile davanın kabulüne, 296.541,41 TL'nin 7/5/1995 tarihinden
itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar
verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"... ölenin davacıyı miras haklarından
mahrum bırakmak amacıyla evliliğinden sonra davalı adına aşağıda listelenen
kazandırmalarına devam ettiği, son olarak bu hususta vasiyetname dahi tanzim
ettiği, bu suretle ölenin davacının yasal olarak dokunamayacağı davacıya ait
miras hukukundan kaynaklanan tasarruf nisabını aşacak tarzda davalı lehine
kazanımlarda bulunduğu; ölüm tarihi itibari ile 743 sayılı Kanun hükümlerinin
uygulanmasının gerektiği, ölüm tarihi itibari ile terekenin aktif ve pasifi de gözönünde bulundurulmak suretiyle tercih hakkının
kullanıldığı tarihteki değerlerin sırası ile:
A) Ölüm tarihi itibari ile tereke
:
...
B) Tercih hakkının kullanıldığı 07/05/1995
tarihi itibari ile, saklı payın
uyarlama suretiyle ulaşmış olduğu meblağın 296.541,41 TL. olduğu ve davacının
bu meblağı talebe hakkının bulunduğu..."
11. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin
6/12/2011 tarihli ve E.2011/5497, K.2011/8534 sayılı ilamı ile bozulmuştur.
Bozulma gerekçesi şöyledir:
"Mirasçılık ve mirasın geçişi miras
bırakanın ölümü tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir. (4722 s.
Yürürlük K.m.17) Toplanan delillere göre;...
temliklerin tamamı bedele dönüşmüştür. Yani ortada sabit tenkis oranında
bölünme durumunun araştırılacağı bir muayyen mal vasiyeti veya temliki
bulunmamaktadır. Buna rağmen davalıya 07.05.1995 tarihinde kullandırılan tercih
hakkının konusu bulunmadığındanhukuki değeri olmadığı
gibi, bu tarihten itibaren tenkis alacağına yasal faiz yürütülmesi de doğru
bulunmamıştır. Zira murisin bedel vermek suretiyle temlikte bulunduğu hallerde
davalıya kazandırılan malların bedelleri de tenkise tabi olacaktır, ancak bu
halde tenkise tabi tutulacak miktar, miras bırakan tarafından davalılara
verilen paranın, mirasın açıldığı tarihte ulaştığı değerdir. Miras bırakan
tarafından davalıya mal veya şirket alınırken verilen paranın miktarını
saptamak, bu paranın mirasın açıldığı tarihte ulaştığı değeri, paranın satın
alma gücündeki değişimleri usulünce belirli kriterler dikkate alınmak suretiyle
hesaplamak, gerektiğinde bu konuda uzman bilirkişiden rapor almak, bu yolla
belirlenen değerin tenkis hesabında dikkate alınacağını gözetmek (H.G.K.nun 30.11.2005 gün, ve 2005/2-581 Esas, 2005/672
sayılı Kararı ) bu şekilde davalı yararına yapılan kazandırmaların mirasın
açıldığı tarihteki değerlerini doğru olarak tespit edip, bu değerler dikkate
alınarak tenkis edilecek bedeli bulmak ve bu bedele dava tarihinden itibaren
faiz uygulamak gerekir. Mahkemece bu yönde hesaplama yapılmak suretiyle ihlal
edilen saklı payın murisin ölüm tarihinde ulaştığı değer 3.077,58 doğru olarak
tespit edilmiştir, ancak bu miktara dava tarihinden itibaren işleyecek yasal
faiz eklenmesiyle yetinilmesi gerekirken, ..."
12. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda
19/6/2012 tarihli ve E.2012/190, K.2012/263 sayılı karar ile bozma ilamında
belirtilen surette alınan bilirkişi raporları uyarınca başvurucunun saklı
payının 3.077,58 TL olarak belirlendiği gerekçesiyle bu tutarın dava tarihinden
itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine karar
verilmiştir.
13. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 25/3/2013
tarihli ve E.2012/13216, K.2013/4110 sayılı ilamıyla onanmıştır.
14. Karar, başvurucuya 25/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 4/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 17/2/1926 tarihli ve 743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenisi'nin 454. maddesi şöyledir:
"Tasarruf nisabı,
terekenin vefat günündeki haline göre hesap olunur.
Müteveffanın borçları, cenaze masrafı,
terekeyi mühürlemek ve defter tutma masrafları, müteveffa ile bir arada yaşayan
kimselerin bir aylık iaşe masrafı; terekeden tenzil olunur."
17. Aynı mülga Kanun'un 455. maddesi şöyledir:
"Müteveffanın ölüme bağlı olmayarak vakı tenkısa tabi teberruları,
tasarruf nisabının hesabı için, terekeye zam olunur."
18. Aynı mülga Kanun'un 502. maddesi şöyledir:
“Mahfuz hisselerinin baliğ olduğu miktarı alamıyan mirasçılar, tasarruf nisabını tecavüz eden
teberruun tenkisini dava edebilirler.
Müteveffanın, hilafını kasdettiği
tasarruftan anlaşılmadıkça kanuni mirasçıların hisselerine dair tasarrufta
mevcut hükümler, alalade taksim kaideleri gibi
telakki olunur"
19. Aynı mülga Kanun'un 503. maddesi söyledir:
“Mahfuz hisseli mütaaddit
mirasçılara ölüme bağlı tasarruf tarikı ile yapılan
ve tasarruf nisabını tecavüz eden teberrular, bu mirasçılardan herbirine mahfuz hissesinden fazla düşen miktarlarla
mütenasip olarak tenkise tabidir"
20. Aynı mülga Kanun'un 505. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Tasarrufu yapan kimsenin, hilafını kasdettiği tasarruftan anlaşılmadıkça, mirasçı nasbolunan veya kendilerine diğer bir surette teberru
edilen kimselere ait hisseler, mütenasiben tenkise
tabidir"
21. Aynı mülga Kanun'un 506. maddesi şöyledir:
"Kıymetine noksan gelmeksizin taksimi
kabil olmayan muayyen bir mal vasiyet edilip te işbu vasiyet tenkise tabi
olursa; lehine vasiyet yapılan kimse, dilerse tasarruf nisabı miktarını nakden
alır dilerse tenkisi lazımgelen miktarın kıymetini
verip o malı talep eder."
22. Aynı mülga Kanun'un 517. maddesi şöyledir:
"Miras, ölüm ile açılır. Murisin ölümüne
bağlı olmayan teberru ve taksimleri, mirasa alakaları noktasından mirasın
açıldığı gündeki haline göre takdir edilir."
23. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun
564. maddesi şöyledir:
"Değerinde azalma meydana gelmeksizin
bölünmesine olanak bulunmayan belirli bir mal vasiyeti tenkise tâbi olursa,
vasiyet alacaklısı, dilerse tenkisi gereken kısmın değerini ödeyerek malın
verilmesini, dilerse tasarruf edilebilir kısmın değerini karşılayan parayı
isteyebilir.
Tasarruf konusu malın vasiyet alacaklısında
kalması durumunda, malın tenkis sebebiyle vasiyet borçlusuna verilmesi gereken,
aksi hâlde tasarruf oranı içinde kalan kısmının karar günündeki değerinin para
olarak ödetilmesine karar verilir.
Bu kurallar, sağlararası
kazandırmaların tenkisinde de uygulanır."
24. 30/11/2005 tarihli ve E.2005/2-581, K.2005/672 sayılı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararının ilgili bölümleri şöyledir:
"...uyuşmazlık, tenkis hesabı yapılırken
davalılara yapılan bağışın, satın alınan taşınmazların tespit tarihindeki
değerlerinin mi, yoksa alımları sırasında ödenen satış bedellerinin mi esas
alınacağı noktasında toplanmaktadır.
...
Miras bırakan tarafından taşınmazların alımı
için ödenen bedellerin (bağışın) tenkise tabi olduğu hususunda yerel mahkeme
ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Somut olayda, dava konusu taşınmazlar, murisin
ölüm tarihi olan 1994 yılından çok önce alınmıştır.Ülkede
uzun yıllar devam eden enflasyon nedeniyle paranın satın alma gücü düşmüş,
verilen paranın tenkis hesabına esas alınması sıkıntılara yol açmış,
tutarsızlıklara ve adalete olan güvenin sarsılmasına neden olmuştur.
Hukuk kuralları gerçek hayata uygun olduğu ve
adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirir;
saygınlık sağlar ve hukuk kuralı özelliğini korur.Bu nedenle yetkili organlarca değiştirilinceye,
yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden, çağın gereklerine uygun bir
şekilde yorunlanmalıdır.
Bu görev yargıca aittir. Çağdaş hukuk, tam
karşılığı verilmeden elde edilen kazançları korumamaktadır. O halde taraflardan
bir kısmının zenginleşmesine yol açacak çözüm yollarından kaçınılmalıdır.
Hal böyle olunca mahkemece yapılacak iş, miras
bırakanın taşınmazlar alınırken verdiği bedellerin (paraların) mirasın açıldığı
tarihte ulaştığı değerlerinin; paranın satın alma gücündeki değişimlerin
usulünce belirli kriterler dikkate alınmak suretiyle hesaplanması, gerektiğinde
bu konuda uzman bilirkişi veya bilirkişi kurulundan, taraf, yargıç ve Yargıtay
denetimine elverişli rapor alınması, bu yolla belirlenen değerin tenkisine
hükmedilmesinden ibarettir."
25. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun
105. maddesi şöyledir:
"Alacaklının düçar
olduğu zarar geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiç bir kusur isnat edilemiyeceğini
ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir.
Bu munzam zarar derhal takdir olunabilirse hakim, esasa dair karar verir iken bu zararın miktarını dahi
tayin edebilir."
26. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun
122. maddesi şöyledir:
"Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir
zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat
etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür.
Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte
olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında
karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 31/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu; miras bırakanının terekesinde saklı payına
tecavüz edildiği iddiasıyla 9/4/1987 tarihinde Bakırköy 3. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açtığı tenkis davası sonucunda saklı payın murisin ölüm tarihinde
ulaştığı bedel belirlenerek bu bedelin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle
ödenmesine karar verildiğini, enflasyondan kaynaklanan değer kaybının
giderilmediğini oysa uzun yıllar yasal faizin enflasyonun çok altında olduğunu,
tenkise tabi malların uyarlama metodu ile karar tarihine yakın bir tarihe kadar
güncel değerinin hesaplanması ve bundan sonra faiz uygulanması gerektiği
yönündeki 11/11/1994 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
kararının dikkate alınmadığını, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu
kararındaki prensibin 4721 sayılı Kanun'un 564. maddesinde de benimsendiğini,
ayni mallar için güncelleme yapılmasına rağmen parasal değerler için güncelleme
yapılmayarak fark yaratılmasının haksız olduğunu, yaklaşık 26 yıl süren dava
sonunda alması gereken bedelin on binde yedisini alabildiğini ve bu bedelin
orantısız derecede düşük olduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş; hak ihlalinin tespiti ile maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
29. Başvurucu; tenkis davasında saklı payın murisin ölüm
tarihinde ulaştığı değerin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle ödenmesine
karar verildiğini, oysa yargılamanın yaklaşık 26 yıl sürdüğünü, uzun yıllar
yasal faizin enflasyonun çok altında olduğunu, bu bakımdan İlk Derece
Mahkemesince verilen ve kesinleşen kararın enflasyondan kaynaklanan değer
kaybını gidermediğini, güncelleme yapılmaması ve enflasyon etkisiyle dava
sonunda alması gereken bedelden orantısız derecede düşük bir bedel
alabildiğini, bu yönüyle 11/11/1994 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel
Kurulu kararı kapsamında ayni mallar için güncelleme yapılmasına rağmen parasal
değerler için güncelleme yapılmayarak fark yaratılmasının haksız olduğunu belirterek
mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir.
30. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun şikâyeti Anayasa'nın
35. ve 36. maddeleri kapsamında değerlendirilmiştir. Adil yargılanma hakkına
ilişkin olarak makul sürede yargılama yapılmaması yönünden Anayasa Mahkemesinin
önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında
görüş sunulmayacağını bildirmiştir. Tenkise tabi malların uyarlama metodu ile
hesaplanması gerektiği yönündeki Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu kararının
dikkate alınmadığına dair şikayetin yargılamanın
sonucu itibariyle adil olmadığı iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği
belirtilerek olayların kanıtlanması ve hukuk kurallarının uygulanması sonucu keyfîlik içermeyen İlk Derece Mahkemesi kararının bu yönden
değerlendilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Talep
edilen bedelin 26 yıla yakın devam eden yargılama sonunda güncel ve gerçek
değerini kaybetmesi ve enflasyon karşısında değer kaybına ilişkin şikayetin ise mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi ve
şikâyetin incelenmesinde belirtilen hususların dikkate alınması gerektiğini
bildirmiştir.
31. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği beyanda
başvurunun konusunun uzun yargılama aşamasında paranın alım gücünün enflasyon
etkisiyle değer kaybetmesi ve bu değer kaybının yasal faizle karşılanmadığı
gözetilmeden karar verilmesi kapsamında yalnızca mülkiyet hakkına ilişkin
olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, uzun yargılama şikayeti,
Mahkeme kararının hatalı olduğu veya mevzuatın yanlış uygulandığına dair bir
şikâyetinin bulunmadığını, Mahkeme kararlarının o tarihteki mevzuata uygun
olduğunu ancak hukuk sisteminin mülkiyet hakkının dava sürecinde enflasyondan
etkilenmemesi ve bundan zarar görmemesini sağlayacak mekanizmalara sahip
olmadığını ifade etmiştir.
32. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasına göre herkes,
Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından,
ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Bireysel başvuru,
devlet tarafından kamu gücü kullanılarak bireylerin temel haklarına yapılan
müdahaleler sonucu meydana gelen hak ihlallerini gidermek amacıyla ihdas
edilmiş bir ikincil koruma mekanizmasıdır (Emin
Arslan Başaran, B. No: 2013/1462, 25/6/2015, § 23). Öte yandan bazı
durumlarda özel kişilerin birbirleri ile olan ilişkileri ve bu ilişki
kapsamında birbirlerinin haklarına müdahalelerinde devlete atfedilebilecek
sorumluluklar bulunabilmektedir. Bu durumda özel kişiler tarafından başlatılan,
onlar arasında devam eden ve bireysel başvuruya konu edilen yargılama süreci
yalnızca adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmekle kalmayacak, özel kişiler
arasındaki bu süreçten etkilenen diğer haklar yönünden de inceleme mümkün
olabilecektir (Türkiye Emekliler Derneği,
B. No: 2012/1035, 17/7/2014, § 34)
33. Nitekim yeterli koruyucu nitelikte kanunun bulunmadığı ve
özel kişiler tarafından hakları ihlal edilen kişinin etkili bir korumadan yararlanamadığı
durumlardadevletin pozitif yükümlülükleri söz konusu
olabilecektir (Yung, James ve Webster/İngiltere,
B. No: 7601/76, 7806/77, 13/8/1981; X ve
Y/Hollanda, B. No: 8978/80, 26/3/1985).
34. Mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde kullanılabilmesi,
yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı olmayıp özellikle
başvurucuların kamu makamlarından meşru beklentilerinin olduğu tedbirler ile
mülkünden etkili bir biçimde yararlanabilmeleri arasında doğrudan bir bağ
bulunduğu durumlarda ayrıca pozitif koruma önlemlerinin de alınması
gerekmektedir (Öneryıldız/Türkiye, B. No: 48939/99, 30/11/2004, §
134).
35. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında bulunan temel
haklara özel hukuk kişileri tarafından yapılan müdahaleler sonucu bireylerin haklarının
zarar gördüğü kimi durumlarda devlete atfedilebilecek sorumluluklar
bulunabilir. Devletin bu tür haksız müdahalelere karşı bireylerin mülkiyet
hakkının korunması için etkili iç hukuk yolları ihdas ederek yapılan
müdahalelere karşı özellikle mahkemelere başvurmak suretiyle koruma talep
edebilmelerini sağlaması ve yapılacak yargılamalarda özel kişilerin çatışan
hakları arasında tercih yaparken mahkemelerce anayasal yorumla temel hakların
korunması gerekmektedir. Böylelikle Devlet, etkili bir iç hukuk yolu ihdas
ederek adalet ve hakkaniyete uygun bir yargılama ortamı oluşturup üzerine düşen
görevi yerine getirmiş olacaktır (Türkiye
Emekliler Derneği, § 39)
36. Başvuruya konu davada başvurucunun ihlal edildiğini iddia
ettiği hakka müdahalenin doğrudan bir kamu işlem veya eylemi sebebiyle
gerçekleşmediği, başvurucu tarafından başka bir özel kişi aleyhine açılan
davadan ve yargılama sürecinden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Başvuru formu ve
ekleri ile başvurucunun Bakanlık görüşüne karşı verdiği cevap kapsamında adil
yargılanma hakkına yönelik bir şikayetin bulunmadığı
başvurucu tarafından açıkça ifade edilmiştir. Başvurucunun şikayetinin özünün
tenkis davasının konusunu oluşturan paranın güncel değerinin, enflasyon
sebebiyle uğradığı kaybın telafi edilmesine yönelik önlemlerin alınmaması
sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olduğu anlaşılmış
ve bu kapsamda değerlendirme yapılmıştır.
37. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
38. 30/03/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem
ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
39. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya
eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması
gerekir.
40. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması
esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan
denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §
18).
41. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle iç hukukta
düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Bayram Gök, §
19).
42. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak
olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa
Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemez (Bayram
Gök, § 20).
43. Başvuru konusu olayda başvurucu, saklı payına müdahale
edildiği iddiasıyla 743 sayılı mülga Kanun'un 502. maddesi kapsamında tenkis
davası açmış, terekenin ve kazandırmaların saklı paya el atma oranında tenkisi
ile el atma tutarının dava tarihinden başlamak üzere yasal faiziyle birlikte
tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece iddia ve savunmalar
kapsamında kalan bilgi ve belgeler getirtilerek incelenmiş ve davalıya yapılan
kazandırmalar dikkate alınarak değerlerinin tespiti ve tenkis edilecek bedelin
bulunması amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmış, rapor ve ek raporlar
alınmıştır. İlk Derece Mahkemesinin 25/11/2010 tarihli kararı ile tenkis
şartlarının oluştuğu gerekçesiyle 296.541,41 TL'nin faiziyle davalıdan
tahsiline karar verilmiştir (bkz. § 10). Temyiz üzerine Yargıtay 16. Hukuk
Dairesi 6/12/2011 tarihli kararı ile hükmün bozulmasına karar vermiştir (bkz. §
11). Mahkemece bozma ilamına uyularak verilen 19/6/2012 tarihli kararın, temyiz
üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 25/3/2013 tarihli ilamı ile onandığı ve
kararın 11/7/2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
44. 818 sayılı mülga Kanun'un 105. maddesi ile 6098 sayılı
Kanun'un 122. maddeleri kapsamında aşkın zarar (munzam zarar) düzenlenmiştir.
Buna göre, alacaklı temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış ise, bir başka
deyişle alacaklının uğradığı zarar geçmiş günler faizinden fazla ise borçlu
kusursuzluğunu ispat etmedikçe bu zararı tazminle yükümlü kılınmıştır.
45. Aşkın zarar sorumluluğu kusura dayanan temerrüdün hukuki bir
sonucu olup, alacaklının zararının faizi aşan bölümü olarak
nitelendirilebilecektir. 818 sayılı mülga Kanun'un 105. maddesi ile 6098 sayılı
Kanun'un 122. maddeleri kaynağı ne olursa olsun temerrüt faizi yürütülebilir
nitelikte olmak koşuluyla bütün para borçlarında uygulanma olanağına sahip
bulunmaktadır. Bu bakımdan borcun kaynağının haksız fiil, sözleşme, sebepsiz
zenginleşme, kanun veya vekaletsiz iş görme olması arasında fark bulunmamaktadır.
Borçlunun aşkın zararı tazmin yükümlülüğü asıl borç ve temerrüt faizi
yükümlülüğünden farklı temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar
geçen zaman içerisinde artarak devam eden asıl borçtan tamamen bağımsız yeni
bir borçtur. Bu bakımdan, asıl davada aşkın zarar hakkının saklı tutulduğunu
gösteren bir ihtirazi kayıt sunmaya da gerek
bulunmamaktadır. Asıl borçtan bağımsız olarak ayrı bir dava ile zamanaşımı
süresi içinde her zaman istenmesi mümkündür (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu,
E.2012/11-418, K.2012/874, 28/11/2012; E.2011/18-730, K.2012/373, 13/6/2012; E.2007/11-55,
K.2007/53, 7/2/2007; E.2013/19-201, K.2014/58, 5/2/2014; Yargıtay 13. Hukuk
Dairesi, E.2011/19138, K.2012/3539, 22/2/2012; E.2012/3415, K.2013/460,
15/1/2013; E.2009/10846, K.2010/4457, 6/4/2010; E.2006/2938, K.2006/6596, 27/4/2006;E.1995/95, K.1995/5451, 1/6/1995).
46. Öte yandan para her zaman kullanılması mümkün ve temettü
getiren bir meta olduğundan, geç ödenmesi hâlinde zararın doğması muhakkaktır
(Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, E.1988/4, K.1989/3,
20/10/1989). Para değerinin düşmesi, alım gücünün azalması şeklinde ortaya
çıkan zarar istemlerinin aşkın zarar kapsamında değerlendirilmesi mümkündür
(Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E.2006/2938, K.2006/6596, 27/4/2006; E.2006/1647,
K.2006/5623, 13/4/2006; E.1995/95, K.1995/5451, 1/6/1995). Faiz oranlarından
fazla zarar iddia eden alacaklı aşkın zarar kapsamında borçlunun kusur durumuna
göre zararını isteyebilir (Yargıtay Hukuk Bölümü İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu,
E.1972/5, K.1972/9, 24/5/1972).
47. Başvurucu dava dilekçesinde davalıya yapılan kazandırmaların
saklı paya el atma oranında tenkisi ile el atma tutarının dava tarihinden
başlamak üzere yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonunda 19/6/2012 tarihli karar ile
saklı payın murisin ölüm tarihinde ulaştığı değer 3.077,58 TL olarak tespit
edilerek bu bedelin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte
tahsiline karar verilmiştir. Yargılama aşamasında veya hüküm tarihinden sonra
818 sayılı mülga Kanun'un 105. maddesi veya 6098 sayılı Kanun'un 122. maddeleri
kapsamındaaşkın zarar sebebiyle dava açılıp
açılmadığı başvuru dosyası kapsamından anlaşılamadığı gibi bu yönde bir bilgi, belge
veya iddia da bulunmamaktadır.
48. Başvurucunun tenkis davasının konusunu oluşturan paranın
güncel değerinin enflasyon ve ekonomik veriler sebebiyle uğradığı kaybın ve
oluşan zararın telafi edilmemesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasının 818 sayılı mülga Kanun'un 105. maddesi veya 6098 sayılı Kanun'un
122. maddeleri kapsamında aşkın zararın tahsili istemiyle usulüne uygun olarak
açılması muhtemel davada tartışılıp değerlendirilmeden başvuruya ilişkin
yargısal yolların tüketildiğinden söz edilemez.
49. Açıklanan nedenlerle temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddiasının yetkili derece mahkemeleri önünde tanınan başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun,
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
31/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.