TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HALİL ÜSTÜNDAĞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5062)
|
|
Karar Tarihi: 14/1/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Mehmet ERTEN
|
|
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Halil ÜSTÜNDAĞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Tapu sicil müdürlüğünde şef
olarak görev yapmakta iken tapu sicil müdürlüğü görevini yürütmek üzere
görevlendirilen başvurucu, anılan görevden dolayı tarafına vekalet ücreti
ödenmemesi üzerine açtığı davada verilen karar nedeniyle anayasal haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 3/7/2013 tarihinde
İstanbul Anadolu 18. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 23/10/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki
ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Devrekani ilçesi
Tapu Sicil Müdürlüğünde 7/6/2002 tarihi itibarıyla şef olarak görev yapmakta
iken müdür kadrosunun boş olması nedeniyle Kaymakamlığın 27/2/2006 tarihli
oluruyla Tapu Sicil Müdürlüğü görevini yürütmek üzere yetkilendirilmiştir.
6. Başvurucu, söz konusu görevi
vekaleten yürüttüğünden bahisle 21/4/2006 tarihli dilekçe ile Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğüne başvurarak tarafına vekalet ücreti ödenmesi talebinde
bulunmuş, anılan talebin idarece cevap verilmemek suretiyle reddedilmesi
üzerine ret işleminin iptali ile vekalet ücreti ve tazminatların ödenmesi
istemiyle Kastamonu İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
7. Mahkeme, 28/11/2006 tarih ve
E.2006/625, K.2006/871 sayılı kararıyla, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda
yer alan hükümler karşısında asilde aranan şartları haiz olmayan bir kişinin
vekil olarak atanamayacağı ve kendisine vekalet aylığı ödenemeyeceğinin açık
olduğu, ancak 657 sayılı Kanun’da bir görevin tedviren yürütülmesine ilişkin
bir hükme yer verilmemiş olmakla beraber, idarece tedvir görevi verilen kişinin
Anayasa’nın angarya yasağına dair 18. maddesi uyarınca bazı maddi haklara hak
kazanacağı, asilde aranan şartları taşımayan davacıya vekalet aylığı adı
altında bir ücret ödenmesi mümkün değilse de yürüttüğü görevden dolayı
üstlendiği sorumluluk dikkate alındığında vekalet görevinden ötürü vekalet
aylığına eş değer tutarda bir meblağın tazminat olarak ödenmesi gerektiği
gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline ve idareye başvuru tarihinden
itibaren vekalet aylığına eş değer tutarda bir meblağın tazminat olarak
davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
8. Davalı idare tarafından
temyiz edilen karar, Danıştay 2. Dairesinin 13/6/2011 tarih ve E.2008/1955,
K.2011/2475 sayılı kararı ile bozulmuştur. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 86. maddesinde,
vekalet görevi ve aylık verilmesinin şartları düzenlenmiş olup; maddenin
birinci fıkrasında, memurların kanuni izin, geçici görev, disiplin cezası
uygulaması veya görevden uzaklaştırma nedeniyle işlerinden geçici olarak
ayrılmaları halinde yerlerine kurum içinden veya diğer kurumlardan veya açıktan
vekil atanabileceği; ikinci fıkrasında, bir görevin memurlar eliyle vekaleten
yürütülmesi halinde aylıksız vekaletin asıl olduğu hükümleri yer almıştır.
Anılan hükümlere göre; vekalet aylığına ve vekalet edilen
kadronun zam ve tazminatlarına hak kazanılabilmesi için, söz konusu hükümde
öngörülen biçimde boşalmış olan kadroya vekaleten yapılacak atamanın, 657
sayılı Kanun’un 86. maddeden bahisle ve atamanın vekaleten olduğu açıkça
belirtilmek suretiyle asili atamaya yetkili makam tarafından bizzat yapılması,
yani her şeyden önce vekaleten atanılmış olması
gerekmektedir.
Yukarıda belirtilen ilkeler dışında yapılan
görevlendirmelerin ise Danıştay’ın istikrar kazanmış içtihatlarına göre kamu
hizmetinin aksamadan yürütülmesi amacına yönelik bir zaruret halinden doğduğu
ve aslında hukuki bir dayanağının da bulunmadığı dikkate alındığında, söz
konusu uygulamaların personel rejimine ait disiplini dışında kaldığı açık olup,
bu anlamda, kamu hizmetinin aksamadan yürütülebilmesi amacına yönelik olarak
görevlendirilmiş bir memurun asilin sahip olduğu tüm haklardan eksiksiz bir
şekilde yararlanacağından söz etmek imkansızdır.
Kaldı ki, 17/5/1987 tarih ve 19463 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan 99 sayılı Devlet Memurları
Kanunu Genel Tebliği’nin 3. maddesinde de 657 sayılı Kanun’un vekalet ücreti
ödenmesine ilişkin 175. maddesine göre tedvir dolayısıyla her hangi bir ödeme
yapılmasının mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Olayda ise, davacıya şef olarak görev yapmakta iken Tapu
Sicil Müdürlüğü görevini yürütmek üzere Kaymakamlığın 27/2/2006 tarihli
Oluruyla yetki verildiği, dolayısıyla davacının söz konusu göreve usulüne uygun
olarak vekaleten atanmadığı anlaşılmıştır.
Bu durumda, Tapu Sicil Müdürlüğü görevini vekaleten değil,
tedviren yürüten davacıya tazminat şeklinde olsa dahi vekalet aylığı ödenmesine
imkan bulunmamaktadır.”
9. Kastamonu İdare Mahkemesinin
30/9/2011 tarih ve E.2011/746, K.2011/701 sayılı kararıyla bozma kararına
uyularak aynı gerekçelerle dava reddedilmiştir.
10. Başvurucu tarafından temyiz
edilen karar, Danıştay 2. Dairesinin 31/5/2012 tarih ve E.2012/850, K.2012/3186
sayılı kararıyla onanmış, karar düzeltme başvurusu da aynı Dairenin 1/2/2013
tarih ve E.2012/9356, K.2013/453 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Karar
başvurucuya 3/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
11. 14/7/1965 tarih ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun uyuşmazlığa konu işlem tarihinde yürürlükte
bulunan “Vekalet görevi ve aylık
verilmesinin şartları” kenar başlıklı 86. maddesi şöyledir:
“Memurların kanuni izin, geçici görev, disiplin cezası
uygulaması veya görevden uzaklaştırma nedenleriyle işlerinden geçici olarak
ayrılmaları halinde yerlerine kurum içinden veya diğer kurumlardan veya açıktan
vekil atanabilir.
Bir görevin memurlar
eliyle vekaleten yürütülmesi halinde aylıksız vekalet asıldır.
Ancak, ilkokul öğretmenliği (Yaz tatili hariç), tabiplik,
diş tabipliği, eczacılık, köy ve beldelerdeki ebelik ve hemşirelik, mühendis ve
mimarlık, veterinerlik, vaizlik, Kur’an kursu öğreticiliği, imam-hatiplik ve
müezzin-kayyımlığa ait boş kadrolara Maliye Bakanlığının izni (mahallî
idarelerde izin şartı aranmaz) ile, açıktan vekil atanabilir.
Aynı kurumdan birinci fıkrada sayılan ayrılmalar dolayısiyle atanan vekil memurlara vekalet görevinin 3
aydan fazla devam eden süresi için, kurum dışından veya açıktan atananlarla
kurum içinden ilkokul öğretmenliğine atanan öğretmenler ile veznedarlık
görevine atananlara göreve başladıkları tarihten itibaren vekalet aylığı
ödenir.
Bu Kanuna tabi kurumlarda çalışan veteriner hekim veya
hayvan sağlık memurları, veteriner hekim veya hayvan sağlık memuru bulunmayan
belediyelerin veterinerlik veya hayvan sağlık memurluğu hizmetlerini ifa etmek
üzere bu hizmetlerle ilgili kadrolara vekalet aylığı verilmek suretiyle
atanabilirler.
Yukarıda sayılan haller dışında, boş kadrolara ait görevler
lüzum görüldüğü takdirde memurlara ücretsiz olarak vekaleten gördürülebilir.
Bu Kanuna tabi kurumlarda, mali, nakdi ve ayni sorumluluğu
bulunan saymanlık kadrolarının boşalması halinde bu kadrolara işe başladıkları
tarihten itibaren vekalet aylığı verilmek suretiyle memurlar arasından atama
yapılabilir.”
12. Aynı Kanun’un “Vekalet, ikinci görev aylık ve ücretleri ile diğer
ödemeler” kenar başlıklı 175. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Ancak, kurum içinden
veya diğer kurumlardan vekalet edenlere vekalet aylığı ödenebilmesi için,
vekilin asilde aranan şartları taşıması zorunludur.”
13. 17/5/1987 tarih ve 19463 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 99 Seri No.lu Devlet Memurları Genel
Tebliği’nin 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“657 sayılı Kanunun vekalet ücreti ödenmesine ilişkin 175
inci maddesine göre, tedvir dolayısıyla herhangi bir ödeme yapılması mümkün
bulunmamaktadır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 14/1/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 3/7/2013 tarih ve 2013/5062
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
15. Başvurucu, 28/2/2006
tarihinden itibaren yaklaşık dört yıl süre ile vekaleten tapu sicil müdürlüğü görevini
ifa ettiğini, görevi sırasında asil olarak görev yapan bir müdürün
kullanabileceği tüm yetkileri kullanarak sorumluluk altına girdiğini, devletin
hem bir personelini daha çok sorumluluk ve ücret gerektiren bir işte
çalıştırmasının hem de ücret vermemesinin angarya yasağına aykırı olduğunu,
İdare Mahkemesinin iptal kararı üzerine tarafına ödenen vekalet aylıklarının
bozma kararına uyan mahkeme kararı nedeniyle kendisinden tahsil edilmeye
başlandığını belirterek, Anayasanın 10., 18., 40. ve 55. maddelerinde
düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
16. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde, başvurunun, üstlendiği yeni görev nedeniyle başvurucuya ayrıca
ödeme yapılmamasına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucu her ne kadar
Anayasa’nın 10. ve 40. maddelerinin de ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de bu
iddiaların özü ücrette adaletin sağlanması hususu ile ilgilidir. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı
değildir. Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları Anayasa’nın 18. ve 55.
maddeleri ile ilişkili görülerek bu kapsamda değerlendirilmiştir.
17. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
18. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı
49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel
başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve
bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır.
Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
1. Anayasa’nın
18. Maddesi Yönünden
19. Başvurucu, üstlendiği
görevden dolayı tarafına ücret verilmemesi nedeniyle angarya yasağının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
20. Anayasa’nın “Zorla çalıştırma yasağı” başlıklı 18.
maddesi şöyledir:
“Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya
yasaktır. Şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya
tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar; olağanüstü hallerde vatandaşlardan
istenecek hizmetler; ülke ihtiyaçlarının zorunlu
kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir
çalışmaları, zorla çalıştırma sayılmaz.”
21. Anılan maddenin gerekçesinin
ilk paragrafı şöyledir:
“Çalışma, iş görme kişinin serbest iradesiyle yüklendiği bir
faaliyet, diğer bir deyimle serbest iradeyle üstlenilen bir yüktür. Bu yükün
kişiye zorla kabul ettirilmesi, kendisinin, iradesi dışında bir faaliyette
bulunmaya mecbur bırakılması hem kişi hürriyetiyle bağdaşmayan bir husustur;
hem de bu duruma sokulan kişi için bir eziyet teşkil eder. Bu nedenledir ki
maddenin birinci fıkrası zorla çalıştırmayı yasaklamaktadır. Bu fıkra ile aynı
zamanda “Angarya yasağı” da getirilmiştir. “Angarya”, kişinin emeğinin
karşılığını almadan zorla çalıştırılmasıdır. Maddenin ikinci fıkrası “Zorla
çalıştırma” sayılmayacak halleri göstermektedir ve bu sayım sınırlayıcıdır.”
22. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin “Kölelik ve zorla çalıştırma
yasağı” başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“1. Hiç kimse köle ya da kul durumunda tutulamaz.
2. Hiç kimse zorla
çalıştırılamaz ve zorunlu çalışmaya tabi tutulamaz.
3. Aşağıdaki haller, bu madde anlamında ‘zorla çalıştırma ya
da zorunlu çalışma’ sayılmaz:
a) Bu Sözleşme’nin 5. maddesinde öngörülen koşullara uygun
olarak tutulu bulunan bir kimseden, tutulmanın olağan seyri içinde veya şartlı
tahliyeden yararlandığı süre içinde yapması istenilen bir iş;
b) Askeri nitelikli her hangi bir
hizmet veya vicdani reddin meşru sayıldığı ülkelerde, vicdani reddi seçen
kişilere zorunlu askerlik hizmeti yerine gördürülebilecek başka bir hizmet;
c) Toplumun hayat veya refahını tehdit eden kriz veya afet
hallerinde gerekli görülen her hizmet;
d) Olağan yurttaşlık yükümlülükleri kapsamına giren her
türlü çalışma veya hizmet.”
23. Anayasa’da zorla çalıştırma
yasaklanmakla birlikte bu kavramın tanımı yapılmamıştır. Bu kavramın tanımı ve
içeriği belirlenirken, temel insan haklarına ilişkin uluslararası
sözleşmelerden ve ilgili uluslararası otoritelerin yorum ve uygulamalarından
yararlanılabilir. Zorla çalıştırma yasağına ilişkin uluslararası kurallar, 29
Numaralı Cebri ve Mecburi Çalıştırmaya İlişkin Uluslararası Çalışma Örgütü
(ILO) Sözleşmesi’nde düzenlenmiştir. Anılan Sözleşme’nin 2. maddesinde
düzenlenen ve AİHM’ce de AİHS’nin 4. maddesinde yer
alan zorla çalıştırma yasağının kapsamının belirlenmesinde esas alınan tanıma
göre zorla çalıştırma, “herhangi bir kişinin
ceza tehdidi altında ve bu kişinin tam isteği olmadan mecbur edildiği tüm iş
veya hizmetleri” ifade etmektedir. Buna göre, zorla çalıştırmadan
söz edilebilmesi için, kişinin ceza tehdidi altında ve rızası bulunmaksızın
çalıştırılması gerekmektedir (AYM, E.2011/150, K.2013/30, K.T. 14/2/2013).
24. Anayasa’nın 18. maddesinde
zorla çalıştırma yasağıyla birlikte angaryanın da yasak olduğu belirtilmiştir. Sözleşme’de yer almayan bu ifade, Anayasa’nın 18.
maddesinin gerekçesinde “kişinin emeğinin
karşılığını almadan zorla çalıştırılması”; Anayasa Mahkemesinin
çeşitli kararlarında da “bir maldan ya da
bir kişinin çalışmasından karşılıksız yararlanma” şeklinde
tanımlanmıştır (Bkz. AYM, E.2011/150, K.2013/30, K.T. 14/2/2013, E.2006/21,
K.2006/38, K.T. 13/3/2006). Buna göre angarya, zorla çalıştırmanın bedel
ödenmeksizin yaptırılan şekli olarak kabul edilebilir. Dolayısıyla, angarya
yasağı ile ilgili şikâyetlerin de zorla çalıştırma yasağı kapsamında
incelenmesi gerekir.
25. AİHM’e göre bir eylemin zorla
çalıştırma veya zorunlu çalışma sayılabilmesi için: 1) Kişinin işi kendi
iradesine aykırı olarak yapması, 2) İşi yapma yükümlülüğünün “haksız” veya “baskıcı” olması veya yapılmasının katlanılmaz sıkıntılara
yol açması gerekir. Ayrıca kişinin bu işi önceden rızasıyla yapıp yapmadığı,
bir kuruma isteyerek girip girmediği, normal yurttaşlık veya mesleki
yükümlülüğünün bir parçası olan bir hizmeti ifa edip etmediği de dikkate
alınmalıdır (Bkz. Van Der Mussele/Belçika, B. No: 8919/80, 23/11/1983, §
32-41; Karlheinz Schmidt/Almanya,
B. No:13580/88, 18/7/1994; Zarb Adami/Malta, B.
No: 17209/02, 20/6/2006). (AYM, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 28).
26. Anayasa Mahkemesi ve AİHM’in yukarıda belirtilen kararlarında benimsenen
ilkeleri çerçevesinde başvurucunun iddiası değerlendirildiğinde; başvurucunun
şef olarak görev yaptığı kurumda müdür olarak görevlendirilmesinin iradesi
dışında, bir tehdit veya baskı sonucu gerçekleştiği ya da katlanılmaz
sıkıntılara yol açtığı yolunda her hangi bir iddiada
bulunulmamıştır. Esasen başvurucu, müdür olarak görevlendirilmekle daha önce
yürüttüğü şeflik görevine nazaran daha fazla yetki ve sorumluluk üstlenmiş
olduğunu belirterek söz konusu görevin katlanılmazlığından
değil, bu görevin niteliği nedeniyle tarafına ayrıca ücret verilmemesinden
şikâyet etmektedir.
27. Öte yandan, somut olayda
kamu hukuku kurallarının hâkim olması ve başvurucunun müdür olarak
görevlendirilmesi konusundaki rızasını belirleyen hiyerarşik yapı, yasal ya da
kamusal gereklilikler gibi iradesi dışındaki etmenlerin de bulunması nedeniyle
başvurucunun rızasını, özel hukuk ilişkilerindeki irade serbestisi ile aynı
ağırlıkta değerlendirmek doğru olmaz. Dolayısıyla başvurucunun anılan
görevlendirmeye rıza göstermiş olması, doğrudan zorla çalıştırma koşullarının
oluşmadığı sonucunu doğurmaz. Bu nedenle, başvuru konusu olayda Anayasa’nın 18.
maddesi ve AİHS 4. maddesi yönünden bir ihlal olup olmadığının tespit
edilebilmesi için somut olayın tüm koşullarının dikkate alınması gerekir (Bkz. Van Der Mussele/Belçika, B.
No:8919/80, 23/11/1983§36-37).
28. Buna göre, üstlendiği
müdürlük görevi ile başvurucunun yetki ve sorumluluk alanı genişlemiş ise de,
bu görev ile daha önce yürütmekte olduğu şeflik görevinin birbiriyle ilgisiz
görevler olmadığı, başvurucunun yine mesleki faaliyet alanıyla ilgili ve de
kariyer olarak daha üst bir görevde çalışmaya devam ettiği, bu görevin
kendisine mesleki anlamda katkı ve deneyim sağlayacağının kuşkusuz olduğu ve
eski görevi ile aynı mesaiye tabi olduğu, öte yandan, başvurucunun müdür olarak
görevlendirilmesinin anılan kadronun boş olmasından ve bu boşluk nedeniyle kamu
hizmetinin yürütülmesine ilişkin oluşabilecek aksaklıkların önlenmesi ve
giderilmesi amacından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
29. Tüm bu hususlar birlikte
değerlendirildiğinde, üstlendiği görevin başvurucuya makul olmayan, orantısız
bir külfet yüklediği söylenemeyeceğinden, daha fazla yetki ve sorumluluğu
bulunan tapu sicil müdürlüğü görevini yürütmesi nedeniyle başvurucuya ayrıca
bir ücret ödenmemesi, Anayasa bağlamında zorla çalıştırma ve dolayısıyla
angarya olarak nitelendirilemez.
30. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 18. maddesinin ihlal edildiği iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Anayasa’nın
55. Maddesi Yönünden
31. Başvurucu, daha çok
sorumluluk ve ücret gerektiren bir görevi ifa ettiği halde karşılığında ayrı
bir ücret ödenmemesinin anayasal haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
32. Anayasa’nın “Ücrette adalet sağlanması” başlıklı 55.
maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Ücret emeğin karşılığıdır.
Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun
adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları
için gerekli tedbirleri alır.”
33. Anayasa Mahkemesine yapılan
bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından
ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının
yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve AİHS’in ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali
iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün
değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
34. Çalışanların yaptıkları işe
uygun adaletli bir ücret elde etmeleri Anayasa’nın 55. maddesinde güvence
altına alınmış olmakla birlikte AİHS’de düzenlenen haklardan değildir. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de adaletli ücret hakkının Sözleşme’de
ya da protokollerinde korunan bir hak olmadığını açıkça ifade etmektedir (Bkz. Erdal Çalışkan/Türkiye, B. No: 36062/04,
2/12/2008, § 17).
35. Buna göre başvurucunun ihlal
edildiğini ileri sürdüğü ücrette adaletin sağlanması hakkı, Anayasa ve AİHS ve
buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerin ortak koruma alanına
girmediğinden, başvurucunun bu iddiasının “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun;
1. Ücrette adaletin sağlanması hakkının ihlal edildiği iddiası
yönünden “konu bakımından yetkisizlik”,
2. Angarya yasağının ihlal edildiği iddiası yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu
üzerinde bırakılmasına, 14/1/2014 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.