TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NAİM ASLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5154)
|
|
Karar Tarihi: 9/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Naim ASLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Cemal İLGE
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olayı nedeniyle köyü terk etmeye mecbur
bırakılması sonucu özel hayatın gizliliği ilkesi ve mülkiyet hakkının; terör
örgütü üyeleri tarafından amcasının kaçırılıp öldürüldüğü dikkate alınmaksızın
17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesi ve ret
işlemlerine karşı açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması,
makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/7/2013 tarihinde Batman İdare Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 19/1/2015 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 19/1/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Batman ili Kozluk ilçesi Kaletepe
köyünde ikamet etmekte iken 1994 yılında meydana gelen terör olayları nedeniyle
köyünden göç etmek zorunda kaldığını iddia etmektedir.
7. Başvurucu 23/2/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
8. 7/4/2008 tarihli ve 2008/2-1482 sayılı Komisyon kararında,
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvuruda dosyada yer alan bilgi ve belgeler uyarınca başvurucunun yaşadığı
köyün boşaltılmadığı, kendisine yönelik doğrudan bir tehdit ve saldırı
olmadığından talebin reddine karar verilmiştir.
9. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 31/7/2009 tarihli ve
E.2008/1511, K.2009/1609 sayılı kararı ile de anılan karara karşı açılan dava
reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"... Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerden ve davalı
idarenin savunmasından, Batman ili Kozlukİlçesi Kaletepe Köyüİnanlı mezrasının
boşaltılan köyler listesinde olmadığı görülmektedir.
Danıştay 10. Dairesinin E: 2008/8935, K:
2008/9582 sayılı kararında, terör olayları sonucu köyü terk edenlerin
malvarlıklarına ulaşamaması nedeniyle uğradıkları zararın, sadece köyün idarece
veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılması halinde ve köyün
boşaltılmasından köye dönüşün başladığı tarihe kadar geçen süreçle sınırlı
olarak tazmininin mümkün olduğu, boşaltılan bir köye dönüşün başlamasının, o
köyde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanaklarına kavuşulduğu anlamına
geldiği, köye dönüş için sağlanması zorunlu olan asgari güvenlik düzeyi
ölçütünün ise objektif olması gerektiği; başka bir anlatımla, köye geri dönen
ve dönmeyen kişilere göre değişmemesi gerektiği belirtilmiştir.
Öte yandan; davacı tarafından 1999 yılında
köyde amcasının teröristlerce öldürüldüğü ve bu nedenle göç edildiği ileri
sürülmekte ise de; davacı tarafından Batman Valiliğine
verilen başvuru dilekçesinde köyden göç tarihinin 1995 yılı gösterildiği yani
amcasının ölümünden önce göç edildiği anlaşıldığından bu iddiaya itibar
edilmemiştir.
Yukarıda anılan bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde
köyün boşaltılan köylerden olmadığı, güvenlik sıkıntısının olmadığı davacıya
yönelik doğrudan tehdit ya da saldırı olmadığıköyü
kendi isteği ile terk ettiği sonuç ve kanaatine ulaşılmaktadır.
Bu nedenle, köyün boşaltılan köylerden olmadığı,
köyde güvenlik sıkıntısının olmadığı davacıya yönelik doğrudan tehdit ya da
saldırı olduğuna ilişkin bir tespit yer almaması, köyü terk edildiği ifade
edilen tarihten sonra amcasının öldürülmesi karşısında dava konusu işlemde
hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
10. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 8/5/2012 tarihli ve E.2011/9067, K.2012/2617 sayılı ilamıyla hükmün
onanmasına karar verilmiştir.
11. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 20/12/2012 tarihli ve
E.2012/9525, K.2012/14644 sayılı ilamıyla reddedilmiştir
12. Başvurucu 4/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
14. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm
hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı
sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine
göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü
derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört
katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci
derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı
tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen
nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa
ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu; amcası M.Ş.A.nın terör
örgütü üyeleri tarafından kaçırıldığını ve öldürüldüğünü, terör olayları
nedeniyle köyünü terk etmek zorunda kaldığını, uğradığı zararların karşılanması
amacıyla yaptığı idari başvurudan ve ardından açtığı davadan, Kaletepe köyünün tamamen boşalan yerleşim yerlerinden biri
olmadığı gerekçesiyle reddedildiği için bir sonuç alamadığını oysa Kaletepe köyü ve mezraları için “terör olaylarının yoğun olarak yaşandığı ve PKK-Kongra-Gel terör örgütünün baskısı nedeniyle göç
olaylarının yaşandığı”nın
ilgili kolluk birimleri
tarafından tutulan tutanakta belirtildiğini, 5233 sayılı Kanun kapsamında
tanzim edilen bilgi ve belgeler değerlendirildiğinde zararlarının kanun
kapsamında kaldığını; aynı yerleşim yerinde ikamet eden, daha önceki bir
tarihte başvuruda bulunan kişilere tazminat ödendiği hâlde kendisine tazminat ödenmediğini,rızası dışında yerleşim yerini terk etmek
zorunda kaldığını, mülkiyetinden faydalanma hakkının engellendiğini, hukukun
temel ilkeleri gereği kamu hizmetlerinin yürütülmesi sırasında kişilerin
uğradığı özel ve olağandışı zararların idare tarafından karşılanması
gerektiğini, başvurusunun reddine yönelik idari işlemin, dosya kapsamında
“sosyal risk” kuramı ile 5233
sayılı Kanun’un ruhuna ve amacına aykırı olduğunu, bu nedenle söz konusu idari
işlemin iptalinin gerektiğini, Mahkeme kararında Danıştayın
“nesnel güvenlik kaygısı” içtihatlarının
dikkate alındığını, bu içtihadın hakkaniyete uygun olmadığını, maddi imkânı
bulunmadığı için köyünden ayrılamayan ve bu sebeple her türlü tehlikeyi göze
alan vatandaşın diğer vatandaşa örnek gösterilemeyeceğini, uğradığı zararların
karşılanması amacıyla yaptığı başvurudan ve akabinde açtığı davadan sonuç
alamadığını, başvurusunun karara bağlanmasının yaklaşık sekiz yıl sürdüğünü
belirterek Anayasa’da düzenlenen mülkiyet ve adil yargılanma hakkının, özel
hayatın gizliliği ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; maddi ve
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
17. Başvuru formu
ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki
zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın
10., 20., 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia
ettiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, idarenin can ve mal güvenliğini
sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucunda köyünü terk etmeye mecbur
kaldığını ve Mahkemece 5233 sayılı Kanun'un tazminata ilişkin hükümlerinin
yanlış değerlendirilmesi neticesinde oluşan zararları için yeterli bir giderim
imkânının kendisine tanınmadığını belirterek özel hayatın gizliliği ilkesinin
ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan ihlal iddiaları,
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucunda
verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiaları yönünden
ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucunun diğer ihlal iddiaları aşağıdaki
başlıklar altında incelenmiştir:
1. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
18. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim
taleplerinin mukim olduğu köyün tamamen boşaltılmamış olduğu gerekçesiyle
reddedildiğini ancak önceki bir tarihte aynı yerleşim yerinden başvuruda
bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde karar verdiğini ve
yargı mercilerince bu kararlar konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak
davalarının reddine hükmedildiğini belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde
tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
19. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak anılan iddialarının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu
sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit
Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
20. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen
iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
21. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddiasının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği
İddiaları
a. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
23. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
25. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında başvurucunun
Komisyona başvuru tarihi olan 23/2/2005 tarihi ile nihai karar tarihi olan
20/12/2012 tarihli karar düzeltme tarihi arasında geçen 7 yıl 9 aylık sürede,
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit
edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
26. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
27. Başvurucu, güvenlik nedeniyle köyünün boşaltılmış olduğunu
belirten belgeler ile terör örgütü mensuplarınca amcası M.Ş.A.nın öldürülmesine dair özel durumu gözönünde bulundurulmadan köyün tamamen boşalmamış olduğu
soyut gerekçesine ve şahsına yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının
bulunmamasına dayanılarak verilen kararın adil olmadığını belirtmiştir.
28. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin
incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi
tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz
ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
29. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
30. Başvuru konusu olayda başvurucu; mevcut delillerin
değerlendirilip tartışılmadığını, terör örgütü mensuplarınca amcası M.Ş.A.nın öldürülmesine dair özel
durumunun dikkate alınmadan karar verildiğini belirtmekte olup başvurucunun
iddialarının özünün Derece Mahkemesince delillerin değerlendirilmesinde ve
hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
31. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında; başvurucunun
amcası M.Ş.A.nın 1999 yılında terör örgütünce
öldürüldüğü, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuru dilekçesinde
başvurucunun 1995 yılında köyden göç ettiğinin belirtildiği, bu nedenle amcası M.Ş.A'nın 1999 yılında öldürülmesinin başvurucuya yönelik
bir terör tehdidi ya da saldırısı olarak kabul edilmesine olanak bulunmadığı,
başvurucunun anılan tarihlerden çok önce (1995 yılında) ikamet ettiği köyden
göç ettiğinin görüldüğü, bu durumda anılan köyün boşaltılan köylerden olmadığı
ve köyde güvenlik sıkıntısının yaşanmadığı, başvurucuya yönelik doğrudan terör
tehdidi ve saldırısı olmadığı, amcasının ölümünden önce kendi isteğiyle köyüterk ettiği sonuç ve kanaatine ulaşılması nedenleriyle
davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucunun iddiaları, temyiz merciince de
incelenip reddedilmek suretiyle yerel Mahkeme kararı onanmış; karar düzeltme
talebi ise reddedilmiştir. Bu çerçevede Derece Mahkemesinin kararında açık bir keyfîlik bulunmadığı anlaşılmaktadır.
32. Başvurucu; ayrıca idarenin can ve mal güvenliğini sağlama
yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle köyden ayrıldığını, özel hayatın
gizliliği ilkesinin ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
33. Başvuru formu incelendiğinde başvurucunun mülkiyet hakkının
ve özel hayatı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğini ileri sürdüğü bölümde,
idari yargı makamlarının 5233 sayılı Kanun’un tazminat başvurusuna ilişkin
hükümlerini bu hükümlerin sözüne ve ruhuna aykırı değerlendirmeleri nedeniyle
söz konusu haklarının ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmüştür.
34. Başvurucu tarafından, özel hayatın gizliliği ilkesinin ve
mülkiyet hakkının ihlal edildiği hususundaki iddiaların yargılamanın sonucuna
dayandırıldığı ve yargılama sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan
değerlendirmeler neticesinde başvurucunun delillerini ve iddialarını sunma
fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin olarak katılma imkânının elinden
alındığına dair bir bulgu da saptanmadığı anlaşılan somut yargılama
faaliyetinin, derece mahkemesince adil yargılanma hakkının gereklerine uygun
şekilde yerine getirildiği; başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların ve delillerin
Derece Mahkemeleri tarafından değerlendirilerek karşılandığı tespit edilmiş
olduğundan özel hayatı koruma yükümlülüğünün ve mülkiyet hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiaların ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir (Ülkü Özgür, B. No: 2013/2263, 26/6/2014, §
43, Mehmet Gürgen, § 42).
35. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Adli yardım talebinin kabulüyle geçici muafiyet sağlanan
yargılama giderlerinin tahsilinin başvurucunun mağduriyetine neden olacağı
anlaşıldığından 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama
giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
9/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.