logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Naim Aslan [2.B.], B. No: 2013/5154, 9/3/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NAİM ASLAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/5154)

 

Karar Tarihi: 9/3/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

M. Emin KUZ

Raportör Yrd.

:

Tuğba YILDIZ

Başvurucu

:

Naim ASLAN

Vekili

:

Av. Mehmet Cemal İLGE

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, terör olayı nedeniyle köyü terk etmeye mecbur bırakılması sonucu özel hayatın gizliliği ilkesi ve mülkiyet hakkının; terör örgütü üyeleri tarafından amcasının kaçırılıp öldürüldüğü dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesi ve ret işlemlerine karşı açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/7/2013 tarihinde Batman İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 19/1/2015 tarihinde, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

4. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 19/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu, Batman ili Kozluk ilçesi Kaletepe köyünde ikamet etmekte iken 1994 yılında meydana gelen terör olayları nedeniyle köyünden göç etmek zorunda kaldığını iddia etmektedir.

7. Başvurucu 23/2/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.

8. 7/4/2008 tarihli ve 2008/2-1482 sayılı Komisyon kararında, terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan başvuruda dosyada yer alan bilgi ve belgeler uyarınca başvurucunun yaşadığı köyün boşaltılmadığı, kendisine yönelik doğrudan bir tehdit ve saldırı olmadığından talebin reddine karar verilmiştir.

9. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 31/7/2009 tarihli ve E.2008/1511, K.2009/1609 sayılı kararı ile de anılan karara karşı açılan dava reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

 "... Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerden ve davalı idarenin savunmasından, Batman ili Kozlukİlçesi Kaletepe Köyüİnanlı mezrasının boşaltılan köyler listesinde olmadığı görülmektedir.

Danıştay 10. Dairesinin E: 2008/8935, K: 2008/9582 sayılı kararında, terör olayları sonucu köyü terk edenlerin malvarlıklarına ulaşamaması nedeniyle uğradıkları zararın, sadece köyün idarece veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılması halinde ve köyün boşaltılmasından köye dönüşün başladığı tarihe kadar geçen süreçle sınırlı olarak tazmininin mümkün olduğu, boşaltılan bir köye dönüşün başlamasının, o köyde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanaklarına kavuşulduğu anlamına geldiği, köye dönüş için sağlanması zorunlu olan asgari güvenlik düzeyi ölçütünün ise objektif olması gerektiği; başka bir anlatımla, köye geri dönen ve dönmeyen kişilere göre değişmemesi gerektiği belirtilmiştir.

Öte yandan; davacı tarafından 1999 yılında köyde amcasının teröristlerce öldürüldüğü ve bu nedenle göç edildiği ileri sürülmekte ise de; davacı tarafından Batman Valiliğine verilen başvuru dilekçesinde köyden göç tarihinin 1995 yılı gösterildiği yani amcasının ölümünden önce göç edildiği anlaşıldığından bu iddiaya itibar edilmemiştir.

Yukarıda anılan bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde köyün boşaltılan köylerden olmadığı, güvenlik sıkıntısının olmadığı davacıya yönelik doğrudan tehdit ya da saldırı olmadığıköyü kendi isteği ile terk ettiği sonuç ve kanaatine ulaşılmaktadır.

Bu nedenle, köyün boşaltılan köylerden olmadığı, köyde güvenlik sıkıntısının olmadığı davacıya yönelik doğrudan tehdit ya da saldırı olduğuna ilişkin bir tespit yer almaması, köyü terk edildiği ifade edilen tarihten sonra amcasının öldürülmesi karşısında dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır."

10. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 8/5/2012 tarihli ve E.2011/9067, K.2012/2617 sayılı ilamıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.

11. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 20/12/2012 tarihli ve E.2012/9525, K.2012/14644 sayılı ilamıyla reddedilmiştir

12. Başvurucu 4/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

13. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-28).

14. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;

 a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,

 b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,

 c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,

d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,

 e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,

 Nakdî ödeme yapılır.

 

Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

16. Başvurucu; amcası M.Ş.A.nın terör örgütü üyeleri tarafından kaçırıldığını ve öldürüldüğünü, terör olayları nedeniyle köyünü terk etmek zorunda kaldığını, uğradığı zararların karşılanması amacıyla yaptığı idari başvurudan ve ardından açtığı davadan, Kaletepe köyünün tamamen boşalan yerleşim yerlerinden biri olmadığı gerekçesiyle reddedildiği için bir sonuç alamadığını oysa Kaletepe köyü ve mezraları için terör olaylarının yoğun olarak yaşandığı ve PKK-Kongra-Gel terör örgütünün baskısı nedeniyle göç olaylarının yaşandığının ilgili kolluk birimleri tarafından tutulan tutanakta belirtildiğini, 5233 sayılı Kanun kapsamında tanzim edilen bilgi ve belgeler değerlendirildiğinde zararlarının kanun kapsamında kaldığını; aynı yerleşim yerinde ikamet eden, daha önceki bir tarihte başvuruda bulunan kişilere tazminat ödendiği hâlde kendisine tazminat ödenmediğini,rızası dışında yerleşim yerini terk etmek zorunda kaldığını, mülkiyetinden faydalanma hakkının engellendiğini, hukukun temel ilkeleri gereği kamu hizmetlerinin yürütülmesi sırasında kişilerin uğradığı özel ve olağandışı zararların idare tarafından karşılanması gerektiğini, başvurusunun reddine yönelik idari işlemin, dosya kapsamında “sosyal risk” kuramı ile 5233 sayılı Kanun’un ruhuna ve amacına aykırı olduğunu, bu nedenle söz konusu idari işlemin iptalinin gerektiğini, Mahkeme kararında Danıştayın “nesnel güvenlik kaygısı” içtihatlarının dikkate alındığını, bu içtihadın hakkaniyete uygun olmadığını, maddi imkânı bulunmadığı için köyünden ayrılamayan ve bu sebeple her türlü tehlikeyi göze alan vatandaşın diğer vatandaşa örnek gösterilemeyeceğini, uğradığı zararların karşılanması amacıyla yaptığı başvurudan ve akabinde açtığı davadan sonuç alamadığını, başvurusunun karara bağlanmasının yaklaşık sekiz yıl sürdüğünü belirterek Anayasa’da düzenlenen mülkiyet ve adil yargılanma hakkının, özel hayatın gizliliği ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

17. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 10., 20., 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucunda köyünü terk etmeye mecbur kaldığını ve Mahkemece 5233 sayılı Kanun'un tazminata ilişkin hükümlerinin yanlış değerlendirilmesi neticesinde oluşan zararları için yeterli bir giderim imkânının kendisine tanınmadığını belirterek özel hayatın gizliliği ilkesinin ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan ihlal iddiaları, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucunda verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiaları yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucunun diğer ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:

1. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

18. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim taleplerinin mukim olduğu köyün tamamen boşaltılmamış olduğu gerekçesiyle reddedildiğini ancak önceki bir tarihte aynı yerleşim yerinden başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde karar verdiğini ve yargı mercilerince bu kararlar konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak davalarının reddine hükmedildiğini belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

19. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış oldukları dikkate alınarak anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).

20. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.

21. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları

a. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

22. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

23. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).

24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

25. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında başvurucunun Komisyona başvuru tarihi olan 23/2/2005 tarihi ile nihai karar tarihi olan 20/12/2012 tarihli karar düzeltme tarihi arasında geçen 7 yıl 9 aylık sürede, uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.

26. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

27. Başvurucu, güvenlik nedeniyle köyünün boşaltılmış olduğunu belirten belgeler ile terör örgütü mensuplarınca amcası M.Ş.A.nın öldürülmesine dair özel durumu gözönünde bulundurulmadan köyün tamamen boşalmamış olduğu soyut gerekçesine ve şahsına yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmamasına dayanılarak verilen kararın adil olmadığını belirtmiştir.

28. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).

29. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).

30. Başvuru konusu olayda başvurucu; mevcut delillerin değerlendirilip tartışılmadığını, terör örgütü mensuplarınca amcası M.Ş.A.nın öldürülmesine dair özel durumunun dikkate alınmadan karar verildiğini belirtmekte olup başvurucunun iddialarının özünün Derece Mahkemesince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

31. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında; başvurucunun amcası M.Ş.A.nın 1999 yılında terör örgütünce öldürüldüğü, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuru dilekçesinde başvurucunun 1995 yılında köyden göç ettiğinin belirtildiği, bu nedenle amcası M.Ş.A'nın 1999 yılında öldürülmesinin başvurucuya yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısı olarak kabul edilmesine olanak bulunmadığı, başvurucunun anılan tarihlerden çok önce (1995 yılında) ikamet ettiği köyden göç ettiğinin görüldüğü, bu durumda anılan köyün boşaltılan köylerden olmadığı ve köyde güvenlik sıkıntısının yaşanmadığı, başvurucuya yönelik doğrudan terör tehdidi ve saldırısı olmadığı, amcasının ölümünden önce kendi isteğiyle köyüterk ettiği sonuç ve kanaatine ulaşılması nedenleriyle davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucunun iddiaları, temyiz merciince de incelenip reddedilmek suretiyle yerel Mahkeme kararı onanmış; karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir. Bu çerçevede Derece Mahkemesinin kararında açık bir keyfîlik bulunmadığı anlaşılmaktadır.

32. Başvurucu; ayrıca idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle köyden ayrıldığını, özel hayatın gizliliği ilkesinin ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.

33. Başvuru formu incelendiğinde başvurucunun mülkiyet hakkının ve özel hayatı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğini ileri sürdüğü bölümde, idari yargı makamlarının 5233 sayılı Kanun’un tazminat başvurusuna ilişkin hükümlerini bu hükümlerin sözüne ve ruhuna aykırı değerlendirmeleri nedeniyle söz konusu haklarının ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmüştür.

34. Başvurucu tarafından, özel hayatın gizliliği ilkesinin ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği hususundaki iddiaların yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve yargılama sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirmeler neticesinde başvurucunun delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin olarak katılma imkânının elinden alındığına dair bir bulgu da saptanmadığı anlaşılan somut yargılama faaliyetinin, derece mahkemesince adil yargılanma hakkının gereklerine uygun şekilde yerine getirildiği; başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların ve delillerin Derece Mahkemeleri tarafından değerlendirilerek karşılandığı tespit edilmiş olduğundan özel hayatı koruma yükümlülüğünün ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaların ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir (Ülkü Özgür, B. No: 2013/2263, 26/6/2014, § 43, Mehmet Gürgen, § 42).

35. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Adli yardım talebinin kabulüyle geçici muafiyet sağlanan yargılama giderlerinin tahsilinin başvurucunun mağduriyetine neden olacağı anlaşıldığından 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,

9/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Naim Aslan [2.B.], B. No: 2013/5154, 9/3/2016, § …)
   
Başvuru Adı NAİM ASLAN
Başvuru No 2013/5154
Başvuru Tarihi 4/7/2013
Karar Tarihi 9/3/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, terör olayı nedeniyle köyü terk etmeye mecbur bırakılması sonucu özel hayatın gizliliği ilkesi ve mülkiyet hakkının; terör örgütü üyeleri tarafından amcasının kaçırılıp öldürüldüğü dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesi ve ret işlemlerine karşı açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Ayrımcılık yasağı Ayrımcılık Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5233 Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun 1
2
4
6
7
8
geçici 1
geçici 3
geçici 4
9
6462 Engelliler ve BazıKanunveKanunHükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması HakkındaKanun 1
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi