TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULBAKİ AĞDUK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6967)
|
|
Karar Tarihi: 9/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Abdulbaki
AĞDUK
|
Vekili
|
:
|
Av. Ferhat BAYINDIR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör örgütü üyeleri tarafından ağabeyi öldürüldüğü
hâlde bu durum dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve
Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında
yapılan başvuruların reddedilmesi ve ret işlemlerine karşı açılan davalara
ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması
nedenleriyle adil yargılanma ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/9/2013 tarihinde Batman İdare Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 15/10/2015 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 27/1/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 27/1/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 3/3/2016 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, ağabeyi Y.A.nın
köyde terör örgütü mensuplarıyla yaşanan çatışma sonucu 1995 yılında öldüğünü
beyan etmiş ve bu özel durumundan kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köyünü
terk etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
9. Başvurucu 24/4/2008 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
10. 3/1/2011 tarihli ve 2011/2-95 sayılı Komisyon kararında,
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvuruda dosyada yer alan bilgi ve belgeler uyarınca başvurucunun yaşadığı
köyün boşaltılmadığı, köyde muhtarlık seçimlerinin düzenli olarak yapıldığı,
kendisine yönelik doğrudan bir tehdit ve saldırı olmadığından talebin reddine
karar verilmiştir.
11. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine
Diyarbakır İdare Mahkemesinde açılan dava 20/9/2011 tarihli Diyarbakır 1. İdare
Mahkemesinin yetkisizlik kararıyla Batman İdare Mahkemesine devredilmiştir.
12. Batman İdare Mahkemesinin 15/12/2011 tarihli ve E.2011/3965,
K.2011/1706 sayılı kararı ile dava reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili
bölümü şöyledir;
"...Batman
İli, Kozluk İlçesi, Akçalı Köyü'ne ait dava dosyasında bulunan bilgi ve
belgelerin incelenmesinden; Akçalı Köyü'nün “Boşalan, Kısmen Boşalan ve
Boşalmayan Köyler“ listesinde isminin yer almadığı, genel nüfus sayımlarına görenüfusunun 1997 yılında 211, 2000 yılında ise 190 kişi
olduğu, Kozluk İlçe Seçim Kurulu’nun 07.08.2009 tarih ve 174 sayılı yazısında,
1990-2000 yılları arasında Kozluk İlçesine bağlı tüm köylerde muhtarlık
seçimlerinin yapıldığı ve seçim yapılmayan köy olmadığı, Batman İl Jandarma
Alay Komutanlığı tarafından tutulan 13.11.2009 tarihli tutanağa göre Akçalı
köyünde köy boşaltma olmadığı, korucu ailelerin dışında ikamet eden aileler
olduğu hususları ifade edilmiştir.
Bu durumda; aralarında davacının da bulunduğu
Akçalı Köyü halkının bir kısmının, ekonomik, sosyal ve güvenlik nedenleriyle de
olsa köyden göç etmelerinden dolayı uğradıkları zararın, anılan köyün tamamen
boşalmamış olması diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının
yaşanmamış olması ve davacıya yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının
bulunmaması nedenleriyle, uğradıldığı ileri sürülen
zararın, 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak
bulunmamaktadır."
13. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 20/3/2013 tarihli ve E.2012/3093, K.2013/2165 sayılı ilamıyla hükmün
onanmasına karar verilmiştir.
14. Başvurucu 4/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
16. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge
rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine
göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı
tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci
derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara
intikalinde4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri
uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu; gönüllü köy korucusu olan ağabeyi Y.A.nın terör örgütüyle girilen çatışmada öldüğünü, 5233
sayılı Kanun kapsamında yaptığı taleplerin ve akabinde açtığı davanın Akçalı
köyünün tamamen boşalan yerleşim yerlerinden biri olmadığı gerekçesiyle
reddedildiği için bir sonuç alamadığını, zorunlu göç etmesi nedeniyle köyde
bulunan mal varlığının bakımsızlıktan çok büyük zarar gördüğünü, bilirkişiler
tarafından da zararlarının tespit edildiğini, idari yargı makamları tarafından
belirtilen nesnel güvenlik kaygısının olmadığı tespitinin hukuki olmadığını,
ikamet ettiği köyün çatışmalar nedeniyle tamamen boşalmış olduğunu, köy
okulunun kapatıldığını ve seçimlerin yapılamadığını, sık sık yaşanan çatışmalar
nedeniyle kimsenin can güvenliğinin kalmadığını ve maddi zararların oluştuğunu,
oluşan zararları "sosyal risk" ve "kusursuz sorumluluk"
ilkesi gereği idarenin karşılaması gerektiğini, idarenin can ve mal güvenliğini
sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet hakkından yoksun
kaldığını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle
zararlarının tazmin edilmediğini, ayrıca yaptığı başvuru hakkında yürütülen
işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın35. ve
36.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; maddi ve
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Başvuru formu
ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının
tazmini amacıyla açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 35. ve 36.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, Mahkemece verilen ret kararı neticesinde
idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu
maruz kaldığı mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu karşısında bir giderim
sağlanması imkânının kendisine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35.
maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan
ihlal iddiaları, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının
incelenmesi sonucu verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal
iddiası yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucunun diğer ihlal
iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
21. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında; Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde
Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
23. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında başvurucunun
Komisyona başvuru tarihi olan 24/4/2008 tarihi ile nihai karar tarihi olan
başvurucunun temyiz talebiüzerine verilen 20/3/2013
tarihli Danıştay Onbeşinci Dairesinin hükmün onanması
kararı arasında geçen 4 yıl 10 aylık sürede, uyuşmazlığın karara bağlanması
konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek
bir gecikmenin olduğu tespit edilemediğinden ve başvuru açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığından yargılama süresinin makul
olduğu sonucuna varılmıştır.
24. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
26. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun
ve açtığı davanın terör örgütü mensuplarınca köy korucusu olan ağabeyi Y.A.nın öldürülmesine dair özel
durumu gözönünde bulundurulmadan kendisine yönelik
bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmadığı gerekçesiyle reddedildiğini
belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir. Anılan iddia adil yargılanma hakkı kapsamında yer
alan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
27. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde terör dışındaki ekonomik
ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında
bulundukları yerleri kendi istekleriyle terk edenlerin bu sebeple uğradıkları
zararların kapsam dışında olduğu açıkça belirtilmiştir.
28. Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle
ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan
zararların yoğunluğu karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin
edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas
edilmesi zorunlu görünmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim
yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim
yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gereğinden, terör olayları nedeniyle
toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki
göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden
kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün ya da mezranın
tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim yerlerinde sadece
geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını
zorunlu görerek, güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen
boşalmış olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme
olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan
hareketle 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine
yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemiştir (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014 §§ 89, 90; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014
§§ 84, 85).
29. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen
hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna
varılmıştır (Sabri Çetin, §§
45-50; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, §
88). Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece
mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda, anayasal bir
temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı
bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, § 93; Cahit Tekin,
§ 88).
30. Başvurucunun; köy korucusu olan ağabeyi Y.A.nın
terör örgütü mensuplarıyla köyde yaşanan çatışmada ölmesinden kaynaklanan
güvenlik kaygısıyla köyünü terk ettiği ve bu çerçevede oluşan zararlarının 5233
sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdüğü ve
belirtilen vakıaya ilişkin tutanaklar ile soruşturma evrakını Derece
Mahkemelerine ibraz ederek terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı
nedeni ile yerleşim yerini terk ettiği noktasındaki özel durumunun dikkate
alınmasını talep ettiği anlaşılmaktadır.
31. Bu çerçevede başvurucunun en yakın aile fertlerinden olan,
gönüllü köy koruculuğu yapan ağabeyinin terör örgütü mensuplarıyla köyde
yaşanan çatışmada ölmesihakkında olay yeri tespit
tutanakları ile Kozluk Cumhuriyet Savcılığı ölü muayene ve otopsi zabtı dikkate alındığında belirtilen olay akabinde
başvurucunun yerleşim yerinden ayrıldığı iddiası karşısında, başvurucunun
taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi için nesnel
ölçütten yararlanılması tek başına yeterli olmayıp terör eylemleri veya terörle
mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle yerleşim yerlerini terk
edip etmediği noktasında farklı bir karine veya ölçüt arayışına girilmesi
gerekmesine rağmen Derece Mahkemelerince anılan incelemelerin yapılmadığı
tespit edilmiştir. Talepler hakkında değerlendirme yapılırken başvurucunun özel
durumunun incelenmemesi, Kanun’un amacının yanı sıra ağabeyi terör örgütü
mensuplarınca öldürülen başvurucunun terör olaylarından kaynaklanan güvenlik
kaygısı ileyerleşim yerini terk edip etmediği
konusundaki maddi vakıanın tespitine de uygun görünmemektedir.
32. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un
50. Maddesi Yönünden
33. 6216 sayılı Kanun’un 50. Maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. ...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
34. Başvurucu, başvuru formunda belirtiği maddi ve manevi
tazminat miktarlarının ödenmesine hükmedilmesini talep etmiştir.
35. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
36. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan
ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapmak üzere Batman İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
37. Başvurucu tarafından maddi ve manevi tazminat talep edilmiş
olmakla beraber maddi tazminat talebi açısından başvurucunun uğradığını iddia
ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır.
Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi
tazminat talebinin reddine; manevi tazminat talebi açısından ise yeniden
yargılama yapılmak üzere kararın Batman İdare Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesinin başvurucunun ihlal iddiası açısından yeterli bir giderim
oluşturduğu anlaşıldığından başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine
karar verilmesi gerekir.
38. Başvurucunun adli yardım talebi kabul edildiği ve ihlal
kararı verildiği içinyargılama giderlerinin Maliye
Hazinesi üzerinde bırakılmasına ve 1.800 TL vekâlet ücretinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 1.800 TL vekâlet ücretinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
İ. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA
9/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.