TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞEYHMUS GÜNEŞLİOĞLU VE ALİ
AYDIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5306)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucular
|
:
|
Şeyhmus
GÜNEŞLİOĞLU
|
|
|
Ali AYDIN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Bahri Bayram BELEN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, 3/11/2008
tarihinde İstanbul 2. Tüketici Mahkemesinde aleyhlerine açılan itirazın iptali
davasında lehlerine olan kesin delile rağmen hakkaniyete uygun yargılama
yapılmadığını, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil
yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, tazminat
talebinde bulunmuşlardır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 9/7/2013 tarihinde
İstanbul Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 17/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
24/10/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığı 24/11/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucular aleyhine, T.Halk Bankası A.Ş. tarafından
konut kredisi sözleşmesinden doğduğu ileri sürülen borç nedeniyle, İstanbul 4.
İcra Müdürlüğü nezdinde icra takibi yapılmış, başvurucuların borcun
bulunmadığına dair itirazları üzerine icra takibi durmuştur.
8. İcra takibinin durması
nedeniyle, başvurucular aleyhine, kredi sözleşmesinin tarafı olan Banka
tarafından, 3/11/2008 tarihinde İstanbul 2. Tüketici Mahkemesinde itirazın
iptali davası açılmıştır.
9. Başvurucular, davaya karşı
cevap dilekçelerinde, asıl borçlu ve kefil olarak kredi sözleşmesinin tarafı
olduklarını, ancak borcun ödendiğini ve bu durumun davacı Bankanın ilgili tapu
sicil müdürlüğüne yazdığı yazı ile sabit olduğunu ileri sürmüşlerdir.
10. Yargılama devam ederken,
tarafların talebi doğrultusunda dosyanın bilirkişiye tevdii edilmesine karar
verilmiş, tarafların bilirkişi ismi üzerinde anlaşamamaları üzerine, Mahkemece
resen bilirkişi seçimi yapılmıştır.
11. Dosyanın bilirkişi
incelemesinden dönmesinin ardından yapılan duruşmada, başvurucular, itirazları
doğrultusunda, akademisyenlerden oluşturulacak yeni bir heyetten bilirkişi
raporu alınması talebinde bulunmuşlardır.
12. İstanbul 2. Tüketici
Mahkemesi, aynı duruşmada verdiği 22/4/2011 tarih ve E.2008/590, K.2011/402
sayılı kararı ile asıl borçlu olarak sözleşmeye taraf olan Ali Aydın yönünden,
başvurucunun davacıya borçlu bulunduğu gerekçesiyle itirazın iptali davasının
kabulüne; kefil sıfatı ile sözleşmeye taraf olan başvurucu Şeyhmus
Güneşlioğlu yönünden ise usulüne uygun takip
yapılmadığından, itirazın iptali davasının reddine hükmetmiştir.
13. İstanbul 2. Tüketici
Mahkemesi gerekçeli kararında, mevcut bilirkişi raporunun dosya içeriğine uygun
ve hükme yeterli olduğunu, dosya kapsamındaki diğer delillerin de dikkate
alındığını belirtmiştir.
14. Başvurucular tarafından
yapılan temyiz talebi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 18/6/2012 tarih ve
E.2011/13311, K.2012/15656 sayılı ilâmı ile İlk Derece Mahkemesi kararının
onanmasına hükmetmiştir.
15. Aynı Daireye yapılan karar
düzeltme istemi üzerine ise Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 19/3/2013 tarih ve E.2012/26680,
K.2013/7532 sayılı ilamı ile temyiz aşamasında verilen onama ilamının
kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesi kararının, avukatlık vekalet ücreti
yönünden düzelterek onanmasına, diğer karar düzeltme taleplerinin reddine karar
vermiştir.
16. Bu ilâm başvuruculardan Şeyhmus Güneşlioğlu’na 15/6/2013
tarihinde, Ali Aydın’a 27/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucular, 9/7/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili
Hukuk
18. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Usul
ekonomisi ilkesi" kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür."
19. 6100 sayılı Kanun’un 266.
maddesi şöyledir:
“Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi
gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden,
bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hakimlik mesleğinin
gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda
bilirkişiye başvurulamaz.”
20. 6100 sayılı Kanun’un 281.
maddesi şöyledir:
“(1) Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği
tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların,
bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise
bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını
mahkemeden talep edebilirler.
(2) Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut
belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için,
bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi,
tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da
kendiliğinden isteyebilir.
(3) Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse,
yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir.”
21. 9/6/1932 tarih ve 2004
sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun “İtirazın
iptali” başlıklı 67. maddesi şöyledir:
“Takip talebine itiraz edilen alacaklı,
itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak,
genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın
iptalini dava edebilir.
Bu davada borçlunun
itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü
niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna,
davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red
veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir
tazminatla mahkum edilir…”
22. 23/2/1995 tarih ve 4077
sayılı mülga Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 23. maddesinin birinci ve
ikinci fıkraları şöyledir:
“Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak
çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır. Tüketici mahkemelerinin
yargı çevresi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
Tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler,
tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davalar her türlü resim ve harçtan
muaftır. Tüketici örgütlerince açılacak davalarda bilirkişi ücretleri, 29 uncu
maddeye göre kaydedilen bütçede öngörülen ödenekten Bakanlıkça karşılanır.
Davanın, davalı aleyhine sonuçlanması durumunda, bilirkişi ücreti 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalıdan
tahsil olunarak 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye gelir
kaydedilir. Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun Yedinci Babı, Dördüncü Faslı hükümlerine göre yürütülür.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 10/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 9/7/2013 tarih ve 2013/5306
numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
24. Başvurucular, 3/11/2008
tarihinde İstanbul 2. Tüketici Mahkemesinde aleyhlerine açılan itirazın iptali
davasında, davacı banka tarafından tapu sicil müdürlüğüne yazılan ipoteğin
fekki talepli yazıda borçlu olmadıkları açıkça ifade edildiği halde, lehlerine
olan bu kesin delile rağmen Mahkemece borcun varlığına dair hüküm kurulmasının
hakkaniyete aykırı olduğunu, yeniden bilirkişi raporu alınması, incelemenin
hukukçu bilirkişiye yaptırılması taleplerinin de reddedildiğini, ayrıca
yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını ve yargılama sonunda verilen karar
nedeniyle ödenmiş olan borcun tekrar ödenmesi durumuyla karşı karşıya
kaldıklarını belirterek, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
25. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde, başvurucuların aleyhlerine açılan davada lehlerine olan kesin
delil mevcudiyetine rağmen hakkaniyete aykırı karar verildiğini, yeniden
bilirkişi raporu alınması, incelemenin hukukçu bilirkişiye yaptırılması
taleplerinin reddedildiğini, ortaya çıkan karar nedeniyle ödenmiş olan borcun
tekrar ödenmesi durumunun oluştuğunu belirterek, adil yargılanma ve mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini ileri sürdükleri anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi,
başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp
hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Anılan ihlal iddiaları, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ile Mahkemece verilen
kararın adil olup olmamasına ilişkin olduğundan, bu iddiaların tamamı yargılama
sonucunun adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Öte yandan
başvurucuların yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı iddiaları ayrıca
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Yargılamanın
Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
26. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
27. 30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
29. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz
takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez
(B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
30. Somut olayda başvurucular,
İstanbul 2. Tüketici Mahkemesinde aleyhlerine açılan itirazın iptali davasında,
lehlerine kesin delil varlığına rağmen hakkaniyete uygun karar verilmediğini,
yeniden bilirkişi raporu alınması taleplerinin reddedildiğini belirterek, adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
31. Başvurucular,
aleyhlerine açılan davada, davacının iddialarına karşı cevaplarını Mahkemeye
sunmuşlar, delil listelerini arz etmişlerdir. Mahkemece, davacı ve başvurucular
dinlenmiş; başvurucuların lehlerine kesin delil olarak ileri sürdükleri, davacı
Banka tarafından Tapu Sicil Müdürlüğüne yazılan borcun bulunmaması nedeniyle
ipoteğin fekki istemli yazı ilgili Müdürlükten istenmiş; talep doğrultusunda
dosyanın bilirkişiye tevdi edilmesine karar verilmiştir. Bankacı-araştırmacı
bilirkişi tarafından 12/11/2010 tarihinde sunulan raporda, Banka kayıtları
üzerinde yapılan incelemede başvuruculara ait olduğu iddia edilen borcun
ödendiğine dair herhangi bir bilgi veya belgeye rastlanılmadığı, başvurucuların
kesin delil olarak gösterdikleri Tapu Sicil Müdürlüğüne ipoteğin fekki için
davacı Banka tarafından yazılan yazının borcun ödendiğine dair belge
niteliğinde kabul edilemeyeceği değerlendirilmesi yapılmış, raporun sonuç
kısmında, delillerin ve hukuki durumun takdirinin Yüksek Mahkemeye ait olduğu
bildirilerek davacı Bankanın iddia olunan alacakları hesaplanmıştır. Rapor
taraflara tebliğ edilmiş, raporu inceleyip beyanda bulunmaları için taraflara
bir sonraki duruşmaya kadar yaklaşık üç ay süre verilmiştir. Başvurucular, bir
sonraki duruşmada rapora itiraz etmişler, akademisyenlerden oluşturulacak yeni
bir heyetten bilirkişi raporu alınmasını talep etmişlerdir. Başvurucuların
yeniden rapor aldırılması yönündeki talebi, Mahkemece mevcut bilirkişi
raporunun dosya kapsamında yeterli olduğu gerekçesi ile reddedilmiş ve mevcut
delillere dayanılarak hüküm kurulmuştur.
32. 6100 sayılı
Kanun’un 266. maddesinde belirtildiği üzere, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği
genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye
başvurulamaz. Yine aynı Kanun’un 281. maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre
yeni bir bilirkişi görevlendirilerek yeniden inceleme yapılması ancak
Mahkemenin gerekli görmesi halinde mümkündür. Başvurucular, davacı Banka
tarafından ilgili Tapu Sicil Müdürlüğüne yazılan ipoteğin fekkine dair yazının
değerlendirilmediği iddiasını ileri sürerek, yeniden bilirkişi raporu
alınmasını talep etmişlerdir. Ancak, bilirkişi raporunda, sözü edilen belgenin
borcun ödendiğine dair bir belge niteliğinde olmadığı değerlendirilmesi
yapılmakla birlikte raporun sonuç kısmında delillerin takdiri ve hukuki yorumunun
Mahkemeye ait olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla İlk Derece Mahkemesinin,
başvurucuların yeniden rapor aldırılması yönündeki talebinin dosya kapsamına
göre reddetmesinde, bariz takdir
hatası veya açık keyfilik bulunmadığı
anlaşılmıştır.
33. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
34. Başvurucular, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadıklarına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına,
karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme
fırsatı bulamadıklarına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili
iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da
kanıt sunmadıkları gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık
keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
35. Açıklanan nedenlerle,
başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık
keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı
İddiası Yönünden
36. Başvurucuların yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne
ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
37. Başvurucular, 3/11/2008 tarihinde İstanbul 2. Tüketici
Mahkemesinde aleyhlerine açılan itirazın iptali davasında makul sürede yargılama
yapılmadığını belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
38. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
39. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
40. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, Tüketici Mahkemesi
nezdinde açılan itirazın iptali davasının söz konusu olduğu görülmekle, 6100
sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama
faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda
kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
41. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih,
3/11/2008 tarihidir.
42. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama
faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucunun karar düzeltme
talebinin Yargıtay 13. Hukuk Dairesince reddedildiği 19/3/2013 tarihi olduğu
anlaşılmaktadır.
43. Tüketici mahkemelerinin görevi mülga 4077 sayılı Kanun’un
23. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, bu Kanun’un uygulanmasıyla
ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağı, tüketici
mahkemeleri nezdinde açılan davaların harçlardan muaf olduğu ve bu mahkemelerde
basit yargılama usulüne göre yargılama yapılacağı belirtilmiştir.
44. Bu şekilde kanun koyucu, tüketiciyi koruma amacını
dikkate alarak genel mahkemelerin dışında özel bir tüketici davalarının
yargılaması sistemi oluşturmuş ve bu davaların, konunun uzmanı mahkemelerce
mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını
amaçlamıştır (B. No: 2013/4495, 17/7/2014, § 75).
45. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre
içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma
ödevi yükler. Tüketici Mahkemesinde açılan itirazın iptali davasında derhal bir
yargı kararı verilmesinde, tüketici konumundaki başvurucunun önemli bir kişisel
yararı bulunmaktadır. Bu nedenle tüketici mahkemelerinde görülen
uyuşmazlıkların ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir
itina göstermesi gerekir (B. No: 2013/4495, 17/7/2014, § 76).
46. 6100 sayılı Kanun’un 30.
maddesinde uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiştir.
Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar gerek mülga 1086 sayılı Kanun ve
gerekse 6100 sayılı Kanun’a göre, basit yargılama usulüne göre yürütülür.
47. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316.
maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda
uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa
bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile
sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
48. 6100 sayılı Kanun’un 317. maddesi ve devamı maddelerde
yer alan bu usulde davalar, mahkemeye sunulan dilekçe ile açılmakta ve
davalının, dava dilekçesinin kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde
cevap dilekçesini mahkemeye sunması gerekmektedir. Bu süre bir defaya mahsus
olmak üzere en fazla iki hafta uzatılabilmektedir. Basit yargılama usulünde
cevaba cevap ve ikinci cevap aşamaları bulunmamaktadır. Mahkemeler, 6100 sayılı
Kanun’un 320. maddesine göre mümkünse tarafları duruşmaya davet etmeden dosya
üzerinden karar verirler. Duruşmalı yargılamada aynı maddeye göre mahkemelerin,
tahkikatı ilk duruşma hariç, kural olarak iki duruşmada tamamlaması ve
duruşmalar arasındaki sürenin de bir aydan uzun olmaması gerekmektedir. Ancak
istisnai hallerde ikiden fazla duruşma yapılabileceği gibi, duruşma araları da
bir aydan fazla tutulabilmektedir.
49. Başvuruya konu yargılama
evrakının incelenmesinde, yargılamanın konusunun konut kredisinden kaynaklanan
icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkin olduğu, 3/11/2008
tarihinde açılan davanın yargılama sürecinde İlk Derece Mahkemesince, resmi
kurumlara müzekkereler yazıldığı, müzekkere cevaplarının beklenildiği, dava
dosyası ile ilişkili görülen bir başka mahkemeye ait dava dosyasının
istenildiği, bu işlemlerin tamamlanmasından sonra dosyanın bilirkişiye tevdi
edildiği, bilirkişinin raporunu teslim etmesi ile taraflara raporu incelemeleri
için süre tanındığı, ardından esasa ilişkin kararın 22/4/2011 tarihinde
verildiği, anılan kararın temyiz incelemesinden geçtiği, ardından yapılan karar
düzeltme talebinin 19/3/2013 tarihinde reddedilerek hükmün kesinleştiği
anlaşılmıştır.
50. 4077 sayılı mülga Kanun ile
6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki
yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle
yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara
alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No:4495, 17/7/2013, §§ 59-90).
51. Başvuruya konu davada yer
alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin
niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla
birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir
karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu dört yıl dört
ay on altı günlük yargılama
sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
53. Başvurucular, başvuru konusu
yaptıkları yargılama sürecinde adil yargılanma hakları ile mülkiyet haklarının
ihlal edildiğinin tespit edilmesini ve bu nedenle uğradıkları zararın tazmin
edilmesini talep etmişlerdir.
54. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Başvurucuların tarafı
oldukları uyuşmazlığa ilişkin dört yıl dört ay on altı günlük yargılama süresi
nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında her bir
başvurucuya net 2.100,00 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
56. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1.
Yargılamanın sonucunun adil olmadığı yönündeki iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki
iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvuruculara ayrı ayrı net 2.100,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.