TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SALİH KILIÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5330)
|
|
Karar Tarihi: 21/1/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 1/4/2016-29671
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Salih KILIÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Özden NACAKCI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlilerinin kötü muamelesine maruz
kalındığı iddiasının etkili soruşturulmaması nedeniyle insan haysiyeti ile
bağdaşmayan muamele yasağı ile adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 24/1/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 6/8/2015 tarihinde
Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
20/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı beyanlarını 26/8/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Bakanlık görüşünde bildirilen hususlar çerçevesinde ilgili olaylar özetle
şöyledir:
8. Başvurucu 11/7/2010 tarihinde İstanbul ili Beyoğlu ilçesi
Asmalımescit mevkiinde sabaha karşı iki polis memuru
tarafından darbedildiği iddiasıyla Taksim Polis
Merkezine müracaatta bulunarak anılan memurlardan şikâyetçi olduğunu
bildirmiştir.
9. Başvurucunun şikâyetçi olduğunu bildirmesi üzerine anılan
Polis Merkezinde görevli polis memurları tarafından ifadesine başvurulmaksızın
adli muayene raporu alması için ilgili hastaneye yönlendirilmiştir.
10. Başvurucunun Taksim Eğitim Araştırma Hastanesinde
muayenesi yapılarak hakkında “genel adli
muayene raporu” düzenlenmiştir. 11/7/2010 tarihinde saat 05.52’de
düzenlenen 11972 numaralı raporun ilgili kısımları şöyledir:
“Yapılan fizik muayenede yüzde her iki kulak
ve ağız mukozasında darba bağlı basit tıbbi müdahale gerektiren izler mevcut
olup, kati rapor adli tabiplikçe verilecektir.”
11. Başvurucu 13/7/2010 tarihinde, Beyoğlu Cumhuriyet
Başsavcılığına müracaatta bulunarak olaya ilişkin şikâyetini yazılı olarak
bildirmiş ve 13/7/2010 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesine
başvurulmuştur. Başvurucu, şikâyet dilekçesinde ve ifadesinde özetle Asmalımescit’te bir restoran önündeki masaya oturmuş alkol
almakta olan sivil polis memurlarının kendisine yönelik darp, hakaret ve tehdit
eylemlerinin olduğunu, bunun üzerine Taksim Polis Merkezindeki görevlilerce
verilen bir kâğıtla başvurduğu hastane tabipliğince muayenesinin yapıldığını
ifade etmiş; ayrıntılı eşkal bilgilerini verdiği olayın faillerini
fotoğraflarından teşhis edebileceğini belirtmiştir.
12. Başvurucu, ifadesinin alınmasını müteakip Beyoğlu Adli
Tıp Şube Müdürlüğüne sevk edilmiş ve aynı gün burada düzenlenen raporla
yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olduğu
tespit edilmiştir.
13. Başvurucu 14/7/2010 tarihinde Kocamustafapaşa
Ceylan Özel Tıp Merkezine tedavi için başvurmuştur. Anılan Sağlık Kuruluşunun
14/7/2010 tarihli raporu şöyledir:
“Yukarıda adı yazılı hastanın (s)ol kulak alt
kadranda santral post-travmatik perforasyon
(s)ağ kulak zarı üstü ön kadranda santral küçük post-travmatik
perforasyon tespit edilmiştir. R.V. Her iki kurak
zarına perforasyonları kapatacak dış destek konuldu.”
14. Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığınca 11/8/2010 tarihinde
Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğüne ve Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğüne
(Gayrettepe/İstanbul) müzekkereler yazılarak başvurucuya yönelik eylemleri
yaptıkları iddia edilen polis memurlarının teşhis ettirilmesi ve tespit edilen
memurların “görev yazılarının” gönderilmesi istenmiştir.
15. 12/8/2010 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş
Şube Müdürlüğü Gasp Büro Amirliğinde başvurucuya yaptırılan teşhis işlemine
ilişkin aynı tarihli tutanağın ilgili kısımları şöyledir:
“… 11/08/2010 tarih ve 2010/20741 soruşturma numaralı
evrakında Müşteki Salih KILIÇ’ın 11/07/2010 günü saat
05:00 sıralarında polis memurlarınca darp edilmesi olayı ile ilgili olarak darp
eden [p]olis memurlarının teşhisi amaçlı
Müdürlüğümüzde görevli memur ve amirlerin fotoğraflarının gösterilmesi istenmiş;
Müştekiye Polnet
ortamında müdürlüğümüzde görevli personelin fotoğrafları gösterilmiş, ancak
müşteki Salih KILIÇ gösterilen fotoğraflar arasından teşhiste bulunamadığına
dair;
İş bu [t]eşhis
tutanağı tarafımızdan tanzim edilerek altı birlikte imza altına alınmıştır.…”
16. 12/8/2010 tarihinde Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğünde
başvurucuya yaptırılan teşhis işlemine ilişkin aynı tarihli tutanağın ilgili
kısımları şöyledir:
“11.08.2010 gün ve Soruşturma No:2010/20741
sayılı yazı ile 11.07.2010 günü kendisine hakaret ve yaralama eyleminde bulunan
personelin teşhisi için şikayetçi … Salih KILIÇ’a
12.08.2010 günü saat: 14.00’da Müdürlüğümüz Personel Büro Amirliğinde
Müdürlüğümüz kadrosunda görevli tüm personelin fotoğrafları bilgisayar
ortamında gösterilerek teşhiste bulunması istenmiş;
Adı geçen şahıs, kendisine karşı şikayetine
konu eylemi gerçekleştirdiğini iddia ettiği herhangi bir personeli teşhis
edememiştir.
…”
17. Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Bürosunca
Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğüne hitaben yazılan 31/8/2010 tarihli ve
2010/20741 sayılı “daimi arama” yazısı şöyledir:
“Bugüne kadar şüpheliler… yakalanamadığı gibi
kimlikleri de tespit edilemediğinden müzekkeremizin zamanaşımına kadar iade
edilmeyerek;
1- Olayın üzerinde önemle durularak, suç fail
veya faillerinin aşağıda gösterilen zamanaşımına kadar sürekli ve aralıksız
aranmasına devam edilip suç kanıtlarıyla birlikte yakalanmalarının temini,
2- Tekidi gerektirmeksizin zamanaşımına kadar
3 ayda bir yapılan tahkikattan bilgi verilmesi,
3- … [Ş]üphelilerin
yakalandıklarında müsnet suçla ilgili savunmalarının
alınması, nüfus kayıtlarının eklenerek … hazır edilmeleri,
4- Bu müzekkeremizin şüpheli yakalandığında
veya zamanaşımı dolduğu tarihte iade edilmesi rica olunur.”
18. Başvurucu 21/10/2010 tarihli dilekçe ile Beyoğlu
Cumhuriyet Başsavcılığına yeniden başvurarak Emniyette kendisine “eski” polis
memurlarının fotoğraflarının gösterildiğini oysa kendisine kötü muamelede
bulunan polis memurlarının “yeni” olduklarını bildirmiştir.
19. Başvurucunun bu iddiaları üzerine Beyoğlu Cumhuriyet
Başsavcılığınca 2/11/2010 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube
Müdürlüğüne ve Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğüne müzekkereler yazılarak olay
günü Taksim-İstiklal Caddesi ile Asmalımescit civarı
ve sokaklarında görevli olan tüm amir ve polis memurlarının görev yazıları ile
birer fotoğraflarının temin edilerek gönderilmesi istenmiştir.
20. Başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığına 10/11/2010 tarihli
yeni bir dilekçe sunmuştur. Bu dilekçesinde başvurucu, önceki beyanlarını
tekrar ederek kendisini darbeden polislerin Taksim Polis Merkezinde görev
yaptıklarını, onları seyyar satıcılık yaptığı dönemden bildiğini belirtmiş ve
teşhis için anılan Polis Merkezinde görev yapan polislerin fotoğraflarının
kendisine gösterilmesini talep etmiştir.
21. Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü Taksim Polis Merkezi
Amirliğinin 22/11/2010 tarihli yazısı ile soruşturmaya konu olaya ilişkin
belirtilen tarih ve saatte ek herhangi bir görevlendirme olmadığı bildirilmiş,
11/7/2010 tarihinde saat 05.00 sularında görevli polis memurlarının listesinin
onaylı sureti Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
22. Başvurucu 30/11/2010 tarihinde Beyoğlu Kaymakamlığına
dilekçe ile başvuruda bulunarak “güven timi” polislerinden şikâyetçi olduğunu
ve Cumhuriyet savcısına ifade verdiğini beyan ederek iddia ettiği darp olayı
nedeniyle gerekli işlemlerin yapılmasını talep etmiştir. Kaymakam, aynı tarihli
derkenar yazısı ile başvurucunun şikâyet dilekçesini Beyoğlu İlçe Emniyet
Müdürlüğüne havale etmiştir. Başvurucunun anılan dilekçesinin ilgili kısımları
(yazım hataları düzeltilmiş hâliyle) şöyledir:
“… Ben Güventim
polislerinden şikâyetçiyim. Beyoğlu Asmalımescit’te
beni darp ettiler. … Savcılığa ifade … verdim. Gereğinin yapılmasını
saygılarımla arz ederim.”
23. Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğünce Asayiş Şube Müdürlüğü B
Bölgesi Güven Timleri Amirliğine yazılan 1/12/2010 tarihli ve 2010-1115 sayılı
yazı ile başvurucunun 30/11/2010 tarihli dilekçesindeki iddiaları hakkında
gerekli araştırmanın yapılarak 1/11/1984 tarihli ve 3071 sayılı Dilekçe
Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun’un 7. maddesi gereğince en geç 28/12/2010
tarihine kadar başvuru sahibine ve Beyoğlu Kaymakamlığına gönderilmek üzere
Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğüne bilgi verilmesi istenmiştir.
24. Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğünce Beyoğlu Kaymakamlığına
hitaben yazılan 30/12/2010 tarihli ve 2010-1115 sayılı yazı ile başvurucunun
30/11/2010 tarihli dilekçesine istinaden yapılan işlemler hakkında bilgi
verilmiştir. Anılan yazının ilgili kısımları şöyledir:
“... [B]ahse konu
dilekçe 01.12.2010 tarih ve 2010/1115 sayılı yazımız ile Asayiş Şube Müdürlüğü
B Bölgesi Güven Timleri Amirliğine intikal ettirilmiş ve B Bölgesi Güven
Timleri Amirliği konu ile ilgili olarak;
Kayıtlarının tetkikinde Salih KILIÇ isimli
şahsa herhangi bir adli işlem yapılmadığı, POL-NET, İSTAP kayıtları
incelendiğinde adı geçen şahıs hakkında herhangi bir kaydın mevcut olmadığının
tespit edildiği, ayrıca dilekçe sahibi ile görüşülerek fotoğraf teşhisi için
olay günü ve saatini, tam olarak olay yerini ve hangi birim tarafından işlem
yapıldığının tespitini belirten bir dilekçe ile adli işlem için Cumhuriyet
Başsavcılığına müracaatı ile polis memurlarının fotoğraf teşhisi
yaptırılabileceğinin şahsa bildirildiği belirtilmiştir.
…”
25. İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 13/12/2010 tarihli ve
192674 sayılı yazısı ile Güven Timleri B Bölge Amirliğinde görevli personelin
fotoğrafları CD ortamında Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
26. Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığınca 5/1/2011 tarihinde
başvurucunun şikâyetçi sıfatıyla yeniden ifadesine başvurulmuş ve polis memuru
olan altı farklı kişinin fotoğrafları bilgisayar ortamında başvurucuya
gösterilmiştir. Anılan ifade tutanağının ilgili kısımları şöyledir:
“... CD bilgisayar ortamından kontrol
edildiğinde 6 adet polis memurunun fotoğrafı bulunduğu ... müştekiye soruldu:
Polis [m]emurları ve
fotoğrafı gönderilen amir bana yönelik olarak eylemde bulunan polis memurları
değillerdir. [A]ncak ben idari yönden soruşturma
yapılması amacıyla Beyoğlu Kaymakamlığına şikayet
dilekçesi vermiştim. [B]ahse konu şikayet
dilekçesi üzerine beni Gayrettepe Asayiş Şube Müdürlüğüne gönderdiler. Ben
orada iki kişiyi teşhis ettim. [D]aha önce yine ben teşhis için gitmiştim ancak
kimseyi teşhis edememiştim. Beyoğlu Emniyet Müdürlüğüne de teşhise gittim. [O]rada kimseyi teşhis edememiştim dedi. ...”
27. Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığınca Beyoğlu Kaymakamlığına
yazılan 7/1/2011 tarihli yazı ile başvurucunun polis memurları tarafından
11/7/2010 tarihinde darbedildiği iddiasını içeren bir
başvurusunun olup olmadığı, var ise şüpheli polis memurları hakkında idari ya
da disiplin yönünden soruşturma yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise ilgili
evrakın birer örneğinin gönderilmesi istenmiştir.
28. Beyoğlu Kaymakamlığının 15/2/2011 tarihli cevap yazısı
ile söz konusu olayla ilgili idari bir soruşturma bulunmadığı bildirilmiş ve
ilgili belgeler yazı ekinde gönderilmiştir.
29. Cumhuriyet Başsavcılığının 31/8/2010 tarihli “daimi arama” yazısı ile aynı içeriğe sahip
28/2/2011 tarihli ikinci “daimi arama”
yazısı, ilgili kolluk birimine yeniden yazılmıştır.
30. Başvurucu 7/6/2011 tarihinde Beyoğlu Cumhuriyet
Başsavcılığına vekili marifetiyle yeniden dilekçe vererek Beyoğlu İlçe Emniyet
Müdürlüğünde 12/8/2010 tarihinde yapılan teşhis işleminin ve tutulan fotoğraf
teşhis tutanağının usule aykırı olduğunu, gerçeği yansıtmadığını, anılan
işlemin yeniden yapılması gerektiğini beyan etmiştir. 8/6/2011 tarihinde
başvurucu, Cumhuriyet Savcılığında tekrar ifade vermiştir. Başvurucu bu
ifadesinde, ilk dilekçesinde olayın faillerinin Taksim Polis Merkezinde görev
yaptığını sehven söylediğini ancak daha sonra anılan Merkezde sivil polis
çalışmadığını ve anılan faillerin Asayiş Şube Müdürlüğü Güven Timlerine bağlı
polis memurları olduğunu öğrendiğini, Kaymakamlığa verdiği dilekçe sonrasında
kendisine teşhis yaptırılmadığını ve şikâyetinin devam ettiğini beyan etmiştir.
31. Cumhuriyet Başsavcılığının 19/6/2011 tarihli yazısı ile
31/8/2010 tarihli “daimi arama” yazısı aynı kolluk birimine
yeniden yazılmıştır.
32. Başvurucu (Beyoğlu Adliyesinin kapatılması nedeniyle
soruşturma dosyasının devredildiği) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına
15/6/2012 havale tarihli dilekçe ile başvuruda bulunarak fotoğraflarından
teşhis ettiği şüpheliler hakkında kovuşturma başlatılmasını talep etmiştir.
Anılan dilekçenin ilgili kısımları şöyledir:
“Şikayete konu
şüphelilerin Gayrettepe (A)sayiş (Ş)ube (M)üdürlüğünde
fotoğraflarından teşhis etmiş bulunmaktayım.
Yine şüphelilerden birisini Sirkeci'de resmi
olarak görev başında iken... gördüm.
Şikayete konu suçu işleyen ve mağduriyetime neden olan şüphelilerin bir an
evvel yakalanmasını ve cezalandırılmasını istiyorum.
Emniyette fotoğraflarından teşhis ettiğim
şüphelilerin kimlik bilgilerinin tespitini de talep etmekteyim.
...”
33. Başvurucu 27/6/2012 tarihinde Başbakanlık İletişim
Merkezine (BİMER) mektupla başvuruda bulunarak sorumlular hakkında yasal işlem
yapılmasını talep etmiştir. Başvuru yazısının ilgili kısımları şöyledir:
“... Güven timleri tarafından gördüğüm işkence
neticesinde bu zamana kadar yaptığım tü(m) yasal
başvurularımdan sonuç alamadım ve mağdur edildim.
Beni darp eden işkence yap...an kişiler belli
olmasına rağmen haklarında gerekli yasal işlem bir türlü yapılmamakta
mağduriyetim her geçen gün daha da artmaktadır.
Tüm bu durumlar karşısında mağduriyetimin
önlenmesi ve sorumlul(a)r hakkında yasal işlem
yapılmasının sağlanması amacı ile dilekçemi sunuyorum.
...”
34. Başvurucunun BİMER’e yaptığı
müracaat 28/6/2012 tarihinde Adalet Bakanlığı aracılığıyla ilgisi nedeniyle
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına iletilmiştir.
35. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Bilgi Edinme Bürosunun
2/7/2012 tarihli ve 2012/429 sayılı yazısı ile başvurucuya, konu hakkındaki
müracaatını soruşturma dosyasının uhdesinde bulunduğu Cumhuriyet savcılarına
iletmesinin uygun olacağı bildirilmiştir.
36. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Faili Meçhul Suçlar
Bürosunca Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğüne hitaben yazılan 16/5/2013 tarihli ve
2010/83050 sayılı yazı ile faillerin araştırılması talimatı verilmiştir.
Yazının ilgili kısımları şöyledir:
“İLGİ : 19/06/2011
tarih ve 2010/20741 sayılı kapanan Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığının yazısı.
İlgi sayılı FAİLİ MEÇHUL soruşturma evrakı ile
ilgili olarak FİRARİ ... (şüphelilerin) DAVA ZAMANAŞIMI OLAN 11/07/2018
tarihine kadar önemle araştırılıp; yakalanmalarının ve haklarındaki soruşturma
evrakı ile birlikte Savcılığımıza gönderilmelerinin temini ile;
Yapılan soruşturma ile ilgili olarak TEKİDE ve
İLGİLİLER HAKKINDA SORUŞTURMAYA mahal verilmeksizin; YILDA BİR KEZ
SAVCILIĞIMIZA BİLGİ VERİLMESİ;
Önemle rica olunur.”
37. Başvurucu 16/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
38. Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğünün 5/3/2015 tarihli yazısı
ekinde Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen aynı tarihli tutanağın ilgili
kısımları şöyledir:
“… 28.02.2011 tarih ve 2010/20741 soruşturma …
sayılı yazısı gereği faili meçhul şahıs ve şahısların idaremiz dahilinde
barınması ve bulunması muhtemel olan yerler önemle aranmış ise de bahse konu
şahıs ve şahısların tespiti ve temini mümkün olamamış …”
39. Cumhuriyet Başsavcılığınca 26/6/2015 tarihli yazı ile
başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığına davet edilmiştir. Anılan yazının tebliği
üzerine başvurucu 23/7/2015 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat etmiş
ve aynı tarihte şikâyetçi sıfatıyla yeniden ifadesine başvurulmuştur.
Başvurucunun alınan ifadesine ilişkin tutanağın ilgili kısımları şöyledir:
“Ben 13/07/2010 tarihinde vermiş olduğum şikayet dilekçemi 13/07/2010, 05/01/2011 tarihli, 08/06/2011
tarihli Savcılık ifadelerini aynen tekrar ederim. Dilekçede ifadelerimde
belirttiğim gibi 11/07/2010 günü saat 05.00 sıralarında İstanbul Beyoğlu
İstiklal [C]addesi’nde Asmalımescit’te
içkili restoran… önünde çiğ köfte satmaktaydım. Restoran… önündeki masada
oturarak içki içmekte olan, 2 sivil giyimli şahıs ve restoran… personeli olan
4-5 kişi vardı. Bu iki sivil giyimli içk[i] içen şahıstan
biri beni yanına çağırdı ve bu şahıs elini boynuma sararak 20-30 metre kadar
aşağıya götürdü. Bu şahıs bana ‘İnşaat duvarına işerken kamerada gördüm seni’
diyerek tokat attı. Ben de kendisine ‘Sen kimsin beni dövüyo[r]sun’ dedim. Daha
sonra diğer şahıs [da] geldi her ikisi de tekme tokat beni dövdüler. Her iki
şahıs [da] bana ‘Senin kafana silah sıkar, sinkaf ederim’ diyerek hakaret ve
tehditte bulundular. Ben bu şahıslar hakkında şikayetçi olmak için Taksim Polis
Merkezi’ne gittim. Olayı anlattım. Bana bir kağıt
verdiler … hastaneye gönderdiler. Hastaneden raporumu aldım. Tekrar Polis [M]erkezine geldim … Beyoğlu Başsavcılığına gitmemi
söylediler. Ben de 13/07/2010 günü dilekçeyle Beyoğlu Başsavcılığına başvurdum.
Beni döven bu iki sivil giyimli şahıs… İstanbul Emniyet Müdürlüğü güven
timlerinde görevli polis memurlarıdır. Ben bu iki polis memurunun resimlerini
Beyoğlu Kaymakamlığına şikayetim üzerine Taksim Polis
Merkezinde görevli M… Başkomiser tarafından
gönderildiğim, İstanbul Gayrettepe Asayiş Şube Müdürlüğünde bilgisayar üzerinde
görerek teşhis etmiştim. Bilgisayar resimleri bana Gayrettepe’de görevli polis
memuru E… göstermişti. Ancak bana isimlerini söylemedi. Savcılıktan kağıt olmadan isimleri veremeyeceğini belirtti. Ben de
Cumhuriyet Savcısı A… Ş…’ın yanına geldim. Durumu
söyledim. Bana CD isteyeceğini daha sonra teşhis yaptıracağını söyledi. Beni
döven hakaret ve tehditte bulunan bu polis memurlarından davacı ve
şikayetçiyim. Görsem kendilerini teşhis edebilirim. [B]en ayrıca bu konuda
24/05/2012 tarihli (15/06/2012 … havale tarihli) vermiş olduğum dilekçemde de
Gayrettepe Asayiş Şube Müdürlüğünde fotoğraflardan teşhiste bulunduğum…
şüphelilerden birini Sirkeci'de görevi başında gördüğümü belirtmiştim.
24/05/2012 tarihinde dilekçe verdiğim günden bir kaç
gün öncesi Sirkeci Polis Merkezi’nde beni gören polis memurunu resmi polis
kıyafetiyle Karakola girerken gördüm. Bu hususların araştırılmasını istiyorum
…”
40. Cumhuriyet Başsavcılığı Genel Soruşturma Bürosunca Kocamustafapaşa Ceylan Tıp Merkezine yazılan ve ekinde
başvurucuya ait raporlar bulunan 25/11/2015 tarihli yazı ile başvurucuya ait
tedavi evrakının gönderilmesi istenmiştir.
41. Cumhuriyet Başsavcılığı Genel Soruşturma Bürosunca
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Personel Daire Başkanlığına yazılan 25/11/2015
tarihli yazı ile İstanbul Gayrettepe Asayiş Şube Müdürlüğünde
10/7/2010-11/7/2010 tarihlerinde görev yapan polis memurlarının açık kimlik
bilgileri ve fotoğraflarının, ayrıca Sirkeci Polis Merkezinde 20/5/2012 ile
24/5/2012 tarihleri arasında görev yapan polis memurlarının açık kimlik
bilgileri ile fotoğraflarının gönderilmesi istenmiştir.
B. İlgili Hukuk
1. Ulusal Hukuk
42. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun “İhbar ve şikâyet”
kenar başlıklı 158. maddesi şöyledir:
“(1) Suça ilişkin ihbar veya şikâyet, Cumhuriyet
Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.
…
(4) Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak
işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine
yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilir.
(5) İhbar veya şikâyet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere
sözlü olarak yapılabilir.
…”
43. 5271 sayılı Kanun’un “Bir
suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” kenar
başlıklı 160. maddesi şöyledir:
“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir
suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya
yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil
bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri
marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza
altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.”
44. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kabul
edilen (11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu’na 6524 sayılı Kanun’un 39. maddesi ile eklenen geçici 4. maddenin (6)
numaralı fıkrası gereğince yürürlükten kaldırılmış olan ancak başvuruya konu
soruşturmanın yürütüldüğü zaman yürürlükte olan) 18/10/2011 tarihli ve (8)
No.lu Genelge’nin ilgili kısımları şöyledir:
“…
2- İnsan hakları ihlali, işkence ve kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak yapılan soruşturmaların, kolluk kuvvetlerine bırakılmayarak
bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir Cumhuriyet savcısı
tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesi,
…”
45. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 20/2/2015
tarihli ve 158 sayılı Genelgesi’nin ilgili kısımları şöyledir:
“…
2- İnsan hakları ihlali, işkence ve kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak yapılan soruşturmaların, kolluk kuvvetlerine bırakılmayarak
bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir Cumhuriyet savcısı
tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesi,
…”
2. Uluslararası Hukuk
46. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 10/12/1984 tarihli ve
39/46 sayılı kararıyla kabul edilen ve onaylanmasına dair 3441 sayılı Kanun,
29/4/1988 tarihli ve 19799 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan İşkence ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani veya Alçaltıcı Muamele veya
Cezaya Karşı Sözleşme’nin 12. maddesi şöyledir:
“Her Taraf Devlet, yetkisi altındaki ülkelerde bir işkence
eyleminin işlendiğine inanmak için ciddi sebepler mevcut olan her halde,
yetkili mercilerin derhal ve tarafsız soruşturma yürütmelerini sağlayacaktır.”
47. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği
İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların
Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’nun
(İstanbul Protokolü) Birinci Eki’nin 2. maddesi şöyledir:
“Devletler, işkence ve kötü muamele
şikayetleri ve bildirimlerinin, anında ve etkili bir biçimde soruşturulmasını
sağlamakla yükümlüdürler. Açık bir şikayetin olmadığı
durumlarda bile işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin belirtiler varsa,
soruşturma yapılmalıdır. Soruşturmayı yürütenler, bu tür olayların faili
olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan
bağımsız, soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olmalıdır. Bu
kişilerin tarafsız tıp uzmanlarına veya konuyla ilgili diğer uzmanlara erişim
veya bu tür uzmanları çağırma yetkileri olmalıdır. Soruşturmalar yürütülürken,
en yüksek profesyonel standartlara uygun yöntemler kullanılmalı ve soruşturma
sonuçları kamuya açıklanmalıdır.”
48. İstanbul Protokolü’nün Birinci Eki’nin 6. maddesi
şöyledir:
“6a) İşkence ve kötü
muamele soruşturmalarında çalışan tıp uzmanları her zaman en yüksek etik
standartlara uygun biçimde davranmalı ve tıbbi araştırma ve muayeneden önce
kişinin bilgilendirilmiş onamını almalıdır. Muayene, tıp biliminin kabul
edilmiş standartlarına uygun biçimde yürütülmelidir. Muayene, tıp uzmanın
denetimi altında, devlet görevlileri ve güvenlik güçleri mensuplarının mevcut
olmadığı bir ortamda, kişinin mahremiyetine saygı göstererek yapılmalıdır.
6b) Tıp uzmanı muayenenin hemen sonrasında
doğru bir yazılı rapor hazırlamalıdır. Bu raporda en azından aşağıdaki bilgiler
yer almalıdır:
(i) Görüşme Koşulları: Görüşme yapılan kişinin
adı, muayene sırasıda mevcut olanların adları, bu
kişilerin muayene yapılan kişiyle olan ilişkileri, görüşmenin kesin tarihi,
saati, görüşme yapılan yerin adresi (uygun olduğu durumlarda görüşme yapılan
odanın yeri), görüşme yapılan yerin tanımı (örneğin klinik, cezaevi, ev vb.);
görüşme yapıldığı sıradaki koşullar (muayene için geldiğinde veya muayene
sırasında kişinin tabii olduğu kısıtlamalar, görüşme sırasında odada güvenlik
güçlerinin mevcut olup olmadığı, tutukluya eşlik edenlerin hal ve tavrı,
muayeneyi yapan kişiye yönelik tehditkar ifadeler vs.) ve diğer geçerli unsurlar;
(ii) Öykü: Gerçekleştiği iddia edilen işkence
ve kötü muamele yöntemleri, işkence ve kötü muamelenin ne zaman gerçekleştiği,
bütün fiziksel ve psikolojik semptomlar ve şikayetler de dahil olmak üzere
kişinin görüşme sırasında anlattığı öykünün detaylı bir raporu;
(iii) Fiziksel ve Psikolojik Muayene: Uygun
tanı koyucu testler ve mümkün olduğu durumlarda bütün yaralanmaların renkli
fotoğrafları da dahil olmak üzere klinik muayene sonucunda elde edilen bütün
fiziksel ve psikolojik bulguların kaydı.
(iv) Değerlendirme: Fiziksel ve psikolojik
bulgular ile işkence ve kötü muamele arasındaki muhtemel ilişkinin
değerlendirilmesi. Gerekli tıbbi ve psikolojik tedavi ve/veya yapılması gereken
başka tıbbi testler ve muayeneler için görüş ve tavsiyeler;
(v) Yazar: Raporda muayeneyi yapan kişilerin
adları açıkça belirtilmeli ve rapor hazırlayanlar tarafından imzalanmalı;
6c) Hazırlanan rapor gizli tutulmalı ve rapor
muayene edilen kişiye veya kişinin yasal temsilcisi olarak atadığı kimseye
teslim edilmelidir. Muayene edilen kişi veya temsilcisinin muayene süreci
hakkındaki görüşleri de sorulmalı ve raporda bu kişilerin görüşlerine de yer
verilmelidir. Uygun olduğu durumlarda, işkence veya kötü muamele iddialarını
soruşturmakla yetkili olanlara da yazılı rapor verilmelidir. Bu raporun yetkili
kişilere güvenli bir biçimde ulaştırılmasını güvenceye almak, Devlet'in
sorumluluğudur. Muayene edilen kişinin rızası veya bu tür bir talepte bulunma
yetkisi bulunan mahkemenin yetki vermesi istisna olmak üzere, rapor başka
kimseye verilmemelidir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
49. Mahkemenin 21/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
50. Başvurucu; iki polis memuru tarafından tamamen keyfî bir
biçimde darbedilmesi sonucunda her iki kulağında
hasar oluştuğunu, kendi imkânlarıyla tedavi olmasına rağmen sağlık sorununun
devam ettiğini, olayın 2010 yılında gerçekleştiğini ve hemen akabinde
Cumhuriyet savcısına şikâyetini sunduğunu fakat sorumluların belirlenmesi ve
cezalandırılmasını sağlayacak düzeyde etkili bir soruşturma yapılmadığını,
fiilin dava zamanaşımı süresinin 11/7/2018 tarihinde dolacağını, bu nedenlerle
insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağı ile adil yargılanma ve etkili
başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; maddi ve manevi tazminat
taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
51. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16; M. Aydın
Gürül, B. No: 2012/682, 2/10/2013, § 18). Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altında alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan
muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilip edilmediğinin, ancak usul
yükümlülüğü kapsamında yapılacak etkili bir ceza soruşturması sonucunda
belirlenebileceği dikkate alınarak başvurucunun iddialarının yalnızca usul
boyutu yönünden incelenmesi gerekli ve yeterli görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Zaman Bakımından Yetki Sorunu
52. Bakanlık görüş yazısında, bireysel başvuru konusunda
Anayasa Mahkemesinin yetkisinin zaman bakımından başlangıcının 23/9/2012 tarihi
olduğu, bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararların bireysel
başvuruya konu olabileceği, Aksakal/Türkiye
(B. No: 51967/99, 11/9/2007, § 65) kararına atfen Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin (AİHM) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) onaylandığı
veya bireysel başvuru hakkının taraf devletçe tanındığı tarihten önce meydana
gelen olaylarla ilgili şikâyetlerin zaman
bakımından yetkisizlik gerekçesiyle kabul edilemez bulunduğu ifade
edilmiştir. Bakanlığa göre 11/7/2010 tarihinde gerçekleşen, Sözleşme’nin 3.
maddesi kapsamındaki başvuruya konu olaya ilişkin soruşturma kapsamında Beyoğlu
Cumhuriyet Başsavcılığı 19/6/2011 tarihinde “daimi arama” kararı almış olup aktif soruşturmanın sona erdiği
tarih, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten
önceki bir tarihtir.
53. Başvurucu; başvurunun özünün etkisiz soruşturma sonucu
soruşturma dosyasından aktif olarak el çekilerek dosyanın daimî aramaya
alınmasıyla ilgili olduğundan, başka bir deyişle etkili bir soruşturma
yapılmaksızın dosyadan el çekildiğinden dosyanın daimî aramaya alınma tarihi
temel alınarak bireysel başvurunun zaman açısından kabul edilemez olduğunun
kabulünün mümkün olmadığını Bakanlık görüşüne karşı beyanında bildirmiştir.
54. Bakanlık görüş yazısında, kararına atıfta bulunulan AİHM’e göre Sözleşme, 2. ve 3. maddeleri kapsamındaki
haklarda olduğu gibi güvence altına aldığı hakların etkin şekilde kullanımının
sağlanmasına özgü pozitif yükümlülükleri gerektirebilir. Bireyin, Sözleşme’nin
3. maddesi ihlaline ilişkin belli delillerle savunulabilir bir iddiasının
olması hâlinde etkili bir hukuk yolu kavramı, devlet tarafından sorumlu
kimselerin tespit edilmesine ve cezalandırılmasına olanak sağlayabilecek
kapsamlı ve etkin bir soruşturmayı gerektirir. Gerçekte kişinin iddialarının
ulusal mahkemeler ve AİHM önünde üretilen delillerle doğrulanması, bu
iddiaların savunulabilir olma niteliğinin değerlendirilmesinde belirleyici bir
faktördür. AİHM, Sözleşme’nin 2. ve 3. maddeleri temelinde yapılan şikâyetlerin
mahkeme önünde yeterli seviyedeki delillerle desteklendiği durumlarda ulusal
makamların -söz konusu delillerin ilgili zamanda önlerindeki dosyada olması
hâlinde ve olduğu ölçüde- bu hükümlerden doğan usul yükümlülüklerine tabi
olduğu sonucuna varmıştır. Aksi düşünce kritik tarihten itibaren önlerindeki davaların
tümünde Sözleşme’yi dikkate almakla yükümlü olan
ulusal mahkemelerin, bahsi geçen tarihten önce meydana gelen olaylarla ilgili
devam eden davalarda, bu yükümlülükten sapma hususunda tam yetkiye sahip
olacağı anlamına gelecektir (Aksakal/Türkiye,
§§ 67-76).
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrasında Anayasa Mahkemesinin ancak 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceleyeceği hükme bağlanmıştır.
56. Başvuru konusu ceza soruşturması hâlâ derdesttir.
Bakanlık görüşünde belirtilen 19/6/2011 tarihli “daimi arama” kararı, soruşturmayı neticelendirici
bir özelliğe sahip olmadığı gibi devletin etkili soruşturma yükümlülüğü, somut
olayda devam etmektedir. Dolayısıyla başvuruya konu soruşturmayı neticelendiren
ve kritik tarihten önce kesinleşmiş bir işlem mevcut değildir. Esasen
başvurucunun şikâyeti de doğrudan doğruya 11/7/2010 tarihinde meydana gelen
darp olayına ilişkin olmayıp etkili yürütülmediğini iddia ettiği soruşturma ve
bu çerçevede kamu otoritesince sergilendiği iddia edilen pasif tutuma
yöneliktir.
57. Bu itibarla kritik tarihten önce kesinleşmiş olan herhangi
bir nihai işlem veya kararı konu almadığı sonucuna varılan başvurucunun ihlal
iddialarının, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında yer
aldığı anlaşılmaktadır.
b. Başvuru Yollarının Tüketilmesi Sorunu
58. Başvuru kapsamında ileri sürülen iddialar açısından
başvuru yollarının tüketilip tüketilmediğine karar verebilmek için Anayasa’nın
17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyeti ile
bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilip edilmediğinin esas
yönünden incelenmesi, bir başka ifadeyle derdest ceza soruşturmasının gelinen
aşama itibarıyla etkili yürütülüp yürütülmediğinin tespiti gerekir. Bu nedenle
devletin, insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu
kapsamındaki yükümlülüklerini yakından ilgilendiren başvuru yollarının
tüketilip tüketilmediği sorununun başvurunun esasına ilişkin inceleme ile
birlikte çözüme kavuşturulması uygun görülmüştür (bkz. § 94).
59. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmayan başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel
İlkeler
60. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında
devletin, pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin
maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi
varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 51).
61. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip
olduğu bu pozitif yükümlülüğün bir de usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal
olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının
belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî
bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı,
söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını
güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda,
bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini
sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).
62. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye
tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması halinde,
Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel
amaç ve görevleri” kenar
başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmi
bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların
belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu
olanaklı olmazsa, bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hale
gelecek ve bazı hallerde devlet görevlilerinin fiili dokunulmazlıktan
yararlanarak, kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri
mümkün olacaktır (Tahir Canan § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, § 111).
63. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün,
bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin
yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak
tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm ve yaralama olaylarına
ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin, ölümcül ya da
yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına
imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü
bulunmaktadır. Bu tür olaylarda,
yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat
ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için
yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 55).
64. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan
mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya
da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç
yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan,
burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin,
başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da
cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza
kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
65. Yürütülecek ceza
soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde
etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz
edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı
aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri
toplamaları gerekir. Dolayısıyla, kötü muamele iddialarının gerektirdiği
soruşturma bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir
ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve
soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden
yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller
yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik
bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için
alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 114).
66. Bu tür olaylarla ilgili cezai
soruşturmaların etkililiğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi
pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının
kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, mağdurların meşru
menfaatlerini korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmaları
sağlanmalıdır. (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 115).
67. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına
soruşturma yapılmamış olması yahut da yeterli soruşturma yapılmamış olması da
kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla, şartlar ne olursa olsun,
yetkililer resmi şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidirler. Şikâyet
yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren belirtiler
olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhal
başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli
yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
68. Devlet memurları tarafından yapılan işkence ve kötü
muamele hakkında yürütülen soruşturmanın “etkili” olabilmesi için,
soruşturmadan sorumlu ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden
bağımsız olması gerekir. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da
kurumsal bağlantının olmamasını değil ama aynı zamanda somut bir bağımsızlığı
da gerektirir. Dolayısıyla etkili bir soruşturmadan söz edebilmek için,
öncelikle bağımsız yürütülebilir niteliğe sahip olması gerekir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 117).
69. Soruşturmayı sağlayacak bir başvuru yolunun sadece
hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp, bu yolun uygulamada fiilen de etkili
olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip
bulunması gereklidir. Başvuru yolunun bir hak ihlali iddiasını önleyebilme,
devam etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş bir hak ihlalini karara
bağlayabilme ve bunun için uygun bir tazminat sunabilmesi halinde ancak
etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir. Yine, vuku bulmuş bir hak ihlali
iddiası söz konusu olduğunda, tazminat ödenmesinin yanı sıra sorumluların
ortaya çıkarılması bakımından da yeterli usulü güvencelerin sağlanması gerekir
(Tahir Canan, § 26; Cezmi Demir ve diğerleri, § 118).
70. İşkence, eziyet ve kötü muameleye ilişkin şikâyetler
hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması
önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini
engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak
kötü muameleye yönelik soruşturmalarda hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik
gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da
kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için
soruşturmanın yetkililer tarafından makul bir sürat ve özenle yürütülmesi
gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 119).
71. Mahkemelerin özellikle işkence, eziyet ve kötü muamele
niteliğindeki bir olayın zamanaşımına uğramaması için ellerinden gelen tüm
gayreti sarf etmeleri ve tüm araçlara başvurmaları gerekir. Kötü muamele
iddialarını konu olan bir ceza davasının yetkililer tarafından mümkün olan en
kısa zamanda bir sonuca bağlanması, eşitlik ilkesi bağlamında kamunun güveninin
korunmasına ve kanun dışı eylemlere karışanlara karşı hoşgörülü bir tutum
sergilendiği izlenimi oluşmasının önlenmesine hizmet eder (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 120).
72. AİHM, bir devlet görevlisinin işkence, eziyet veya kötü
muameleyle suçlandığı durumlarda “etkili başvuru”nun
amaçları çerçevesinde cezai işlemlerin ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına
uğramamasının, affın veya genel affın mümkün kılınmamasının büyük önem
taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca AİHM, soruşturması veya davası süren
görevlinin görevinin askıya alınmasının ve hüküm alırsa meslekten men
edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 121).
b. Genel
İlkelerin Olaya Uygulanması
73. Başvurucu; iki polis memuru tarafından tamamen keyfî bir
biçimde darbedilmesi sonucunda her iki kulağında
hasar oluştuğunu, kendi imkânlarıyla tedavi olmasına rağmen sağlık sorununun
devam ettiğini, olayın 2010 yılında gerçekleştiğini ve hemen akabinde Cumhuriyet
savcısına şikâyetini sunduğunu fakat sorumluların belirlenmesi ve
cezalandırılmasını sağlayacak düzeyde etkili bir soruşturma yapılmadığını,
fiilin dava zamanaşımı süresinin 11/7/2018 tarihinde dolacağını, bu nedenlerle
insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmüş; maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur.
74. Bakanlık görüş yazısında, özetle başvurucunun Cumhuriyet
Savcılığına olayı intikal ettirdikten sonra ayrıntılı bir şekilde ifadesinin
alındığı, adli muayene raporunun temin edildiği, şüphelilerin teşhis ve
tespitleri için ilgili kurumlarla kısa süre içinde yazışmalar yapıldığı,
başvurucuya birden çok kez teşhis yaptırıldığı bildirilmiştir.
75. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde soruşturma
işlemlerinin kronolojik gelişimine bakıldığında şüphelilerin tespiti adına
soruşturma dosyasına sunduğu bilgi ve belgelerin etkin olarak
değerlendirilmediğini, olayın gerçekleşmesinin üzerinden kısa bir süre sonra
daimî aramaya alınmasının açıkça hak ihlali olduğunu ifade etmiştir.
76. Meydana geldiği iddia edilen darp olayı ile ilgili olarak
Taksim Eğitim Araştırma Hastanesinden ve Kocamustafapaşa
Ceylan Özel Tıp Merkezinden alınan tıbbi raporların her ikisi de başvurucunun
girişimleri ile alınmıştır. Diğer taraftan Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığınca
13/7/2010 tarihinde alınan ifadesini müteakip Beyoğlu Adli Tıp Şube Müdürlüğüne
sevk edilen başvurucu hakkında aynı gün düzenlenen raporla, yaralanmasının
basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olduğu tespit edilmiştir.
Genel olarak düzenlenen tüm raporlarda, başvurucunun darp iddiasını
kuvvetlendiren bulgulara yer verildiği görülmektedir. Ayrıca başvurucu,
Cumhuriyet savcısı huzurunda verdiği ifadesinde olayın faillerinin ayrıntılı eşkal
bilgilerini de sunabilmiştir. Bu itibarla başvurucunun, Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının ihlaline ilişkin belli delillerle savunulabilir
bir iddiası olduğunun ve böyle bir iddia karşısında devletin sorumlu kimselerin
tespit edilmesine ve cezalandırılmasına olanak sağlayabilecek kapsamlı ve
etkili bir soruşturma yürütme zorunluluğunun doğduğunun kabulü gerekir.
77. İnsan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele iddialarına
ilişkin soruşturmaların etkili olduğunun kabul edilebilmesi için şikâyet
öğrenilir öğrenilmez veya yeterince açıklığa kavuşmayan bir şikâyet açıklığa
kavuşturulur kavuşturulmaz soruşturma makamlarınca soruşturma başlatılması
gerekmektedir. Şikâyetin olmadığı ancak insan haysiyeti ile bağdaşmayan bir
muamelenin mevcudiyetine ilişkin ciddi delil veya emareler bulunduğunun farkına
varıldığı bir durumda ise savcılığın resen harekete geçme yükümlülüğü devam
etmektedir.
78. Başvurucu, 11/7/2010 tarihinde İstanbul ili Beyoğlu
ilçesi Asmalımescit mevkiinde iki polis memuru tarafından
sabaha karşı darbedildiği iddiasıyla Taksim Polis
Merkezine müracaatta bulunarak anılan memurlardan şikâyetçi olduğunu
bildirmiştir. Bunun üzerine başvurucu, görevli polis memurları tarafından
ifadesine başvurulmaksızın adli muayenesinin yapılması için hastaneye ve
sonrasında da şikâyetini bildirmesi için Cumhuriyet Başsavcılığına
yönlendirilmiştir.
79. Öncelikle 5271 sayılı Kanun’un 158. maddesinin (1)
numaralı fıkrası gereğince suç işlendiğine ilişkin şikâyetleri kabule yetkili
olan kolluk görevlileri, başvurucunun iddialarını bağlı bulundukları Cumhuriyet
savcısına iletip vereceği talimatlar doğrultusunda olaya el koyarak iddia
edilen yaralama olayına ilişkin tıbbi bulgular ve başvurucunun ayrıntılı
ifadesi başta olmak üzere suç delillerinin vakit geçirmeksizin tespiti yerine,
başvurucuyu adli muayenesinin yapılması için hastaneye ve sonrasında şikâyetçi
olması için Cumhuriyet Başsavcılığına yönlendirmişlerdir. Bu çerçevede genel
ilkeler başlığı altında da ifade edildiği şekliyle başvuruya konu soruşturmanın
derhâl başlatıldığının kabul edilmesi mümkün değildir. Başvurucunun 11/7/2010
tarihli şikâyet dilekçesi ile doğrudan müracaatı üzerine Beyoğlu Cumhuriyet
Başsavcılığınca derhâl soruşturma başlatılması ve aynı gün içinde başvurucunun
şikâyetçi sıfatıyla ifadesine başvurulması da ortaya çıkan bu eksikliği
gidermemiştir.
80. İnsan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele iddialarının
etkili soruşturulması bakımından önem arz eden bir diğer nokta, soruşturmada
görev alan kişilerin bağımsız ve tarafsız hareket edebileceklerine olan inancın
korunmasıdır. AİHM’e göre de bir soruşturma ancak
soruşturmayı yapmakla görevli kişiler, olaylara karışanlardan bağımsız olduğu
takdirde “etkili” olarak nitelenebilir. Bu durum, yalnızca anılan kişi
kategorileri arasında hiçbir hiyerarşik ve kurumsal bağın olmamasını
gerektirmekle kalmaz; aynı zamanda pratik bağımsızlığı da gerektirir (Kamer Demir ve diğerleri/Türkiye, B. No:
41335/98, 19/10/2006, § 44).
81. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun başvuruya konu soruşturmanın
devam etmekte olduğu zaman içinde yürürlükte olan 18/10/2011 tarihli ve (8)
numaralı mülga Genelgesi’nde (bkz. § 42) ve Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel
Müdürlüğünün hâlihazırda yürürlükte bulunan 20/2/2015 tarihli ve 158 numaralı
Genelgesi’nde, insan hakları ihlalleri ile işkence ve kötü muamele iddialarına
ilişkin soruşturmaların bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir
Cumhuriyet savcısı tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesine
ilişkin gereklilik ifade edilmiştir. Ayrıca İstanbul Protokolü’nün Birinci
Eki’nin 2. maddesinde de soruşturmayı yürütenlerin bu tür olayların faili
olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan
bağımsız soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olması gerektiği
düzenlenmiştir.
82. Başvuruya konu soruşturma süreci kapsamında Beyoğlu
Cumhuriyet Savcılığınca 11/8/2010 tarihinde Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğüne ve
Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğüne yazılar yazılarak başvurucuya yönelik
eylemleri yaptıkları iddia edilen polis memurlarının teşhis ettirilmesi
istenmiştir.
83. Hiç kuşkusuz soruşturulan “faili meçhul” olayın
aydınlatılması noktasında teşhis işlemleri, anahtar bir role sahiptir. Bu denli
önem arz eden teşhis işlemlerinin ilk etapta, soruşturulan olayın potansiyel
failleri ile aynı hiyerarşik çatıyı paylaşan kolluk görevlilerine
yaptırılmasının yukarıda belirtilen soruşturmanın bağımsız ve tarafsız ellerle
yürütülmesi ilkeleri ile bağdaştığı söylenemez.
84. Başvurucu 21/10/2010 tarihli dilekçe ile Beyoğlu
Cumhuriyet Başsavcılığına yeniden başvurarak Emniyette kendisine eski polis
memurlarının fotoğraflarının gösterildiğini oysa kendisine kötü muamelede
bulunan polis memurlarının yeni olduklarını bildirmiştir. Başvurucunun bu iddiaları
üzerine Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığınca 2/11/2010 tarihinde İstanbul Emniyet
Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğüne ve Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğüne
müzekkereler yazılarak olay günü Taksim İstiklal Caddesi ile Asmalımescit civarı ve sokaklarında görevli olan tüm amir
ve polis memurlarının görev yazıları ile birer fotoğraflarının temin edilerek
gönderilmesi istenmiştir. Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü Taksim Polis Merkezi
Amirliğinin 22/11/2010 tarihli yazısı ile soruşturmaya konu olaya ilişkin belirtilen
tarih ve saatte ek herhangi bir görevlendirme olmadığı bildirilmiş, 11/7/2010
tarihinde saat 05.00 sularında görevli polis memurlarının listesinin onaylı
sureti Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. İstanbul Emniyet Müdürlüğünün
13/12/2010 tarihli ve 192674 sayılı yazısı ile de Güven Timleri B Bölge
Amirliğinde görevli personelin fotoğrafları CD ortamında Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmiştir.
85. Cumhuriyet savcısı huzurundaki teşhis işlemlerinde
kullanılan en önemli kanıt unsuru olan ilgili görevlilere ait fotoğrafların
temininde de aynı kapsamdaki görevlilerin etkin olmaları ve soruşturmanın
sadece bu kişilerden gelen bilgi ve belgeler üzerinden yürütülmesi
soruşturmanın etkili yürütülmesi bağlamında öne çıkan bir diğer önemli eksikliktir.
Nitekim Cumhuriyet savcısı tarafından 5/1/2011 tarihinde polis memuru olan
yalnızca altı kişinin fotoğrafı bilgisayar ortamında başvurucuya gösterilmiş ve
başvurucu, fotoğrafı gösterilen görevliler arasında kendisini darbeden
kişilerin bulunmadığını beyan etmiştir.
86. Ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığınca Beyoğlu İlçe Emniyet
Müdürlüğüne gönderilen 31/8/2010, 28/2/2011, 19/6/2011 ve 16/5/2013 tarihli “daimi arama” yazıları ile meçhul şüphelilerin
dava zamanaşımı tarihi olan 11/7/2018’e kadar araştırılmaları ve yakalanmaları,
ayrıca soruşturmanın akıbeti hakkında “yılda bir kez” Cumhuriyet Başsavcılığına
bilgi verilmesi istenmiştir. Bu yazıdaki talimatların dava zamanaşımının
dolacağı tarihe kadar geçerli olması ve bilgilendirme periyodu olarak bir yıl gibi
uzun bir süre belirlenmesi dikkate alındığında soruşturma makamının, birinci
derecede sorumlu olduğu suç faillerinin kimliklerinin tespit edilerek iddia
edilen olayın soruşturulması görevinin ifasını ilgili kolluk biriminin
inisiyatifine bıraktığı açıktır.
87. Öte yandan başvurucunun, kimlikleri belirsiz şüpheli
polis memurlarının tespiti ve haklarında idari soruşturma yürütülmesi için
müracaatta bulunduğu Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından olayla ilgili bir
soruşturma açılmamış; başvurucunun müracaat dilekçesi, üzerine eklenen matbu
bir derkenar yazısı ile Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğüne havale edilmiştir. Bu
kapsamda şüpheliler araştırılmayarak idari yönden soruşturulmalarını sağlayacak
somut adımlar atılmamış ve yalnızca ilgili kolluk birimine çağrılan
başvurucuya, olaya ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyetçi
olabileceği yönünde bilgilendirme yapılmakla yetinilmiştir.
88. Gerek Cumhuriyet Başsavcılığı gerekse Kaymakamlık, olayın
faillerinin tespitine ilişkin işlemleri bizzat yürütmek ve süreci birinci elden
takip etmek yerine bu görevi fiilen önemli ölçüde potansiyel şüphelilerle aynı
hiyerarşik yapıyı paylaşan ilgili kolluk birimlerine devretmişlerdir. Etkili,
tarafsız ve bağımsız bir şekilde görev yapabilecekleri noktasında ciddi şüpheler
bulunan kişiler eliyle yürütülen bir soruşturma sonucunda, olayın
aydınlatılarak şüphelilerin kimliklerinin açığa çıkarılmasının beklenmesi
mümkün değildir.
89. Dahası Cumhuriyet Başsavcılığının yukarıda belirtilen “daimi arama” yazıları (bkz. § 86), kolluk
görevlilerine, soruşturmanın akıbeti hakkında bilgi verilmesi şeklinde bir
formalitenin yerine getirilmesinin ötesinde soruşturmanın esasına etkili
olabilecek ve somutlaştırılmış bir sorumluluk da yüklememiştir. Nitekim anılan
daimî arama yazılarının muhatabı olan kolluk birimi tarafından yapılan
araştırma işlemlerini ortaya koyan tek belge 5/3/2015 tarihli tutanaktır (bkz.
§ 38). Belirtilen tutanakta “28.02.2011
tarih ve 2010/20741 soruşturma … sayılı yazısı gereği faili meçhul şahıs ve
şahısların idaremiz dahilinde barınması ve bulunması muhtemel olan yerler
önemle aranmış ise de bahse konu şahıs ve şahısların tespiti ve temini mümkün
olamamış[tır.]” ifadelerine yer verildiği görülmektedir. Cumhuriyet
Başsavcılığının “daimi arama” yazısına ilişkin tarih ve sayı
bilgileri haricinde başvuruya konu soruşturmaya ilişkin hiçbir özel tespit veya
araştırma faaliyeti bilgisine yer verilmeyen ve tamamıyla klişe ifadelerden
oluşan bu tutanağın bir şablon niteliğinde olduğu açıktır. Dahası tutanakta “faili meçhul … şahısların idaremiz dahilinde
barınması ve bulunması muhtemel olan yerler önemle aranmış”
ifadelerine yer veren görevlilerin, araştırdıkları potansiyel faillerin birer
polis memuru olduğunun farkında oldukları da kuşkuludur. Bu şartlar altında
başvuruya konu soruşturmada görev alan kişilerin makul bir özen içinde hareket
ettiklerinin kabul edilmesi mümkün değildir.
90. Genel ilkeler kısmında da ifade edildiği üzere işkence,
eziyet ve kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan soruşturma söz
konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir. Bununla birlikte
belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen sebepler ya da
zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü muameleye yönelik soruşturmalarda;
hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka
aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin
engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve
kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın
azami bir hız ve özenle yürütülmesi gerekir.
91. Başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüş yazısı ve
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla tespit edilen bilgiler
çerçevesinde başvurucunun şikâyet dilekçesini sunduğu 13/7/2010 tarihinde resmî
olarak başlayan ve hâlihazırda derdest olan adli soruşturma sürecinde
başvurucunun 13/7/2010, 5/1/2011, 8/6/2011 ve 23/7/2015 tarihlerinde
ifadelerine başvurulmuştur. 5/1/2011 tarihinde başvurucuya, teşhis etmesi için
altı polis memurunun fotoğrafı gösterilmiştir. 12/8/2010 tarihinde kolluk
birimlerine, başvurucuya teşhis işlemi yaptırılması talimatı verilmiş;
başvurucunun 21/10/2010 tarihli dilekçesinde ileri sürdüğü iddialar üzerine
Cumhuriyet Başsavcılığının 2/11/2010 tarihli yazısı ile kolluk birimlerinden
teşhis için ilgili görevlilerin fotoğraflarının gönderilmesi istenmiştir.
7/1/2011 tarihli yazı ile Beyoğlu Kaymakamlığına, başvurucunun maruz kaldığını
iddia ettiği olaya ilişkin herhangi bir idari soruşturma yürütülüp yürütülmediği
sorulmuştur. 25/11/2015 tarihinde ise ilgili kolluk biriminden olayın meydana
geldiği yer ve zaman diliminde görevli polis memurlarının fotoğrafları ile
olayın akabinde muayene olduğu özel sağlık kuruluşundan başvurucunun tedavi
belgeleri istenmiştir.
92. Başvurucunun üçüncü defa ifadesinin alındığı 8/6/2011
tarihinden ilgili kolluk birimi ve sağlık kuruluşuna müzekkerelerin yazıldığı
25/11/2015 tarihine kadar geçen yaklaşık 4 yıl 5 aylık sürede yapılmış esaslı
herhangi bir soruşturma işlemi tespit edilememiştir. Bu durum, soruşturma
sürecinin gerekli makul özen ve süratle yürütülmediğini ortaya koymaktadır.
93. Sonuç itibarıyla başvurucunun insan haysiyeti ile
bağdaşmayan muamele iddialarının etkili bir şekilde soruşturulduğu sonucuna
ulaşılamamıştır. Bu açıdan başvuruya konu soruşturma, insan haysiyeti ile
bağdaşmayan muamele fiillerinin önlenmesi ve gerekiyorsa faillerin tespit
edilerek cezalandırılması bakımından yeterli bir etki doğurmamıştır. Dahası
salt soruşturmanın etkisizliği nedeniyle şüphelilerin kovuşturulmamış olması,
bu tür olaylara karışan kamu görevlilerine müsamaha ile yaklaşıldığı izlenimini
uyandırmakta olup bu durumun insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele fiillerini
gerçekleştirme temayülü olan kişileri cesaretlendirebileceği ve bireylerin,
belirtilen eylemlere karşı koruma ödevi bulunan devlete ve adalet
mekanizmalarına olan güvenlerini de zedeleyebileceği açıktır.
94. Ayrıca başvurucunun insan haysiyeti ile bağdaşmayan
muamele iddiaları bakımından etkili soruşturma yürütülmediğinin tespit edilmiş
olması nedeniyle başvurunun özel koşulları çerçevesinde başvuru yollarının
tüketilmediği sonucuna ulaşılamamıştır.
95. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrası ile güvence altına alınan etkili soruşturma (usul) yükümlülüğünün ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
96. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal
edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
97. Başvurucu, etkili bir soruşturma yapılmamış olması
nedeniyle şüphelilerin tespit edilerek haklarında gerekli soruşturmanın
başlatılmasına yönelik karar verilmesini ve maruz kaldığını iddia ettiği insan
haysiyeti ile bağdaşmayan muamele nedeniyle 2.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi
tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
98. Başvuruda, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında
öngörülen devletin etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
99. Belirtilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
100. Öte yandan kararın bir örneğinin
ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesinin tespit edilen ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılması bakımından tek başına yeterli bir giderim sağlamayacağı
kanaatine varıldığından soruşturmanın etkili yürütülmemesine bağlı olarak maruz
kaldığı manevi zarar nedeniyle başvurucuya, somut başvuru bakımından tazminatın
tamamlayıcı bir giderim olması da dikkate alınarak net 5.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
101. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
102. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve
1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasının usul yönünden ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasının usul yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için dosyanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 5.000 TL
manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.