TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NADİDE ÇOLAK VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5433)
|
|
Karar Tarihi: 30/6/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Nadide ÇOLAK
|
|
|
2. Emine ÖZARIN
|
|
|
3. Nuran UYSAL
|
|
|
4. Şadiye ÖZCAN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Şerife DALMIŞ ÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, 3/2/1998 tarihinde açtıkları sözleşmenin
feshi ile tapu iptali ve tescil, bu mümkün olmadığı takdirde tazminat davasının
reddine karar verilmesi ve makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle
mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve
tazminat talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 11/7/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 19. Asliye
Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 19/2/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 6/3/2014 tarihli ara kararı gereğince
başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına
karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 18/3/2014
tarihli yazı ile görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular Emine Özarın,
Nuran Uysal ve Nadide Çolak, 3/2/1998 tarihinde, Bato
İnşaat Turz. ve Org. Tic.
A.Ş., Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), H.Ö. ve 13 arkadaşı aleyhine
İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davada; Tuzla ilçesinde bulunan
taşınmaz üzerine arsa karşılığı inşaat yapılması için davalı Bato İnş. Turz. ve Tic. A.Ş. ile
kat karşılığı inşaat ve satış sözleşmesi yaptıklarını, taşınmazın 1200 hisse
kabul edilerek bunun 700 hissesinin davalı şirkete verildiğini, ancak üzerine
teminat ipoteği konulduğunu, davalının bu hisseleri kötü niyetli olarak
başkalarına sattığını, sözleşme hükümlerine göre inşaatları zamanında teslim
etmediğini belirterek, davalı şirkete verilen arsa paylarının yeniden
düzenlenmesi ve taşınmazların adlarına tescilini, bu mümkün olmadığı takdirde
tazminatın tahsilini talep etmişlerdir.
8. Mahkemece, 5/5/1998 tarih ve E.1998/55, K.1998/143 sayılı
ilamla verilen yetkisizlik kararı üzerine dava dosyası Pendik 2. Asliye Hukuk
Mahkemesine gönderilmiş, Tuzla Adliyesinin açılmasından sonra 4/11/1998 tarih
ve E.1998/709, K.1998/673 sayılı yetkisizlik kararı ile dava dosyasının Tuzla
2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir
9. Yargılamaya, Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin
E.1998/457 sayılı dava dosyasında devam edilmiştir.
10. Başvurucu Şadiye Özcan ve Sabahat Denizalp
mirasçıları, 26/4/1999 tarihinde Bato İnş. Turz. ve Org. Tic. A.Ş. ve 9
arkadaşı aleyhine Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1999/188 sayılı
dosyasında açtıkları davada, arsa paylarının yeniden düzenlenmesi ve
taşınmazların adlarına tescili, bu olmadığı takdirde tazminat ödenmesi
talebinde bulunmuşlardır. Mahkemece, 19/1/2000 tarih ve E.1999/188, K.2000/1
sayılı kararla; dava dosyası, hukuki ve fiili irtibat bulunduğu gerekçesiyle
Mahkemenin E.1998/457 sayılı dava dosyası ile birleştirilmiştir.
11. Yine başvurucu Nadide Çolak, 10/10/2001 tarihinde TMSF ve
9 arkadaşı aleyhine Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2001/704 sayılı
dosyasında açtığı davada, akdin feshi ile tapu iptali ve tescil, bu olmadığı
takdirde tazminat ödenmesi, dava dosyasının ilk dava dosyası ile
birleştirilmesi talebinde bulunmuştur. Mahkemece, 20/5/2005 tarih ve
E.2001/704, K.2005/364 sayılı kararla; dava dosyası, E.1998/457 sayılı dosya
ile birleştirilmiştir.
12. Mahkemece, her üç davada yapılan yargılama sonunda,
24/12/2008 tarih ve E.1998/457, K.2008/1215 sayılı kararla; asıl ve birleşen davalarda,
davalılar A.K. mirasçıları yönünden davanın husumetten reddine, S.K. aleyhine
açılan davanın reddine, asıl dava olan E.1998/457 sayılı dava dosyasında
davanın kabulüne, 6.594,45 TL'nin diğer davalılardan alınarak davacılar Nuran
Uysal ve Emine Özarın'a ödenmesine, birleşen
E.2004/704 sayılı dava dosyasında davanın kabulüne, 17.936,90 TL'nin diğer
davalılardan alınarak davacı Nadide Çolak'a ödenmesine, birleşen E.1999/188
sayılı dava dosyasında davacı Sabahat Denizalp
mirasçılarının açtığı davanın reddine, davacı Şadiye Özcan tarafından açılan
davanın kabulü ile 3.250,00 TL'nin diğer davalılardan alınarak davacı Şadiye
Özcan'a ödenmesine karar verilmiştir.
13. Davalıların temyizi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk
Dairesinin 13/7/2010 tarih ve E.2009/3523, K.2010/4035 sayılı ilamıyla; kat
karşılığı inşaat ve satış sözleşmesinin davacı arsa sahipleri ile davalı Bato İnşaat Turz. ve Org. Tic.
A.Ş. arasında düzenlendiği, diğer davalıların ise bu davalı şirketten bağımsız
bölüm veya arsa payı devralan kişiler oldukları, asıl ve birleşen davalarda
sözleşmenin ileriye etkili şekilde feshi ve tapu iptali ile tescil istemlerine
ilişkin olarak terditli dava açıldığı, tapu iptali ve
tescil davalarının kabul edilmediği ve sözleşmelerin feshedilmediği,
davacıların buna ilişkin olarak hükmü temyiz etmedikleri, dolayısıyla
sözleşmelerin hukuki varlıklarını muhafaza ettikleri, bu nedenle eksik işler
bedelinin, sadece sözleşmenin tarafı olduğu şirketten talep edilebileceği, bu
şirketten bağımsız bölüm veya hisse satın alan üçüncü kişilerin arsa
sahiplerine karşı akdi sorumlulukları bulunmadığı gibi davalı şirketin borcunu
taahhüt ettiklerine dair hiçbir delil de bulunmadığı, bu nedenle diğer
davalıların eksik işler bedelinden sorumlu tutulmalarının mümkün olmadığı, bu durumda
davalı üçüncü kişiler hakkındaki davanın husumetten reddi yerine, yanlış
değerlendirme sonucu haklarındaki bedele yönelik davanın kabulünün doğru
olmadığı gerekçesiyle davalı şirket dışında diğer davalılar lehine hükmün
bozulmasına karar verilmiştir.
14. Başvurucuların karar düzeltme istemi, aynı Dairenin
4/4/2011 tarih ve E.2010/6229, K.2011/2046 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
15. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama
sonunda, 13/9/2011 tarih ve E.2011/396, K.2011/560 sayılı kararla; asıl ve
birleşen davalarda A.K. mirasçıları ile S.K. ve Batu İnş. Turz.
A.Ş. hakkında verilen kararlar temyiz edilmeksizin kesinleştiği için bu
davalılar hakkında yeniden karar verilmesine yer olmadığına, asıl ve birleşen
davalarda diğer davalılar ve TMSF aleyhine açılan davanın husumet nedeniyle
reddine karar verilmiştir.
16. Başvurucuların temyizi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk
Dairesinin 9/5/2012 tarih ve E.2012/97, K.2012/3262 sayılı ilamıyla hüküm
onanmıştır.
17. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 20/5/2013 tarih ve
E.2012/7495, K.2013/3246 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
18. Karar, 14/6/2013 tarihinde başvuruculara tebliğ
edilmiştir.
19. Başvurucular, 11/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
20. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi”
kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
21. 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun
106. maddesi şöyledir:
“Karşılıklı taahhütleri navi olan
bir akitte iki taraftan biri mütemerrit olduğu
takdirde, diğeri borcun ifa edilmesi için münasip bir mehil tayin veya münasip
bir mehilin tayinini hakimden isteyebilir.
Bu mehil zarfında
borç ifa edilmemiş bulunduğu surette alacaklı her zaman onun ifasını talep ve teahhür sebebi ile zarar ve ziyan davası ikame eylemek
hakkını haizdir; birde aktin icrasından ve teahhürü sebebiyle zarar ve ziyan talebinden vaz geçtiğini
derhal beyan ederek borcun ifa edilmemesinden mütevellit zarar ve ziyanı talep
veya akdi fesh edebilir.”
22. 818 sayılı mülga Kanun’un
360. maddesi şöyledir:
“Yapılan şey iş sahibinin kullanamayacağı ve nıfset kaidesine göre kabule icar edilemeyeceği derecede
kusurlu veya mukavele şartlarına muhalif olursa, iş sahibi o şeyi kabulden
imtina edebilir; bu hususta mütaahhidin taksiri
bulunursa zarar ve ziyan da isteyebilir.
İşin kusurlu olması veya mukaveleye muhalif bulunması yukarıki derecede ehemmiyeti haiz değil ise iş sahibi, işin
kıymetinin noksanı nispetinde fiyatı tenzil ve eğer o işin ıslahı büyük bir
masrafı mucip değil ise mütaahhidi tamire mecbur
değildir. Bu hususta mütaahhidin taksiri varsa iş
sahibi zarar ve ziyan da isteyebilir.
Yapılan şey iş sahibinin arsası üzerine yapılmış olup da
mahiyeti itibariyle refi ve kal'ı fazla bir zararı
mucip ise iş sahibi, ancak ikinci fıkra mucibince muamele yapar.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 30/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 11/7/2013 tarih ve 2013/5433 numaralı bireysel başvuruları
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
24. Başvurucular, 3/2/1998 tarihinde Tuzla 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açtıkları davanın 24/12/2008 tarihli kararla kabul edildiğini,
temyiz üzerine Yargıtay tarafından, sözleşmenin feshini talep etmedikleri
halde, tapu iptali ve tescil taleplerinin kabul edilmemesi hususunu temyiz
etmedikleri gerekçesiyle bu haklarından vazgeçilmiş sayıldıklarını,
davalıların, taşınmaz üzerinde ipotek olduğu halde taşınmazı satın aldıklarını,
dolayısıyla iyiniyetli olamayacaklarını, Mahkemece Yargıtay bozma kararına
uyularak davanın husumetten reddedildiğini, yargılamanın uzun sürdüğünü ve
makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve tazminat talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
25. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde,
başvurucuların, Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davanın kısmen
reddedildiğini belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürdükleri anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi başvurucuların
ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki
nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucuların anılan iddiaları, yargılama
sonucunda verilen kararın adil olmadığına yönelik olup, bu iddialar adil
yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.
Başvurucuların, makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle adil yargılanma
haklarının ihlali iddiaları ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucunun
Adil Olmadığı İddiası
26. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
27. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece
kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148.
maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
29. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
30. Başvuru konusu olayda
başvurucular, 3/2/1998 tarihinde Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları
davanın 24/12/2008 tarihli kararla kabul edildiğini, temyiz üzerine Yargıtay
tarafından, sözleşmenin feshini talep etmedikleri halde, tapu iptali ve tescil
taleplerinin kabul edilmemesi hususunu temyiz etmedikleri gerekçesiyle bu
haklarından vazgeçilmiş sayıldıklarını, davalıların, taşınmaz üzerinde ipotek
olduğu halde taşınmazı satın aldıklarını, dolayısıyla iyi niyetli
olamayacaklarını, Mahkemece Yargıtay bozma kararına uyularak davanın husumetten
reddedildiğini belirterek, adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
31. Başvurucular, Tuzla 2.
Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davada, sözleşmenin feshi ile tapu iptali
ve tescil, bu olmadığı takdirde tazminatın tahsilini talep etmişlerdir.
Başvurucular bu şekilde terditli dava açmışlar,
Mahkemece sözleşmenin feshi ve tapu iptali ve tescil davası kabul edilmemiş,
tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmiştir. Karar, davalılar
tarafından temyiz edilmiş, başvurucular temyiz isteminde bulunmamışlardır.
Yargıtay, sözleşmenin davacı arsa sahipleri ile davalı Bato
İnşaat Turz. ve Org. Tic. A.Ş. arasında düzenlendiği,
diğer davalıların ise bu davalı şirketten bağımsız bölüm veya arsa payı
devralan kişiler oldukları, asıl ve birleşen davalarda sözleşmenin ileriye
etkili şekilde feshi ve tapu iptali ile tescil istemlerine ilişkin olarak terditli dava açıldığı, tapu iptali ve tescil davalarının
kabul edilmediği ve sözleşmelerin feshedilmediği, davacıların buna ilişkin
olarak hükmü temyiz etmedikleri, dolayısıyla sözleşmelerin hukuki varlıklarını
muhafaza ettikleri, bu nedenle eksik işler bedelinin, sadece sözleşmenin tarafı
olduğu şirketten talep edilebileceği, bu şirketten bağımsız bölüm veya hisse
satın alan üçüncü kişilerin arsa sahiplerine karşı akdi sorumlulukları
bulunmadığı gibi davalı şirketin borcunu taahhüt ettiklerine dair hiçbir delil
de bulunmadığı, bu nedenle diğer davalıların eksik işler bedelinden sorumlu
tutulmalarının mümkün olmadığı gerekçesiyle davalı şirket dışında diğer
davalılar lehine hükmün bozulmasına karar vermiştir. Mahkemece bozma kararına
uyularak ve bozma kararındaki gerekçelerle davanın kısmen reddine karar
verilmiştir.
32. Mahkemenin ve Yargıtayın gerekçesi ile başvurucuların iddiaları
incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi ve Yargıtay tarafından
delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
33. Başvurucular, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadıklarına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına,
karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme
fırsatı bulamadıklarına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili
iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da
kanıt sunmadıkları gibi Mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık
keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
34. Açıklanan nedenlerle,
başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık
keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı
İddiası
35. Başvurucuların yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu
bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
36. Başvurucular, 3/2/1998 tarihinde Tuzla 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açtıkları davanın kısmen reddedildiğini, yargılamanın makul sürede
tamamlanmadığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
37. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
38. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
39. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması,
yargının görevidir.”
40. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
41. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın
36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve
AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
42. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır.
43. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara
ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru
konusu olayda başvurucuların, kat karşılığı inşaat ve satış sözleşmesinin
feshi, taşınmazların tapu kaydının iptali ile başvurucular adlarına tapuya
tescili, bu mümkün olmadığı takdirde tazminat ödenmesi davasında, 1086 sayılı
mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer verilen usul
hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
44. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
45. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
46. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre
değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm
gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi
değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha
etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
47. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
48. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarihtir. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak
şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
49. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
50. Başvuru konusu yargılamanın,
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcını teşkil eden
23/9/2012 tarihinden önce başlamış olduğu, başvuru tarihinde yargılamanın sona
erdiği anlaşılmakla, somut başvuruya ilişkin olarak yapılacak makul süre
değerlendirmesinde dikkate alınacak sürenin başlangıcı, başvurucular Emine Özarın, Nuran Uysal ve Nadide Çolak için davanın ikame
edildiği tarih olan 3/2/1998 tarihi, başvurucu Şadiye Özcan için ise 26/4/1999
tarihidir.
51. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre
içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma
ödevi yükler. Başvurucuların, sözleşmenin feshi ile tapu iptali ve tescil,
olmadığı takdirde tazminat ödenmesi amacıyla açtıkları davada makul sürede
yargı kararı verilmesinde kişisel yararları bulunmaktadır.
52. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde
uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvuruya
konu yargılama yazılı yargılama usulüne tabidir.
53. Somut başvuruda makul süre
incelemesi yapılırken, tazminat davası açan başvurucuların kişisel yararları
göz önünde bulundurularak, yargılama sürecindeki gecikmelerin her biri
belirlenerek gecikmeye neden olan unsurlar ve bunların gecikmedeki etkisinin
tespiti ve bahsedilen makul süre kriterlerinin toplam etkisinin
değerlendirilmesi gerekmektedir.
54. Başvuruya konu yargılama sürecinin
incelenmesinde, yargılamanın konusunun, kat karşılığı inşaat ve satış
sözleşmesinin feshi ile tapu iptali ve tescil, bu mümkün olmadığı takdirde
tazminatın ödenmesi istemine ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Başvurucular Emine Özarın, Nuran Uysal ve Nadide Çolak tarafından 3/2/1998
tarihinde İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada Mahkemece dava
dosyası yetkisizlik kararı ile Pendik 2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiş,
anılan Mahkemece de yetkisizlik kararı verilerek dosya Tuzla 2. Asliye Hukuk
Mahkemesine gönderilmiş ve yargılama Mahkemenin E.1998/457 sayılı dosyasında
başlamıştır.
55. Başvurucu Şadiye Özcan tarafından,
aynı iddialarla 26/4/1999 tarihinde Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan
dava dosyası, diğer başvurucular tarafından açılan dava dosyası ile
birleştirilmiştir. Yine başvurucu Nadide Çolak tarafından, 10/10/2001 tarihinde
açılan dava dosyası E.1998/457 sayılı dava dosyasıyla birleştirilerek
yargılamaya devam edilmiştir.
56. Mahkemece, uzun süre taraf
teşkilinin sağlanmasına çalışılmış, tapu kayıtları istenmiş ve tarafların
delilleri toplanmıştır. Vefat eden davalıların mirasçıları davaya dâhil
edilmişlerdir. Mahkeme, 13/2/2002 tarihli duruşmada keşif yapılmasına karar
vermiş, rapora itiraz edilmesi üzerine ek rapor almıştır. Ek raporun
düzenlenmesinden sonra taraf teşkilinin sağlanamadığı belirlenerek yeniden
taraf teşkili sağlanmaya çalışılmıştır.
57. Mahkeme, 16/4/2007 tarihli
duruşmada yeniden keşif yapılmasına karar vermiştir. Raporun okunmasından
sonra, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için 3/10/2007 tarihinde
yeniden keşif yapılması yönünde hüküm kurmuştur. Başvurucular vekilinin ıslah
dilekçesi verdiği ve bu dilekçenin davalılara tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
58. Mahkemece 24/12/2008 tarihinde
karar verilmiş, davalıların temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince
13/7/2010 tarihinde karar bozulmuştur. Başvurucuların karar düzeltme istemi,
aynı Daire tarafından 4/4/2011 tarihinde reddedilmiştir.
59. Mahkeme bozma kararına uyarak
yargılama yapmış ve 13/9/2011 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
Başvurucuların temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince 9/5/2012 tarihinde
hüküm onanmış, karar düzeltme isteminin reddedildiği 20/5/2013 tarihinde karar
kesinleşmiştir.
60. Mahkemece, yargılama süresince
yaklaşık 3 ay aralıklarla duruşmalar yapıldığı belirlenmiştir. Yargılama sırasında
başvurucular vekilinin mazeret bildirerek katılmadığı duruşmalar bulunduğu
anlaşılmışsa da anılan duruşmalarda farklı ara kararların yerine getirilmesinin
beklendiği, dolayısıyla yargılama sürecinin uzunluğu dikkate alındığında,
başvurucuların tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu
tespit edilememiştir.
61. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, davadaki taraf
sayısı ile başvuruya konu yargılamanın konusunun keşif ve bilirkişi incelemesi
gibi usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak karmaşık bir niteliğe sahip
olduğu, ancak yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde
yazılı yargılama usulüne tabi olan davalarda tatbiki gereken yargılamayı
hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul hükümlerine riayet edilmediği ve verilen
ara kararların birçoğunda taraflara eksikliklerin ikmali hususunda usul
hükümlerine aykırı şekilde süreler verilerek, yapılması gereken işlemlerin uzun
sürelerle yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
62. Başvuru konusu yargılamada söz konusu olduğu gibi,
verilen birleştirme kararlarının adaletin daha iyi gerçekleştirilebilmesi için
makul olduğu değerlendirilebilirse de bu tür kararların yargılamayı uzatacağı
göz önünde bulundurularak, yargılamanın diğer aşamalarında sürecin hızlandırılması
hususunda daha fazla gayret ve özen gösterilmesi gerektiği açıktır.
63. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı
geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında
taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de yargılama makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri
engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda, taraf vekillerince muhtelif
celselerde mazeret dilekçeleri sunulduğu görülmekle birlikte, başvurucuların
tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit
edilememiştir.
64. Başvurunun konusu olan tazminat davasında yer alan kişi
sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği
başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte,
yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, ilk derece
Mahkemesince yetkisizlik ve birleştirme kararları verildiği, uzun aralıklarla
duruşmalar yapıldığı, başvurucular Emine Özarın,
Nuran Uysal ve Nadide Çolak tarafından açılan dava tarihi olan 3/2/1998
tarihinden itibaren olağan kanun yollarına müracaat sonunda hükmün kesinleştiği
20/5/2013 tarihine kadar 15 yıl 3 ay 17 gün devam eden yargılama sürecinde
makul olmayan bir gecikmenin olduğu, yine başvurucu Şadiye Özcan tarafından
açılan dava tarihi olan 26/4/1999 tarihinden itibaren olağan kanun yollarına
müracaat sonunda hükmün kesinleştiği 20/5/2013 tarihine kadar 14 yıl 24 gün
devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
65. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
66. Başvurucular, adil yargılanma haklarının ihlali nedeniyle
her bir başvurucu için 20.000,00 TL maddi, 20.000,00 TL manevi tazminatın
tahsilini talep etmişlerdir.
67. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
68. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde
bulunulmuş olup, mevcut başvuruda makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle
Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber,
tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı
bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine
karar verilmesi gerekir.
69. Başvurucular Emine Özarın,
Nuran Uysal ve Nadide Çolak tarafından Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde
açılan kat karşılığı inşaat ve satış sözleşmesinin feshi ile tapu iptali ve
tescil, bu mümkün olmadığı takdirde tazminat davası, makul olmayan bir süre
olan 15 yıl 3 ay 17 gün devam etmiştir. Yine aynı iddialarla başvurucu Şadiye
Özcan tarafından açılan dava, makul olmayan bir süre olan 14 yıl 24 gün devam
etmiştir. Dolayısıyla başvurucuların kişisel yararları göz önünde
bulundurulduğunda, başvuruculara yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararları karşılığında takdiren Emine Özarın, Nuran Uysal ve Nadide Çolak’a ayrı ayrı 12.450,00
TL, başvurucu Şadiye Özcan’a 11.250,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
70. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1.
Yargılamanın sonucunun adil olmadığı iddiası yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyet yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucular Emine Özarın, Nuran Uysal
ve Nadide Çolak’a ayrı ayrı 12.450,00 TL, başvurucu Şadiye Özcan’a 11.250,00 TL
manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
30/6/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.