TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
NADİDE ÇOLAK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/5433)
Karar Tarihi: 30/6/2014
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
M. Emin KUZ
Raportör
Murat AZAKLI
Başvurucular
1. Nadide ÇOLAK
2. Emine ÖZARIN
3. Nuran UYSAL
4. Şadiye ÖZCAN
Vekilleri
Av. Şerife DALMIŞ ÇELİK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucular, 3/2/1998 tarihinde açtıkları sözleşmenin feshi ile tapu iptali ve tescil, bu mümkün olmadığı takdirde tazminat davasının reddine karar verilmesi ve makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve tazminat talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 11/7/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 19/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 6/3/2014 tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 18/3/2014 tarihli yazı ile görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular Emine Özarın, Nuran Uysal ve Nadide Çolak, 3/2/1998 tarihinde, Bato İnşaat Turz. ve Org. Tic. A.Ş., Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), H.Ö. ve 13 arkadaşı aleyhine İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davada; Tuzla ilçesinde bulunan taşınmaz üzerine arsa karşılığı inşaat yapılması için davalı Bato İnş. Turz. ve Tic. A.Ş. ile kat karşılığı inşaat ve satış sözleşmesi yaptıklarını, taşınmazın 1200 hisse kabul edilerek bunun 700 hissesinin davalı şirkete verildiğini, ancak üzerine teminat ipoteği konulduğunu, davalının bu hisseleri kötü niyetli olarak başkalarına sattığını, sözleşme hükümlerine göre inşaatları zamanında teslim etmediğini belirterek, davalı şirkete verilen arsa paylarının yeniden düzenlenmesi ve taşınmazların adlarına tescilini, bu mümkün olmadığı takdirde tazminatın tahsilini talep etmişlerdir.
8. Mahkemece, 5/5/1998 tarih ve E.1998/55, K.1998/143 sayılı ilamla verilen yetkisizlik kararı üzerine dava dosyası Pendik 2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiş, Tuzla Adliyesinin açılmasından sonra 4/11/1998 tarih ve E.1998/709, K.1998/673 sayılı yetkisizlik kararı ile dava dosyasının Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir
9. Yargılamaya, Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1998/457 sayılı dava dosyasında devam edilmiştir.
10. Başvurucu Şadiye Özcan ve Sabahat Denizalp mirasçıları, 26/4/1999 tarihinde Bato İnş. Turz. ve Org. Tic. A.Ş. ve 9 arkadaşı aleyhine Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1999/188 sayılı dosyasında açtıkları davada, arsa paylarının yeniden düzenlenmesi ve taşınmazların adlarına tescili, bu olmadığı takdirde tazminat ödenmesi talebinde bulunmuşlardır. Mahkemece, 19/1/2000 tarih ve E.1999/188, K.2000/1 sayılı kararla; dava dosyası, hukuki ve fiili irtibat bulunduğu gerekçesiyle Mahkemenin E.1998/457 sayılı dava dosyası ile birleştirilmiştir.
11. Yine başvurucu Nadide Çolak, 10/10/2001 tarihinde TMSF ve 9 arkadaşı aleyhine Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2001/704 sayılı dosyasında açtığı davada, akdin feshi ile tapu iptali ve tescil, bu olmadığı takdirde tazminat ödenmesi, dava dosyasının ilk dava dosyası ile birleştirilmesi talebinde bulunmuştur. Mahkemece, 20/5/2005 tarih ve E.2001/704, K.2005/364 sayılı kararla; dava dosyası, E.1998/457 sayılı dosya ile birleştirilmiştir.
12. Mahkemece, her üç davada yapılan yargılama sonunda, 24/12/2008 tarih ve E.1998/457, K.2008/1215 sayılı kararla; asıl ve birleşen davalarda, davalılar A.K. mirasçıları yönünden davanın husumetten reddine, S.K. aleyhine açılan davanın reddine, asıl dava olan E.1998/457 sayılı dava dosyasında davanın kabulüne, 6.594,45 TL'nin diğer davalılardan alınarak davacılar Nuran Uysal ve Emine Özarın'a ödenmesine, birleşen E.2004/704 sayılı dava dosyasında davanın kabulüne, 17.936,90 TL'nin diğer davalılardan alınarak davacı Nadide Çolak'a ödenmesine, birleşen E.1999/188 sayılı dava dosyasında davacı Sabahat Denizalp mirasçılarının açtığı davanın reddine, davacı Şadiye Özcan tarafından açılan davanın kabulü ile 3.250,00 TL'nin diğer davalılardan alınarak davacı Şadiye Özcan'a ödenmesine karar verilmiştir.
13. Davalıların temyizi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 13/7/2010 tarih ve E.2009/3523, K.2010/4035 sayılı ilamıyla; kat karşılığı inşaat ve satış sözleşmesinin davacı arsa sahipleri ile davalı Bato İnşaat Turz. ve Org. Tic. A.Ş. arasında düzenlendiği, diğer davalıların ise bu davalı şirketten bağımsız bölüm veya arsa payı devralan kişiler oldukları, asıl ve birleşen davalarda sözleşmenin ileriye etkili şekilde feshi ve tapu iptali ile tescil istemlerine ilişkin olarak terditli dava açıldığı, tapu iptali ve tescil davalarının kabul edilmediği ve sözleşmelerin feshedilmediği, davacıların buna ilişkin olarak hükmü temyiz etmedikleri, dolayısıyla sözleşmelerin hukuki varlıklarını muhafaza ettikleri, bu nedenle eksik işler bedelinin, sadece sözleşmenin tarafı olduğu şirketten talep edilebileceği, bu şirketten bağımsız bölüm veya hisse satın alan üçüncü kişilerin arsa sahiplerine karşı akdi sorumlulukları bulunmadığı gibi davalı şirketin borcunu taahhüt ettiklerine dair hiçbir delil de bulunmadığı, bu nedenle diğer davalıların eksik işler bedelinden sorumlu tutulmalarının mümkün olmadığı, bu durumda davalı üçüncü kişiler hakkındaki davanın husumetten reddi yerine, yanlış değerlendirme sonucu haklarındaki bedele yönelik davanın kabulünün doğru olmadığı gerekçesiyle davalı şirket dışında diğer davalılar lehine hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
14. Başvurucuların karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 4/4/2011 tarih ve E.2010/6229, K.2011/2046 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
15. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, 13/9/2011 tarih ve E.2011/396, K.2011/560 sayılı kararla; asıl ve birleşen davalarda A.K. mirasçıları ile S.K. ve Batu İnş. Turz. A.Ş. hakkında verilen kararlar temyiz edilmeksizin kesinleştiği için bu davalılar hakkında yeniden karar verilmesine yer olmadığına, asıl ve birleşen davalarda diğer davalılar ve TMSF aleyhine açılan davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir.
16. Başvurucuların temyizi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 9/5/2012 tarih ve E.2012/97, K.2012/3262 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.
17. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 20/5/2013 tarih ve E.2012/7495, K.2013/3246 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
18. Karar, 14/6/2013 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucular, 11/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
20. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
21. 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 106. maddesi şöyledir:
“Karşılıklı taahhütleri navi olan bir akitte iki taraftan biri mütemerrit olduğu takdirde, diğeri borcun ifa edilmesi için münasip bir mehil tayin veya münasip bir mehilin tayinini hakimden isteyebilir.
Bu mehil zarfında borç ifa edilmemiş bulunduğu surette alacaklı her zaman onun ifasını talep ve teahhür sebebi ile zarar ve ziyan davası ikame eylemek hakkını haizdir; birde aktin icrasından ve teahhürü sebebiyle zarar ve ziyan talebinden vaz geçtiğini derhal beyan ederek borcun ifa edilmemesinden mütevellit zarar ve ziyanı talep veya akdi fesh edebilir.”
22. 818 sayılı mülga Kanun’un 360. maddesi şöyledir:
“Yapılan şey iş sahibinin kullanamayacağı ve nıfset kaidesine göre kabule icar edilemeyeceği derecede kusurlu veya mukavele şartlarına muhalif olursa, iş sahibi o şeyi kabulden imtina edebilir; bu hususta mütaahhidin taksiri bulunursa zarar ve ziyan da isteyebilir.
İşin kusurlu olması veya mukaveleye muhalif bulunması yukarıki derecede ehemmiyeti haiz değil ise iş sahibi, işin kıymetinin noksanı nispetinde fiyatı tenzil ve eğer o işin ıslahı büyük bir masrafı mucip değil ise mütaahhidi tamire mecbur değildir. Bu hususta mütaahhidin taksiri varsa iş sahibi zarar ve ziyan da isteyebilir.
Yapılan şey iş sahibinin arsası üzerine yapılmış olup da mahiyeti itibariyle refi ve kal'ı fazla bir zararı mucip ise iş sahibi, ancak ikinci fıkra mucibince muamele yapar.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 30/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 11/7/2013 tarih ve 2013/5433 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
24. Başvurucular, 3/2/1998 tarihinde Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davanın 24/12/2008 tarihli kararla kabul edildiğini, temyiz üzerine Yargıtay tarafından, sözleşmenin feshini talep etmedikleri halde, tapu iptali ve tescil taleplerinin kabul edilmemesi hususunu temyiz etmedikleri gerekçesiyle bu haklarından vazgeçilmiş sayıldıklarını, davalıların, taşınmaz üzerinde ipotek olduğu halde taşınmazı satın aldıklarını, dolayısıyla iyiniyetli olamayacaklarını, Mahkemece Yargıtay bozma kararına uyularak davanın husumetten reddedildiğini, yargılamanın uzun sürdüğünü ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler ve tazminat talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
25. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucuların, Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davanın kısmen reddedildiğini belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürdükleri anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucuların anılan iddiaları, yargılama sonucunda verilen kararın adil olmadığına yönelik olup, bu iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucuların, makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlali iddiaları ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası
26. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
27. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
29. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
30. Başvuru konusu olayda başvurucular, 3/2/1998 tarihinde Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davanın 24/12/2008 tarihli kararla kabul edildiğini, temyiz üzerine Yargıtay tarafından, sözleşmenin feshini talep etmedikleri halde, tapu iptali ve tescil taleplerinin kabul edilmemesi hususunu temyiz etmedikleri gerekçesiyle bu haklarından vazgeçilmiş sayıldıklarını, davalıların, taşınmaz üzerinde ipotek olduğu halde taşınmazı satın aldıklarını, dolayısıyla iyi niyetli olamayacaklarını, Mahkemece Yargıtay bozma kararına uyularak davanın husumetten reddedildiğini belirterek, adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
31. Başvurucular, Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davada, sözleşmenin feshi ile tapu iptali ve tescil, bu olmadığı takdirde tazminatın tahsilini talep etmişlerdir. Başvurucular bu şekilde terditli dava açmışlar, Mahkemece sözleşmenin feshi ve tapu iptali ve tescil davası kabul edilmemiş, tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmiştir. Karar, davalılar tarafından temyiz edilmiş, başvurucular temyiz isteminde bulunmamışlardır. Yargıtay, sözleşmenin davacı arsa sahipleri ile davalı Bato İnşaat Turz. ve Org. Tic. A.Ş. arasında düzenlendiği, diğer davalıların ise bu davalı şirketten bağımsız bölüm veya arsa payı devralan kişiler oldukları, asıl ve birleşen davalarda sözleşmenin ileriye etkili şekilde feshi ve tapu iptali ile tescil istemlerine ilişkin olarak terditli dava açıldığı, tapu iptali ve tescil davalarının kabul edilmediği ve sözleşmelerin feshedilmediği, davacıların buna ilişkin olarak hükmü temyiz etmedikleri, dolayısıyla sözleşmelerin hukuki varlıklarını muhafaza ettikleri, bu nedenle eksik işler bedelinin, sadece sözleşmenin tarafı olduğu şirketten talep edilebileceği, bu şirketten bağımsız bölüm veya hisse satın alan üçüncü kişilerin arsa sahiplerine karşı akdi sorumlulukları bulunmadığı gibi davalı şirketin borcunu taahhüt ettiklerine dair hiçbir delil de bulunmadığı, bu nedenle diğer davalıların eksik işler bedelinden sorumlu tutulmalarının mümkün olmadığı gerekçesiyle davalı şirket dışında diğer davalılar lehine hükmün bozulmasına karar vermiştir. Mahkemece bozma kararına uyularak ve bozma kararındaki gerekçelerle davanın kısmen reddine karar verilmiştir.
32. Mahkemenin ve Yargıtayın gerekçesi ile başvurucuların iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi ve Yargıtay tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
33. Başvurucular, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadıklarına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadıklarına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadıkları gibi Mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
34. Açıklanan nedenlerle, başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
35. Başvurucuların yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
36. Başvurucular, 3/2/1998 tarihinde Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davanın kısmen reddedildiğini, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
37. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
38. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
39. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
40. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
41. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
42. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.
43. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda başvurucuların, kat karşılığı inşaat ve satış sözleşmesinin feshi, taşınmazların tapu kaydının iptali ile başvurucular adlarına tapuya tescili, bu mümkün olmadığı takdirde tazminat ödenmesi davasında, 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
44. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
45. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
46. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
47. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
48. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarihtir. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
49. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
50. Başvuru konusu yargılamanın, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcını teşkil eden 23/9/2012 tarihinden önce başlamış olduğu, başvuru tarihinde yargılamanın sona erdiği anlaşılmakla, somut başvuruya ilişkin olarak yapılacak makul süre değerlendirmesinde dikkate alınacak sürenin başlangıcı, başvurucular Emine Özarın, Nuran Uysal ve Nadide Çolak için davanın ikame edildiği tarih olan 3/2/1998 tarihi, başvurucu Şadiye Özcan için ise 26/4/1999 tarihidir.
51. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma ödevi yükler. Başvurucuların, sözleşmenin feshi ile tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat ödenmesi amacıyla açtıkları davada makul sürede yargı kararı verilmesinde kişisel yararları bulunmaktadır.
52. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvuruya konu yargılama yazılı yargılama usulüne tabidir.
53. Somut başvuruda makul süre incelemesi yapılırken, tazminat davası açan başvurucuların kişisel yararları göz önünde bulundurularak, yargılama sürecindeki gecikmelerin her biri belirlenerek gecikmeye neden olan unsurlar ve bunların gecikmedeki etkisinin tespiti ve bahsedilen makul süre kriterlerinin toplam etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
54. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun, kat karşılığı inşaat ve satış sözleşmesinin feshi ile tapu iptali ve tescil, bu mümkün olmadığı takdirde tazminatın ödenmesi istemine ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Başvurucular Emine Özarın, Nuran Uysal ve Nadide Çolak tarafından 3/2/1998 tarihinde İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada Mahkemece dava dosyası yetkisizlik kararı ile Pendik 2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiş, anılan Mahkemece de yetkisizlik kararı verilerek dosya Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiş ve yargılama Mahkemenin E.1998/457 sayılı dosyasında başlamıştır.
55. Başvurucu Şadiye Özcan tarafından, aynı iddialarla 26/4/1999 tarihinde Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan dava dosyası, diğer başvurucular tarafından açılan dava dosyası ile birleştirilmiştir. Yine başvurucu Nadide Çolak tarafından, 10/10/2001 tarihinde açılan dava dosyası E.1998/457 sayılı dava dosyasıyla birleştirilerek yargılamaya devam edilmiştir.
56. Mahkemece, uzun süre taraf teşkilinin sağlanmasına çalışılmış, tapu kayıtları istenmiş ve tarafların delilleri toplanmıştır. Vefat eden davalıların mirasçıları davaya dâhil edilmişlerdir. Mahkeme, 13/2/2002 tarihli duruşmada keşif yapılmasına karar vermiş, rapora itiraz edilmesi üzerine ek rapor almıştır. Ek raporun düzenlenmesinden sonra taraf teşkilinin sağlanamadığı belirlenerek yeniden taraf teşkili sağlanmaya çalışılmıştır.
57. Mahkeme, 16/4/2007 tarihli duruşmada yeniden keşif yapılmasına karar vermiştir. Raporun okunmasından sonra, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için 3/10/2007 tarihinde yeniden keşif yapılması yönünde hüküm kurmuştur. Başvurucular vekilinin ıslah dilekçesi verdiği ve bu dilekçenin davalılara tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
58. Mahkemece 24/12/2008 tarihinde karar verilmiş, davalıların temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince 13/7/2010 tarihinde karar bozulmuştur. Başvurucuların karar düzeltme istemi, aynı Daire tarafından 4/4/2011 tarihinde reddedilmiştir.
59. Mahkeme bozma kararına uyarak yargılama yapmış ve 13/9/2011 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Başvurucuların temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince 9/5/2012 tarihinde hüküm onanmış, karar düzeltme isteminin reddedildiği 20/5/2013 tarihinde karar kesinleşmiştir.
60. Mahkemece, yargılama süresince yaklaşık 3 ay aralıklarla duruşmalar yapıldığı belirlenmiştir. Yargılama sırasında başvurucular vekilinin mazeret bildirerek katılmadığı duruşmalar bulunduğu anlaşılmışsa da anılan duruşmalarda farklı ara kararların yerine getirilmesinin beklendiği, dolayısıyla yargılama sürecinin uzunluğu dikkate alındığında, başvurucuların tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilememiştir.
61. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, davadaki taraf sayısı ile başvuruya konu yargılamanın konusunun keşif ve bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak karmaşık bir niteliğe sahip olduğu, ancak yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde yazılı yargılama usulüne tabi olan davalarda tatbiki gereken yargılamayı hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul hükümlerine riayet edilmediği ve verilen ara kararların birçoğunda taraflara eksikliklerin ikmali hususunda usul hükümlerine aykırı şekilde süreler verilerek, yapılması gereken işlemlerin uzun sürelerle yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
62. Başvuru konusu yargılamada söz konusu olduğu gibi, verilen birleştirme kararlarının adaletin daha iyi gerçekleştirilebilmesi için makul olduğu değerlendirilebilirse de bu tür kararların yargılamayı uzatacağı göz önünde bulundurularak, yargılamanın diğer aşamalarında sürecin hızlandırılması hususunda daha fazla gayret ve özen gösterilmesi gerektiği açıktır.
63. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de yargılama makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda, taraf vekillerince muhtelif celselerde mazeret dilekçeleri sunulduğu görülmekle birlikte, başvurucuların tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilememiştir.
64. Başvurunun konusu olan tazminat davasında yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, ilk derece Mahkemesince yetkisizlik ve birleştirme kararları verildiği, uzun aralıklarla duruşmalar yapıldığı, başvurucular Emine Özarın, Nuran Uysal ve Nadide Çolak tarafından açılan dava tarihi olan 3/2/1998 tarihinden itibaren olağan kanun yollarına müracaat sonunda hükmün kesinleştiği 20/5/2013 tarihine kadar 15 yıl 3 ay 17 gün devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu, yine başvurucu Şadiye Özcan tarafından açılan dava tarihi olan 26/4/1999 tarihinden itibaren olağan kanun yollarına müracaat sonunda hükmün kesinleştiği 20/5/2013 tarihine kadar 14 yıl 24 gün devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
65. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
66. Başvurucular, adil yargılanma haklarının ihlali nedeniyle her bir başvurucu için 20.000,00 TL maddi, 20.000,00 TL manevi tazminatın tahsilini talep etmişlerdir.
67. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
68. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olup, mevcut başvuruda makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
69. Başvurucular Emine Özarın, Nuran Uysal ve Nadide Çolak tarafından Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan kat karşılığı inşaat ve satış sözleşmesinin feshi ile tapu iptali ve tescil, bu mümkün olmadığı takdirde tazminat davası, makul olmayan bir süre olan 15 yıl 3 ay 17 gün devam etmiştir. Yine aynı iddialarla başvurucu Şadiye Özcan tarafından açılan dava, makul olmayan bir süre olan 14 yıl 24 gün devam etmiştir. Dolayısıyla başvurucuların kişisel yararları göz önünde bulundurulduğunda, başvuruculara yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında takdiren Emine Özarın, Nuran Uysal ve Nadide Çolak’a ayrı ayrı 12.450,00 TL, başvurucu Şadiye Özcan’a 11.250,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
70. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığı iddiası yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyet yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucular Emine Özarın, Nuran Uysal ve Nadide Çolak’a ayrı ayrı 12.450,00 TL, başvurucu Şadiye Özcan’a 11.250,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
30/6/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.