TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET TAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5461)
|
|
Karar Tarihi: 14/4/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur ODUNCU
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet TAN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Abdulaziz
TOKAY
|
|
|
Av. Hüsnü KAPLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, babasının Irak’ın Zaho
kentinde faili meçhul şekilde öldürüldüğü dikkate alınmaksızın 17/7/2004
tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesi
nedeniyle yaşam hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/7/2013 tarihinde Silopi Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 14/7/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 18/12/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 16/1/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 1993 yılı Mart-Nisan aylarında kimliği belirsiz
kişiler tarafından Irak’ın Zaho şehrinde babası M.T.nin başı kesilerek öldürüldüğünü beyan etmiş ve
babasının ölümünün, terör olaylarının yoğun olarak yaşandığı dönemde
gerçekleşmesi nedeniyle anılan olaydan Türkiye Cumhuriyeti devletinin sorumlu
olduğunu iddia etmiştir.
8. Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması
talebiyle Şırnak Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
9. Komisyon 17/2/2006 tarihli ve 2006/232 sayılı kararında
başvurunun reddine karar vermiştir.
10. Başvurucu tarafından belirtilen ret işlemi aleyhine Mardin
İdare Mahkemesinde iptal ve tam yargı davası açılmıştır.
11. Mardin İdare Mahkemesinin 24/10/2008 tarihli ve E.2007/536,
K.2008/1620 sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiştir. Kararın
gerekçesi şöyledir:
“... davacıların murisi M.T.nin
1993 yılı Mart-Nisan aylarında Irak Devleti, Zaho
kentinde çatışmaların yoğun olarak yaşandığı bir dönemde kimliği bilinmeyen
şahıslar tarafından kafası kesilmek suretiyle öldürülmesi nedeniyle olayın 5233
sayılı Yasa kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ileri sürülmekte ise de,
maktulün kardeşi S.T.nin ve eşi A.T.nin
10.05.1993 tarihli ifadelerinde M.T.nin ailesiyle
birlikte Kuzey Irak'a göç ederek yerleştiğinin belirtildiği gibi maktulün PKK
terör örgütünce öldürüldüğü yolunda davacıların iddiaları dışında söz konusu olayı
doğrulayan dava dosyasında tanık beyanı ya da somut ve hukuken kabul edilebilir
nitelikte herhangi bir bilgi ve belge olmadığı görüldüğünden, davacıların
başvurusunun 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun hükümleri kapsamında olduğunun kabulüne olanak
bulunmamaktadır.
Kaldı ki, maktul M.T.nin
kardeşi S.T.nin ve eşi A.T.nin
10.05.1993 tarihli ifadelerinde, M.T.nin hiç
düşmanının olmadığı ve öldürülmesinin PKK ile hiçbir ilgisinin bulunmadığı,
kimin tarafından öldürüldüğünü bilmedikleri yönündeki ifadelerine karşın, iş bu
davada Irak ülkesinde Zaho kentinde terör olayları
neticesinde öldürüldüğünün iddia edildiği, bu sebeple davacıların aynı olaya
ilişkin çelişkili ifadelerde bulunduğu anlaşıldığından, söz konusu ifadelerin
5233 sayılı Yasa kapsamında tazminat istemine dayanak alınamayacağı ortadadır.
Bu durumda davacıların murisi M.T.nin Irak devleti, Zaho
kentinde terör olaylarının yoğun bir şekilde yaşandığı bölgede faili meçhul bir
şekilde kafası kesilmek suretiyle öldürüldüğünden bahisle 5233 sayılı Terör ve
Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun hükümleri
kapsamında tazminat ödenmesi için yaptıkları başvurunun reddine ilişkin Şırnak
Valiliği Zarar Tespit Komisyonunun dava konusu kararında hukuka aykırılık
bulunmamaktadır...”
12. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 14/2/2013 tarihli ve E.2011/9284, K.2013/12235 sayılı ilamı ile
kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin
kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek kararın
onanmasına karar verilmiştir. Onama kararı başvurucuya 13/6/2013 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 12/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 5233 sayılı Kanun’un 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya
terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara
uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri
belirlemektir.”
15. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren
eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar
gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin
hükümleri kapsar.”
16. 5233 sayılı Kanun’un 5. maddesinin birinci fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
“Komisyonun görevleri şunlardır:
a) Zarar görenin veya mirasçılarının başvurusu hâlinde bu Kanun
kapsamına giren bir zararın bulunup bulunmadığını tespit etmek.”
17. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının
ilgili kısımları şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm
hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı
sonucunda bulunan miktarın;
...
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı
tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen
nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa
ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 14/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun
ve akabinde açtığı davanın reddedildiğini, babası M.T.nin
1993 yılında -terör olaylarının yoğun olarak yaşandığı bir dönemde- Irak
devletinin Zaho kentinde başı kesilerek öldürülmesine
rağmen anılan zararın terör ve terörle mücadeleden kaynaklanmadığından bahisle
davasının reddi yönünde verilen kararın adil olmadığını, babasının yaşam
hakkına yönelik müdahaleden Türkiye Cumhuriyeti devletinin sorumlu olduğunu ve
ölüm olayından kaynaklanan mağduriyetinin giderilmesi gerektiğini belirterek
Anayasa’nın17. ve 19.maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia
etmiş ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 17. ve 19.maddelerinde tanımlanan haklarının
ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu,
Mahkemece verilen ret kararı neticesinde babasının ölümüne bağlı olarak, 5233
sayılı Kanun’da öngörülen tazminat miktarının ödenmesi yükümlülüğünün yerine
getirilmemesi sonucunda, zararını karşılayacak bir giderim sağlanması imkânının
kendisine tanınmadığını belirterek, Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan ihlal
iddialarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ilgisi bulunmadığından bu
hak bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
21. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun
ve akabinde açtığı davanın, 1993 yılında - terör olaylarının yoğun olarak
yaşandığı bir dönemde- babası M.T.nin Irak’ın Zaho kentinde öldürülmesinin terörden kaynaklanan bir zarar
olması, babasının yaşam hakkına yönelik müdahaleden ve söz konusu müdahale nedeniylemağduriyeti ile ortaya çıkan zarardan Türkiye
Cumhuriyeti devletinin sorumlu olması hususu dikkate alınmaksızın
reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 17. maddesinde tanımlanan yaşam hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
22. Öncelikle başvurucunun başvuru ehliyeti ve ihlal iddiasının
incelenmesinde menfaatinin bulunup bulunmadığı belirlenmelidir. 30/3/2011
tarihli ve 6216 Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, ancak ihlale yol açtığı ileri
sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır.
Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişiler açısından bu
hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişilerin yaşanan ölüm olayı nedeniyle
mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §
41). Başvurucu, başvuru konusu olaydaki ölen kişinin oğludur. Bu nedenle
başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
23. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında
devletin, negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin
yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğü bulunmaktadır
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
51). Başvuru formunda başvurucu, babası M.T.nin
Irak’ın Zaho kentinde faili meçhul şekilde
öldürüldüğünü beyan etmekle yetinmekte; babasının yaşam hakkının Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kamu gücü kullanan organlarınca ihlal edildiği yönünde
bir iddiada bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucu, yaşam hakkı kapsamında
devletin negatif yükümlülüğüne aykırı davrandığı konusunda bir şikâyet ileri
sürmemektedir.
24. Devlet, pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü altındadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 51).
25. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can
kaybının gerçekleştiği durumlarda Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm
imkânları kullanarak yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari
çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup
cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir.
Bu yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın yaşam hakkının tehlikeye girebileceği
her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
26. Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği,
öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek
faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük, yetkililer üzerine
aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır. Pozitif yükümlülüğün ortaya
çıkması için belirli bir kişinin hayatına yönelik gerçek ve yakın bir
tehlikenin bulunduğunun yetkililerce bilinmesi ya da bilinmesi gerektiği
durumların varlığı kabul edildikten sonra böyle bir durum dâhilinde, makul
ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında bu tehlikenin
gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde kamu makamlarının önlem almakta başarısız
olduklarının tespiti gerekmektedir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).
27. Başvuru formunun incelenmesi neticesinde başvurucu,
babasının ölümünden Türkiye Cumhuriyeti devletinin pozitif yükümlülüğüne aykırı
davranması nedeniyle sorumlu olduğunu iddia etmemektedir. Kaldı ki başvurucu,
babasının yaşam hakkına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğundan
bahsetmediği gibi bu tehlikeye rağmen Türkiye Cumhuriyeti devleti yetkililerinin
tehlikenin gerçekleşmesini engelleyebilecek önlemleri almadığından da şikâyet
etmemektedir. Başvurucu, ayrıca herhangi bir soruşturma işleminden bahsetmediği
gibi ölüm olayının etkili soruşturması ya da kovuşturulmasına yönelik bir
iddiada da bulunmamaktadır.
28. Somut başvuruda başvurucu, babasının Irak’ın Zaho kentinde faili meçhul şekilde öldürülmesinin terörden
kaynaklanan bir zarar olduğunu soyut olarak iddia etmekte ve 5233 sayılı
Kanun’un 9. maddesinde öngörülen oranda (bkz. § 17) tazminat talep etmektedir.
29. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa’da güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve
buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu
gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese, Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır (Ali
Kemal Renklioğlu, B. No: 2012/171,
12/2/2013, § 15).
30. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kamu gücü kullanan
organlarına atfedilebilir şekilde gerçekleşmiş temel hak ve özgürlük ihlalleri
bireysel başvuru konusu olabilir (Ali Kemal Renklioğlu, § 17). Devlete atfedilebilecek
şekilde gerçekleşmiş temel hak ve özgürlük ihlalinden bahsedilebilmesi için hak
ihlaline neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmalin Türkiye
Cumhuriyeti devletinin yetki alanında ve sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar
altında gerçekleşmiş olması gerekmektedir.
31. Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Anayasa’da güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerden, AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu
protokoller kapsamındaki haklardan birinin ihlali iddiasıyla ilgili olarak
sorumlu tutulabilmesi için ihlalin, devletin egemenliğini kullandığı yetki
alanında gerçekleşmiş olması gerekir. Bu haklar bakımından Türkiye Cumhuriyeti
devletine yüklenen negatif ve pozitif yükümlülükler devletin yetki alanındaki
kişiler bakımından geçerlidir. Diğer bir ifadeyle bireysel başvurunun konu
bakımından kapsamına dâhil olan hakların ihlal edilmesi nedeniyle mağdur
olduğunu iddia eden bir kişinin, öncelikle söz konusu ihlalin olduğu tarihte
Türkiye Cumhuriyeti devletinin yetki alanında bulunduğunu ispat etmesi
gerekmektedir. “Yetki alanı” konusu bireysel başvuru incelemesi bakımından bir
ön şart niteliğindedir.
32. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Saddam Hüseyin/Arnavutluk ve diğerleri ((k.k.), B. No: 23276/04, 14/3/2006) kararında başvurucu ile
davalı devletler arasında herhangi bir yetkisel bağın
geçmişte veya hâlen bulunduğunun ve başvurucunun AİHS’in
1. maddesi anlamında bu devletlerin yetki alanında olduğunun ispatlanmış
sayılamayacağı kanaatine varmış; başvurunun kabul edilemez olduğuna karar
vermiştir.
33. AİHM, Hassan/Birleşik
Krallık ([B.D.], B. No: 29750/09, 16/9/2014, §§ 62-64) kararında,
başvurucunun, kardeşinin tutulu bulunduğu sırada kötü muameleye uğradığı
hakkında ya da ülkenin Birleşik Krallık'ın
denetiminde olmayan, tutulu bulunduğu kamptan uzak bir bölgede meydana gelen
ölümü hakkında herhangi bir delilin yokluğu karşısında mağdurun, Birleşik
Krallık güçlerinin denetiminde olduğu bir dönemde şikâyet edilen olayların
gerçekleştiğinin ispatlanamaması nedeniyle başvurunun, AİHS’in
2. ve 3. maddeleri bağlamında açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varmış;
başvurunun bu kısmının kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
34. Somut başvurunun incelenmesi neticesinde başvurucunun,
babası M.T.nin Irak’ın Zaho
kentinde1993 yılı Mart veya Nisan ayları gibi öldürülmesinin, anılan dönemde
Türkiye Cumhuriyeti’nin bazı bölgelerinde terör olayları yoğun olarak yaşandığındanbahisle terörden kaynaklanan bir zarar
olduğunu iddia ettiği tespit edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti
yetkililerinin doğrudan ya da dolaylı olarak müdahalesinin bulunduğu iddia
edilmediği gibi Irak’ın Zaho kentinde meydana gelen
ölüm olayından devlet yetkililerinin herhangi bir şekilde sorumlu olduğuna
ilişkin bir delil de dosya kapsamında bulunmamaktadır. Devletin kamu gücü
kullanan organlarına atfedilebilir şekilde gerçekleşmiş bir ölüm olayı
bulunduğu konusunda başvurucu tarafından yeterince açıklıkta iddia ve deliller
sunulmamıştır. Sonuç olarak başvurucunun babasının öldürülmesi eylemi ya da
öldürülmesindeki ihmalin Türkiye Cumhuriyeti devletinin yetki alanında ve
sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleştiği konusunda
ispatlamada bulunulamamıştır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
ihlal iddiasının Türkiye Cumhuriyeti devletinin yetki alanı kapsamında
gerçekleştiğinin başvurucu tarafından kanıtlanamamış olması nedeniyle
başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
14/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.