logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Tamer Morkoç [1.B.], B. No: 2013/5507, 15/6/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

TAMER MORKOÇ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/5507)

 

Karar Tarihi: 15/6/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör Yrd.

:

Yusuf Enes KAYA

Başvurucu

:

Tamer MORKOÇ

Vekili

:

Av. Atike Duygu KALA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, başvurucunun barışçıl bir gösteriye katılma nedeniyle gözaltına alınması, sonrasında kuvvetli suç şüphesi olmadan tutuklanması, hakkındaki suçlamalara ilişkin bilgilendirilmemesi ve soruşturma dosyasına erişiminin kısıtlanması nedenleriyle adil yargılanma hakkı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkınınihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 22/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 29/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Birinci Bölüm tarafından 25/2/2014 tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 28/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 12/5/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı 27/5/2014 tarihinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Kamu oyunda "Gezi Parkı olayları" olarak bilinen süreci, medyadan takip ettiğini ifade eden başvurucu, bu kapsamda 31/5/2013 tarihinde Ankara Kuğulu Park'ta gerçekleştirilen ve sonrasındaki birkaç gün de Kızılay ve çevresinde devam eden birtakım gösterilere katılmıştır.

9. Ankara'da yapılan Gezi Parkı gösterilerine ilişkin olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun mülga 10. maddesi ile görevli bölümü) tarafından 2013/425 sayılı soruşturma başlatılmıştır.

10. Yürütülen soruşturmada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının "2011 yılında 'Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi' kararının açıklanmasının ardından çeşitli marjinal sol gruplar, sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve siyasi partilerin yer aldığı 'Taksim Dayanışma Platformu'nun oluşturulduğu, günümüze kadar Taksim Dayanışma Platformu organizesinde söz konusu proje ile ilgili olarak hafta içi / hafta sonu sayıları 20 ile 50 arasında değişen gruplar tarafından Gezi Parkında düzenli olarak basın açıklaması yapıldığı; eylem sürecinde terör örgütleri, DHKP/C (Devrimci Halkın Kurtuluş Partisi), MLKP (Marksist Leninist Komünist Partisi), DEV-YOL Devrimci Hareket, Troçkistler, MKP (Maoist Komünist Parti), TKP/ML (Türkiye Komünist Partisi / Marksist Leninist), DSİH (Devrimci Sosyalist İşçi Hareketi), TKİP (Türkiye Komünist İşçi Partisi - Leninist), TİKB (Türkiye İhtilalcı Komünist Birliği), TKEP-L (Türkiye Komünist Emek Partisi - Leninist) adı altında ve bu yapılara ait açık alan yapılanmalarıyla eylemlere katıldıkları ve eylemleri bir kalkışma haline getirerek etkin olduklarının gözlemlendiği; terör örgütlerinin açık alan yapılanmaları içerisinde faaliyet gösteren, masum hak arama eylemleri arkasına sığınarak, terör örgütlerinin çağrıları doğrultusunda, şiddet içerikli fiilleri yaptıkları, yüzlerini kapatmak suretiyle güvenlik güçlerine ve kamu binalarına taş ve sopalarla saldırdıkları, yola barikat kurdukları, kamu malına zarar verdikleri, kamu kurumlarını işgale teşebbüs ettikleri, kolluk kuvvetlerine Molotoflu, havai fişekli saldırıda bulundukları, Türk Bayrağını yaktıkları, görevli memura etkin direnişte bulunarak kasten yaraladıkları, linç girişiminde bulundukları" gerekçeleriyle 17/6/2013 tarihinde talepte bulunması üzerine Ankara 3 No.lu Hâkimliğinin (3713 sayılı Kanun'un mülga 10. maddesi ile görevli) 17/6/2013 tarihli ve 2013/226 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun üstünde ve konutunda arama yapılmasına, bulunması hâlinde suç delillerine el konulmasına, başvurucunun müdafii ile görüşmesinin 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesinin üçüncü fırkasının (e) bendi gereğince gözaltı süresinin başladığı andan itibaren 24 saat süreyle kısıtlanmasına, başvurucunun müdafiinin soruşturma dosyasının içeriğini inceleme veya örnek alma yetkisinin 5271 sayılı Kanun'un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca kısıtlanmasına karar verilmiştir.

11. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucunun Hâkimliğin 17/6/2013 tarihli ve 2013/226 Değişik İş sayılı kararına karşı itiraz yoluna başvurduğuna dair bir bilgi veya belge bulunmamaktadır.

12. 18/6/2013 tarihinde Ankara 3 No.lu Hâkimliğinin 17/6/2013 tarihli ve 2013/226 Değişik İş sayılı kararı uyarınca başvurucunun evi aranmış, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 17/6/2013 tarihli yazılı emri uyarınca başvurucu 18/6/2013 tarihinde gözaltına alınmıştır.

13. Başvurucu dışındaki bir kısım şüpheliler müdafileri 18/6/2013 tarihinde Ankara 3 No.lu Hâkimliğine başvurarak yakalama ve gözaltı kararlarının kaldırılmasını ve soruşturma dosyasındaki belgelerden örnek almalarına izin verilmesini talep etmişlerdir. Hâkimliğin 18/6/2013 tarihli ve 2013/228 Değişik İş sayılı kararı ile dosyadaki belgelerden örnek alma taleplerinin soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcılığına yöneltilmesinin gerektiği gerekçesiyle bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, yakalama ve gözaltına alma kararlarının kaldırılarak şüphelilerin salıverilmesi taleplerinin reddine karar verilmiştir.

14. Başvurucu gözaltına alındıktan sonra, Hâkimliğin 17/6/2013 tarihli ve 2013/226 Değişik İş sayılı kararı uyarınca avukatı ile görüştürülmediği ilk 24 saatlik süreç içerisinde soruşturma makamlarınca başvurucunun ifadesi alınmamıştır. Kolluk görevlileri tarafından 20/6/2013 tarihinde başvurucuya, müdafii huzurunda, hakkındaki suçlamalar detaylı bir şekilde açıklanmış, yasal hakları hatırlatılmış, suçlanmasına dayanak alınan deliller ve özellikle başvurucuya ait olduğu belirtilen 6 ayrı fotoğraf gösterilmiş ve hakkındaki suçlamalarla ilgili bir takım sorular yöneltilmiştir. Başvurucu sorulan tüm sorulara ve suçlamalara karşı susma hakkını kullanmıştır.

15. Başvurucu 21/6/2013 günü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında (3713 sayılı Kanun'un 10. maddesi ile görevli bölümü) müdafileri ile birlikte ifade vermiştir. Başvurucu, buradaki ifadesinde hakkındaki suçlamalara ilişkin sorulan sorulara cevap vermiş ve genel olarak suçlamaları kabul etmediği yönünde anlatımda bulunmuştur. Öte yandan başvurucunun müdafileri, Cumhuriyet Savcısı'na suçlamaya yönelik olarak ortak sözlü beyanda bulunmuşlardır.

16. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında ifade verdikten sonra, Cumhuriyet Savcısı tarafından (diğer yirmi dört şüpheli ile birlikte) tutuklanması istemiyle Ankara 3 No.lu Hâkimliğine sevk edilmiştir. Hâkimliğin 22/6/2013 tarihli ve 2013/15 sorgu sayılı kararı ile başvurucunun "yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle bir kişiyi öldürme" suçu yönünden kuvvetli suç şüphesi bulunmadığından tutuklama talebi reddedilmiş, "tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma veya el değiştirme, devletin egemenlik alametlerini alenen aşağılama, terör örgütü propagandası yapma, görevi yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar verme, yaralama, silahlı terör örgütüne üye olma, mala zarar verme, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali" suçları yönünden ise tutuklanmasına karar verilmiştir (Hâkimlik üç şüpheli hakkında ise adli kontrol uygulayarak serbest bırakma kararı vermiştir). Hâkimliğin tutuklama gerekçesi şöyledir:

 "Şüphelilerin üzerlerine atılı suçları) işlediklerine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunduğu, bu kapsamda; arama ve el koyma tutanaklarının kapsamı, video görüntü, fotoğraf tespit ve teşhis tutanaklarının mevcudiyeti, internet üzerinden yapılan çağrılara ilişkin internet çıktıları, tespit tutanakları, olay tutanakları, kamunun ve özel şahısların zararlarına ilişkin başvuru ve şikayetlerin içeriği, şüphelilerin üzerlerine atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun CMK 100/3 maddesinde sayılan suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedeninin yasaya göre var sayılabileceği, atılı suçlara öngörülen cezanın miktarı göz önüne alındığında şüphelilerin kaçma ihtimalinin bulunması, şüphelilerin atılı suçu işlediklerine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin yoğunluk derecesinin fazlalığı, delillerin henüz tam anlamıyla toplanmamış olup, delillerin karartılma tehlikesinin bulunması,tanıklar ve müştekiler üzerinde baskı kurulma ihtimalinin bulunması nedeniyle adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı, aydınlatılması gereken eylemlerin fazlalığı göz önüne alındığında somut olayda tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu anlaşılmıştır."

17. Başvurucu 28/6/2013 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiş, Ankara 1 No.lu Hâkimliğinin 2/7/2013 tarihli ve 2013/329 Değişik İş sayılı kararı ile "şüpheli Tamer Morkoç'a (başvurucu) ait olduğu belirtilen görüntülerde şüphelinin yüzünü kapatarak taş attığı görülmüş olup şüphelinin kendisini tanınmayacak şekilde gizleyerek hareket ettiği değerlendirildiğinde delilleri karartma ihtimali olduğu kanaatine varılmakla, delillerin henüz tam anlamıyla toplanmamış olup delillerin karartılma tehlikesinin bulunması, tanıklar ve müştekiler üzerinde baskı kurulma ihtimalinin bulunması ve karar gerekçesinde belirtilen hususlar nazara alı(narak)" itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.

18. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 18/7/2013 tarihinde başvurucu ile birlikte tutuklu bulunan diğer bir kısım şüphelilerin tutukluluğunun gözden geçirilmesi için Ankara 1 No.lu Hâkimliğinden talepte bulunmuştur. Hâkimlik, başvurucuyu sözlü olarak dinledikten sonra 19/7/2013 tarihli ve 2013/366 Değişik İş sayılı kararı ile "tutuklu bulundukları suçlarla ilgili tutuklama sebeplerinin yukarıdaki deliller çerçevesinde mevcut olduğu; CMK'nın 109. maddesinin 1. fıkrası gereğince tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelilerin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınmasına karar verilebileceği göz önüne alınarak; soruşturma dosyasındaki bu şüphelilerin tutuklu bulundukları suçlarla ilgili kuvvetli suç şüphesinin yoğunluk derecesinin nisbeten daha geride bulunduğu, mevcut delil durumu ve tutuklulukta geçirilen süre itibariyle bu şüpheliler hakkında bu aşamada adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yeterli olduğu kanaatine varıldığından" başvurucunun, adli kontrol altında tahliyesine karar vermiştir.

19. Başvurucu 22/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

20. Başvurucu hakkındaki soruşturma, inceleme tarihi itibariyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında derdesttir.

B. İlgili Hukuk

21. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun86. maddesi şöyledir:

"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) (Ek fıkra: 31/3/2005 – 5328/4 md.) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(3) Kasten yaralama suçunun;

 ...

c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

 ...

 e) Silahla,

İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır."

22. 5237 sayılı Kanun'un 117. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, iş ve çalışma hürriyetini ihlal eden kişiye, mağdurun şikayeti halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir."

23. 5237 sayılı Kanun'un 151. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hale getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır."

24. 5237 sayılı Kanun'un 152. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Mala zarar verme suçunun;

a) Kamu kurum ve kuruluşlarına ait, kamu hizmetine tahsis edilmiş veya kamunun yararlanmasına ayrılmış yer, bina, tesis veya diğer eşya hakkında,

 ...

İşlenmesi halinde, fail hakkında bir yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Mala zarar verme suçunun;

a) Yakarak, yakıcı veya patlayıcı madde kullanarak,

 ...

İşlenmesi halinde, verilecek ceza bir katına kadar artırılır."

25. 5237 sayılı Kanun'un 174. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Yetkili makamlardan gerekli izni almaksızın, patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi imal, ithal veya ihraç eden, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakleden, muhafaza eden, satan, satın alan veya işleyen kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Yetkili makamların izni olmaksızın, bu fıkra kapsamına giren maddelerin imalinde, işlenmesinde veya kullanılmasında gerekli olan malzeme ve teçhizatı ihraç eden kişi de aynı ceza ile cezalandırılır.

(2) Bu fiillerin suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır."

26. 5237 sayılı Kanun'un 265. maddesinin (1), (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.

(4) Suçun, silahla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır."

27. 5237 sayılı Kanun'un300. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Türk Bayrağını yırtarak, yakarak veya sair surette ve alenen aşağılayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu hüküm, Anayasada belirlenen beyaz ay yıldızlı al bayrak özelliklerini taşıyan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik alameti olarak kullanılan her türlü işaret hakkında uygulanır."

28. 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."

29. 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"(Değişik ikinci fıkra: 11/4/2013-6459/8 md.) Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden beş bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur...

(Ek fıkra: 27/3/2015-6638/10 md.) Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerini gizlemek amacıyla yüzünü tamamen veya kısmen kapatanlar üç yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Bu suçu işleyenlerin cebir ve şiddete başvurmaları ya da her türlü silah, molotof ve benzeri patlayıcı, yakıcı ya da yaralayıcı maddeler bulundurmaları veya kullanmaları hâlinde verilecek cezanın alt sınırı dört yıldan az olamaz..."

30. 3713 sayılı Kanun'un mülga 10. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

“Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak;

 

e) Gözaltındaki şüphelinin müdafi ile görüşme hakkı, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, hâkim kararıyla yirmidört saat süre ile kısıtlanabilir; bu zaman zarfında ifade alınamaz.

 ..."

31. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

 a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

 b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

 1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

 2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

 Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

 

11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),

 ..."

32. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

 ...

 g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,

 ...

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."

33. 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda verilebilir:

a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

 ...

7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),

 ..."

34. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”

35. 2911 sayılı Kanun’un 22. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Genel yollar ile parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz ve şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez."

36. 2911 sayılı Kanun’un 23. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

 “...

b) (Değişik bent: 30/7/1998 - 4378/1 md.) Ateşli silahlar veya patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak,

 ...

 Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

37. Mahkemenin 15/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

38. Başvurucu, Taksim Gezi Parkındaki eylemlere destek vermek amacıylaAnkara Kuğulu Park'ta kalabalık bir kitle tarafından yapılan barışçıl protesto gösterisine Anayasa'dan kaynaklanan haklarını kullanarak katılmış olmasına ve şiddet içeren bir eylemde bulunmamasına rağmen gözaltına alınıp sonrasında tutuklandığını, gözaltında iken ilk 24 saat avukatı ile görüştürülmediğini, gözaltında tutulduğu süreçte ve tutuklamaya sevk edilirken hakkındaki suçlamaların kendisine bildirilmediğini, müdafiinin soruşturma dosyasını inceleme ve suret alma yetkisinin kanun maddelerinin tekrar edildiği somut gerekçelere dayanmayan bir kararla kısıtlandığını, hakkındaki tek delilin kalitesiz bir fotoğraf olduğunu, uygulanan gözaltı ve tutukluluğun haksız olduğunu ve ifadesinin bir başka savcı tarafından alınmasına rağmen soruşturmayı yürüten savcı tarafından tutuklamaya sevk edildiğini belirterek adil yargılanma ve kişi özgürlüğü ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, gizlilik kararının kaldırılması ve tazminat taleplerinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun;

i. Gözaltında iken ilk 24 saat avukatı ile görüştürülmediği, ifadesinin bir başka Savcı tarafından alınmasına rağmen soruşturmayı yürüten Savcı tarafından tutuklamaya sevk edildiği iddialarının Anayasa’nın 36. maddesi,

ii. Gözaltında tutulduğu süreçte ve tutuklamaya sevk edilirken hakkındaki suçlamaların kendisine bildirilmediği, tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz edemediği, müdafiinin soruşturma dosyasını inceleme ve suret alma yetkisinin kanun maddelerinin tekrar edildiği somut gerekçelere dayanmayan bir kararla kısıtlandığı, hakkındaki tek delilin kalitesiz bir fotoğraf olduğu, uygulanan gözaltı ve tutukluluğun haksız olduğu iddialarının Anayasa’nın 19. maddesi,

iii. Barışçıl bir gösteriye katılması nedeniyle gözaltına alınıp tutuklandığı iddiasının Anayasa’nın 34. Maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

1. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkinİddia

40. Başvurucu gözaltında iken ilk 24 saat avukatı ile görüştürülmediğini, ifadesinin bir başka Savcı tarafından alınmasına rağmen soruşturmayı yürüten Savcı tarafından tutuklamaya sevk edildiğini ileri sürmüştür.

41. Bakanlık görüşünde 7/10/2014 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 16. ve devamı maddeleri uyarınca Cumhuriyet Başsavcılığının bir bütün olarak görev yaptığı, bünyesinde bulunan Cumhuriyet savcılarının kimliklerinden bağımsız olduğu, objektif verilere göre işlem tesis ettiği belirtilmiştir.

42. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, anılan şikâyeti ile ilgili olarak başvuru formunda yer alanların dışında bir açıklamada bulunmamıştır.

43. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

44. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

 "İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

45. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlâllerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlâl edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).

46. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlâllerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).

47. Somut olayda başvurucu, gözaltına alındıktan sonra ilk 24 saatlik süre içerisinde Ankara 3 No.lu Hâkimliğinin 17/6/2013 tarihli ve 2013/226 Değişik İş sayılı kararı uyarınca avukatı ile görüştürülmemesi ve ayrıca ifadesini alan savcı ile kendisini tutuklamaya sevk eden savcının farklı kişiler olması nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığı iddiasıyla hakkındaki soruşturma devam ederken Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesince inceleme yapıldığı tarih itibarıyla başvurucu hakkındaki soruşturma Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında devam etmektedir. Başvurucunun, hakkındaki soruşturma sürecinde yapılan uygulamalar nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin şikâyetlerini soruşturma makamları nezdinde ve hakkında kamu davası açıldığı taktirde derece mahkemelerinde yapılan yargılama ve temyiz süreçlerinde ileri sürebilme ve bu aşamalarda inceletme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede, başvurucu tarafından hakkındaki soruşturma ve/veya derece mahkemelerinin yargılama ve temyiz süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.

48. Açıklanan nedenlerle soruşturma makamları ve/veya derece mahkemeleri önünde usulüne uygun olarak açılmış ve devam eden başvuru yolları tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiği İddiası

a. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

49. Başvurucu; hakkındaki tek delilin kalitesiz bir fotoğraf olduğunu, kuvvetli suç şüphesi olmadan uygulanan tutukluluğun haksız olduğunu ileri sürmüştür.

50. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) benzer kararlarına atıf yapılarak; Avrupa İnsan Hakları Sözleşme'nin (Sözleşme) 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinin, bir ceza yargılaması çerçevesinde bir kişinin ancak hakkında suçu işlediğine dair makul şüphe ya da inandırıcı nedenlerin bulunması hâlinde mahkeme önüne çıkarılması amacıyla tutuklanmasına izin verdiği; "makul şüphe"nin, bu bent ile getirilen korumanın temel unsuru olduğu; inandırıcı nedenlerin, söz konusu kişinin üzerine atılı suçu işlemiş olabileceğine dair objektif bir gözlemciyi ikna etmeye uygun olay, olgu veya bilgilerin varlığını gerektirdiği, makul olarak kabul edilebilecek durumların somut olayın kendine özgü koşullarına bağlı olduğu; soruşturmayı yapan görevlilerin, yakalandığı anda kişiyi suçla itham etmek için yeterli delilleri toplamış olmalarının gerekli olmadığı; somut olayda başvurucunun "Gezi Parkı Protestoları" olarak bilinen olaylara ilişkin olarak hakkındaki şiddet içerikli suçları işlediğine dair şüphe nedeniyle gözaltına alınıp tutuklandığı belirtilmiştir.

51. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında 1-2/6/2013 tarihinde katıldığı eylemler nedeniyle 3713 sayılı Kanun'un mülga 10. maddesi ile görevli Cumhuriyet Savcılığı tarafından soruşturma yürütülürken aynı tarihteki eylemler nedeniyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosunca 2014/119 ve 2013/1370 sayılı dosyalar üzerinden soruşturmaya başlanmış olması karşısında, terör örgütü propagandası yapma, silahlı terör örgütüne üye olma, yaralama ve devletin egemenlik alametlerini alenen aşağılama suçları yönünden suçun işlendiğine ilişkin makul ve inandırıcı delillerin bulunmadığının ortaya çıktığını iddia etmiştir.

52. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).

53. Anayasa'da yer alan kurallara benzer şekilde Sözleşme’nin 5. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin özgürlük ve güvenlik hakkına sahip olduğu, anılan fıkranın (a) ve (f) bentlerinde belirtilen hâller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimsenin özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağı belirtilmiştir (Mehmet İlker Başbuğ, B. No: 2014/912, 6/3/2014, § 42).

54. Kişi hürriyetine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece mahkemelerine aittir. İdare organları ve mahkemeler esas ve usule ilişkin hukuk kurallarına uymakla yükümlüdürler. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38).

55. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin tutuklanabilmesi öncelikli olarak suç işlediği hususunda kuvvetli belirti bulunmasına bağlıdır. Bu, tutuklama tedbiri için aranan olmazsa olmaz unsurdur. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).

56. Ancak bu nitelemeye bağlı olarak kişinin suçla itham edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Zira tutukluluğun amacı, yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmektir. Buna göre suç isnadına esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, § 73).

57. Tutukluluk, 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 100. maddeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması hâlinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre (a) şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa, (b) şüpheli veya sanığın davranışları; 1) delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2) tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Kuralda ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması hâlinde tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlar bir liste hâlinde belirtilmiştir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 46).

58. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlâl edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açıkça keyfîlik hâlinde hak ve özgürlük ihlâline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir (Abdullah Ünal, § 39).

59. Diğer taraftan özgürlük hakkı, adli makamlarla güvenlik görevlilerinin özellikle organize suçlarla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek biçimde yorumlanmamalıdır. Nitekim AİHM, Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinin, Sözleşme'ye taraf devletlerin güvenlik görevlilerinin bilhassa organize olanlar olmak üzere suçlulukla etkili olarak mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye sebep olabilecek biçimde uygulanmaması gerektiğini vurgulamaktadır (Dinç ve Çakır/Türkiye, B. No 66066/09, 9/7/2013, § 46;Levent Ersöz, B. No: 2013/5274, 16/7/2014, § 89).

60. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre bir kişi, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmak koşuluyla, hakkında dava açmak için gerekli delillerin tespiti amacıyla tutulabilir. Tutmanın amacı ayrıca kişi hakkındaki şüpheleri teyit etmek veya çürütmek suretiyle ceza soruşturmasını ilerletmektir (Dursun Çiçek, B. No: 2012/1108, 16/7/2014, § 87).

61. Somut olayda başvurucunun susma hakkını kullandığı polisteki ifade tutanağına göre kolluk görevlilerince eylemler sırasında çekimi yapılan kamera görüntüleri ve fotoğraflar ile mobese kayıtlarından elde edilen görüntüler üzerinden olaya karışan şahısların tespitine yönelik yapılan çalışmalar sonucunda, 1-2-5-5-8-9/6/2013 tarihlerinde Ankara'da yapılan gösterilere ilişkin başvurucuya yöneltilen suçlamalar şöyledir:

 i. 1/6/2013 tarihinde, güvenlik güçlerine taşlı, sopalı ve sapanlı saldıran eylemci grubu içerisinde bulunmak, tanınmamak için yüzünü siyah bez parçası ile kapatarak güvenlik güçlerine birçok kez taş atmak,

 ii. 2-5-9/6/2013 tarihlerinde, Kızılay bölgesinde şiddet eylemi gerçekleştiren şahıslar içerisinde DSİH terör örgütünün açık alan yapılanması olan "Kaldıraç" isimli oluşum içinde yer almak,

 iii. 8/6/2013 tarihinde 8/6/2013 tarihinde Kızılay bölgesinde gerçekleştiren şiddet eylemlerinde "ESP" ibareli flama taşıyan eylemci grup içerisinde yer almak.

62. İlk tutuklamaya ilişkin yargısal denetimde, kişinin bir suç işlemiş olabileceğine dair inandırıcı nedenlerin bulunup bulunmadığıyla ve özgürlükten yoksun bırakmanın bu bağlamda hukukiliğiyle sınırlı bir inceleme yapılmaktadır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, § 84).

63. Somut olayda, başvurucu hakkında yürütülen soruşturmanın niteliği ve kapsamı gözönüne alındığında Ankara (3) No.lu Hâkimliği tarafından soruşturma dosyasında bulunan "arama ve el koyma tutanakları, video görüntüleri, fotoğraflar, tespit ve teşhis tutanakları, internet üzerinden yapılan çağrılara ilişkin internet çıktıları, tespit tutanakları, olay tutanakları, kamunun ve özel şahısların zararlarına ilişkin başvuru ve şikayetlerin içeriği" gibi somut delillere dayanılarak başvurucuların isnat edilen tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma veya el değiştirme, devletin egemenlik alametlerini alenen aşağılama, terör örgütü propagandası yapmak, görevi yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar verme, yaralama, silahlı terör örgütüne üye olma, mala zarar verme, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçlarını işlediğine yönelik kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu gerekçesiyle tutuklama kararı verildiği görülmektedir. Hâkimlik, anılan suçlar yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu gerekçesiyle başvurucu hakkında tutuklama kararı verirken isnat edilenyerine getirdiği kamu görevi nedeniyle bir kişiyi öldürme suçu yönünden ise kuvvetli suç şüphesi bulunmadığından tutuklama talebini reddetmiştir (bkz. § 18). Başvurucunun tutuklama kararına yönelik itirazını değerlendiren Ankara (1) No.lu Hâkimliği de dosya içerisinde bulunan ve başvurucuya ait olduğu belirtilen görüntülerde "başvurucunun yüzünü kapatarak taş attığının görülmesine" dayanarak başvurucunun isnat edilen suçlar yönünden kuvvetli suç şüphesi altında olduğunu kabul etmiştir (bkz. § 19). Başvurucu hakkında verilen tutuklama ve tutuklamaya itirazın reddi kararlarındaki gerekçeler incelendiğinde başvurucu yönünden suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu sonucuna varılmıştır. Başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütüne üye olma suçu, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan ve Kanun gereği "tutuklama nedeni varsayılabilen" suçlar arasında olduğundan olayda bir tutuklama nedeninin de bulunduğu görülmektedir. Öte yandan başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında, atılı suçlara ilişkin öngörülen cezanın süresi gözönüne alındığında (suçların niteliği itibariyle) kaçma şüphesinin bulunduğu, delillerin karartılması ve tanıklar ile müştekiler üzerinde baskı kurulma ihtimalinin bulunduğu belirtilerek tutuklama nedenleri ile tutuklamanın ölçülü olduğu açıklanmıştır. Yine tutuklamaya itirazın reddi kararında, delillerin karartılması ve tanıklar ile müştekiler üzerinde baskı kurulma ihtimalinin bulunduğu belirtilerek benzer tutuklama nedenlerine değinilmiştir. Belirtilen hususlar dikkate alındığında tutuklamanın hukuki olmadığı söylenemeyecektir.

64. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlâlin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Soruşturma Dosyasına Erişimin Engellendiğine İlişkin İddia

65. Başvurucu, müdafiinin soruşturma dosyasını inceleme ve suret alma yetkisinin kısıtlandığını bu nedenle tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz edemediğini ileri sürmüştür.

66. Bakanlık görüşünde, AİHM'in benzer kararlarına atıf yapılarak, tutukluluğa itiraz için başvuruda bulunulan mahkeme önünde yapılan bir duruşmanın çekişmeli olması ve iddia makamı ile sanık arasında "silahların eşitliği" ilkesini temin etmesinin gerektiği, avukatın müvekkilinin tutukluluk hâlinin yasallığına etkili bir biçimde itiraz edebilmesi için büyük önem taşıyan dosyadaki belgelere erişiminin reddedildiği hâllerde bu ilkenin güvence altına alınmayacağı, somut olayda başvurucuya gözaltına alınırken haklarının hatırlatıldığı ve hakkındaki suçlamaları içeren Ankara 3 No.lu Hâkimliğinin 17/6/2013 tarihli kararının okunduğu, kolluk ve savcılık aşamalarında ifadesine başvurulurken hakkındaki suçlamaların başvurucuya anlatıldığı belirtilmiştir.

67. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, dosyada gizlilik kararı verilmesi ve müdafii ile görüşmesinin 24 saat kısıtlanması nedeniyle "silahların eşitliği" ilkesinin ihlal edildiğini, gizlilik kararı nedeniyle tutuklamaya etkin bir itirazda bulunulamadığını iddia etmiştir.

68. Anayasa'nın 19. maddesinin 4. fıkrası şöyledir:

“ Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hakim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.”

69. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya tutuklanan kimseye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl, toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir.

70. Tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma taleplerinin incelenmesinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargı ilkelerine riayet edilmesi gerekir (Hikmet Yayğın, B. No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30).

71. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usulü haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın, fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılır (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, § 70).

72. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda, davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır (Bülent Karataş, § 71).

73. AİHM, müdafiinin dosya içeriğini incelemesinden mahrum bırakılmasını silahların eşitliği ilkesinin ihlâli olarak değerlendirmektedir (Ceviz/Türkiye, B. No: 8140/08, 17/7/2012, § 41). Ancak AİHM’e göre millî güvenlik, suçların araştırılmasına ilişkin polisiye yöntemlerin gizli kalma gerekliliği ya da üçüncü bir kişinin temel haklarının ve kamu düzeninin korunması için gerektiği ölçüde çelişmeli dava hakkı kısıtlanabilir. Bununla birlikte savunmanın haklarının kısıtlanmasıyla sebep olunan zorlukların yargılama sırasında yeteri kadar giderilmesi gerekir (A. ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 3455/05, 19/2/2009, § 205).

74. AİHM’e göre yakalanan bir kimseye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı ve böylece kişi, eğer uygun görürse yakalanmasının Sözleşme’nin 5. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Sözleşme’nin 5. maddesinin ikinci fıkrası, verilen bilgilerin yakalanan kişiye isnat edilen suçların tam bir listesini içermesini gerektirmemektedir (Bordovskiy/Rusya, B. No: 49491/99, 8/2/2005, § 56; Nowak/Ukrayna, B. No: 60846/10, 31/3/2011, § 63; Hikmet Kopar ve diğerleri, § 122)

75. Tutuklama işlemiyle sonuçlanan durumlarda, Cumhuriyet Savcısı ve sorgu hâkiminin ifade alması sırasında kişiye temel deliller açıklanmış ve müdafii tarafından tutukluluğa yönelik yapılan itirazda,bu delillere atıfta bulunulmuş olması hâlinde dosyada salt gizlilik kararının varlığı Sözleşme’nin 5. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlalini doğurmaz (Ceviz/Türkiye, § 43). Böyle bir durumda kişi tutukluluğa temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye sahiptir.

76. Somut olayda, başvurucunun susma hakkını kullandığı kolluk aşamasındaki ifade işlemi sırasında başvurucuya, suçlanmasına esas alınan eylemlerin neler olduğu detaylı bir şekilde bildirilmiş, suçlanmasına dayanak alınan deliller ve özellikle başvurucuya ait olduğu belirtilen altı ayrı fotoğraf gösterilmiş ve hakkındaki suçlamalarla ilgili bir takım sorular yöneltilmiştir (bkz. §§ 14, 60). Bu bildirim ve işlemler sırasında, başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucunun Cumhuriyet Savcılığı ve sorgu sürecinde alınan savunmaları incelendiğinde başvurucuya isnat edilen suçlamaların içeriğine yönelik bilgi verildiği, suçlamaya dayanak olan görüntü ve fotoğrafların gösterildiği, başvurucunun hakkındaki suç isnadına ilişkin temel bilgilere sahip ve delillerden haberdar olarak müdafileriyle birlikte savunma yaptığı görülmektedir. Öte yandan gözaltına alındıktan sonra Ankara 3 No.lu Hâkimliğinin 17/6/2013 tarihli kararı uyarınca avukatı ile görüştürülmediği ilk 24 saatlik süreç içerisinde soruşturma makamlarınca başvurucunun ifadesi alınmamış, ayrıca başvurucu 20/6/2013 tarihinde kolluk görevlilerince avukatının refakatinde ifadesi alınmak istediğinde de susma hakkını kullanmıştır (bkz. § 14). Dolayısıyla başvurucunun ve müdafilerinin isnat edilen suçlamaya ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.

77. Suç işlendiği şüphesine bağlı olarak özgürlükten yoksun bırakılmanın ilk aşamasında yapılan yargısal denetimin kapsamı ile suçlamalara dayanak olan temel unsurların başvurucuya veya müdafilerine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara itiraz etme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında salt kısıtlılık kararı nedeniyle başvurucuların soruşturma dosyasına erişim imkânından yoksun bırakıldığı ve bu itibarla silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğinin kabulü mümkün değildir.

78. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, hakkındaki suçlamalardan haberdar edilmediği ve soruşturmada kısıtlama kararı verilmesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlâlin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c.Gözaltında Suçlamaların Bildirilmediğine İlişkin iddia

79. Başvurucu, gözaltında hakkındaki suçlamaların kendisine bildirilmediğini ileri sürmüştür.

80. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya tutuklanan kişilere yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl, toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir.

81. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

 "...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

82. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

83. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 16).

84. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini, öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).

85. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, § 29).

86. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 17/9/2012 tarihli ve E.2012/20227, K.2012/18818 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"... 5271 sayılı CMK'nın; "Tazminat istemi" başlıklı 141. maddesi incelendiğinde,bir kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bunedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek bulunmadığı yasal düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır.

Örneğin, gözaltı süresi yasada açıkça belirtilmiş olup, yasadaki bu süre içinde hakim önüne çıkarılıp, çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi bulunmadığı gibi bu konudaki talep konusunda karar verilmesi için davanın esası hakkında karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde, kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, ya da hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen, kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmamaktadır. Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı talepler değildir.

..."

87. Buna göre yakalandıklarında, gözaltına alındıklarındahaklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen mümkün bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan kişilerin tazminat istemleri konusunda karar vermek için asıl davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmamaktadır. Dolayısıyla yakalanan bir kişinin, yakalama nedenlerinin ve hakkındaki suçlamaların kendisine bildirilmemesi hâlinde asıl davanın sonuçlanması beklenmeden 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi hükümlerine göre tazminat talep etmesi mümkündür.

88. Başvurucunun gözaltı sırasında hakkındaki suçlamaların kendisine bildirilmediği iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada da incelenebilir. Nitekim Yargıtay içtihadı, bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun gözaltına alınmasında sonra suçlamalarınkendisine bildirilmediğinin tespiti hâlinde görevli mahkemece tazminata da hükmedilebilecektir.

89. Somut olayda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun "ikincil niteliği" ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.

90. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gözaltına alındıktan sonra hakkındaki suçlamaların kendisine bildirilmediği iddiası ile ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

91. Başvurucu, olay günü Taksim Gezi Parkı'nda hükümet tarafından gerçekleştirilen usulsüz işlemlere karşı kalabalık bir kitle tarafından yapılan barışçıl protesto gösterisine Anayasa ve Sözleşme'den kaynaklanan haklarını kullanarak katılmış olmasına ve şiddet içeren bir eylemde bulunmamasına rağmen gözaltına alınıp sonrasında tutuklandığını ileri sürmüştür.

92. Bakanlık görüşünde AİHM'in benzer kararlarına atıf yapılarak barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının demokratik bir toplumda temel haklardan olduğu ve demokratik toplumun temellerinden biri olduğu; bu hakkın "demokratik bir toplumda gerekli olma" kriteri gözetilmek şartıyla kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla sınırlanabileceği; toplantı ve gösteri yürüyüşünün barışçıl olmadığı takdirde kısıtlanmasının Sözleşme kapsamında denetlenemeyeceği belirtilmiştir.

93. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, Türkiye'de 2,5 milyon insanın katıldığı eylemlerin tamamen ifade özgürlüğü ve toplantı ve örgütlenme özgürlüğünün kullanılması olduğunu, ülkenin birçok yerinde bu eylemlere katılanlar hakkında açılan davalarda "eylemlere katılmanın bir hak kullanımı olduğu" belirtilerek beraat kararı verildiğini iddia etmiştir.

94. 6216 sayılı Kanun’un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 48. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

 "Mahkeme, ... .açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

95. Toplantı hakkındaki “sınırlama” kavramı, ifade özgürlüğünde olduğu gibi sadece hakkın kullanılmasından önceki bazı önleyici tedbirleri değil, hakkın kullanılması sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan muameleleri de kapsar (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 123). Dolayısıyla barışçıl bir gösteri sırasında yapılanlar veya gösteri sonrasında katılımcılara yönelik soruşturma ve cezalandırmalar da toplantı hakkının kullanılmasını sınırlayan davranışlar olarak kabul edilebilir.

96. Somut olayda da başvurucunun 31/5/2013 tarihinde Ankara Kuğulu Park'ta gerçekleştirilen ve sonrasındaki birkaç günde Kızılay ve çevresinde devam eden bazı gösterilere katıldığı iddia edilmiştir. Bu gösterilerden sonra 17/6/2013 tarihinde başvurucunun evi aranmış, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 17/6/2013 tarihli yazılı emri uyarınca başvurucu 18/6/2013 tarihinde gözaltına alınmıştır. Gözaltına alınmasını takiben başvurucu tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma veya el değiştirme, devletin egemenlik alametlerini alenen aşağılama, terör örgütü propagandası yapma, görevi yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar verme, yaralama, silahlı terör örgütüne üye olma, mala zarar verme, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçlarından tutuklanmıştır.

97. Başvurucu, katıldığı gösteriler öncesinde ve gösteriler sırasında engellendiğini veya kamu otoritelerinin müdahalesi olduğunu ileri sürmemiştir. Başvurucu katıldığı gösterilerden on yedi gün sonra gözaltına alınmasının ve daha sonra tutuklanmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale olduğunu ileri sürmüştür. Dolayısıyla anılan hakka yönelik müdahalenin gösterilerden sonra olduğu iddiası söz konusudur.

98. Öte yandan başvurucunun tutuklamaya sevk edilmesi kararında Cumhuriyet Savcılığı başvurucunun da aralarında bulunduğu diğer şüpheliler hakkında bir takım terör örgütleri ile bağlantıları nedeniyle eylemlere katıldıkları ve terör örgütlerinin açık alan yapılanmaları içerisinde faaliyet gösteren, masum hak arama eylemleri arkasına sığınarak, terör örgütlerinin çağrıları doğrultusunda, şiddet içerikli fiilleri yaptıkları, yüzlerini kapatmak suretiyle güvenlik güçlerine ve kamu binalarına taş ve sopalarla saldırdıkları, yola barikat kurdukları, kamu malına zarar verdikleri, kamu kurumlarını işgale teşebbüs ettikleri, kolluk kuvvetlerine molotoflu, havai fişekli saldırıda bulundukları, Türk bayrağını yaktıkları, görevli memura etkin direnişte bulunarak kasten yaraladıkları, linç girişiminde bulundukları şeklinde değerlendirmelerde bulunmuştur. Nitekim başvurucu da tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma veya el değiştirme, devletin egemenlik alametlerini alenen aşağılama, terör örgütü propagandası yapma, görevi yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar verme, yaralama, silahlı terör örgütüne üye olma, mala zarar verme, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçlarından Ankara 3 No.lu Hâkimliğinin kararı ile tutuklanmıştır. Başvurucunun, isnat edilen eylemlere ilişkin verdiği savunmasında yüzünü kapatmak suretiyle güvenlik güçlerine ve kamu binalarına saldıranın kendisi olmadığını, barışçıl toplanma hakkını kullandığını ileri sürmüştür.

99. Soruşturmanın hâlen devam ettiği de gözönüne alındığında başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına müdahale edilip edilmediği hususu gözaltına alma ve tutuklama kararlarıyla sınırlı olarak incelenmek durumundadır. Somut olayda başvurucunun 2911 sayılı Kanunu'na muhalefet etmek suçundan değil tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma veya el değiştirme, devletin egemenlik alametlerini alenen aşağılama, terör örgütü propagandası yapma, görevi yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar verme, yaralama, silahlı terör örgütüne üye olma, mala zarar verme, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçlarından gözaltına alınması ve tutuklanması söz konusudur. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına müdahale edildiğinin söylenebilmesi için mutlaka 2911 sayılı Kanun'a muhalefet etmek suçundan gözaltına alınmak veya tutuklanmak gerekmemekle birlikte somut olayda başvurucunun tutuklanmasına neden olan suçların doğrudan barışçıl toplantı hakkına yönelik olduğunu kabul etmek zordur. Başvuru konusu olayda başvurucunun suç işlediğinden şüphelenilmesi için kuvvetli belirtiler bulunmadığı hâlde salt barışçıl gösteri yürüyüşüne katılması nedeniyle tutuklandığı iddiasının yerinde olmadığı sonucuna varıldığından (bkz. §§ 49-64) başvurunun bu kısmı hakkında da açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerekir.

100. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında gözaltında suçlamaların bildirilmediği iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamındaki diğer iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA

15/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Tamer Morkoç [1.B.], B. No: 2013/5507, 15/6/2016, § …)
   
Başvuru Adı TAMER MORKOÇ
Başvuru No 2013/5507
Başvuru Tarihi 22/7/2013
Karar Tarihi 15/6/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, başvurucunun barışçıl bir gösteriye katılma nedeniyle gözaltına alınması, sonrasında kuvvetli suç şüphesi olmadan tutuklanması, hakkındaki suçlamalara ilişkin bilgilendirilmemesi ve soruşturma dosyasına erişiminin kısıtlanması nedenleriyle adil yargılanma hakkı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Müdafi yardımından yararlanma hakkı (ceza) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı Toplantı ve gösteri yürüyüşü Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 86
117
151
152
174
265
300
314
3713 Terörle Mücadele Kanunu 7
10
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
141
153
2911 Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu 3
22
23
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi