TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TAMER MORKOÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5507)
|
|
Karar Tarihi: 15/6/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Tamer MORKOÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Atike Duygu KALA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucunun barışçıl bir gösteriye katılma
nedeniyle gözaltına alınması, sonrasında kuvvetli suç şüphesi olmadan
tutuklanması, hakkındaki suçlamalara ilişkin bilgilendirilmemesi ve soruşturma
dosyasına erişiminin kısıtlanması nedenleriyle adil yargılanma hakkı, kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkınınihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 29/1/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Birinci Bölüm tarafından 25/2/2014 tarihinde yapılan
toplantıda, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 28/4/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
12/5/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı 27/5/2014 tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Kamu oyunda "Gezi Parkı
olayları" olarak bilinen süreci, medyadan takip ettiğini ifade eden
başvurucu, bu kapsamda 31/5/2013 tarihinde Ankara Kuğulu Park'ta
gerçekleştirilen ve sonrasındaki birkaç gün de Kızılay ve çevresinde devam eden
birtakım gösterilere katılmıştır.
9. Ankara'da yapılan Gezi Parkı gösterilerine ilişkin olarak
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu'nun mülga 10. maddesi ile görevli bölümü) tarafından 2013/425
sayılı soruşturma başlatılmıştır.
10. Yürütülen soruşturmada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının "2011 yılında 'Taksim Meydanı Yayalaştırma
Projesi' kararının açıklanmasının ardından çeşitli marjinal sol gruplar, sivil
toplum kuruluşları, sendikalar ve siyasi partilerin yer aldığı 'Taksim
Dayanışma Platformu'nun oluşturulduğu, günümüze kadar Taksim Dayanışma
Platformu organizesinde söz konusu proje ile ilgili olarak hafta içi / hafta
sonu sayıları 20 ile 50 arasında değişen gruplar tarafından Gezi Parkında
düzenli olarak basın açıklaması yapıldığı; eylem sürecinde terör örgütleri,
DHKP/C (Devrimci Halkın Kurtuluş Partisi), MLKP (Marksist Leninist Komünist
Partisi), DEV-YOL Devrimci Hareket, Troçkistler, MKP
(Maoist Komünist Parti), TKP/ML (Türkiye Komünist
Partisi / Marksist Leninist), DSİH (Devrimci Sosyalist İşçi Hareketi), TKİP
(Türkiye Komünist İşçi Partisi - Leninist), TİKB (Türkiye İhtilalcı
Komünist Birliği), TKEP-L (Türkiye Komünist Emek Partisi - Leninist) adı
altında ve bu yapılara ait açık alan yapılanmalarıyla eylemlere katıldıkları ve
eylemleri bir kalkışma haline getirerek etkin olduklarının gözlemlendiği; terör
örgütlerinin açık alan yapılanmaları içerisinde faaliyet gösteren, masum hak
arama eylemleri arkasına sığınarak, terör örgütlerinin çağrıları doğrultusunda,
şiddet içerikli fiilleri yaptıkları, yüzlerini kapatmak suretiyle güvenlik
güçlerine ve kamu binalarına taş ve sopalarla saldırdıkları, yola barikat
kurdukları, kamu malına zarar verdikleri, kamu kurumlarını işgale teşebbüs
ettikleri, kolluk kuvvetlerine Molotoflu, havai
fişekli saldırıda bulundukları, Türk Bayrağını yaktıkları, görevli memura etkin
direnişte bulunarak kasten yaraladıkları, linç girişiminde bulundukları" gerekçeleriyle
17/6/2013 tarihinde talepte bulunması üzerine Ankara 3 No.lu Hâkimliğinin (3713
sayılı Kanun'un mülga 10. maddesi ile görevli) 17/6/2013 tarihli ve 2013/226
Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun üstünde ve konutunda arama
yapılmasına, bulunması hâlinde suç delillerine el konulmasına, başvurucunun müdafii ile görüşmesinin 3713 sayılı Kanun'un 10.
maddesinin üçüncü fırkasının (e) bendi gereğince gözaltı süresinin başladığı
andan itibaren 24 saat süreyle kısıtlanmasına, başvurucunun müdafiinin
soruşturma dosyasının içeriğini inceleme veya örnek alma yetkisinin 5271 sayılı
Kanun'un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca kısıtlanmasına karar
verilmiştir.
11. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucunun Hâkimliğin 17/6/2013
tarihli ve 2013/226 Değişik İş sayılı kararına karşı itiraz yoluna başvurduğuna
dair bir bilgi veya belge bulunmamaktadır.
12. 18/6/2013 tarihinde Ankara 3 No.lu Hâkimliğinin 17/6/2013
tarihli ve 2013/226 Değişik İş sayılı kararı uyarınca başvurucunun evi aranmış,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 17/6/2013 tarihli yazılı emri uyarınca
başvurucu 18/6/2013 tarihinde gözaltına alınmıştır.
13. Başvurucu dışındaki bir kısım şüpheliler müdafileri
18/6/2013 tarihinde Ankara 3 No.lu Hâkimliğine başvurarak yakalama ve gözaltı
kararlarının kaldırılmasını ve soruşturma dosyasındaki belgelerden örnek
almalarına izin verilmesini talep etmişlerdir. Hâkimliğin 18/6/2013 tarihli ve
2013/228 Değişik İş sayılı kararı ile dosyadaki belgelerden örnek alma
taleplerinin soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcılığına yöneltilmesinin
gerektiği gerekçesiyle bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, yakalama ve
gözaltına alma kararlarının kaldırılarak şüphelilerin salıverilmesi
taleplerinin reddine karar verilmiştir.
14. Başvurucu gözaltına alındıktan sonra, Hâkimliğin 17/6/2013
tarihli ve 2013/226 Değişik İş sayılı kararı uyarınca avukatı ile
görüştürülmediği ilk 24 saatlik süreç içerisinde soruşturma makamlarınca
başvurucunun ifadesi alınmamıştır. Kolluk görevlileri tarafından 20/6/2013
tarihinde başvurucuya, müdafii huzurunda, hakkındaki
suçlamalar detaylı bir şekilde açıklanmış, yasal hakları hatırlatılmış,
suçlanmasına dayanak alınan deliller ve özellikle başvurucuya ait olduğu
belirtilen 6 ayrı fotoğraf gösterilmiş ve hakkındaki suçlamalarla ilgili bir takım sorular yöneltilmiştir. Başvurucu sorulan tüm
sorulara ve suçlamalara karşı susma hakkını kullanmıştır.
15. Başvurucu 21/6/2013 günü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında
(3713 sayılı Kanun'un 10. maddesi ile görevli bölümü) müdafileri ile birlikte
ifade vermiştir. Başvurucu, buradaki ifadesinde hakkındaki suçlamalara ilişkin
sorulan sorulara cevap vermiş ve genel olarak suçlamaları kabul etmediği
yönünde anlatımda bulunmuştur. Öte yandan başvurucunun müdafileri, Cumhuriyet Savcısı'na
suçlamaya yönelik olarak ortak sözlü beyanda bulunmuşlardır.
16. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında ifade verdikten
sonra, Cumhuriyet Savcısı tarafından (diğer yirmi dört şüpheli ile birlikte)
tutuklanması istemiyle Ankara 3 No.lu Hâkimliğine sevk edilmiştir. Hâkimliğin
22/6/2013 tarihli ve 2013/15 sorgu sayılı kararı ile başvurucunun "yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle bir
kişiyi öldürme" suçu yönünden kuvvetli suç şüphesi
bulunmadığından tutuklama talebi reddedilmiş, "tehlikeli
maddeleri izinsiz bulundurma veya el değiştirme, devletin egemenlik
alametlerini alenen aşağılama, terör örgütü propagandası yapma, görevi
yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar verme, yaralama, silahlı terör
örgütüne üye olma, mala zarar verme, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali"
suçları yönünden ise tutuklanmasına karar verilmiştir (Hâkimlik üç şüpheli
hakkında ise adli kontrol uygulayarak serbest bırakma kararı vermiştir).
Hâkimliğin tutuklama gerekçesi şöyledir:
"Şüphelilerin
üzerlerine atılı suçları) işlediklerine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların bulunduğu, bu kapsamda; arama ve el koyma
tutanaklarının kapsamı, video görüntü, fotoğraf tespit ve teşhis tutanaklarının
mevcudiyeti, internet üzerinden yapılan çağrılara ilişkin internet çıktıları,
tespit tutanakları, olay tutanakları, kamunun ve özel şahısların zararlarına
ilişkin başvuru ve şikayetlerin içeriği, şüphelilerin üzerlerine atılı silahlı
terör örgütüne üye olmak suçunun CMK 100/3 maddesinde sayılan suçlardan olması
nedeniyle tutuklama nedeninin yasaya göre var sayılabileceği, atılı suçlara
öngörülen cezanın miktarı göz önüne alındığında şüphelilerin kaçma ihtimalinin
bulunması, şüphelilerin atılı suçu işlediklerine ilişkin kuvvetli suç
şüphesinin yoğunluk derecesinin fazlalığı, delillerin henüz tam anlamıyla
toplanmamış olup, delillerin karartılma tehlikesinin bulunması,tanıklar
ve müştekiler üzerinde baskı kurulma ihtimalinin bulunması nedeniyle adli
kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı, aydınlatılması gereken
eylemlerin fazlalığı göz önüne alındığında somut olayda tutuklama tedbirinin
ölçülü olduğu anlaşılmıştır."
17. Başvurucu 28/6/2013 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiş, Ankara 1 No.lu Hâkimliğinin 2/7/2013 tarihli ve 2013/329 Değişik İş sayılı
kararı ile "şüpheli Tamer Morkoç'a (başvurucu) ait olduğu belirtilen görüntülerde
şüphelinin yüzünü kapatarak taş attığı görülmüş olup şüphelinin kendisini
tanınmayacak şekilde gizleyerek hareket ettiği değerlendirildiğinde delilleri
karartma ihtimali olduğu kanaatine varılmakla, delillerin henüz tam anlamıyla
toplanmamış olup delillerin karartılma tehlikesinin bulunması, tanıklar ve
müştekiler üzerinde baskı kurulma ihtimalinin bulunması ve karar gerekçesinde
belirtilen hususlar nazara alı(narak)"
itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
18. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 18/7/2013 tarihinde başvurucu
ile birlikte tutuklu bulunan diğer bir kısım şüphelilerin tutukluluğunun gözden
geçirilmesi için Ankara 1 No.lu Hâkimliğinden talepte bulunmuştur. Hâkimlik,
başvurucuyu sözlü olarak dinledikten sonra 19/7/2013 tarihli ve 2013/366
Değişik İş sayılı kararı ile "tutuklu
bulundukları suçlarla ilgili tutuklama sebeplerinin yukarıdaki deliller
çerçevesinde mevcut olduğu; CMK'nın 109. maddesinin
1. fıkrası gereğince tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelilerin
tutuklanması yerine adli kontrol altına alınmasına karar verilebileceği göz
önüne alınarak; soruşturma dosyasındaki bu şüphelilerin tutuklu bulundukları
suçlarla ilgili kuvvetli suç şüphesinin yoğunluk derecesinin nisbeten daha geride bulunduğu, mevcut delil durumu ve
tutuklulukta geçirilen süre itibariyle bu şüpheliler hakkında bu aşamada adli
kontrol hükümlerinin uygulanmasının yeterli olduğu kanaatine
varıldığından" başvurucunun, adli kontrol altında tahliyesine
karar vermiştir.
19. Başvurucu 22/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunmuştur.
20. Başvurucu hakkındaki soruşturma, inceleme tarihi itibariyle
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında derdesttir.
B. İlgili Hukuk
21. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun86.
maddesi şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren
veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir
yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek fıkra: 31/3/2005 – 5328/4 md.) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin
basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde,
mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para
cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi
nedeniyle,
...
e)
Silahla,
İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır."
22. 5237 sayılı Kanun'un 117. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Cebir veya tehdit kullanarak ya da
hukuka aykırı başka bir davranışla, iş ve çalışma hürriyetini ihlal eden
kişiye, mağdurun şikayeti halinde, altı aydan iki yıla
kadar hapis veya adlî para cezası verilir."
23. 5237 sayılı Kanun'un 151. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Başkasının taşınır veya taşınmaz malını
kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hale
getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikayeti üzerine,
dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır."
24. 5237 sayılı Kanun'un 152. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Mala zarar verme suçunun;
a) Kamu kurum ve kuruluşlarına ait, kamu
hizmetine tahsis edilmiş veya kamunun yararlanmasına ayrılmış yer, bina, tesis
veya diğer eşya hakkında,
...
İşlenmesi halinde, fail hakkında bir yıldan
dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Mala zarar verme suçunun;
a) Yakarak, yakıcı veya patlayıcı madde
kullanarak,
...
İşlenmesi halinde, verilecek ceza bir katına
kadar artırılır."
25. 5237 sayılı Kanun'un 174. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Yetkili makamlardan gerekli izni
almaksızın, patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici,
sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi
imal, ithal veya ihraç eden, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakleden,
muhafaza eden, satan, satın alan veya işleyen kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar
hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile
cezalandırılır. Yetkili makamların izni olmaksızın, bu fıkra kapsamına giren
maddelerin imalinde, işlenmesinde veya kullanılmasında gerekli olan malzeme ve
teçhizatı ihraç eden kişi de aynı ceza ile cezalandırılır.
(2) Bu fiillerin suç işlemek için teşkil
edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza
yarı oranında artırılır."
26. 5237 sayılı Kanun'un 265. maddesinin (1), (3) ve (4)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını
engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir
hale koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi
halinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silahla ya da var olan veya var
sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak
işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında
artırılır."
27. 5237 sayılı Kanun'un300. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Türk Bayrağını yırtarak, yakarak veya
sair surette ve alenen aşağılayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır. Bu hüküm, Anayasada belirlenen beyaz ay yıldızlı al bayrak
özelliklerini taşıyan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik alameti
olarak kullanılan her türlü işaret hakkında uygulanır."
28. 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye
olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
29. 3713 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(Değişik ikinci fıkra: 11/4/2013-6459/8 md.) Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik
edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde,
verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının
suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden
beş bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur...
(Ek fıkra: 27/3/2015-6638/10 md.) Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı
ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerini gizlemek amacıyla yüzünü tamamen veya
kısmen kapatanlar üç yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Bu
suçu işleyenlerin cebir ve şiddete başvurmaları ya da her türlü silah, molotof ve benzeri patlayıcı, yakıcı ya da yaralayıcı
maddeler bulundurmaları veya kullanmaları hâlinde verilecek cezanın alt sınırı
dört yıldan az olamaz..."
30. 3713 sayılı Kanun'un mülga 10. maddesinin üçüncü fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
“Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili
olarak;
…
e) Gözaltındaki şüphelinin müdafi ile görüşme
hakkı, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, hâkim kararıyla yirmidört saat süre ile kısıtlanabilir; bu zaman zarfında
ifade alınamaz.
..."
31. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı
verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a)
Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran
somut olgular varsa.
b)
Şüpheli veya sanığın davranışları;
1.
Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2.
Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında
kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
32. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar
başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
g)
Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine,
yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
33. 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Müdafiin dosya
içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını
tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim
kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin
yürütülen soruşturmalarda verilebilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
..."
34. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu’nun 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun
hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli
amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
35. 2911 sayılı Kanun’un 22. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Genel yollar ile parklarda, mabetlerde, kamu
hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük
Millet Meclisine bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz ve
şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez."
36. 2911 sayılı Kanun’un 23. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“...
b) (Değişik bent: 30/7/1998
- 4378/1 md.) Ateşli silahlar veya patlayıcı
maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik
çubuklar, boğma teli veya zincir gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı,
aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü
sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve
işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı
andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini
tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek
toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik
taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu
nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak,
...
Yapılan
toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 15/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
38. Başvurucu, Taksim Gezi Parkındaki eylemlere destek vermek amacıylaAnkara Kuğulu Park'ta kalabalık bir kitle
tarafından yapılan barışçıl protesto gösterisine Anayasa'dan kaynaklanan
haklarını kullanarak katılmış olmasına ve şiddet içeren bir eylemde
bulunmamasına rağmen gözaltına alınıp sonrasında tutuklandığını, gözaltında
iken ilk 24 saat avukatı ile görüştürülmediğini, gözaltında tutulduğu süreçte
ve tutuklamaya sevk edilirken hakkındaki suçlamaların kendisine
bildirilmediğini, müdafiinin soruşturma dosyasını
inceleme ve suret alma yetkisinin kanun maddelerinin tekrar edildiği somut
gerekçelere dayanmayan bir kararla kısıtlandığını, hakkındaki tek delilin
kalitesiz bir fotoğraf olduğunu, uygulanan gözaltı ve tutukluluğun haksız
olduğunu ve ifadesinin bir başka savcı tarafından alınmasına rağmen
soruşturmayı yürüten savcı tarafından tutuklamaya sevk edildiğini belirterek
adil yargılanma ve kişi özgürlüğü ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş, gizlilik kararının kaldırılması ve tazminat taleplerinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun;
i. Gözaltında iken ilk 24 saat avukatı ile
görüştürülmediği, ifadesinin bir başka Savcı tarafından alınmasına rağmen
soruşturmayı yürüten Savcı tarafından tutuklamaya sevk edildiği iddialarının
Anayasa’nın 36. maddesi,
ii. Gözaltında tutulduğu süreçte ve tutuklamaya sevk
edilirken hakkındaki suçlamaların kendisine bildirilmediği, tutukluluğa etkili
bir şekilde itiraz edemediği, müdafiinin soruşturma
dosyasını inceleme ve suret alma yetkisinin kanun maddelerinin tekrar edildiği
somut gerekçelere dayanmayan bir kararla kısıtlandığı, hakkındaki tek delilin
kalitesiz bir fotoğraf olduğu, uygulanan gözaltı ve tutukluluğun haksız olduğu
iddialarının Anayasa’nın 19. maddesi,
iii. Barışçıl bir gösteriye katılması nedeniyle gözaltına
alınıp tutuklandığı iddiasının Anayasa’nın 34. Maddesi kapsamında
değerlendirilmesi gerekmektedir.
1. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkinİddia
40. Başvurucu gözaltında iken ilk 24 saat avukatı ile
görüştürülmediğini, ifadesinin bir başka Savcı tarafından alınmasına rağmen
soruşturmayı yürüten Savcı tarafından tutuklamaya sevk edildiğini ileri
sürmüştür.
41. Bakanlık görüşünde 7/10/2014 tarihli ve 5235 sayılı Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun'un 16. ve devamı maddeleri uyarınca Cumhuriyet
Başsavcılığının bir bütün olarak görev yaptığı, bünyesinde bulunan Cumhuriyet
savcılarının kimliklerinden bağımsız olduğu, objektif verilere göre işlem tesis
ettiği belirtilmiştir.
42. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, anılan
şikâyeti ile ilgili olarak başvuru formunda yer alanların dışında bir
açıklamada bulunmamıştır.
43. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"...Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
44. 30/11/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru
hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
45. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlâllerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlâl edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
46. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlâllerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Ayşe Zıraman
ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
47. Somut olayda başvurucu, gözaltına alındıktan sonra ilk 24
saatlik süre içerisinde Ankara 3 No.lu Hâkimliğinin 17/6/2013 tarihli ve
2013/226 Değişik İş sayılı kararı uyarınca avukatı ile görüştürülmemesi ve
ayrıca ifadesini alan savcı ile kendisini tutuklamaya sevk eden savcının farklı
kişiler olması nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığı iddiasıyla hakkındaki
soruşturma devam ederken Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
Anayasa Mahkemesince inceleme yapıldığı tarih itibarıyla başvurucu hakkındaki
soruşturma Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında devam etmektedir. Başvurucunun,
hakkındaki soruşturma sürecinde yapılan uygulamalar nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin şikâyetlerini soruşturma makamları
nezdinde ve hakkında kamu davası açıldığı taktirde derece mahkemelerinde
yapılan yargılama ve temyiz süreçlerinde ileri sürebilme ve bu aşamalarda
inceletme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede, başvurucu tarafından hakkındaki
soruşturma ve/veya derece mahkemelerinin yargılama ve temyiz süreçleri
beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin
bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
48. Açıklanan nedenlerle soruşturma makamları ve/veya derece
mahkemeleri önünde usulüne uygun olarak açılmış ve devam eden başvuru yolları
tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel
başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiği İddiası
a. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
49. Başvurucu; hakkındaki tek delilin kalitesiz bir fotoğraf
olduğunu, kuvvetli suç şüphesi olmadan uygulanan tutukluluğun haksız olduğunu
ileri sürmüştür.
50. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin
(AİHM) benzer kararlarına atıf yapılarak; Avrupa İnsan Hakları Sözleşme'nin
(Sözleşme) 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinin, bir ceza
yargılaması çerçevesinde bir kişinin ancak hakkında suçu işlediğine dair makul
şüphe ya da inandırıcı nedenlerin bulunması hâlinde mahkeme önüne çıkarılması
amacıyla tutuklanmasına izin verdiği; "makul
şüphe"nin,
bu bent ile getirilen korumanın temel unsuru olduğu; inandırıcı nedenlerin, söz
konusu kişinin üzerine atılı suçu işlemiş olabileceğine dair objektif bir
gözlemciyi ikna etmeye uygun olay, olgu veya bilgilerin varlığını gerektirdiği,
makul olarak kabul edilebilecek durumların somut olayın kendine özgü
koşullarına bağlı olduğu; soruşturmayı yapan görevlilerin, yakalandığı anda
kişiyi suçla itham etmek için yeterli delilleri toplamış olmalarının gerekli
olmadığı; somut olayda başvurucunun
"Gezi Parkı Protestoları" olarak bilinen olaylara ilişkin
olarak hakkındaki şiddet içerikli suçları işlediğine dair şüphe nedeniyle
gözaltına alınıp tutuklandığı belirtilmiştir.
51. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında 1-2/6/2013
tarihinde katıldığı eylemler nedeniyle 3713 sayılı Kanun'un mülga 10. maddesi
ile görevli Cumhuriyet Savcılığı tarafından soruşturma yürütülürken aynı
tarihteki eylemler nedeniyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosunca
2014/119 ve 2013/1370 sayılı dosyalar üzerinden soruşturmaya başlanmış olması
karşısında, terör örgütü propagandası yapma, silahlı terör örgütüne üye olma,
yaralama ve devletin egemenlik alametlerini alenen aşağılama suçları yönünden
suçun işlendiğine ilişkin makul ve inandırıcı delillerin bulunmadığının ortaya
çıktığını iddia etmiştir.
52. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci
ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak
Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin
varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
53. Anayasa'da yer alan kurallara benzer şekilde Sözleşme’nin 5.
maddesinin birinci fıkrasında, herkesin özgürlük ve güvenlik hakkına sahip
olduğu, anılan fıkranın (a) ve (f) bentlerinde belirtilen hâller dışında ve
yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimsenin özgürlüğünden yoksun
bırakılamayacağı belirtilmiştir (Mehmet
İlker Başbuğ, B. No: 2014/912, 6/3/2014, § 42).
54. Kişi hürriyetine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen
esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve
derece mahkemelerine aittir. İdare organları ve mahkemeler esas ve usule
ilişkin hukuk kurallarına uymakla yükümlüdürler. Anayasa’nın 19. maddesinin
amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak
olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların
maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah
Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38).
55. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, suçluluğu
hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin ancak kaçmalarını, delilleri yok
etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi
tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla
tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin tutuklanabilmesi
öncelikli olarak suç işlediği hususunda kuvvetli belirti bulunmasına bağlıdır.
Bu, tutuklama tedbiri için aranan olmazsa olmaz unsurdur. Bunun için suçlamanın
kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı
delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliği büyük ölçüde somut olayın
kendine özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
56. Ancak bu nitelemeye bağlı olarak kişinin suçla itham
edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde
toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Zira tutukluluğun amacı, yürütülen
soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini
oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli
süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmektir. Buna göre suç isnadına esas
teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının
sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak
olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, § 73).
57. Tutukluluk, 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde
düzenlenmiştir. 100. maddeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair
kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin
bulunması hâlinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu
da belirtilmiştir. Buna göre (a) şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya
kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa, (b) şüpheli veya sanığın
davranışları; 1) delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2) tanık, mağdur
veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında
kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Kuralda ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması hâlinde tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlar bir liste hâlinde belirtilmiştir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, §
46).
58. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlâl edilmediği
sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya
hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz.
Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması
da derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya
Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açıkça keyfîlik hâlinde hak ve özgürlük ihlâline sebebiyet veren
bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir (Abdullah Ünal, § 39).
59. Diğer taraftan özgürlük hakkı, adli makamlarla güvenlik
görevlilerinin özellikle organize suçlarla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek biçimde yorumlanmamalıdır.
Nitekim AİHM, Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinin, Sözleşme'ye taraf devletlerin güvenlik görevlilerinin
bilhassa organize olanlar olmak üzere suçlulukla etkili olarak mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye sebep olabilecek biçimde uygulanmaması gerektiğini
vurgulamaktadır (Dinç ve Çakır/Türkiye,
B. No 66066/09, 9/7/2013, § 46;Levent Ersöz,
B. No: 2013/5274, 16/7/2014, § 89).
60. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre bir kişi,
suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmak koşuluyla, hakkında dava açmak
için gerekli delillerin tespiti amacıyla tutulabilir. Tutmanın amacı ayrıca
kişi hakkındaki şüpheleri teyit etmek veya çürütmek suretiyle ceza
soruşturmasını ilerletmektir (Dursun Çiçek, B.
No: 2012/1108, 16/7/2014, § 87).
61. Somut olayda başvurucunun susma hakkını kullandığı polisteki
ifade tutanağına göre kolluk görevlilerince eylemler sırasında çekimi yapılan
kamera görüntüleri ve fotoğraflar ile mobese
kayıtlarından elde edilen görüntüler üzerinden olaya karışan şahısların
tespitine yönelik yapılan çalışmalar sonucunda, 1-2-5-5-8-9/6/2013 tarihlerinde
Ankara'da yapılan gösterilere ilişkin başvurucuya yöneltilen suçlamalar
şöyledir:
i. 1/6/2013 tarihinde, güvenlik güçlerine
taşlı, sopalı ve sapanlı saldıran eylemci grubu içerisinde bulunmak, tanınmamak
için yüzünü siyah bez parçası ile kapatarak güvenlik güçlerine birçok kez taş atmak,
ii. 2-5-9/6/2013 tarihlerinde, Kızılay
bölgesinde şiddet eylemi gerçekleştiren şahıslar içerisinde DSİH terör
örgütünün açık alan yapılanması olan "Kaldıraç"
isimli oluşum içinde yer almak,
iii. 8/6/2013 tarihinde 8/6/2013 tarihinde
Kızılay bölgesinde gerçekleştiren şiddet eylemlerinde "ESP" ibareli flama taşıyan
eylemci grup içerisinde yer almak.
62. İlk tutuklamaya ilişkin yargısal denetimde, kişinin bir suç
işlemiş olabileceğine dair inandırıcı nedenlerin bulunup bulunmadığıyla ve özgürlükten
yoksun bırakmanın bu bağlamda hukukiliğiyle sınırlı bir inceleme yapılmaktadır
(Hikmet Kopar ve diğerleri [GK],
B. No: 2014/14061, 8/4/2015, § 84).
63. Somut olayda,
başvurucu hakkında yürütülen soruşturmanın niteliği ve kapsamı gözönüne alındığında Ankara (3) No.lu Hâkimliği tarafından
soruşturma dosyasında bulunan "arama ve
el koyma tutanakları, video görüntüleri, fotoğraflar, tespit ve teşhis
tutanakları, internet üzerinden yapılan çağrılara ilişkin internet çıktıları,
tespit tutanakları, olay tutanakları, kamunun ve özel şahısların zararlarına
ilişkin başvuru ve şikayetlerin içeriği" gibi somut delillere
dayanılarak başvurucuların isnat edilen tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma
veya el değiştirme, devletin egemenlik alametlerini alenen aşağılama, terör
örgütü propagandası yapmak, görevi yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar
verme, yaralama, silahlı terör örgütüne üye olma, mala zarar verme, iş ve
çalışma hürriyetinin ihlali suçlarını işlediğine yönelik kuvvetli suç
şüphesinin bulunduğu gerekçesiyle tutuklama kararı verildiği görülmektedir.
Hâkimlik, anılan suçlar yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu gerekçesiyle
başvurucu hakkında tutuklama kararı verirken isnat edilenyerine
getirdiği kamu görevi nedeniyle bir kişiyi öldürme suçu yönünden ise kuvvetli
suç şüphesi bulunmadığından tutuklama talebini reddetmiştir (bkz. § 18).
Başvurucunun tutuklama kararına yönelik itirazını değerlendiren Ankara (1)
No.lu Hâkimliği de dosya içerisinde bulunan ve başvurucuya ait olduğu
belirtilen görüntülerde "başvurucunun
yüzünü kapatarak taş attığının görülmesine" dayanarak
başvurucunun isnat edilen suçlar yönünden kuvvetli suç şüphesi altında olduğunu
kabul etmiştir (bkz. § 19). Başvurucu hakkında verilen tutuklama ve tutuklamaya
itirazın reddi kararlarındaki gerekçeler incelendiğinde başvurucu yönünden suç
işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu
sonucuna varılmıştır. Başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütüne üye olma
suçu, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan ve Kanun
gereği "tutuklama nedeni
varsayılabilen" suçlar arasında olduğundan olayda bir tutuklama
nedeninin de bulunduğu görülmektedir. Öte yandan başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında, atılı suçlara ilişkin
öngörülen cezanın süresi gözönüne alındığında
(suçların niteliği itibariyle) kaçma şüphesinin bulunduğu, delillerin
karartılması ve tanıklar ile müştekiler üzerinde baskı kurulma ihtimalinin
bulunduğu belirtilerek tutuklama nedenleri ile tutuklamanın ölçülü olduğu açıklanmıştır.
Yine tutuklamaya itirazın reddi kararında, delillerin karartılması ve tanıklar
ile müştekiler üzerinde baskı kurulma ihtimalinin bulunduğu belirtilerek benzer
tutuklama nedenlerine değinilmiştir. Belirtilen hususlar dikkate alındığında
tutuklamanın hukuki olmadığı söylenemeyecektir.
64. Açıklanan
nedenlerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak
bir ihlâlin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Soruşturma Dosyasına Erişimin Engellendiğine
İlişkin İddia
65. Başvurucu, müdafiinin soruşturma
dosyasını inceleme ve suret alma yetkisinin kısıtlandığını bu nedenle
tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz edemediğini ileri sürmüştür.
66. Bakanlık görüşünde, AİHM'in benzer
kararlarına atıf yapılarak, tutukluluğa itiraz için başvuruda bulunulan mahkeme
önünde yapılan bir duruşmanın çekişmeli olması ve iddia makamı ile sanık
arasında "silahların eşitliği"
ilkesini temin etmesinin gerektiği, avukatın müvekkilinin tutukluluk hâlinin
yasallığına etkili bir biçimde itiraz edebilmesi için büyük önem taşıyan
dosyadaki belgelere erişiminin reddedildiği hâllerde bu ilkenin güvence altına
alınmayacağı, somut olayda başvurucuya gözaltına alınırken haklarının
hatırlatıldığı ve hakkındaki suçlamaları içeren Ankara 3 No.lu Hâkimliğinin
17/6/2013 tarihli kararının okunduğu, kolluk ve savcılık aşamalarında ifadesine
başvurulurken hakkındaki suçlamaların başvurucuya anlatıldığı belirtilmiştir.
67. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, dosyada
gizlilik kararı verilmesi ve müdafii ile görüşmesinin
24 saat kısıtlanması nedeniyle "silahların
eşitliği" ilkesinin ihlal edildiğini, gizlilik kararı nedeniyle
tutuklamaya etkin bir itirazda bulunulamadığını iddia etmiştir.
68. Anayasa'nın 19. maddesinin 4. fıkrası şöyledir:
“ Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve
haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde
sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hakim huzuruna çıkarılıncaya kadar
bildirilir.”
69. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya
tutuklanan kimseye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün
olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl, toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna
çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir.
70. Tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma
taleplerinin incelenmesinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargı ilkelerine
riayet edilmesi gerekir (Hikmet Yayğın, B. No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30).
71. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usulü
haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine
göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir
şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın, fiilen
olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği
ilkesi ihlal edilmiş sayılır (Bülent
Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, § 70).
72. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi
hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle
tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir.
Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili
olup bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin
ihlal edilmesi durumunda, davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki
denge bozulacaktır (Bülent Karataş,
§ 71).
73. AİHM, müdafiinin dosya içeriğini
incelemesinden mahrum bırakılmasını silahların eşitliği ilkesinin ihlâli olarak
değerlendirmektedir (Ceviz/Türkiye, B.
No: 8140/08, 17/7/2012, § 41). Ancak AİHM’e göre
millî güvenlik, suçların araştırılmasına ilişkin polisiye yöntemlerin gizli
kalma gerekliliği ya da üçüncü bir kişinin temel haklarının ve kamu düzeninin
korunması için gerektiği ölçüde çelişmeli dava hakkı kısıtlanabilir. Bununla
birlikte savunmanın haklarının kısıtlanmasıyla sebep olunan zorlukların
yargılama sırasında yeteri kadar giderilmesi gerekir (A. ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No:
3455/05, 19/2/2009, § 205).
74. AİHM’e göre yakalanan bir kimseye,
yakalanmasının temel maddi ve hukuki sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği
basit bir dilde açıklanmalı ve böylece kişi, eğer uygun görürse yakalanmasının
Sözleşme’nin 5. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna
itiraz etmek üzere mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir.
Sözleşme’nin 5. maddesinin ikinci fıkrası, verilen bilgilerin yakalanan kişiye
isnat edilen suçların tam bir listesini içermesini gerektirmemektedir (Bordovskiy/Rusya, B. No: 49491/99, 8/2/2005, § 56; Nowak/Ukrayna, B. No: 60846/10, 31/3/2011, §
63; Hikmet Kopar ve diğerleri, §
122)
75. Tutuklama işlemiyle sonuçlanan durumlarda, Cumhuriyet
Savcısı ve sorgu hâkiminin ifade alması sırasında kişiye temel deliller
açıklanmış ve müdafii tarafından tutukluluğa yönelik
yapılan itirazda,bu
delillere atıfta bulunulmuş olması hâlinde dosyada
salt gizlilik kararının varlığı Sözleşme’nin 5. maddesinin dördüncü fıkrasının
ihlalini doğurmaz (Ceviz/Türkiye,
§ 43). Böyle bir durumda kişi tutukluluğa temel teşkil eden belgelerin içeriği
hakkında yeterli bilgiye sahiptir.
76. Somut olayda, başvurucunun susma hakkını kullandığı kolluk
aşamasındaki ifade işlemi sırasında başvurucuya, suçlanmasına esas alınan
eylemlerin neler olduğu detaylı bir şekilde bildirilmiş, suçlanmasına dayanak
alınan deliller ve özellikle başvurucuya ait olduğu belirtilen altı ayrı
fotoğraf gösterilmiş ve hakkındaki suçlamalarla ilgili bir
takım sorular yöneltilmiştir (bkz. §§ 14, 60). Bu bildirim ve işlemler
sırasında, başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur.
Başvurucunun Cumhuriyet Savcılığı ve sorgu sürecinde alınan savunmaları
incelendiğinde başvurucuya isnat edilen suçlamaların içeriğine yönelik bilgi
verildiği, suçlamaya dayanak olan görüntü ve fotoğrafların gösterildiği,
başvurucunun hakkındaki suç isnadına ilişkin temel bilgilere sahip ve
delillerden haberdar olarak müdafileriyle birlikte savunma yaptığı
görülmektedir. Öte yandan gözaltına alındıktan sonra Ankara 3 No.lu
Hâkimliğinin 17/6/2013 tarihli kararı uyarınca avukatı ile görüştürülmediği ilk
24 saatlik süreç içerisinde soruşturma makamlarınca başvurucunun ifadesi
alınmamış, ayrıca başvurucu 20/6/2013 tarihinde kolluk görevlilerince
avukatının refakatinde ifadesi alınmak istediğinde de susma hakkını
kullanmıştır (bkz. § 14). Dolayısıyla başvurucunun ve müdafilerinin isnat
edilen suçlamaya ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere erişimlerinin
olduğu anlaşılmaktadır.
77. Suç işlendiği şüphesine bağlı olarak özgürlükten yoksun
bırakılmanın ilk aşamasında yapılan yargısal denetimin kapsamı ile suçlamalara
dayanak olan temel unsurların başvurucuya veya müdafilerine bildirilmiş ve
başvurucuya bunlara itiraz etme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında salt
kısıtlılık kararı nedeniyle başvurucuların soruşturma dosyasına erişim
imkânından yoksun bırakıldığı ve bu itibarla silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkelerinin ihlal edildiğinin kabulü mümkün değildir.
78. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, hakkındaki suçlamalardan
haberdar edilmediği ve soruşturmada kısıtlama kararı verilmesi nedeniyle
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği
iddialarına ilişkin olarak bir ihlâlin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c.Gözaltında Suçlamaların
Bildirilmediğine İlişkin iddia
79. Başvurucu, gözaltında hakkındaki suçlamaların kendisine
bildirilmediğini ileri sürmüştür.
80. Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya
tutuklanan kişilere yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün
olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl, toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna
çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir.
81. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"...Başvuruda
bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
82. 6216 sayılı Kanun'un
"Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
83. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 16).
84. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini, öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve
kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve
başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, § 17).
85. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla mevzuatta
bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili
olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış olması
gerekir (Ramazan Aras, § 29).
86. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 17/9/2012 tarihli ve
E.2012/20227, K.2012/18818 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... 5271 sayılı CMK'nın;
"Tazminat istemi" başlıklı 141. maddesi incelendiğinde,bir kısım tazminat nedenleri konusunda
karar verilmesi için, davanın esasıyla ilgili bir kararın verilmesi
zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bunedenlere
dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek bulunmadığı yasal düzenlemeden
açıkça anlaşılmaktadır.
Örneğin, gözaltı süresi yasada açıkça
belirtilmiş olup, yasadaki bu süre içinde hakim önüne
çıkarılıp, çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi
bulunmadığı gibi bu konudaki talep konusunda karar verilmesi için davanın esası
hakkında karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde, kanunî
hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği
yerine getirilmeden tutuklanan, Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul
sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama
nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen
olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya
tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, ya da hakkındaki arama kararı ölçüsüz
bir şekilde gerçekleştirilen, kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl
davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek
bulunmamaktadır. Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl
davanın sonucuna bağlı talepler değildir.
..."
87. Buna göre yakalandıklarında, gözaltına alındıklarındahaklarındaki
suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen mümkün bulunmadığı hâllerde
sözle açıklanmayan kişilerin tazminat istemleri konusunda karar vermek için
asıl davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye
gerek bulunmamaktadır. Dolayısıyla yakalanan bir kişinin, yakalama nedenlerinin
ve hakkındaki suçlamaların kendisine bildirilmemesi hâlinde asıl davanın
sonuçlanması beklenmeden 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi hükümlerine göre
tazminat talep etmesi mümkündür.
88. Başvurucunun gözaltı sırasında hakkındaki suçlamaların
kendisine bildirilmediği iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada da incelenebilir. Nitekim Yargıtay içtihadı, bu kapsamdaki
taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir.
Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun gözaltına
alınmasında sonra suçlamalarınkendisine
bildirilmediğinin tespiti hâlinde görevli mahkemece tazminata da
hükmedilebilecektir.
89. Somut olayda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun
"ikincil niteliği" ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
90. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gözaltına alındıktan sonra
hakkındaki suçlamaların kendisine bildirilmediği iddiası ile ilgili olarak
yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
91. Başvurucu, olay günü Taksim Gezi Parkı'nda hükümet
tarafından gerçekleştirilen usulsüz işlemlere karşı kalabalık bir kitle
tarafından yapılan barışçıl protesto gösterisine Anayasa ve Sözleşme'den
kaynaklanan haklarını kullanarak katılmış olmasına ve şiddet içeren bir eylemde
bulunmamasına rağmen gözaltına alınıp sonrasında tutuklandığını ileri
sürmüştür.
92. Bakanlık görüşünde AİHM'in benzer
kararlarına atıf yapılarak barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının
demokratik bir toplumda temel haklardan olduğu ve demokratik toplumun
temellerinden biri olduğu; bu hakkın "demokratik bir toplumda gerekli
olma" kriteri gözetilmek şartıyla kamu güvenliğinin korunması, kamu
düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla sınırlanabileceği;
toplantı ve gösteri yürüyüşünün barışçıl olmadığı takdirde kısıtlanmasının
Sözleşme kapsamında denetlenemeyeceği belirtilmiştir.
93. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, Türkiye'de 2,5
milyon insanın katıldığı eylemlerin tamamen ifade özgürlüğü ve toplantı ve
örgütlenme özgürlüğünün kullanılması olduğunu, ülkenin birçok yerinde bu
eylemlere katılanlar hakkında açılan davalarda "eylemlere katılmanın bir hak kullanımı olduğu"
belirtilerek beraat kararı verildiğini iddia etmiştir.
94. 6216 sayılı Kanun’un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 48. maddesinin ikinci fıkrası
şöyledir:
"Mahkeme,
... .açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine
karar verebilir."
95. Toplantı hakkındaki “sınırlama”
kavramı, ifade özgürlüğünde olduğu gibi sadece hakkın kullanılmasından önceki
bazı önleyici tedbirleri değil, hakkın kullanılması sırasında veya
kullanıldıktan sonra yapılan muameleleri de kapsar (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015,
§ 123). Dolayısıyla barışçıl bir gösteri sırasında yapılanlar veya gösteri
sonrasında katılımcılara yönelik soruşturma ve cezalandırmalar da toplantı
hakkının kullanılmasını sınırlayan davranışlar olarak kabul edilebilir.
96. Somut olayda da başvurucunun 31/5/2013 tarihinde Ankara
Kuğulu Park'ta gerçekleştirilen ve sonrasındaki birkaç günde Kızılay ve
çevresinde devam eden bazı gösterilere katıldığı iddia edilmiştir. Bu
gösterilerden sonra 17/6/2013 tarihinde başvurucunun evi aranmış, Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının 17/6/2013 tarihli yazılı emri uyarınca başvurucu
18/6/2013 tarihinde gözaltına alınmıştır. Gözaltına alınmasını takiben
başvurucu tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma veya el değiştirme, devletin
egemenlik alametlerini alenen aşağılama, terör örgütü propagandası yapma,
görevi yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar verme, yaralama, silahlı
terör örgütüne üye olma, mala zarar verme, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali
suçlarından tutuklanmıştır.
97. Başvurucu, katıldığı gösteriler öncesinde ve gösteriler
sırasında engellendiğini veya kamu otoritelerinin müdahalesi olduğunu ileri
sürmemiştir. Başvurucu katıldığı gösterilerden on yedi gün sonra gözaltına
alınmasının ve daha sonra tutuklanmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkına yönelik bir müdahale olduğunu ileri sürmüştür. Dolayısıyla
anılan hakka yönelik müdahalenin gösterilerden sonra olduğu iddiası söz
konusudur.
98. Öte yandan başvurucunun tutuklamaya sevk edilmesi kararında
Cumhuriyet Savcılığı başvurucunun da aralarında bulunduğu diğer şüpheliler
hakkında bir takım terör örgütleri ile bağlantıları nedeniyle eylemlere
katıldıkları ve terör örgütlerinin açık alan yapılanmaları içerisinde faaliyet
gösteren, masum hak arama eylemleri arkasına sığınarak, terör örgütlerinin
çağrıları doğrultusunda, şiddet içerikli fiilleri yaptıkları, yüzlerini
kapatmak suretiyle güvenlik güçlerine ve kamu binalarına taş ve sopalarla
saldırdıkları, yola barikat kurdukları, kamu malına zarar verdikleri, kamu
kurumlarını işgale teşebbüs ettikleri, kolluk kuvvetlerine molotoflu,
havai fişekli saldırıda bulundukları, Türk bayrağını yaktıkları, görevli memura
etkin direnişte bulunarak kasten yaraladıkları, linç girişiminde bulundukları
şeklinde değerlendirmelerde bulunmuştur. Nitekim başvurucu da tehlikeli
maddeleri izinsiz bulundurma veya el değiştirme, devletin egemenlik
alametlerini alenen aşağılama, terör örgütü propagandası yapma, görevi
yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar verme, yaralama, silahlı terör
örgütüne üye olma, mala zarar verme, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali
suçlarından Ankara 3 No.lu Hâkimliğinin kararı ile tutuklanmıştır.
Başvurucunun, isnat edilen eylemlere ilişkin verdiği savunmasında yüzünü
kapatmak suretiyle güvenlik güçlerine ve kamu binalarına saldıranın kendisi
olmadığını, barışçıl toplanma hakkını kullandığını ileri sürmüştür.
99. Soruşturmanın hâlen devam ettiği de gözönüne
alındığında başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına müdahale edilip
edilmediği hususu gözaltına alma ve tutuklama kararlarıyla sınırlı olarak
incelenmek durumundadır. Somut olayda başvurucunun 2911 sayılı Kanunu'na muhalefet
etmek suçundan değil tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma veya el değiştirme,
devletin egemenlik alametlerini alenen aşağılama, terör örgütü propagandası
yapma, görevi yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar verme, yaralama,
silahlı terör örgütüne üye olma, mala zarar verme, iş ve çalışma hürriyetinin
ihlali suçlarından gözaltına alınması ve tutuklanması söz konusudur. Toplantı
ve gösteri yürüyüşü hakkına müdahale edildiğinin söylenebilmesi için mutlaka
2911 sayılı Kanun'a muhalefet etmek suçundan gözaltına alınmak veya tutuklanmak
gerekmemekle birlikte somut olayda başvurucunun tutuklanmasına neden olan
suçların doğrudan barışçıl toplantı hakkına yönelik olduğunu kabul etmek
zordur. Başvuru konusu olayda başvurucunun suç işlediğinden şüphelenilmesi için
kuvvetli belirtiler bulunmadığı hâlde salt barışçıl gösteri yürüyüşüne
katılması nedeniyle tutuklandığı iddiasının yerinde olmadığı sonucuna
varıldığından (bkz. §§ 49-64) başvurunun bu kısmı hakkında da açıkça dayanaktan
yoksunluk nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerekir.
100. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının Anayasa’nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında gözaltında
suçlamaların bildirilmediği iddiasının
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamındaki diğer
iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
15/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.