TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUHARREM TURGAY BOZKURT
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5557)
|
|
Karar Tarihi: 17/11/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Muharrem Turgay BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu,
21/3/2005 tarihinde Beyoğlu 1. İş Mahkemesinde açtığı alacak davası sonunda
davanın kısmen reddine karar verildiğini ve makul sürede yargılama yapılmadığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat
talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 19/7/2013 tarihinde
Küçükçekmece 1. Sulh Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 28/2/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama
imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım isteminde bulunmuş, Bölüm
tarafından 24/4/2014 tarihinde adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Bölüm
Başkanı tarafından 2/5/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru
konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 20/5/2014 tarihli yazısında, Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen,
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucunun, 9/8/2004 ilâ 26/2/2005 tarihleri arasında
çalıştığı Beyaz Tekstil San. Dış Tic. Ltd. Şti.'ye
ait işyerindeki iş akdi, işveren tarafından feshedilmiştir.
9. Başvurucu, 21/3/2005 tarihinde Beyaz Tekstil San. Dış.
Tic. Ltd. Şti. aleyhine, Beyoğlu 1. İş Mahkemesinde açtığı davada, iş akdinin
haksız nedenlerle feshedildiğini ileri sürerek ihbar ve kötü niyet tazminatı
ile fazla çalışma ücretinin ödenmesini talep etmiştir.
10. Mahkemece, 6/4/2010 tarih ve E.2008/116, K.2010/257
sayılı kararla; tarafların delilleri, telefon kayıtları ve tanıkların beyanları
ile bilirkişi raporu değerlendirilmiş, iş akdinin davalı işveren tarafından
haksız feshedildiği, İş Kanunu'nun 17. maddesinde, iş akdinin feshini kötüye
kullanan işverenin kötü niyet tazminatı ile sorumlu olacağı belirtilmişse de
davalının kötü niyetli olduğunun başvurucu tarafından ispatlanamadığı, yine
fazla çalışma yapıldığının da kanıtlanamadığı, başvurucunun sunduğu gider
faturalarının da iş akdinin feshinden sonraki tarihe ait olduğu gerekçeleriyle
davanın kısmen kabulüne, 989,48 TL ihbar tazminatının davalıdan tahsiline,
fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar verilmiştir.
11. Başvurucunun temyizi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk
Dairesinin 28/11/2012 tarih ve E.2010/32776, K.2012/39679 sayılı ilamıyla;
dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere
ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde
bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün
onanmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucu, 19/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
13. Yargıtay kararı, 20/8/2013 tarihinde Mahkeme kaleminde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
14. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 30. maddesi ile 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 30/1/1950
tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası
ile 7. maddesinin birinci fıkrası, 8. maddesinin son fıkrası ve 15. maddesi,
22/5/2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 17. ve 25. maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 17/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 19/7/2013 tarih ve 2013/5557 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, iş akdinin haksız ve kötü niyetli feshedilmesi
üzerine 21/3/2005 tarihinde Beyoğlu 1. İş Mahkemesinde açtığı tazminat ve
alacak davası sonunda 6/4/2010 tarihinde davanın kısmen reddine karar
verildiğini, davalı işveren fesih bildirim şartına uymadığı halde kötü niyet
tazminatı talebinin reddedildiğini, maddi ve manevi zararlarının tazmin
edilmediğini, temyiz üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 28/11/2012 tarihinde
hükmün onandığını, Yargıtay kararının gerekçesiz olduğunu, ilamda herhangi bir
başvuru yolu gösterilmediğini, makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
17. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
18. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
19. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
20. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
21. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, iş akdinin haksız ve kötü niyetli feshedilmesi üzerine Beyoğlu 1. İş
Mahkemesinde açtığı tazminat ve alacak davası sonunda davanın kısmen reddine
karar verildiğini, davalı işveren fesih bildirim şartına uymadığı halde kötü
niyet tazminatının reddedildiğini, maddi ve manevi zararlarının tazmin
edilmediğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
22. Başvurucu tarafından Beyoğlu
1. İş Mahkemesinde açılan davada Mahkemece, tarafların delilleri, telefon
kayıtları ve tanıkların beyanları ile bilirkişi raporu değerlendirilmiş, iş
akdinin davalı işveren tarafından haksız feshedildiği, İş Kanunu'nun 17.
maddesinde, iş akdinin feshini kötüye kullanan işverenin kötü niyet tazminatı
ile sorumlu olacağı belirtilmişse de davalının kötü niyetli olduğunun başvurucu
tarafından ispatlanamadığı, yine fazla çalışma yapıldığının da kanıtlanamadığı,
başvurucunun sunduğu gider faturalarının da iş akdinin feshinden sonraki tarihe
ait olduğu gerekçeleriyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
23. Başvurucunun temyizi üzerine
Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 28/11/2012 tarihinde hüküm onanarak aynı tarihte
kesinleşmiştir.
24. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
25. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
26. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
27. Başvurucu, Yargıtay
kararının gerekçesiz olduğunu ve Yargıtay onama kararında herhangi bir başvuru yolu
gösterilmediğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
28. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşrû
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa’nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü
kararları gerekçeli olarak yazılır.”
30. Hakkaniyete uygun
yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı Anayasa'nın 141. maddesinde
yer verilen hükümle, mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak
düzenlenmiştir (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 25).
31. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak
başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma
hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak
ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün
mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden
141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde
gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
32. Temyiz mercilerinin
kararlarının tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz merciinin
yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı
gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir.
Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş
ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını
ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
33. Somut olayda başvurucu,
Yargıtay onama kararının gerekçesiz olduğunu belirterek, gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkemece, tarafların delilleri,
telefon kayıtları ve tanıkların beyanları ile bilirkişi raporu
değerlendirilmiş, iş akdinin davalı işveren tarafından haksız feshedildiği,
davalının kötü niyetli olduğunun başvurucu tarafından ispatlanamadığı, yine
fazla çalışma yapıldığının da kanıtlanamadığı, başvurucunun sunduğu gider
faturalarının da iş akdinin feshinden sonraki tarihe ait olduğu gerekçeleriyle
davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir (bkz. § 10). Yargıtay tarafından da
Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçeler aynen
kabul edilerek hüküm onanmıştır (bkz. § 11). Dolayısıyla Yargıtay kararının
gerekçesiz olduğundan da söz edilemez.
34. Açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurucunun bu yöndeki
iddiası da “açıkça dayanaktan yoksun”
bulunmuştur.
35. Öte yandan başvurucu,
Yargıtay onama kararında herhangi bir başvuru yolu gösterilmediğini belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Halen yürürlükte
olan 5521 sayılı Kanun'un 8. maddesinin son fıkrasına göre, iş mahkemelerince
verilen kararlara karşı karar düzeltme yolu kapalı olduğu için 28/11/2012
tarihli Yargıtay onama kararı ile olağan kanun yolları tüketilmiş olup, onama
kararında herhangi bir başvuru yolunun gösterilmemiş olmasında açık ve görünür
bir ihlal saptanmadığından, başvurucunun bu yöndeki iddiası da “açıkça dayanaktan yoksun” bulunmuştur.
c. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı
İddiası
36. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
37. Başvurucu, Beyoğlu 1. İş Mahkemesinde açtığı alacak
davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
39. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
40. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, işçi alacaklarının
tahsili amacıyla açılan davada, 5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak
ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 49).
41. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
21/3/2005 tarihidir.
42. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erme tarihidir
(B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut başvuru açısından bu tarih, Mahkemece
verilen kararın Yargıtay 9. Hukuk Dairesince onanarak kesinleştiği 28/11/2012
tarihidir.
43. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1.
maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili
arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından
doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına
alınmıştır.
44. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu
niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun
uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde
sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/4701, 23/1/2013, § 47).
45. Bunun yanı sıra 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle daha
önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri
kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere
basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü yazılı yargılama
usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan
ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul
edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 64-65).
46. Başvuruya konu yargılama sürecinin İş Mahkemesi önünde
sürdüğü görülmekle, yukarıda bahsedildiği üzere, 5521 sayılı Kanun’da yer alan
özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. ve 447. maddelerinin
uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu
anlaşılmaktadır (§ 14).
47. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, başvurucu tarafından 21/3/2005 tarihinde Beyoğlu 1.
İş Mahkemesinde açılan davada Mahkemece, tarafların delilleri değerlendirilmiş,
telefon kayıtları incelenmiş, tanıklar dinlenmiş ve bilirkişi raporu alınarak
6/4/2010 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Başvurucunun
temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 28/11/2012 tarihinde hüküm onanmış
ve karar düzeltme yolu kapalı olduğu için aynı tarihte hüküm kesinleşmiştir.
48. 5521 ve 4857 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama
usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet
eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B. No:
2013/772, 7/11/2013, §§ 59-82; B. No: 2013/4701, 23/1/2014, §§ 35-51).
49. Başvuruya konu iş hukukuna
dayalı alacak davasının incelenmesinde; hukuki meselenin çözümündeki güçlük,
maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller,
taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında, somut başvuru açısından farklı
bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yedi yıl
sekiz ayı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
51. Başvurucu, 5.768,00 TL maddi
ve aynı miktarda manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
52. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar
başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
53. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yedi yıl sekiz ayı aşkın süre devam eden yargılama süresi
nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında, başvurucunun
talep ettiği manevi tazminat miktarı da dikkate alınarak, başvurucuya net
5.768,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
54. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
55. Başvurucu tarafından yargılama
gideri yapılmadığı, başvurucunun adli yardım talebinin kabul edildiği ve ihlal
kararı verildiği için yargılama giderlerinin Maliye Hazinesi üzerinde
bırakılmasına karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının“açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
4. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.768,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer
taleplerinin REDDİNE,
C. Adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun harçtan
muafiyetine,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
17/11/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.