TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSAMETTİN ÇAKICI VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5644)
|
|
Karar Tarihi: 17/11/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucular
|
:
|
Hüsamettin ÇAKICI
|
|
|
Gülsime
ÇAKICI
|
|
|
Bünyamin ÇAKICI
|
|
|
Muhammed Ozan ÇAKICI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular Dicle
Üniversitesi Tıp Fakültesinde uygulanan teşhis ve tedavi sonucunda
başvuruculardan Bünyamin Çakıcı’nın sağ ayağının kesilmesi nedeniyle
uğradıkları zararın tazmini istemiyle açtıkları davada Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkı ile
Anayasa’nın 2., 5., 10., 11., 17., 19., 35. ve 125. maddelerinde düzenlenen
haklarının ihlal edildiği iddia etmektedirler.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 22/7/2013 tarihinde
Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel
bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 28/11/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 12/12/2013
tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş,
Adalet Bakanlığınca 17/2/2014 tarihli yazı ile görüşünü sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığının görüş
yazısı başvuruculara tebliğ edilmiş ve başvurucular görüş yazısına karşı
beyanda bulunmamışlardır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular anne, baba ve
çocuklardır.
9. Başvuruculardan Bünyamin
Çakıcı 25/12/2004 tarihinde doğmuş olup, 4 gün öncesinden başlayan ishal
şikayetine eklenen kusma ve ateş, ardından nefes alamama şikayetleriyle 14/3/2005
tarihinde Diyarbakır Çocuk Hastanesine getirilmiş, oradan da Dicle Üniversitesi
Tıp Fakültesine sevk edilmiş, burada yapılan teşhis ve tedavileri sonucunda
1/4/2005 tarihinde yapılan ameliyat ile sağ bacağı kesilmiştir.
10. Başvurucular, bacağın
kesilmesinin yanlış teşhis ve tedaviden kaynaklandığından bahisle uğranılan
maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle 4/5/2005 tarihinde Dicle
Üniversitesi Rektörlüğüne başvuru yapmış, Rektörlük 12/5/2005 tarih ve 3802
sayılı işlem ile talebi reddetmiştir.
11. Başvurucular, Bünyamin
Çakıcı'nın Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesindeki yanlış teşhis ve tedavi, ihmal
ve ağır hizmet kusuru sonucunda kangren olan sağ ayağının kesildiğini ileri
sürerek, meydana gelen zararın karşılığı olarak 85.000 TL maddi 165.000 TL
manevi zararın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte
tazmini istemiyle 25/5/2005 tarihinde Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinde dava
açmışlardır.
12. İlk Derece Mahkemesi, dava
dilekçesinin 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 3.
maddesine uygun hazırlanmadığı gerekçesiyle 20/6/2005 tarih ve E.2005/890,
K.2005/470 sayılı kararı ile dilekçenin reddine karar vermiş, başvurucular
3/10/2005 tarihli dilekçe ile davalarını yenilemişlerdir.
13. Başvurucular yenileme
dilekçesinde adli yardım talebinde de bulunmuşlar, İlk Derece Mahkemesi adli
yardım taleplerinin karara bağlanabilmesi için 10/10/2005 tarihinde Diyarbakır
Valiliğinden bilgi istemiş, Valilikten gelen bilgi üzerine 17/1/2006 tarihli kararı
ile adli yardım talebinin kabulüne karar vermiştir.
14. İlk Derece Mahkemesi,
20/7/2007 tarihli kararı ile uyuşmazlığın çözümünün bilirkişi incelemesini
gerektirmesi nedeniyle Bünyamin Çakıcı’yı ve ekleri ile birlikte dava dosyasını
Adli Tıp Kurumu Başkanlığına göndermiş, Adli Tıp Kurumu 3.Adli Tıp İhtisas
Kurulu yaptığı muayene ve incelemenin ardından, Bünyamin Çakıcı’ya yapılan
muayenelerin yerinde ve uygun olduğu, amputasyonla
sonuçlanan kangrenin rahatsızlığın doğal bir komplikasyonu olduğu, yapılan
teşhis ve tedavi işlemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu ve idareye
yüklenebilecek bir kusurun bulunmadığı şeklinde 3/10/2007 tarih ve 5760 sayılı
raporu düzenlenmiştir.
15. Mahkeme, anılan raporu da
dikkate alarak 26/12/2007 tarih, E.2005/1857, K.2007/1884 tarihli kararı ile
davayı reddetmiştir.
16. Başvurucular tarafından
yapılan temyiz talebine ilişkin birinci dilekçe 27/6/2008 tarihinde Mahkeme
kaydına girmiş, ancak temyiz dilekçesinin usulüne uygun olmadığı gerekçesiyle
Mahkeme 8/7/2008 tarihli kararı ile dilekçeyi reddetmiş, bu karar uyarınca
verilen ikinci temyiz dilekçesinin usulüne uygun olduğunun tespit edilmesi
üzerine dava dosyası hakkında temyiz işlemleri başlatılmıştır.
17. Danıştay Onuncu Dairesi
tarafından yapılan temyiz incelemesinin sonucunda Dairenin 30/4/2012 tarih ve
E.2008/8881, K.2012/1963 sayılı kararı ile Mahkeme kararı onanmış, başvurucular
tarafından bu karara karşı yapılan karar düzeltme talebi de Danıştay Onbeşinci Dairesinin 28/3/2013 tarih ve E.2013/3202,
K.2013/2289 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
18. Karar, başvuruculara
24/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiş, 22/7/2013 tarihinde bireysel başvuru
yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
19. 2577 sayılı Kanun’un “Kapsam ve nitelik”
kenar başlıklı 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve
vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme evrak
üzerinde yapılır.”
20. 2577 sayılı Kanun’un “Doğrudan doğruya tam yargı
davası açılması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“1. İdari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı
bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri
tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde
ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri
gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki
işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde
cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi
içinde dava açılabilir.
2. Görevli olmayan
adli ve askeri yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görev yönünden
reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine açılacak davalarda, birinci
fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmaz.”
21. 2577 sayılı Kanun’un “Dosyaların incelenmesi” kenar
başlıklı 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Danıştay, bölge
idare, idare ve vergi mahkemelerinde dosyalar, bu Kanun ve diğer kanunlarda
belirtilen öncelik veya ivedilik durumları ile Danıştay için Başkanlar
Kurulunca; diğer mahkemeler için Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca konu
itibariyle tespit edilip Resmi Gazete'de
ilan edilecek öncelikli işler gözönünde bulundurulmak
suretiyle geliş tarihlerine göre incelenir ve tekemmül ettikleri sıra dahilinde
bir karara bağlanır. Bunların dışında kalan dosyalar ise tekemmül ettikleri
sıraya göre ve tekemmül tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandırılır.”
22. 2577 sayılı Kanun’un “Kararın bozulması”
kenar başlıklı 49. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kararın bozulması
halinde dosya, Danıştayca kararı veren mahkemeye
gönderilir. Mahkeme, dosyayı diğer öncelikli işlere nazaran daha öncelikle
inceler ve varsa gerekli tahkik işlemlerini tamamlayarak yeniden karar verir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 17/11/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 22/7/2013 tarih ve 2013/5644
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucular, davanın makul
sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan
adil yargılanma hakkı ile Anayasa’nın 2., 5., 10., 11., 17., 19., 35. ve 125.
maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiği ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılama
Süresinin Makul Olmadığı İddiası
25. Başvurucular, açtıkları
davanın makul sürede sonuçlandırılamadığını belirterek Anayasa'nın 36.
maddesinde tanımlanan alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
26. Başvuru formu ve ekleri ile
yargılama dosyası kapsamından açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Diğer İhlal İddiaları Yönünden
27. Başvurucular ayrıca açtıkları
tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle, Anayasa'nın 2., 5., 10., 11., 17.,
19., 35. ve 125. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesi, Anayasanın
uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının
belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara
uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.
29. Başvuruya konu ihlal
iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa
hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki
iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvuruculara ait olmasına rağmen,
başvurucular tarafından soyut şekilde birtakım Anayasa hükümlerine atıfta
bulunulmakla birlikte, belirtilen hükümlerin nasıl ihlal edildiğine ilişkin bir
açıklama ve kanıtlamada bulunulmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin 'açıkça dayanaktan yoksun olması' nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
30. Başvurucular makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
31. Anayasa ve Sözleşme’nin
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen
Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
32. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
33. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olmakla beraber, bazı özel durumlarda girişimin niteliği göz önünde
tutularak uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih başlangıç tarihi
olarak kabul edilebilmektedir. Somut başvuru açısından benzer bir durum söz
konusu olup, makul süre değerlendirmesinde nazara alınacak zaman diliminin
başlangıç tarihi, başvurucuların tazminat talebiyle idareye başvurdukları
4/5/2005 tarihidir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 45).
34. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihi
olup, somut başvuru açısından bu tarih, Danıştay Onbeşinci
Dairesinin karar düzeltme talebini reddettiği 28/3/2013 tarihidir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 52).
35. Başvuruya konu yargılama
sürecinde, başvurucular uğradıklarını ileri sürdükleri zararın tazmini
istemiyle 4/5/2005 tarihinde idareye başvuru yapılmış olup, 25/5/2005 tarihinde
dava açılmış, İlk Derece Mahkemesi 20/6/2005 tarihinde dava dilekçesinin
reddine karar vermiş, dilekçe 3/10/2005 tarihinde yenilenmiş, İlk Derece
Mahkemesi 17/1/2006 tarihinde adli yardım talebini kabul etmiş, 20/7/2007
tarihli kararı ile de uyuşmazlığın çözümü için Adli Tıp Kurumu Başkanlığından
bilirkişi raporu alınmasına karar vermiş, Adli Tıp Kurumu 3.Adli Tıp İhtisas
Kurulu 3/10/2007 tarihinde raporunu tamamlamış ve İlk Derece Mahkemesi de bu
raporu dikkate almak suretiyle 26/12/2007 tarihinde davayı reddetmiştir.
Başvurucular kararı temyiz etmişler, Danıştay Onuncu Dairesi tarafından yapılan
temyiz incelemesinin sonucunda Dairenin 30/4/2012 tarihli kararı ile İlk Derece
Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiş, bu karara karşı yapılan karar
düzeltme başvurusu ise Danıştay Onbeşinci Dairesinin
28/3/2013 tarihli kararı ile reddedilerek başvuruya konu yargılama
sonuçlandırılmıştır.
36. Yargılama sürecinin
uzamasında yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle
sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden
kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de
ileri gelebilir. Zira Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi,
hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama
yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine
getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu yüklemektedir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 44).
37. Bu kapsamda, yargı sisteminin
yapısı, mahkeme kalemindeki rutin görevler sırasındaki aksamalar, hükmün
yazılmasındaki, bir dosyanın veya belgenin bir mahkemeden diğerine
gönderilmesindeki ve raportör atanmasındaki gecikmeler, yargıç ve personel
sayısındaki yetersizlik ve iş yükü ağırlığı nedeniyle yargılamada makul sürenin
aşılması durumunda da yetkili makamların sorumluluğu gündeme gelmektedir (B.
No: 2012/1198, 7/11/2013, § 55).
38. Başvuru konusu yargılama
süreci değerlendirildiğinde, İlk Derece Mahkemesi nezdindeki yargılama
süresinin, idareye yapılan başvurudan itibaren toplam 2 yıl 7 ay 22 gün olduğu,
Danıştay Onuncu Dairesi ve Onbeşinci Dairesinde geçen
yargılama süresinin ise 5 yılı aştığı ve toplam yargılama süresinin 7 yıl 10 ay
24 gün olduğu ve belirtilen tespitler ışığında, özellikle yargı sisteminin
yapısından kaynaklanan iş yükü ve organizasyon eksikliğinin somut başvuruya
ilişkin yargılama süresinin uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu
anlaşılmaktadır. Ancak Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi,
yargılama sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara
bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine
getirebilecek biçimde düzenlenmesini zorunlu kıldığından, hukuk sisteminde var
olan yapısal ve organizasyona ilişkin eksiklikler yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleştirilmemesine mazeret sayılamaz.
39. Başvurucuların tutumunun
yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilmemiştir.
40. Hukuk sistemimizde idari
yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama
süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal
kararında yer verilmiş olup, özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar
ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun
yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu
kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde karar verilmiş olup (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 54-60), davaya
bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi
bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar
verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık sekiz
yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
42. Başvurucular, açtıkları
davanın reddedilmesi nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri 85.000 TL maddi,
165.000 TL manevi zararının tazminine karar verilmesini istemiş ancak,
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle herhangi bir tazminat
talebinde bulunmamışlardır.
43. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvuruda Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit
edilmiş olmakla beraber, başvurucular tarafından ileri sürülen zarar ile tespit
edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların
maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
45. Başvurucular tarafından
yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların
1. Anayasa'nın
2., 5., 10., 11., 17., 19., 35. ve 125. maddelerinde düzenlenen haklarının
ihlal edildiği yönündeki iddialarının “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL yargılama giderinin
başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
17/11/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.