TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
OĞUZ OKUYUCU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/5576)
Karar Tarihi: 2/12/2015
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Aydın ŞİMŞEK
Başvurucu
Oğuz OKUYUCU
Vekili
Av. Murat ERGÜN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki, tutukluluk süresinin makul olmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/07/2013 tarihinde Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 27/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm tarafından 12/2/2014 tarihinde yapılan toplantıda başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına, başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bakanlık tarafından 15/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulan görüş yazısı 22/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı 7/5/2014 tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, olay tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı Bandırma Jet Filo Komutanlığında F-16 savaş uçakları filo komutanı olarak görev yapmaktadır.
9. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/640 Soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında başvurucu 13/6/2012 tarihinde gözaltına alınmıştır.
10. Başvurucu, İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin (4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı mülga Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesi ile görevli) 16/6/2012 tarihli ve 2012/8 sorgu sayılı kararıyla “devletin güvenliği için bilgileri temin etme ve suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma” suçlarından tutuklanmıştır. Mahkemenin tutuklama gerekçesi şöyledir:
“… suçlarını işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, atılı suçların niteliği, delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması, atılı suçlar için yasada öngörülen ceza miktarları, şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma şüphelerinin bulunması, adli kontrol kararının yetersiz kalacağı ve TCK.nun 327/1. maddesindeki suçun üst sınırı dikkate alındığında adli kontrol kararının uygulanmayacağı anlaşıl(mıştır.)”
11. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının (12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı mülga Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesi ile görevli) 6/1/2013 tarihli ve E.2013/3 sayılı iddianamesi ile başvurucunun da aralarında bulunduğu 357 şüpheli hakkında İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesine (TMK 10. madde ile görevli) kamu davası açmıştır. İddianamede müşteki sayısı 196, mağdur sayısı ise 831 kişi olarak gösterilmiştir. İddianame ile başvurucunun “devletin güvenliği için bilgileri temin etme ve suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma” suçlarından cezalandırılması talep edilmiştir.
12. İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/9 sayılı dosyasında tensip incelemesi sonucunda verilen 29/1/2013 tarihli karar ile aralarında başvurucunun da bulunduğu tutuklu sanıkların tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde şunlar ifade edilmiştir:
“Tutuklu sanıkların devletin güvenliğine ilişkin muhtelif dereceli gizli askeri bilgi ve belgeleri temin etme amacıyla kurulduğu iddia olunun suç örgütünün faaliyetleri kapsamında muhtelif dereceli gizli askeri bilgi ve belgeleri temin ettiklerine dair iddia bulunduğu, bu bağlamda soruşturma dosyası içinde usulüne uygun olarak mahkeme kararlarına istinaden yapılan aramalarda elde edilen bilgisayarlar ve içeriğindeki özellikle pandora adı verilen veri tabanında bulunan bilgi ve belgeler bulunduğu, devletin güvenliğine ilişkin gizli bilgi ve belgeler olduğuna dair yetkili kurumlardan alınan yazı cevapları, iletişim tespit tutanakları, yapılan aramalarda ele geçirilen diğer belge ve dokümanların yüklenen suçların, burada tekrarına yer ve zaman darlığı nedeniyle gerek görülmeyen atıflarla sanıklarca atılı suçlamaların işlendiğine dair kuvvetli şüphe sebeplerini oluşturduğu, bazı belgelerin nitelik değişikliği ile tutuklama sevk maddelerinde öngörülenlerden daha düşük dereceli nitelik arzettiği, ancak henüz tüm delillerin toplanmadığı, bir kısım şifrelerin henüz çözülmediği ancak C.Savcılığı adına çalışmaların sürdürüldüğü, elde edilenlerin yönü ile yapılacak yargılama sürecinde henüz sanıkların da savunmalarının alınmamış olduğu, aleyhlerine yeni bir delil elde olunamadığı takdirde, açılan dava kısmına münhasır bir kısım sanıkların yönü ile tecziye sevk maddelerine göre bihhakın veya adli kontrol yöntemlerinden birisi ile tahliyelerinin devam eden aşamalarda gerekebileceği, ancak aşama itibariyle bir kısım delillerin henüz toplanılmamış (ve) sanık savunmalarının henüz alınmamış ol(duğu), duruşmanın henüz tensip aşamasında bulun(duğu anlaşılmış, sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar vermek gerekmiştir.)”
13. Aynı kararın 9 numaralı bendinde tutuksuz olarak yargılanan 38 sanıkla ilgili ifade ise şöyledir:
“… tutuksuz bulunsalar da sanıklar … haklarında aynı konumdaki tutuklu sanıklara, haklarında iddianamesindeki sevk maddelerine ve eylemlerinin içeriğine nazaran bu aşamada tutuklama kararı verilmesi mağduriyetlerine neden olabileceğinden, takdiren üzerlerine atılı suçlamaların vasıf ve mahiyetine, mevcut delil durumuna, tutuklamanın tedbir mahiyetine nazaran ve takdiren 5271 SK.nun 6352 SK.m.97 ile değişik ve ekli m.101/2 uyarınca kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenleri var ise de; tutuklama tedbiri ile davaya devam ölçülü olmadığından; 5271 SK.m.110/3 del.ile 109/1-3-(a) bendi uyarınca (YURT DIŞINA ÇIKMAMAK SURETİYLE) ADLİ KONTROL TEDBİRİNİN TATBİKİNE (karar verilmiştir.)”
14. Mahkeme ayrıca dava dosyasındaki bilgi ve belgelere erişimle ilgili olarak aynı tarihli tensip tutanağında şu ara kararları vermiştir:
“291-Sanıkların … bilirkişi rapor ve eklerinin CMK. 153/3 maddesi uyarınca tarafına verilmesini talep eden dilekçesi doğrultusunda isteminin kısmi kabul kısmi reddi ile; bilirkişi raporunun tarama sonrası örneğini alabileceğine, eklerinin ise tensipte zikredilen niteliği itibariyle mahkeme heyeti dışındaki şahıslarca incelenemeyecek ve örnek alınamayacak belgelerden olduğunun belirtilmesine,
…
294-… bb- B.Ö.’nın evinde ele geçen dijital verilerin suç teşkil eden sair kırılamamış aşamalı kısımların çalışması C.Başsavcılığınca sürdürüldüğünden ve veri tabanı dahilinde dosyanın verilimini engelleyen ara kararındaki nitelikte belgeler ayrımsız bulunduğundan bu yollu istemin reddine,
...
299- …. CMK.m.125/2 maddesi kapsamı ile “Devlet sırrı niteliğindeki bilgileri içeren belge” olarak dosyası dahilinden çıkartılarak KASA DAHİLİNDE ve gerektiğinde yalnızca mahkememiz heyeti veya görevlendireceği hakim üye tarafından incelenebilmek üzere SAKLANILMASINA (karar verilmiştir.)”
15. Mahkeme 3/5/2013 tarihli oturumda bir kısım sanık müdafiinin dijital verilerden imaj verilmesi talebini şu gerekçelerle reddetmiştir:
“185-… Pandora veri tabanından ortaya çıkan verilerin hazırlık soruşturmasında yapılan incelemelerine nazaran; kişisel nitelikli ifşaı suç teşkil eden bilgiler/veriler, müstehcen içerikli kişisel ve ifşaı suç teşkil eden görüntüler, devletin güvenliğine veya iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin belge, bilgi veya vesika, yetkili makamların kanun ve düzenleyici işlemlerine göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgiler/belgeler içeren hususlardan olmasına, bir kısmının devlet sırrı niteliği ile tensiben ayrılarak CMK.m.125 uyarınca kasaya konularak saklanılmasına karar verilen bilgi içeren belgelerden bulunmasına, diğer kısımlarının dijital veri tabanından tek tek her bir sanık açısından kendi ilgisine göre silinip hazırlanmasının 357 sanıklı bir davada olanaklı bulunmamasına, dava açılmış olmasına rağmen süreçte verilip dağıtılmasının da kanunen ayrıca suç teşkil edecek bulunmasına, iddianamesinde sanıkların üzerlerine atılı suçlamanın açıkça anlatılmış olup, taranarak yanlara verilen 330 klasörlerinde savunma yapmaya yetecek verinin var ve yeterli bulunmasına, CMK.m.125 hükmünün açıkça CMK.m.134 ve 153/4 hükümlerinin istisnasını teşkil ettiğinin maddenin metin ve gerekçesinden anlaşılmasına ve atfedilen suçlamalar açısından bilgi/belgelerin içeriğinin değil “temin edilme neden ve şeklinin” değerlendirilmesinin gerekmesine nazaran sanıkların müdafilerinin emanetteki veri tabanından dijital veri kopyalanarak tamamının veya devlet sırrı olarak nitelenen dışındakilerin verilmesi İSTEMLERİNİN REDDİNE, Tensibin 299. bent hükümlerinin aynen geçerli bulunduğuna (karar verilmiştir.)”
16. Mahkeme, yargılamanın devamında 24/5/2013 tarihinde dosya üzerinden yaptığı inceleme sonucunda başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
17. Başvurucu 27/5/2013 tarihinde karara itiraz etmiş, Bursa 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/6/2013 tarihli ve 2013/591 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
18. Başvurucu anılan kararı 13/6/2013 tarihinde öğrenmiştir.
19. Başvurucu 10/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. Mahkemenin 5/7/2013 tarihli oturumunda da bir kısım sanığın dijital verilerin imajlarının verilmesi talebi üzerine Mahkeme, dijital veri tabanı üzerinde ileriki aşamada bilirkişi incelemesi yaptırılacağını ifade ederek talebi reddetmiştir.
21. 2/8/2013 tarihli oturumda, ele geçirilen dijital materyaller üzerinde sahtecilik konusunda Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumundan (TÜBİTAK) rapor alınacağından sanıklar ve müdafilerinin bir sonraki oturuma kadar bilirkişi kurulunun raporda yanıtlamasını istedikleri hususları belirtmelerine; 27/9/2013 tarihli oturumda ise sanıkların taleplerinin değerlendirilerek değerlendirmeye esas soruların belirlenmesine, 25/12/2013 tarihinde bilirkişi raporu tanzimi için dosyanın bilirkişilere teslimine karar verilmiştir. TÜBİTAK tarafından hazırlanan raporun 10/6/2014 tarihinde Mahkemeye teslim edildiği görülmüştür.
22. Mahkeme 16/1/2014 tarihli ara kararında aralarında başvurucunun da olduğu tutuklu sanıkların tutukluluk durumunu değerlendirmiş ve tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir. Mahkeme kararında sanıklardan ele geçirilen taşınabilir bellek ve hard disklerde devletin güvenliği, iç ve dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken evraklar, birçok kamu görevlisinin özel hayatına ilişkin bilgiler ile askerî harita ve krokilerin bulunması hususları, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular olarak belirtilmiştir. Kararda ayrıca şu gerekçelere yer verilmiştir:
“… Ele geçirilen gizlilik dereceli bilgi/belgeler hakkında Genelkurmay Başkanlığı’ndan ayrıntılı değerlendirme raporunun alınması zaruretinin olduğu ve bu amaçla merciinden düzenlenecek raporların beklenildiği, sanık B.Ö.’nın evinde ele geçirilen harici harddiskte bulunan pandora adlı veri tabanı ile sanıklarda ele geçirilen dijital materyaller üzerinde TÜBİTAK’tan kapsamlı bilirkişi raporunun istenildiği ve rapor dönüşünün beklendiği, hazırlanacak rapor neticelerinin beklenilmesinin yargılamanın gereği olduğu ve bu anlamda delillerin tam olarak toplanmamış olduğu,
Öte yandan iddia olunan suç örgütünün yapısı, işleyiş şekli, faaliyetleri ve etki alanı ile sanıkların konumları dikkate alındığında, serbest bırakılmaları durumunda hazırlanacak rapor ve değerlendirmelerin sağlıklı bir şekilde yapılmasını engelleme ihtimalinin bulunduğu, bu şekilde delilleri karartma ihtimalinin olduğu, bu bağlamda CMK 100/(2-b)/1 ve 2’de belirtilen tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tutukluluk tedbiri konusundaki yerleşik karar ve gerekçelerinde, kişinin adaletin işleyişine müdahale etme riski olan hallerde tutukluluk tedbirinin uygulanabileceğinin belirtilmiş olduğu, dava dosyasında AİHM’in belirttiği bu kriter ve ölçütlerin yukarıda belirtildiği şekilde gerçekleştiği, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde tutuklamanın bu aşamada ölçülü olduğu ve tutuklamadan beklenen gayenin adli kontrol hükümleri ile sağlanamayacağı (anlaşılmıştır.)”
23. Başvurucu 17/1/2014 tarihinde karara itiraz etmiş, itirazı inceleyen Bursa 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/1/2014 tarihli ve 2014/43 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
24. 21/02/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 3713 sayılı Kanun’un 10. maddesi ile görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine dosya İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesine E.2014/100 sayısı ile devredilmiştir.
25. İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi 21/1/2015 tarihli oturumda dijital materyaller üzerinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına, bilirkişi olarak üniversite öğretim üyelerinin belirlenmesine karar vermiş ancak görevlendirilen bilirkişilerin mazeretleri nedeniyle 25/5/2015 tarihli oturumda yeni görevlendirme yapılmasına hükmetmiştir. Oturum zabıtlarının incelenmesinden ilgili dijital materyallerin 21/1/2015 tarihi itibarıyla hâlen sanıkların müdafilerine verilmediği tespit edilmiştir.
26. Dava, inceleme tarihi itibarıyla İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/100 sayılı dosyası ile derdesttir.
B. İlgili Hukuk
27. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
28. 5237 sayılı Kanun’un 327. maddesi şöyledir:
“(1) Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri temin eden kimseye üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye koymuşsa müebbet hapis cezası verilir.”
29. 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.”
30. 5271 sayılı Kanun’un 125. maddesi şöyledir:
“(1) Bir suç olgusuna ilişkin bilgileri içeren belgeler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz.
(2) Devlet sırrı niteliğindeki bilgileri içeren belgeler, ancak mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından incelenebilir. Bu belgelerde yer alan ve sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgiler, hâkim veya mahkeme başkanı tarafından tutanağa kaydettirilir.
(3) Bu Madde hükmü, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 2/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 10/7/2013 tarihli ve 2013/5576 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
32. Başvurucu, bir kısım sanıktan ele geçirildiği söylenen dijital delillere dayanılarak hakkında tutuklama kararı verildiğini, dijital delillere el konulurken verilerin yedeklenmemesi ve imajlarının alınmaması nedenleriyle bu delillerin hukuka aykırı yöntemlerle elde edildiğini, kaçma şüphesinin olduğuna yönelik hiçbir somut olgu bulunmadığını, Mahkemenin somut olgulara ve hukuki gerekçelere dayanmadan tutukluluğun devamına karar verdiğini belirterek Anayasa’nın 19. maddesi ile koruma altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. Başvuru formunda tazminat talebinin saklı tutulduğu ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Tutuklamanın Hukuki Olmadığı İddiası
33. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi olmaması ve kaçma şüphesi bulunmamasına rağmen tutuklandığını ileri sürmüştür.
34. Bakanlık görüşünde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) benzer kararları hatırlatılmış ve suç işlediği şüphesiyle bir kişinin hürriyetinden yoksun bırakılabilmesi için o kişinin atılı suçu işlediği yönünde makul şüphe ya da inandırıcı nedenlerin bulunması gerektiği, makul şüphenin -elde edilen deliller, somut olayın kendine özgü koşulları da dikkate alındığında- olaylara dışarıdan bakan ve tamamen objektif bir gözlemciyi ikna edecek yeterlilikte olması gerektiği ifade edilmiştir.
35. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, iddianamede yer alan örgüt suçlamasına ve üzerine atılı eylemleri işlediğine dair hiçbir delil bulunmadığını, suçlamaya esas alınan dijital metinlerin kimin tarafından hazırlandığının belli olmadığını, “Pandora” adlı dijital verinin bir başka sanıktan ele geçirildiğinin iddia edildiğini, Türk Silahlı Kuvvetlerinden tasfiye edilmesi kararlaştırılan general, amiral, subay ve astsubayların isimlerinin “Pandora” adlı hard diske yazılarak tutuklandıklarını ve haklarında dava açıldığını iddia etmiştir.
36. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
37. Anayasa’da yer alan kurallara benzer şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında herkesin özgürlük ve güvenlik hakkına sahip olduğu, anılan fıkranın (a) ve (f) bentlerinde belirtilen hâller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimsenin özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağı belirtilmiştir (Mehmet İlker Başbuğ, B. No: 2014/912, 6/3/2014, § 42).
38. Kişi hürriyetine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece mahkemelerine aittir. İdare organları ve mahkemeler, esas ve usule ilişkin hukuk kurallarına uymakla yükümlüdür. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38).
39. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin tutuklanabilmesi öncelikli olarak suç işlediği hususunda kuvvetli belirti bulunmasına bağlıdır. Bu, tutuklama tedbiri için aranan olmazsa olmaz unsurdur. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
40. Ancak bu nitelemeye bağlı olarak kişinin suçla itham edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Zira tutukluluğun amacı, yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmektir. Buna göre suç isnadına esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, § 73).
41. Tutukluluk, 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 100. maddeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması hâlinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre (a) şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa (b) şüpheli veya sanığın davranışları 1) delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme 2) tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Kuralda ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması hâlinde tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlar bir liste hâlinde belirtilmiştir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 46)
42. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açık keyfîlik hâlinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir (Abdullah Ünal, § 39).
43. Somut olayda İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 6/1/2013 tarihli iddianame ile başvurucunun, devletin güvenliğine ilişkin bilgi ve belgeleri temin ederek yurt içinde veya yurt dışında belirlenen alıcılarına kuryeler aracılığıyla para karşılığı satan bir suç örgütüne üye olmakla ve bu kapsamda Türkiye’nin mevcut elektronik harp kabiliyetine, Türk Hava Kuvvetlerinin zafiyetlerine, Türk F-16 uçaklarının ülke sınırlarına giriş-çıkış noktalarına, CAP bölgelerine, Türk jetlerinin profil isimleri ve profil koordinatlarına, çeşitli rota ve koordinatlara, Sar görev mevkilerine, çalışma bölgelerine, F-16 uçaklarında kullanılan teçhizatlara ve ülkemizdeki çeşitli filolara ilişkin bilgileri suç örgütüne temin etmekle suçlandığı görülmektedir.
44. İlk tutuklamaya ilişkin yargısal denetimde kişinin bir suç işlemiş olabileceğine dair inandırıcı nedenlerin bulunup bulunmadığıyla ve özgürlükten yoksun bırakmanın bu bağlamda hukukiliğiyle sınırlı bir inceleme yapılmaktadır. Bu kapsamda bir suçun işlenmiş olabileceğine ilişkin ciddi belirtilerin varlığı ilk tutma bakımından yeterli olabilir (Hikmet Kopar ve diğerleri, B. No: 2014/14061, 8/4/2015, § 84).
45. Başvurucu İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/6/2012 tarihli kararı ile devletin güvenliği için bilgileri temin etme ve suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçlarından tutuklanmıştır. Mahkemece başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunduğu belirtilmiş; tutuklama kararında delillerin toplanmamış olması, suçun niteliği, kaçma şüphesinin bulunması nedenlerine dayanılmıştır (bkz. § 10). Dava dosyası, iddianame ile başvurucuya isnat edilen eylemler ve başvurucu hakkında verilen tutuklama kararındaki gerekçeler birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu sonucuna varılmıştır.
46. Açıklanan nedenlerle tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Diğer Şikâyetler
47. Başvurucunun; ele geçirilen dijital delillerin hukuka aykırı yöntemlerle elde edildiği, somut olgulara ve hukuki gerekçelere dayanmadan tutukluluğun devamına karar verildiği, kaçma şüphesinin olduğuna yönelik hiçbir somut olgu bulunmadığı iddiaları açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun bu şikâyetlere ilişkin kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
48. Başvurucu ele geçirilen dijital delillerin hukuka aykırı yöntemlerle elde edildiğini, somut olgulara ve hukuki gerekçelere dayanmadan tutukluluğun devamına karar verildiğini, kaçma şüphesinin olduğuna yönelik hiçbir somut olgu bulunmadığını ileri sürmüştür.
49. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin ve AİHM’in benzer kararlarına atıf yapılarak bir kişinin suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakılması için başlangıçta “makul şüphenin varlığı” yeterli ise de belirli bir sürenin ötesinde tutukluluğun devamı açısından bunun tek başına yeterli olmayıp özgürlükten yoksun bırakmayı meşru kılacak gerçek bir kamu yararının bulunması gerektiği, gerçek bir kamu yararının; kaçma şüphesi, yargılamayı etkileme tehlikesi, yeniden suç işleme riski ve kamu düzeninin bozulması tehlikesi gibi tutuklama nedenlerini ifade ettiği; tutukluluk süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken her somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.
50. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında kimin tarafından hazırlandığı belli olmayan bir harici hard diske adının yazılmış olması nedeniyle 595 gün tutuklu kaldığını, tutukluluğun devamına dair kararlarda kuvvetli suç şüphesini oluşturan delillerin neler olduğunun, karartılma şüphesi olan hangi delillerin bulunduğunun ve kaçma şüphesinin dayanaklarının açıklanmadığını, olayın Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına karşı tek bir merkezden profesyonelce hazırlanmış bir “dijital komplo” olduğunu iddia etmiştir.
51. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkraları şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.
Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
52. Anayasa’nın anılan hükümleri uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada öngörülen bu prosedürde adil yargılanma hakkının bütün güvencelerini sağlamak mümkün değilse de iddia edilen tutmanın koşullarına uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
53. Tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma taleplerinin incelenmesinde “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargı” ilkelerine riayet edilmesi gerekir (Hikmet Yayğın, B. No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30).
54. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın; fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılır (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, § 70).
55. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır (Bülent Karataş, § 71).
56. AİHM, müdafiin dosya içeriğini incelemeden mahrum bırakılmasını silahların eşitliği ilkesinin ihlali olarak değerlendirmektedir (Ceviz/Türkiye, B. No: 8140/08, 17/7/2012, § 41). Ancak AİHM’e göre millî güvenlik, suçların araştırılmasına ilişkin polisiye yöntemlerin gizli kalma gerekliliği ya da üçüncü bir kişinin temel haklarının ve kamu düzeninin korunması için gerektiği ölçüde çelişmeli dava hakkı kısıtlanabilir. Bununla birlikte savunmanın haklarının kısıtlanmasıyla sebep olunan zorlukların yargılama sırasında yeteri kadar giderilmesi gerekir (A. ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 3455/05, 19/2/2009, § 205).
57. AİHM, ifadesi alınırken başvurucuya erişimi kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş ve başvurucunun tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere erişiminin olduğuna, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip olduğuna ve bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme imkânını elde ettiğine karar vermektedir (Ceviz/Türkiye, § 43; Hebat Aslan ve Firas Aslan/Türkiye, B. No: 15048/09, 28/10/2014, § 62). Ancak suçlamalara dayanak olan başlıca delillerin başvurucuda bulunan deliller değil; üçüncü kişilerde bulunan ve erişim kısıtlaması kararı verilen bilgisayar belgeleri ve dosyaları olması, başvurucu ve müdafisinin tutukluluğun yasallığına itiraz edebilmek için temel öneme sahip bu belgelerin içeriği ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmaması ve erişim kısıtlaması kararının gerekçelerinin yeterli olmaması hâlinde AİHM, erişimi kısıtlama kararının Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrasının ihlaline yol açtığına karar vermiştir (Nedim Şener/Türkiye, B. No: 38270/11, 8/7/2014, §§ 83-86).
58. Somut olayda başvurucuya isnat edilen suçlamalara dayanak olarak gösterilen deliller, başvurucuda bulunan deliller değil; üçüncü kişilerde ele geçirilen dijital materyaller olup soruşturma ve kovuşturma sürecinde yargılama makamlarının, başvurucunun da aralarında olduğu sanıkların tutuklu bulundukları süre boyunca bu delilleri incelemelerine ve teknik inceleme yaptırmalarına izin vermedikleri görülmektedir. Başvurucunun, tutukluluğun hukukiliğine etkili bir şekilde itiraz edebilmek için temel öneme sahip dijital materyaller ve belgelerin içeriği ile ilgili yeterli bilgiye ve ayrıca ilgili dijital materyaller hakkında teknik inceleme yapma imkânına sahip olmadığı ve bu nedenle de silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
59. Öte yandan tutukluluk süresinin makul olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Anayasanın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde ifadesini bulan masumiyet karinesi, yargılama süresince kişinin hürriyetinin esas, tutukluluğun ise istisna olmasını gerektirmektedir. Masumiyet karinesine rağmen tutukluluğun devamı, ancak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına nazaran daha ağır bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı görülebilir. Bu nedenle bir davada tutukluluğun makul süreyi aşmamasını gözetmek, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından değerlendirilmesi ile serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (Murat Narman, §§ 61, 62). Ayrıca tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin gerekçelerin suçlamaya esas olgulara/delillere dayanması ve bu olguların kararlarda gerekçeleriyle açıklanması bir zorunluluktur (Yavuz Pehlivan ve diğerleri, B. No: 2013/2312, 4/6/2015, § 81).
60. Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler; sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır (Murat Narman, § 63).
61. Ayrıca hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, § 65).
62. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun daha önce yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir (Murat Narman, § 66).
63. Somut olayda başvurucu 13/6/2012 tarihinde gözaltına alınmış ve 16/6/2012 tarihinde tutuklanmış olup 28/1/2014 tarihinde tahliye edilmiştir. Başvurucunun özgürlüğünden yoksun kaldığı süre 1 yıl 7 ay 15 gündür. Bu süre boyunca suçlamanın temelini oluşturan esaslı delillere başvurucunun erişiminin sağlanamadığı anlaşılmaktadır. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmesi gerektiğinden somut başvuru yönünden başvurucunun tutuklu kaldığı sürenin makul olup olmadığının, dolayısıyla mahkeme kararlarında tutukluluğun devamına ilişkin ilgili ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediğinin, suçlamanın temelini teşkil eden esaslı delillere ulaşılamaması durumu dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekir.
64. Üçüncü kişilerden ele geçirilmiş ve suçlamanın temelini teşkil eden esaslı delillere ulaşılamaması belli bir süreye kadar makul karşılanabilir. Bununla birlikte böyle durumlarda diğer tutukluluk durumlarına kıyasla tutukluluğun devam ettirilmesi yönünden daha özenli davranılması gerekir. Zira suçlamaya dayanak olgulardan yeterince bilgi sahibi olunmadığı ve bunları sorgulama imkânı bulunmadığında, başvurucunun serbest bırakılmayı isteme haklarını etkili bir şekilde kullanması oldukça zorlaşacaktır (Yavuz Pehlivan ve diğerleri, § 87).
65. Somut olayda başvurucunun, üçüncü kişilerden ele geçirilmiş ve suçlamanın temelini teşkil eden esaslı delillere ulaşamadığı, dolayısıyla etkili şekilde serbest bırakılma talebini iletemediği bir ortamda yaklaşık 1 yıl 7 ay 15 gün süreyle tutuklu bırakılması makul bir süre olarak kabul edilemez. Tutuklamanın devamı ve itiraz üzerine verilen kararlarda belirtilen gerekçeler -somut olayın yukarıda yer verilen niteliği dikkate alındığında- anılan sürede tutmayı haklı kılacak derecede ilgili ve yeterli değildir.
66. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluk süresinin makul olmadığı yönündeki iddiası ile ilgili olarak Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkralarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 sayılı Kanun’un 50. Maddesinin Uygulanması
67. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
68. Başvuruda Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkralarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu hakkında tahliye kararı verilmekle tutukluluk hâli sona ermiştir. Bu durumda ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
69. Başvurucu, başvuru formunda tazminat haklarını saklı tuttuğunu bildirmiş; 10/7/2015 tarihli dilekçesi ile haksız yere tutuklu kaldığı süreçte maaşından toplam 50.085 TL kesildiğini, bu paranın kesilmesi nedeniyle 7.970 TL faiz gelirinden mahrum olduğunu belirterek 58.056 TL maddi tazminat ile 100.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.
70. Başvurucunun maddi tazminat talebi yönünden talebin niteliği göz önüne alınarak 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca genel mahkemelerde dava açılmasının gerekli olduğu sonucuna varıldığından Anayasa Mahkemesince maddi tazminat talebinin kabulü mümkün görülmemiştir.
71. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararı karşılığında somut olayın özelliklerini dikkate alınarak başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
72. Yargılama giderlerinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluk süresinin makul olmadığına ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Tutukluluk süresinin makul olmadığına ilişkin iddianın, Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkralarına göre İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 1. Başvurucunun, talebin niteliği göz önüne alınarak genel mahkemelerde dava açılması gerekli görüldüğünden maddi tazminat talebinin REDDİNE,
2. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE ve fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. Karar örneğinin İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine
2/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.