logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mustafa Fehmi Okay [1.B.], B. No: 2013/5967, 2/12/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSTAFA FEHMİ OKAY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/5967)

 

Karar Tarihi: 2/12/2015

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Aydın ŞİMŞEK

Başvurucu

:

Mustafa Fehmi OKAY

Vekili

:

Av. Arzu ACIMAZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesi ile güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 30/7/2013 tarihinde İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/12/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 16/9/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Bakanlık 7/10/2015 tarihinde, daha önce yapılan bireysel başvurularda, benzer şikâyetlerin incelenmesinde göz önüne alınacak kriterlere dair görüş bildirildiğinden başvuruya ilişkin görüş sunulmasına gerek duyulmadığını belirtmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, kimya mühendisi olup İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun mülga 250. maddesi ile görevli bölümü) 2009/1831 sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında 28/9/2009 tarihinde gözaltına alınmıştır.

8. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) 29/9/2009 tarihli ve 2009/108 sorgu sayılı kararı ile başvurucunun “örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde imal etme” suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

 “Şüpheliye yüklenen suçun niteliği, aleyhine mevcut delil durumu yüklenen suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesini varlığını gösteren olguların bulunduğu , delillerin tam olarak toplanmamış bulunması ve suçun niteliğine göre CMK 100/3-a,8, maddesi gereğince tutuklama nedenlerinin var olduğu kabul edildiğinden ...”

9. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 14/1/2010 tarihli ve E.2010/43 sayılı iddianamesi ile başvurucunun “uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma” suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır. İddianamede, başvurucu ile birlikte toplam yirmi üç sanık hakkında cezalandırılma talebinde bulunulmuştur.

10. Davaya bakan İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli) tarafından E.2010/15 sayılı dosya üzerinden yürütülen yargılamada 27/5/2010 tarihli celsede başvurucunun kimlik tespiti yapılmış ve savunması alınmış, yargılama başvurucu yönünden tutuklu olarak sürdürülmüştür.

11. Mahkeme 21/5/2013 tarihli celsede başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.

12. Başvurucu 27/5/2013 tarihinde karara itiraz etmiş, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/6/2013 tarihli ve 2013/274 Değişik İş sayılı kararı ile “tutukluluğun devamına ilişkin ara karar usul ve yasaya uygun bulunduğundan” itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.

13. Anılan karar başvurucuya 2/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 30/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

15. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılamanın devamında 10/1/2014 tarihli celsede başvurucunun “tutuklu kaldığı süreyi göz önüne alarak” tahliyesine karar vermiştir.

16. 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un mülga 250. maddesi ile görevli olan ağır ceza mahkemeleri kaldırıldığından İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/3/2014 tarihli ve E.2010/15 sayılı kararı ile başvurucunun yargılanmakta olduğu dava, İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesine E.2014/115 sayılı dosya numarası ile devredilmiştir.

17. İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/6/2015 tarihli ve E.2014/115, K.2015/243 sayılı kararı ile başvurucunun atılı “suç işlemek amacı ile kurulan örgüte üye olma ve örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde imal etme” suçlarından, “suçu işlediğine dair aleyhinde mahkumiyetine yeterli her türlü kuşkudan uzak kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığı” gerekçesiyle beraatına karar verilmiştir. Mahkemenin gerekçesinin ilgili bölümleri şöyledir:

 “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, Yönetme, Örgüte üye olma Suçu yönünden:

 ... somut olayda, kurulduğu iddia edilen örgütün ne zaman kim tarafından kurulduğu, örgüt liderinin kim olup, hangi suçları örgüt faaliyeti kapsamında işlediklerine ilişkin somut bir iddia ve kanıtın olmayışı, sanıkların çoğunun birbirlerini tanımıyor oluşları, elde edilen başlangıçtaki iddiaya uygun uyuşturucu hapların olmayışı karşısında tüm sanıkların bu nedenle atılı suçtan beraatlerine karar verilmiştir.

 ...

 Diğer Uyuşturucu Madde İmal Etme ve Ticaretini Yapma suçları ile ilgili olarak ise:

 ... Kimya Mühendisi olan sanığın ... 1989 yılında … Kimya Şirketini kurup işletmesi, şirketin 2008 yılında iflas etmesi nedeniyle Beylikdüzünde bulunan bazı malzemelerin sanık H.R.I. tarafından kurulan … Kimya ile yine sanık G.Ç.’ye ait Tuzla da bulunan … Kimya Şirketinin depolarına konulmuş olması yine teknik ve fiziki takibe göre sanığın bu iş yerine en son 22/06/2009 tarihinde gelmiş olması oysa aramanın yapıldığı 09/09/2009 tarihine kadar şirkete gelip gitmediğinin sabit olması daha önceden H.R.I. ile ortaklık yapmış olmaları nedeniyle bu ortaklık ilişkisinin gerektirdiği görüşmeler dışında iddianame de belirtildiği üzere amfetamin üretimi konusunda diğer sanıklar ile hareket ettiğine ilişkin somut hiçbir kanıtın bulunmayışı nedeniyle sanığın bu suçtan beraatine karar verilmiştir.”

18. Dava, inceleme tarihi itibarıyla diğer bir kısım sanıklar yönünden temyiz aşamasındadır.

B. İlgili Hukuk

19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Kanun’un “Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti” kenar başlıklı 188. maddesinin (1), (5) ve (8) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(1) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç eden kişi, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

 (5) (Değişik: 18/6/2014 – 6545/66 md.) Yukarıdaki fıkralarda gösterilen suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır.

 (8) Bu maddede tanımlanan suçların tabip, diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire, diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iştigal eden kişi tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”

20. 5237 sayılı Kanun’un “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “ Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

21. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama nedenleri” kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

 (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

 a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

 b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

 1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

 2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

 Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

 (3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

 a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),

...”

22. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama kararı” kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 2/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 30/7/2013 tarihli ve 2013/5967 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu, kalıplaşmış ve kanıtlanmamış gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verildiğini, tutukluluğun devamına karar verilirken yargılamayı yapan Mahkeme ve itiraz mercileri tarafından kişisel durumunun göz ardı edildiğini, tutululuğa ilişkin itirazlarının gereken özen gösterilmeksizin incelendiğini belirterek Anayasa’nın 19. maddesi ile koruma altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve hak ihlali tespiti ile birlikte tazminat talep etmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Başvurucunun iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı görüldüğünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

26. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).

27. Anayasa’da yer alan kurallara benzer şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, herkesin özgürlük ve güvenlik hakkına sahip olduğu, anılan fıkranın (a) ve (f) bentlerinde belirtilen hâller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimsenin özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağı belirtilmiştir (Mehmet İlker Başbuğ, B. No: 2014/912, 6/3/2014, § 42).

28. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin; ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirilmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).

29. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açık keyfîlik bulunması hâlinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 39).

30. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:

“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”

31. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır (Murat Narman, § 60).

32. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan somut bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, § 61).

33. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (Murat Narman, § 62).

34. Tutuklama tedbirine, kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Murat Narman, § 63).

35. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, §§ 64, 65).

36. Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfî olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir. Ayrıca itiraz veya temyiz merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak gerekçeli karar hakkına aykırılık teşkil etmez (İbrahim Ayhan, B. No: 2013/9895, 2/1/2014, §§ 45, 46).

37. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).

38. Somut olayda başvurucunun yargılandığı İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2010/15 sayılı dosyasında 28/5/2010 tarihli celsede “... üzerlerine atılı suçun yasal yaptırımı, kuvvetle suç şüphesinin devam ettiğini gösterir mevcut bulgular, dikkate alınarak” başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Mahkeme 26/10/2010, 17/3/2011, 14/7/2011, 1/12/2011, 22/3/2012, 4/5/2012 ve 27/6/2012 tarihli celselerde aynı gerekçeyi tekrarlayarak başvurucunun tutukluluğunu devam ettirmiştir.

39. Mahkeme, yargılamanın devamında 14/12/2012 tarihli celsede “...isnat olunan suçların mahiyetine, yasada gösterilen olası cezaların sınırlarına sanıklara isnat edilen suçların 5271 sayılı CMK.'nun 100/3. maddesinde gösterilen katalog suçlardan olmasına, soruşturma aşamasında ele geçirilen ve düzenlenen iddianamede gösterilen İddia, bir kısım sanık ikrarları, tüm dosya kapsamındaki, yakalama ve muhafaza altına alma tutanağı, olay, arama yakalama ve el koyma tutanağı, ekspertiz raporu ve tüm dosya kapsamındaki deliller değerlendirildiğinde, mevcut olan bu delillerin sanıklar hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren bu olgu olarak kabul edilerek, bu durumun kuvvetli suç şüphesinin varlığının bu açıdan halen devam ediyor olmasına, gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına ve gerekse 6352 sayılı Yasanın 96 ve devamı maddeleri ile değişik 5271 sayılı CMK.'nun 100 ve devamı maddeleri hükümlerine göre tutuklulukta geçen makul süreyi aşan bir durumun bulunmamasına, sanıkların serbest kalması halinde kaçma şüphesinin sanıkların üzerlerine atılı suçların ağırlığına göre karine olarak kabul edilmesinde zorunluluk bulunmasına, tutuklamaya alternatif koruma tedbirlerinin bu aşamada sanıklar açısından yetersiz kalacağı ve T.C. Anayasasının 19. maddesinde ifade olunan 'ölçülülük' ilkesi uyarınca sanıklar hakkında daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının dava konusu açısından yetersiz kalacağı” gerekçesiyle başvurucu (ve diğer bazı sanıklar) yönünden tutukluluğun devamına karar vermiştir. Mahkeme 8/2/2013, 19/3/2013, 21/5/2013, 2/7/2013, 13/9/2013 ve 21/11/2013 tarihli celselerde aynı gerekçeyi tekrarlayarak başvurucunun tutukluluğunu devam ettirmiştir.

40. Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde tutulabilirler. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor olması, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz bir koşul teşkil etmekle birlikte bu durumun devam edip etmediğinin ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konması ve yürütülen işlemlerde gerekli özenin gösterilmesi gerekir (Burhan İsmailoğlu, B. No: 2012/349, 25/6/2014, § 37).

41. Somut olayda başvurucu, 28/9/2009 tarihinde gözaltına alınmış ve 29/9/2009 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu, tutuklu olarak sürdürülen yargılamada 10/1/2014 tarihinde tahliye edilmiştir. Buna göre başvurucunun özgürlüğünden yoksun kaldığı süre 4 yıl 3 ay 12 gündür.

42. Dava, toplam yirmi üç sanık hakkında “örgütlü olarak uyuşturucu madde imal ve ticareti yaptıkları ve suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklandığı” suçlamasına dayalı olarak görülmüştür. Başvurucunun tutuklu olduğu süreç içerisinde on dokuz duruşma yapılmıştır. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından başvurucunun tahliyesini müteakip bir duruşma yapıldıktan sonra Kanun değişikliği gereği (bkz. § 16) dosyanın devredildiği İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan altı duruşmanın sonunda dosya karara bağlanmıştır.

43. Dava dosyası incelenirken Derece Mahkemelerince başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin kararların gerekçelerinde 14/12/2012 tarihine kadar yalnızca kuvvetli suç şüphesine ve suçun niteliğine dayanıldığı, anılan tarihten sonra ise bu gerekçelerin yanı sıra suçun 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında belirtilen tutuklama nedeni bulunduğu varsayılan “katalog” suçlardan olmasına, suçun ağırlığı itibarıyla kaçma şüphesinin (karine olarak) bulunduğuna ve tutuklamaya alternatif koruma tedbirlerinin bu aşamada yetersiz kalacağına değinildiği görülmektedir. Mahkemelerce 4 yılı aşkın bir süre kuvvetli suç şüphesi altında bulunduğu kabul edilen başvurucu hakkında yürütülen yargılamada, tahliye tarihinden yaklaşık 1 yıl 6 ay sonra kurulan nihai hüküm ile başvurucunun atılı suçları işlediğine yönelik yeterli kanıt bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmiştir. İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat kararında, başvurucunun tahliye edilmesinden sonra erişilen yeni bir delilin beraat kararı verilmesinde belirleyici olduğuna yönelik bir tespit bulunmamaktadır (bkz. § 17). Başvurucu hakkındaki tutukluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olmadığı, aynı hususların tekrarı niteliğinde olduğu görülmektedir. Somut olaydaki tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin 4 yıl 3 ayı aşan bir özgürlükten yoksun bırakılma yönünden ilgili ve yeterli olduğu söylenemez. İlgili ve yeterli olmayan gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında söz konusu tutukluluk süresi makul olarak değerlendirilemez.

44. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

45. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiştir. Ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.

46. Başvuruda Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu, miktar ve nitelik belirtmeksizin tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararı karşılığında somut olayın özellikleri ve başvurucunun talebi de dikkate alınarak başvurucuya takdiren net 6.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Tutukluluğunun makul süreyi aşmış olması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 6.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

D. Dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

F. Karar örneğinin İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine

2/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Mustafa Fehmi Okay [1.B.], B. No: 2013/5967, 2/12/2015, § …)
   
Başvuru Adı MUSTAFA FEHMİ OKAY
Başvuru No 2013/5967
Başvuru Tarihi 30/7/2013
Karar Tarihi 2/12/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesi ile güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (süre) İhlal Manevi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 188
220
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
101
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi