TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TAHİR GÖKATALAY BAŞVURUSU (3)
|
(Başvuru Numarası: 2013/5605)
|
|
Karar Tarihi: 30/3/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 26/5/2016-29723
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Tahir GÖKATALAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Senem DOĞANOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; yakalama sırasında darp edilme, hukuka aykırı olarak
alıkonulma ve soruşturmanın etkin yürütülmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği, adil yargılanma ve etkili başvuru hakları ile işkence ve kötü
muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır.
Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde
başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 16/1/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/5/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 25/6/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
3/7/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 14/7/2015tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP)
aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 25/8/2011 tarihinde torunuyla parkta bulunduğu
sırada güvenlik görevlisinin cinsel taciz iddiasıyla ihbar etmesi üzerine olay
yerine gelen polisler tarafından saat 18.45'te yakalanarak Aktepe Polis
Merkezine götürülmüştür.
9. Yakalama tutanağında şahsın polis aracına iki kolu arkaya
bükülmek suretiyle sokulduğu, şahsın karakola götürüldüğünde kendisini yere
atmak suretiyle zarar vermeye çalıştığı ifade edilmektedir.
10. Başvurucu; torunuyla birlikte karakolda tutulmuş, bir süre
sonra polisler ile birlikte torununu eve bırakarak karakola geri getirilmiştir.
11. Başvurucu hakkında Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesinde
düzenlenen 25/8/2011 tarihli ve 20.16 saatli adli muayene raporunda "sağ lumbosakral bölgede
yaygın ekimoz, oksipital
bölgede 1 cm kanamalı cilt sıyrığı, her iki elde tırnak kökünde kanamalı cilt kesisi, sol el 3. parmak dış yüzeyde cilt sıyrığı, sağ zigomatik bölgede basmakla ağrı ve hassasiyet, sol frontal bölgede cilt sıyrığı, sağ bilek ulnar
kemik üzerinde 2x3 çapında hiperemi ekimoz" tespit edilmiştir.
12. Aynı gün saat 23.15'te düzenlenen adli kolluk Cumhuriyet
Savcısı görüşme tutanağına göre Cumhuriyet Savcısı'na; cinsel taciz
suçlamalarının yanlış anlaşılmadan kaynaklandığı, başvurucunun polislere
yönelik görev yaptırmamak, tehdit ve hakaret suçu nedeniyle Polis Merkezine
getirildiği, alınan doktor raporunda darp cebir izi bulunmadığı yönünde bilgi
verildiği anlaşılmaktadır.
13. Başvurucu Cumhuriyet Savcısı'nın talimatıyla 25/8/2011
tarihinde 23.15 saati itibarıyla görevi yaptırmamak için direnme suçu isnadıyla
gözaltına alınmıştır.
14. Başvurucu hakkında Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi
tarafından 26/8/2011 tarihli ve 09:40 saatli gözaltı çıkış raporu düzenlenmiş,
anılan raporda başvurucuda darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir.
15. Başvurucu 26/8/2011 tarihinde saat 10.00'da Cumhuriyet
Başsavcılığına sevk edilmiştir. Başvurucu, adliyeye elleri kelepçeli bir
şekilde götürüldüğünü ancak Savcı ile görüştürülmeden buradan salıverildiğini
ileri sürmektedir.
16. Başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının
2011/101163 sayılı soruşturma dosyası kapsamında tehdit, hakaret ve görevi
yaptırmamak için direnme suçlarını işlediği isnadıyla soruşturma
başlatılmıştır. Anılan soruşturma kapsamına, başvurucunun kötü muamele gördüğü
iddialarını ileri sürmüş olduğunun anlaşılması üzerine, polis memurları A.Ü ve
A.Ş. hakkında zor kullanma yetkisinde sınırın aşılması isnadı dahil edilmiştir.
17. Şüpheli sıfatıyla Cumhuriyet Savcısı tarafından 26/10/2011
tarihinde 2011/101163 sayılı soruşturma dosyası kapsamında alınan ifadesinde A.Ş.nin; şahsı aldıklarında çevrede bulunan vatandaşlar tarafından
hırpalanmış olduğunu beyan ettiği anlaşılmaktadır.
18. Şüpheli sıfatıyla Cumhuriyet Savcısı tarafından 26/10/2011
tarihinde 2011/101163 sayılı soruşturma dosyası kapsamında alınan ifadesinde A.Ü.nün ise olay yerine
gittiklerinde şahsın 20 kişi tarafından hırpalanmakta olduğunu gördüklerini,
kendisinin ve A.Ş.nin şahsı darp etmediklerini beyan
ettiği anlaşılmaktadır.
19. Yürütülen soruşturma sonucunda 27/10/2011 tarihinde polis
memurları hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Kovuşturmaya
yer olmadığı kararının gerekçesi şöyledir:
"Şikayetçinin soyut iddiası dışında
şüphelilerin şikayetçiyi gözaltına alırken zor kullanma yetkisine ilişkin
sınırı aştıklarına dair kamu davası açabilmek için yeterli şüphe oluşturacak
delil olmadığı tüm dosya kapsamından anlaşılmakla,..."
20. Aynı soruşturma kapsamında başvurucunun tehdit, hakaret ve
görevi yaptırmamak için direnme suçlarından cezalandırılması istemiyle
iddianame düzenlenmiş, yürütülen yargılama sonucunda İlk Derece Mahkemesince üç
ay hapis cezasına hükmedilerek cezanın ertelenmesine karar verilmiştir.
Yargılama temyiz incelemesi aşamasında devam etmektedir.
21. Polis memurları hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığı
kararına karşıbaşvurucu tarafından yapılan itiraz,
Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/5/2012 tarihli ve 2012/1320 Değişik İş
sayılı kararı ile reddedilmiştir.
22. Başvurucu, serbest bırakılmasının ardından gittiği ikamet
adresi bulunan Konya ilinde yakalama ve gözaltı sırasında kötü muameleye maruz
kaldığı, sağlık raporu hakkında Cumhuriyet Savcısı'na gerçeğe aykırı bilgi
verildiği iddialarıyla 12/9/2011 tarihinde şikâyette bulunmuştur. Konya
Cumhuriyet Başsavcılığı 16/9/2011 tarihinde yetkisizlik kararı vererek dosyayı
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
23. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 2011/113949 sayılı yeni
bir soruşturma dosyası kapsamında, polis memurları Ç.A., N.O., A.Ş. ve S.A. ile
güvenlik görevlisi H.T. hakkında kötü muamele, görevi kötüye kullanma ve resmî
belgede sahtecilik suçları yönünden soruşturma başlatılmıştır.
24. Yürütülen soruşturma kapsamında; polis memurları Ç.A., N.O.,
A.Ş. ve S.A. ilegüvenlik görevlisi H.T.nin şüpheli sıfatıyla, başvurucunun damadı ile polis
memuru M.A.nın tanık
sıfatıyla başvurucunun ise müşteki sıfatıyla beyanı alınmıştır.
25. Olay tarihinde nezarethane görevlisi olan S.A. ifadesinde
özetle başvurucunun saat 23.00'e kadar nezarethaneye konulmadığını, ifadesinin
alındığını, başvurucuya kendisinin ya da başka birinin kötü muamelede
bulunmadığını beyan etmiştir.
26. Parkın güvenlik görevlisi H.T ifadesinde özetle olay günü
Keçiören Gökçek Parkında özel güvenlik görevlisi olarak bulunmakta olduğunu,parkta akşam üzeri bir şahsın 10 yaşlarında bir
erkek çocuğu ve 12 yaşlarında da bir kız çocuğuyla sohbet ettiğini uzaktan fark
ettiğini, erkek çocuğunu çağırıp sorduğumda şahsı tanımadığını, parkta
tanıştıklarını söylemesi üzere durumu ailesine bildirmek istediğini,
başvurucunun kendisine "Ne oluyor, sen
bana sapık mı diyorsun?" diye bağırıp çağırmaya başladığını, olay
çıkmaması için 155'i aradığını, diğer güvenlikçi arkadaşı Y.A.nın
da yanında olduğunu, başvurucuya karşı herhangi bir eylemde bulunmadıklarını,
bu sırada çevrelerinde vatandaşlardan 20-25 kişilik bir grup oluştuğunu, daha
sonra polislerin geldiğini, şahsın polislerle gitmemek için direndiğini, daha
sonra karakola götürüldüğünü, kendisinin de karakola gittiğini beyan etmiştir.
27. Polis memuru A.Ş. ifadesinde özetle kendisi hakkında
2011/101163 sayılı soruşturma dosyasında soruşturma yapılıp takipsizlik kararı
verildiğini, bu nedenle mükerrer soruşturma nedeniyle dosyanın kapatılmasını
istediğini, olay günü ihbar üzerine Gökçek Parkına gittiklerinde vatandaşların
başvurucunun etrafına toplanmış olduğunu gördüklerini, başvurucuyu kalabalıktan
uzaklaştırmak ve karakola götürmek üzere araca davet ettiklerini ancak gelmek
istemediğini bunun üzerine zor kullanarak araca bindirdiklerini, başvurucuyu
kesinlikle darp etmediğini ancak kendisini parkta vatandaşların itip kaktığını,
ayrıca karakola getirdiklerinde içeri girmek istemeyip kendini yerlere attığını
beyan etmiştir.
28. Polis memuru N.O. ifadesinde özetle olay günü Aktepe Polis
Merkezinde grup amiri olarak görev yaptığını, ihbar gelmesi üzerine görevli
polis memurları A.Ş. ve A.Ü.nün başvurucuyu zor kullanmak
suretiyle karakola getirdiklerini, kendisinin saat 19.00'da göreve başladığını,
geldiğinde başvurucunun gözlem odasında oturmakta olduğunu, doktor raporunun
alınması için başvurucuyu doktora sevk ettiğini, ifadesini aldığını ve geri
kalan işlemler hakkında nöbetçi Cumhuriyet Savcısına talimat almak üzere
telefonla bilgi verdiğini, raporda belirtildiği üzere şahıstaki darp
bulgularını ve olayı kısaca nöbetçi Cumhuriyet Savcısına anlattıktan sonra
Cumhuriyet Savcısının talimatı üzerine şahsı mevcutlu götürmek üzere gözlem
odasına koyduğunu, Cumhuriyet Savcısı'na yanıltıcı ve yalan beyanda
bulunmadığını, üst yazıda sehven bir hata yapılmış olduğunu, kendisinin
karakola saat 19.00 civarında geldiğini, darp olayı olmuşsa bile kendisinin
görmediğini beyan etmiştir.
29. Polis memuru Ç.A. ifadesinde; olay tarihinde Aktepe Polis
Merkezinde vekil amir olarak görev yaptığını, mesaiden sonra iftar için evde
bulunduğu esnada polis memuru N.O.nun kendisini
arayarak olay hakkında bilgi verdiğini, gerekli doktor raporlarının
aldırılmasını ve kendisinin de geleceğini söyleyerek telefonu kapattığını, Savcıile görüşmeyi de grup amiri N.O.nun
yaptığını, kendisinin karakoldan ayrıldığını, sabah başvurucununadliyeye
gönderildiğini, Adliyede serbest bırakıldığını, kendisinin herhangi bir imza
atmadığını, Savcılığa sevk yazısını da kendisinin imzalamadığını, imzanın
Emniyet Amiri yerine şerhi düşülerek imzalanmış olduğunu ve kimin imzaladığını
bilmediğini, aynı zamanda Kavacık Polis Merkezi
amirliğini de yürütmekte olduğu için Aktepe Polis Merkezinde bulunmadığı
zamanlarda acil evrakları kendisini beklemeden telefonla bilgi vererek
düzenlenmelerini söylemiş olduğunu beyan etmiştir.
30. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yapılan soruşturma
neticesinde, 5/4/2012 tarihli ve K.2012/21169 sayılı kovuşturmaya yer olmadığı
kararı vermiştir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararının gerekçesi şöyledir:
"Şüphelilerden A.Ş.
için 2011/101163 nolu soruşturma evrakından
anlaşıldığı üzere aynı olayla ilgili olarak soruşturma yapılmış ve 27/10/2011
tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, ayrıca diğer şüpheliler
açısından şikayete konu gözaltına alma işleminin mâkul
ölçüler içinde kaldığı ve bu işlemlerin Savcılık talimatıyla yapıldığı
anlaşılmış olmakla suç sübutuna dair herhangi bir delil olmadığı, ayrıca
müştekinin polis merkezinin düzenlediği üst yazıyı yazan şüpheli Ç.A. hakkında,
kendisinde darp izi olmasına rağmen üst yazıya darp ve cebir izine
rastlanılmadığını yazdığı ancak alınan doktor raporunda darp ve cebir izi
bulunmadığı ve düzenlenen raporda herhangi bir sahtecilik bulunmadığı
anlaşılmış olmakla,..."
31. Başvurucu anılan karara itiraz etmiş, Sincan 2. Ağır Ceza
Mahkemesi, 10/4/2013 tarihli ve 2013 Değişik İş sayılı kararı ile başvurunun
itirazının reddine karar vermiştir.
32. İtirazın reddine ilişkin karar başvurucuya 4/7/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
33. Başvrucu 25/7/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
34. Başvurucu ayrıca Türkiye İnsan Hakları Vakfı Ankara Tedavi
ve Rehabilitasyon Merkezi tarafından 9/5/2013 tarihinde düzenlenen sağlık
raporunu dosyaya sunmuştur. Anılan raporda; fizik muayenede olağan dışı bulgu
saptanmadığı belirtilirken, ruhsal durum muayenesinde travma sonrası stres
bozukluğu ve major depresif bozukluk teşhisi
konulmuş, yapılan değerlendirmede yaşanılan travmatik
olay öyküsünün ruhsal bozukluk tablosunda doğrudan ve tek belirleyici olduğu
sonucuna varılmıştır.
B. İlgili Hukuk
35. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 256.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Zor kullanma yetkisine sahip kamu
görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği
ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümler uygulanır.”
36. 5237 sayılı Kanun’un 86. maddesi şöyledir:
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya
sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki
etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması
halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir
yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz
kötüye kullanılmak suretiyle,
…
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
37. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 94. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Bir kişiye karşı insan onuruyla
bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade
yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları
gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 30/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu, yakalama sırasında ve karakolda yanında torunu
bulunduğu hâlde darp edildiğini, şikayetçi olmaması için tehdit edildiğini ve
hukuka aykırı olarak polis merkezinde alıkonulduğunu, alınan sağlık raporunda
darp ve cebir izi bulunmasına karşın Cumhuriyet Savcısına raporda darp ve cebir
izi olmadığı şeklinde yanıltıcı bilgi verildiğini, sabah götürüldüğü adliyede
Cumhuriyet Savcısı karşısına çıkarılmadan salıverildiğini ve soruşturmanın
etkili bir şekilde yürütülmediğini belirterek özgürlük ve güvenlik, adil
yargılanma ve etkili başvuru hakları ile işkence ve kötü muamele yasağının
ihlal edildiğini ileri sürmüş, soruşturmanın yenilenmesi ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin
olarak devletin etkili soruşturma yapma sorumluluğu kapsamında, yargılama
süreci değerlendirileceğinden, başvurucuların adil yargılanma ve etkili bir
hukuk yoluna başvurma haklarına ilişkin şikâyetleri yönünden ayrı değerlendirme
yapılmasına gerek görülmemiştir. Başvurucunun, işkence ve kötü muamele yasağı
ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali iddiaları ise ayrı ayrı
incelenecektir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkınınİhlal Edildiğine İlişkin İddia
41. Başvurucu, hukuka aykırı olarak polis merkezinde
alıkonulduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmektedir.
42. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir. "
44. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
45. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke
uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle
ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi,
bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve
aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
46. Tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları
yanında, telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının
kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras,
B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
47. 5271 Sayılı Kanun'un koruma tedbirleri nedeniyle tazminat
konusunu düzenleyen 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince; uygulanan
koruma tedbirinin niteliğine göre, asıl davada hüküm verilmesine gerek
bulunmayan hallerde yargılamanın sonucu beklenmeksizin (Hikmet Kopar ve diğerleri, B. No:
2014/14061, 8/4/2015, § 68), asıl davada hüküm verilmesini gerektiren hallerde
ise verilecek hükmün kesinleşmesinin ardından 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi
hükümlerine göre tazminat talep edilmesi mümkündür.
48. Bu kapsamda talep edilecek tazminatın, devam eden koruma
tedbirlerinin sonlandırılmasına yönelik bir etkisi bulunmamakla birlikte,
başvurucu hakkında uygulanan koruma tedbirinin devam etmediği anlaşıldığından,
tazminat talebinin ileri sürülen ihlal iddiaları açısından tazmin edici
nitelikte olacağı söylenebilecektir.
49. Başvurucu hakkında uygulanan koruma tedbirinin konu olduğu
suç isnadına yönelik yargılama sürecinin de devam ettiği anlaşılmaktadır (§
20). Başvurucu, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yoluna
başvurduğuna ilişkin bir veri sunmadığı gibi, anılan başvuru yolunun etkili bir
yol olmadığına yönelik bir iddiasının da bulunmadığı anlaşıldığından, yapılan
bireysel başvurunun incelenmesinin ikincillik ilkesi gereği mümkün olmadığı
sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Alparslan ALTAN bu sonuca farklı gerekçeyle katılmıştır.
b. İşkence ve Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
51. Başvurucu, yakalama sırasında ve karakolda darp edildiğini,
şikayetçi olmaması için tehdit edildiğini, Cumhuriyet Savcısı'na sağlık raporu
hakkında yanıltıcı bilgi verildiğini ve soruşturmanın etkili bir şekilde
yürütülmediğini ileri sürmektedir.
52. Bakanlık, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/101163
sayılı soruşturma dosyası kapsamında kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verildiğini ve bu karara karşı yapılan itirazın reddedilerek 18/5/2012
tarihinde kesinleştiğini, bu tarihin Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce olduğunu belirtmektedir.
53. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu beyanında başvuru
konusu ettiği soruşturmanın 2011/113949 sayılı soruşturma olduğunu ve bu
soruşturma sonucunda verilen kararın 10/4/2013 tarihinde kesinleştiğini ifade
etmiştir.
54. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler.”
55. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla
sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce
kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının
genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B.
No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
56. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce
kesinleştikleri tespit edildiği takdirde ilgili şikâyetler bakımından
başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Mahkemenin yargı
yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında
yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 32).
57. Somut olayda her ne kadar Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce kesinleşmiş bir kovuşturmaya yer
olmadığı kararı mevcut ise de anılan kararın, başvurucu hakkında tehdit,
hakaret, görevi yaptırmamak için direnme suçları isnadıyla yürütülen
soruşturmanın genişletilmesi neticesinde verildiği, başvurucunun serbest bırakılmasının
ardından yakalama sırasında ve gözaltında darp edildiği iddiasıyla anılan
kovuşturmaya yer olmadığı kararı tarihinden önceyaptığı
şikayet üzerine başlatılan soruşturmanın Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin başladığı tarihten sonra kesinleştiği, kovuşturmaya yer olmadığı
kararı verilmesinden sonra aynı iddialarla yeni bir şikâyette bulunulmasından
ziyade aynı zaman diliminde aynı isnada ilişkin yürütülmüş iki farklı
soruşturma söz konusu olduğu anlaşıldığından anılan sürecin bir bütün olarak
değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmış, bu nedenle zaman bakımından
yetkisizlik itirazı yerinde görülmemiştir.
58. Açıklanan nedenlerle açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve
kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de
bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
59. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
60. Başvurucu, yakalama sırasında ve karakolda darp edildiğini,
darp fiilinden şikayetçi olmaması için tehdit edildiğini, alınan sağlık
raporunda darp ve cebir izi bulunmasına karşın Cumhuriyet Savcısı'na raporda
darp ve cebir izi olmadığı şeklinde yanıltıcı bilgi verildiğini, hiç bir aşamada Cumhuriyet Savcısı ile görüştürülmediği gibi
sabah götürüldüğü adliyede Cumhuriyet Savcısı karşısına çıkarılmadan
salıverildiğini ve soruşturmanın etkin yürütülmediğini ileri sürmektedir.
61. Bakanlık görüşünde; AİHM içtihatlarına ve soruşturma
sürecinde yapılan işlemlere değinilerek, işkence ve kötü muamele yasağının
ihlal edilip edilmediğine ilişkin takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğunu
ifade edilmiştir.
62. Başvurucu Bakanlığın görüşüne karşı sunduğu beyan
dilekçesinde özetle; işkence ve kötü muamele yasağına kaşı usule ilişkin
güvencelerin hiçbirindenyararlandırılmadığını, adli
muayene raporlarında olay öyküsünün cinsel taciz olarak geçtiğini, kötü muamele
iddiasının hiç bir aşamada Savcıya bildirilmediği gibi Savcı önüne çıkarılmadan
serbest bırakıldığını, 2011/113949 sayılı soruşturma kapsamında doktor
raporunda darp ve cebir izi olmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı
kararı verildiğini oysa sağlık raporunda tespit edilen mevcut yaralanmaların
bulunduğunu, olay nedeniyle yalnızca fiziksel olarak değil ruhsal olarak da
zarar gördüğünü, soruşturma aşamasında polis merkezi kamera kayıtlarının
toplanmadığını ve hiç bir araştırma yapılmadığını belirtmiştir.
63. İncelemeye konu başvuruya ilişkin, başvurucunun gözaltı
giriş ve çıkış raporları arasında çelişki olduğu, başvurucunun yakalama
sırasında ve götürüldüğü polis merkezinde darp edildiği iddialarının esasına
yönelik bir sonuca varılmasını sağlayacak yeterli veri bulunmadığı ve
değerlendirmenin ancak etkili bir soruşturma yapılması sonucunda mümkün olacağı
anlaşıldığından başvuru, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü
Devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğü ile sınırlı olarak
incelenecektir.
a. Genel İlkeler
64. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin bir boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmi bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu
görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları
altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 110)
65. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye
tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması halinde,
Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel
amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle
birlikte yorumlandığında etkili resmi bir soruşturmanın yapılmasını
gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu olanaklı olmazsa, bu
madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hale gelecek ve bazı hallerde
devlet görevlilerinin fiili dokunulmazlıktan yararlanarak, kontrolleri altında
bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
25).
66. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma
türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin
yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak
tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi
gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai
soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen
idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu
hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli
değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 55).
67. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların
tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla, kötü
muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma, bağımsız, hızlı ve derinlikli bir
şekilde yürütülmelidir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 114).
68. Şartlar ne olursa olsun, yetkililer resmi şikâyet yapılır
yapılmaz harekete geçmelidirler. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü
muamele olduğunu gösteren yeterli kesin belirtiler olduğunda soruşturma
açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhal başlaması, bağımsız
biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün
olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan,
§ 25).
79. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan
soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir.
Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen
sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü
muameleye yönelik soruşturmalarda, hukuk devletine bağlılığın sağlanması,
hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin
engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve
kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın
azami bir hız ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 117).
70. Kamu görevlileri tarafından yapılan işkence ve kötü muamele
iddiaları hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için, soruşturmadan
sorumlu ve tetkikleri yapan kişiler olaylara karışan kişilerden bağımsız
olmalıdır. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal
bağlantının olmamasını değil, aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir
(Cezmi Demir ve diğereri,
§ 119).
71. AİHM, soruşturması veya davası süren görevlinin görevinin
askıya alınmasının ve şayet hüküm alırsa meslekten men edilmesinin önemine
dikkat çekmektedir (Abdülsamet Yaman/Türkiye, B. No: 32446/96,
2/11/2004, 55).
72. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, kişinin maddi ve manevi
varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili
bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp, uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür. Dolayısıyla, bu kapsamda açılmış olan tüm davaların
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu
bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 127). Ancak usul yükümlülüğünün bir unsuru olarak, tespit edilen sorumlulara
fiilleriyle orantılı cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim
sağlanmalıdır.
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
73. Başvurucu, yakalama sırasında ve polis merkezinde darp
edildiğini ileri sürmektedir. Olay tutanağı ve polis memurlarının ifadeleri
doğrultusunda, başvurucunun zor kullanarak yakalandığı konusunda bir uyuşmazlık
bulunmadığı anlaşılmaktadır. Polis memurları, yakaladıkları sırada başvurucunun
vatandaşlar tarafından hırpalanmakta olduğunu ve polis merkezinde kendini
yerlere atarak zarar vermeye çalıştığını ifade etmişlerdir.
74. Başvurucunun gözaltı giriş raporunda yaralanmalarına ilişkin
bulgular tespit edilmiş (bkz. §11), gözaltı çıkış raporunda ise yapılan fiziki
muayenede yaralanma bulgusuna rastlanmadığı belirtilmiştir. İki rapor arasında
yaklaşık 12 saatlik bir zaman dilimi bulunmaktadır.
75. Başvurucunun zor kullanmak suretiyle yakalandığı ve kötü
muamele iddiaları birlikte değerlendirildiğinde, yapılacak soruşturmada
öncelikle başvurucunun olay nedeniyle yaralanıp yaralanmadığının tespit
edilmesi gerekmektedir. Başvuruya konu olaya ilişkin başlatılan adli işlemler
kapsamında, anılan iki rapor arasındaki çelişkinin giderilmesine ilişkin bir
girişimde bulunulmadığı anlaşılmaktadır.
76. Başvurucunun yaralandığının sabit olması halinde ise
başvurucunun kötü muamele iddiaları ile polis memurları tarafından ileri
sürülen yaralanmaya sebebiyet verebilecek olaylar (bkz. § 74) değerlendirilerek
yaralanmaya sebebiyet veren eylemlerin neler olduğunun tespit edilmesi
gerekmektedir.
77. Başvurucunun kamu görevlilerinin eylemleri neticesinde
yaralandığının tespiti halinde ise yaralanmaya sebebiyet vermiş olan gücün
kullanım zamanının tespit edilmesi gerekmektedir. Kişinin kontrol altına
alınması tamamlandıktan sonra uygulandığı tespit edilen kuvvet kullanımı için
kişinin devletin kontrolü altında bulunduğu sırada uğradığı ileri sürülen kötü
muamele iddialarına ilişkin ilkeler uygulanabilecektir. Kuvvet kullanımının,
kişinin tamamen kontrol altına girmesinden önce, bir başka ifade ile kişinin
kontrol altına alınmaya çalışılması sırasında uygulandığının tespit edilmesi
halinde ise yapılması gereken, kullanılan gücün orantılı olup olmadığının
değerlendirilmesidir (Zeki Bingöl,
B. No: 2013/6576, 18/11/2015, § 88).
78. Başvurucunun anılan olay nedeniyle yaralanıp yaralanmadığı
dahi açıklığa kavuşturulmamışken anılan değerlendirmelerin sağlıklı bir şekilde
yapılması mümkün değildir.
79. Yapılan soruşturma kapsamında sağlık raporları arasındaki
çelişkinin giderilmemesinin yanı sırakarakol kamera
kayıtlarının araştırılmadığı, başvurucunun serbest bırakılmasından önce
Cumhuriyet Savcısı önüne çıkarılmadığı ve şikayetçi olmaması için tehdit
edildiğine yönelik iddiaları kapsamında bir değerlendirme yapılmadığı, maddi
olayı açıklığa kavuşturabilecek nitelikte bir delil toplanmadığı
anlaşılmaktadır.
80. Cumhuriyet Savcısı ile görüşme tutanağında kolluk
tarafından, başvurucunun sağlık raporunda darp ve cebir izi bulunmadığının
belirtildiği anlaşılmaktadır. Düzenlenen tutanağa göre görüşme 25/8/2011
tarihinde saat 23.15'de gerçekleşmiştir. Bu tarihte başvurucunun gözaltı çıkış
raporu henüz alınmamış olup başvurucu hakkında düzenlenmiş tek raporda da
yaralanmaların tespit edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Anılan tutanağı
düzenleyen ve imzalayan polis memuru N.O. ifadesinde; Cumhuriyet Savcısı'na
başvurucunun yaralanmalarına ilişkin bilgi verdiğini ancak metnin bazı
bölümlerinin diğer belgelerden kopyalanması nedeniyle tutanakta yanlışlık
yapılmış olabileceğini ifade etmiştir.
81. Yakalama ve gözaltı işlemlerine ilişkin gerek 5271 sayılı
Kanun'da gerek 1/6/2005 tarihli Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma
Yönetmeliğinde yer alan usule ilişkin güvenceler kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkını koruma altına almakla birlikte aynı zamanda işkence ve kötü muamele
yasağına yönelik koruma mekanizmalarını içermektedirler. Darp raporunun
Cumhuriyet Savcısı'na bildirilmemesi gibi anılan koruma mekanizmalarının
ihlaline yönelik iddiaların, işkence ve kötü muamele yasağı kapsamındaki etkili
soruşturma ilkeleri doğrultusunda açıklığa kavuşturulması önem taşımaktadır.
82. Yapılan soruşturma kapsamında verilen kovuşturmaya yer
olmadığı kararının gerekçesinde darp raporunun Cumhuriyet Savcısı'na
bildirilmediği yönündeki iddianın, başvurucunun sağlık raporunda darp ve cebir
izi bulunmadığı şeklinde karşılandığı ancak karar gerekçesinin aksine anılan
sağlık raporunda yaralanmaların tespit edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
83. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
84. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
85. Başvurucu, Anayasa’nın 17. maddesinin ihlali nedeniyle
yargılamanın (soruşturmanın) yenilenmesine ve 100.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
86. Başvuru konusu olayda Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yargılamanın (soruşturmanın) yenilenmesine karar verilmesi gerekmektedir.
87. Yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya ayrıca net 5.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
88. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü etkili
soruşturma yapma usul yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin 17. maddesinin üçüncü fıkrasının
öngördüğü etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama (soruşturma) yapılmak üzere Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE;
tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
30/3/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
FARKLI GEREKÇE
1. Başvuru, yakalama sırasında darp edilme, hukuka aykırı olarak
alıkonulma ve soruşturmanın etkin yürütülmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği, adil yargılanma ve etkili başvuru hakları ile işkence ve kötü
muamele yasağının ihlal edildiği ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Çoğunluk görüşüyle başvurun kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia hakkında başvurucunun 5271 sayılı
Kanunun 141. maddesinde belirtilen dava yoluna başvurduğuna ilişkin bir veri
sunmaması ve anılan başvuru yolunun etkili bir yol olmadığına yönelik bir
iddiasının da bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.
3. Başvuruya konu iddia yönünden sürenin başlangıcı başvurucunun
gözaltına alınma ve serbest bırakılma tarihleri önem taşımaktadır. Eldeki işte
başvurucu 25.8.2011 tarihinde görevi yaptırmamak için direnme suçundan dolayı
gözaltına alınmış ertesi gün salıverilmiştir.
4. Başvurucunun anılan şikayetleri ile ilgili olarak görevli
polis memurları aleyhine yürütülen soruşturma sonucunda "şikayetçinin soyut iddiası dışında şüphelilerin
şikayetçiyi gözaltına alırken zor kullanma yetkisine ilişkin sınırı aştıklarına
dair kamu davası açabilmek için yeterli şüphe oluşturacak delil olmadığı”
gerekçesiyle 27.10.2011 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş, bu
karara yapılan itiraz da Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/5/2012 tarihli ve
2012/1320 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Bireysel başvuruda kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkı yönünden dikkate alınması gereken süreler
bunlardır.
5. Anayasa ve 6216 sayılı Kanun'un anılan hükümleri uyarınca
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi
olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Bu açık düzenlemeler
karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek
şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir. Mahkemenin zaman
bakımından yetkisine ilişkin bu düzenlemelerin kamu düzenine ilişkin olmaları
nedeniyle, bireysel başvurunun tüm aşamalarında resen dikkate alınmaları
gerekir (Ahmet Melih Acar,B. No: 2012/329, 12/2/2013, § 15).
6. Eldeki işte kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı yönünden Sincan
1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/5/2012 tarihli itirazın reddine dair kararı
dikkate alındığında bu hak yönünden şikâyetin, diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin "zaman
bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumdan kabul edilemezlik sonucuna farklı
gerekçeyle katıldım.