TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
TAHİR GÖKATALAY BAŞVURUSU (3)
(Başvuru Numarası: 2013/5605)
Karar Tarihi: 30/3/2016
R.G. Tarih ve Sayı: 26/5/2016-29723
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Raportör Yrd.
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
Başvurucu
Tahir GÖKATALAY
Vekili
Av. Senem DOĞANOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; yakalama sırasında darp edilme, hukuka aykırı olarak alıkonulma ve soruşturmanın etkin yürütülmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği, adil yargılanma ve etkili başvuru hakları ile işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 16/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/5/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 25/6/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 3/7/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 14/7/2015tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 25/8/2011 tarihinde torunuyla parkta bulunduğu sırada güvenlik görevlisinin cinsel taciz iddiasıyla ihbar etmesi üzerine olay yerine gelen polisler tarafından saat 18.45'te yakalanarak Aktepe Polis Merkezine götürülmüştür.
9. Yakalama tutanağında şahsın polis aracına iki kolu arkaya bükülmek suretiyle sokulduğu, şahsın karakola götürüldüğünde kendisini yere atmak suretiyle zarar vermeye çalıştığı ifade edilmektedir.
10. Başvurucu; torunuyla birlikte karakolda tutulmuş, bir süre sonra polisler ile birlikte torununu eve bırakarak karakola geri getirilmiştir.
11. Başvurucu hakkında Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesinde düzenlenen 25/8/2011 tarihli ve 20.16 saatli adli muayene raporunda "sağ lumbosakral bölgede yaygın ekimoz, oksipital bölgede 1 cm kanamalı cilt sıyrığı, her iki elde tırnak kökünde kanamalı cilt kesisi, sol el 3. parmak dış yüzeyde cilt sıyrığı, sağ zigomatik bölgede basmakla ağrı ve hassasiyet, sol frontal bölgede cilt sıyrığı, sağ bilek ulnar kemik üzerinde 2x3 çapında hiperemi ekimoz" tespit edilmiştir.
12. Aynı gün saat 23.15'te düzenlenen adli kolluk Cumhuriyet Savcısı görüşme tutanağına göre Cumhuriyet Savcısı'na; cinsel taciz suçlamalarının yanlış anlaşılmadan kaynaklandığı, başvurucunun polislere yönelik görev yaptırmamak, tehdit ve hakaret suçu nedeniyle Polis Merkezine getirildiği, alınan doktor raporunda darp cebir izi bulunmadığı yönünde bilgi verildiği anlaşılmaktadır.
13. Başvurucu Cumhuriyet Savcısı'nın talimatıyla 25/8/2011 tarihinde 23.15 saati itibarıyla görevi yaptırmamak için direnme suçu isnadıyla gözaltına alınmıştır.
14. Başvurucu hakkında Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi tarafından 26/8/2011 tarihli ve 09:40 saatli gözaltı çıkış raporu düzenlenmiş, anılan raporda başvurucuda darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir.
15. Başvurucu 26/8/2011 tarihinde saat 10.00'da Cumhuriyet Başsavcılığına sevk edilmiştir. Başvurucu, adliyeye elleri kelepçeli bir şekilde götürüldüğünü ancak Savcı ile görüştürülmeden buradan salıverildiğini ileri sürmektedir.
16. Başvurucu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/101163 sayılı soruşturma dosyası kapsamında tehdit, hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarını işlediği isnadıyla soruşturma başlatılmıştır. Anılan soruşturma kapsamına, başvurucunun kötü muamele gördüğü iddialarını ileri sürmüş olduğunun anlaşılması üzerine, polis memurları A.Ü ve A.Ş. hakkında zor kullanma yetkisinde sınırın aşılması isnadı dahil edilmiştir.
17. Şüpheli sıfatıyla Cumhuriyet Savcısı tarafından 26/10/2011 tarihinde 2011/101163 sayılı soruşturma dosyası kapsamında alınan ifadesinde A.Ş.nin; şahsı aldıklarında çevrede bulunan vatandaşlar tarafından hırpalanmış olduğunu beyan ettiği anlaşılmaktadır.
18. Şüpheli sıfatıyla Cumhuriyet Savcısı tarafından 26/10/2011 tarihinde 2011/101163 sayılı soruşturma dosyası kapsamında alınan ifadesinde A.Ü.nün ise olay yerine gittiklerinde şahsın 20 kişi tarafından hırpalanmakta olduğunu gördüklerini, kendisinin ve A.Ş.nin şahsı darp etmediklerini beyan ettiği anlaşılmaktadır.
19. Yürütülen soruşturma sonucunda 27/10/2011 tarihinde polis memurları hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararının gerekçesi şöyledir:
"Şikayetçinin soyut iddiası dışında şüphelilerin şikayetçiyi gözaltına alırken zor kullanma yetkisine ilişkin sınırı aştıklarına dair kamu davası açabilmek için yeterli şüphe oluşturacak delil olmadığı tüm dosya kapsamından anlaşılmakla,..."
20. Aynı soruşturma kapsamında başvurucunun tehdit, hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından cezalandırılması istemiyle iddianame düzenlenmiş, yürütülen yargılama sonucunda İlk Derece Mahkemesince üç ay hapis cezasına hükmedilerek cezanın ertelenmesine karar verilmiştir. Yargılama temyiz incelemesi aşamasında devam etmektedir.
21. Polis memurları hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşıbaşvurucu tarafından yapılan itiraz, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/5/2012 tarihli ve 2012/1320 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir.
22. Başvurucu, serbest bırakılmasının ardından gittiği ikamet adresi bulunan Konya ilinde yakalama ve gözaltı sırasında kötü muameleye maruz kaldığı, sağlık raporu hakkında Cumhuriyet Savcısı'na gerçeğe aykırı bilgi verildiği iddialarıyla 12/9/2011 tarihinde şikâyette bulunmuştur. Konya Cumhuriyet Başsavcılığı 16/9/2011 tarihinde yetkisizlik kararı vererek dosyayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
23. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 2011/113949 sayılı yeni bir soruşturma dosyası kapsamında, polis memurları Ç.A., N.O., A.Ş. ve S.A. ile güvenlik görevlisi H.T. hakkında kötü muamele, görevi kötüye kullanma ve resmî belgede sahtecilik suçları yönünden soruşturma başlatılmıştır.
24. Yürütülen soruşturma kapsamında; polis memurları Ç.A., N.O., A.Ş. ve S.A. ilegüvenlik görevlisi H.T.nin şüpheli sıfatıyla, başvurucunun damadı ile polis memuru M.A.nın tanık sıfatıyla başvurucunun ise müşteki sıfatıyla beyanı alınmıştır.
25. Olay tarihinde nezarethane görevlisi olan S.A. ifadesinde özetle başvurucunun saat 23.00'e kadar nezarethaneye konulmadığını, ifadesinin alındığını, başvurucuya kendisinin ya da başka birinin kötü muamelede bulunmadığını beyan etmiştir.
26. Parkın güvenlik görevlisi H.T ifadesinde özetle olay günü Keçiören Gökçek Parkında özel güvenlik görevlisi olarak bulunmakta olduğunu,parkta akşam üzeri bir şahsın 10 yaşlarında bir erkek çocuğu ve 12 yaşlarında da bir kız çocuğuyla sohbet ettiğini uzaktan fark ettiğini, erkek çocuğunu çağırıp sorduğumda şahsı tanımadığını, parkta tanıştıklarını söylemesi üzere durumu ailesine bildirmek istediğini, başvurucunun kendisine "Ne oluyor, sen bana sapık mı diyorsun?" diye bağırıp çağırmaya başladığını, olay çıkmaması için 155'i aradığını, diğer güvenlikçi arkadaşı Y.A.nın da yanında olduğunu, başvurucuya karşı herhangi bir eylemde bulunmadıklarını, bu sırada çevrelerinde vatandaşlardan 20-25 kişilik bir grup oluştuğunu, daha sonra polislerin geldiğini, şahsın polislerle gitmemek için direndiğini, daha sonra karakola götürüldüğünü, kendisinin de karakola gittiğini beyan etmiştir.
27. Polis memuru A.Ş. ifadesinde özetle kendisi hakkında 2011/101163 sayılı soruşturma dosyasında soruşturma yapılıp takipsizlik kararı verildiğini, bu nedenle mükerrer soruşturma nedeniyle dosyanın kapatılmasını istediğini, olay günü ihbar üzerine Gökçek Parkına gittiklerinde vatandaşların başvurucunun etrafına toplanmış olduğunu gördüklerini, başvurucuyu kalabalıktan uzaklaştırmak ve karakola götürmek üzere araca davet ettiklerini ancak gelmek istemediğini bunun üzerine zor kullanarak araca bindirdiklerini, başvurucuyu kesinlikle darp etmediğini ancak kendisini parkta vatandaşların itip kaktığını, ayrıca karakola getirdiklerinde içeri girmek istemeyip kendini yerlere attığını beyan etmiştir.
28. Polis memuru N.O. ifadesinde özetle olay günü Aktepe Polis Merkezinde grup amiri olarak görev yaptığını, ihbar gelmesi üzerine görevli polis memurları A.Ş. ve A.Ü.nün başvurucuyu zor kullanmak suretiyle karakola getirdiklerini, kendisinin saat 19.00'da göreve başladığını, geldiğinde başvurucunun gözlem odasında oturmakta olduğunu, doktor raporunun alınması için başvurucuyu doktora sevk ettiğini, ifadesini aldığını ve geri kalan işlemler hakkında nöbetçi Cumhuriyet Savcısına talimat almak üzere telefonla bilgi verdiğini, raporda belirtildiği üzere şahıstaki darp bulgularını ve olayı kısaca nöbetçi Cumhuriyet Savcısına anlattıktan sonra Cumhuriyet Savcısının talimatı üzerine şahsı mevcutlu götürmek üzere gözlem odasına koyduğunu, Cumhuriyet Savcısı'na yanıltıcı ve yalan beyanda bulunmadığını, üst yazıda sehven bir hata yapılmış olduğunu, kendisinin karakola saat 19.00 civarında geldiğini, darp olayı olmuşsa bile kendisinin görmediğini beyan etmiştir.
29. Polis memuru Ç.A. ifadesinde; olay tarihinde Aktepe Polis Merkezinde vekil amir olarak görev yaptığını, mesaiden sonra iftar için evde bulunduğu esnada polis memuru N.O.nun kendisini arayarak olay hakkında bilgi verdiğini, gerekli doktor raporlarının aldırılmasını ve kendisinin de geleceğini söyleyerek telefonu kapattığını, Savcıile görüşmeyi de grup amiri N.O.nun yaptığını, kendisinin karakoldan ayrıldığını, sabah başvurucununadliyeye gönderildiğini, Adliyede serbest bırakıldığını, kendisinin herhangi bir imza atmadığını, Savcılığa sevk yazısını da kendisinin imzalamadığını, imzanın Emniyet Amiri yerine şerhi düşülerek imzalanmış olduğunu ve kimin imzaladığını bilmediğini, aynı zamanda Kavacık Polis Merkezi amirliğini de yürütmekte olduğu için Aktepe Polis Merkezinde bulunmadığı zamanlarda acil evrakları kendisini beklemeden telefonla bilgi vererek düzenlenmelerini söylemiş olduğunu beyan etmiştir.
30. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yapılan soruşturma neticesinde, 5/4/2012 tarihli ve K.2012/21169 sayılı kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararının gerekçesi şöyledir:
"Şüphelilerden A.Ş. için 2011/101163 nolu soruşturma evrakından anlaşıldığı üzere aynı olayla ilgili olarak soruşturma yapılmış ve 27/10/2011 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, ayrıca diğer şüpheliler açısından şikayete konu gözaltına alma işleminin mâkul ölçüler içinde kaldığı ve bu işlemlerin Savcılık talimatıyla yapıldığı anlaşılmış olmakla suç sübutuna dair herhangi bir delil olmadığı, ayrıca müştekinin polis merkezinin düzenlediği üst yazıyı yazan şüpheli Ç.A. hakkında, kendisinde darp izi olmasına rağmen üst yazıya darp ve cebir izine rastlanılmadığını yazdığı ancak alınan doktor raporunda darp ve cebir izi bulunmadığı ve düzenlenen raporda herhangi bir sahtecilik bulunmadığı anlaşılmış olmakla,..."
31. Başvurucu anılan karara itiraz etmiş, Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 10/4/2013 tarihli ve 2013 Değişik İş sayılı kararı ile başvurunun itirazının reddine karar vermiştir.
32. İtirazın reddine ilişkin karar başvurucuya 4/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
33. Başvrucu 25/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
34. Başvurucu ayrıca Türkiye İnsan Hakları Vakfı Ankara Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi tarafından 9/5/2013 tarihinde düzenlenen sağlık raporunu dosyaya sunmuştur. Anılan raporda; fizik muayenede olağan dışı bulgu saptanmadığı belirtilirken, ruhsal durum muayenesinde travma sonrası stres bozukluğu ve major depresif bozukluk teşhisi konulmuş, yapılan değerlendirmede yaşanılan travmatik olay öyküsünün ruhsal bozukluk tablosunda doğrudan ve tek belirleyici olduğu sonucuna varılmıştır.
B. İlgili Hukuk
35. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 256. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”
36. 5237 sayılı Kanun’un 86. maddesi şöyledir:
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
37. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 94. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 30/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu, yakalama sırasında ve karakolda yanında torunu bulunduğu hâlde darp edildiğini, şikayetçi olmaması için tehdit edildiğini ve hukuka aykırı olarak polis merkezinde alıkonulduğunu, alınan sağlık raporunda darp ve cebir izi bulunmasına karşın Cumhuriyet Savcısına raporda darp ve cebir izi olmadığı şeklinde yanıltıcı bilgi verildiğini, sabah götürüldüğü adliyede Cumhuriyet Savcısı karşısına çıkarılmadan salıverildiğini ve soruşturmanın etkili bir şekilde yürütülmediğini belirterek özgürlük ve güvenlik, adil yargılanma ve etkili başvuru hakları ile işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüş, soruşturmanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin olarak devletin etkili soruşturma yapma sorumluluğu kapsamında, yargılama süreci değerlendirileceğinden, başvurucuların adil yargılanma ve etkili bir hukuk yoluna başvurma haklarına ilişkin şikâyetleri yönünden ayrı değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir. Başvurucunun, işkence ve kötü muamele yasağı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali iddiaları ise ayrı ayrı incelenecektir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkınınİhlal Edildiğine İlişkin İddia
41. Başvurucu, hukuka aykırı olarak polis merkezinde alıkonulduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
42. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir. "
44. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
45. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
46. Tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olmaları yanında, telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiklerinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından etkili olmadıklarının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
47. 5271 Sayılı Kanun'un koruma tedbirleri nedeniyle tazminat konusunu düzenleyen 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince; uygulanan koruma tedbirinin niteliğine göre, asıl davada hüküm verilmesine gerek bulunmayan hallerde yargılamanın sonucu beklenmeksizin (Hikmet Kopar ve diğerleri, B. No: 2014/14061, 8/4/2015, § 68), asıl davada hüküm verilmesini gerektiren hallerde ise verilecek hükmün kesinleşmesinin ardından 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi hükümlerine göre tazminat talep edilmesi mümkündür.
48. Bu kapsamda talep edilecek tazminatın, devam eden koruma tedbirlerinin sonlandırılmasına yönelik bir etkisi bulunmamakla birlikte, başvurucu hakkında uygulanan koruma tedbirinin devam etmediği anlaşıldığından, tazminat talebinin ileri sürülen ihlal iddiaları açısından tazmin edici nitelikte olacağı söylenebilecektir.
49. Başvurucu hakkında uygulanan koruma tedbirinin konu olduğu suç isnadına yönelik yargılama sürecinin de devam ettiği anlaşılmaktadır (§ 20). Başvurucu, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yoluna başvurduğuna ilişkin bir veri sunmadığı gibi, anılan başvuru yolunun etkili bir yol olmadığına yönelik bir iddiasının da bulunmadığı anlaşıldığından, yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin ikincillik ilkesi gereği mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Alparslan ALTAN bu sonuca farklı gerekçeyle katılmıştır.
b. İşkence ve Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
51. Başvurucu, yakalama sırasında ve karakolda darp edildiğini, şikayetçi olmaması için tehdit edildiğini, Cumhuriyet Savcısı'na sağlık raporu hakkında yanıltıcı bilgi verildiğini ve soruşturmanın etkili bir şekilde yürütülmediğini ileri sürmektedir.
52. Bakanlık, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/101163 sayılı soruşturma dosyası kapsamında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini ve bu karara karşı yapılan itirazın reddedilerek 18/5/2012 tarihinde kesinleştiğini, bu tarihin Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce olduğunu belirtmektedir.
53. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu beyanında başvuru konusu ettiği soruşturmanın 2011/113949 sayılı soruşturma olduğunu ve bu soruşturma sonucunda verilen kararın 10/4/2013 tarihinde kesinleştiğini ifade etmiştir.
54. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
55. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
56. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce kesinleştikleri tespit edildiği takdirde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 32).
57. Somut olayda her ne kadar Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce kesinleşmiş bir kovuşturmaya yer olmadığı kararı mevcut ise de anılan kararın, başvurucu hakkında tehdit, hakaret, görevi yaptırmamak için direnme suçları isnadıyla yürütülen soruşturmanın genişletilmesi neticesinde verildiği, başvurucunun serbest bırakılmasının ardından yakalama sırasında ve gözaltında darp edildiği iddiasıyla anılan kovuşturmaya yer olmadığı kararı tarihinden önceyaptığı şikayet üzerine başlatılan soruşturmanın Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra kesinleştiği, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesinden sonra aynı iddialarla yeni bir şikâyette bulunulmasından ziyade aynı zaman diliminde aynı isnada ilişkin yürütülmüş iki farklı soruşturma söz konusu olduğu anlaşıldığından anılan sürecin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmış, bu nedenle zaman bakımından yetkisizlik itirazı yerinde görülmemiştir.
58. Açıklanan nedenlerle açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
59. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
60. Başvurucu, yakalama sırasında ve karakolda darp edildiğini, darp fiilinden şikayetçi olmaması için tehdit edildiğini, alınan sağlık raporunda darp ve cebir izi bulunmasına karşın Cumhuriyet Savcısı'na raporda darp ve cebir izi olmadığı şeklinde yanıltıcı bilgi verildiğini, hiç bir aşamada Cumhuriyet Savcısı ile görüştürülmediği gibi sabah götürüldüğü adliyede Cumhuriyet Savcısı karşısına çıkarılmadan salıverildiğini ve soruşturmanın etkin yürütülmediğini ileri sürmektedir.
61. Bakanlık görüşünde; AİHM içtihatlarına ve soruşturma sürecinde yapılan işlemlere değinilerek, işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edilip edilmediğine ilişkin takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğunu ifade edilmiştir.
62. Başvurucu Bakanlığın görüşüne karşı sunduğu beyan dilekçesinde özetle; işkence ve kötü muamele yasağına kaşı usule ilişkin güvencelerin hiçbirindenyararlandırılmadığını, adli muayene raporlarında olay öyküsünün cinsel taciz olarak geçtiğini, kötü muamele iddiasının hiç bir aşamada Savcıya bildirilmediği gibi Savcı önüne çıkarılmadan serbest bırakıldığını, 2011/113949 sayılı soruşturma kapsamında doktor raporunda darp ve cebir izi olmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini oysa sağlık raporunda tespit edilen mevcut yaralanmaların bulunduğunu, olay nedeniyle yalnızca fiziksel olarak değil ruhsal olarak da zarar gördüğünü, soruşturma aşamasında polis merkezi kamera kayıtlarının toplanmadığını ve hiç bir araştırma yapılmadığını belirtmiştir.
63. İncelemeye konu başvuruya ilişkin, başvurucunun gözaltı giriş ve çıkış raporları arasında çelişki olduğu, başvurucunun yakalama sırasında ve götürüldüğü polis merkezinde darp edildiği iddialarının esasına yönelik bir sonuca varılmasını sağlayacak yeterli veri bulunmadığı ve değerlendirmenin ancak etkili bir soruşturma yapılması sonucunda mümkün olacağı anlaşıldığından başvuru, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü Devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğü ile sınırlı olarak incelenecektir.
a. Genel İlkeler
64. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmi bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110)
65. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması halinde, Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmi bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu olanaklı olmazsa, bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hale gelecek ve bazı hallerde devlet görevlilerinin fiili dokunulmazlıktan yararlanarak, kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
66. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 55).
67. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla, kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma, bağımsız, hızlı ve derinlikli bir şekilde yürütülmelidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
68. Şartlar ne olursa olsun, yetkililer resmi şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidirler. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhal başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan, § 25).
79. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü muameleye yönelik soruşturmalarda, hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın azami bir hız ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).
70. Kamu görevlileri tarafından yapılan işkence ve kötü muamele iddiaları hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için, soruşturmadan sorumlu ve tetkikleri yapan kişiler olaylara karışan kişilerden bağımsız olmalıdır. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının olmamasını değil, aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir (Cezmi Demir ve diğereri, § 119).
71. AİHM, soruşturması veya davası süren görevlinin görevinin askıya alınmasının ve şayet hüküm alırsa meslekten men edilmesinin önemine dikkat çekmektedir (Abdülsamet Yaman/Türkiye, B. No: 32446/96, 2/11/2004, 55).
72. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, kişinin maddi ve manevi varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Dolayısıyla, bu kapsamda açılmış olan tüm davaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak usul yükümlülüğünün bir unsuru olarak, tespit edilen sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
73. Başvurucu, yakalama sırasında ve polis merkezinde darp edildiğini ileri sürmektedir. Olay tutanağı ve polis memurlarının ifadeleri doğrultusunda, başvurucunun zor kullanarak yakalandığı konusunda bir uyuşmazlık bulunmadığı anlaşılmaktadır. Polis memurları, yakaladıkları sırada başvurucunun vatandaşlar tarafından hırpalanmakta olduğunu ve polis merkezinde kendini yerlere atarak zarar vermeye çalıştığını ifade etmişlerdir.
74. Başvurucunun gözaltı giriş raporunda yaralanmalarına ilişkin bulgular tespit edilmiş (bkz. §11), gözaltı çıkış raporunda ise yapılan fiziki muayenede yaralanma bulgusuna rastlanmadığı belirtilmiştir. İki rapor arasında yaklaşık 12 saatlik bir zaman dilimi bulunmaktadır.
75. Başvurucunun zor kullanmak suretiyle yakalandığı ve kötü muamele iddiaları birlikte değerlendirildiğinde, yapılacak soruşturmada öncelikle başvurucunun olay nedeniyle yaralanıp yaralanmadığının tespit edilmesi gerekmektedir. Başvuruya konu olaya ilişkin başlatılan adli işlemler kapsamında, anılan iki rapor arasındaki çelişkinin giderilmesine ilişkin bir girişimde bulunulmadığı anlaşılmaktadır.
76. Başvurucunun yaralandığının sabit olması halinde ise başvurucunun kötü muamele iddiaları ile polis memurları tarafından ileri sürülen yaralanmaya sebebiyet verebilecek olaylar (bkz. § 74) değerlendirilerek yaralanmaya sebebiyet veren eylemlerin neler olduğunun tespit edilmesi gerekmektedir.
77. Başvurucunun kamu görevlilerinin eylemleri neticesinde yaralandığının tespiti halinde ise yaralanmaya sebebiyet vermiş olan gücün kullanım zamanının tespit edilmesi gerekmektedir. Kişinin kontrol altına alınması tamamlandıktan sonra uygulandığı tespit edilen kuvvet kullanımı için kişinin devletin kontrolü altında bulunduğu sırada uğradığı ileri sürülen kötü muamele iddialarına ilişkin ilkeler uygulanabilecektir. Kuvvet kullanımının, kişinin tamamen kontrol altına girmesinden önce, bir başka ifade ile kişinin kontrol altına alınmaya çalışılması sırasında uygulandığının tespit edilmesi halinde ise yapılması gereken, kullanılan gücün orantılı olup olmadığının değerlendirilmesidir (Zeki Bingöl, B. No: 2013/6576, 18/11/2015, § 88).
78. Başvurucunun anılan olay nedeniyle yaralanıp yaralanmadığı dahi açıklığa kavuşturulmamışken anılan değerlendirmelerin sağlıklı bir şekilde yapılması mümkün değildir.
79. Yapılan soruşturma kapsamında sağlık raporları arasındaki çelişkinin giderilmemesinin yanı sırakarakol kamera kayıtlarının araştırılmadığı, başvurucunun serbest bırakılmasından önce Cumhuriyet Savcısı önüne çıkarılmadığı ve şikayetçi olmaması için tehdit edildiğine yönelik iddiaları kapsamında bir değerlendirme yapılmadığı, maddi olayı açıklığa kavuşturabilecek nitelikte bir delil toplanmadığı anlaşılmaktadır.
80. Cumhuriyet Savcısı ile görüşme tutanağında kolluk tarafından, başvurucunun sağlık raporunda darp ve cebir izi bulunmadığının belirtildiği anlaşılmaktadır. Düzenlenen tutanağa göre görüşme 25/8/2011 tarihinde saat 23.15'de gerçekleşmiştir. Bu tarihte başvurucunun gözaltı çıkış raporu henüz alınmamış olup başvurucu hakkında düzenlenmiş tek raporda da yaralanmaların tespit edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Anılan tutanağı düzenleyen ve imzalayan polis memuru N.O. ifadesinde; Cumhuriyet Savcısı'na başvurucunun yaralanmalarına ilişkin bilgi verdiğini ancak metnin bazı bölümlerinin diğer belgelerden kopyalanması nedeniyle tutanakta yanlışlık yapılmış olabileceğini ifade etmiştir.
81. Yakalama ve gözaltı işlemlerine ilişkin gerek 5271 sayılı Kanun'da gerek 1/6/2005 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliğinde yer alan usule ilişkin güvenceler kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını koruma altına almakla birlikte aynı zamanda işkence ve kötü muamele yasağına yönelik koruma mekanizmalarını içermektedirler. Darp raporunun Cumhuriyet Savcısı'na bildirilmemesi gibi anılan koruma mekanizmalarının ihlaline yönelik iddiaların, işkence ve kötü muamele yasağı kapsamındaki etkili soruşturma ilkeleri doğrultusunda açıklığa kavuşturulması önem taşımaktadır.
82. Yapılan soruşturma kapsamında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararının gerekçesinde darp raporunun Cumhuriyet Savcısı'na bildirilmediği yönündeki iddianın, başvurucunun sağlık raporunda darp ve cebir izi bulunmadığı şeklinde karşılandığı ancak karar gerekçesinin aksine anılan sağlık raporunda yaralanmaların tespit edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
83. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
84. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
85. Başvurucu, Anayasa’nın 17. maddesinin ihlali nedeniyle yargılamanın (soruşturmanın) yenilenmesine ve 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
86. Başvuru konusu olayda Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yargılamanın (soruşturmanın) yenilenmesine karar verilmesi gerekmektedir.
87. Yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya ayrıca net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
88. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama (soruşturma) yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE; tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
30/3/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
FARKLI GEREKÇE
1. Başvuru, yakalama sırasında darp edilme, hukuka aykırı olarak alıkonulma ve soruşturmanın etkin yürütülmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği, adil yargılanma ve etkili başvuru hakları ile işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Çoğunluk görüşüyle başvurun kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia hakkında başvurucunun 5271 sayılı Kanunun 141. maddesinde belirtilen dava yoluna başvurduğuna ilişkin bir veri sunmaması ve anılan başvuru yolunun etkili bir yol olmadığına yönelik bir iddiasının da bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.
3. Başvuruya konu iddia yönünden sürenin başlangıcı başvurucunun gözaltına alınma ve serbest bırakılma tarihleri önem taşımaktadır. Eldeki işte başvurucu 25.8.2011 tarihinde görevi yaptırmamak için direnme suçundan dolayı gözaltına alınmış ertesi gün salıverilmiştir.
4. Başvurucunun anılan şikayetleri ile ilgili olarak görevli polis memurları aleyhine yürütülen soruşturma sonucunda "şikayetçinin soyut iddiası dışında şüphelilerin şikayetçiyi gözaltına alırken zor kullanma yetkisine ilişkin sınırı aştıklarına dair kamu davası açabilmek için yeterli şüphe oluşturacak delil olmadığı” gerekçesiyle 27.10.2011 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş, bu karara yapılan itiraz da Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/5/2012 tarihli ve 2012/1320 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Bireysel başvuruda kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı yönünden dikkate alınması gereken süreler bunlardır.
5. Anayasa ve 6216 sayılı Kanun'un anılan hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Bu açık düzenlemeler karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir. Mahkemenin zaman bakımından yetkisine ilişkin bu düzenlemelerin kamu düzenine ilişkin olmaları nedeniyle, bireysel başvurunun tüm aşamalarında resen dikkate alınmaları gerekir (Ahmet Melih Acar,B. No: 2012/329, 12/2/2013, § 15).
6. Eldeki işte kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı yönünden Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/5/2012 tarihli itirazın reddine dair kararı dikkate alındığında bu hak yönünden şikâyetin, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "zaman bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumdan kabul edilemezlik sonucuna farklı gerekçeyle katıldım.
Üye