logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mustafa Yıldırım [2.B.], B. No: 2013/8663, 30/3/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSTAFA YILDIRIM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/8663)

 

Karar Tarihi: 30/3/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

Raportör

:

Mehmet Sadık YAMLI

Başvurucu

:

Mustafa YILDIRIM

Vekili

:

Av. Fatih TEPEAŞAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tam yargı davasının makul sürede sonuçlanmaması ve davanın yetkisiz mahkemede görülerek süre aşımı nedeniyle reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 29/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 17/4/2015 tarihinde, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 17/4/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı/Bölüm tarafından 11/1/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 9/2/2016 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlere atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve başvuruya konu yargılama dosyasından elde edilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, işçi olarak çalışmakta iken 20/4/2005 tarihinde karın ağrısı şikâyetiyle başvurduğu İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 20/4/2005, 23/4/2005 ve 30/4/2005 tarihlerinde ameliyata alınmıştır. 30/4/2005 tarihli ameliyata ilişkin epikriz raporunda başvurucunun ince bağırsaklarının kısaltıldığına ilişkin bilgiye yer verilmiştir.

9. Daha sonra aynı Hastanenin Sağlık Kurulu tarafından başvurucuya kısa bağırsak sendromu teşhisiyle 17/6/2005 tarihinden geçerli olmak üzere iki ay istirahat raporu verilmiştir. Aynı teşhisle 17/8/2015 tarihinden itibaren iki ay daha istirahat raporu verilmiştir. 17/10/2015 tarihli raporda da apendektomi sonrası i. bağırsak rezeksiyonu (kısa bağırsak send.) teşhisine yer verilerek bir ay istirahat uygun görülmüştür. 18/11/2005 tarihli raporda dakısa bağırsak sendromu teşhisiyle yenideniki ay istirahat uygun görülmüştür.

10. Başvurucu 18/1/2006 tarihinde yeniden kısa bağırsak sendromu teşhisiyleiki ay istirahat raporu almış ve bunun üzerine iş akdi, 20/4/2005 tarihinden itibaren çalışamadığı gerekçesiyle 31/1/2006 tarihinde feshedilmiştir.

11. Başvurucu 27/7/2008 tarihinde Sağlık Bakanlığına başvuruda bulunmuştur. Başvurucu 20/4/2005 tarihinde anılan Hastanede apandisit ameliyatına alındığını, ameliyatın 4-5 saat sürdüğünü, sonrasında iyileşmeden taksiyle evine gönderildiğini, aynı gece tekrar rahatsızlanması üzerine özel bir hastaneye götürüldüğünü; burada ameliyat kesiğinin büyük olduğu ve iltihap kaptığı söylenerek tekrar ameliyat olduğu Hastaneye gönderildiğini, ertesi gün burada ikinci defa ameliyat edildiğini, bu ameliyatın da başarısız olması üzerine takip eden günlerde aynı Hastanede üçüncü bir ameliyatın yapıldığını ancak bunun da başarısız olduğunu, sonrasında ailesi tarafından özel bir hastaneye götürüldüğünü ve tedaviye başlandığını, tedavinin devam ettiğini, bununla birlikte ameliyat sonrasında yeni sorunların ortaya çıktığını, doktorunun söz konusu rahatsızlığın bağırsaklarının kısaltılmasından kaynaklandığını söylediğini, apandisit ameliyatı nedeniyle üç yıldır acı çektiğini belirterek maddi ve manevi tazminat istemiştir.

12. Sağlık Bakanlığı 3/9/2008 tarihli işlemle, söz konusu dilekçe üzerine düzenlenen tıbbi mütalaa raporunda, uygulanan ameliyatların hayati önemi haiz olduğu; ileri sürülen problemin basit diyet tedbirleriyle giderilebileceği, ameliyatlarda yanlışlık bulunmadığı, her şeyin zamanında ve yerinde yapılarak hayat kurtarıcı olduğu hususlarının belirtildiği dolayısıyla olayda hizmet kusuru bulunmadığı gerekçesiyle istemi reddetmiştir.

13. Bunun üzerine başvurucu;bağırsaklarının kısaltılmasının başka problemlere yol açtığını oysa bağırsaklarının kısaltılması konusunda bilgilendirilmediğini ve bu durumu doktorundan yeni öğrendiğini, ayrıca çalıştığı iş yerinde iyi ücret almakta iken ameliyatlardan sonra çalışamadığını, doktorların çalışabilir raporu vermediğini belirterek maddi ve manevitazminat istemiyle 17/9/2008 tarihinde Ankara 9. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmıştır.

14. Mahkeme 26/9/2008 tarihli ve E.2008/1697, K.2008/1801 sayılı kararı ile davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"Dava dosyasının incelenmesinden mamul vinç operatörü olarak çalışan davacının 20 Nisan 2005 tarihinde karın ağrısı şikayeti ile İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvurduğu ve dava dosyasındaki raporlardan davacının 20.4.2005, 23.4.2005 tarihleri de dahil üç kez ameliyat olduğu ve bu ameliyatlardan dolayı yine 2005 yılı içerisinde de sağlık raporları aldığı, davacının bu sağlık durumundan dolayı çalışmaması nedeniyle 31.1.2006 tarihinde iş akdinin feshedildiği ve aynı tarih itibariyle Türkiye İş Kurumunca işten ayrılma bildirgesinin düzenlendiği ve Türkiye İş Kurumu Bayrampaşa Şube Müdürlüğünün 21.3.2006 tarihli yazısından davacıya 01.02.2006 ila 01.08.2006 tarihleri arasından işsizlik ödeneğinin ödendiği ve davacının bu tarihten sonra işsiz kaldığı, bunun üzerine 27.07.2008 tarihinde davalı idareye başvurarak çalışamaz duruma gelmesine sebebiyet veren idarenin kusurundan dolayı tazminat talebinde bulunduğu, Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 3.9.2008 tarih ve 33.707 sayılı işlemiyle davacının talebinin reddedilmesi üzerine 17.9.2008 tarihinde görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Olayda, her ne kadar davacı tarafından davalı idareye başvuru üzerine tesis edilen işlem üzerine 60 gün içinde dava açılmış ise de; 2005 yılı içerisinde geçirmiş olduğu ameliyatlardan dolayı hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek tazminat talep edildiğinden dava açma süresi 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 13.maddesinin 1. fıkrası uyarınca hesaplanacaktır.

Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden davacının 2005 yılı içindeki ameliyatlardan dolayı meydana geldiği ileri sürülen hizmet kusurunu en son sağlık durumu nedeniyle artık çalışamayacağını ortaya koyan ve çalıştığı şirket tarafından iş akdinin fesh edildiği 31.01.2006 tarihinde öğrendiğinin kabulü gerektiği açıktır.

Bu nedenle, yukarıda belirtilen kanun hükmü gereğince davacının en geç 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca 31.01.2006 tarihinden itibaren bir yıl içerisinde davalı idareye başvurmak suretiyle davasını açması gerekirken, bu bir yıllık süreyi geçirdikten sonra davalı idareye 27.7.2008 tarihinde yaptığı başvuru üzerine açılan davada süre aşımı bulunduğundan işin esasını incelemeye hukuken imkan bulunmamaktadır."

15. Başvurucu 99,50 TL temyiz harcı ödeyerek kararı temyiz etmiş, karar Danıştay Onuncu Dairesinin 25/12/2012 tarihli ve E.2009/4152, K.2012/6892 sayılı ilamıylaonanmıştır. Başvurucunun, karar düzeltme istemi aynı Dairenin 12/6/2013 tarihli ve E.2013/7427, K.2013/4564 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Nihai karar 1/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 29/11/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

17. 1/6/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 30/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

19. Başvurucu,

i. Uğradığı zararların tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı nedeniyle reddinin hukuka uygun olmadığını zira malul olup olmadığının tespitinin ancak sağlık raporu alınması suretiyle tespit edilebileceğini ve iş akdinin feshinin subjektif bir tasarruf olması nedeniyle dava süresinin hesabına esas alınamayacağını,

ii. Uyuşmazlığa yetkisiz mahkeme tarafından bakıldığını,

iii. Adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesine karşın kendisinden temyiz aşamasında harç tahsil edildiğini,

iv. Makul süre içinde yargılama yapılmadığını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini ve yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini istemiştir. Başvurucu ayrıca adli yardım talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun tüm iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında aşağıdaki başlıklar altında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir:

a. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Davanın Süre Aşımı Gerekçesiyle Reddedilmesine İlişkin İddia

21. Başvurucu, uğradığı zararların tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı nedeniyle reddinin hukuka uygun olmadığını zira malul olup olmadığının tespitinin ancak sağlık raporu alınması suretiyle tespit edilebileceğini, iş akdinin feshinin subjektif bir tasarruf olması nedeniyle dava süresinin hesabında esas alınamayacağını ileri sürmüştür.

22. Bakanlık, başvurucunun şikâyetlerinin Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğunu belirtmiştir

23. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. …

25. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

26. Mahkemeye erişim hakkı aynı zaman da Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almakta olup (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28), bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

27. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Ancak, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gerekir (Özkan Şen, § 58).

28. Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler hukuk güvenliği ilkesi gereği olup, adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirilemez. Anılan süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet eder. Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler, devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini engellemiş sayılmaz (Garanti Bankası A.Ş., B. No: 2013/4553, 16/4/2015, § 43).

29. İdari işlem ve eylemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılma süresi kanunlarla düzenlenmiş; 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesi uyarınca idari eylemlerden dolayı hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her durumda eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi hâlinde ise bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açmaları gerektiği düzenlenmiştir.

30. Derece mahkemelerin usul kurallarını uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar katı şekilcilikten, öte yandan kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir esneklikten kaçınmaları gereklidir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).

31. Başvurucu, derece mahkemesinin dava açma süresine ilişkin hükümleri yorumlamasından ve uygulamasından şikâyet etmektedir. Somut olayda başvurucu, 20/4/2005 tarihinde karın ağrısı şikâyetiyle gittiği İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan ameliyatların başarısız olduğunu, ameliyat sonrası yeni rahatsızlığın oluştuğunu, doktorunun bu durumun bağırsaklarının kısaltılmasından kaynaklandığını söylediğini, apandisit ameliyatı nedeniyle üç yıldır acı çektiğini ileri sürerek maddi ve manevi tazminat istemiyle 27/7/2008 tarihinde Sağlık Bakanlığına başvuruda bulunmuştur. Sağlık Bakanlığının, olayda hizmet kusuru bulunmadığı gerekçesiyle istemi reddetmesi üzerine başvurucu, bağırsaklarının kısaltılması konusunda bilgilendirilmediğini ve bu durumu doktorundan yeni öğrendiğini, ayrıca çalıştığı işyerinde iyi ücret almakta iken ameliyatlardan sonra doktorların çalışabilir raporu vermediğini belirterek 17/9/2008 tarihinde Ankara 9. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmıştır.

32. İdareMahkemesi ise başvurucunun ameliyatlar nedeniyle oluştuğunu ileri sürdüğü hizmet kusurunu en geç sağlık durumu nedeniyle iş akdinin fesh edildiği 31/1/2006 tarihinde öğrendiğinin kabulü gerektiği ve 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesi uyarınca bu tarihten itibaren bir yıl içinde idareye başvurarak dava açması gerekirken 27/7/2008 tarihinde yaptığı başvuru üzerine açtığı davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş, karar Danıştay incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.

33. Adil yargılanma hakkı çerçevesinde mahkemeye erişim hakkına yönelik sınırlamaların veya mevzuat yorumlamalarının dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmaması gerekir. Bu değerlendirmeler ışığında ve özellikle başvurucuya verilen istirahat raporlarının tamamında kısa bağırsak sendromu teşhisinin yer aldığı ve bu raporlar üzerine iş akdinin feshedildiği dikkate alındığında İdare Mahkemesinin, 2005 yılı Nisan ayında yapılan ve başarısız olduğu ileri sürülen ameliyatlar ve bu ameliyatlar sırasında bağırsaklarının kısaltılması nedeniyle uğranılan zararların tazmini istemiyle, en geç iş akdinin feshedildiği 31/1/2006 tarihinden itibaren bir yıl içinde idari başvuru yapılması gerektiği yönündeki değerlendirmesinin mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hale getiren nitelikte olmadığı sonuç olarak başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.

34. Açıklanan nedenlerle davanın süre aşımından reddedilmesinde bir ihlalin olmadığı açık olup, başvurunun bu kısmınınaçıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Adli Yardım Talebinin Kabulüne Karar Verilmesine Karşın Temyiz Aşamasında Harç Tahsil Edilmesine İlişkin İddia

35. Başvurucu davanın İdare Mahkemesinde adli yardım talepli olarak görüldüğünü, karardan sonra karar kesinleşmeden harçların tamamlatılmasının istenmesinin ve eksik harç tamamlanmadan dosyanın Danıştaya gönderilmemesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

36. Bakanlık başvurucunun bu şikâyetinin Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesine ilişkin olduğunu belirtmiştir.

37. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.

38. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.

39. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).

40. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram Gök, 19).

41. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök 20).

42. Somut olayda, başvurucunun açtığı tam yargı davasında İlk Derece Mahkemesince 26/9/2008 tarihli kararla davanın reddine ve toplam 37 TL yargılama giderinin davanın adli yardım talepli olması nedeniyle başvurucuya tamamlattırılmasına karar verilmiştir. Başvurucu, temyiz ettiği İlk Derece Mahkemesi kararının yürütmesinin durdurulması isteminde bulunmadığı gibi temyiz ve karar düzeltme dilekçelerinde de adli yardıma ilişkin şikayetini dile getirmediği anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının temyiz incelemesinde karşılanması imkânı bulunduğu ancak bu konuda temyiz dilekçesinde herhangi bir talepte bulunmadığı anlaşıldığından anılan iddiaların Anayasa Mahkemesince incelenmesi, bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği mümkün değildir.

43. Açıklanan nedenlerle başvuru yolları usulüne uygun şekilde tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Kanuni Hâkim Güvencesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

44. Başvurucu; davanın yetkisiz mahkemede görüldüğünü, davanın Ankara İdare Mahkemesi yerine İstanbul İdare Mahkemesinde görülmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

45. Başvurucunun iddiaları kanuni hâkim güvencesine ilişkindir.

46. Anayasa’nın 37. maddesi şöyledir:

Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.

Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.

47. Hukuk devletinde kanuni hâkim, tabii hâkim olarak anlaşılmalıdır. Tabii hâkim kavramı ise dar anlamda, suçun işlenmesinden veya çekişmenin doğmasından önce davayı görecek yargı yerini yasanın belirlemesi diye tanımlanmaktadır. Başka bir anlatımla tabii hâkim ilkesi, yargılama makamlarının, suçun işlenmesinden veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya hâkimlerin atanmasına engel oluşturur; sanığa veya davanın yanlarına göre hâkim atanmasına olanak vermez (AYM, E.1990/13,K.1990/30, 20/11/1990).

48. Kanuni hâkim güvencesi ilkesi, olayın niteliğine göre yargılamanın hangi mahkemede yapılacağının önceden belirlenmiş olması ilkesidir. Yargılama, tabii hâkimi dışında başka bir hâkim tarafından yapılamaz (Muhammet Kaplan, B. No: 2013/1586, 18/9/2013, § 31).

49. Somut olayda başvurucu tarafından davanın İstanbul İdare Mahkemesinde açılmayıp Ankara İdare Mahkemesinde açıldığı, Ankara 9. İdare Mahkemesinin de davayı süre aşımı gerekçesiyle reddettiği anlaşılmakta olup, davayı karar veren Mahkemenin ihtilafın doğmasından sonra kurulan bir mahkeme olmayıp görev ve yetkileri daha önceden kanunla belirlenmiş bir mahkemedir. Bu durumun kanuni hâkim güvencesi açısından sorun oluşturmadığı açıktır.

50. Açıklanan nedenlerle başvurucunun bu yöndeki iddiası açıkça dayanaktan yoksun bulunmuştur.

c. Makul Sürede Yargılama Yapılmadığına İlişkin İddia

51. Başvurucu davanın makul sürede bitirilmediğinin ileri sürmüştür.

52. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

53. Başvurucu 27/7/2008 tarihinde yaptığı idari başvuru üzerine açtığı tam yargı davasının 2013 yılında karara bağlanması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

54. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, § 18) Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).

55. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

56. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil olan ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Bu anlamda belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler; başvurucunun, haklarına zarar verdiğini iddia ettiği idari bir eylemden doğan zararlarının tazmini amacıyla açtığı tam yargı davalarına da uygulanacaktır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44). Başvurucunun, yapılan ameliyat nedeniyle uğradığı zararların tazmini istemiyle açtığı tam yargı davasına ilişkin somut yargılamanın medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur

57. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olmakla beraber, bazı özel durumlarda girişimin niteliği dikkate alınarak uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih başlangıç tarihi olarak kabul edilebilmektedir (Selahattin Akyıl, § 45). Somut başvuru açısından benzer bir durum söz konusu olup makul süre değerlendirmesinde nazara alınacak zaman diliminin başlangıç tarihi, başvurucu tarafından tazminat talebinin Sağlık Bakanlığına iletildiği 27/7/2008 tarihidir.

58. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi, başvurucunun karar düzeltme talebinin Danıştay Onuncu Dairesince reddedildiği 12/6/2013 tarihidir.

59. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde 27/7/2008 tarihinde Sağlık Bakanlığına tazminat istemiyle başvurulmasıyla sürecin başladığı, Sağlık Bakanlığının 3/9/2008 tarihli işlemle istemi reddettiği, Ankara 9. İdare Mahkemesinde 17/9/2008'de açılan davanın ilk inceleme aşamasında 26/9/2008 tarihli kararla reddedildiği, kararın temyiz edilmesi sonrasında Danıştay Onuncu Dairesinin 25/12/2012 tarihli kararıyla onandığı, karar düzeltme talebinin de aynı Dairenin 12/6/2013 tarihli kararıyla reddedilerek İlk Derece Mahkemesi kararının kesinleştiği ve yargılamanın bu tarih itibarıyla sonlandığı görülmektedir.

60. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları nezdinde sürdüğü görüldüğünden 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli usule ilişkin genel hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.

61. Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal kararında yer verilmiş olupözellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de dikkate alınarak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Selahattin Akyıl, §§ 54-60).

62. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle karmaşık olduğunun söylenemeyeceği, özellikle dört yıla yakın bir süre Danıştay'da temyiz incelemesinde beklediği ve toplamda yaklaşık beş yıl süren yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

63. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

64. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

65. Başvurucu davanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

66. Yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

67. Adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

68. Vekâlet ücretinden oluşan 1.800 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesine karşın temyiz aşamasında harç tahsil edilmesine ilişkin iddianınnın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Kanuni hâkim güvencesi ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesine güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. Vekâlet ücretinden oluşan 1.800 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Ankara 9. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Danıştay Onuncu Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,

I. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,

30/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Mustafa Yıldırım [2.B.], B. No: 2013/8663, 30/3/2016, § …)
   
Başvuru Adı MUSTAFA YILDIRIM
Başvuru No 2013/8663
Başvuru Tarihi 29/11/2013
Karar Tarihi 30/3/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tam yargı davasının makul sürede sonuçlanmaması ve davanın yetkisiz mahkemede görülerek süre aşımı nedeniyle reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Makul sürede yargılanma hakkı (idare) İhlal Manevi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 13
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi