TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞAHABETTİN İLYAS YILMAZ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5636)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat
AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Şahabettin
İlyas YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu,
Serik Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı şikayet
üzerine kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, karara yaptığı itirazın
gerekçesiz şekilde reddedildiğini, 9/2/2007 tarihinde Serik 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açtığı tazminat davasının da reddine karar verildiğini,
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 29/7/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 31/10/2013 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm
tarafından 4/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru
konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 7/1/2014 tarihli görüş yazısına, başvurucu
süresi içinde karşı beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru
formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen
ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 9/2/2007 tarihinde Y.D. ve yirmi davalı
aleyhine Serik 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2007/87 sayılı dosyasında açtığı
davada, davalıların Serik Noterliğince düzenlenen vekaletnameye istinaden Serik
Tapu Müdürlüğü nezdinde on dokuz parça gayrimenkul alım satım işini
yapacaklarını, taşınmazların karşılığı olarak 1.923.000,00 TL’yi davalılara
ödediğini, bir kısım taşınmazların satın alındığını, ancak kalan taşınmazlar
alınmadığı gibi paranın da iade edilmediğini, davalıların vekaletnameyi kötüye
kullandıklarını, toplam 1.769.996,50 TL’nin iade edilmesi gerektiğini ileri
sürmüş, fazlaya dair haklarını saklı tutarak 100.000,00. TL’nin tahsilini talep
etmiştir.
8. Başvurucu, 16/2/2007 tarihinde Serik 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinde N.Y. ve Ş.Y. aleyhine açtığı davada, adına taşınmaz alınması için
gönderdiği para ile alınan taşınmazların başka şahıs adına tapuya tescil
edildiğini, vekaletin kötüye kullanıldığını, mal kaçırmak kastı ile muvazaalı
işlem yapıldığını ileri sürerek, bir kısım taşınmazların tapu kayıtlarının
iptalini talep etmiş, Mahkemece, 18/12/2008 tarih ve E.2007/102, K.2008/725
sayılı kararla davanın Serik 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2007/87 sayılı dava
dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
9. Başvurucu, 16/2/2007 tarihinde Serik 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinde V.K. ve İ.Ö. aleyhine açtığı davada, adına taşınmaz alınması için
gönderdiği para ile alınan taşınmazların başka şahıs adına tapuya tescil
edildiğini, vekaletin kötüye kullanıldığını, mal kaçırmak kastı ile muvazaalı
işlem yapıldığını ileri sürerek, bir kısım taşınmazların tapu kayıtlarının
iptalini talep etmiş, Mahkemece, 18/12/2008 tarih ve E.2007/103, K.2008/726
sayılı kararla davanın Serik 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2007/87 sayılı dava
dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
10. Başvurucu, 16/2/2007 tarihinde Serik 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinde M.Ö., N.Y. ve Y.Ö. aleyhine açtığı davada, adına taşınmaz alınması
için gönderdiği para ile alınan taşınmazların başka şahıs adına tapuya tescil
edildiğini, vekaletin kötüye kullanıldığını, mal kaçırmak kastı ile muvazaalı
işlem yapıldığını ileri sürerek, bir kısım taşınmazların tapu kayıtlarının
iptalini talep etmiş, Mahkemece, 18/12/2008 tarih ve E.2007/104, K.2008/727
sayılı kararla Serik 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2007/87 sayılı dava dosyası
ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
11. Mahkemece, 25/12/2012 tarih ve E.2007/87, K.2012/544
sayılı kararla; “Davacı tarafından bir kısım
davalılara havale edilen paraların havale edildiğinin davalılar tarafından
kabul edildiği, ancak bir alacak karşılığı olarak havale edildiğinin beyan
edildiği, dosyada bulunan havale makbuzlarında gönderilen paraların ne için
gönderildiği konusunda kayıt/meşruhat düşülmediği anlaşılmıştır. Davalılar bu
şekilde gerekçeli/vasıflı ikrarda bulunmaktadırlar. Bunun yanında havalenin bir
borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı hususunda yasal bir karine bulunduğu, bu
karinenin tersini ileri sürenin bu iddiasını ispat ile yükümlü olduğu göz önüne
alındığında; davacının, davalıların vasıflı ikrarları, yani havaleyi kabul
ederek alacaklarına karşılık aldıkları ikrarı karşısında, davacının herhangi
bir kayıt içermeyen havalelerini davalılar tarafından kendisine gayrimenkul
alınması için yapıldığını kesin delille ispat zorunluluğu olup, davacı bu
iddiasını ispat edememiştir. Dava konusu edilen taşınmazlar yönünden de bahsi
geçen havalelerin niteliği ispatlanamadığından ve tapuya güven ilkesi
bulunduğu” gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
12. Kararın başvurucu tarafından temyizi üzerine, Yargıtay
13. Hukuk Dairesinin 5/12/2013 tarih ve E.2013/24218, K.2013/30311 sayılı
ilamıyla; asıl ve birleşen davalarda hangi gerekçe ile hangi hükmün
kurulduğunun açıklanmadığı gerekçesiyle diğer yönlerden incelenmeksizin hükmün
bozulmasına karar verilmiştir.
13. Yargıtay bozma kararı tebliğ aşamasında olup, dava
dosyası henüz Mahkemenin esasına kaydedilmemiştir.
14. Öte yandan başvurucu, 12/2/2007 tarihinde H.Ö. ve dört
arkadaşı hakkında Serik Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette
bulunarak, adına taşınmaz alınması için şüphelilere para gönderdiğini,
şüphelilerin gönderilen paralar ile kendi adlarına taşınmaz aldıklarını ileri
sürerek, güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarından
cezalandırılmalarını talep etmiştir.
15. Serik Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Serik
Sulh Ceza Mahkemesince 12/2/2007 tarih ve 2007/90 Müteferrik İş sayılı
kararıyla; başvurucunun şikayet dilekçesinde
bildirdiği taşınmazların tapu kaydına el konulma şerhi düşülmüştür.
16. Anılan karara şüphelilerin itirazı üzerine Serik Sulh
Ceza Mahkemesinin 3/4/2007 tarih ve 2007/192 Müteferrik İş sayılı kararıyla;
suçun işlendiği konusunda yeterli şüphenin bulunmadığı ve olayın hukuki ihtilaf
niteliğinde olduğu gerekçesiyle taşınmazlara el konulma işleminin
kaldırılmasına karar verilmiştir.
17. Anılan karar itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.
18. Serik Cumhuriyet Başsavcılığınca 26/9/2007 tarih ve
2007/479 Soruşturma numarası ile müşteki ile şüpheliler arasındaki fiillerin
hukuki çekişmeden ibaret olduğu gerekçesiyle kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına karar verilmiştir.
19. Başvurucunun karara itirazı üzerine Alanya 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin 14/12/2007 tarih ve 2007/542 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın
reddine karar verilmiştir.
20. Başvurucunun, 22/2/2012 tarihli dilekçesi ile şüpheliler
hakkında, yeni delil çıktığı iddiasıyla şikayette
bulunması üzerine, Alanya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/5/2012 tarih ve 2012/476
Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun belirttiği hususların yeni delil
mahiyetinde olmadığı gerekçesiyle talebin reddine kesin olarak karar
verilmiştir.
21. Başvurucu, 8/2/2013 tarihinde H.Ö. ve altı arkadaşı
hakkında Serik Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette
bulunarak, adına taşınmaz alınması için şüphelilere para gönderdiğini,
şüphelilerin gönderilen paralar ile kendi adlarına taşınmaz aldıklarını ileri
sürerek güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarından
cezalandırılmalarını talep etmiştir.
22. Serik Cumhuriyet Başsavcılığınca 25/4/2013 tarih ve
2013/584 Soruşturma numarası ile müştekinin şikayetlerinin daha önce
soruşturması yürütülen şikayetlerden farklı olmadığı, müştekinin daha önce
kesinleşmiş savcılık ve mahkeme kararlarına karşı mütemadiyen itirazda bulunduğu
ve şikayetçi olduğu, yeniden soruşturma şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle
kovuşturmaya yer olmadığına, karara Alanya Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde itiraz
edilebileceğine, itirazın reddi halinde itirazdan kaynaklanan giderleri ödemeye
mahkum edileceğine karar verilmiştir.
23. Karara itiraz üzerine, Alanya 1. Ağır Ceza Mahkemesince
8/7/2013 tarih ve 2013/651 Değişik İş sayılı kararı ile kovuşturmaya yer
olmadığına dair verilen karardaki gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunmakla
itirazın reddine, itiraz ile ilgili yapılan davetiye ve posta giderlerinin
itiraz edenden alınmasına kesin olarak karar verilmiştir.
24. Karar, 29/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
25. Başvurucu, 29/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
26. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi, 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga
Borçlar Kanunu’nun 18., 410., 411., 457., 458. ve 459. maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
27. Mahkemenin 8/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 29/7/2013 tarih ve 2013/5636 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, adına arsa alacakları düşüncesiyle N.Y., A.B.,
M.Ö. ve V.K.’ya toplam 1.770.000,00 TL havale
yapıldığını, ayrıca taşınmaz alımı için vekaletname verildiğini, anılan
şahısların taşınmazları kendi adlarına alarak tapuya tescil ettirdiklerini,
sonrasında da başka kişilere satış yaptıklarını, havale edilen paranın da iade
edilmediğini, 12/2/2007 tarihinde anılan şahıslar aleyhine suç duyurusunda
bulunduğunu, 26/9/2007 tarihinde Serik Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya
yer olmadığına karar verildiğini, anılan şahısların örgütlü olarak bu işleri
gerçekleştirdiklerini ve kendisini dolandırdıklarını, 12/2/2007 tarihinde Serik
Sulh Ceza Mahkemesince taşınmazlar üzerine el konulma işlemi gerçekleştirildiği
halde 3/4/2007 tarihinde hukuki olmayan gerekçelerle kaldırıldığını, bu nedenle
de mağduriyet yaşadığını, 9/2/2007 tarihinde Serik 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde
alacak davası açtığını, bu davanın 25/12/2012 tarihinde reddedildiğini,
Mahkemece tanık dinlenilmesine karar verildiği halde dinlenen tanıkların
beyanlarına neden itibar edilmediğinin açıklanmadığını, davanın makul süre
içinde sonuçlandırılmadığını, 22/2/2012 tarihinde Serik Cumhuriyet
Başsavcılığına yeniden suç duyurusunda bulunarak üç yeni tanıkla iki yeni
şüphelinin ifadelerinin Savcılık tarafından alınmasını istediğini, buna rağmen
Serik Cumhuriyet Başsavcılığınca Alanya 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen
dosyada Mahkemece 31/5/2012 tarihinde doğru olmayan gerekçe ile ret kararı
verildiğini, 4/2/2013 tarihinde yaptığı şikayette Y.Ö.’nün
19/3/2007 tarihli savcılık ifadesinde emlak işi yapmadığını bildirmesine
rağmen, vekaleten sattığı taşınmaza ilişkin olarak 15/10/2012 tarihinde
aleyhine dava açıldığını, bunun yeni delil olduğunu, 2/12/2012 tarihli
dilekçesinde belirttiği tanıkların ve şüphelilerin ifadelerine başvurulmadığını
ileri sürerek, yeni delil ortaya çıktığı iddiasıyla suç duyurusunda
bulunduğunu, Serik Cumhuriyet Başsavcılığınca hiçbir araştırma yapılmaksızın
kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, itiraz halinde masrafların
alınacağı yönünde de hüküm kurulduğunu, karara yaptığı itirazın Alanya 1. Ağır
Ceza Mahkemesince 8/7/2013 tarihinde gerekçesiz şekilde reddedildiğini, Serik
Cumhuriyet Başsavcılığı ve Alanya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin görevlerini gereği
gibi yapmadıklarını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Ceza Soruşturmasının Sonucu İtibarıyla Adil Yargılanma
Hakkının İhlali İddiası
29. Başvurucu, adına arsa alacakları düşüncesiyle para
verdiği kişiler aleyhine güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarından
suç duyurusunda bulunduğunu, 26/9/2007 tarihinde Serik Cumhuriyet
Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, 4/2/2013
tarihinde yaptığı şikayette Y.Ö.’nün 19/3/2007
tarihli savcılık ifadesinde emlak işi yapmadığını bildirmesine rağmen,
vekaleten sattığı taşınmaza ilişkin olarak 15/10/2012 tarihinde aleyhine dava
açıldığını, bunun yeni delil olduğunu, 2/12/2012 tarihli dilekçesinde
belirttiği tanıkların ve şüphelilerin ifadelerine başvurulmadığını ileri
sürerek, yeni delil ortaya çıktığı iddiasıyla suç duyurusunda bulunduğunu,
Serik Cumhuriyet Başsavcılığınca hiçbir araştırma yapılmaksızın kovuşturmaya
yer olmadığına karar verildiğini, karara yaptığı itirazın Alanya 1. Ağır Ceza
Mahkemesince 8/7/2013 tarihinde gerekçesiz şekilde reddedildiğini, Serik
Cumhuriyet Başsavcılığı ve Alanya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin görevlerini gereği
gibi yapmadıklarını belirterek, Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucunun şikâyeti
üzerine Serik Cumhuriyet Başsavcılığınca tüm delillerin değerlendirilerek
kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, başvurucunun iddialarının
Cumhuriyet Başsavcılığınca incelendiğini bildirmiştir.
31. Başvurucu karşı beyanında, Serik Cumhuriyet
Başsavcılığınca yeterli ve etkin soruşturma yapılmadığını, itiraz merciinin
itirazı incelemeden karar verdiğini belirtmiştir.
32. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir. …"
33. 30/11/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin
taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından,
ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
34. Anılan Anayasa ve Kanun hükmüne göre, Anayasa Mahkemesine
yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü
tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve
Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No. 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
35. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
36. Sözleşme'nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir. …"
37. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa'da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 38).
38. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin "medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların" ve bir "suç
isnadının" esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak
arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek
için başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın
tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş
olması gerektiği anlaşılmaktadır (B. No. 2012/917, 16/4/2013, § 21).
39. Bir ceza davasında üçüncü kişilerin suçlanması veya
cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya
katılan sıfatını haiz kişiler, adil yargılanma hakkının koruma alanı dışında
kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medenî hak talebine imkân
veren bir sistemin benimsenmiş veya ceza davası sonucunda verilen kararın hukuk
davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir (B. No. 2013/1845,
7/11/2013, § 37; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Perez/Fransa, B. No. 47287/99, 12/2/2004, § 70).
40. Başvuru konusu olayda, başvurucunun Serik Cumhuriyet
Başsavcılığına güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçundan yaptığı şikayet üzerine en son 25/4/2013 tarihinde kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilmiş, bu karara yapılan itiraz, Alanya 1. Ağır Ceza
Mahkemesince 8/7/2013 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
41. Hukuk sistemimiz açısından, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında
bulunma imkânı ortadan kalkmış olup, başvurucunun ceza muhakemesi sürecinde
medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca somut olayda
başvurucunun isteğinin üçüncü kişilerin cezalandırılmasıyla, verilen
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkilerinin de ceza muhakemesi süreci
ile sınırlı olduğu ve başvurucunun iddiaları göz önünde bulundurulduğunda hukuk
yargılaması açısından bağlayıcı bir etkisi bulunmadığı anlaşılmaktadır.
42. Açıklanan nedenlerle, Anayasa'nın 36. maddesine dayanan
ihlal iddiasının konusunun, Anayasa'da güvence altına alınmış ve Sözleşme
kapsamında yer alan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kaldığı
anlaşılmakla, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin "konu
bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Serik Sulh Ceza
Mahkemesi Kararı Yönünden Adil yargılanma Hakkının İhlali İddiası
43. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler.”
44. Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu
tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvuruları inceleyebilir. Niteliği itibarıyla kamu düzenine ilişkin olan bu
başvuru şartını taşımayan bireysel başvuruların incelenebilmesi mümkün
değildir.
45. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin
bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde
uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B. No: 2012/51,
25/12/2012, § 18).
46. Başvuru konusu olayda, başvurucu, Serik Sulh Ceza
Mahkemesince taşınmazlar üzerine konulan el koyma işleminin 3/4/2007 tarihinde hayali
gerekçelerle kaldırıldığını, bu nedenle mağduriyet yaşadığını belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
47. Başvurucu tarafından yapılan şikayet üzerine Serik
Cumhuriyet Başsavcılığının talebiyle Serik Sulh Ceza Mahkemesince 12/2/2007
tarihinde başvurucunun bildirdiği taşınmazlara el konulmasına karar verilmiş,
şüphelilerin itirazları üzerine Serik Sulh Ceza Mahkemesince 3/4/2007 tarihinde
şüphelilere isnat edilen suçun işlendiği konusunda yeterli şüphenin bulunmadığı
ve olayın hukuki ihtilaf niteliğinde olduğu gerekçesiyle el konulma işleminin
kaldırılmasına karar verilmiş, itiraz edilmeksizin 3/4/2007 tarihi itibarıyla
karar kesinleşmiştir. Bu durumda başvuru, zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin
yetkisi dışında kalmaktadır.
48. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu kararın 23/9/2012
tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının,
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Serik 2. Asliye Hukuk Mahkemesindeki
Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı iddiası
49. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
50. 6216
sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
51. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu
yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır.
52. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
53. Bireysel başvurunun ikincil
niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu
mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için
gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19). Bu
şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel
hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde
bireysel başvuru konusu yapılamaz.
54. Bireysel
başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa
Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan
yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No:
2012/946, 26/3/2013, § 20).
55. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, adına arsa alacakları düşüncesiyle N.Y., A.B., M.Ö. ve V.K.’ya toplam 1.770.000,00 TL havale yapıldığını, ayrıca
taşınmaz alımı için vekaletname verildiğini, anılan şahısların taşınmazları
kendi adlarına alarak tapuya tescil ettirdiklerini, sonrasında da başka
kişilere satış yaptıklarını, havale edilen paranın da iade edilmediğini,
9/2/2007 tarihinde Serik 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı alacak davasının
25/12/2012 tarihinde reddedildiğini, Mahkemece tanık dinlenilmesine karar
verildiği halde dinlenen tanıkların beyanlarına neden itibar edilmediğinin
açıklanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
56. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, başvurucu tarafından Serik 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan dava
sonucunda verilen kararın Yargıtay tarafından bozulduğunu, dolayısıyla olağan
kanun yollarının tüketilip tüketilmediğinin değerlendirilmesi gerektiğini
bildirmiştir.
57. Başvurucu karşı beyanında,
ihlal iddialarını tekrar etmiştir.
58. Başvurucunun, 9/2/2007
tarihinde Serik 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı alacak davası sonunda
Mahkemece 25/12/2012 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucunun temyizi
üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 5/12/2013 tarihinde hüküm bozulmuştur.
Yargıtay kararının tebliğ süreci devam etmekte olup, dava dosyası henüz
Mahkemenin esasına kaydedilmemiştir.
59. Başvurucu her ne kadar delilleri değerlendirilmeden davanın
reddine karar verilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri
sürmüşse de yargılamanın halen devam ettiği, dolayısıyla hukuk sisteminde
düzenlenen başvuru yollarının henüz tüketilmediği anlaşılmıştır.
60. Açıklanan nedenlerle, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru
yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin
“başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Serik 2. Asliye Hukuk Mahkemesindeki
Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
61. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
62. Başvurucu, Serik 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı
alacak davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
63. Adalet Bakanlığı, makul sürede yargılama yapılmadığı
iddialarına ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
64. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan
bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni
ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut
görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen
adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin
lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı
da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
65. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın
kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki
tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin
niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde
göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§
41–45).
66. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu alacak davasında, 1086 sayılı
mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 49).
67. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 9/2/2007 tarihidir.
68. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden
yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını
içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi
olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı
başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
69. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, başvurucu tarafından 9/2/2007 tarihinde Serik 2.
Asliye Hukuk Mahkemesine açılan alacak davasında Mahkemece, yine başvurucu
tarafından açılan üç ayrı dava dosyası ile birleştirme kararı verilmiştir. Mahkemece,
asıl ve birleşen davalarda toplam yirmi bir davalı aleyhine açılan davada
yapılan yargılamada, tarafların delileri toplanmış, tanıkları dinlenmiş, keşif
yapılarak bilirkişi raporu alınmış ve 25/12/2012 tarihinde davanın reddine
karar verilmiştir. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince
5/12/2013 tarihinde hüküm bozulmuştur. Yargıtay kararının tebliğ süreci devam
etmekte olup, dava dosyası henüz Mahkemenin esasına kaydedilmemiştir.
70. 6100 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir. (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
71. Başvuruya konu davadaki
taraf sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin
niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla
birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, mülga 1086 sayılı Kanun ve 6100
sayılı Kanun hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru
açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve
yaklaşık sekiz yıldır devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir
gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
72. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
73. Başvurucu, etkin soruşturma
yapılmaması ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle 1.700.000,00
TL maddi, 110.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
74. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar
başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
75. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık sekiz yıldır devam eden yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
4.400,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
76. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
77. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
78. Başvuruya konu yargılamanın
yaklaşık sekiz yıldır devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma
hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan
bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa
sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir
örneğinin ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Ceza soruşturmasının sonucu itibarıyla
adil yargılanma hakkının ihlali iddiasının "konu bakımından yetkisizlik" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Serik
Sulh Ceza Mahkemesi kararı yönünden adil yargılanma hakkının ihlali iddiasının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Serik 2. Asliye Hukuk Mahkemesindeki davanın sonucu itibarıyla adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasının “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4.
Serik 2. Asliye Hukuk Mahkemesindeki dava yönünden makul sürede yargılanma
hakkının ihlali iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 4.400,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, başvurucunun
tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin Serik 2. Asliye Hukuk Mahkemesine
gönderilmesine,
8/9/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.