TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SADİYE KOCA VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6043)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucular
|
:
|
Sadiye
KOCA
|
|
|
Mehmet Rütfai KOCA
|
|
|
Mehmet Baki KOCA
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Ali AYDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, murisleri
aleyhine 17/9/1975 tarihinde Derik Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro
tespitine itiraz davasında yargılamanın halen devam ettiğini belirterek,
mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler,
tazminat talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 7/8/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci
Bölüm Birinci Komisyonunca, 13/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. İkinci
Bölümün 7/1/2014 tarihli ara kararı gereğince başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına, başvurunun bir örneğinin görüş için
Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet
Bakanlığının 7/3/2014 tarihli görüş yazısı başvurucular vekiline tebliğ
edilmiş, başvurucu vekili Adalet Bakanlığı görüşüne karşı 24/3/2014 tarihli
beyan dilekçesi ibraz etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Mardin ili Derik ilçesi Bayraklı köyünde 1975 yılında
yapılan kadastro çalışmaları sonunda, 2 parsel numaralı taşınmaz,
başvurucuların murisi ve M.Ş.K. adlarına tespit edilmiştir.
8. M.Y. tarafından, başvurucuların murisi ve M.Ş.K.
aleyhine, 17/9/1975 tarihinde Derik Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro
tespitine itiraz davasında 2 parsel numaralı taşınmazın kadastro tespitinin
iptali talep edilmiştir.
9. Mahkemece, 14/4/1989 tarih ve E.1975/342, K.1989/7 sayılı
ilamla, davanın reddine 2 parsel numaralı taşınmazın başvurucuların murisi ve
M.Ş.K. mirasçıları adlarına tapuya tesciline karar verilmiştir.
10. Temyiz üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 29/3/1990
tarih ve E.1989/9477, K.1990/4197 sayılı ilamıyla hüküm bozulmuştur.
11. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama
sonunda 11/10/1994 tarih ve E.1990/7, K.1994/12 sayılı kararla davanın kısmen
kabulüne karar verilmiştir.
12. Temyiz üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 24/10/1995
tarih ve E.1995/495, K.1995/11444 sayılı ilamıyla hüküm bozulmuştur.
13. Mahkemece bozma kararına uyulmuş olup, yargılama Derik
Kadastro Mahkemesinin E.1996/1 sayılı dava dosyasında devam etmektedir.
B. İlgili
Hukuk
14. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
15. 21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev”
kenar başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı
ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde
gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu
sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen
işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları
çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir. ”
16. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul” kenar başlıklı
28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi
içinde açılacak davalar ve kadastro müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak
taşınmaz mallara ait kadastro tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden
devredilen işler hakkında dava dosyası açar. İlgililerin başvurusunu
beklemeksizin kadastro tutanakları ile uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili
olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen tebliğ eder.”
17. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar başlıklı 29.
maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya
işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan
delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
18. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin takdiri”
kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Kadastro tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu
beyanlarına gerekçe gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler.
Ancak hakim, kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma
sırasında topladığı deliller arasında çelişki görürse, bunu gidermek için tutanakta
beyanlarına başvurulan kimseleri tanık sıfatıyla yeniden dinleyebilir.
Kadastro komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli
mahkemelerden devredilen dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı
veya dava açan mirasçının dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı
takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri
toplayarak taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle
yükümlüdür. Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da
tespit edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verilir.”
19. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun yollarına başvurma ve
ilamların infazı” kenar başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Kadastro mahkemesi kararları Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen taraflara tebliğ olunur.”
20. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro harcı ve tahakkuku”
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve
tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan
alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 8/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 7/8/2013 tarih ve 2013/6043 numaralı başvuruları incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
22. Başvurucular, 1975 yılında yapılan kadastro çalışmaları
sonunda Derik ilçesinde bulunan taşınmazın murisleri adına tespit edildiğini,
17/9/1975 tarihinde Derik Kadastro Mahkemesinde murisleri aleyhine açılan
kadastro tespitine itiraz davasının halen devam ettiğini, taşınmazları 39
yıldır kullanamadıklarını, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını
belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucuların makul sürede yargılanma hakkı ile ilgili
şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Başvurucular, 17/9/1975 tarihinde, murisleri aleyhine
Derik Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz davasının halen
devam ettiğini ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, mülkiyet ve
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
25. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak görüş sunulmasına gerek görülmediği, başvurucuların
taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkının bulunmadığı bildirilmiştir.
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü
Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13,2/7/2013, § 38).
27. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.
28. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, taşınmaz mülkiyeti hakkında Derik Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro
tespitine itiraz davasında, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan
usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 49).
29. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde gözardı
edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru
açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
30. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
31. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu
kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
32. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
33. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
17/9/1975 tarihidir.
34. Başvuruya konu dava, başvurucuların miras bırakanlarından
intikalle takip etmekte oldukları bir uyuşmazlık olup, bu yönüyle makul süre
değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçıların
yargılamaya katıldıkları an değil, somut olayda muris açısından değerlendirmeye
esas alınan sürenin başlangıç anıdır (B. No: 2013/1115, 5/12/2013, § 51).
35. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
36. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 52).
37. Başvuruya konu yargılama süreci, kadastro tespitine
itiraz ile başvurucuların murisi adına yapılan kadastro tespitinin iptali
istemine ilişkindir.
38. Mardin ili Derik ilçesinde
yapılan kadastro çalışması sırasında 2 parsel sayılı taşınmazın başvurucuların
murisi ve arkadaşları adına tespit edilmesinden sonra, T.Y. ve arkadaşları
tarafından başvurucuların murisi aleyhine Derik Kadastro Mahkemesinde 17/9/1975
tarihinde kadastro tespitine itiraz davası açılmıştır.
39. Davanın tensip tutanağının düzenlenmesinden sonra
tarafların delilleri toplanmış, taşınmazın tedavüllü
tapu kayıtları getirtilmiş ve 3/4/1989 tarihinde keşif yapılarak bilirkişi
raporu alınmıştır. Mahkeme 14/4/1989 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
40. Kararın Yargıtay 16. Hukuk
Dairesince 29/3/1990 tarihinde bozulması üzerine 25/6/1990 tarihinde dosya
yeniden esasa kaydedilmiş ve bozma kararına uyularak yargılamaya devam
edilmiştir. Mahkemece taşınmazın bulunduğu yerde yeniden keşif yapılmış ve
11/10/1994 tarihinde davanın kısmen reddine karar verilmiştir.
41. Kararın taraflarca temyizi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk
Dairesince 24/10/1995 tarihinde hüküm bozulmuştur. Mahkeme bozma kararına
uyarak 16/1/1996 tarihinden itibaren yargılamaya devam etmiştir.
42. Taraf teşkilinin
sağlanmasından sonra keşif kararı verilmiş, birçok ertelemeden sonra,
19/11/2013 tarihinde keşif yapılmıştır.Yargılama,
Derik Kadastro Mahkemesinde halen devam etmektedir.
43. Yargılama evrakının incelenmesinden, özellikle tensip
zaptı kapsamında ikmaline başlanılması gereken tapu kaydı, birleşik kroki,
mahalli bilirkişi listesi gibi evrakın ilgili kurumlardan talep edilmeyerek,
yargılama sırasında münferit celselerde verilen ara kararları uyarınca kısım kısım talep edildiği, Mahkemece birçok defa dosyanın
incelemeye alındığı ve bu sebeple duruşmaların ertelendiği, keşif ara
kararlarının farklı gerekçelerle yerine getirilmediği ve birçok defa keşiflerin
ertelendiği anlaşılmaktadır.
44. 3402 sayılı Kanun’da yer
alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama
alanı bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu
alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli
hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesi, uyuşmazlıkların makul sürede
çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
45. Belirtilen hükümlere rağmen, Mahkemece defalarca davaya
dâhil edilmesi gereken şahısların tespiti ve davaya dâhil edilmeleri, yargılama
sırasında vefat edenlere ait veraset ilamlarının sunulması için taraflara
süreler verildiği, birçok defa keşif ara kararlarının müracaat yokluğu, hava
şartları, bilirkişi temin edilememesi, keşif masrafının yatırılmaması, ilçede
tek hâkimin olması ve duruşmalarının bulunması, güvenlik gibi nedenlerle yerine
getirilmediği ve bu uygulamanın davada yer alan taraf sayısı da nazara
alındığında yargılamanın uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu
anlaşılmaktadır. Bu kapsamda verilen bir kısım keşif ara kararlarından
dönülerek tekrar taraf teşkili sağlanmaya çalışıldığı görülmektedir.
46. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
yargılamanın gerek taşınmaz sayısı gerekse taraf sayısı gerek keşif ve
bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak karmaşık
bir niteliğe sahip olduğu, ancak yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı
değerlendirildiğinde Kadastro Mahkemesinde tatbiki gereken yargılamayı
hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul hükümlerine riayet edilmediği ve verilen
ara kararların birçoğunda taraflara eksikliklerin ikmali hususunda usul
hükümlerine aykırı şekilde süreler verilerek, yapılması gereken işlemlerin uzun
sürelerle yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
47. Özellikle somut yargılama açısından dava malzemesinin
taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı nazara alındığında,
yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha
dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No: 2013/4687, 23/1/2014, §
47).
48. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı
geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında
taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama
makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak
suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda,
taraflarca muhtelif celselerde mazeret dilekçeleri sunulduğu görülmekle
birlikte, başvurucuların tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi
olduğu tespit edilememiştir.
49. Davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle
icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık
olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında yaklaşık
otuz dokuz yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
51. Başvurucular ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle
taşınmazdan yararlanamadıkları gibi taşınmazdan sağlanan gelir desteğinden de
mahrum kaldıklarını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini iddia etmişler olup, başvurucuların makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiği yönünde yukarıda yer verilen tespitler
ışığında, mülkiyet haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının ayrıca
değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
52. Başvurucular, taşınmazlarını uzun süren yargılama boyunca
kullanamadıklarını ve gelirlerinden istifade edemediklerini belirterek, maruz
kaldıkları zarar karşılığı 250.000,00 TL maddi tazminata, 150.000,00 TL manevi
tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
53. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucuların makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğinin tespiti halinde hakkaniyete uygun bir
tazminata karar verilmesinin yerinde olacağı bildirilmiştir.
54. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde
bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği
tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar
arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi
tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
56. Başvurucuların tarafı oldukları uyuşmazlığa ilişkin
yaklaşık otuz dokuz yıllık yargılama süresi nazara alındığında, başvurucuların
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında ve başvurucuların
yargılamayı murislerinden intikalle takip etmekte oldukları nazara alınarak,
her bir başvurucuya takdiren 3.750,00 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
57. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
58. Başvuruya konu yargılamanın otuz dokuz yıldır devam
ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek,
anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka,
adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi
amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1.
Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvuruculara ayrı ayrı 3.750,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin Derik
Kadastro Mahkemesine gönderilmesine,
8/9/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.