TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SELÇUK EMİROĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5660)
|
|
Karar Tarihi: 20/3/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
Raportör
|
:
|
Abdullah TEKBAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Selçuk EMİROĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av.Öztürk TÜRKDOĞAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, ücretli olarak
çalıştığı 2006-2009 yılları arasında ücret gelirinden olması gerekenden fazla
gelir vergisi tevkifatı yapıldığını belirterek mülkiyet hakkı ve etkili bir
hukuk yoluna başvurma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 30/7/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve
Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından Bölüm kararı
alınması gerekli görüldüğünden, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade
edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. 30/3/2006 tarih ve 5479 sayılı
Gelir Vergisi Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Özel
Tüketim Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun'un 1. maddesiyle 31/12/1960 tarih ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun
103. maddesinde yapılan değişiklikle, 1/1/2006 tarihinden itibaren ücret
gelirleri ve diğer gelirler bakımından ücret gelirleri lehine farklı vergi
tarifesi uygulamasından vazgeçilerek, bütün gelirlerin aynı tarifeye tabi
tutulması uygulamasına geçilmiş ve Kanun'un 15. maddesinin birinci fıkrasının
(1) numaralı bendinde bu değişiklik hükmünün 1/1/2006 tarihinden itibaren
yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
6. 193 sayılı Kanun'un 103.
maddesinin kısmen iptali için yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi,
15/10/2009 tarih ve E.2006/95, K.2009/144 sayılı kararıyla 193 sayılı Kanun'un
103. maddesinde yer alan "...40.000
YTL’den fazlasının 40.000 YTL’si için 9190 YTL..." ifadesinden
sonra gelen “… fazlası % 35 oranında …”
ibaresinin, ücret gelirleri yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline,
iptal hükmünün kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak 6 ay sonra
yürürlüğe girmesine karar vermiştir. Karar 8/1/2010 tarihinde Resmî Gazete'de
yayımlanmıştır.
7. Bu karar üzerine TBMM, 23/7/2010
tarih ve 6009 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 3. maddesiyle 193 sayılı
Kanun'un 103. maddesini değiştirerek, ücret gelirleri lehine farklı bir
tarifeyi kabul etmiş, Kanun'un 62. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde
bu değişiklik hükmünün 1/1/2010 tarihinden itibaren yürürlüğe gireceği
belirtilmiştir.
8. Bu süreçte ücretli olarak
çalışmakta olan başvurucu, bu gelişmeler üzerine, 30/12/2011 tarihinde İstanbul
Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığına hata düzeltme dilekçesi vererek,
2007-2009 yılları arasında ücretinden fazladan kesilen gelir vergisinin
düzeltme işlemi yapılarak iadesini talep etmiştir.
9. Başvurucu, dilekçesinin süresi
içinde cevap verilmeyerek zımnen reddi üzerine 22/2/2012 tarihli şikâyet
dilekçesiyle Maliye Bakanlığına başvurmuş, bu başvuru da süresinde cevap
verilmeyerek zımnen reddedilmiştir.
10. Başvurucunun zımnen ret kararına
karşı açtığı dava, İstanbul 4. Vergi Mahkemesinin, 22/10/2012 tarih ve
E.2012/1141, K.2012/2734 sayılı kararında, düzeltme ve şikâyet yoluna
başvurulabilmesi için Vergi Usul Kanunu'nda tanımlanan türden bir vergi hatası
bulunması gerektiği, uyuşmazlığın, vergi hatası dışında maddi olayların
değerlendirilmesi ve irdelenmesini gerektiren bir sorun olarak ortaya çıktığı
ve yorumu gerektirdiği, davaya ilişkin iddiaların yapılan kesintinin
[mükellefin] bilgisine girdiği ödeme üzerine [süresinde] vergi mahkemesinde
açılacak bir davada incelenebilecek nitelikte olduğu gerekçeleriyle
reddedilmiştir.
11. Başvurucu tarafından temyiz
edilen bu karar, Danıştay 4. Dairesinin 11/4/2013 tarih ve E.2013/822,
K.2013/2265 sayılı kararıyla onanmıştır.
12. Bu karar 8/7/2013 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
13. Anayasa'nın 153. maddesinin
ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
"...
Kanun, kanun
hükmünde kararname ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların
hükümleri iptal kararlarının Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihte yürürlükten
kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği
tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı
günden başlayarak bir yılıgeçemez.
...
İptal kararları
geriye yürümez."
14. 193 Sayılı Kanun'un 31/12/2005
tarihine kadar uygulanmış olan 103. maddesi şöyledir:
"Gelir vergisine tabi gelirler;
5,000,000,000 liraya kadar %20
12,000,000,000 liranın 5,000,000,000
lirası için 1,000,000,000 lira, fazlası %25
24,000,000,000 liranın 12,000,000,000
lirası için 2,750,000,000 lira, fazlası %30
60,000,000,000 liranın 24,000,000,000
lirası için 6,350,000,000 lira, fazlası %35
120,000,000,000 liranın 60,000,000,000
lirası için 18,950,000,000 lira, fazlası %40
120,000,000,000 liradan fazlasının
120,000,000,000 lirası için 42,950,000,000 lira, fazlası %45 Oranında
vergilendirilir.
Ücret gelirlerinin
vergilendirilmesinde, yukarıdaki tarifede yer alan vergi oranları beş puan
indirilmek suretiyle uygulanır."
15. 193 Sayılı Kanun'un 5479
Kanun'un 1. maddesiyle değişik ve 1/1/2006 - 31/12/2009 tarihleri arasında
uygulanmış olan 103. maddesi şöyledir:
"Gelir vergisine tabi gelirler;
7.000 YTL'ye kadar % 15
18.000 YTL'nin 7.000 YTL'si için 1.050 YTL,
fazlası % 20
40.000 YTL'nin 18.000 YTL'si için 3.250
YTL, fazlası % 27
40.000 YTL'den fazlasının 40.000 YTL'si
için 9.190 YTL, fazlası % 35 oranında vergilendirilir."
16. 193 Sayılı Kanun'un 6009 sayılı
Kanun'un 3. maddesiyle değişik 1/1/2010 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş ve
halen uygulanmakta olan 103. maddesi şöyledir:
"Gelir vergisine tabi gelirler;
8.800 TL’ye kadar % 15
22.000 TL’nin 8.800 TL’si için 1.320
TL, fazlası % 20
50.000 TL’nin 22.000 TL’si için 3.960
TL (ücret gelirlerinde 76.200 TL'nin 22.000 TL’si için 3.960 TL), fazlası % 27
50.000 TL’den fazlasının 50.000 TL'si
için 11.520 TL (ücret gelirlerinde 76.200 TL’den fazlasının 76.200 TL’si için
18.594 TL), fazlası % 35 oranında vergilendirilir."
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 20/3/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 30/7/2013 tarih ve 2012/5660 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu, 2006-2009 yılları
arasında ücretli olarak çalıştığını, gelir vergisi uygulamasında ücret
gelirleri ve diğer gelirlerin vergilendirilmesinde önceden farklı tarife
uygulanmakta iken 1/1/2006 tarihinden itibaren aynı tarifeye geçildiğini, Anayasa
Mahkemesi tarafından aynı tarife uygulamasının Anayasa'ya aykırı bulunarak 2009
yılında ücret gelirlerinin vergilendirilmesi bakımından tarifenin en yüksek
oranının iptal edilmesi dolayısıyla kendisinden fazla vergi alındığının ortaya
çıktığını, bunun üzerine fazla alınan verginin iadesiiçin tek yol olan hata
düzeltme - şikâyet yoluna başvurduğunu, cevap verilmeyerek zımnen ret kararları
üzerine açtığı davanın reddedildiğini, gerek idare ve gerekse yargı organları
tarafından kendisine etkili bir başvuru yolu gösterilmemesi sebebiyle fazla
ödediği vergi dolayısıyla ortaya çıkanvergi iadesi alacağına kavuşamadığını
belirterek, Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinin, 36.
maddesinde tanımlanan hak arama hürriyetinin, 40. maddesinde yer alan devletin
işlemlerine karşı başvuru yolları ve sürelerini göstermesi yükümlülüğünün, 73.
maddesinde yer alan vergi yükünün adaletli olması gerektiği yönündeki ilkenin
ve vergi iadesi alacağı doğduğu halde buna kavuşamadığı yönündeki iddiaları
bakımından 35. maddede tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, mahkeme kararlarındaki Anayasa'ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine
(AİHS) aykırılığın tespit edilmesi, vergi alacağı olarak hesapladığı miktarın
faiziyle birlikte ödenmesi, manevi tazminat ve yargılama giderlerine
hükmedilmesi taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Başvuru formunun
incelenmesinden, başvurucunun 2006-2009 yılları arasında ücret gelirinden fazla
vergi alındığını iddia ettiği görülse de, önceki başvuru yollarında 2007-2009
yılları bakımından uyuşmazlık çıkardığı anlaşılmaktadır. Ancak varılan
sonuçlara etkili olmayacağı anlaşıldığından 2006 yılı bakımından ayrı
değerlendirme yapılmayacaktır.
20. Bunun yanı sıra başvurucu,
başvuru formunda Anayasa'nın 2., 35., 36., 40. ve 73. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüşse de, Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki tavsifiile bağlı değildir (B. No: 2013/1586, 18/9/2013, § 17).
Başvurucunun idari başvuru ve yargılama sürecine ilişkin iddialarının özü,
etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkının ihlali iddiası niteliğindedir. Vergi
iadesi alacağına kavuşamadığı yönündeki iddialarının özü ise, açıkça
belirtilmemiş olsa da mülkiyet hakkının ihlali iddiası niteliğinde olup,başvuru
bu iki hak yönünden değerlendirilmiştir.
1. Mülkiyet Hakkı
Yönünden
21. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
22. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Herkes,
Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir.”
23. Belirtilen hükümler uyarınca,
bir anayasal hak ihlali iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi
dâhilinde olabilmesi için, başvurucu tarafından dayanılan hakkın Anayasa'da
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olması ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında
yer alması, ayrıca başvurucunun ihlal iddiasına temel alınan hakkın kapsamına
giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunması gerekir (B. No: 2013/3351,
18/9/2013, § 31).
24. Anayasa’nın 35. maddesi
şöyledir:
“Herkes, mülkiyet
ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak
kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının
kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
25. Anayasa’nın 35. maddesi
kapsamındaki mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucu, böyle
bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır(B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26).
Bu nedenle, öncelikle başvurucunun, Anayasa’nın 35. maddesi uyarınca korunması
gereken mülkiyet hakkı kapsamında bir menfaate sahip olup olmadığı hususunun
değerlendirilmesi gerekir.
26. Bireysel başvuru yolunda
mülkiyet hakkının ihlali iddiasının ileri sürülebilmesiiçin mülkiyet konusu "sahip olunan bir mülk"e ihlal
sonucunu doğuracak bir müdahalenin bulunması gerekmektedir (Benzer yöndeki
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. J.A. Pye (Oxford) Ltd ve J.A. Pye (Oxford) Land
Ltd/Birleşik Krallık, B. No: 44302/02, 30/8/2007, § 61; Von Maltzan ve Diğerleri/Almanya (k.k.),
B. No: 71916/01, 71917/01, 10260/02, 2/3/2005, § 74(c); Kopecký/Slovakya, B. No: 44/912/98,
28/9/2004, § 35(c)).
27. Sahip olunan şey kavramı, AİHS
ve Anayasadaki düzenlenmeler açısından özerk bir kavram olarak ele alınıp
değerlendirilmektedir. Dolayısıyla bu konudaki değerlendirmeler gerek AİHM ve
gerekse Anayasa Mahkemesi tarafından mevzuattan bağımsız olarak
değerlendirilmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Depalle/Fransa, B. No: 34044/02,
29/3/2010, § 62; Anheuser-Busch
Inc./Portekiz, B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye, B. No: 48939/99,
30/11/2004, § 124; Beyeler/İtalya,
B. No: 33202/96, 5/1/2000, § 100).
28. Mülkiyet hakkı kapsamında sahip
olunan şey, "mevcut bir şey" olabileceği
gibi, "malvarlığına ilişkin
değerler" de olabilir. Bu kapsamda alacak hakları da mülkiyet
hakkı kapsamında değerlendirilebilecektir. Ancak alacak haklarının mülkiyet
hakkı kapsamında korunabilmesi için, ya bir mahkeme hükmü, hakem kararı, idari
karar gibi bir işlemle "yeterli
derecede icra edilebilir kılınmış olması" (Benzer yöndeki AİHM
kararları için bkz. Burdov/Rusya,
B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 28; Moskal/Polonya, B. No: 10373/05, 15/9/2009, §
45) ya da en azından bunlarla bağlantılı olarak "meşru bir beklenti"nin bulunması gerekmektedir.
Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp, bir kanun hükmü,
yerleşik bir yargısal içtihat veya ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme
dayalı beklentidir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Kopecký/Slovakya, B. No: 44/912/98,
28/9/2004, §§ 45-52; Saghinadze ve
Diğerleri/Gürcistan, B. No: 18768/05, 27/5/2010, § 103).
29. Yukarıda belirtilen Mahkeme
içtihatları gereği, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri süren
başvurucunun, öncelikle böyle bir hakkının var olduğunu, en azından meşru bir
beklenti içinde olduğunu kanıtlaması gerekmektedir.
30. Somut olayda başvurucu,
2006-2009 yılları arasında ücret gelirleri ile diğer gelirlerin
vergilendirilmesinde aynı tarifenin uygulanmasının Anayasa Mahkemesi tarafından
Anayasa'ya aykırı bulunması ve tarifenin "...40.000
YTL’den fazlasının 40.000 YTL’si için 9190 YTL..." ifadesinden
sonra gelen “… fazlası % 35 oranında …” ibaresinin,
ücret gelirleri bakımından iptal edilmesi dolayısıyla, 2006-2009 yılları
arasındaki ücret gelirlerine uygulanan tarifenin hukuka aykırılığının ortaya
çıktığını ve kendisinden fazla vergi alınması suretiyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
31. Başvurucunun iddialarının,
kendisinden fazla vergi alınması suretiylemülkiyet hakkının ihlal edildiği,
fazladan alınan kısmın iade edilmesi gerektiği, dolayısıyla bir alacak hakkının
bulunduğu yönünde olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda mülkiyet hakkı ihlali
iddiasının değerlendirilebilmesi için öncelikle mülkiyet hakkı kapsamında
değerlendirilebilecek bir alacak hakkının mevcudiyetinin tartışılması
gerekmektedir.
32. 193 sayılı Kanun'un 103.
maddesini değiştirerek ücret gelirleriyle diğer gelirlerin aynı tarifeye tabi
tutulması uygulamasını getiren 5479 sayılı Kanun'un 1. maddesi 1/1/2006 tarihinde
yürürlüğe girmiş, Anayasa Mahkemesi tarafından 15/10/2009 tarihinde iptal
edilmiş, iptal kararı Resmî Gazete'de 8/1/2010 tarihinde yayımlanmış ve
8/7/2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir. İptal üzerine TBMM tarafından çıkarılan
6009 sayılı Kanun'un 3. maddesiyle 193 sayılı Kanun'un 103. maddesi
değiştirilerek, ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde farklı bir tarifeye
geçilmiş, en yüksek oran olan % 35 oranına tabi ücretler bakımından matrah
dilimi tutarı artırılmıştır. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi iptal kararının
yürürlük tarihi 8/7/2010 tarihi olsa da, 6009 sayılı Kanun'un 3. maddesiyle
getirilen düzenlemenin yürürlük tarihi, vergiye tabi gelirin "yıllık olması ilkesi"ne uygun olarak
1/1/2010 tarihi olarak belirlenmiş ve böylelikle Anayasa'ya aykırılık durumu
2010 yılı başından itibaren giderilmiştir.
33. Anayasa'nın 153. maddesinin
ikinci fıkrası gereği, Anayasa Mahkemesince iptal edilen kanun hükmü, iptal
kararının Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihte, Anayasa Mahkemesince daha ileri
bir tarih belirlenmiş ise o tarihte yürürlükten kalkacaktır. Aynı maddenin
dördüncü fıkrası gereği ise Anayasa Mahkemesi iptal kararları geriye
yürümeyecektir. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesince iptal edilen bir kanun hükmü,
iptal kararının yürürlüğe girdiği tarih itibariyle yürürlükten kalkacak ve
iptal kararları geriye yürümeyeceği için de, bu kanun hükmüne göre tesis
edilmiş işlemler geçerliliklerini sürdüreceklerdir. Nitekim AİHM de, hukuki
kesinlik ilkesi gereği Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının geriye dönük olarak
haklar tesis etmeyeceğini belirtmiştir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz.
H.R./Almanya, B. No: 17750/91,
30/6/1992; J.R./Almanya, B. No:
22651/93, 18/10/1995; Mika/Avusturya,
B. No: 26560/95, 26/6/1996).
34. Bu durumda başvurucunun,
2006-2009 yılları arasında kendisinden fazla vergi alındığı ve bunların iade
edilmesi gerektiği yönündeki iddialarına dayanak olarak ileri sürdüğü Anayasa
Mahkemesi iptal kararı, geçmişe dönük olarak vergi iadesi şeklinde alacak hakkı
doğurucu bir etkiye sahip olmadığı gibi, bu konuda meşru beklenti oluşturmak
bakımından da elverişli değildir. Dolayısıyla başvurucuyu, iddia ettiği hakkı
elde etme konusunda meşru bir beklentiye sevkedecek bir kanun hükmü veya
yerleşik yargısal bir içtihat bulunmadığından, başvurucunun, Anayasa'nın 35.
maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan yararlandırılması
mümkün değildir.
35. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesi kapsamına giren korunmaya değer bir
menfaatinin bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Etkili Bir Hukuk
Yoluna Başvurma Hakkı Yönünden
36. AİHS ve Anayasa'da güvence altına
alınmış etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkının korunabilmesi için, bireysel
başvuru kapsamında korunan haklardan birinin ihlal edildiğine dair "savunulabilir bir iddia"nın bulunması
gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Lithgow ve Diğerleri/Birleşik Krallık, B.
No: 9006/80; 9262/81; 9263/81; 9265/81; 9266/81; 9313/81; 9405/8, 8/7/1986, §
205; Leander/İsveç, B. No:
9248/81, 26/3/1987, § 77).
37. Somut olayda başvurucunun,
mülkiyet hakkına ilişkin korumadan yararlanabilecek bir menfaatinin bulunmadığı
(§ 34), dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin savunulabilir
bir iddiasının olmadığı açıktır. Bu durumda başvurucunun Anayasa'nın 40.
maddesine düzenlenen etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkı ile ilgili
korumadan yararlandırılması da mümkün değildir.
38. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun bireysel başvuru kapsamında korunan haklarından birinin ihlal
edildiğine dair savunulabilir bir iddiasının bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “konu bakımından
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle başvurucunun,
mülkiyet hakkının ve etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkının ihlali
iddialarının "konu bakımından yetkisizlik" nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 20/3/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.