TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
REŞAT ERTAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5700)
|
|
Karar Tarihi: 15/4/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Şükrü DURMUŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Reşat ERTAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Aladdin İRAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedeni
bulunmaksızın tutukluluk durumunun devam ettirilmesi ve somut delil
bulunmaksızın örgüt üyeliğinden yargılanması nedeniyle Anayasa’nın 19.
maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru, 18/7/2013 tarihinde Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına
engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 29/1/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4.
Birinci Bölüm tarafından 13/3/2014 tarihinde yapılan toplantıda,
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve
bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5.
Başvuru konusu olay ve olgular 13/3/2014 tarihinde Adalet
Bakanlığına bildirilmiştir.
6.
Adalet Bakanlığının 25/4/2014 tarihli yazısında, Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen,
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7.
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP
aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8.
Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında Diyarbakır
6. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/5/2012 tarihli ve 2012/23 sorgu sayılı kararı ile
“silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan tutuklanmış, Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığının 23/7/2013 tarihli ve 2012/1019 sayılı iddianamesiyle,
"silahlı terör örgütüne yardım etmek" suçunu işlediği iddiasıyla
hakkında Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası (E.2012/9)
açılmıştır.
9.
Başvurucunun tutukluluğun devamına dair karara itirazı üzerine,
itiraz mercii olan Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi, 29/5/2013 tarihli ve
E.2013/124 sayılı kararıyla itirazın reddine karar vermiştir. Bu karar
başvurucuya 18/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
10.
Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi, 9/7/2013 tarihli ve E.2012/9,
K.2013/215 sayılı kararıyla başvurucunun “terör örgütünü üye olmak” suçundan 6
yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına
karar verilmiştir.
11.
Başvurucu, 18/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunmuştur.
12.
Temyiz üzerine, Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/7/2013
tarihli ve E.2012/9, K.2013/215 sayılı kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin
20/2/2014 tarihli ve E.2013/15064, K.2014/1872 sayılı ilamıyla onanmıştır.
B. İlgili Hukuk
13.
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“ Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda
belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına
karar verilen,
…
d) Kanuna uygun olarak
tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu
süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
…
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten
isteyebilirler.”
14.
Aynı Kanun’un 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir.”
15.
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314.
maddesi şöyledir:
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş
yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer
hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16.
Mahkemenin 15/4/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 18/7/2013 tarihli ve 2013/5700 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17.
Başvurucu, kendisine isnat edilen suçlamaların dayanağının iki
şüpheli ve bir gizli tanık beyanı olduğunu, dosya kapsamında örgüt üyesi
olduğunu gösterecek delil bulunmadığını, derece mahkemesine tek başına tanık
beyanlarına dayanarak hüküm kurulamayacağı yönündeki Yargıtay içtihatlarını
hatırlattığını, ancak mahkemenin bunu dikkate almadığını, soyut delillerden çıkarımlar
yaparak sonuca ulaştığını, bunun adil yargılanma ve silahların eşitliği
ilkesine aykırı olduğunu, sabit iş ve ikametgah sahibi olduğunu, dosyadaki tüm
delillerin toplanmış olması nedeniyle delil karartma imkanının bulunmadığını,
adli kontrol veya nakdi kefaletle serbest bırakılma taleplerinin reddedildiğini
bu nedenle adil yargılanma hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18.
Başvurucunun şikâyetlerinin, Anayasa’nın 19. maddesinde
düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
1. Kuvvetli
Suç Şüphesi ve Tutuklama Nedeni Bulunmadığı İddiası
19.
Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedeni
bulunmaksızın 25/5/2012 tarihinden bu yana tutuklu olduğunu iddia etmiştir.
20.
Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"… Başvuruda bulunabilmek için
olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır ."
21.
30/3/2011 tarihli ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı"
kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri
sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal
başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması
gerekir."
22.
Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru, "ikincil nitelikte
bir kanun yolu" olup, bu yola başvurulmadan önce kural olarak
olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
23.
Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle,
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle idari merciler
ve derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından
değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Diğerleri,
B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
24.
Buna göre Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun
Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili
idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip
olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte
dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu
şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel
hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde
bireysel başvuru konusu yapılamaz (Ayşe Zıraman ve Diğerleri, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
25.
Somut olayda başvurucu, hakkındaki dava Yargıtayda
temyiz aşamasındayken 18/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunmuştur. Ancak bireysel başvurusu sonuçlanmadan temyiz aşamasında
olan dava Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 20/2/2014 tarihli onama kararı ile
kesinleşmiştir.
26.
Tutukluluk hâli sona ermiş olan bir başvurucunun, devam eden
tutukluluk hâlinden farklı olarak, kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedeni
olmaksızın tutuklama ve tutukluluğun devam ettirildiği yönünde iddialar ileri
sürmesi halinde, iddia edilen ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini
sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise öncelikle bu yolu tüketmesi gerekir (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, §
46).
27.
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendinde, kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya
tutukluluğunun devamına karar verilen, (d) bendinde ise makul sürede hakkında
hüküm verilmeyen bir tutuklu için tazminat talebinde bulunabilme imkânı
tanınmaktadır. Bu yol, bir yandan başvurucunun maruz kaldığı tutukluluk
nedenleri ve süresinin uzunluğunun tespiti, diğer yandan da uğradığı zararın
tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu nedenle, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi
ile öngörülen hukuk yolu, başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve
elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, §
48).
28.
Başvurucu, hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği 20/2/2014
tarihinden itibaren 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesine dayanarak tazminat
talebinde bulunma imkânına sahiptir. Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı
sunan hukuk yoluna başvurmaksızın yapılan bireysel başvuruların Mahkemece
incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün
değildir.
29.
Açıklanan nedenlerle, başvurucunun 5271 sayılı Kanun’un 141.
maddesinde öngörülen tazminat yoluna başvurmadığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemesi”
nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
2. Adil
Yargılanma Hakkı Yönünden
30.
Başvurucu, örgüt üyesi olduğuna dair yeterli delil bulunmamasına
karşın bu suçtan yargılanması nedeniyle adil yargılama hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
31.
Somut olayda, başvurucu Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin
9/7/2013 tarihli nihai kararına karşı temyiz yasa yoluna başvurmuş, ancak
temyiz sonucunu beklemeden 18/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunmuştur.
32.
6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca, ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması, başka bir deyişle bireysel başvuru
yapıldığı tarihte başvuru koşullarının tamamının sağlanmış olması gerekir.
Bununla birlikte bir başvuru yolu yoksa ya da olan başvuru yolları etkili
değilse Mahkeme somut olayın koşullarını dikkate alarak bir başvurunun
incelenmesine karar verebilir. (Ümit Ata,
B. No: 2012/254, 6/2/2014, § 33). Başvuru konusu olay dikkate alındığında
başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını gerektiren bir
durumun olmadığı görülmektedir.
33.
Açıklanan nedenlerle, başvurucunun adil yargılanma hakkı
yönündeki iddiası ile ilgili olarak kanunda öngörülmüş yargısal başvuru
yollarının tamamı tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “başvuru yollarının
tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Kuvvetli suç şüphesi ve
tutuklama nedeni bulunmadığı yönündeki iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi”,
2. Adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği yönündeki iddiasının “başvuru
yollarının tüketilmemesi”,
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
bırakılmasına,
15/4/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.