TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA GÜRKAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7304)
|
|
Karar Tarihi: 15/4/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa GÜRKAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu çift taraflı maddi
hasarlı trafik kazasında düzenlenen kaza tespit tutanağının iptali için açmış
olduğu davanın mahkemenin görevli olmadığından bahisle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 20/9/2013 tarihinde
Kars 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 31/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, 10/10/2012
tarihinde Kars ilinde çift taraflı ve maddi hasarlı bir trafik kazasına
karışmıştır. Olay yerine gelen polis ekibi “maddi
hasarlı trafik kazası tespit tutanağı” düzenlemiş ve tutanakta
başvurucunun da kazada kusurlu olduğu belirtilmiştir.
6. Başvurucu kendisinin olayda
kusursuz olduğunu ileri sürerek tutanağın iptali için Kars 1. Sulh Ceza
Mahkemesine 22/7/2013 tarihinde itirazda bulunmuştur.
7. Kars 1. Sulh Ceza Mahkemesi,
23/7/2013 tarihli kararı ile itirazı reddetmiştir. Mahkeme, başvurucu aleyhine
bir idari yaptırım kararı bulunmadığı, kaza tespit tutanağında yapılan kusur
değerlendirmelerine karşı itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin görevli
olmadığı, olayla ilgili olarak ilerde çıkacak ceza veya hukuk uyuşmazlıklarında
ilgili mahkemelerce kusura ilişkin bilirkişi raporu alınabileceği, ayrıca
başvurucunun kaza kusur oranına karşı hukuk mahkemesinde talepte bulunabileceği
gerekçelerine dayanmıştır.
8. İtiraz üzerine Kars 2.
Asliye Ceza Mahkemesi, 13/8/2013 tarihli kararı ile itirazı reddetmiştir. Karar
başvurucuya 21/8/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
9. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru 20/9/2013 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
10. 13/10/1983 tarihli ve 2918
sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “Trafik
kazalarına el koyma ve bilirkişilik:” kenar başlıklı 83. maddesi
şöyledir:
“Trafik kazalarına;
a) Adli yönden gereği yapılmak üzere mahalli genel zabıtaca,
b) Kazanın oluş nedenlerini, iz ve delillerini belirleyerek
trafik kaza tespit tutanağı düzenlemek üzere de trafik zabıtasınca el konulur.
Trafik zabıtasının görevli olmadığı veya bulunmadığı
karayollarında meydana gelen kazalarda trafik kaza tespit tutanağı mahalli
genel zabıtaca düzenlenir ve bir örneği o yerin trafik zabıtasına gönderilir.
…
Trafik zabıtası, usul kanunlarına göre görevlendirilirse,
trafik kazalarında bilirkişilik yapar.
…”
11. 2918 sayılı Kanun’un
Kanunu’nun 12/7/2013 tarihli ve 6495 sayılı Kanun’un 20. maddesi ile
değiştirilen “Bu Kanundaki suçlarla ilgili
davalara bakacak mahkemeler ve yetkileri” kenar başlıklı 112.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınması hariç olmak
üzere bu Kanundaki; hafif para cezasını veya bununla birlikte hafif hapis
cezasını, belgelerin geri alınması ve iptali veya işyerlerinin kapatılması
cezasını gerektiren suçlarla ilgili davalara trafik mahkemelerinde, bunların bulunmadığı
yerlerde yetki verilen sulh ceza mahkemelerinde bakılır.”
12. 18/7/1997 tarihli
Karayolları Trafik Yönetmeliğinin “Trafik
Kazalarına El Konulması” kenar başlıklı 154. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Trafik kazalarına el konulmasında aşağıda gösterilen esas
ve usuller uygulanır.
a) Trafik kazalarına;
1) Adli yönden gereği yapılmak üzere mahalli genel zabıtaca,
2) Kaza nedenlerini, iz ve delillerini belirleyecek “Kaza
Tespit Tutanağı” düzenlemek üzere de trafik zabıtasınca (polis veya jandarma),
el konulur.
Trafik zabıtasının görev alanı dışında kalan yerler ile el
koyamadığı durumlarda, trafik kaza tespit tutanağı, örneğine uygun olarak
mahalli zabıta tarafından düzenlenir ve bir örneği o yerin trafik zabıtasına
gönderilir.”
13. Karayolları Trafik
Yönetmeliğinin 21/3/2012 tarihinde değiştirilen “Trafik Kazalarına İlişkin İşlemler” kenar başlıklı 156.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Trafik kazaları ile ilgili olarak yapılacak işlemlerde
aşağıdaki usul ve esaslar uygulanır.
a) Trafik kazası tespit tutanağının düzenlenmesi
1) Örneğine uygun olarak; kaza yerinin durumu, iz ve
deliller, kazaya karışan sürücüler, varsa ölü veya yaralılar, hasar veya zarar,
gün ve saat ile gerekli görülen diğer hususlar belirtilmek üzere düzenlenir ve
olay yerinin durumu bir krokide gösterilir. Tutanağa kazazedelerin olay
yerindeki ölüm veya yaralanma durumu işlenir.
Trafik Kazası Tespit Tutanağı; soruşturma evrakına eklenmek,
dosyasında saklanmak ve sayısına göre taraflara verilmek üzere yeter sayıda
düzenlenir.
Trafik kazası tespit tutanağının düzenlenmesi ile tutanakta
yer alan bilgilerin bir veri tabanında toplanmasına ve bu bilgilerin ilgili
taraflarla paylaşımına ilişkin usul ve esaslar Emniyet Genel Müdürlüğünce
belirlenir.
2) Trafik kazası tespit tutanağı düzenlemeye 154 üncü maddenin (a) bendi gereğince trafik zabıtası ve
genel zabıtanın görevli personeli yetkilidir.
Tutanaklar en az iki görevli tarafından düzenlenir. Hafif
yaralanmalı veya hasarlı kazalarda tek görevli tarafından rapor şeklinde de düzenlenebilir.
Ancak, Türk Silahlı Kuvvetlerine ait araçların karıştığı
trafik kazalarında bir askeri temsilcinin bulundurulması mecburidir.
3) Tutanak düzenleyenler, tutanakta taraflar için kusur
oranı belirtmeksizin sadece kazanın oluşumunda kimin hangi trafik kuralını
ihlal ettiğini belirtirler.
…”
14. Karayolları Trafik
Yönetmeliğinin 21/3/2012 tarihinde değiştirilen “Trafik Kazalarına İlişkin İşlemler” kenar başlıklı 156.
maddesinin ilgili kısmının önceki hali şöyledir:
“3) Tutanak düzenleyenler, taraflar için kusur oranı belirtirler(…)”
15. Anayasa’nın “Uyuşmazlık Mahkemesi” kenar başlıklı 156.
maddesi şöyledir:
“Uyuşmazlık Mahkemesi, adlî, idarî ve askerî yargı mercileri
arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkilidir.
Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluşu, üyelerinin nitelikleri ve
seçimleri ile işleyişi kanunla düzenlenir. Bu mahkemenin Başkanlığını Anayasa
Mahkemesince, kendi üyeleri arasından görevlendirilen üye yapar.
Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev
uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.”
16. Uyuşmazlık Mahkemesinin
9/4/2012 tarih E.2012/102, K.2012/92 sayılı kararın gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“… Bu düzenlemelere göre, maddi hasarlı kaza tespit
tutanağı, kazaya karışan taraflar arasında çıkabilecek hukuki uyuşmazlıkların
çözümüne esas olacak ve trafik zabıtasınca düzenlenecek bir belge olup, idari
işlem niteliği de bulunmayan bu belgenin, adli yargı yerlerinde çözümlenecek
uyuşmazlıkların görümü sırasında o mahkemelerce değerlendirilecek olduğundan,
maddi hasarlı kaza tespit tutanağına yönelik davanın idari yargı yerinde
görülmesi olanağı bulunmamaktadır.
Bu durumda, davacı vekili tarafından; maddi hasarlı trafik kaza
tespit tutanağına itirazen açılan ve idari yargı
yerinde görülmesi olanağı bulunmayan davanın görüm ve çözümünde adli yargı
yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır…”
17. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin
20/5/2013 tarih E.2013/3973, K.2013/7268 sayılı kararın gerekçesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminatın
tahsili amacıyla yapılan icra takibine vaki itirazın iptali isteğine
ilişkindir.
Kaza tespit tutanakları aksi sabit oluncaya kadar geçerli
olan resmi belge niteliğindedir. Kaza tespit
tutanağında belirtilen olgu ile bilirkişi raporunun çelişmesi halinde bu
çelişkinin giderilmesi gerekir. Somut olayda resmi görevlilerce düzenlenen
08.09.2010 tarihli kaza tutanağında davacı araç sürücüsünün kusursuz olduğu,
davalı araç sürücüsünün geçme kurallarına riayet etmemekten kusurlu olduğu
belirtilmiştir.
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda hazırlanan ve
hükme esas alınan 17.10.2012 günlü bilirkişi raporunda ise davalı araç
sürücüsünün kavşaklarda geçiş önceliğine uymamaktan % 75,
davacı araç sürücüsünün ise kavşaklara yaklaşırken hızını azaltmamaktan % 25
oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Kaza tespit tutanağı ve bilirkişi
raporu arasında çelişki bulunması halinde bunun giderilmesi gerekir. Kaza
tespit tutanağı ile bilirkişi raporu arasında çelişki giderilmeden eksik
inceleme ile hüküm kurulamaz.
Bu durumda mahkemece İstanbul Teknik Üniversitesi veya
Karayolları Genel Müdürlüğü fen heyeti gibi kurumlardan seçilecek kusur
konusunda uzman bilirkişiden dosya kapsamı, kaza tespit tutanağı ve önceki
bilirkişi raporunun da irdelendiği tarafların olaydaki kusur durumları yönünden
ayrıntılı, açıklamalı, gerekçeli ve denetime elverişli kaza tespit tutanağı ile
bilirkişi raporu arasındaki çelişkiyi gideren bir rapor alınarak sonucuna göre
karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde hüküm kurulması doğru
görülmemiştir.”
18. Yargıtay 17. Hukuk
Dairesinin 23/10/2013 tarih E.2013/14278, K.2013/14207 sayılı kararın
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine
ilişkindir. Kaza tespit tutanağında çevreden alınan bilgiye göre davalı sürücü
Murat Aslan'ın kırmızı ışık ihlalinde bulunduğu bu nedenle %100 kusurlu olduğu
belirtilmiş, davacı vekili %100 kusura dayanarak işbu davayı açmıştır. Davalı İsmayil vekili, sürücünün kırmızı ışıkta geçtiğine dair
delil olmadığını, davacı tarafın kırmızı ışık ihlalinde bulunduğunu, davalı
sürücünün yeşil ışıkta geçtiğini belirterek delil listesi ibraz etmiş ve
tanıklarının dinlenmesini talep etmiştir. Mahkemece davalı vekili tarafından
bildirilen tanıklar dinlenmeden kusur yönünden bilirkişi incelemesi yapılmış
hükme esas alınan bilirkişi raporunda aksi sabit olana kadar geçerli kaza
tutanağı dışında ışık ihlaline ilişkin delil olmadığından davalı Murat Aslan'ın
kırmızı ışıklı trafik işaretinde geçtiği ve %100 kusurlu olduğu kabul
edilmiştir. Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz. Bu durumda mahkemece davalı İsmayil vekili tarafından bildirilen tanıkların ve tutanak
tanıklarının (gerektiğinde) usulüne uygun biçimde dinlenmeleri daha sonra kusur
tespitini yapan bilirkişiden tarafların kusur durumunda değişiklik olup
olmayacağı hususunda ek rapor alınması ve sonucuna göre karar verilmesi
gerekirken yazılı olduğu biçimde davalı tarafın savunma hakkının kısıtlanmasına
yol açacak şekilde bildirilen tanıklar dinlenmeden hüküm kurulması doğru
görülmemiştir.”
19. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin
4/10/2012 tarih E.2011/13761, K.2012/14278 sayılı kararın gerekçesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Dosya içeriğine göre; davalı cevap dilekçesiyle kazada
davacının da kusuru olduğunu ileri sürerek kaza tespit tutanağına itiraz etmiş
ve delilleri arasında bilirkişi incelemesi talep etmiş olmasına rağmen, mahkemece
kusura ilişkin herhangi bir inceleme yapılmadan dava dilekçesinde ileri sürülen
olgulara göre maddi ve manevi tazminat talebine ilişkin eksik incelemeyle hüküm
kurulması doğru olmamıştır.
Bu belirlemelere göre yerel mahkemece yapılacak iş; tarafların
kusur durumu usulünce belirlendikten sonra, uğranılan maddi zarara ilişkin
bilirkişi raporu alınmalı, sonucuna göre maddi ve manevi tazminat hususunda bir
karar verilmelidir. Tarafların kusur durumu belirlenmeden eksik incelemeyle
karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.”
20. Yargıtay 11. Hukuk
Dairesinin 30/1/2007 tarih E.2006/13872, K.2007/1062 sayılı kararın
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Dava, haksız eyleme dayalı ve 2918 sayılı Karayolları
Trafik Kanunu kapsamında kalan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, kaza ile ilgili olarak kusur raporu alınmaksızın
karar verilmiş ise de; 2918 Sayılı KTK’nun
83 ncü maddesine göre düzenlenen trafik kaza tespit
tutanağı, tarafların kusurları bakımından hüküm kurmaya yeterli olmayıp, HUMK’un 275 ve 276 ncı maddeleri
gereğince seçilecek uzman bilirkişi aracılığıyla, tarafların kusur
derecelerinin tespiti ile sonucuna göre karar vermek gerekirken, yazılı şekilde
eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 15/4/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 20/9/2013 tarihli ve 2013/7304
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu,
i. Çift taraflı ve maddi
hasarlı bir trafik kazasına karıştığını, kendisinin olayda tamamen kusursuz
olduğunu, olay yerine gelen polis ekibinin “maddi
hasarlı trafik kazası tespit tutanağı” düzenlediğini ve tutanakta
kendisinin de kusurlu olduğu tespitini yaptıklarını,
ii. Kaza tespit tutanağının
iptal edilmesi için Kars 1. Sulh Ceza Mahkemesine başvurduğunu, Uyuşmazlık
Mahkemesi kararına göre bu tür davalara bakma görevinin sulh ceza mahkemelerine
ait olmasına rağmen İlk Derece Mahkemesinin görevli olmadığından bahisle
itirazı reddettiğini,
iii. Bu nedenlerle Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan hak arama hürriyetinin, 37. maddesinde
güvence altına alınan kanuni hâkim güvencesinin, 40. maddesinde yer alan temel
hak ve hürriyetlerin korunması hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu yargılanmanın yenilenmesine karar
verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Her ne kadar başvurucu İlk
Derece Mahkemesinin görevli olmadığından bahisle kaza tespit tutanağına yaptığı
itirazı reddetmesi nedeniyle Anayasa’nın 36., 37. ve 40. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş ise de şikayetlerin özü başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına ilişkindir. Bu nedenle başvurunun, mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
24. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.
Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
26. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar”
kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler tarafından yapılabilir.”
27. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca,
Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla
medeni haklara sahip gerçek ve tüzel kişiler bireysel başvuru yönünden dava
ehliyetine sahiptir (Büğdüz Köyü Muhtarlığı, B. No: 2012/22,
25/12/2012, § 24.).
28. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar”
başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup,
anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre; bir kişinin Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması
gerekmektedir. Bu önkoşullar, başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri
sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı, başvurucunun “güncel bir hakkının ihlal edilmesi”, bu
ihlalden dolayı kişinin “kişisel olarak”
ve “doğrudan” etkilenmiş olması
ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin “mağdur”
olduğunu ileri sürmesi gerekir (Onur Doğanay,
B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).
29. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 34. maddesinde yer alan“mağdur” kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da ihmalden doğrudan
etkilenen kişinin kast edildiğini belirtmiştir (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95,
28/10/1999, § 50).
30. Başvurucu, Uyuşmazlık
Mahkemesinin kararına rağmen Sulh Ceza Mahkemesinin kaza tespit tutanağının
iptali talebini reddetmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür. İlk Derece Mahkemesi, başvurucu aleyhine bir idari yaptırım
kararı bulunmadığı, kaza tespit tutanağında yapılan kusur değerlendirmelerine
karşı itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin görevli olmadığı, olayla ilgili
olarak çıkacak uyuşmazlıklarda yargılamayı yapacak olan yargı yeri tarafından
kusura ilişkin bilirkişi raporu alınabileceği gerekçeleri ile talebi
reddetmiştir.
31. 2918 Sayılı Kanun ve
Karayolları Trafik Yönetmeliğinin ilgili hükümlerine göre maddi hasarlı kaza
tespit tutanağı, kazaya karışan taraflar arasında çıkabilecek hukuki
uyuşmazlıkların çözümüne esas olacak ve trafik zabıtasınca düzenlenecek bir resmi belge niteliğindedir. Bu sebeple sonraki bilirkişi
incelemelerinde de esas alınacaktır. Buna karşın tutanaktaki bilginin aksinin
tanık anlatımları ve diğer delillerle kanıtlanması mümkündür. Karayolları
Trafik Yönetmeliği’ne göre kaza tespit tutanaklarında 21/3/2012 tarihinden önce
kusur oranına ilişkin görüş yer almaktaydı. Fakat Karayolları Trafik
Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikten sonra tutanakta taraflar için kusur oranı
belirtmeksizin sadece kazanın oluşumunda kimin hangi trafik kuralını ihlal
ettiği belirtilmekle yetinilmektedir. Öte yandan 21/3/2012 tarihinden önce,
kaza tespit tutanağında yer verilen kusur durumuna ilişkin görüşler bilirkişi
görüşü olarak kabul edilmemekte, çıkacak uyuşmazlıklarda kusur durumunun ayrıca
bilirkişi aracılığıyla saptanması gerekmekteydi. Başka bir deyişle kaza tespit
tutanağı yalnızca ispat vasıtası olarak önem taşımaktadır.
32. Kaza tespit tutanaklarına
karşı kanunda doğrudan bir itiraz yolu düzenlenmiş değildir. Uygulamada,
tazminat davası açılması veya ceza soruşturmasının başlatılması durumunda kaza
tespit tutanağına itiraz hâkime veya Cumhuriyet savcısına yapılmaktadır. Ayrıca
doktrinde, henüz dava söz konusu değilse, kaza ile ilgili delillerin tespiti
maksadıyla delil tespiti isteyerek, kaza yerindeki maddi deliller ile varsa
tanık anlatımlarının tespiti ve kusur durumunun belirlenmesinin istenebileceği
kabul edilmiştir (bkz. Hasan Tahsin Gökcan, Karayolları Trafik Kanununa Göre Hukuki Sorumluluk,
Tazminat, Sigorta ve Rücu Davaları, Ankara, 2014, s.1450-1465).
Bundan başka Yargıtay da kaza tespit tutanaklarının tek başına hüküm kurmak
için yeterli olmadığını, ancak aksi ispat edilemediği sürece maddi durumu
belirleyen kanıt olduğunu kabul etmektedir.
33. Somut olayda başvurucu, Sulh
Ceza Mahkemesinden kaza tespit tutanağının iptali talebinin reddedilmesinin
mahkemeye erişim hakkının ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür.
34. Yukarda anlatılanlar
ışığında ilk olarak, başvurucunun ileri sürdüğü Uyuşmazlık Mahkemesinin kararı
uyuşmazlığın tarafları ve ilgili merciler bakımından kesindir ve söz konusu
kararda somut uyuşmazlığın çözümünün adli yargı mercilerine ait olduğuna karar
verilmiştir (§ 18). İkinci olarak başvurucunun karıştığı maddi hasarlı trafik
kazası nedeniyle uğradığı zararı sigorta poliçesine dayanarak sigorta
şirketinden veya karşı taraftan istemesi mümkün olduğu halde hukuk
mahkemelerinde böyle bir dava açmamıştır. Başvurucunun, açacağı böyle bir
davada kaza tespit tutanağında belirtilen kusur oranına itiraz ederek bir
bilirkişi raporu ile kusur oranının yeniden tespitini istemesinin mümkün olduğu
anlaşılmaktadır (§ 20-23).
35. Buna karşın başvuruya konu
kaza nedeniyle henüz ne bir ceza soruşturması başlatılmış ne de bir hukuk
davası açılmıştır. Yargıtay içtihatlarına göre tek başına hüküm kurmak için
yeterli olmayan ve yalnızca ispat vasıtası olan kaza tespit tutanağının
tutulması ve iptal isteminin reddedilmesinden dolayı, başvurucunun güncel bir
hakkının ihlal edildiğinden söz edilemez. Başvuru tarihi itibariyle işlemin
mağduru olmayan başvurucunun, bu işlem aleyhine bireysel başvuru yapma hakkı
bulunmamaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun mağdur sıfatı taşımadığı anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
Başvurunun,
“kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 15/4/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.